AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ: Din dışı konuları işleyen ve “aşık” denen saz şairleri tarafından oluşturulan Halk edebiyatı türüdür. Bu edebiyatın yaratıcıları usta – çırak ilişkisiyle yetişen gezgin aşık (ozan)lardır. 15.yy.ın sonlarına doğru halk, Anadolu’da göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başlamış; böylece Halk şiirinde “ozan”ın yerini “aşık”; “kopuz”un yerini “saz” almıştır. Aşık adı verilen halk şairleri tarafından oluşturulmuştur.
Aşıklar genellikle okur yazar değillerdir. Aşıklar, köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir. Konu,“genellikle doğal güzellikler, aşk, sosyal olaylar, ayrılık, özlem, ölüm, yoksulluk vb.” Hece ölçüsünün 7,8,11’li kalıpları çok kullanılmıştır. Daha çok yarım kafiye kullanılmıştır. Cinaslara yer verilmiştir.
Şiirlerin son dörtlüğünde şairin mahlası (veya adı) kullanılmıştır. Kullanılan dil halk dilidir. Söyleyiş yalın, sade ve özlüdür. Aşık edebiyatına ait şiirler, meraklı dinleyiciler tarafından “cönk” adı verilen defterlerde toplanmıştır. Cönkler, bir çeşit şiir antolojisi sayılabilir. Aşık edebiyatı nazım biçimleri: “Koşma, semai, varsağı, destan” Aşık edebiyatı nazım türleri: “Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt”
AŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ KOŞMA Türk Halk edebiyatının en çok sevilen, en çok kullanılan nazım şeklidir. Dörtlüklerle söylenir. Dörtlük sayısı genelde 3 veya 5’tir. Koşmalarda en çok 11’li hece ölçüsü kullanılır. 4+4+3=11 ya da 6+5=11. Genelde yarım kafiye kullanılır.
Kafiye örgüsü; ilk dörtlük; aaab, abab, aaba veya abcb şeklinde olup diğer dörtlükler cccb, dddb şeklindedir. Koşmada, tabiat güzellikleri, sevgi, ayrılık, yiğitlik, yakınma, ıstırap, eleştiri, hayata ait görüşler konu alabilir. Genelde şiirin içinde özellikle de son dörtlükte şairin mahlası bulunur. Dil sade, anlatım yalın ve içtendir. Koşmalar işlenen konulara göre çeşitli isimler alır. Bunlar aynı zamanda âşık edebiyatı nazım türleridir.
Konularına Göre Koşma Türleri a) Güzelleme Doğa güzelliklerini ya da sevgilinin güzelliklerini, aşk duygularını konu alan koşmadır. Bu türün en ünlü sanatçısı Karacaoğlan'dır.
Ala Gözlerini Sevdiğim Dilber Ala gözlerini sevdiğim dilber Sana bir tenhada sözüm var benim Kumaş yüküm dost köyüne çezildi Bir zülfü siyaha nazım var benim Ak ellere al kınalar yakınır Ala göze siyah sürme çekinir Dostu olan dost yoluna bakınır Dosta giden yolda izim var benim Yiğit olan gizli sırrı bildirmez Güzel olan gül benzini soldurmaz Her olur olmaza meyil aldırmaz Bir şahan avlar da bazım var benim Karac'oglan derki konanlar göçmez Bu ayrılık bizlen arasın açmaz Bir kötü gönlüm var güzelden geçmez Ne güzele doymaz gözüm var benim
b) Taşlama Bir kimseyi yermek veya toplumusun aksayan yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edebiyatında karşılığı; “hicviye”, Batı edebiyatında; “satir”, Çağdaş edebiyatta ise “yergi” dir. Halk edebiyatında Seyrani ve Baybutlu Zihni; divan edebiyatında Nef’i bu türün öncüleridir.
Taşlama Eyvah fukaranın beli büküldü Medet ticaretin gücüne kaldık Eyiler alemden göçtü çekildi Bizler zamanenin piçine kaldık Rüşvet ile yarar hakim hücceti Hüccet ile alır kadı rüşveti Halk bilmiyor dini şer'i sünneti Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık Sene bin iki yüz altmış beş tamam Okunur ezanlar boş bekler imam Seyrani bu nutkun sonu vesselam İnanın dünyanın ucuna kaldık (Seyrani)
c) Koçaklama Kahramanlık, yiğitlik, dövüş ve savaş konusunda söylenen şiirlerdir. Bu türün ustaları Köroğlu ve Dadaloğlu’dur. Batı şirindeki epik şiir türünün karşılığıdır. En başarılı sanatçıları Köroğlu ve Dadaloğlu’dur.
