İSTİKLÂL MARŞI’nın RESMEN KABULÜ 12 MART 1921 12 MART 2006 ŞEREFLE GEÇEN 85 YIL
İSTİKLÂL MARŞI İÇİN AÇILAN YARIŞMA Türkiye’de ilk defa bir milli marş yazılması teşebbüsü, 1920’de Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü tarafından yapıldı. Maarif Vekili Dr. Rıza Nur’u ziyaret eden İsmet İnönü, Milli heyecanı koruyacak, milli azim ve imanı besleyecek, zinde tutacak bir marşın yazılmasını, ordu adına teklif etti. Yarışma Maarif Vekaletinin genelgesiyle okullara duyuruldu ve basın yoluyla da “Türk şairlerinin nazarı dikkatine” sunuldu.Yarışmaya ödül olarak 500 lira konuldu. Yarışmaya 724 parça şiir katıldı.
YARIŞMAYA KATILAN BAZI MARŞLAR İSTİKLÂL MARŞI Türk’ün evvelce büyük bir pederi Çekti sancağa hilâl-i seheri Kanımızla boyadık bahr ü beri Böyle aldık bu güzel ülkeleri İleri, arş ileri, arş ileri Geri kalsın vatanın kahpeleri Seni ihya için ey namı büyük Vatanım uğruna öldük,öldük Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük Siper oldu dağlar gibi sana Türk Yürü ey milletin efradı yürü Ak sütü emmiş vatan evladı yürü Vatan evladın kurban edeli Milletin hür yaşamaktır emeli Veremez kimseye bir Çamlıbeli Bağlanır mı acaba Türk’ün eli İleri, arş ileri, arş ileri Çiğnenir çünkü kalan yolda geri HÜSEYİN SUAD
İSTİKLÂL TÜRKÜSÜ Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın Yurduma göz diken, al kanlara boyansın Ya ben ya onlar diyen silahına dayansın Türk oğludur bu millet Türkündür bu memleket Türk oğludur bu millet Türkündür bu memleket Düşman gözü tutama yanar dağlar başını Bağrımızda saklarız vatanın her taşını Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını Türk oğludur bu millet Türkündür bu memleket Türk oğludur bu millet Türkündür bu memleket Can veririz her zaman hürriyetin yoluna Ya gazi ya şehitlik ne devlettir kuluna Ata emanet etmiş namusunu oğluna Bize Türk oğlu derler Hep bizimdir bu yerler Ankara A.S.
İSTİKLÂL MARŞI Göz yaşına veda et, Ey güzel Anadolu İSTİKLÂL MARŞI Göz yaşına veda et, Ey güzel Anadolu! Hakkını korur elbet, Türk’ün bükülmez kolu. Cenk ederiz genç, koca Bugün değil, yarın da Yadımız ağladıkça İzmir ezanlarında. Hak yoluna kan olur. Dünyalara taşarız. Ya şerefle vurulur, Ya efendi yaşarız. Her gün yeni bir hile Arkasında satıldık. Her gün yeni bir dille, Yurdumuzdan atıldık. Yeter, ey Kâbe'mize Elimizden alanlar. Alıkoyamaz bizi, Yolumuzdan yalanlar. Biz bu yolda sel olur, Dünyalara taşarız. Ya şerefle vurulur, Ya efendi yaşarız. Hangi alçak el alır, El zinciri boynuna? Kim Yunan’ı bırakır, Türk kızının koynuna. Biz ki Türk'üz, muhakkak, Her milletten uluyuz. Yeryüzünde bir ancak, Yurdumuzun kulluyuz. Yurt yolunda kan olur, Dünyalara taşarız. Ya şerefle vurulur, Ya efendi yaşarız. KEMALEDDİN KAMİ
İSTİKLÂL MARŞI Ey Müslüman, ey Türk oğlu Açıldı istiklâl yolu, Benim son günlerimdir, Diyor bize Anadolu. Çek sancağı Türk ordusu, Olmaz Türk’ün can korkusu Esarete dayanır mı, Türk vatanı, Türk namusu? Bu son savaş bize farzdır, Fırsatımız gayet azdır, Muzaffer ol da ey millet,, Altın ile tarih yazdır. Birleşelim özümüzden, Dönmeyelim sözümüzden, Hem silelim bu lekeyi, Tarihteki yüzümüzden. İSKENDER HAKİ
İSTİKLÂL MARŞI Altı bin yıl efendilik yaptın, “Kahraman Türk” idi cihanda adın. Bir ateşten siperden İslam’a, Sönmeyen bir güneş gibi yaşasın. Ey büyük ünlü milletimin ileri! Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri! Düşmanın bir cihansa dostun hak, Hakkın elbet müstakil yaşamak, Atıl,ez,vur senindir istiklâl, ( Yürü, vur, ez senindir istiklâl) ebedi parlasın şu al bayrak. Ey benim şanlı milletimin ileri! Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!..
