KUNDURA TAMİRCİSİYLE KARGA

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
KELİME TÜRLERİ ZARFLAR.
Advertisements

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ.
Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı
Sincabi öykücü can özoguz Fon müziği: Ezginin Günlüğü.
Boş ver be yaşı başı. gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
Orhan Veli Şiirler: Müzik: Ezginin Günlüğü
Lütfen sesi açıp Tıklayınız..
AYAKKABICI Ayakkabıcı, yeni getirdigi malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi.
Annesini Arayan Kardan Adam
HANSEL VE GRATEL.
Işığı Yanan Evler Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür…
BİR KADINI BEKLEMEK ATAOL BEHRAMOĞLU
Ne Güzeldir. Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi...
Vaktiyle bir Keloğlan varmış… Bütün ailece çiftlikle meşgul olurlarmış
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
I . BÖLÜM Slaytı SESLİ ve kendi akışında izleyiniz
TIKANDI BABA Seval KEMERTAŞ tarafından düzenlenmiştir.
Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş
Sevgili günlük, Bugün çok yoruldum. Neden mi bugün hem eğlendik hem öğrendik… Merak mı ediyorsun? Peki anlatayım…
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
Zarflar Zarf: Eylemleri, eylemsileri, zarfları, kimi zaman da ekeylemle yargı anlamı kazanmış sözcükleri türlü yönlerden (durum, zaman, yön…) tamamlayan.
Temel, arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla parmağını kesti
KIRMIZI LÂLE Öykücü Can Özoğuz Beatles, “Till There Was You”
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
Bir yaz günü üçgen tek başına parkta oynuyordu.
DiŞ DOKTORU Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:
ÜÇ İHTİYAR MİSAFİR ÖYKÜSÜ
Antika iskemleler.
AŞKLaRıM.
KALANIN ARDINDAN (sesli) Hep birlikteydik, masmaviydi hava; ne çok seviyordu herkes birbirini. Gitara yeni başlamıştım; çalacaktım ama utanıyordum.
Anne ayı, “Sarı Yumak, bu gece erken uyumalısın, yarın okula başlıyorsun” dedi. Sonra okul çantasını onun ayak ucuna koydu.
İŞTE MASALIMIZ BAŞLIYOR.
ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU …
Sarı Yumak ile Kara Yumak arkadaş olmuşlardı
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra 'Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz'
Ö Z G Ü R L Ü K... Soğuktu... Kar yağmaya devam ediyordu ve bir lokma yiyecek bulabilmek en büyük mutluluk olacaktı KURTiçin. Umutsuzca yaşadığı dağdan.
SORULAR.
KÜÇÜK KAPLUMBAĞA.
KARAGÖZ İLE HACİVAT MEKTUP HÜSEYİN ÖZDEMİR 6/B 1230.
Boya sandığına saklı düşler
BİR ÖYKÜ.
Gece yarısı parka bir baykuş geldi.Ağaçları tek tek
BALONUM OKUMA – ANLAMA.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
İBRETLİK BİR HİKAYE.
HAZIRLAYAN NECLA OĞUR.
BİRAZ DA BİZ ÖLELİM Merve ÖZDEMİR - DEM.
SEVGİ ZENGİNLİK BAŞARI
Bu hikaye bir babanın para ve değerli bir eşyayı kaybettiği için 5 yaşındaki kızına ceza verdiği zaman meydana geldi. Paranın bulunamadığı zor zamanlardı.
KÜL KEDiSi-SINDRELLA Hazırlayan: Emine KOÇAK- 7/A
DERS :ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ VE MATERYAL GELİŞTİRME KONU :KARIN OLUŞUMU
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA
TAVŞAN KUZU VE SERÇE Çalı dibinde bir tavşan. Kulaklarını dikmiş bakıyor. Çimen üstünde bir kuzu. Başını eğmiş,ot yiyor.
MERHAMET ŞEVKAT FEDAKARLIK
NASRETTİN HOCA SÖYLER BAKALIM NELER SÖYLER.
DÜZENLİ OLMAK.
KIRMIZI FİL NEREDE ?.
Uzak bir ormanın yamacında bir ördek yaşarmış
CANIN KUŞLARI Can, o gün annesine ne kadar çok sıkıldığını anlatıyordu: — Neden oyuncaklarınla oynamıyorsun? diye sordu annesi. — Ama onlar benimle oynamıyorlar.
Ormandaki Bisiklet (Okuma Metni 6) MEB Türkçe Ders Kitabı 1
“Şikayetname” Elif Keskin. Hiç olmazsa eskiden,arada bir uğrar, Hal,hatır sorarlardı, Hani yasak savmak kabilinden diyelim, Senden sonra evin yolunu unuttu.
Keloğlan ve Kuyu Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Keloğlan’la ninesi varmış. Bunlar çok yoksul insanlarmış. Keloğlan’ın.
BİR KAYISI AĞACI ABDÜLKADİR MERİÇBOYU.
Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş gösterdi. İki.
TASARRUF Hikmet SIRMA.
 Ülkenin  batısındaki küçük bir mahallenin  bir sokağının neredeyse tamamı  ressamlardan oluşmaktaydı.  Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının.
Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı
Işığı Yanan Evler Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür…
Işığı Yanan Evler Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür…
Sunum transkripti:

KUNDURA TAMİRCİSİYLE KARGA Yazan: Can Özoğuz

Ankara Kalesi’ne çıkan yokuşun başındaki hırdavatçılar çarşısının küçük meydanında, mütevazı tezgâhını açmış, ahşap taburesinde oturan kundura tamircisi Ali İlhan Usta’nın yüzündeki hüzün, henüz siftah yapamamış olmanın ötesinde bir şeyleri yansıtıyordu. Çoğu zaman yaptığı gibi omzunu yan taraftaki alçak duvara yaslayıp düşüncelere dalmıştı yine. Yakın bir zaman önce kaybettiği eşinin ardından hep böyle dalıp gider olmuştu. Yerde sağ yanında, tezgâh niyetine kullandığı küçük tahta sandığı duruyordu. Sandığın üzerine birkaç çift lastik topuk, açıkta durmaktan paslanmış bir avuç kabara ve çoğu tamir ettiği ayakkabılardan söküp sonra kullanmak için düzelttiği çiviler saçılmıştı. Hemen önünde yerde, sekiz-on çift keçe tabanlık, kerpeteni, bacaklarının arasına sıkıştırdığı demir örsü, diğer yanındaysa çekici, keskisi ve yan yana dizili duran üç çift kullanılmış kunduradan ibaretti bütün sermayesi. Kunduraların üzerindeki karton parçasında “Satılık” yazıyordu.

Havada kar kokusu vardı o gün ve Ankara’nın kışını iyi tanırdı usta; bilirdi ki keskin soğuk, ayaz da çıktı mı adamın iliklerine kadar işlerdi. Kundura tamircisi, açık havada çalıştığından kat kat giyinmişti. Hemen arkasında duran eski yağ tenekesinin içinde, inşaatlardan toplayıp yaktığı tahta parçalarının ateşiyle azıcık ısınmaya çalışıyordu. Soğuk kış günlerinde eve ekmekle katık götürmeye yetecek kadar çalışmayı yeğler, sonra erkenden kalkar giderdi. Samanpazarı’nda bir binanın çatı katında, bir oda, bir banyo ve küçücük bir terastan ibaret olan tek göz evlerinde, kızıyla birlikte yaşıyorlardı.

Akşamları işi bitti miydi, meydandaki kahvehanede demli çayını yudumlayıp kemiklerini sobanın yanında biraz ısıttır, sonra hava kararmadan evine vardığında, kızını okuldan gelmiş, sıcacık çorbalarını pişirmiş, sobayı yakmış, kendisini bekler bulurdu. Bütün umudu kızındaydı. Ah bir okulunu bitirip öğretmen olabilse, yaşamları bambaşka olacaktı. O zaman böyle soğuk günlerde, saatlerce sokakta çalışmak zorunda kalmayacak, belki akşamları, çorbanın yanında etli kuru fasulyeyle pilav bile yiyebileceklerdi. Bunları düşününce biraz rahatladı. Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yayıldı.

O gün saat dörde doğru günlük rızkını çıkartmıştı O gün saat dörde doğru günlük rızkını çıkartmıştı. Soğukta daha fazla oturmak istemedi. Etraf zaten tenhalaşmıştı. Tezgâhını toparladı. Zincirle elektrik direğine bağlı tahta sandığının içine alet edevatını koyup üzerine asma kilidini vurdu. Tam ayağa kalkmıştı ki arkasında hareketsiz duran bir karga yavrusu gördü. Simsiyah parıldayan tüyleriyle orada hiç kıpırdamadan duruyor, dik dik ona bakıyordu.

