Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanNesrin İşcan Değiştirilmiş 9 yıl önce
1
Genel Seçimleri 2. CHP – MSP Koalisyonu 3. Kıbrıs Meselesi 4. Türk Ordusu Kıbrıs’ta 5. Milliyetçi Cephe Hükümeti Seçimleri ve II. Milliyetçi Cephe Hükümeti 7. III. Ecevit Hükümeti Askeri Müdahalesine Doğru V. KOALİSYON HÜKÜMETLERİ DÖNEMİ (1974 – 1980) IV. 12 MART 1971 MUHTIRASI III. SAĞDA VE SOLDAKİ İDEOLOJİK KAMPLAŞMALAR, ÖĞRENCİ VE İŞÇİ HAREKETLERİ 1. Yeni Seçimler ve Zoraki Koalisyon 2. Siyasette Süleyman Demirel Dönemi II. YENİ SİYASİ PARTİLER, KOALİSYON HÜKÜMETİ, ADALET PARTİSİ VE SÜLEYMAN DEMİREL I. 27 MAYIS 1960 DARBESİ VE YENİ ANAYASA DARBELER’İN GÖLGESİNDE YOLUNA DEVAM EDEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ ( )
2
I. 27 MAYIS 1960 DARBESİ VE YENİ ANAYASA
27 Mayıs askerî darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askeri müdahaledir yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. Müdahalede, Silahlı Kuvvetler adına ülke yönetimini Milli Birlik Komitesi üstlendi.
3
Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi
Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Bu müdahalenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri müdahalelerden farkı, Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıdır. Dönemin Genelkurmay Başkanı’nın da tutuklanması bunun göstergesidir.
4
Müdahalenin nedeninin Menderes hükümetinin uygulamaları ve çıkardığı yasalar olduğu askerî yönetim tarafından ileri sürülmüştür. MBK'ya göre darbe, kardeş kavgasını durdurmak için yapılmıştır. Darbeden bir ay önce İstanbul Üniversitesi'nde DP karşıtı eylemler zorlukla bastırılmış, bu eylemlere müdahaleler esnasında ordunun isteksiz tavrı ordunun da DP'den hoşnutsuz olduğu iddialarını akıllara getirmiştir. DP hükümetinin sansür politikaları basınla olan ilişkilerini de büyük oranda zedelemiştir.
5
Bazı iddialara göre olayların arkasında başta Amerika olmak üzere Batılı devletler vardır. Menderes, iktidarının son günlerinde uyguladığı Amerikan politikalarının ülke sanayisini çökerttiğini görmüş ve bunu önlemek için Rusya'yla yakınlaşmıştır.
6
Milli Birlik Komitesi (MBK) İktidarı
27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal siyasi hayata geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle de facto (fiili) iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri MBK’nın eline geçmiştir. MBK ülkeyi ilk zamanlar yayımladıkları tebliğlerle idare etti. MBK’nın ilk bildirisi sokağa çıkma yasağının ilanı ve vatandaşların yasağa uyma daveti olmuştur. Diğer tebliğler ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri ile gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmış, telsiz ve telefon görüşmeleri kısıtlanmıştır.
7
Yargılamalar 27 Mayıs darbesi sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve bazı milletvekilleri tutuklanarak Yassıada'da yargı önüne çıkarıldılar. Özel bir mahkemede yargılanan siyasîler, vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı ve anayasaya karşı gelmek ile suçlandılar.
8
14 Ekim 1960’ta başlayan yargılamalar 15 Eylül 1961’de sona erdi ve 15 sanık idama, 31 sanık müebbet hapse ve 418 sanık da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. 123 kişinin de beraat ettiği bu yargılamalar sonucunda verilen idam kararlarından üçü MBK tarafından onaylanmıştır. Bu onay gereği DP döneminin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın cezaları 16 Eylül 1961’de, Başbakan Adnan Menderes’in cezası 17 Eylül 1961’de infaz edilmiştir. Celal Bayar’a verilen idam cezası ise yaşından dolayı hapis cezasına çevrilmiştir.
9
1961 Anayasası 7 Aralık 1960’da MBK’da kabul edilen yasaya göre, 6 Ocak 1961’de MBK ve Temsilciler Meclisi’nden oluşan Kurucu Meclisi kuruldu. Daha sonra, Kurucu Meclis'e bağlı olarak Enver Ziya Karal ve Turhan Feyzioğlu’nun başkanlık ettikleri 20 kişilik bir anayasa komitesi oluşturularak yeni anayasa için çalışmalara başlandı. Yeni hazırlanan bu anayasada 1924 Anayasası’ndan farklı olarak halkçılık, devletçilik ve inkılapçılığa yer verilmemiş, milliyetçilik ise milli devlet olarak değiştirilmiştir. İlk kez sosyal devlet ilkesi bu anayasa ile ortaya çıkmıştır. Ayrıca, “Cumhuriyet Senatosu” oluşturulmuştur.
