Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ANADOLU YAK.ÜRETİM VE LOJİSTİK ŞEFLİĞİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ANADOLU YAK.ÜRETİM VE LOJİSTİK ŞEFLİĞİ"— Sunum transkripti:

1 ANADOLU YAK.ÜRETİM VE LOJİSTİK ŞEFLİĞİ
2008 YILI BAHÇIVANLIK VE ÇEVRE BİLİNCİ KURSU EKOLOJİ VE ÇEVRE DERS NOTLARI

2 I. GENEL BİLGİLER DERSİN ADI : EKOLOJİ VE ÇEVRE
DERSİN VERİLDİĞİ DÖNEM : BAHÇIVANLIK 3.DÖNEM DERSİN KREDİSİ : 16 SAAT(TOPLAM) DERSİN VERİLDİĞİ YER : GÖZTEPE PARK VE BAHÇELER ŞEFLİĞİ DERSLİĞİ DERSİ VEREN BİRİM : İSTANBUL AĞAÇ VE PEYZAJ A.Ş ANAD.YAK. Üret.Loj.Şefliği DERSİ VEREN : ZİRAAT Y. MÜH.HURİYE HIZ

3 II. DERSİN TANIMI, AMACI, HEDEFİ ve ÖĞRENİM KAZANIMLARI
Dersin tanımı Ekoloji : Canlıların hem kendi aralarındaki, hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalıdır. Eko, çevre ; logi, bilim anlamına gelen iki kelimenin birleşimiyle ekoloji terimi türetilmiştir. Ekoloji terimi, ilk kez Alman zoolog Ernest Haeckel tarafından 1869 yılında ifade edilmiştir. Bilim adamı hayvanların organik – biyotik (canlı) ve inorganik – abiyotik (cansız) çevreyle olan ilişkilerini açıklamak için bu terimi kullanmıştır. Yunanca’da oikos ; yurt, yuva, ev, barınak, yaşanacak yer ; logia ise; bilim, söyleyiş, sözler anlamına gelmektedir. Ekoloji; canlıların birey, türdeş topluluk (popülasyon), karma topluluk (komünite) düzeyinde incelenmesi üzerinde durmaktadır. Canlıların, öteki canlılar ve cansız çevreyle olan ilişkilerini inceler. Ekoloji konusuna ilk eğilenler eski Yunan filozofları olmuştur. Özellikle canlıların, öteki canlılar ve cansız çevreyle olan karşılıklı ilişkilerini ilk kez ARİSTOTALES’ in öğrencisi THEOPHRASTOS tanımlamıştır. Klötzli (1980)’e göre ekoloji, tüm insanlığı ilgilendiren ve insanlığın geleceğini sigortalamaya çalışan aktiviteler bilimidir. Odum ve Reicholf (1980) ise ekolojiyi, doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında bir köprü olarak tanımlamıştır. Ekolojinin uğraş alanı, doğanın yapısı ve işlevlerini tanımlamaktır. Buna göre ekoloji biliminin önemi, 20. yüzyılda nüfus patlaması, besin kıtlığı ve çevre kirliliği gibi nedenlerle daha da artmıştır.

4 Dersin Amacı ve Hedefleri
Dönem içerisinde bu ders kapsamında yapılan tüm öğretim etkinlikleri ile; Bahçıvanlık mesleki öğretisinin temel dayanağı olan bitkisel ve hayvansal üretimde, kullanılan agro ekolojinin bileşenlerini (ekosistem, besin döngüsü) tanımak, Ekolojinin kavram ve kuramlarını ( habitat, biotop, niş) öğrenmek, Sürdürülebilir tarımda ekolojinin korunmasını sağlamak, doğal ekosistemler ve agroekosistemler arasındaki farklılığı ortaya koymak, Çevre faktörlerinin (klimatik, edafik faktörler, biyolojik ve topoğrafik faktörler) tarımdaki etkisini öğretmek, hedeflenmiştir. Dersin Öğrenim Kazanımları Dersi başaran öğrenci aşağıda bilgilere sahip olmaktadır ; Türkiye’nin tarım bölgelerini, arazi varlığını, demografik yapısını değerlendirme yetisine sahip olmak, Bitkisel üretimde, yetiştirme faktörlerinin (ekolojik faktörler ; ışık, sıcaklık, yağış, nem, toprak ve canlı faktörlerin) neler olduğunu öğrenerek etkinliğini değerlendirebilmek, Tarım, çevre ve sürdürülebilir kalkınma modellerinde ekolojinin temel prensiplerini öğrenerek, çevre kirliliğinin azaltılmasında ülkemiz insanlarına model olma becerisine sahip olacaklardır.

5 III. ÖĞRETİM YÖNTEM VE ETKİNLİKLERİ
Ders görsel eğitime dayalı ve öğrenci odaklı bir şekilde Microsoft PowerPoint programında hazırlanmış bir eğitim ortamında sürdürülecek, Ana kaynak Park ve Bahçeler Müd. Bahçıvanlık ve Çevre Bilinci kitabı ve ekoloji ile ilgili Türk yazın dilindeki kitaplar tanıtılacak.

6 IV. DERSİN PLANI ve İÇERİĞİ
3-4.Hafta Ekosistem kavramı Ekosistemin Öğeleri Canlı Öğeler Cansız Öğeler (Fiziksel Öğeler, Kimyasal Öğeler) Ekosistemlerin İşlevsel Özellikleri Ekosistemlerde Enerji Akımı (Enerji Kavramı,Enerji Akımı, Birincil Üretim,İkincil Üretim) Ekosistemlerde Madde Döngüsü (Madde Kavramı, Madde Döngüsü, Su Döngüsü, Biyokimyasal Döngü : Karbon, Oksijen, Azot, Fosfor, Kükürt) 1.-2 .Hafta Ekolojinin tanımı Ekolojinin Tarihsel Gelişimi Ekolojinin Konusu ve Bölümleri Ekolojinin Diğer Bilim Dalları ile İlişkisi Ekolojide temel kavramlar, Mekansal Kavramlar Ortam ve Çevre Habitat, Biyotop ve Ekolojik Niş Canlı Toplulukları ile İlgili Kavramlar Populasyon ve Kommunite Sistem ve Ekosistem Ekolojik İlişkiler Aksiyon-Reaksiyon-Koaksiyon

7 IV. DERSİN PLANI ve İÇERİĞİ
6.-7.Hafta Çevre kavramı ve çevre kirliliği tanımları Hava kirliliği Su kirliliği Gürültü kirliliği Toprak kirliliği Küresel Isınma, çevre ve ekosistem üzerine etkileri Çevre Kirliliğine karşı alınması , yapılması gereken önlemler ve çevre bilinci Türkiye’ nin çevre konusunda katıldığı uluslar arası bazı anlaşmalar 5.Hafta Çevre faktörleri İklim faktörleri Işık (Işığın ekolojik önemi, ışığın süresi, şiddeti, dalga boyunun etkisi) Sıcaklık (organizmalara etkisi, canlıların dağılışına etkisi, canlıların morfolojisine etkisi) Hava ve hava hareketleri (rüzgarın organizmalara etkisi, rüzgarın süresi, rüzgarın şiddeti, rüzgarın yönü, rüzgarın fizyolojik ve morfolojik etkisi) Yağış (Hava nemi, nemin canlılara etkisi, yağış tipleri, yağışın tarımdaki etkisi) Edafik faktörler Doğal kaynaklar ve sınıflandırılması

8 EKOLOJİYE GİRİŞ: CANLILAR VE ÇEVRE
İnsan var oluşundan günümüze doğada üstünlük kurmaya yönelik arayışlar içine girmiş, bilim ve teknik imkanlarının yaygın bir şekilde kullanımı ile birlikte, doğa sınırsızca kullanılmıştır. Bunun sonucu olarak içinde yaşadığı çevre ile arasında var olması gereken uyumu bozmuştur. Uzun yıllar doğa üzerinde yapmış olduğu tahribi umursamayan insanoğlu, XlX. yüzyılda çevre ile olan ilişkilerinde birçok sorunla karşı karşıya kaldıktan sonra geleceğini güvence altına alabilmek için doğa ile uyum içinde yaşamaya mecbur olduğunu anlamıştır.

9 Çevrenin canlı yaşamını etkileyecek şekilde bozulması bir anda ortaya çıkmamış, zaman içinde birikerek ortaya çıkmıştır. Çünkü doğanın kendini yenileme yeteneği uzun bir süre olumsuz şartları düzeltmiş, ancak kirlilik düzeyinin yenilenme yeteneğinin üzerine çıkması ile çevre bozulmaya başlamıştır. Hava, su ve toprağın kirlenmesi ile birlikte kirlilik unsurları besin zinciri ile çeşitli düzeylerde bitki ve hayvan topluluklarına taşınmış ve onların yaşamlarını tehdit eder bir hal almıştır. Hızlı nüfus artışı, kırsal alandan kentlere göçün artışı ve sanayileşme, kirlenmenin yaygınlaşması ve artmasına neden olmuştur.

10 Diğer taraftan doğal kaynakların sınırlı oluşu ve bunların bir kısmının kirlilik ile önemli ölçüde bozulmuş olması beraberinde artan nüfusun sağlıklı ve yeterli beslenememesi sorununu gündeme getirmiştir. Bu arada toplumların bilinçlenmesi ve gelecek ile ilgili kaygılar çevre sorunlarını ciddi bir şekilde ele alınmasını sağlamıştır.

11 Canlı varlıklar, organik ve/veya inorganik maddelerden oluşmuş belli bir mekan biriminde yaşantılarını sürdürürler ve bu birimin unsurlarıyla karşılıklı etkileşim içindedirler. Ekolojik anlamdaki çevre “Bir canlının veya canlılar topluluğunun yaşamını sağlayan ve onu sürekli olarak etkisi altında bulunduran süreçler, enerjiler ve maddesel varlıkların bütünlüğüdür” şeklinde tanımlanmaktadır.