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE Benden selam olsun Bolu Beyi'ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Düşman geldi bölük bölük dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır Köroğlu düşer mi hele şanından Çoğunu ayırır er meydanından Kırat köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır (Köroğlu)
d) Ağıt Ölen bir kişinin ardından söylenen ve onun iyiliğinin, mertliğinin dile getirildiği koşmalardır. Divan şiirinde karşılığı; “mersiye”, Eski Türk şiirinde ise “sagu”dur. Batı edebiyatında ise “dramatik şiir” dir.
Sefil Baykuş Ne Gezersin Bu Yerde Sefil baykuş ne gezersin bu yerde Yok mudur vatanın illerin hani Küsmüş müsün selamımı almazsın Şeyda bülbül gibi dillerin hani Aç kapıyı Emmim kızı gireyim Hasta mısın halin sual edeyim Susuz değil misin bir su vereyim Çaylarda çalkanan seslerin hani Civan da canına böyle kıyar mı Hasta başın taş yastığa koyar mı Ergen kıza beyaz bezler uyar mı Al giy allı, balam şalların hani (Kağızmanlı Hıfzî)
SEMAİ Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir. Koşma gibi kafiyelenir. En az 3,en fazla 5-6 dörtlükten oluşur. Kendine özgü bir ezgisi vardır. Koşmada işlenen temaların ve konuların hepsi, semaide de kullanılır. Koşmadan ayrılan yönleri;bestesi, ölçüsü ve dörtlük sayılarıdır. Halk şiiri nazım türleri semailerde de kullanılır. Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer de vardır. En güzel örneklerini Karacaoğlan, Erzurumlu Emrah vermiştir.
Gönül Gurbet Ele Çıkma Gönül gurbet ele çıkma Ya gelinir ya gelinmez Her dilbere meyil verme Ya sevilir ya sevilmez Yöğrüktür bizim atımız Yardan atlattı zatımız Gurbet ilde kıymatımız Ya bilinir ya bilinmez Bahçemizde nar ağacı Kimi tatlı kimi acı Gönüldeki dert ilacı Ya bulunur ya bulunmaz Deryalarda olur bahri Doldur ver içem zehri Sunam gurbet elin kahrı Ya çekilir ya çekilmez Emrah der ki düştüm dile Bülbül figan eder güle Güzel sevmek bir sarp kale Ya alınır ya alınmaz (Erzurumlu Emrah)
VARSAĞI İlk olarak Toroslarda yaşayan Varsak boyundaki ozanlar tarafından kullanılmıştır. Kendine özgü bir bestesi vardır. Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir. Koşma ve semailerde işlenen konuların aynısı işlenir. Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan,yiğitçe, erkekçe bir hava duyulur. Diğer nazım şekillerinden farklı “bre, hey, behey” gibi ünlemlere yer verilmesidir. (koşma ve semaiden bu yönüyle ayrılır.) Karacaoğlan’ın varsağıları ünlüdür.
Varsağı Örneği Bre ağalar bre beyler Ölmeden bir dem sürelim Gözümüze kara toprak Dolmadan bir dem sürelim Aman hey Allah’ım aman Ne aman bilir ne zaman Üstümüzde çayır çemen Bitmeden bir dem sürelim (Karacaoğlan)
DESTAN “Yiğitlik, savaş, deprem, yangın gibi toplumsal açıdan önemli konular’ ın işlendiği bir türdür. Nazım birimi dörtlüktür.(En uzun 100 dörtlük olanları vardır. Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır. Son dörtlükte şair mahlasını söyler. Kendilerine özgü bir söyleyişi vardır. Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır. Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. Kayıkçı Kul Mustafa’nın ‘Genç Osman Destanı’ en ünlüsüdür. NOT: Aşık edebiyatındaki destanla “epope” anlamındaki destan birbiriyle karıştırılmamalıdır.
TEKKE-TASAVVUF EDEBİYATI Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet Yesevi’ dir. Tekke Edebiyatı, Anadolu’da 13. yy.’dan itibaren gelişmiştir. Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir. Nazım birimi genellikle dörtlüktür. Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Şiirlerin çoğu ezgilidir. Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir. İlahi, nefes, nutuk, devriye, sathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Dili Âşık Edebiyatı’na göre ağır, Divan Edebiyatı’na göre sadedir. Âşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
Tasavvufla İlgili Bazı Terimler Tasavvuf: İnsanı ve evreni İslam inançlarına ters düşmeden açıklayan dünya görüşü, felsefesi. Tarikat: Allah’a ulaşmak arzusuyla tutulan yol. Tekke: Tarikata bağlı olanların ibadet yaptıkları yer, dergah Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği): Evrende sadece Allah’ın varlığı söz konusudur. Diğer varlık zannettiğimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah’ın bir parçası ve görüntüsüdürler. Pir: Tarikat kurucusu Şeyh: Tarikatta en yüksek dereceye ermiş kişi.
Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse. Abdal: Gezgin derviş Âşık: Allah aşkıyla yanan kişi. (Seven) Maşuk: Allah (Sevilen) Şarap: Allah aşkı Saki: Yol gösteren Meyhane: Tekke, ibadet yapılan yer. Kase, kadeh: Aşığın kalbi
Tekke-Tasavvuf Edebiyatı Nazım Şekilleri İLAHİ Allah’ı övmek ve O’na yalvarmak için yazılan, Allah sevgisiyle, insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir. Özel bir beste ile söylenir. Hece ve vezninin 7’li, 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenirler. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 ila 7 arasında değişir. Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer. İlahi denince akla Yunus Emre gelir.
Aşkın Aldı Benden Beni Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın aşıklar oldurur Aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dünü gün endişem Bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek Bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler Külüm göğe savuralar Toprağım anda çağıra Bana seni gerek seni Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene Ver anları Bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım Gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum Bana seni gerek seni
NEFES Bektaşi şairlerinin yazdığı tasavvufi şiirlerdir. Genellikle, nefeslerde tasavvuftaki Vahdet-i Vücud felsefesi anlatılır. Bunun yanında Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Nazım birimi dörtlüktür. Dörtlük sayısı 3 ila 8 arasında değişir. Hece ölçüsüyle yazılırlar. Ama aruz ölçüsüyle ya yazılan nefesler de vardır. Duygu ve düşünceleri nükteli bir şekilde ve zarafet ölçüleri içinde söylemek nefesin en belirgin özelliğidir. Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.
Nefes Örneği Güzel aşık cevrimizi Çekemezsin demedim mi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedim mi Yemeyenler kalır naçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedim mi Bu dervişlik bir dilektir Bilene büyük devlettir Yensiz yakasız gömlektir Giyemezsin demedim mi Çıkalım meydan yerine Erelim Ali sırrına Can ü başı Hak yoluna Koyamazsın demedim mi Aşıklar kara baht(ı) olur Hakk'ın katında kutl'olur Muhabbet baldan tatl'olur Yiyemezsin demedim mi Pir Sultan Abdal Şahımız Hakk'a ulaşır rahımız On İk'imam katarımız Uyamazsın demedim mi
NUTUK Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere öğüt vermek, çeşitli konularda bilgilendirmek ve tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir. Şekil yönüyle koşmaya benzer.
Nutuk Örneği Evvel tevhid sürer mürşid dilinden Erişir canına fazlı Huda’nın Kurtulursun emarenin elinden Erişir canına fazlı Huda’nın İkincide verir lafzatu’llâhı Anda keşf ederler sıfatu’llâhı Hasenat yeter der eder günâhı Erişir canına fazlı Huda’nın Üçüncüde yâ Hû ismini oku Garib bülbül gibi durmayıp şakı Kendi vücudunda bulagör Hak’ı Erişir canına fazlı Huda’nın Dördüncü esmaya nail olasın Enal’-Hak sırrına vâkıf bulasın Dahi ölmezden sen evvel ölesin Erişir canına fazılı Huda’nın Gel imdi sen dahi şeyhin hâline Karışasm evliyanın yoluna Dalaşın sen âb-ı hayat gölüne Erişir canına fazlı Huda’nın
ŞATHİYE İnançlardan teklifsizce, alaycı bir dille söz eder gibi yazılırlar. Görünüşte saçma ve dini esaslara aykırı sanılan bu şiirlerin içinde ince ve derin anlamlar, yorumlandığında tasavvufla ilgili değişik konuların olduğu görülür. Nefesin bir türüdür. Tanrıyla konuşur gibi şakalaşırcasına yazılan şiirlerdir. Bu türün en önemli ismi Kaygusuz Abdal’dır.