10
Yeni anayasanın temel hak ve özgürlüklerini korumak için bir de Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Yeni anayasa ile birlikte orduya ilk kez anayasal bir rol verilmiştir. Aralık 1962’de de Anayasa’nın 111. maddesine göre güvenlikle ilgili bakanlar, Genelkurmay başkanı ve Silahlı Kuvvetler temsilcilerinden oluşan Milli Güvenlik Kurulu kuruldu. Bu kurulun görevi, milli güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunda Bakanlar Kurulu’na yardımcı olmaktır.
11
1961 Anayasası ile seçim sisteminde de bir değişiklik yapılarak, çoğunluğun baskısı önlenmeye çalışılmıştır. Yeni sisteme göre, seçim yasasında çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçilerek, bir partinin aldığı oyların oranından daha büyük bir oranla mecliste temsil edilebilme imkanı ortadan kaldırılmıştır. 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961’de yapılan halk oylaması sonucu % 61,7 gibi bir evet oranıyla kabul edilse de, bazı akademisyenler ve uzmanlar % 40'a yakın hayır oyunun oldukça anlamlı olduğunu ileri sürdüler ve yeni Anayasanın toplumun ciddi bir kesimi tarafından onaylanmadığını savundular.
12
II. YENİ SİYASİ PARTİLER, KOALİSYON HÜKÜMETİ, ADALET PARTİSİ VE SÜLEYMAN DEMİREL
Türkiye’nin en liberal ve özgürlükçü anayasası olarak nitelenen 1961 Anayasasının yarattığı ortamda toplumsal ve siyasi örgütlenmeler de hız kazandı. CHP ve CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi)’nin yanında, kapatılan DP’nin devamı olarak 1961 yılında Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) gibi 13 yeni parti daha kuruldu. Bunlardan Adalet Partisi 11 Şubat 1961'de ordunun onayıyla kurulmuştu. Parti başkanının, Mayıs 1960’da Üçüncü Ordu'ya komuta eden emekli bir general, Ragıp Gümüşpala’nın olması rastlantı değildi.
13
1. Yeni Seçimler ve Zoraki Koalisyon
Adalet Partisi özellikle idamların ardından oluşan toplumsal tepkiyi iyi bir şekilde değerlendirdi. Bu Demokrat Parti seçmen tabanının büyük bir kısmının AP’yi tutmasını sağladı. Nitekim, 15 Ekim 1961’de nispi temsil sistemiyle seçimler yapılmış, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların % 62'sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlardır. Buna karşı Cumhuriyet Halk Partisi 173 milletvekili çıkarabilmiştir.
14
Bu arada ordu içinde MBK kadar etkili olmaya başlayan Silahlı Kuvvetler Birliği (SKB), seçimlerin millî iradeyi tam olarak yansıtmadığı ve yeni bir darbenin gerektiğini savunmuştur. 21 Ekim’de MBK'nın İstanbul kanadına bağlı 10 general ve 18 albay toplanmış ve en geç 25 Ekim’e kadar yönetime el konulmasını kararlaştıran “21 Ekim protokolü”nü imzalamışlardır. 22 Ekim’de MBK'nın Ankara kanadı aynı içerikteki “Mürted Protokolü”nü imzalamıştır. Fakat SKB onursal başkanı durumunda bulunan Cevdet Sunay’ın müdahalesiyle protokoller askıya alınmış ve siyasi parti liderleriyle uzlaşma yolu tercih edilmiştir. Bu doğrultuda 26 Ekim 1961'de yapılan seçimle tek aday olarak Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına getirildi.
15
20 Kasım 1961’de, CHP ve AP arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk koalisyonu olarak tarihe geçen İsmet İnönü başkanlığındaki hükümet kuruldu. Bu zoraki evlilik Mayıs 1962’ye kadar sürdü. Bunun üzerine İnönü, CKMP ve YTP koalisyonuna dayanan yeni bir hükümet kurdu. Kasım 1963’teki yerel seçimleri AP net bir zaferle kazanınca İnönü 2 Aralık’ta istifa etti. Bu defa ilk kez olarak Cumhurbaşkanı Gürsel (Genelkurmay Başkanı Org. Sunay’ın desteğiyle) AP lideri Gümüşpala’dan bir hükümet kurmasını istedi. Ne var ki Gümüşpala’nın girişimi başarılı olmadı ve İnönü son defa olarak hükümeti kurmakla yeniden görevlendirildi.