12 EKOLOJİ TERİMİNİN TARİHÇESİ
Eko, çevre ; logi, bilim anlamına gelen iki kelimenin birleşimiyle ekoloji terimi türetilmiştir. Ekoloji terimi, ilk kez Alman zoolog Ernest Haeckel tarafından 1869 yılında ifade edilmiştir. Bilim adamı hayvanların organik – biyotik (canlı) ve inorganik – abiyotik (cansız) çevreyle olan ilişkilerini açıklamak için bu terimi kullanmıştır. Yunanca’da oikos ; yurt, yuva, ev, barınak, yaşanacak yer ; logia ise; bilim, söyleyiş, sözler anlamına gelmektedir. .

13 EKOLOJİ TERİMİNİN TARİHÇESİ
Ekoloji; canlıların birey, türdeş topluluk (popülasyon), karma topluluk (kommünite) düzeyinde incelenmesi üzerinde durmaktadır. Canlıların, öteki canlılar ve cansız çevreyle olan ilişkilerini inceler. Ekoloji konusuna ilk eğilenler eski Yunan filozofları olmuştur. Özellikle canlıların, öteki canlılar ve cansız çevreyle olan karşılıklı ilişkilerini ilk kez ARİSTOTALES’ in öğrencisi THEOPHRASTOS tanımlamıştır.

14 EKOLOJİ TERİMİNİN TARİHÇESİ
Klötzli (1980)’e göre ekoloji, tüm insanlığı ilgilendiren ve insanlığın geleceğini sigortalamaya çalışan aktiviteler bilimidir. Odum ve Reicholf (1980) ise ekolojiyi, doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında bir köprü olarak tanımlamıştır. Ekolojinin uğraş alanı, doğanın yapısı ve işlevlerini tanımlamaktır. Buna göre ekoloji biliminin önemi, 20. yüzyılda nüfus patlaması, besin kıtlığı ve çevre kirliliği gibi nedenlerle daha da artmıştır.

15 EKOLOJİ NEDİR? EKOLOJİ : İnsan ve diğer canlıların,  birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilimdir. Çeşitli türdeki canlıların çevreleri ile uyumlu olarak hayatlarını nasıl sürdürdüklerini ve ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını  ve çeşitli fonksiyonlarını nasıl oluşturduğunu araştırır.

16 EKOLOJİNİN BÖLÜMLERİ Organizmaların belirli bir bölümüne ağırlık verildiği zaman memeliler ekolojisi, kuşlar ekolojisi, böcekler ekolojisi, parazitolojiden söz edebiliriz. Buna karşılık yaşama yeri (yani habitat) üzerine ağırlık verilirse, tatlı su ekolojisi (limnoloji), deniz ekolojisi ve karasal ekoloji şeklinde genel ekolojiyi sınıflara ayırabiliriz. Klasik ekoloji bazen autekoloji ve sinekoloji olmak üzere iki alt bölüme ayrılır. Autekoloji’ de bireysel organizmalar ya da türler ayrı ayrı incelenir. Sinekoloji ise, ortaklaşa bir üniteyi oluşturan organizma gruplarının incelenmesi ile uğraşır.

17 EKOLOJİNİN DİĞER BİLİM DALLARI İLE İLİŞKİSİ
Sonuç olarak ekoloji bilimi, canlı ve çevre ilişkilerini incelediğinden çok geniş bir bilgi alanını kapsamak zorundadır. Bu nedenle birçok doğal bilim dallarının buluştuğu bir alanı temsil eder. Botanik ve Zooloji gibi temel biyolojik bilimlerden başka, İklim Bilimi (Klimatoloji), Toprak Bilimi (Pedoloji) ve Yeryüzü Bilimi (Jeoloji) gibi bilimlerle yakın ilgisi vardır. Ayrıca Agranomi, Çayır-Mer’ a ve Orman Amenajmanı, Tatlı Su ve Okyanuslarla ilgili uygulamalı bilim dallarının da temelini ekoloji oluşturur.

18 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(MEKANSAL)
Ortam ve Çevre : Canlı varlıklar organik veya inorganik maddelerden oluşmuş belli bir mekân biriminde yaşantılarını sürdürürler ve bu birimin unsurlarıyla karşılıklı etkileşim içindedirler. İşte canlı varlıkların yaşamsal bağlarla bağlı oldukları, etkiledikleri ve aynı zamanda çeşitli yollardan etkilendikleri bu mekân birimine Ortam denir. Günümüzde yaşam ortamını belirlemek amacıyla, çoğu zaman Çevre terimi kullanılmaktadır. Oysa bu iki terimin anlam ve kapsamları arasında önemli farklar mevcut olup, ekoloji bilimi için ortam sözcüğü daha uygundur.

19 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(MEKANSAL)
Çevrenin tanımı ise, bir canlının veya canlılar topluluğunun yaşamını sağlayan ve onu sürekli olarak etkisi altında bulunduran süreçler, enerjiler ve maddesel varlıkların bütünlüğüdür şeklinde olabilir. 2. Habitat ve Biyotop: Habitat ve biyotop çoğu zaman Yaşam Yeri anlamında kullanılan kavramlardır. Bunlardan habitat “bir organizmanın veya populasyonun doğal olarak yaşadığı yer” şeklinde, biyotop ise “canlı varlıkların yaşamını sürdürebilmesi için uygun çevresel koşullara sahip bir coğrafik bölge veya değişken hacimli bir ortam” şeklinde tanımlanmaktadır.

20 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(MEKANSAL)
Bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi habitat bir türe ait birey veya bireylerin yerleştiği alan, biyotop ise kommunitenin yerleştiği alan olarak kabul edilir. Ekolojik Niş: Bir organizma veya populasyonun ekosistem içindeki işlevini belirtir. Diğer bir deyişle, ekolojik niş organizmanın yaşamını sürdürebilmek için kurduğu ilişkileri ve işlevini yani yaptığı işi belirtmek amacıyla kullanılır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; habitat bir canlının yaşadığı yeri (adres), ekolojik niş ise, işini (mesleğini) belirtmektedir.

21 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(CANLI TOPLULUKLARI)
Populasyon ve kommunite: Biyosferi oluşturan canlı varlıklar yaşamlarını tek başlarına sürdüremezler. Diğer canlılarla bir araya gelerek ekolojik toplulukları oluştururlar. Bu topluluklar aynı türün bireyleri arasında olduğu gibi, farklı türlerin bireyleri arasında da olabilir. Populasyon “Belli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk” şeklinde tanımlanabilir. Kommunite ise sadece bitki veya hayvan türlerine ait populasyonlardan oluşabileceği gibi, hem bitki hem de hayvan populasyonlarından da oluşur.

22 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(CANLI TOPLULUKLARI)
Populasyonların Özellikleri: Populasyonlar bulundukları ortamın şartlarından etkilenerek büyüyüp, küçülebilir ve zamanla değişikliğe uğrayabilir. Populasyondaki bireylerin sayısı iç ve dış faktörlerin etkisiyle değişebilir. Doğumlar ve iç göçler birey sayısını artırırken, ölümler ve dış göçler birey sayısını azaltır. Bir populasyona birim zamanda katılan fert sayısı populasyonun doğum oranını, ayrılan fert sayısı populasyonun ölüm oranını verir. Belli bir zamanda birim alanı işgal eden birey sayısına populasyon yoğunluğu denir.

23 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(CANLI TOPLULUKLARI)
Belirli şartlar altında bir ekosistemde veya habitatda yaşayan bir türe ait bulunabilecek en yüksek fert sayısına populasyonun taşıma kapasitesi denir. Denge halindeki populasyonlarda genç, yetişkin ve yaşlı birey sayıları eşit olarak dağılmıştır. Genç ve yetişkin bireylerin yoğun olduğu bir populasyon gelişmekte ve hızlı büyümektedir. Yaşlı bireylerin daha yoğun olduğu bir populasyon gerilemekte ve küçülmektedir. Tabiat şartlarının normal seyrettiği durumlarda, her populasyon belli zaman periyodunda dengelenir. Aynı habitatta yaşayan birçok populasyon birbirleriyle yarışır ve rekabet eder. Hatta bazı türler diğer bir türü besin olarak kullanır.

24 Sistem ve Model Kavramı
TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(CANLI TOPLULUKLARI) Sistem ve Model Kavramı Birbirleriyle etkileşim içinde olan bağıntılı parçaların oluşturduğu bütüne Sistem denir. Sistemler genel olarak üç grupta toplanırlar. Bunlar İzole Sistem, Kapalı (Sibernetik) Sistem ve Açık Sistem’lerdir. Bunlardan izole sistemin ortamı ile madde ve enerji alış-verişi yoktur. Doğada izole sisteme rastlanamaz, ancak laboratuar koşullarında vardır. Kapalı sistemler, ortamlar ile sadece enerji alış-verişi yapan ve kendi kendilerini denetleme özelliğine sahip sistemlerdir.

25 TEMEL EKOLOJİK KAVRAMLAR(CANLI TOPLULUKLARI)
Açık sistemler ise işlevlerini yapabilmeleri için ortamlarından devamlı madde ve enerji alan ve bunları yapılarında değiştirip ortama bazı çıktılar veren sistemlerdir. Sistemin basite indirgenmiş haline model adı verilmektedir. Ekosistem Canlı varlıklar, canlı ve cansız çevreleriyle çok karmaşık olan ilişkiler kurarak yaşamlarını sürdürürler ve ekolojik sistemleri oluştururlar. Ekosistem olarak adlandırılan bu karmaşık sistem “belli bir bölgede yaşayan ve birbirleriyle devamlı etkileşim içinde olan canlılar ile bunların cansız çevrelerinin oluşturduğu bir bütün” şeklinde tanımlanabilir.