İSTİKLÂL MARŞI Yıllarca altı cephede ateşle kanlara; Türk’ün hilal ü dinine düşman olanlar; Ceddin o, Yıldırım gibi saldın zaman ,zaman Yüksek başını eğilmedi bir an cihanlara. Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab ( Ey kahramanlar, ey berk-ı pür-şitab) göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab! Ey mazi-i havarıkı bin destan olan; Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan salan ( Baş eğmeyen cihanlara yüz yıl kılınç salan) Aslan yürekli ordu; demir giy, silah kuşan! Zira hududu kapladı ateşle kan, duman Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab (Ey kahramanlar, ey berk-ı pür-şitab) Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab! Aslan mücahid ordusu, ey haris-i salah, Destinde seyf-i Hak gibi pek şanlı bir silah Açtın sema-yı millete pürnür bir sabah, Ati bizim… Bizim artık vatan , zafer, felah. Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab ( Ey kahramanlar, ey berk-ı pür-şitab ) Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab! MEHMET MUHSİN
Fakat hiçbirisi milli marş olmaya layık görülmedi Fakat hiçbirisi milli marş olmaya layık görülmedi. Böyle bir marşın ancak Mehmet Akif tarafından yazılabileceği ve para meselesinden dolayı yarışmaya katılmadığı da ağızlarda dolaşıyordu. Hasan Basri Bey, para meselesinin kaldırıldığını söyleyerek, Akif’in yarışmaya katılmasını sağladı.
MEHMET AKİF ERSOY’ un Ödülle ilgili düşüncesi: Nizameddin Nazifin odası, o günlerin Ankara’sında Hakimiye-i Milliye gazetesinin idare hanesi Maarif Vekaleti olarak kullanılan binanın alt kat odalarından biridir.Akif,Hakimiyet-i Milliye’nin tercüme kısmını idare eden Kamil paşazade Hikmet’i zaman zaman ziyaret eder,mahallesinde büyümüş çocuk gözüyle bakdığı Nizameddin Nazifle arasıra şakalaşırmış.Bir gün yine Hikmet bey’i ziyarete gelir.Biraz dalgındır.Hikmet bey olmadığı için masalardan birine geçerek elinde tuttuğu kağıt tomarına bişeyler yazmaya başlar.
Aradan yarım saat kadar zaman geçmişdir Aradan yarım saat kadar zaman geçmişdir.birden neşeli bir sesle Nizameddin Nazif’e;’’Dinle bakalım delikanlı!’’der. ‘’Buyur üstad...’’ ‘’Sana bir şey okuyacağım,bakalım nasıl bulacaksın. Ve Nizameddin Nazif’in ‘’estağfurullah’’demesine vakit bırakmadan gayet hafifi bir sesle okumaya başlar: Korkma sönmez bı şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak, O benimdir o benim milletimindir ancak.