Şathiye Örneği Yücelerden yüce gördüm Erbabsın sen koca Tanrı Alim okur kelam ile Sen okursun hece Tanrı Ali ile bir olmuşsun Bir mektepte okumuşsun Ali olmuş hafız kelam Sen okursun hece Tanrı Kıldan köprü yaratmışsın Gelsin kulum geçsün deyü Hele biz şöyle duralım Yiğit isen geç a Tanrı Garib kulun yaratmışsın Derde mihnete katmışsın Anı aleme atmışsın Sen çıkmışsın uca Tanrı Kaygusuz Abdal yaradan Gel içegör şu cür'adan Kaldır perdeyi aradan Gezelim bilece Tanrı (Kaygusuz Abdal)
DEVRİYE Devir kuramı; Hz. Muhammed'in "Ben Nebi iken Âdem su ile çamur arasındaydı" hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammed yeryüzün sonradan gelmiştir. Halbuki ruh hâlinde olan Hz. Muhammed ezelden beri vardır. Vakti gelen ruh maddî âleme iner. Önce cansız varlıklara sonra bitkilere, hayvana, insana en sonra da insan-ı kâmile geçer. Oradan da Allah'a döner ve onunla birleşir. Bu inişe nüzul, Allah'a dönüşe de hurûç denir. Bu inişi ve çıkışı anlatan şiirlere devriye denir.
Devriye Örneği Ak süt iken kızıl kana karışıp Emr-i Hak'la coşup cevlana geldim Mâ-i carî ile akıp yarışıp Katre-i na-çizden ummana geldim Dokuz ay on gün batn-ı maderde Kudretten gözüme çekildi perde Vaktim tamam olup ahiri yerde Çıkıp ten donundan cihana geldim Hakikat meyinden nûş edip kanıp Can gözlerim o gafletten uyanıp Kudretten her türlü renge boyanıp Bu âlem-i nakş u elvana geldim Bir zerreyim âfitâbımdan durum Aşk ile mesrurum kalbi pür-nurum Ta ezelden zevk-ı seyre mecburum Seyr ü sülük edip seyrana geldim (Hüsni)
Devriye Kuramı Allah Ruh Cansız Varlıklara Bitkilere Hayvana İnsana Kamile İnsan-ı
Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri Anonim Halk Edebiyatı Mani, Ninni, Türkü, Ağıt ------------------------------- Âşık Edebiyatı Koşma, Semai, Varsağı, Destan Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Aşık Ömer, Gevheri, Aşık Veysel, Aşık Mahzuni Şerif… Tekke Edebiyatı İlahi, Nefes, Nutuk, Şathiye Devriye Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram Veli, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Nesimi, Eşrefoğlu Rumi…
AŞIK EDEBİYATI SANATÇILARI KÖROĞLU 16.yy. halk şairlerimizdendir. Bolu Beyi ile yaptığı mücadele ile tanınır. Köroğlu’nun şiirleri, onun adının çevresinde oluşturulan halk hikayeleri arasına serpiştirilmiştir. Hikayelerin 24 farklı söylenişi vardır. Şiirleri arasında yiğitçe, coşkun bir seslenişle söylenmiş koçaklamalar önemli bir yer tutar. Aşk,tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır.
KARACAOĞLAN: 17.yy halk şairidir. Bütün aşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir. Şiirlerinden yola çıkarak onun Anadolu’nun birçok yerini, Mısır, Rumeli ve Trablusgarb’ı gezdiğini anlıyoruz. Aşk ve tabiat şairidir. Dili sade, arı ve duru bir Türkçe’dir. Süsten gösterişten uzak bir anlatımı vardır. Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermemiştir. Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Sevgililerin gerçek isimleri ilk kez onun şiirlerinde söylenmeye başlanmıştır.
KAYIKÇI KUL MUSTAFA: 17.yy.ın ilk yarısında üne kavuşmuştur. Yeniçeri Ocağı’nda yetişmiştir. Divan şiirinin etkisinden uzak, halk zevkine bağlı, doğal bir söyleyişi vardır. Kahramanca bir eda ile söyleyişi, nazım kusurlarını kapatır. 2. Osman’ın şehit edilişi, 4.Murat’ın Bağdat’ı kuşatması gibi tarihsel olayları işleyen şiirler, destanlar söylemiştir. Şiirleri uzun süre yeniçeriler arasında, sınır boylarında sevilerek okunmuştur. “Genç Osman Destanı” en tanınmış şiiridir.
AŞIK ÖMER( ? – 1707): Konya doğumlu olan Aşık Ömer gençliğinde bir çok yerleri gezmiş,savaşlara katılmıştır. Gezdiği yerlerin dili ve edebiyatlarına hakimdir. 17.yy. şairlerince “üstad” sayılmıştır. Saz şairleri arasında en çok şiiri olan şairdir. (1500 civarı). Şiirlerinde Divan şiirinin etkisi açıkça görülür. Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır. Dili diğer halk şairlerine göre biraz ağırdır.