26 TEMEL EKOLOJİK İLİŞKİLER
Ekoloji biliminin esasını, canlıların canlı ve cansız çevreleriyle olan ilişkileri oluşturur. Canlıların çevreleriyle olan bu ilişkileri Aksiyon, Reaksiyon ve Koaksiyon şeklinde gelişmektedir. Aksiyon: Cansız çevrenin canlılar üzerine olan etkisine Aksiyon denir. Örnek olarak yüksek sıcaklıkta bitkilerin kuruması, endüstriyel atıklardan canlıların zehirlenmeleri gibi pek çok örnek gösterilebilir. Reaksiyon: Canlıların cansız çevre üzerinde yaptıkları etki Reaksiyon olarak tanımlanır. Örneğin solucanlar toprağı yutarak sindirim sistemlerinde ufalarlar ve aynı zamanda aktif olarak kalsiyum karbonat ilave ederler.

27 TEMEL EKOLOJİK İLİŞKİLER - EKOLOJİK FAKTÖR
Koaksiyon: Bir canlının diğer bir canlı üzerindeki etkisine Koaksiyon denir. Örneğin etobur bir hayvanın avı ile olan ilişkisi tipik bir örnektir. Ekolojik Faktör: Canlı varlıklar, yaşantılarını sürdürdükleri ortamın çok değişken nitelikte olan, fiziksel, kimyasal ve biyolojik unsurlarının aynı andaki etkilerine maruz kalırlar. Bu etki doğrudan olabileceği gibi dolaylı şekilde de olabilir. İşte canlı varlıkları yaşam evrelerinin en az bir fazında doğrudan veya dolaylı şekilde etkileyen ortamın her elemanına Ekolojik Faktör veya Çevresel Faktör adı verilir.

28 Ekolojik Faktörlerin Gelişimdeki Etkileriyle İlgili Kavramlar
Liebig’in Minimum Kavramı: Bu kuram ilk kez 1840 yılında bitkilerin beslenmesinde bazı elementlerin kaçınılmaz olduğunu belirtmek amacıyla Liebig tarafından ortaya atılmış olup, daha sonra tüm ekolojik faktörlere uygulanmıştır. Doğada yaşam için gerekli elementlerin bir bölümü (karbon, hidrojen, oksijen, vb.) bol olarak bulunduğu halde, diğer bir bölümü her zaman canlıların gereksinimini karşılayacak düzeyde bulunmayabilir. Örneğin, bor elementi, bitkiler için gerekli bir madde olmakla beraber, toprakta daima nadir olarak bulunan bir elementtir.

29 Eğer toprakta bitki için gerekli tüm maddeler bol miktarda bulunuyorsa, ancak bor elementi mevcut değilse bitkinin gelişimi tamamen durur. Buna göre, bir alanın verimi minimumdaki besin maddesiyle sınırlandırılır. Diğer bir deyişle, canlı varlıkların belli bir yaşam ortamında bulunmaları veya bu ortamda gelişebilmeleri ancak üreme ve gelişmeleri için gerekli maddeleri almalarıyla sağlanır. Ancak bu maddelerin miktarı ve türü organizmaya değiştiği gibi, mevcut koşullara göre de değişebilir.

30 Tolerans Yasası, Optimum ve Sınırlayıcı Faktör Kavramı: Minimum Yasası, sadece canlı varlıkların yaşamı için gerekli belli maddelere değil, aynı zamanda diğer tüm ekolojik faktörlere ve hatta bunların alt sınırı için olduğu kadar üst sınırı içinde uygulanabilir. Buna göre tüm canlılar içerisinde optimum alanında bulunduğu çeşitli ekolojik faktörlerin çeşitli düzeylerdeki etkileri altındadırlar. Diğer bir deyişle, canlı varlıklar optimum sınırın her iki yanında bulunan maksimum ve minimum sınırlar arasında kalan Tolerans Alanında çevresel faktörlere toleransları sayesinde yaşamlarını devam ettirirler.

31 Organizmaların tolerans alanı ve dolayısıyla ekolojik tolerans sınırı türden türe değiştiği gibi ortam koşullarına bağlı olarak da değişebilir. Örneğin, alabalık yumurtasının sıcaklığa toleransı dar olduğu halde, kurbağa yumurtalarınınki daha fazladır. Canlıların tolerans alanları içinde en iyi gelişebildikleri ve en yüksek düzeyde ürün verdikleri özel bir alan mevcuttur. Bu alana Optimum Alan; bu alanı belirleyen çevresel faktörlere de Optimum Faktörler denir. Canlıların yaşamını ve gelişimini sağlayan çevresel faktörler her zaman optimum düzeyde bulunmazlar.

32 Bazen bu faktörlerden birinin veya birkaçının şiddeti optimumdan uzaklaşabilir. Yani bir çevresel faktör bulunmadığında veya aşırı bulunduğunda yaşamı sınırlayıcı bir özellik kazanır. Bir canlının dayanabildiği, ancak yaşamını güçlükle sürdürebildiği en elverişsiz durumdaki faktör veya faktörlere Sınırlayıcı Faktör adı verilir.

33 Homeostasis Organizmalar çok değişken yapıda olan çevresel koşullarda yaşantılarını sürdürürler. Ancak fizyolojileri sayesinde iç koşullarını sabit tutma yeteneğindedirler. Bu düzenleme iç faktörlerin dış faktörlere göre ayarlanmasıyla sağlanır. Organizmalar iç koşullarını sabit tutabilmek amacıyla metabolizma artık ürünlerini ve daha önce vücutlarına aldıkları maddeleri boşaltabilirler. Bu özelliklerinden dolayı tüm canlılar hoşgörü sınırları içinde kendi kendilerini ortama göre ayarlama ve onarım gücüne sahiptirler.

34 Hücreden biyosfere kadar olan tüm sistemlerin sahip olduğu bu kendi kendini ayarlama ve onarım gücüne Homeostasis denir. Örneğin insanın vücut sıcaklığının sabit tutulması homeostasis sayesinde sağlanır. Ekolojik Faktörlere Olan Toleranslarına Göre Organizmaların Sınıflandırılması: Belli ekolojik faktörlerin değişimleri sonucu özelleşmiş farklı ortamlara bir türün yerleşme yeteneği bu türün Ekolojik Valansı olarak adlandırılır. Bazı türlerin ekolojik valansları zayıftır; bunlar ancak belli değişimlerdeki ekolojik faktörlerin etkisi altında yaşamlarını devam ettirebilirler.

35 Böyle türlere Stenök Türler adı verilir
Böyle türlere Stenök Türler adı verilir. Bunun aksine, bazı türler çok değişken veya çok farklı ortamlara yerleşme yeteneğindedirler; böyle türlere de Euryök Türler adı verilir.

36 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Ekosistem, canlı organizmaların yaşam alanlarını sınırlayan çizgiler arasındaki organik ve inorganik varlıkları içerisinde bulunduran biyolojik ortamdır. Yaşam alanı sınırları, atmosferde, doğa olaylarının meydana geldiği en alt tabakasıyla, bazı mikroorganizmaların yaşadığı tahmin edilen okyanusların en derin bölgelerine kadar olan alanı kapsamaktadır. Biyolojik olayların devam etiği bu sınırlar arasındaki denizler, göller, okyanuslar, nehirler, dağlar, kayalıklar, bitki örtüleri ve doğa olayları ekosistemin birer parçasıdırlar.

37 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Yeryüzünde canlı yaratıkların tümü, biyosfer denilen ince bir kabukta yaşar. Biyosferin belirgin özelliği onu oluşturan hayvan ve bitki türlerinin çok çeşitliliği ve yapısındaki düzensizliktir. Bu düzensizlik, canlı yaratıklarla fizik ortam öğelerinin eşitsizlik eşitsiz dağılımında açıkça görülür. Ama bu çeşitliliğe karşın, canlıların biyosferdeki yerleşimi bir kargaşa şeklinde değildir yılında ingiliz botanikçisi Arthur C. Tansley’in ekosistem adını verdiği birimler halindedir. Belirli bir ortamda yaşayan canlıların tümüne biyosenoz, bunların barındıkları ortama da biyotop denir.

38 Ekosistem bu ikisinin ortak ilişkisi olarak da tanımlanabilir
Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir? Ekosistem bu ikisinin ortak ilişkisi olarak da tanımlanabilir Biyotop + Biyosenoz = Ekosistem Bir ekosistem biyosferin, bir bölümü ya da parçasıdır ; büyüklüğü ya da genişliği çok değişik olabilir. Bir su birikintisi, bir buğday tarlası birer ekosistemdir. Fakat kurumuş bir Ağaç kütüğü gibi son derece belirgin ve dar sınırlı öğeler de birer ekosistem parçası sayılabilir. Ama kısıtlı ekosistemlerin genellikle zaman içinde sınırlı bir yaşamı vardır. Bu yüzden bunlar birer ekosistem parçası sayılır, sinüzi adıyla anılır.

39 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Bunun tam tersine Afrika savanaları ya da Avrupa’nın geniş yapraklı ormanları gibi, kimi ekosistemler çok geniş bölgeleri kaplar. İklimin denetimi altında bulunan kutuplardan ekvatora kadar az çok paralel bölgelere yayılan bu öğeler deformasyon (oluşum) veya biyom adıyla anılır. Bunlar, bir genel görünümün kendine özgü bir direy (fauna) ve bitey (flora) içeren karakteristik ana öğeleridir. Boyutları ne olursa olsun, bir ekosistemin sınırları az çok belirgindir. Çoğunlukla birbirine komşu ekosistem arasında bir geçiş bölgesi (ekoton) vardır. Geçiş bölgesi, bir ormanın kıyı çizgisi gibi veya ekvator ormanından savanalara geçişte olduğu gibi yaygın bir bölge olabilir.