“. ” “nasıl buldun. ” “sehl-i mümteni. ” “O kadar ileriye gitme “............” “nasıl buldun?” “sehl-i mümteni...” “O kadar ileriye gitme...Beğenirler mi dersin?” “Hakimiyet-i milliye’nin bunu neşredecek sayısı kapışılır kanaatindeyim.Tamamladınız mı?” “Henüz değil...Fakat yarın öğle üzerine kadar bitirmeye mecburum.” “Neden bu acele üstadım?” “Acelemi? Çapkın,bunu İstiklal marşı komisyonuna vereceğim;Hakimiyet-i Milliye’ye değil.En son müddet yarın.” “Öyle ise Üstad,beş yüz lirayı kazanacağınıza yemin edebilirim.” Akif,gözlerini odanın bir köşesine daldırarak heyecandan boğularak bir sesle:”
Lira mı. der, “onu almayacağıma seni temin ederim Lira mı?der, “onu almayacağıma seni temin ederim.Fakat bugünkü isyanı en iyi ben ifadelendirmek istiyorum.Bunun için bilmezsin,içimde ne büyük istek var!” Beş yüz liralık mükafat konusunda M.Akif gerçekten çok hassastı,en büyük korkusu para için yazdığının zannedilmesiydi.Eşref Edip,onun İstiklal Marşı’nı yazdığı günlerde maddi bakımdan bir hayli sıkıntı içinde olduğunu söyler.Hatta paltosu olmadığı için ceketle gezer,çok soğuk günlerde ise Meclis’e giderken yakın dostu Baytar Şefik Bey’in paltosunu giyermiş.Şefik Bey,bir gün “Akif Bey,şu mükafatı reddetmeyip’de bir muşamba ,yahut palto alsaydınız daha iyi olmaz mıydı?” diyecek olmuş.Eşref Edip diyor ki: “hiddetinden ne hallere girdiğini görmeliydiniz.Böyle söylediği için tam iki ay Şefik’le konuşmadı.”
MARŞ TAMAMLANIYOR Bütün dostları,Akif’in evde,sokakta,camide,Meclis’te ,uyurken,yürürken, yemek yerken,adeta bütün hücreleriyle İstiklal Marşı’nı düşündüğünü ,yazıp bitirinceye kadar tam bir “istiğrak” halini yaşadığını söylemektedirler. O günlerde Taceddin Dergahı’nın odalarından birinde kalan Konya Mebusu Hafız Bekir Efendi, tarihçi Cemal Kutay’a anlatmış: “Akif , bir gece birden uyanır,kağıt arar, bulamayınca kurşun kalemiyle yer yatağının sağındaki duvara marşın “Ben ezelden beridir hür yaşadım,hür yaşarım” mısrasıyla başlayan kıt’asını yazar.Sabahleyin namaza kalktığında Üstad’ı çakısıyla duvardaki yazıyı kazırken gördüm.”
Hasan Basri (Çantay) ise, Akif’in İstiklal Marşı’nın bazı mısralarını Mecliste Müzakereler yapılırken anlatıyor: “Meclis en hararetli müzakerelere daldığı anlarda bile, o bütün dikkatini mısralarda toplamış etrafından habersiz muttasıl yazar, yazar ve ta ki müzakereler bittiği anda o da daldığı ülvi aleminden uyanır gibi kendine gelirdi.Ve öylece Meclis’i terk ederdik.” Akif’in bu “istiğrak”halini Eşref Edip de şöyle anlatmaktadır. “Odanın bir tarafına çekilmiş, elinde bir kağıt tefekküre dalmış. Ara sıra bir kelime yazıyor.Bazen yazdığını çiziyor.Sonra tekrar yazıyor.Bazen saatlerce düşünüyor.” Mehmet Akif’in kahraman ordumuza” ithaf ettiği marş nihayet son şeklini alır ve 7 Şubat 1921 tarihinde imzasız olarak Maarif vekaletine teslim edilir.Bu yarışmaya katılan 725. şiirdir.İstiklal Marşı 17 Şubat’ta Sebilürreşad’da ,21 Şubat’ta da Kastamonu da ki Açık Söz gazatesinde yayımlanmıştır.Akif,Kastamonululara duyduğu sevgi ve saygı dolayısıyla istiklal Marşı’ndan kendi el yazısıyla bir nüshayı da oraya göndermiştir.