DERTLİ (1772-1845): Aşk yüzünden usturayla kendini öldürmeye kalkışmış ve yara izinden ötürü “Dertli” mahlasını almıştır. Halk, Tekke ve Divan edebiyatlarını yakından tanımış; bu alanda şiirler söylemiştir. Şiirlerini hem aruz hem de heceyle söylemiştir. Sanatçı kişiliğini ve başarısını, lirik koşma ve semailerinde görürüz. Şiirlerini Dertli Divanı’ında toplamıştır.
GEVHERİ ( ? – 1737?): 17.yy sonu ve 18.yy başında yaşamıştır. Şiirden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da Rumeli’de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz. Şiirlerinde divan edebiyatının etkisi vardır. Yer yer aruz ölçüsünü de kullanılmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır. Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir.
ERZURUMLU EMRAH ( ? – 1860): Erzurum’un köylerinde doğduğu için “Erzurumlu Emrah” olarak anılan şair, Anadolu’nun çeşitli yerlerini gezmiştir. Saz şairleri içinde Divan şiirini en iyi bilenlerden biridir. Heceyle yazdığı koşma ve semaileri yanında aruzla yazılmış gazel, murabba ve muhammesleri vardır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır.
SEYRANİ(1807-1866): Kayseri’nin Develi kasabasında doğmuştur. İstanbul’a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için memleketine dönmek zorunda kalmıştır. Hicivleriyle tanınır. Çağın aksaklıkları, yetersiz yöneticileri, bilgisiz sofuları taşlamalarıyla yermiştir. Aruzlar da yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.
DADALOĞLU(1785?-1868?): Toroslardaki göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nun hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Şiirlerinde yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli söyleyiş de vardır. Şehir yaşamından uzak olduğu için Divan şiirinden hiç etkilenmemiştir. Semai, varsağı,koşma, destan yazmakla beraber asıl sanatçı kimliğini türkülerinde gösterir. Dili, halkın konuştuğu Türkçedir;halk söyleyişini şiirleştirmiştir. İçinde bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.
RUHSATİ(19.YY): Lirik bir saz şairidir. Tasavvufa bağlı bir şair olarak aruzla didaktik şiirler yazmıştır. Hece ile yazdığı şiirllerinde daha başarılıdır. SÜMMANİ(1860-1915): Doğu Anadolu’da aşık geleneğine bağlı olarak aşık olmuş, şiirler söylemiştir. Hayali sevgilisi Gülperi’yi bulmak için pek çok ülkeyi gezmiştir. Destanlarında sosyal konuları, deprem ve yangın gibi acıları dile getirir. Koşma ve semailerinde aşk, doğa ve insan sevgisini işlemiştir. Orijinal buluşlarıyla halk söyleyişinin en güzel örneklerini vermiştir.
BAYBURTLU ZİHNİ(1802-1859): Medrese öğrenimi görmüş, divan katipliği yapmış, memurluk yapmıştır Hece ve aruzla şiirler yazmıştır. Kaside, gazel ve tahmisler yazmıştır. Asıl ününü, hece ile yazdığı, Divan’ına bile almadığı yergi ve taşlama türündeki şiirleriyle kazanmıştır. Şiirlerini topladığı bir Divan’ı ve “Sergüzeştname” adlı bir mesnevisi vardır.
AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU(1894-1973): Sivas’ın Sivrialan Köyü’nde doğmuştur. Aşık şiirinin son büyük ustasıdır. Yedi yaşındayken bir çiçek salgınında gözlerini kaybetmiş, babasının avunsun diye verdiği kırık sazla çalıp söylemeye başlamıştır. Bir arkadaşı ile birlikte 3 ay yaya yürüyerek Ankara’ya gelmiş ve Cumhuriyet’in 10.yıl törenlerine katılmıştır. Şiirlerinde aşk, yurt, sevgisi, toprak sevgisi dikkati çeker. Gözlerinin dış dünyaya kapalı olması, ona zengin bir iç dünya kazandırmıştır. Şiirlerinde sade bir Türkçe görülür. Şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplanmıştır.
Dil oldukça yalındır. Dil, sözlü gelenekte yüzyıllarca süzüle süzüle sanki atasözü, özdeyiş durumunu almış bir destan dilidir.14.ve 15.yy Anadolu Türkçesinin özelliklerini gösterir. Anlatım canlı ve iç içedir. Duygulardan düşünceye, betimlemelerden olaya geçişlerde bir çabukluk ve ustalık görülür. Olaylar çok defa kahramanların ağızlarından kısa ve ahenkli cümlelerle aktarılır. Her hikayenin sonunda bilge bir kişi olan Dede Korkut’un yaptığı değerlendirme ve dua yer alır. Eserde aliterasyonlara sıkça yer verilmiştir. Eserin yazma nüshaları Vatikan ve Dresten kitaplıklarındadır.