40 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Ekotonların belirgin özelliği, kendine özgü iklimi ve daha zengin bireyidir. Bunun için, kıyı kuşu türlerinin sayısı kara ve açık deniz kuşlarınınkinden fazladır. (Çünkü kıyı kesimi, anakara ile Okyanus arasında bir ekoton oluşturur.) Ekosistemlerin sınırlarının belirlenmesi, özellikle canlı sayısı gözönünde bulundurulacak olursa, hiç de kolay değildir. Bu konuda birçok örnekleme ve istatistik verilerini değerlendirme yöntemleri bulunmuştur. Bu bakımdan, belli başlı canlı türlerinin bolluğunu, dağılımını, yıllık çevrimlerini, sayılarının azalıp çoğalmasını, metabolizmalarını bilmek gerekir. Bu veriler ya yerinde ya da yetiştirme yoluyla elde edilebilir. Bu birinci aşama tamamlandıktan sonradır ki, ekosistemlerin yapısını ve işleyişini incelemeye başlamak mümkün olabilir.

41 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Doğada büyük ekosistemler ve bunların içerisinde de daha küçük ekosistemler bulunur. Tabiat farklı özellikte pek çok ekosistemin birleşmesinden oluşur. Ekosistemlerin incelenmesinde kara ve su ekosistemleri olmak üzere başlıca iki büyük sistem ayırt edilebilir. Bir su ekosistemi en küçük su birikintisinden okyanusa kadar değişen ortamlardaki karşılıklı ilişkileri kapsar. Ortamların farklılığına karşın, suyun canlılar üzerindeki etkisi bu ekosistemde yaşayan canlılarda benzer özellikler yaratmıştır. Hem su, hem çok daha karmaşık yaşam biçimlerinin gözlendiği kara ekosistemlerini tek tek incelemek olanaksızdır. Bu sistemlerin topluca incelenmesi ise birçok önemli ayrıntının, fiziksel ve kimyasal bileşenlerin canlıların değişik çevrelerin özelliklerine göre geliştirdiği uyum biçimlerinin enerji akışı ve besin çevriminde ortaya çıkan özelliklerin göz ardı edilmesine yol açar.

42 Ekosistem Nedir? Ekosistemin Özellikleri Nelerdir?
Bu nedenle canlıların yaşadığı çevreler belli tipler altında toplanarak incelenir. Genellikle su ekosistemleri deniz suyu ve tatlı su (ya da denizler ve iç denizler) olarak ayrılabilir iç sularda kendi içinde durgun sular (göller) ve akarsular olmak üzere iki alt bölüme ayrılır. Kara ekosistemleri yaşama ortamlarına ya da kara çevrelerine göre kutup bölgeleri ve tundra, kuzey ve ılıman bölge ormanları, çayır, otlak, çöl ve yarı çöl alanlar, cangıllar ve yağmur ormanları, savanlar ve öbür astropik ormanlar biçiminde ayrılır. Egemen bitki örtüsü temelinde belirlenen bu tiplerin yanı sıra değişik ölçütlere dayanarak farklı sınıflandırmalar da yapılmaktadır.

43 EKOSİSTEM SINIFLANDIRILMASI
Ekosistemler kendilerini oluşturan canlı-cansız ögeleriyle bir bütündürler. Bu bütünün düzeninin korunmasında Enerji değişimi, Madde dönüşümü ve Populasyon denetimi söz konusudur ve bu üç temel özellik birbiri ile sıkı bağlantılı durumdadır.   Ekosistem sınıflandırılması iki farklı şekilde yapılabilmektedir; Yapısal Fonksiyonel

44 EKOSİSTEM SINIFLANDIRILMASI

45 EKOSİSTEM SINIFLANDIRILMASI

46 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Ekosistemler canlı (biyotik) ve cansız (abiyotik) varlıklardan oluşurlar. Canlılar bulundukları ekosistemde hem diğer canlılarla hem de cansız varlıklarla sürekli ilişki kurarlar. Ekosistemlerde insanlar, hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroorganizmalardan oluşan çevreye biyolojik (canlı = biyotik) çevre denir. Ekosistemlerdeki canlı varlıklar beslenme şekline göre üretici, tüketici ve hem üretici hem de tüketici canlılar olarak, yaşama şekline göre de çürükçül yaşayanlar, ortak yaşayanlar ve parazit yaşayanlar olarak gruplandırılırlar. Ekosistemlerde su, sıcaklık, ışık, toprak, rüzgâr (iklim), nem, hava gibi cansız varlıkların oluşturduğu çevreye  de ( cansız abiyotik) çevre denir. Canlılar, bulundukları ekosistemde yani çevrede yaşamlarını sürdürebilmek için bu çevreye ve çevre şartlarına uyum sağlamak zorundadırlar.

47 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Bu nedenle canlılar her ekosistemde yaşayamazlar. Canlıların bir ekosistemde yaşayabilmeleri için özelliklerinin o ekosisteme uygun olması gerekir. Çölde yaşayan canlıların vücutlarında su depo edebilmeleri. (Kaktüslerin etli gövdelerinin, develerin hörgüçlerinin olması örneğinde olduğu gibi) Dünyamızdaki bütün canlılar beslenme bakımından ototrof ve heterotrof olarak iki grupta toplanabilir.Üretici canlılar(ototroflar) kendi besinlerini yapar. Tüketiciler(heterotroflar) besinlerini kendileri yapamaz. Doğrudan veya dolaylı olarak ototrof canlılardan sağlar. Ototrof canlılar: Kendi besinini kendisi sentezleyebilen organizmalara ototrof (üretici) canlı denir. Enerji sayesinde inorganik maddelerden organik madde sentezleyebilirler. Bitkiler, algler ve bazı bakteriler ototrof canlılardır.

48 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Kullanılan enerji kaynağına göre, ototrof organizmalar fotosentez yapanlar ve kemosentez yapanlar olmak üzere iki bölümde incelenir. Fotosentez yapan canlıların klorofili vardır. Bunlar klorofilleri sayesinde güneş ışınlarını soğurarak organik besinlerde kimyasal bağ enerjisine çevirirler. Kemosentez yapan organizmalar genellikle bakterilerdir. Bunlar gerekli enerjiyi amonyak, hidrojen, sülfür gibi belirli inorganik maddeleri oksitleyerek sağlar. Nitrit bakterileri amonyağı nitrite, nitrat bakterileri nitriti, nitrata dönüştürür. Bu sırada açığa çıkan enerji bakteriler tarafından ATP sentezinde kullanılır. Bu şekilde gerçekleşen ATP sentezine kemosentetik fosforilasyon denir. Bu ATP inorganik maddelerden organik maddelerin sentezi sırasında kullanılır.

49 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Nitrit ve nitrat bakterileri azot döngüsünde rol oynar.Amonyağı, yeşil bitkilerin kolayca alıp kullanabileceği nitrat bileşiklerine dönüştürür. Amonyağın nitrata dönüştürülmesine nitrifikasyon denir. Hem Ototrof, Hem Heterotrof Olanlar: Bu gruptaki canlılara en güzel örnek böcekçil bitkilerdir. Böcekçil bitkiler azotça fakir topraklarda yaşamakta olup, topraktan alamadıkları azotu böcekleri yakalayarak onların proteinlerinden karşılarlar. Bu yönleriyle besini hazır aldıkları için heterotrofturlar. Böceği yakaladıktan sonra sindirim enzimlerini dış ortama salgılayarak, yakaladıkları böceği sindirir. Sonra onun amino asitlerini hücre içine alırlar. Böcekçil bitkiler aynı zamanda fotosentez yaparak nişasta ve diğer karbonhidratlarını kendileri üretirler. Bu yönleriyle ise besin ürettikleri için ototrofturlar.

50 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Heterotrof Canlılar: Organik besinlerini hazır olarak alan canlılardır. Besinleri alma biçimine göre üçe ayrılır. a. Holozoik Yaşam : Besinlerini daha çok katı ve büyük parçalar halinde alan canlılardır. Etçiller (Karnivorlar) : Daha çok hayvansal besinlerle beslenirler. Aslan, kedi, kurt bu gruba örnek verilebilir. Otçullar (Herbivorlar) : Daha çok bitkisel kaynaklı besinlerle beslenirler. Keçi, Koyun, İnek, Kaplumbağa, Kirpi bu gruba örnek verilebilir. Bu hayvanların diş yapıları ve sindirim sistemleri selülozu sindirecek şekilde özelleşmiştir. Etçil ve Otçullar (Omnivorlar) : Hem bitkisel hemde hayvansal kaynaklı besinlerle beslenirler. İnsan, bazı balıklar, bazı kuşlar bu gruba girer. Dişleri hem parçalayıcı, hem kesici olarak bulunur.

51 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
b.Simbiyoz (Birlikte) Yaşam: Bu gruptaki canlılar birbirleri üzerinde veya içinde yaşarlar. Bazı birlikler zararlı, bazıları faydalıdır. Kommensalizm: Zararsız bir birliktir. Beraber yaşayan canlılardan biri fayda elde ederken diğerinin faydası veya zararı yoktur. İnsanların ağız ve bağırsak bölgelerinde yaşayan bazı bakteriler bu şekildedir. Köpek balıkları ile onların karın bölgelerine tutunarak yaşayan Echeneis balıkları da buna örnektir. Bu balıklar köpek balığının parçaladığı besinleri kullanırken köpek balığına fayda veya zarar vermezler. Mutualizm: Karşılıklı fayda esasına dayalı bir yaşam birliğidir. Likenler mantarlarla, alglerin (su yosunları) oluşturduğu bir mutualist yaşam örneğidir. Mantar, su yosununa CO2 ve H2O verirken, bunun karşılığında O2 ve besin alır.