16
CHP ile bağımsızlardan oluşan bir azınlık koalisyonu olan üçüncü İnönü hükümeti, 25 Aralık 1963’te göreve başladı. 1964’te Kıbrıs konusundaki ciddi uluslararası bunalımın ağırlaşması sebebiyle koalisyon o yıl yerinde kaldı, ama bunalım geçince, AP koalisyonu devirmek için harekete geçti İnönü bütçesini parlamentoda kabul ettiremeyince 13 Şubat 1965’te istifa etti. Bundan sonra ülkeyi Ekim’de yapılacak parlamento seçimlerine kadar, eski diplomat ve bağımsız milletvekili Suat Hayri Ürgüplü başkanlığındaki geçici bir kabine yönetti.
17
Bu arada Gümüşpala'nın 5 Haziran 1964’te aniden ölmesi partiyi önderlik kriziyle yüz yüze getirdi. Bütün hizipler kendi adaylarını öne sürdüler; sertlik yanlıları Saadettin Bilgiç'i aday gösterdiler; orduyu yatıştırmak isteyenler Celâl Bayar'ın yaverliğini yapmış emekli bir hava generalini, Tekin Arıburun'u önerdiler. Muhafazakarlar bir hukuk profesörü olan Ali Fuat Başgil’i desteklediler, Orta yolcu ılımlılar Adnan Menderes'e bağlı, ismi pek duyulmamış bir mühendisi, Süleyman Demirel’i öne sürdüler. Parti de onu seçti.
18
2. Siyasette Süleyman Demirel Dönemi
Süleyman Demirel (1924- ) DP önderliğinin üst tabakası askeri yönetim tarafından siyasi hayattan tasfiye politikacısını temsil ediyordu. edilmiş olduğu için, zirveye çıkan yeni Türk politikacısını temsil ediyordu. Demirel bir mühendis olarak Su İşleri Genel Müdürlüğü'nü yapmıştı. 1960'ların olağanüstü şartları onu devletin üst noktalarındaki mevkilere taşıyacaktır. Adalet Partisi Türk siyasi hayatındaki asıl çıkışını da 1964'te Süleyman Demirel’in genel başkan seçilmesiyle yapmıştır.
19
Siyasi yelpazede merkez sağda bulunan Adalet Partisi; piyasa ekonomisini benimsemiş, kalkınmacılığı ve büyümeyi hedef almıştı. Toplumsal ilişkilerde dinî öge ve yapıları kollamakla birlikte temelde laik bir partiydi. Muhafazakar ve liberal çevrelerin merkezine oturabilmişti. Ancak bu 1970'teki bölünmeyle son buldu ve İslamcı ve liberal kanat partiden koptu. Buna rağmen Adalet Partisi'nin hem kırsal hem de kentsel alanlarda etkinliği sürmüştür. Parti, döneminde ülkenin en büyük iki siyasi kurumundan biri olmuştur.
20
Henüz milletvekili olmayan Demirel, 1965 seçimlerinde Adalet Partisi'ni birinci parti yaptı ve Meclis’e oyların %52,8’ini alarak, 240 üye seçtirdi. Bu arada 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin de 1965 seçimlerinde oyların %32.9’unu alarak 15 milletvekilini parlamentoya sokması Türk siyasi hayatında önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu arada 1965'de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin genel başkanı olan Alparslan Türkeş, Şubat 1969'da bu partinin ismini Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak değiştirtti.
21
Adalet Partisi 1969 seçimlerinde de oyların % 46,5'ini aldı, parlamentoya 256 milletvekili soktu. Bununla birlikte 1970 Şubat ayı bütçe görüşmelerinde, bazı partili milletvekilleri ve senatörler bütçeye red oyu vererek hükümeti düşürdüler. Bunlardan 41 kişi, partiden ayrılarak, Ferruh Bozbeyli başkanlığında Demokratik Parti’yi kurdu. Adalet Partisi'nin yükselişi 14 Ekim 1973’de durdu. Oy oranı %29,76'ya, milletvekili sayısı 149'a, senatör sayısı da 22'ye indi. Bunun sebebi Cumhuriyet Halk Partisi'nin yükselişi kadar, Adalet Partisi'nden kopan Demokratik Parti ve Milli Nizam Partisi idi.
22
III. SAĞDA VE SOLDAKİ İDEOLOJİK KAMPLAŞMALAR, ÖĞRENCİ VE İŞÇİ HAREKETLERİ
1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlüklerin toplumda meydana getirdiği önemli bir değişim, iki yeni gücün ortaya çıkmasıdır. Bu yeni ve dinamik güçlerden biri öğrenciler biri de işçilerdir. Öğrenciler, 27 Mayıs 1960'tan önce Demokrat Parti iktidarına karşı mücadeleleri ile ünlüydüler. İşçiler ise toplum hayatının her alanında etkili baskı grubu olma arayışı içindeydiler. 1967'de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu böylesi arayışların somut örneğidir. DİSK'e bağlı işçiler Haziran 1970’te İstanbul ve Kocaeli’ndeki eylemleriyle Türkiye siyasetinin dengelerini sosyalistler lehine etkileyebileceklerini göstermişlerdir.