Marşımızın AÇIKSÖZ Gazetesinde İlk Kez Yayımlanışı
Marşımız Hakimiyeti Milliye Gazetesinde
İSTİKLAL MARŞI MECLİS’TE Yarışmaya katılan şairler arasında Muhiddin Baha, Kemaleddin Kâmi,Hüseyin Suad, Kâzım Karabekir Paşa ve İshak Refet gibi tanınmış isimler de vardı.Bunların arasında Akif’inki de dahil olmak üzere yedi şiir seçilmiş meclis’teki ilk görüşmelerden sonra bastırılarak mebuslara dağıtılmıştı. Ve 1 Mart 1337 (1921) Meclis’in ikinci toplantı dönemi.Bütün mebuslar hazır ve dinleyiciler locaları doldurmuş.Başkanlık kürsüsünde Mustafa Kemal ATATÜRK oturuyor.Bu, istiklal mücadelesinin tarihi günlerinden beridir.Mustafa Kemal ATATÜRK nihayet açılış konuşmasına başlar ve Mütareke’den sonraki vahim vaziyeti anlattıktan sonra , sık sık alkışlarla kesilen konuşmasına şöyle devam eder:
“...Bu ordular sayesinde Şark’ta Ermenistan muzafferiniyeti kazandık ve Garp’ta Yunanlıları mağlup ettik.Şark ordumuzun vaz’ı müessiri , bizi esasa-ı milliyemizin nikat-ı mühimmesinden olan Kars,Ardahan ve Artvin’i istirdada muvaffak etti.Orduları memleketi müdafaa ve memleketin istiklal-i tammını muhafaza kudretini izhar ve isbata müheyya bulunuyorlar.İnşallah , pek uzak olmayan bir atide hayat ve istiklal-i kat’imizi temin edecek olan kahraman ordularımızın kumandalariyle zabitam ve efradına ve kemal-i şan ve şerefle müdafaa-i milliyeye fiilen iştirak eden ahaliye ve bilhassa vatanlarının müdafaasında müstesna kahramanlıklar gösteren Gazi Ayıntab ahalisine ve umumiyetle halkın başında vazife-i resmiyelerine vatan perverane ve fedakarane ifa etmekte bulunan memurun-i hükümete bütün milletin ve heyet-i celilenizin hissiyatına tercüman olarak arz-ı minnetari eylemegi vecibe adderim”.
Düşmanların aşağı yukarı bir senelik gayretlerine rağmen , neticede bugün Sevr muahedesi hükümlerine artık geçerli olmadığını söyleyerek konuşmasına devam eden Mustafa Kemal , sözlerini şöyle bitirir: “Artık ye’s futur günleri çok arkada kaldı.memlekete halas ve hakikat yolunu işaret etmiş ve bütün milleti kendi istiklal bayrağı altında toplamış olan meclis-i aliniz , ikinci sene-i mesaisine dahil olurken ben ufkumuzda inkişafa başlayan ışıkların bu kadar felaket görmüş olan bedbaht vatanımızda bir sabahı hayr olmasına dua ediyorum.”
Ve milletvekillerinin çeşitli konuşmalarından sonra kars mebusu Hasan Basri Bey’le Maarif vekili Hamdullah Suphi Bey’in İstiklal Marşı’yla ilgili olarak verdikleri takrire geçilir: Reis Paşa:Efendim iki takrir vardır.Arkadaşlardan Basri Bey’in Hamdullah Suphi Bey’in İstiklal Marşı’nın kürsüden okunmasına teklifleri var. Muhiddin Baha Bey:Hangi İstiklal Marşı,Basri Bey söylerler mi? Besim Atalay:Daha kabul edilmedi efendim.Bir encümen teşekkül edecekti. Basri Bey:Maarif vekaleti’nce yedi tanesi intihab edilmiş.Bunlardan biri okunsun. Reis Paşa:Maarif vekaleti’nce intihab edilmiş olanlardan birisinin kıraati tensib ediliyor.
