Efsane (söylence) nedir? Hikmet SIRMA
Efsane (söylence) nedir? Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâyelere, söylence(efsane) denir.
Söylencelerin(efsane) kaynağı halkın hayal gücüdür. İlk insanlar, doğa olaylarının sebep ve sonuçları hakkında bir bilgiye sahip olmadıkları için çoğu kere bunlara hayal dünyalarında oluşturdukları anlatımlarla cevap bulmaya çalışmışlar. Bu anlatımların bir çoğu sonraki dönemlerde gelenek ve göreneklerle birlikte insanoğlunun hayatında yer almaya başlamıştır.
Taş Kesilen Çoban Efsanesi(söylencesi)
Kars'ın Kağızman İlçesi'nin Kızılöküz köyünde, taş kesen bir çobanın efsanesi anlatılır. Bu çoban geçimini köy halkının koyunlarını otlatıp çobanlık yaparak sağlarmış. Yazın en sıcak günlerinde bu çoban, koyunlarını en güzel ve en yüksek otlağa çıkarak otlatmaya koyulmuş. Ancak o civarda bir damla su bulunmazmış. Hem hayvanlar hem de çoban çok susamış. Susuzluktan bağrı yanan çoban 'Ya rabbim, sana yedi kurban keseyim, yeter ki şuradan su çıkartıp, şu kulunun ve aciz hayvanların susuzluklarını gider' diye yakarmış. Çobanın bulunduğu yerin hemen yakınında o anda yerden su kaynamış. Sevincinden çılgına dönen çoban o buz gibi sudan kana kana içip hayvanlarına da içirerek susuzluklarını gidermiş. Ancak çoban sözünde durmamış. 'Koyunlar benim değil. Bunun yerine yedi bit öldürüp adağımı gerçekleştiririm' diye düşünmüş ve öyle de yapmış. Öldürdüğü bitleri de kaynağa atmış. Ne var ki kısa süre sonra çoban ve koyunlar bulundukları yerde taş kesmişler. Çobanın ve koyunların geri gelmemesi üzerine meraka düşen köylüler çobanı aramaya çıkmışlar. Çobanın ve bütün koyunların yeni kaynağın yanında taşa dönüştüğünü görmüşler. Bugün de o kaynağın civarındaki kayaların, taşlaşmış çobanla koyunlarının kalıntıları olduğuna inanılır.
Kız Kulesi Efsanesi (söylencesi) Kızkulesi Adası, Ada da çevresi sularla çevrili bir kale ile, birbirinden güzel köşklerin ortasında yüksek bir kule varmış. İşte bu kulede cariyeleri ile birlikte Selçuklu Sultanının güzeller güzeli biricik kızı yaşarmış . Sultan, düşünde sevgili kızının yılan sokması sonucu öleceğini görmüş. Yaptırdığı ve kaleye ve içindeki kuleye kızını bunun için kapatmış. Öyle ki, kuleye yılan girmesinde diye beton borularla adaya su ve süt akıtılmış. Böylece yıllar yılları kovalamış ve günlerden bir gün güzel Sultan ateşlere düşüp hastalanmış. Ülkenin en ünlü hekimleri zor bulmuşlar devasını(çaresini). Sevgili Sultan yeniden sağlığına, mutluluğuna kavuşmuş. İyileşmesini kutlamak için armağanlar yağmaya başlamış kuleye. Yaşlı bir köylü kadında bir sepet üzüm getirmiş. Meğer üzümlerin içinde bir küçük yılan varmış. Yılan o gece uykuya dalan güzel Sultanı sokup öldürmüş.
Taş Kesilen Çoban Efsanesi Tufan Efsanesi Yaratılış Efsaneleri Leyla ile Mecnun Efsanesi Ferhat ile Şirin Efsanesi Kerem ile Aslı Efsanesi Kız Kulesi Efsanesi Balıkesir Efsanesi Sarıkız Efsanesi
Destan nedir?
Destan nedir? Kahramanlık öykülerine destan denir.
İlk Türk Destanları Yaradılış Destanı Alp Er Tunga Destanı Oğuz Kağan Destanı Bozkurt Destanı Ergenekon Destanı Türeyiş Destanı Göç Destanı Satuk Buğra Han Destanı Manas Battal Gazi Destanı Köroğlu Destanı
DEDE KORKUT kimdir?
Dede Korkut Türkistan’da Aral Gölü kıyısında doğmuş Oğuz Türklerinden birisidir. Dede Korkut ,Türk hakanlarına akıl hocalığı yapmıştır. Kendisine saygı duyulan bilge birisidir. Dede Korkut destanlarında iyilik,doğruluk öğütlenir. Destanlarda güçsüzlere, çaresizlere yardım eden kahramanlar vardır. Kahramanlar, hile bilmezler, sözlerinin eridirler. Dayanışmayı, birlik ve beraberliği , el ele vermeyi öğütlerler. Dede Korkut Destanları milli destanlarımızdır. İki tane el yazması nüshası vardır. Bunlar yabancı ülkelerdeki müzelerdedir (Dresden-Vatikan). Bu destan bir çok kez farklı dillere çevrilmiştir.
Her TÜRK’ün okuması gereken ve üstadların bile “Bütün Türk edebiyatını bir tarafa, Dede Korkut’un anlattıklarını bir tarafa koysanız Dede Korkut ağır basar”. diyerek övdüğü, TÜRK yaşayış, kültür, inanç değerlerini ortaya koyan şanlı destanlarımızdan bazıları şunlardır: Segrek Destanı Tepegöz Destanı Yigenek Destanı Kan Turalı Destanı Bamsı Beyrek Destanı Boğaç Han Destanı Deli Dumrul Destanı Bamsı Beyreğin Öldüğü Destanı Salur Kazan Esir Olması Destan
Amasya’nın bağlarına akan ırmağın kaynağına azılı bir ejder oturmuş, suyu kesmiş bir zamanlar. Bağlar kurumuş, şehir susuzluktan kırılmağa başlamış. Amasyalılar, bakmışlar olacak gibi değil, ejderle de başa çıkmak her babayiğidin işi değil, düşünüp taşınmışlar, bir çare bulmuşlar. Ejderi çatlatıp öldürmek. Ertesi gün bir katıra, iki çuval tuz yüklemişler, sürmüşler ejdere. Azılı ejder, bir nefeste katırı, sırtındaki çuvallarla birlikte yutuvermiş. Birkaç saat sonra tuzun verdiği hararetle başlamış ırmağın suyunu çekmeğe. Çektikçe şişmiş, dağ gibi olmuş. Az sonra da çatlayıp ölmüş. Amasya da bu felaketten böylece kurtulmuş.
Ferhat ile Şirin Efsanesi
Ferhat, süslemecilik yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır Ferhat, süslemecilik yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir. Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir’e suyu getir, Şirin’i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir. Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır kazmasını eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde. Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, kazma sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen kazma sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki kazmasını fırlatır havaya, kazma gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla düşer. Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına. Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.