52 Parazitlik Çeşitleri:
EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Parazitlik : Beraber yaşayan iki canlıdan biri fayda görür. Bu esnada faydalandığı canlıya zarar verir. Bu yüzden bu birliklere zararlı birlikler denir. İki canlı ayrılacak olursa, fayda gören bu faydayı kaybettiği için yaşamını yitirebilir. Parazitlik Çeşitleri: Parazitler canlının dış kısmına yerleşmişse bunlara ektoparazit (dış parazit) denir. Bunların sindirim sistemleri vardır. Örneğin, keneler, bitler, pireler v.b. Parazitler canlının iç kısmına yerleşmişse bunlara Endoparazit (İç parazit) denir. Bunların sindirim sistemleri yoktur. Örneğin, plazmodyum mikrobu, bağırsak kurtları, tenyalar v.b. Parazitler canlı bir hücre olmadan hiç bir canlılık özelliği göstermiyorsa bunlara mecburi parazit denir. Örneğin, virüsler

53 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Bazı bitkiler fotosentez yapabildikleri halde, kök sistemleri gelişmediği için su ve mineral madde ihtiyaçlarını emeç adı verilen kökleriyle üzerinde yaşadıkları bitkinin odun borularından (ksilem) alırlar. Bunlara yarı parazit bitkiler denir. Örneğin, ökse otu. Bazı bitkiler fotosentez yapamadıkları için bütün ihtiyaçlarını üzerinde yaşadıkları bitkiden karşılarlar. Bunlara tam parazit bitkiler denir. Örneğin, küsküt otu. Saprofit (Çürükçül) Yaşam : Bu gruptaki canlılarda sindirim sistemi tam gelişmemiştir. Bu yüzden besinlerini bulundukları ortamlardan “yarı sindirilmiş sıvılar” olarak alırlar. Bazıları salgıladıkları enzimlerle hem kendi besinlerini kısmen sindirmiş olurlar, hem de organik artıkları parçalayarak ölmüş bitki ve hayvan artıklarını ortadan kaldırırlar. Bu sayede tabiattaki madde devri'ne önemli katkıda bulunmuş olurlar.

54 Türler arası ilişkiler
EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Türler arası ilişkiler   Bir ekosistemde yaşayan canlılar arasında ekolojik ilişkiler vardır. Belli bir yerde farklı iki türe ait bireylerin bulunuşu çok çeşitli  ve önemli olan sonuçlar yaratır. Teorik olarak iki türe ait bireylerin beraber yaşamaları bu türlerden her biri üzerinde uygun veya uygun olmayan bir etki gösterir. Rekabet:  Ekolojide rekabet, belli bir yaşam kaynağı için iki organizma veya iki populasyon arasında oluşan mücadeledeki yaşam şeklidir. Bu yaşam şeklinde iki tarafta zarar görür. Ancak zararın etki derecesi farklı olur. Diğer bir deyişle taraflardan biri diğerini ortadan kaldırabilir.

55 Türiçi sınıflandırmayı yaparsak şu şekilde sıralayabiliriz.
EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Canlılar arasında rekabete neden olan kaynaklara örnek olarak besin, ışık, yuvalanma, saklanma v.s. gösterilebilir. Ekolojik rekabet populasyonların gelişiminde önemli bir etkendir. Bu nedenle populasyon çalışmalarında ilk olarak ele alınan önemli bir konuyu oluşturur. Ancak araştırmalar özellikle farklı türler arasındaki rekabete yönelik olup, tür içi rekabet daha ziyade yoğunluğa bağlı faktörlerde incelenir. Türiçi ilişkiler  Türiçi sınıflandırmayı yaparsak şu şekilde sıralayabiliriz. Erkek-dişi ilişkileri Gruplar Sosyal yaşantı Koloniler Kümeleşmeler Tür içi rekabet

56 Ekosistemlerde enerji
EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Ekosistemlerde enerji Enerji iş yapma gücüdür ve bu güç canlı ve cansız maddelerin tabiatında vardır. Çok farklı şekillerde (nükleer, elektrik, mekanik vs.) olabilir. Ancak hayvanlar ve bitkilerin yaşamı için gerekli olan temel enerji şekilleri ısı, ışık, mekanik ve kimyasal enerjidir. Maddelerin her türlü fiziksel ve kimyasal şekil değiştirmeleri bir enerji gerektirir. Örneğin suyun buharlaşması, hayvanların haraketleri ve bitkilerin inorganik maddeleri almaları enerji gerektirir. Hayvanların yaşamı için gerekli olan herhangi bir işlev ancak bu enerji şekillerinin birinden diğerine dönüşmesi ile olur. Yeryüzündeki temel enerji kaynağı güneştir. Ancak güneş enerjisinin yaklaşık %50’si dünya yüzüne ulaşırki bu miktar 2 cal/cm2/dk’dır.

57 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Ekosistemde enerji akışı ve değişimleri termodinamik kanunlarına göre gerçekleşir. Enerji kaybı olmaz, azalma ve düzensiz şekil alma gözlenebilir. Enerjiyi kullanan canlı ve onun cansız çevresi Ekosferi (=Dünya Ekosistemi) oluşturur. Enerji Akımı Canlıların doğadaki enerjiden faydalanarak yaşamlarını sürdürmeleri besin zincirine dayalı enerji akımı ile olmaktadır. İki aşamalı olan bu olayların birincisinde bitkiler fotosentez ile güneş enerjisini kimyasal enerji olarak depolarlar. Çoğalma, gelişim, büyüme gibi tüm yaşamsal faaliyetlerde bu enerji kullanılır. İkinci aşamada ise hayvanlar bu bitkileri veya diğer hayvanları yiyerek enerji sağlarlar. Fotosentez bu şekilde, ekosistemlerdeki enerji akımının temel kaynağını oluşturur.

58 6CO2 + 12H2O + Güneş Enerjisi → C6H12O6 (glukoz) + 6O2
EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Fotosentez ile oluşan organik madde birincil tüketiciler tarafından yendiğinde, kimyasal enerji ototrof organizmalardan heterotrof organizmalara geçer ve enerji akımı bu şekilde başlar. Böylece oluşan besin zincirinde her bir basamak, ayrı bir enerji kümesini oluşturmakta, tüm basamaklar ise enerji akımı nın birer temsilcisi olmaktadır. İlk basamakta yeşil bitkilerin (klorofil içeren bitkiler) ürettiği organik maddeye Birincil üretim, bunları besin olarak kullanan otobur hayvanların oluşturduğu organik maddeye İkincil üretim otobur hayvanları besin olarak kullanan etobur hayvanların oluşturduğu organik maddeye Üçüncül üretim denir.  6CO2 + 12H2O + Güneş Enerjisi → C6H12O6 (glukoz) + 6O2

59 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ
Genelde bir basamaktan diğerine enerjinin %90’ı kaybolmaktadır. Dolayısı ile her bir dönüşümde bu yüzde tekrarlanmakta ve bir sonraki beslenme düzeyine sadece %10’u aktarılabilmektedir. Bu aktarılan enerjiye Kullanılabilir enerji denir ve “%10 Yasa”sı diye adlandırılır. Bazı bakteri ve su yosunları CO2’den basit şeker üretiminde enerji kaynağı olarak güneş enerjisi (ışık olmaksızın) yerine inorganik bileşiklerin oksitlenmesinden açığa çıkan enerjiyi kullanırlar. Bu olaya ise Kemosentez denir. Yapılan hesaplamalara dayanılarak yeryüzünde üretilen birincil ürün miktarı 172x109 ton/yıl civarındadır (Kocataş 1992). Bu üretimin büyük kısmı karasal ortamlarda gerçekleşmektedir (Tablo 1).

60 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ Tablo 1:
Ürün Çeşidi Karasal Ortamlar (Total alan=149x106 km2) Sucul Ortamlar (Total alan= 361 x106 km2) Total net birincil ürün 90 – 120 x109 ton/yıl x109 ton/yıl Total ikincil ürün (otçul hayvanlar) 0,8 x109 ton/yıl 3,0 x109 ton/yıl

61 EKOSİSTEM ÖGELERİ BESİN VE ENERJİ İLİŞKİLERİ

62 Yaşam İçin Gerekli Maddeler
EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ Yaşam İçin Gerekli Maddeler Uzayda yer kaplayan ve kütlesi olan şeye Madde denir. Üç gruba ayrılırlar; elementler, bileşikler (~10 milyon kadar çeşit) ve karışımlar. Toplam 109 adet olan elementlerin 92’si yeryüzünde doğal olarak bulunmaktadır. Diğerleri laboratuvar koşullarında oluşturulmaktadır. Doğal olarak bulunan elementler litosfer, atmosfer, hidrosfer ve biyosferde farklı oranlarda dağılmışlardır. Canlı yaşamı için kaçınılmaz olan elementlere Biyojenik elementler adı verilir. 92 elementin yaklaşık üçte biri bu gruba girer. Bunlara örnek olarak C, H, O, N, P, S verilebilir. Bazı elementler ise doğada iz halinde bulunur ama canlı yaşamı için gereklidirler. Bunlara da Oligoelementler adı verilir. Biyokimyasal olaylarda katalizör görevi olan bu elementler vitamin ve enzimlerin yapısına katılırlar.

63 Bunlara da örnek olarak Fe, Si, Zn, Mg, Cu vs. verilebilir.
EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ Bunlara da örnek olarak Fe, Si, Zn, Mg, Cu vs. verilebilir. Temel üreticilerin yapısındaki organik bileşiklerin esas maddeleri N, P, C, O ve H gibi bazı kimyasal elementlerdir. Bu elementler tüketici yapısına üretici sayesinde geçerler. Canlı ölümü sonrasında toprağa geçen bu maddeler tekrar bitkiler tarafından yapılarına alınırlar. Tüm bu olaylar belirli bir denge çerçevesince gerçekleşir. Madde Döngüsü Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için bulundukları ortamlardan madde alıp vermek zorundadır. Maddelerin canlı ve cansız çevre arasındaki hareketine Madde döngüsü yada Ekolojik döngü adı verilir. Doğal madde döngüleri güneş enerjisi sayesinde gerçekleşir.

64 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
Eğer döngü sadece fiziksel değişime uğrayarak gerçekleşirse buna Hidrolojik Döngü (örneğin su döngüsü), bazı kimyasal değişimler sonucu gerçekleşirse buna Biyojeokimyasal Döngü (örneğin karbon döngüsü) adı verilir. KARBON DÖNGÜSÜ Canlı yapısının esas maddelerinden birini oluşturan karbonun (=C) temel kaynağını karbondioksit oluşturur. Bu maddede yeşil bitkilerin fotosentez aktivitesi ile organik maddeye dönüştürülür. Karbonun yeryuvarındaki kaynakları litosfer (kömür halde ve özellikle yanardağlar), hidrosfer (CO2 ve bikarbonat halde), atmosfer (CO2 halde) ve biyosferdir (tüm organik mad. temel maddesi halinde). Fotosentezde oluşan O2 ve organik maddeler daha sonra solunum olaylarında kullanılır.