Muhiddin Baha Bey:Hamdullah Suphi Bey,Basri Bey hangisini isterlerse okusunlar. Reis Paşa:Efendim.Basri Bey’in bu teklifini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsınlar.Kabul olunmuştur efendim.Hamdullah Suphi Beyefendi buyurun (“şimdi gelir” sesleri).Maatteessüf bu dakika için te’hir ediyoruz. Reis Paşa:İstiklal Marşlarından bir tanesinin kürsüden okunmasına hey’et celile karar vermişti. Hamdullah Suphi Bey:Arkadaşlar hatırlarsınız,Maarif Vekaleti son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir Marş için şairlerimize müracaat etmiştir.Birçok şairler geldi.Arada yedi tanesi en fazla evsafı haiz olarak görülmüş ve ayrılmıştır.
Salih Efendi:İsimleri nedir? Hamdullah Suphi Bey:Ayrıca arz edilecektir.Yalnız vekalet yapmış olduğu tedkikatta fevkalade kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ,ben şahsen Mehmet Akif Beyefendiye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim.Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler.Bilirsiniz ki bu şiirler için ikramiye vadedilmiştir.Halbuki bunu kendi isimlerine takrib etmek arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini ızharettiler.
Ben şahsen müracaat ettim,lazım gelen tedabiri alırız ve icab eden ilanı yaparım dedim.Bu şart ile büyük dini şairimiz bize fevkalade nefis bir şiir gönderdiler.Diğer altı şiirle beraber nazar’ı tedkikinize arz edeceğiz.İntihab size aittir.Arkadaşlar,re’yimi ihsas ediyorum.Beğenmek takdir etmek hususunda haiz-i hürriyetim,intihabımı yapmışım.Fakat sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir.Arkadaşlar bu size aittir efendim. Hamdullah Suphi bu sözleri söyledikten sonra Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nı kürsüden ahenkli sesiyle ve büyük bir heyecanla okur.Meclis’te her kıt’a okundukça şiddetli alkışlar kopmaktadır.
İstiklâl Marşı’nın Resmen Kabulü Ogün Meclis bir alkış tufanına boğulmuştur.Fakat İstiklal Marşı’nın resmen kabulü 12Mart1921 tarihli oturumda gerçekleşir.Başkanlık kürsüsünde ise “Tarih Boyunca İlim ve Din”,”Osmanlı Türklerinde İlim”gibi eserlerinden tanıdığımız,Halide Edib’inikinci kocası Dr.Adnan(Adı-var) oturmaktadır.Epeyce hararetli geçen tartışmalardan sonra,Kastamonu mebusu Dr.Suad,Ertuğrul mebusu Necib,Karesi mebusu Hasan Basri,Ankara mebusu Şemseddin,Bursa mebusu operatör Emin,Bitlis mebusu Yusuf Ziya,Isparta mebusu İbrahim ve Kırşehir mebusu Yahya Galib beylerin,Mehmed Akif’in yazdığı marşın kabul edilmesi yolundaki takrirleri oya sunularak “ekseriyyet-i azime” ile kabül edilir.
Görüşmeler bundan sonra şöyle cereyan eder: Müfid Efendi(Kırşehir):Reis Bey,yalnız bir şey arzedeceğim. Hamdullah Subhi Bey’in bu marşı kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. Refik Bey(Konya):Milletin ruhuna tercüman olan işbu İstiklal Marşı’nın ayakta okunmasını teklif ediyorum. Reis Bey:Müsaade buyurunuz efendim. Hey’et-iğ muhtereme bu marşı kabul ettiğinden tabii resmi bir İstiklal Marşı olarak tanımıştır. Binaen’aleyh ayakta dinlememiz icab eder. Buyurunuz efendiler.
Hamdullah Subhi(Tanrıöver) küsüye gelerek İstiklal Marşı’^nın büyük bir heyecanla tekrar okudu. Bütün milletvekilleri, Milli Mücadele’nin ruhunu fevkalade bir ifadeyle terennüm eden bu büyük şiiri ürpertiler geçirerek dinlediler. Bu, İstiklal Marşı’nın resmi marş olarak ilk terennümü ve ayakta dinlenilişiydi. Fakat Akif o sırada Meclis’te yoktu , çünkü görüşmeler başladığında mahçubiyetinden fazla kalamamış, sessizce, bir gölge gibi çıkıp gitmişti. İstiklal Marşı resmen kabul edildikten sonra, Taceddin Dergahı, Akif’in dostarıyla, tebrike gelenlerle dolup taştı.