“Ne komik şeysin sen öyle bakayım “Ne komik şeysin sen öyle bakayım!” deyip kargaya doğru bir adım attı; kuş da aynı anda hoplayıp uzaklaştı azıcık. Sonra durup yukarıya, kundura tamircisinin gözlerinin içine dik dik baktı. Sanki, “Ne rahatsız ediyorsun be usta? Biz de ısınmaya çalışıyoruz işte şu ateşin kıyısında,” der gibiydi. Ali İlhan Usta, karga yavrusunun açlık ve yorgunluktan, ya da belki ayazdan, uçamadığını anladı o an. Arkasını dönüp gitse olmayacaktı, kıyamadı. Çömeldi. Biraz bekledikten sonra sevecen bir sesle: “Soğuktan kolun kanadın dondu değil mi?” dedi. Karga olduğu yerde duruyor ona bakmaya devam ediyordu.

“E hava ayaz tabii. Ama bilmez misin sen Ankara’nın kışını “E hava ayaz tabii! Ama bilmez misin sen Ankara’nın kışını? Hele anan-baban? Benden bile yaşlıdırlar Allah bilir. Ne demeye yalnız bıraktılar seni böylesi bir ayazda? Tecrübeli olmalılar hâlbuki soğuklar hakkında, kaçın kurasıdır onlar yahu! Kundura tamircisi konuşurken elini yavaşça uzattı kargaya doğru fakat o yine sıçrayıp uzaklaştı. “Valla sen bilirsin, ben yardım etmek istiyordum ama kaçıyorsun. Akşama kadar uğraşamam ki seninle, hadi bana eyvallah o zaman,” dedi usta.

Sonra kalktı çömeldiği yerden, arkasını dönüp yandaki bakkala doğru yürüdü. Karga, o gidince bir iki sıçrayışla sıcak tenekeye yanaştı yeniden. Birazdan, dibinde bisküvi kırıntıları ve ekmek lokmaları olan küçük bir karton kutuyla geri döndü kundura tamircisi. Paltosunun cebine taze somunla akşam nevalesini sokuşturmuş, ekmeğin yumuşak iç kısmından kutuya biraz doğrayıp koymuştu. Kargaya yaklaşıp çömeldi yeniden.

“Bak bir daha söylüyorum sana, donacaksın burada “Bak bir daha söylüyorum sana, donacaksın burada. Hadi inat etme, gel gir şu kutunun içine, seni eve götürüp karnını iyice doyurayım,” diyerek kutuyu yavaşça karganın önüne doğru sürmeye başladı. İki karış mesafe kaldığında durdu. Karga bu defa kaçmamıştı. Yine dik dik baktı, düşündü, düşündü ve sonunda sıçrayıp kutunun içine giriverdi. Hem üşümüş hem açtı zavallı. Kundura tamircisi, bir süre onun ekmek parçalarıyla bisküvi kırıntılarına saldırışını seyretti. Sonra yavaşça yerden aldı kutuyu. Kuşu ürkütmemek için yumuşacık bir sesle konuşurken kutuyu paltosunun altına sokup evinin yolunu tuttu.

Kapıyı açan kızı, ustayı ağzı kulaklarında görünce pek şaşırdı. “Bu akşam çok önemli bir konuğumuz var,” dedi usta. Kız önce etrafına, sonra soran gözlerle babasına baktı. “ Paltomu yavaşça al sırtımdan, onu ürkütmeyelim, konuğumuz paltomun altındaki kutunun içinde,” dedi. Karga paltonun altından ortaya çıkınca, sobanın ısıttığı sıcacık ortama biraz şaşkın, biraz tedirgin bakakaldı. Baba-kız onu rahat edip uyuması için kuytu bir köşeye koydular. Birkaç lokma ekmek ıslatıp bir kap da su bıraktılar yanına.