65 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
Litosferdeki bitkiler atmosferden O2 alır, fotosentez yapar. Çoğu organizma solunum sonucunda atmosfere CO2 verir. Hücre solunumunun temel amacı organik bileşiklerin yakılması ile enerji elde edilmesidir. Yağışlarla CO2 hidrosfere döner. Deniz diplerinde organik bileşiklerle birlikte çöker ve sedimentleri oluşturur. Deniz diplerindeki petrol ve karadaki kömür yeryüzüne tekrar çıkar. Atmosfer ve hidrosferdeki doğal CO2 dengesi insanların bazı aktiviteleri sonucunda bozulmaktadır. Örneğin linyit ve taşkömürünün çıkartılıp yakılması atmosferdeki CO2 dengesini değiştirmiş, yani bozmuştur. Volkanik etkiler ve sanayi tesisleri de atmosferdeki CO2 artmasına neden olmaktadır. Atmosferdeki CO2 artışı güneş ışınlarının geri yansımasını azaltacağı için yerkürede ısınmaya, yani sera etkisinin oluşmasına neden olur.

66 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ

67 Temel olarak azot döngüsü iki adımda gelişir;
EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ AZOT DÖNGÜSÜ Azot esas olarak canlıların yapı taşını oluşturan aminoasit ve proteinlerin yapısında bulunur. Ayrıca hormonlar ve vitaminlerin yapısına da katılır. Azot atmosferde yaklaşık olarak %79 oranında azot (N2) gazı halindedir. Bu gazdan bazı mikroorganizmalar (Örn.: azot bakterileri) yararlanabilirler. Bu bakteriler hava azotunu bağlayarak amonyak üretirler. Bitkiler tarafından kullanılan azot, nitrat (NO3) ve amonyum (NH3) tuzları şeklindedir. Hayvanlar ise azotu amino asit halinde almak zorundadır. Bunun yolu ise azot kaynakların (diğer bitkiler ve hayvanlar) yenilerek tüketilmesidir. Temel olarak azot döngüsü iki adımda gelişir;

68 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ Azot Döngüsü

69 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
1- Birinci periyotta bitkisel ve hayvansal atıklar mikroorganizmalar tarafından inorganik bileşiklere çevrilir. 2- Ortamda oluşmuş besleyici tuzlardan ototrof bitkiler proteinleri oluşturur. Çeşitli bakteriler (Azobacter & Rhizobium) havadaki serbest azotu inorganik nitratlara dönüştürebilir. Dönüştürülen bu inorganik nitratlar bitkiler tarafından topraktan ve sudan alınarak organik azota dönüştürülür. Bitkilerle beslenen hayvanlarda da yine organik azot şeklinde bulunur. Ölen bitki ve hayvanlardaki proteinler mikroorganizmalar tarafından aminoasitlere parçalanır. Aminoasitlerdeki azot mikroorganizmalar tarafından sırasıyla amonyum (NH3), nitrit (NO2) ve nitrata (NO3) dönüştürülür. Bu şekilde azot suda çözünebilen nitrat tuzları olarak yeniden bitkiler tarafından kullanılacak hale dönüştürülür.

70 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
İnsanların azot döngüsüne de kötü etkisi bulunmaktadır. Bu etkinin tipik örneği havadaki azotun yapay gübre yapımı amacı ile tespit edilmesidir yani azotlu gübrelerin üretilmesidir. Diğer bir etkide araçlardan ve yakıtlardan (Akaryakıt) çıkan nitrit oksitler (NO) tarafından oluşturur. OKSİJEN DÖNGÜSÜ Canlı yaşamı için kaçınılmaz bir element yada gazdır. Solunumda, organik maddelerin oksidasyonunda (besin maddelerinin yakılmasında), çeşitli maddelerin (kömür, gaz vs.) yanmasında kullanılır. Atmosferde % 21 oranında, hidrosferde ise ortalama 5 mg/lt civarında bulunur. Hem atmosfer hemde hidrosferde ana kaynağı fotosentez yoluyla oluşan serbest oksijendir.

71 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
KÜKÜRT DÖNGÜSÜ Kükürt birçok aminoasit yapısında bulunur. Kaynak bataklıklar ve sedimentlerdir. Litosfer ve hidrosferdeki kaynaklara yanardağ ve bataklıklardan çıkan hidrojen sülfit (H2S) gazı ile kayaçlardaki demir sülfit (FeS) verilebilir. Yeryüzüne çıkan kükürtlü bileşiklerdeki kükürt havadaki O2 ile reaksiyona girer ve kükürtdioksit (SO2), kükürt trioksit (SO3) ve sonuçta su buharı ile reaksiyona girerek sülfürik aside (H2SO4) dönüşür ve yağmurla tekrar toprağa girerek döngüye girer. Günümüzde hızla gelişen sanayileşme sonucunda doğanın kükürt dengesi de bozulmuştur. Fosil yakıt kullanımı ve madencilik atmosferdeki sülfürik asit miktarını artırmıştır. Bu nedenle hava kirliliğinin temel sorumlularının başında kükürt gelmektedir.

72 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ

73 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
FOSFOR DÖNGÜSÜ Yaşam için önemli olan bu element nükleik asitlerin, fosfolipidlerin ve fosfoproteinlerin yapısına katılır. İskelet ve deri yapısında fonksiyoneldir. Canlıların temel enerji kaynağı olan ATP’de de fosfor vardır. Fosforun doğal deposunun yerkabuğundaki fosfatlı kayaçlar ve sular oluşturur. Atmosferde bulunmaz. Suda çözünmüş olan inorganik fosfat, ortofosfat (N2PO4) bitkiler tarafından alınır, ve organik fosfatlara çevrilir. Sonra beslenme zinciri bitkilerden otçullara, otçullardan da hayvanlara taşınır. Hayvan atıkları ve ölülerinin tekrar çürükçül mikroorganizmalar tarafından parçalanması ile inorganik şekle dönüştürülür. Bunlar da tekrar bitkiler tarafından kullanılır. Fosforlu kayaçlardan çeşitli yollarla aşınan fosfor su ile denizlere taşınır.

74 EKOSİSTEMLERDE MADDE DÖNGÜLERİ
Bu fosforun bir kısmı da algler tarafından kullanılır, ve besin zinciri yoluyla hayvanlara aktarılır. Bu hayvanların karasal hayvanlar (kuşlar vs.) yoluyla tüketilmesi sonucunda ise fosfor tekrar karaya taşınmış olur.

75 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Çevre Faktörleri: Canlı varlıkların yaşamlarının en az bir döneminde onları etkileyen fiziksel, kimyasal veya biyolojik çevre elemanlarının her birine çevre faktörü veya ekolojik faktör denir. Ekolojik faktörler; klimatik faktörler (ışık, sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış), fizyografik faktörler (enlem, boylam, yükselti, bakı, yeryüzü şekli vb.), edafik faktörler (toprak özellikleri) ve biyotik faktörler (bitki, hayvan, insan, mikroorganizmalar) olmak üzere dörde ayrılır. Klimatik Faktörler: Belli bir bölgede uzun süre devam eden atmosferik olayların ortalamasına iklim denir. Meteorolojik verilerin uzun süreli ölçümleri sonucu elde edilen ortalama ve uç değerleri ile geniş bir bölgeyi içermesi halinde makroiklimler oluşur ve yeryüzü 8 makroiklim tipine ayrılır.

76 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Makroiklim alanları içinde, yeryüzü şekli, yükselti, göl, orman gibi fizyografik faktörlerin etkisi ile oluşan belirli alanlara özgü iklim tipine mezoiklim denir. İçinde bulunduğu makro ve mezoiklim koşullarından veya bazı meteorolojik veriler bakımından çeşitli faktörler altında (toprak, arazi şekli, ve diğer antropojen etkiler) sapma göstermesi halinde mikroiklimler oluşur. Bir ağacın tepe tacının altında oluşan iklim mikroiklime örnek verilebilir. İklimler klimatoloji bilimi içersinde değerlendirilir. İklim içerisinde canlıları ilgilendiren faktörler sıcaklık, yağmurlar, yağışlar, nem, rüzgar, güneşlilik, bulutluluk ve don olaylarıdır. Optimum iklim şartlarının içerikleri türlere göre değişmektedir. Örneğin; çok yağış alan, ılıman olan alanlarda mükemmel orman ekosistemleri ve ormana bağlı hayvan populasyonları oluşturulmuştur.

77 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Aynı zamanda düşük ısılı olmakla beraber nem oranı yeterli olan Amerika’nın üst Alaska kıtası ve Rusya’nın üst Sibirya ormanları da buna güzel örneklerdir. Sıcaklığın Çevre İçin Ekolojik Önemi: Karasal ortamlarda sıcaklık özellikle enlem derecelerine bağlı olarak önemli farklılıklar gösterir. Toprak sıcaklığı; bölgenin güneşlilik durumuna, bitki örtüsüne, rengine, su içeriğine, fiziksel ve kimyasal özelliklerine ve hava hareketlerine göre değişiklik gösterir. Sucul ortamlarda ise, bölge, mevsimler ve ortam tipleri sıcaklık değişiminde önemli rol oynar.