23
Öğrenciler arasındaki gruplaşmaların iktidar ve muhalefet partileri çevresinde odaklaşmanın ötesinde, düzen yanlısı (sağ) ve düzen karşıtı (sol) şeklinde geliştiği 1960’lı yıllarda, sosyalistlerin parti kurarak (TİP) seçime katılmaları, yine söz konusu partiye bağlı öğrenciler tarafından Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)'nun oluşturulması oldukça geniş öğrenci kesiminin siyasallaşmasına neden olmuştur. 1969'da kurulan DEV-GENÇ (Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu) dünya çapında olay niteliğindeki öğrenci hareketinin (1968 eylemi) Türkiye'de yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır.
24
Başlangıçta yetersiz eğitim sistemine tepki olarak gelişen ve özellikle ana muhalefet partisi (CHP) tarafından hoşgörü ile karşılanan öğrenci hareketleri, iç ve dış siyasi gelişmelerin etkisiyle 1968'den itibaren üniversite ve eğitim alanı dışında Türkiye'nin bağımsızlığı ve kalkınma modeli gibi mücadele alanlarına kaymaya başladı. 1970'e gelindiğinde genelde öğrenci hareketinin, özelde sosyalist eylemin ideolojik ve fiilî önderliği, devrim için silahlı eylem birlikleri şeklinde örgütlenmek isteyen ve silahlı mücadeleyi savunan Marksist-Leninist grupların denetimine geçecektir.
25
IV. 12 MART 1971 MUHTIRASI 12 Mart Muhtırası Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve dört Kuvvet Komutanı'nın imzaladıkları bir muhtıra ile gerçekleşmiştir. Muhtıradaki şartlar yerine getirilmediği takdirde TBMM'nin kapatılacağı söyleniyordu. İlk istek de mevcut hükümetin istifa etmesiydi. Hükümet de hemen istifa etti. Artık 12 Mart dönemi başlıyordu. Bu dönemin adı ara rejimdir.
26
12 Mart dönemi sol içerikli bir muhtırayla doğmuştur
12 Mart dönemi sol içerikli bir muhtırayla doğmuştur. Tarafsız bir başbakanın başkanlığında parlamentodaki bütün partilerin katılacağı ama reformları yürütecek olan bakanlıkların bağımsız birer bakana verileceği bir hükümet modeli ortaya çıktı. Bu çerçevede hükümet Nihat Erim tarafından kuruldu. I. Erim Hükümeti'nin ömrü 1971'in Aralık ayında Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın reformcu bakanları hedef alan ağır eleştirileri ve onların istifası ile son buldu.
27
İkinci Erim hükümetinin yeni bağımsız bakanları solcu olmayan daha muhafazakar isimlerden seçilmişlerdi. Daha II. Erim hükümeti kurulmadan önce anarşik olaylarda önemli bir artış olmuş ve sıkıyönetim ilan edilmişti. Sıkıyönetimle birlikte birçok solcu da tutuklanmaya başlamıştı. Böylece askeri müdahalenin yönü kısa bir süre sonra değişmiş ve şiddet eylemlerinin önlenmesi amacı üzerinde yoğunlaşmıştır. Dönemin siyasi bakımdan en önemli gelişmelerinden biri de şüphesiz 5 Mayıs 1972’de yapılan CHP V. Olağanüstü Kurultayı’nda Genel Başkanlığa İnönü’nün yerine Bülent Ecevit’in seçilmesidir.
28
Bundan sonra CHP, 14 Ekim 1973’te yapılan seçimlerde yeni lideri ile beklenenden de çok oy alarak Millet Meclisi’nde en fazla sandalyeye sahip oldu. Bu arada 1973'te görev süresi dolan Cevdet Sunay’ın yerine yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Fahri Korutürk 6. Cumhurbaşkanı oldu. Adalet Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi tarafsız Naim Talu’nun başbakanlığında yeni bir hükümet kurdular. 12 Mart ara rejim dönemi artık fiilen son bulmuştu.
29
V. KOALİSYON HÜKÜMETLERİ DÖNEMİ (1974-1980)
Genel Seçimleri 14 Ekim 1973'deki genel seçimlerin sonucu bazı çevrelerde beklenmedik gelişme olarak değerlendirilir. Siyasî gözlemciler ve kamuoyu AP zaferi düşünürlerken 450 sandalyeden 149'unu bu parti, 185'ini ise 1965'ten sonra geliştirdiği orta-sol strateji ve 1972'de yenilediği parti liderliği ile CHP kazanmıştır. Bunu genç lider Bülent Ecevit ve ekibinin seçmenlerce umut olarak görülmeleri şeklinde yorumlamak gerekir.
30
CHP'nin yeni görüntüsü köyde ve kentte partinin yıllardır donmuş olan dar tabanlı oy sınırını kırmış ve işçi sınıfının yoğun durumda olduğu büyük kent merkezlerinde ve pazar için üretim yapılan tarım bölgelerinde önemli oy patlaması sağlanmıştır. 1973 genel seçimlerine AP'den başka kitle desteği bulabilen üç parti daha katılmıştı. Bunlar: Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığındaki MSP (Millî Selâmet Partisi), Ferruh Bozbeyli önderliğindeki DP (Demokratik Parti) ve Alparslan Türkeş'in önderlik ettiği MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) idi.
31
Sözü edilen partilerden MSP 48, DP 45, MHP 3 sandalye kazandılar
Sözü edilen partilerden MSP 48, DP 45, MHP 3 sandalye kazandılar. Ötekilere göre merkezde sayılabilecek eski CHP'li Prof. Turhan Feyzioğlu'nun ( ) CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi – 13 sandalye) dışında sağ kanat partilerinin toplam sandalye sayısı ( ) 245'tir. Dolayısıyla seçim sonuçlarına göre AP'nin sağdaki parçalanmanın bedelini ödediği açıktır.
32
Seçimlerden sonra hükümetin kurulabilmesi için üç ay geçmesi gerekmiştir. Sağ kanattaki partilerin hiçbiri en çok sandalyeye sahip CHP ile ortak hükümet kurarak ötekilerine etkili propaganda malzemesi vermek istemiyordu. Aynı partiler kendi içlerinde de anlaşamıyorlardı. AP lideri Süleyman Demirel'e muhalefet ederek partiden kopanların kurduğu DP, Demirel'in başkanlığındaki hükümete girmiyor, buna karşılık AP, Demirel dışında bir AP'linin başbakan olmasına yanaşmıyordu.
33
2. CHP-MSP Koalisyonu Tartışma ve belirsizlik ortamında CHP-MSP ortaklığı gündeme geldi. Bütün tartışmalara rağmen bu ortaklık 7 Şubat 1974’de Meclis’ten güvenoyu alarak iş başına geldi. Yeni hükümetin iç politikaya dair önemli kararlarından biri 14 Mayıs 1974’de meclisten çıkardığı Genel Af Yasası olmuştu. Bu yasayla o zamana kadar suç işleyen pek çok suçlu serbest bırakılmıştır. Koalisyon hükümeti iki parti açısından kazançlı başlamışsa da uzun ömürlü olamamıştır. Özellikle MSP ortaklık kurarken gösterdiği esnekliği hükümette gösterememiş, zira kendi seçmeninden de tepki görmüştür.
34
CHP de kendi ortağına hiçbir zaman güvenle bakmamıştır
CHP de kendi ortağına hiçbir zaman güvenle bakmamıştır. Bunun üzerine ortak hükümet kısa sürede bölünme durumuna gelmiştir. Çünkü protokolde yer alan ve 12 Mart 1971'in açtığı yaraları sarmak amacıyla çıkarılması hedeflenen genel af tasarısı parlamentoda oylanırken (14 Mayıs 1974) MSP'li bazı üyeler öteki sağ kanat partileriyle birlikte aleyhte oy kullanmışlardır. Bu davranış zaten güven bunalımı yaşayan iki parti arasında önemli bir çatlağa sebep olmuştur. Arkasından gelen Kıbrıs Müdahalesi, koalisyonu bitirme noktasına getirmiştir.
35
3. Kıbrıs Meselesi CHP-MSP Koalisyonu döneminde yaşanan en ciddi problemlerden biri Kıbrıs Meselesi’dir. Rumlar, 21 Aralık 1963’te tarihe “Kanlı Noel” olarak geçecek olan soykırım hareketine başlamışlardır. Bunun üzerine Türk jetleri, 25 Aralık’ta Lefkoşe semalarında uyarı uçuşları yaparken, Ada’da bulunan 650 kişilik Türk birliği de karargâhından çıkarak, Lefkoşa’daki Türk kesimini korumaya almıştır. Türk kesimi lideri Dr. Fazıl Küçük, Başbakan İnönü’ye telgraf çekerek, Türkiye’nin garantör devlet sıfatını kullanmasını ve adaya müdahale etmesini istemiştir.
