Bir zamanlar genç bir kurbağa vardı Bir zamanlar genç bir kurbağa vardı. Vaktinin çoğunu göldeki yumuşak nilüfer yaprakları üzerinde oturarak geçirirdi.
Bu genç kurbağanın adı “büyük burun” du Bu genç kurbağanın adı “büyük burun” du. Herhalde çiçekleri koklamayı çok sevdiği için ona bu ismi koymuşlardı.
Bir gün büyük burun gölde ayak parmaklarını ovalayıp yıkıyordu Bir gün büyük burun gölde ayak parmaklarını ovalayıp yıkıyordu. Birden suyun içinde kımıldayan birşey hissetti.
A aaa, gölde kımıldayan şey onun küçük pembe arkadaşı “cimcime” idi A aaa, gölde kımıldayan şey onun küçük pembe arkadaşı “cimcime” idi. Cimcime kıkır kıkır güldü.
Cimcimenin çok iyi bir haberi vardı Cimcimenin çok iyi bir haberi vardı. Gölün karşı kıyısında dev gibi büyük çiçekler olduğunu öğrenmişti.
Büyük burun cimcimeyi bir süre bekletti Büyük burun cimcimeyi bir süre bekletti. Yiyecek çantasını hazırlamalıydı. Yolda acıkabilirlerdi.
Hemen sonra gölün karşı kıyısına büyük çiçekleri koklamak üzere yola çıktılar.
Yüzdüler......yüzdüler.....yüzdüler.....
Birden yağmur başladı ve büyük dalgalar çıktı, büyük burun ve cimcime güçlükle yüzebiliyordu
Fakat, Çok büyük bir kuş onların yiyecek çantasını çaldı.
Yağmur bitmişti, büyük burun ve cimcime karşı kıyıdaki büyük çiçekleri hiç göremeyeceklerini düşünmeye başladılar.
Bir baktılar, meğer gölün karşı kıyısına gelmişler Bir baktılar, meğer gölün karşı kıyısına gelmişler!! İkisi de buna çoook sevindiler.
Büyük burun hemen karaya çıktı ve keyifle çiçekleri kokladı
Fakat Cimcime biraz üzgün hissetti kendini Fakat Cimcime biraz üzgün hissetti kendini. Çünkü suyun içinden çiçekleri koklayamıyordu.
Büyük burun durumu farketti ve çiçekleri Cimcime’ye doğru uzattı.
Ve cimcime büyük burun gibi bir arkadaşı olduğu için kendini çok şanslı hissetti.