78 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
İç suların sıcaklığı genelde hava sıcaklığını izler. Canlılar -200°C ile +100°C arasında yaşayabilmekle birlikte, genelde hayatsal faaliyetlerini 0°C ile 50°C arasında sürdürürler. Ancak her organizmanın sıcaklığa karşı olan toleransı farklılık gösterir. Canlıların yeryüzündeki dağılışları ile yıllık sıcaklık arasında yakın ilgi bulunur ve kendileri için en uygun bölgelerde toplanırlar. Uygun olmayan sıcak dönemleri canlılar uyku durumunda geçirir veya bir başka bölgeye göç ederler. Uyku durumunun; düşük sıcaklıkların gelişmeyi engelleyecek düzeyde olması halinde ortaya çıkmasına hibernasyon, yüksek sıcaklıklarda ortaya çıkmasına estivasyon denir. Bunun dışında sıcaklık değişimine bağlı olarak morfolojik, fizyolojik, ekolojik ve etolojik uyumlar vardır. Hayvanlar alemi sıcak kanlı ve soğuk kanlı hayvanlar olmak üzere iki gruba ayrılır.

79 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Yağış ve Nemin Çevre İçin Önemi: Aktif haldeki canlıların protoplazmalarının %70-%90'ı sudur. Yağış (kar, dolu, yağmur, çiğ ve sis) canlıların yaşamı için gerekli suyun kaynağını oluşturur ve sıcaklık faktörü ile birlikte yeryüzündeki bitki ve hayvan topluluklarının yapısal özelliklerini, tür çeşitliliğini, yaşamsal ritimlerini belirleyen önemli bir çevre faktörüdür. Yağışın miktarı, dağılışı ve şekli canlılar için sınırlayıcı bir çevre faktörüdür. Atmosferdeki nem mutlak nem (1m3 havada bulunan su buharı miktarının gram olarak ifadesi) ve nisbi nem (belli miktarda havanın içerdiği su buharı miktarının aynı sıcaklıktaki havanın doymuş su buharı miktarına oranının yüzdesi) olmak üzere ikiye ayrılır. Suyun donmuş olması sonucu ortamda yeterli yağış olmasına rağmen bitkiler bu sudan yararlanamaz (fizyolojik kuraklık);

80 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
çöllerde ise su kıtlığının neden olduğu fiziksel kuraklık yaşamı ve tür zenginliğini kısıtlar. Işığın Çevre Üzerindeki Etkisi: Işığın şiddeti ve yapısı genelde sabit olmayıp ortamsal faktörlere bağlı olarak değişebilir. Işık süresi ise sadece enlemlere ve mevsimlere bağlı olarak düzenli bir değişim gösterir. Bitki ve hayvanların çoğunda izlenen fizyolojik aktiviteler gece-gündüz periyoduna ve mevsimlere bağlı olarak değişir. Gece gündüz süresi mevsimlere göre değişim gösterir ve bu değişime bağlı olarak canlıların hayatsal faaliyetlerinde mevsimsel biyolojik ritimler görülür. Işık etkisiyle bitkilerde fotosentez, fotoperiyodizm, terleme, çimlenme ve çiçeklenme, hayvanlarda ise üreme ve diapoza girme gibi biyolojik ritmler görülür. Günlük (sirkadiyen) ritimler 24 saat veya ona yakın olan ritimlerdir.

81 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Canlılarda gece gündüz periyoduna bağlı olarak niktemeral ritim ortaya çıkar. Ayrıca özellikle deniz organizmalarında yaygın olarak aylık ritmler görülür. Bitkilerde fotosentez ile, aynı şekilde hayvanlarda yaşam faaliyetleriyle ışık şiddeti arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Bunun yanında canlılar değişik dalga boyundaki ışığa duyarlılıkları da farklılık gösterir. Yeryüzünde kurulan ekosistemlerin ve bunun sonucu olarak biyosferin kararlılığı, devamı, bugünkü ölçüler içersinde ışık enerjisinin devamına bağlıdır. Işık özellikle bitkiler için önemli bir abiyotik faktördür. Ancak 3100 Angstrom dalga boyunun altındaki mor ötesi (x ışınları) ışınları ile 7000 Angstrom dalga boyunun üzerindeki ışınlar protoplazmayı bozucu etkiye sahiptir. Dolayısıyla Angstrom dalga boyundaki ışınların kalitesi, şiddeti ve süresi önemlidir.

82 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Karasal ekosistemlerde ışık fotosentez için çok önemlidir. Özellikle ormanlık alanlarda bitki florasının üst ve alt katmanları vardır. Ormanda ışıkla temas eden ilk üst tabakaya taç tabakası denir. Taç tabakasının sıklığı alt tabakalarda yaşayan türleri sınırlar. Örneğin sık bir taç tabakasına sahip çam ormanının alt kısımlarında yeniden ve kendiliğinden çam filizlerinin gelişmesi ışık eksikliğinden dolayı çok az olur.Yani çam ormanları zor yenilenen ormanlardır. Böyle bir ortamda gölge bitkileri gelişebilir. Örneğin; Eğrelti otları, karayosunları gibi. Ormanın sıklığı gölge yoğunluğunu arttırır. Buna bağlı olarak taç yapıyı oluşturan bitkilerin gelişmeleri ve orman rejenerasyonu genç bitkinin gölgeye olan dayanıklılığı ile doğru orantılıdır

83 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Gölge yoğunluğuna dayanabilen bitkilerde orman rejenerasyonu kolay olurken dayanamayan bitkilerde rejenerasyon çok zor olmakta veya orman yeni oluşuma gidebilmekte, baskın türler değişebilmektedir. Bitkilerde fotosentez ile üretilen organik besin hem bitkiler hem de hayvanlar için besin kaynağı olarak kullanılır. Bitkilerde arta kalan besin depo edilir. Depo edilen besin, gelişme, büyüme ve üremede kullanılır. Gölge bitkilerinin ışık şiddeti karşısındaki fotosentez ürünlerinin üst sınırı ile uzun gün bitkilerinin üst sınırı bariz bir fark gösterir. Bu fark gelişmede gözlenir. Işık faktörü su içi ekosistemlerinde de etkilidir. Işık, su bitkileri tarafından enerji kaynağı olarak kullanıldığı gibi bazı hayvanların pigment üretimi, dış iskelet, kitin, kabuk gibi benzeri yapıların oluşumunda doğrudan etkili olduğu tespit edilmiştir.

84 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Rüzgâr'ın Ekolojik Etkisi: Sıcaklık ve basınç farkları nedeni ile oluşan hava kütlesi hareketleri sonucu rüzgâr meydana gelir. Havanın içerdiği gazlar ve hava kirletici olarak bilinen birçok madde rüzgârla taşınır. Rüzgârın ekolojik etkisi esme yönüne, şiddetine ve esme mesafesine bağlı olarak değişir. Ülkemizde etkin 8 rüzgâr tipi vardır. Lodos sıcak havayı, yıldız poyraz ve karayel soğuk havayı getirir. Bu nedenle lodos toprakta kurutucu ve ısıtıcı, yıldız ve poyraz ise soğutucu bir etki yapar. Rüzgâr canlıların üzerinde mekanik ve fizyolojik etki yapar. Örneğin tek yönlü ve sürekli esen rüzgâr bitkilerde bayrak oluşumuna neden olur. Diğer taraftan hızlı esen rüzgârlar bitkilerin yaprak, meyve ve dal gibi kısımlarında kırılmalara hatta bazen köklerinden sökülerek devrilmelerine neden olabilir.

85 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Rüzgâr toprak ve bitki yüzeylerinden buharlaşmayı hızlandırarak su kaybına neden olur ve bunun sonucu bitkiler yeterince fotosentez yapamaz ve verim düşer. Diğer taraftan rüzgâr canlıların pasif taşınmasında etkin rol oynar. Suyun Ekolojik Önemi: Suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri hidrografik faktör olarak tanımlanabilir. Hidrosfer yeryüzünün %71'ine yakın bölümünü örtmüş durumdadır. Suyun doğada katı sıvı ve gaz şeklinde atmosfer, okyanus ve karalar arasında dolaşmasına hidrolojik dolaşım denir. Sucul ortamdaki sıcaklık değişimleri karasal ortama göre daha yavaş gelişir ve bölgesel değişimler uzak mesafelerde izlenir. Yüzey gerilimi sayesinde su yüzeyinde küçük ve hafif canlılar yaşamlarını devam ettirirler. Suların içerdikleri askı madde miktarına bağlı olarak berraklığı azalır ve buna suların turbiditesi denir.

86 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Genelde sular %4 den fazla askı yükü içerdiklerinde berraklılığını kaybederler. Sudaki askı madde suyun optik özelliğini bozarak ışık şiddetini ve ışığın su içindeki yayılışını azaltarak bitkiler ve fazla ışığa gereksinim duyan hayvanların ölmelerine neden olur. Sudaki çözünmüş gazların kaynağını su ve atmosfer arasındaki alışveriş oluşturur. Suyun üst tabakasında çözünen bu gazlar daha sonra derinlere iner. Ekolojik yönden etkin role sahip gazların başında oksijen, karbon dioksit, hidrojen sülfür ve metan gelir. Sucul ekosistemlerde oksijen; fotosentez, su yüzeyinin atmosferle ilişkisi, akıntı ve rüzgârların etkisi ile artar, solunum ve oksidasyon ile azalır. Suda serbest halde bulunan H+ iyonu konsantrasyonuna suyun pH sı (asitliği) denir ve pH değişimleri canlıların solunum gibi biyokimyasal aktiviteleri üzerinde etkilidir.

87 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Atmosferin Ekolojik Açıdan Önemi: Dünyayı çevreleyen hava tabakasına atmosfer denir. Atmosfer, troposfer, stratosfer, ozonosfer, kemosfer ve iyonosfer olmak üzere beş tabakadan oluşur. Bunlardan Troposfer yeryüzü ile direk ilişkili olup, azot, oksijen, argon ve karbon dioksit esas bileşimini oluşturur. Bu gazlardan başka troposferde subuharı, toz, polen, mikroorganizmalar ve kirlilik unsuru olan çeşitli partikül ve gazlar bulunur. Atmosfer güneşten gelen zararlı ışıkların yeryüzüne gelmesini ve yerdeki radyasyonun uzaya kaçmasını büyük ölçüde engeller. Edafik Faktörler: Toprak ve onun fiziksel, kimyasal ve fizikoşimik özelliklerinden oluşan fiziksel çevreye edafik çevre faktörleri denir.