36
Yoğun Rum saldırıları üzerine Türk Hükümeti 13 Şubat 1964 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurmuştur. Güvenlik Konseyi 4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıs’ta olayları önlemek amacıyla “Birleşmiş Milletler Barış Gücü” kurulması ve adaya gönderilmesi kararını almıştır. Birleşmiş Milletler Barış Gücü ise ancak 27 Mart’ta görevine başlayabilmiştir. 28 Aralık 1967 tarihinde Geçici Türk Yönetimi ilân edilmiştir. Bir süre sonra Türk Yönetimi ismindeki “geçici” ifadesi düşülerek, “Türk Yönetimi” adını alan yönetimin başına ilk olarak Dr. Fazıl Küçük getirilmiş, 1973 yılında seçimler yapılarak yönetim yenilenmiş ve liderliğine de Rauf Denktaş geçmiştir.
37
4. Türk Ordusu Kıbrıs’ta 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da askeri cunta yönetimi ele geçirmiştir. Askeri cunta, Kıbrıs’ta Makarios’tan kurtulmak istiyordu. 15 Temmuz 1974 tarihinde Millî Muhafız Birliği’ne bağlı askerler Makarios’u darbe ile devirip Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin kurulduğunu açıkladılar ve Nikos Samson’u devlet başkanlığına getirdiler. Kıbrıs’ta yapılan bu darbe, açık olarak, Ada’ya Yunan müdahalesiydi. Böylece Londra ve Zürih Antlaşmaları ihlal edilmiş oluyordu. Bu gelişmeler garanti antlaşması çerçevesinde Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanmasını gerekli kılıyordu.
38
Türkiye, ilki Temmuz (1974) ve ikincisi Ağustos (1974) günlerinde olmak üzere Ada'nın kuzeyinde havadan ve denizden büyük çapta iki askerî harekât gerçekleştirdi. İkinci Barış Harekâtı’nın hemen ardından Ağustos 1974 tarihinde BM Genel Sekreteri Kıbrıs'a gelerek toplumlar arasında ikili görüşmelerin başlatılmasını istedi. İkili görüşmelerde varılan mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmıştır. Böylece iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu.
39
13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu Dr
13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu Dr. Fazıl Küçük tarafından ilan edildi. 15 Kasım 1983 tarihinde ise KKTC’nin ilanı gerçekleşti. Kıbrıs’a düzenlenen askeri harekat, iki parti koalisyonunun da sonunu getirdi. Harekat Türk kamuoyunda büyük bir başarı olarak algılandı. Bu başarının siyasi kazancının paylaşımı iktidar ortakları arasında bir türlü gerçekleştirilemedi. Sonuçta gidilecek bir erken seçimin partisi bakımından tam zamanı olduğu hesabını yapan Başbakan Bülent Ecevit, istifasını verdi.
40
5. Milliyetçi Cephe Hükümeti
17 Kasım 1974'te Ecevit'in yerine Başbakanlığa atanan kontenjan senatörü Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ın hazırladığı Bakanlar Kurulu listesi güvenoyu alamadı. Fakat yerine başka hükümet kurulamadığından aylarca görev yapmak durumunda kaldı. 1 Mart 1975'de Başbakanlık görevi yeniden Prof. Irmak'a verildiyse de kabul etmedi. Ecevit de aynı şeyi yaptı.
41
Nihayet AP lideri Süleyman Demirel başbakanlık görevine getirildi
Nihayet AP lideri Süleyman Demirel başbakanlık görevine getirildi. Neredeyse 7 ay gibi uzun bir süre geçmesine rağmen normal bir hükümet kurulamamıştı. 12 Nisan 1975 günü Demirel başkanlığındaki AP-MSP-CGP-MHP-Bağımsızlar ortak hükümeti, 218'e karşı 222 güvenoyu alarak işbaşı yaptı. Söz konusu ortaklık, hükümet bunalımını gidermenin yanında MC (Milliyetçi Cephe) diye anılan partilerin bazı hesaplarına dayandığı için anlamlıdır.
42
MSP, CGP ve MHP'nin bu ortaklıktan umdukları, büyük ölçüde iktidarın nimetlerini iyi kullanarak ayakta kalmalarını ve gelişmelerini sağlamaktı. Özellikle MSP için, oluşan birliğe katılmak kaçınılmazdı. Bu parti “solcularla işbirliği yaptı” suçlamasından da kurtulmak istiyordu. Parlamentodaki üç sandalyesine karşılık iki bakanlık verilen MHP'nin durumu ise dikkatle izlenmeğe değerdi. Söz konusu partinin Milliyetçi Cephe'den en avantajlı çıkan siyasî güç oldu. Nitekim Haziran 1977 seçimlerinde sandalye sayısını 3'den 16'ya yükseltmişti. Milliyetçi Cephe'nin ortaklarından CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) ise ancak sağcı partilerin arasında kendine yer bulabilmişti.