Mehmet Akif, müsabaka birincisine verilecek olan 500 lirayı almış ve Darü’l-Mesai adlı kuruluşa armağan etmiştir. Darü’l-Mesai, fakir Müslüman kadınlara ve çocuklara çeşitli işler öğreterek yoksulluklarına son vermek gayesiyle kurulmuş bir hayır derneğidir. Yine soğuk Ankara kışlarında ceketle gezmeye devam eden Akif’in seciyesi bu parayı kendi ihtiyaçları için harcamaya müsait değildi. Sadece mükafatı değil, İstiklal Marşı’nı da Türk milletine armağan etmiş, bunun için Safahat’ına almıştır.
Marşımız Resmi Gazete’de
İSTİKLÂL MARŞI VE AÇIKLAMASI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim, milletimindir ancak. Mehmet Akif, Türk milletine cesaret ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için, şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz.Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır, Hak’a tapan milletimin istiklal! Şair, ikinci kıtada bayrağımızın o zaman ki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş, yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak, öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca, edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır.Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü, Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp, göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah’a inandığı için özgürlük onun hakkıdır.
İSTİKLÂL MARŞI VE AÇIKLAMASI Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaştım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarim. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Şair “ben” diyor.(Ancak kastettiği mana aslında bizdir Türk milleti adına konuşmaktadır) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır,hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı,zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp,denizleri taşıracaktır güçtedir. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar? Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair batıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu altın göğsüyle karşılık vermektedir. Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakin. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canini feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah’ın Türk milletine Kuran-Kerimde vaat ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır.
İSTİKLÂL MARŞI VE AÇIKLAMASI Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Şair Türk ordusuna vatanin kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatani dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan topraklar vatanimiz üzerindedir. Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin. Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. Allah’a şair hitap ediyor. Mehmet Akif’in Allah’tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.
İSTİKLÂL MARŞI VE AÇIKLAMASI O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşim, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin de ruhları şad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dışa yükselecektir. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal! Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Artık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdir. Mehmet Akif ERSOY
İSTİKLÂL MARŞI NASIL BESTELENDİ? Mehmed Akif’in İstiklal Marşı resmen kabul edildikten sonra, sıra beste yarışmasına gelmişti. Fakat Meclis işlerinin çokluğu dolayısıyla bu işi Maarif Vekaleti’ne bıraktı. O günlerde Ankara’da büyük bir heyecan yaşıyorlardı; Yunan ordusu Anadolu içlerine kadar girmiş, Polatlı’ya yaklaşmıştı. Muhacir kafileleri Kayseri ve Kastamonu taraflarına akın ediyor, hatta hükümetin ve Meclis’in Kayseri’ye nakli bile düşünülüyordu.
Mehmed Akif, Ankara’nın tahliyesine şiddetle karşı olanlar arasındaydı; ona göre, bir kere dağılınca, artık toplanmak imkansızdı. Sonunda,Meclis’te ordunun Sakarya’da savunman düzenine geçmesi fikri galip gelmiş, Ankara’nın tahliyesinden vazgeçmişti. Bununla beraber, Mehmed Akif, her ihtimale karşı Eşref Edip’î Kayseri’ye gönderdi; Sebilürreşad bir müddet orada neşredilecekti. Bu arada Maarif Vekaleti, İstiklal Marşı için bir beste yarışması açmış, fakat sonuçlandırmaya vakit bulamamıştı. Bu yarışmaya 24 bestecinin katıldığını biliyoruz: Ahmet Cemakettin Çinkılıç, Ahmet Yekta Mardan, Ali Rıfat Çağatay, Giriftzen Asım Bey, Bedri Zebaç, Hasan Basri Çantay, Hüseyin Saadettin Arel,İsmail Hakkı Bey,İsmail Zühdü,Kazım Uz,Lemi Atlı,Mehmet Baha Pars,Mustafa Sunar,Rauf Yekta,Saadettin Kaynak,Zati Arca,Zeki Üngör,Ahmet Muhtar Ataman,Bimen Şen,İsmail Fenni Ertugrul,İzzettin Hümayi Elçioglu,Kazım Karabekir,Leyla Saz,Muhlis Sabahattin ,Musa Süreyya Bey,O.Şeyki Uludag,Mustafa Nezihi Albayrak,Santuri Edhem Efendi,Sedat Öztoprak,Suphi Ezgi.
Ali Rıfat Bey’in Beste Çalışmasının Kapağı
Yekta Bey’in Beste Çalışmasının Kapağı
M. Zati Bey’in Beste Çalışmasının Kapağı
Muallim İsmail Hakkı Beyin Beste Çalışmasının Kapağı
“Ve İstiklal Savaşı’nın devam ettigi sıralarda Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesi milli marş olarak kabul edilmiştir. Zeki Üngör, İstiklal Marşı’nın besteleniş hikayesini şöyle anlatmıştır; sıralarda ben Muzaka-i Hümayün muallimi idim.Yani doğrudan saraya vahdettin’e bağlıydık.Bando,fasıl takımı ve orkestra benim emrimde idi.” “Şişli Uğurlu Han’ın 4 numarasında oturuyordum.Kurtuluş ordusu süvarilerinin İzmir’e girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde,Talim-Terbiye Hey’eti azası ve terbiye mütehassını dostum Haydar merhumla oturuyorduk.Kapı çalınd.İlkokul öğretmeni İhsan merhum geldi.Büyük bir heyecan içinde süvarilerin İzmir’e girişlerini anlatmaya başladı.Hepimiz coşmuştuk.Hemen kalkıp piyano başına geçtim.Ve derhal içimden doğan parçayı koyuldum”.
Böylece marşın ilk “ti” yerine kadar akoru çıktım Böylece marşın ilk “ti” yerine kadar akoru çıktım.Bu şekide iki üç mezür yaptım.Arkadaşım:”Aman,dediler,bu çok güzel bir şey olacak.”Bunun üzerine İhsan’a rica ettim.O anlattı,ben çaldım.Böylece kısa zamanda eserin taslağı ortaya çıktı.Ertesi gün de çalıştım.İki gün sonra beste bitti.Götürüp arkadaşlara gösterdim.Çok beğendiler.Bunun üzerine bu müziği milli marş olarak taktime karar verdim.Kıymeti hakkında daha kat-i bir fikir edinmek maksadı ile besteyi Viyana Konservatuarı direktörüne gönderdim.On güm sonra direktörden gelen bir mektubta eserin çok orijinal bulunduğu ve melodisinin Türk ihtişamına yakışacak şekilde olduğu belirtilerek tebrik ediliyordum.”
“Bu mektup geldikten onbeş gün sonra beni Ankara’dan çağırdılar,gittim “Bu mektup geldikten onbeş gün sonra beni Ankara’dan çağırdılar,gittim.Bana Muzıka-i Hümayun’u bütün kadrosu ile Ankara’ya nakletmek vazifesi verildi.Bunun üzerine tekrar İstanbul’a döndüm.Ve Ankara’ya ilk olarak başlarında piyanist Sadri’nin bulunduğu beş kişilik bir heyet yolladım. Bir ay sonra da kimseye bir şey söylemeden Ankara’ya gittim. Ve hemen İstanbul’daki arkadaşları bir telgrafla çağırdım. Böylece milli marşı bu heyete ilk defa olarak Ankara’da verilen o baloda Atatürk’ün huzurunda çaldık. İşte milli marş böyle bestelendi.” Mustafa Kemal’in Zeki Üngör’e ait marşı beğendi ve diğerlerine tercih ettiği bir gerçektir. O İstiklal Marşı’nın Batı müziği ve “milli marş” anlayışına uygun olmasını istiyordu. Bunun için Zeki Üngör’ün bestesi kabul edilmiştir.
Zeki Üngör’ün Beste Çalışmasının Kapağı
İSTİKLÂL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim, milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır, Hak’a tapan milletimin istiklal! Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarim. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakin. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım, Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal! Mehmet Akif ERSOY