Ertesi sabah gün doğarken karganın gaklamalarıyla uyandı ikisi birden Ertesi sabah gün doğarken karganın gaklamalarıyla uyandı ikisi birden. Kuş hâlâ kutusundan çıkmamıştı. Gece ise kar yağmış, şehri bembeyaz bir örtü kaplamıştı. “Aferin sana be! Sesin hiç çıkmadı bütün gece; yalnız bak dışarısı buz gibi, kar da yağmış, sen iyisi mi burada kal yine. Yalnız benim birazdan işe gitmem lazım, Ayşegül de okuluna gidecek. Sen yine uslu uslu yat dinlen, keyfine bak. Suyunu yiyeceğini takviye eder bırakırız yanına, yalnız sakın ortalığı dağıtma, külahları değişiriz sonra,” dedi usta. Sonra kahvaltılarını çabucak yapıp erkenden yola koyuldular. Karga artık sevecen ve mutlu gözlerle bakıyordu onlara. Evden çıkarlarken gakladı durdu arkalarından; ama onlar duymazlıktan geldiler.

Ali İlhan Usta, o gün sandığının üzerindeki karları temizleyip kışlık mekânı olan kahvehanenin sundurmasının altına taşındı. Sundurmanın yanları yüksek çalılarla kaplı olduğundan hem rüzgârdan hem de yağıştan korunabiliyor, müşterisi olmadığı zamanlarda kahvehaneye girip çayını içerken ısınabiliyordu. Fakat o gün fazla duramadı. Soğuktan ziyade evdeki misafirini merak ediyordu. Kızından önce erkenden döndü eve. Kapıyı açar açmaz yavru karga uçup pencerenin pervazına kondu. Ortalık allak bullak olmuş, hayli pislenmişti.

Ali İlhan Usta’nın birden tepesi attı Ali İlhan Usta’nın birden tepesi attı. Hemen gidip terasın kapısını açtı. Karganın kutusuna getirdiği ekmekten biraz doğrayıp, suyuyla birlikte sinir içinde dışarı koydu. Karga önce ustaya, sonra dışarıdaki kutuya baktı. Ardından başı dik, mağrur bir edayla hoplaya zıplaya kutunun yanına gitti. Usta çok kızmıştı. “Utanmıyor musun misafiri olduğun evi pisleyip altını üstüne getirmeye?” diye bağırdı.

Karga susmuş ona bakıyor, kutunun içindekilere hiç dokunmuyordu Karga susmuş ona bakıyor, kutunun içindekilere hiç dokunmuyordu. Usta devam etti bağırmaya: “Artık biz yokken kalamazsın bu evde. Çatının kenarında bir delik bulabilirsen, girip yuva yap kendine ya da nerede kalırsan kal. Her gün sana burada yemini, suyunu veririm ama eve ancak biz varken girebilirsin, o da özür dilemek şartıyla tabii.”

Karga hâlâ susmuş ustaya bakarken birden gökyüzünde beliren bir karga sürüsü, terasın üzerinde daireler çizerek çığlık çığlığa bağırmaya ve ustanın başına doğru dalış yapmaya başladı. Kundura tamircisi içeri kaçıp teras kapısını kapatırken yavru karganın telaşla karga sürüsüne avazı çıktığı kadar bağırdığını gördü şaşkınlıkla. Sanki onlara, “Hayır, yanlış anladınız, o iyi bir insan, dün akşam beni donmaktan kurtardı,” diyordu. Karşılıklı uzun uzadıya gaklamaların ardından sürünün bütün kargaları, dalları evin terasına kadar yükselmiş olan çınar ağacına tüneyip beklemeye koyuldular. Yavru karga, kutudaki ıslak ekmek parçalarının hepsini hiç acele etmeden yiyip bitirdi. Ardından ustaya döndü ve yumuşacık bir sesle gakladı. Sanki teşekkür ediyordu. Sonra birden sürünün tünediği çınar ağacına doğru uçtu gitti.

Ali İlhan Usta mutluydu. Ama gözlerinden yine de iki damla yaş süzüldü Ali İlhan Usta mutluydu. Ama gözlerinden yine de iki damla yaş süzüldü. Sonra kendinin bile zor duyabileceği bir sesle “Güle güle git, yolun açık olsun dik başlı, dik bakışlı çocuk, ne zaman istersen misafirliğe yine gelebilirsin,” dedi. Ö y k ü c ü, Ekim 2011, İstanbul.

ÖYKÜ: CAN ÖZOĞUZ www.oykucu.net BESTE: İSMAİL BAHA SÜRELSAN