43
6. 1977 Seçimleri ve II. Milliyetçi Cephe Hükümeti
Türkiye'de 1976’dan itibaren gözlenen iç savaş ortamında 5 Haziran 1977’de yapılan milletvekili genel seçimlerinde katılma oranı % 72’dir. Seçim sonuçlarına göre CHP (% 41.4) 213 sandalye, AP (% 36.9) 189 sandalye ve MHP (% 6.4) 16 sandalye kazanarak oylarını arttırmışlardır. 24 sandalye ile üçüncü sıradaki yerini koruyan MSP (% 8.6) oylarında önemli düşme olmuştur. Süleyman Demirel'in liderliğinde kurulan II. Milliyetçi Cephe Hükümeti 219 red oyuna karşılık 229 kabul ile güvenoyu almıştı. İkinci defa kurulan Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin siyasi ömrü kısa sürdü ve Aralık 1977’de yıkıldı.
44
7. III. Ecevit Hükümeti 5 Ocak 1978’de AP’den istifa eden 11’ler, CGP ve DP desteği ile kurulan III. Ecevit Hükümeti 229 oyla güvenoyu aldı. CHP ağırlıklı hükümetin iç ve dış politikası çeşitli çevrelerin tepkisine yol açmaktaydı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Başbakan Ecevit'in “akılsız bir milliyetçiliğe saplandığı” görüşündeydi yaz başında Moskova’ya giden Ecevit, SSCB ile Siyasî ve Ekonomik Belgeleri imzaladıktan sonra, “Bizi zorlamasınlar, dünyanın dengesini değiştiririz, onlar da pişman olur” diyordu.
45
III. Ecevit Hükümeti en büyük krizi 22 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş olayları üzerine yaşamıştır. Bir gün önce öldürülen iki öğretmenin cenaze törenleri sırasında çıkan olaylar şehre tamamen yayılmış, resmî açıklamaya göre 109 kişi hayatını kaybetmiş, 176 kişi ağır şekilde yaralanmış, 500 ev ve işyeri tahrip edilmişti.
46
8. 1980 Askerî Müdahalesine Doğru
1970'li yılların başından itibaren bir sol-sağ çatışması ve bu çatışmanın yarattığı terör başta üniversiteler olmak üzere tüm Türkiye'yi pençesine almıştı. Günlük ortalama kurban sayısı 30'a kadar çıkmıştı. Ülke en değerli evlatlarını siyasi teröre kurban veriyordu. Şehirlerde kurtarılmış bölgeler ortaya çıktı. Her kademede eğitim gittikçe zorlaşıp imkansız hale geldi. Yüksek bir enflasyon büyük bir ekonomik krizin haberciliğini yapıyordu. 14 Ekim 1979'daki ara seçimlerde, yetmişli yılların başından beri bir yükseliş trendi tutturan CHP yenilgiyle çıktı.
47
Boş bulunan 5 milletvekilliği için yapılan seçimlerden AP'nin güçlenerek çıkması ve hepsini kazanması üzerine III. Ecevit Hükümeti istifa etmiş ve yerine Demirel tarafından öteki partilerce dışarıdan desteklenen bir azınlık hükümeti kurulmuştur. Bu arada 1980'de Genelkurmay Başkanı ve dört Kuvvet Komutanı Cumhurbaşkanı'na, tırmanan anarşiden endişe ettiklerini ve buna mutlaka bir çare bulunmasının gerektiğini ifade eden bir mektup verdiler. Mektubu yılbaşından önce alan Cumhurbaşkanı 2 Ocak günü Başbakan Demirel'e verdi.
48
Bu süreç yaşanırken Demirel ekonomik bir “restorasyon” programı olarak kabul edilen ve Turgut Özal tarafından hazırlanan ünlü 24 Ocak 1980 kararlarını yürürlüğe koydu. 6 Nisan 1980’de görev süresi dolmuş olan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yerine yeni Cumhurbaşkanı’nın seçilememesi, ülkedeki siyasi bunalımı daha da arttırdı. Artan asayiş sorunları, kördüğüm olmuş bir siyasî sistem, boş bulunan bir cumhurbaşkanlığı koltuğu ve harap olmuş bir ekonomi ile sarsılan ülkenin istikbalinde artık yeni bir askeri darbe görünüyordu.
49
12 EYLÜL 1980 DARBESİ VE SONRASINDA TÜRKİYE
I. 12 EYLÜL 1980 ASKERİ DARBESİ Anayasası 2. Demokrasiye Dönüş ve Turgut Özal Dönemi II. KÖRFEZ KRİZİ III. YENİ KOALİSYONLAR DÖNEMİ VE TURGUT ÖZAL’IN ÖLÜMÜ IV. SİYASETTE REFAH PARTİLİ YILLAR VE 28 ŞUBAT V. TÜRKİYE’YE YÖNELİK ERMENİ VE PKK TERÖRÜ VI. SOVYETLER BİRLİĞİNİN DAĞILMASI VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
50
I. 12 EYLÜL 1980 ASKERİ DARBESİ 12 Eylül 1980 sabahı Ordu emir ve komuta zinciri içerisinde yönetime el koydu. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilip sokağa çıkma yasağı kondu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK) idareyi ele aldı. Konsey başkanı Orgeneral Kenan Evren aynı zamanda Devlet Başkanı olmuştu.