88 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Doğal bir oluşum sürecinden sonra oluşan, içinde biyolojik, fiziksel ve kimyasal olaylar cereyan eden, belli özelliklere sahip üst litosfer tabakasına toprak denir. Toprak su, hava, organik, inorganik maddeler içerir. Toprağın inorganik bölümünün kaynağını yeryüzüne çıkmış ve ayrıştırma faktörlerinin etkisine maruz kalmış kayaçlar oluşturur. Bitki, hayvan ve mikroorganizmaların ölü artıkları topraktaki organik maddenin kaynağıdır. Toprak içindeki boşlukların bir kısmı su ile dolu olup, bu toprak suyunu oluşturur ve bu suyun bir kısmı yerçekimi etkisinde hareket ederken, bir kısmı toprak kolloidleri tarafından tutulur. Toprak havasının bir kısmı toprak boşluklarını doldurmuş, bir kısmı kolloidler tarafından absorbe edilmiş, bir kısmı da toprak suyunda çözünmüş olarak bulunur.

89 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Toprakta bulunan mikroorganizmalar oksijeni kullanarak organik maddelerin karbonunu okside ettiklerinden toprak havasındaki CO2 miktarı atmosferdekine göre fazla olur. Kötü havalanma yüksek bitkilerde; kök gelişiminin yavaşlaması ve durmasına, bitki besin maddelerini ve su alımının azalması, toksik bazı özel organik bileşiklerin oluşmasına neden olur. Ana kayaçların ve organik artıkların doğal koşullarda parçalandıktan sonra üst üste tabakalaştıkları görülür ve bu yatay katlara horizon denir. Topraktaki bu tabakalar renk, yapı, yapışkanlık, kalınlık, reaksiyon ve kimyasal bileşikler bakımından birbirlerinden farklıdır. Yeryüzündeki topraklar zonal, interzonal ve azonal toprak ordoları olarak üç büyük ordo altında toplanır. Zonal toprakların oluşumları iklim tarafından kontrol edilir.

90 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
İnterzonal topraklar kötü drenaj, tuzluluk veya diğer bazı bölgesel şartların tesiriyle oluşan topraklar olup, birçok özelliği aynı bölgenin zonal topraklarının özelliklerine benzer. Azonal topraklar belirli horizon değişimleri göstermeyen topraklardır. Toprakta bitkisel organizmalar, yüksek bitkilere ait kökler, algler, mantarlar, aktinomisetler ve bakteriler bulunur ve bunlar toprağın mikro ve makroflorasını oluşturur. Bitki kökleri canlıyken topraktaki çözünebilen besinleri alarak bir denge sağladıkları gibi besin maddelerinin yararlı hale geçmesine doğrudan etki ederken diğer taraftan toprak mikroorganizmaları için ölü doku sağlar. Alglerin büyük çoğunluğu klorofil içerir ve toprak yüzeyine yakın olarak, bazıları ise daha derinde bulunabilir. Mantarlar toprakta organik maddenin ayrışmasında büyük bir rol oynar.

91 EKOLOJİK FAKTÖRLER(ABİYOTİK)
Aktinomisetler organik artıkların çözülmesinde ve besin maddelerinin serbest kalmasını sağlar. Ototrof bakteriler enerjilerini amonyum, kükürt ve demir gibi mineral maddelerini oksitleyerek temin eder ve sayıca az olmalarına karşın nitrifikasyon ve kükürt oksidasyonu üzerinde etkili olduklarından yüksek bitkiler için büyük bir öneme sahiptirler. Toprakta bulunan bakterilerin çoğunu ise heterotrof bakteriler oluşturur ve bunlar gerekli enerjiyi doğrudan doğruya toprağın organik materyalinden sağlarlar. Toprağın mikrofaunasını Nematod, Protozoa ve Rotiferler oluşturur ve bunların bir bölümü çürüyen organik materyal üzerinde, bir bölümü ise yüksek bitkilerin köklerinde parazit olarak yaşarlar. Toprağın makrofaunasının esasını eklembacaklılar, kurtlar, salyangozlar ve bazı memeliler (kemiriciler) oluşturur.

92 Doğal Kaynakların Tanımı ve Kapsamı
İnsanın cevresinde bulunan, insan ihtiyaclarının giderilmesini ve toplumsal amacların gerceklestirilmesini olanaklı kılan, aynı zamanda bu girisimleri kolaylastıran butun araclara kaynak adı verilir (Basol,1991:27). Doğal varlıkların doğal kaynağa donusumu, onları değerlendirip uretimde ve tuketimde kullanan insanın bulunmasıyla mumkundur. Doğal kaynaklar; doğal yollardan ortaya cıkmıs ve insan ihtiyaclarının karsılanmasında kullanılabilen kaynakların tumunden olusmaktadır (United Nations,1970:6). Madenler (metalik olan veya metalik olmayan madenler), sular (akarsular, goller, denizler), doğal bitki ortusu, doğal hayvan toplulukları, topraklar (tarımsal topraklar, otlaklar ve orman arazilerindeki topraklar) doğal kaynaklar olarak ifade edilmektedir.

93 Doğal Kaynakların Tanımı ve Kapsamı
Ayrıca, dunyadaki butun doğal ve doğal olmayan olusumların kaynağı olan gunes, doğal kaynakların en basında yer alır. Bunun yanı sıra, ruzgarlar ve yağıs doğal kaynaklar sınıfında yer alan diğer olusumlardır (TCS Vakfı,1984:75). Doğal Kaynakların Sınıflandırılması Dunyada bulunan kaynakları üç büyük grupta toplamak mumkundur; doğal kaynaklar, beseri kaynaklar, kulturel kaynaklar. Diğer taraftan kaynakları kendi arasında, çesitli sınıflandırmalara da ayırma imkanı vardır. Bunlardan birincisi; Organik ve inorganik kaynakların icinde organik olanlar bitki ortusu ve hayvanları kapsamaktadır. İnorganik grup ise, su, mineraller, yakıtlar, metal cevherleri, hava ve toprakta bulunan diğer cesitli kimyasal maddelerden olusmaktadır (Basol,1991:29).

94 Doğal Kaynakların Sınıflandırılması
İkinci buyuk grup icinde ise; kaynağın en onemli karakteristiği olan sure (zaman) goz onune alınarak yapılan sınıflandırma gelmektedir. Sureklilik bakımından yapılan ayırım da, tukenir ve tukenmez kaynaklar olarak ikiye bolunmektedir. Burada tukenir ve tukenmez kavramları, su, hava, ormanlar orneğinde olduğu gibi yalnız ekonomik anlamda kullanıldığı zaman bir değer ifade etmektedir. Nitekim, bir kaynak fiziki olarak onemini kaybetmemisken veya azalmamısken bile petrol orneğinde olduğu gibi, ekonomik anlamda tukenmis olabilir. Herhangi bir kaynaktan, bir miktar uretim icin gereken giderler, bu uretimin sağlayacağı faydalardan fazla olabilir. Boylece bu kaynak ekonomik anlamda tukenmis sayılmaktadır. Yani uretimin verimi sıfırdan dusuktur. (negatiftir

95 Doğal Kaynakların Sınıflandırılması
Örneğin, Karaburun’daki, civa uretim tesislerinin maliyetindeki yukseklik nedeniyle kapatılması, burada tarla balıkcılığı yapılmaya baslanması gibi. (ESİAD,1993:5). Bir diğer sınıflandırma ise, yenilenen, yenilenmeyen veya surekli, stok kaynaklar seklinde yapılmaktadır. Eğer bir kaynağın değisik uniteleri, cesitli donemlerde yararlanılmaya hazır ise, o kaynağın fonksiyonu sureklidir. Orneğin, orman (cesitli zamanlarda recine, odun uretimi yapılması). Surekli kaynaklar, stok edilmeye de uygundur. Stok kaynakların ayırıcı ozelliği ise, stoku tazeleyen bir devamlılığın varlığıdır. Bu kaynakları da kendi arasında, teknolojiden etkilenmeye ve etkilenmemeye bağlı olarak iki alt bolume ayırmak mumkundur (United Nations,1970:5). Birinci grup, kaynakların surekliliğine insan faaliyeti onemli olcude etki edememektedir.

96 Doğal Kaynakların Sınıflandırılması
Ornek; med-cezir, ruzgar, gunes ısığı... İkinci grup ise, insan faaliyeti etkisiyle, surekliliği azaltılabilir veya coğaltılabilir kaynaklardır. Esasında hemen hemen butun kaynakların gerek fiziki anlamda, gerekse ekonomik anlamda birbirlerine bağlı olduklarını soyleyebiliriz. Ancak, bu bağlılık kaynağa verilen oneme gore değisir. Kaynaklar arasındaki iliski ya birbirini tamamlayıcı ya da rekabet eder konumdadır. Birbirini tamamlayan kaynaklar uretimde veya kullanmada tamamlayıcı bir rol oynayabilirler. Stok kaynakları ise, fiziki miktarları zamanla onemli bir miktarda artmayan kaynaklardır (Basol,1991:30). Nitekim petrol ve komurde, jeolojik olusumun gunumuze kadar devam etmesine rağmen, artıs oranları ekonomik acıdan değer ifade etmemektedir.

97 Doğal Kaynakların Sınıflandırılması
Yani stok kaynaklar, tuketimle aynı hızda artıs gostermeyen, hatta kullanma ile azalan kaynaklardır. Bunlarda kendi icinde iki gruba ayrılmaktadırlar. Kullanıldığı halde kendi kendine zamanla azalmayanlar, Kullanıldığı halde kendi kendine zamanla azalanlar. Stok kaynakları coğu birinci gruba girmektedir. Orneğin, maden cevheri, komur gibi. Petrol ve doğal gaz ise ikinci gruba ornek olusturmaktadır (ESİAD,1993:5).


"ANADOLU YAK.ÜRETİM VE LOJİSTİK ŞEFLİĞİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları