Özürlülük Modelleri ve Ülkemizdeki Özürlü Bakışındaki Değişim Dr. Sermet BAŞARAN Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakanlık Müşaviri 26 Haziran 2012 Samsun
Giriş Toplumların önemli bir bölümü, yoksulluk ve yoksunluk içinde olan ve günlük hayatın gereklerini yerine getiremeyen veya getirmekte zorlanan; yaşlılar, özürlüler, kadınlar, çocuklar, yoksullar gibi dezavantajlı toplumsal kesimlerden meydana gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre, dünya nüfusunun %10’unun özürlü kişilerden oluştuğu tahmin edilmektedir. Bu oran ülkelerin kalkınmışlık oranına göre değişmekte ve % 15’ lere kadar artış kaydetmektedir. Yüzde on itibariyle dünyada 650 milyon özürlü insan olduğu kabul edilmektedir. 2002 yılında ülkemizde yapılan “Türkiye Özürlüler Araştırması” na göre ülkemizin özürlülük oranı % 12.29 olarak tespit edilmiştir. Buna göre yaklaşık 8,5 milyondan fazla insan özürlü olarak yaşamını sürdürmektedir.
Özürlülüğe ve Özürlü Bireylere Yaklaşım Toplumların özürlülere yaklaşım biçimleri tarihsel gelişim sürecinde dört model başlık altında toplanabilir. Ahlaki Model Medikal-Tıbbi Model Sosyal Model Hak Temelli Model
Ahlaki ( Moral) Model En eski çağlarda ve çağın gerisinde yer alan toplumlarda daha çok ahlaki model’in (yaklaşımın) benimsendiği görülmektedir. Bu model çerçevesinde uzun yıllar boyunca engelli bireyler ve aileleri toplumdan dışlanmıştır. Dini ve ruhani bakış açısının baskın olduğu moral yaklaşımda özürlülük çoğu kez; şeytani güçler, büyücülük, cadılık gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Kimi zaman da kişilere tanrı tarafından verilen bir ceza veya bir lütuf olarak görülmüş veya ahlak dışı yaşam biçimlerinin bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.
Medikal (Tıbbi) Model: Uluslar arası gelişmelere paralel olarak moral yaklaşımdan (ahlaki modelden) uzaklaşılmaya başlanmış, 20. yy’ın başlarında tıbbi model etkili olmaya başlamıştır. Ülkemiz dahil dünyada da uygulanmış olan medikal modelin engelli kişilere yönelik politikalar düzeyinde temel hedefi; tedavi, rehabilitasyon ve bakım ve “normalleştirilme” ile topluma uyumlaştırma şeklinde olmuştur. Normalleştirilemiyorsa”; belirlenen politikalar sadece “korunma ve yardım” odaklıdır.
Sosyal Model Yirminci.yy sonlarında özellikle 1960’lerden sonra özürlülerin bağımsız bir kimlik inşa etmeye başlama süreci ile sosyal modele geçiş dönemi başlamıştır. Bu gelişmeler ışığında özürlülüğün, özre sahip bireylerin kendileri tarafından yeniden anlamlandırılması sürecini başlatmıştır. . Özürlülük, fonksiyonel problemleri olan bireylerin yaşamını sınırlandıran fiziksel ve sosyal çevrenin neden olduğu sosyal dezavantajlılıktır. Örneğin; bireysel düzeyde önyargı, kurumsal düzeyde ayrımcılık, ulaşılabilir olmayan mekanlar, ulaşılabilir olmayan ulaşım sistemleri, ayrıştırılmış eğitim, dışlayıcı çalışma biçimleri, vb.
Hak Temelli Model Son dönemlerde odaklanılan bütüncül bakış açısıyla sosyal modelin üzerine inşa edilmiş bir bakış açısıdır. Bu yaklaşımın odak noktaları şunlardır: Özürlülük insan hakları sorunu olarak görülmekte ve engellilik olgusu insan hakları ihlallerinden kaynaklanan eşitsizlik durumu olarak değerlendirilmektedir. Özürlü kişileri, insan hakları hukukunun birer öznesi olarak tanımlamaktadır. Özürlü kişileri problem olarak algılamayı bırakıp onlara hak sahipleri olarak bakmayı zorunlu kılmaktadır. Temel insan hakları değerleri özürlü kişiler için de geçerlidir.
Hak Temelli… Uluslararası gelişmelere paralel olarak bir paradigma değişimi yaşanmış ve bunun sonucunda “İhtiyacın ‘Hak’a Dönüşümü” olmuş başka bir deyişle özürlü bireyler “yardım nesnesi” değil, hukuk öznesi konumuna gelmiştir, süreç içinde yaşanan kavramsal değişimler aşağıda belirtilmektedir. Özürlülüğün insan hakları modeli yalnız akademik bir model değil, aynı zamanda 1970’li yıllardan bu yana özürlülere yönelik uluslararası/uluslarüstü düzeyde oluşturulan engellilik politikalarını etkilemiş günümüzde ise temel öğesi haline gelmiştir. Bu düşünce değişimi 21. yüzyılın ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilen “Birleşmiş Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesi” ile zirveye tırmanmıştır
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme Hak temelli yaklaşım doğrultusunda meydana getirilen Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme , değişen ölçülerde olmakla birlikte ülkelerin politikalarını da etkilemiştir. Sözleşme taraf Devletlere, özürlülüğe dayalı herhangi bir ayrımcılık yapılmaksızın özürlü kişilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesini sağlama ve güçlendirme sorumluluğu vermektedir.
Sözleşme’ nin Dayandığı Temel İlkeler İnsan onuruna saygı, bireysel özerklik ve kişisel bağımsızlık Ayrımcılık yapılmaması; Engellilerin topluma tam ve etkin katılımlarının sağlanması; Farklılıklara saygı gösterilmesi ve özürlü kişilerin insan çeşitliliğinin ve insanlığın bir parçası olarak kabul edilmesi; Fırsat eşitliği; Erişilebilirlik/ulaşılabilirlik; Kadın ve erkekler arasında eşitlik; Engelli çocukların gelişim kapasitesine ve kendi kimliklerini koruyabilme haklarına saygı duyulması.
Türkiye’ de… Özürlüler, 19 uncu yüzyılın sonlarında sosyal politikalara konu edilmeye başlamıştır. Ülkemizde örf, adet, geleneklerimiz ve halkın dayanışma duygusu özürlülere verilen hizmetlere dayanak teşkil etmiştir. Yüzlerce yıllık geçmişi olan hayrat, vakıf, loncalarımız geleneksel kurumlar olarak bu alanda önemli görev üstlenmişlerdir.
Özürlülerle İlgili Süreçler Özürlüler alanında köklü yasal düzenleme ve buna bağlı süreçleri aşağıdaki gibi üç döneme ayırmak uygun olacaktır. Bunlar; 1996 yılından önceki dönem, 1996- 2004 yılları arası dönem ve 2005 yılı ve devamı olan içinde bulunduğumuz dönemdir.
Ulusal mevzuat * Anayasa * 48 değişik kanun, * 3 KHK * 36 yönetmelik * 17 genelge * 5 tebliğ * TSE’ nin çıkardığı özürlülük alanıyla ilgili yaklaşık 20 standart 2 Eylem Planı:Ulusal Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Eylem Planı Bakım Eylem Planı
Anayasada Özürlüler “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir (Any. Md. 10).” Pozitif Ayrımcılık (Ek: 7/5/2010 - 5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Özürlüler Kanunu 5378 sayılı Özürlüler Kanunu 4 geçici madde ile birlikte 56 maddeden oluşmaktadır. İlk 16 maddesi amaç, kapsam, genel esaslar, sınıflandırma, bakım, rehabilitasyon, istihdam, eğitim, iş ve meslek analizlerine ilişkin açıklamaları içermektedir. Kanun; kavramlar ve tanımlar, insan hakları bağlamında ayrımcılığa karşı korunmadan başlayıp, özürlülere hizmet ve yardımlar yönünde sağlanan haklar ve kurumsal yapılanmaya dek birçok düzenlemeyi kapsamaktadır.
SONUÇ OLARAK; Ülkemizde 1997 yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kuruluşuyla birlikte engelliler alanında makro politikalar çerçevesinde medikal modelden sosyal modele geçiş sağlanmıştır. Ekim 2009 tarihi itibariyle BM Engelli Kişilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ile de Hak Temelli Model’ e giriş yapılmıştır. Engelli bireylerin her alanda fırsat eşitliği çerçevesinde toplumsal yaşama tam katılımı hedeflenmiş, mevzuat değişikliklerine gidilmiştir. Sonuç olarak; başta Anayasamız ve diğer ulusal mevzuatta ve tüm engelli bireyler ve ailelere yönelik uygulamalarda hak modelli yaklaşımın benimsenerek, fırsat eşitliği çerçevesinde ayrımcılıktan uzak bütüncül politikaların uygulanması gerekmektedir.
Teşekkür ederiz……