51
Konsey kararıyla tüm siyasi partiler kapatılmış, liderleri gözaltına alınmışlar ve siyasetten uzaklaştırılmışlardır. Siyasilerle birlikte binlerce kişi göz altına alındı. Sıkı yönetim mahkemelerinde yargılanan sanıklardan bazıları idama varan cezalar aldılar. Bu dönemde 1961 Anayasası askıya alındı. Seçimle işbaşına gelen milletvekilleri ve senatörlerin parlamenterliklerine son verildi ve TBMM kapatıldı. Bunun yerine bir Danışma Meclisi oluşturuldu. Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisinden de bir Kurucu Meclis oluşturuldu. Bu meclis yeni bir anayasa hazırlayacaktı.
52
12 Eylül döneminde Devlet Başkanı Kenan Evren tarafından hükümeti kurma görevi verilen Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Bülent Ulusu tarafından kurulan ve Milli Güvenlik Konseyi'nden güvenoyu alan hükümet ( – ) işbaşına geldi ve ülkeyi yönetti. Bu arada 13 Mayıs 1981 günü Mehmet Ali Ağca, Papa II. Johannes Paulus’u Vatikan’ın San Pietro Meydanında vaaz vereceği kürsüye doğru üstü açık bir ciple gittiği sırada, tabancayla ateş ederek ağır biçimde yaraladı. Bu olay bir anda dikkatleri Türkiye’nin üzerine çevirdi ve uluslar arası ilişkiler açısından zaten zor olan durumu daha da zorlaştırdı.
53
Devlet Başkanı Kenan Evren, suikasttan sonra o zamana kadar Türkiye’deki olaylara seyirci kalan ve hatta zaman zaman değişik şekilde destek veren Avrupalılara hitaben, bir anlamda bu olayın da müsebbibi olduklarını ima eden ve biraz da serzeniş içeren ifadeyle “Bazı Avrupalı dostlarımız herhalde aklıselime ulaşmıştır” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
54
Bu dönemde 24 Ocak 1980’de kabul edilen “Ekonomik İstikrar Tedbirleri” aynen devam ettirildi. Grev hakkının suiistimali önlendi. İhtiyaç olan petrolü temin edecek döviz sağlandı. Fabrikalar yeniden çalışmaya başladı. Alınan tedbirler sayesinde enflasyon yüzde 30 civarında geriledi. Ancak sermaye piyasasının iyi işlemeyişi yüzünden kredi faizleri yüzde 80-85’e kadar çıktı. Sanayi bundan dolayı bir hayli sıkıntıya girdi. İnşaat ve otomotiv sektörlerinde büyük duraklamalar oldu. Bu arada emisyon da hızla arttı ve 1980 başında 183 milyar lirada bulunan piyasadaki banknot hacmi, 1981’de 386 milyara ve 1982 Eylül’ünde 553 milyar liraya fırladı. Ayrıca esnek kur politikasına geçildiğinden, doların fiyatı 70 liradan 190 liraya ulaştı.
55
Anayasası TSK, 12 Eylül 1980 günü ülkenin yönetimine el koymuş, sonrasında Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarından oluşan beş üyeli Milli Güvenlik Konseyi kurulmuştu. 29 Haziran 1981’de çıkarılan bir kanunla TBMM’nin yerini alacak Kurucu Meclis oluşturulmuştu. Milli Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisinden meydana gelen Kurucu Meclisin asıl görevi, yeni bir Anayasa hazırlamak ve bu Anayasanın ilkelerine uygun bir Siyasi Partiler Kanunu oluşturmak olarak belirlenmişti. 7 Kasım 1982 günü yapılan oylamada Anayasa %91,3 oyla kabul edildi.
56
Bu Anayasayla birlikte Devlet Başkanı Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçilmiş, MGK üyeleri de Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri olmuşlardır. Yedi kısımdan oluşan 1982 Anayasasında 177 madde ve 16 geçici madde bulunmaktadır. Anayasa’da değişiklik yapılabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte biri tarafından yazılı olarak önerilmesi ve bu önerinin Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu tarafından gizli oyla onaylanması esası söz konusudur. Son yıllarda Avrupa Birliği’ne uyum süreci çerçevesinde 1982 Anayasası’nın temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde, özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20. maddesinde, konut dokunulmazlığını düzenleyen 21.maddesinde, düşünce açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen 26. maddesinde değişiklikler yapılmıştır.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.