Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanInan Hamzaoglu Değiştirilmiş 9 yıl önce
1
12. Hafta: 20 Aralık 2014 Cumartesi Ders : Açıklamalı Sûre Meâlleri Sûre : Tâhâ Âyetler : 105-114 Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Fatih Çollak
2
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبي نَسْفًا ﴿ 105 ﴾ 105. Sana da ğ lardan sorarlar (sa), de ki: Rabbim onları kökünden söküp atar/toz duman edip savurur. Ey Muhammed! Kıyameti ve âlemin harap olacağını inkâr eden kâfirler sana dağları, kıyamet gününde dağların durumunun ne olacağını sorarlarsa onlara de ki: “Rabbim onları kökünden söküp atacak, toz duman edip savuracaktır”.
3
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا ﴿ 106 ﴾ 106. Onları (n yerlerini) dümdüz edilmiş (girintisi çıkıntısı olmayan) açık ve geniş bir ova/alan haline getirecektir. Rabbim o dağları yerinden koparıp bir kum yığını haline getirecek, rüzgârlarla savurup yerlerini dümdüz bir ovaya çevirecek, bomboş bırakacaktır. Yerlerini dümdüz edecektir.
4
لَا تَرٰى فيهَا عِوَجًا وَلَاۤ اَمْتًا ﴿ 107 ﴾ 107. Sen orada ne bir kıvrım ve ne de bir tümsek göremezsin. Sen dağların un ufak olup savrulmasıyla dümdüz bir ovaya dönüşen yerlerinde (yeryüzünde) bir eğrilik (alçaklık, iniş) ve yükseklik (engebe, yokuş) göremezsin.
5
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْسًا ﴿ 108 ﴾ 108. O gün kendisine muhâlefet etmeksizin davetçiye tâbi’ olurlar. Rahman’dan dolayı sesler kısılmıştır, sen yalnız bir fısıltı işitirsin. O gün insanlar mahşer yerinde toplanmak üzere çağrıldıklarında çağırana (sûra üfüren İsrâfil’e) derhal uyarak hiçbir yöne sapmaksızın ona doğru koşacaklar. Yine o gün Rahmân’ın heybetinden sesler kısılacak. İşte o zaman hışıltıdan, fısıltıdan başka bir ses işitmeyeceksin. Yüce Allah’ın sözüne kulak vermek ve dinlemek için dehşet ve korkudan dolayı sesler kesilmiş olacaktır. Sen ancak çok yavaş ve fısıltı halinde bir ses duyabileceksin.
6
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا ﴿ 109 ﴾ 109. O gün Rahmân’ın kendisine izin verdi ğ i ve sözünden hoşnud oldu ğ u kimseden başkasının şefaati fayda vermez. O günün dehşetinden dolayı başkasından medet umma eğilimi içinde şefaatçi arayacak olan insanlara Rahmân’ın şefaat etmesine izin verdiği ve şefaat hususunda söyleyeceği sözlerden râzı olacağı kimselerin dışında hiç bir insanın bir başkasına yapacağı şefaat fayda vermez.
7
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْديهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحيطُونَ بِه عِلْمًا ﴿110﴾ 110. O, onların önlerindekilerini de arka- larındakilerini de bilir. Onların ilmi ise asla bunu kavrayamaz. Allah, insanların geçmiş ve gelecekle ilgili her şeylerini bilir. Ama insanlar Allah’ın sınırsız ilmini kavrayamazlar. İnsanların dünya ve âhiretle ilgili her türlü hallerini; dünyadaki amellerini, âhiretteki sevap ve günahla ilgili hususları yalnız Allah bilir. O bilgisiyle bütün kâinatı kuşatmıştır; yaratılmışların bilgisi O’nun zâtını, sıfatlarını ve ilmini asla idrâk edemez.
8
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ﴿ 111 ﴾ 111. Yüzler Hayy ve Kayyûm olana baş e ğ miştir. Ve muhakkak ki, zulüm yüklenen kimse hüsrana u ğ ramıştır. Kıyamet günü herkes ezelî ve ebedî hayat sahibi olan (el-Hayy) ve varlığı hiçbir şeye bağlı bulunmayan (el-Kayyûm) Allah’a boyun büküp teslim olacaktır. Allah’a eş ve ortak koşanlar tam anlamıyla hüsrana uğrayacaktır. Bütün varlıklar zilletle O’na boyun eğmiş, teslimiyetlerini arz etmiş olacaktır. O bütün varlıkları görüp gözeten, işlerini çekip çevirendir. Zâlimler ve müşrikler hüsran içinde olacaktır. Âyette “yüzler” ifadesinin kullanılması, zillet içindeki boyun eğmenin orada açığa çıkıp görülmesi sebebiyledir.
9
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا ﴿ 112 ﴾ 112. Mümin olarak sâlih ameller işleyen kimse zulüm ve eksiltmeden korkmaz. Mümin olarak iyi/hayırlı işler yapanlar ise o gün herhangi bir haksızlığa uğrama ve/veya yaptıklarının karşılığını alamama endişesi taşımayacaktır; günahla- rının artırılmasından, sevaplarının eksiltilmesinden yana bir tasası olmayacaktır.
10
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فيهِ مِنَ الْوَعيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا ﴿ 113 ﴾ 113. Biz onu böylece, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda tehdîd âyetlerini tekrar tekrar dile getirdik ki, umulur ki onlar sakınır, ya da o, kendileri için bir hâtıra/ibret oluşturur. Ey Muhammed! İşte biz bu vahyi sana Arapça okunup tebliğ edilen bir hitâbe olarak indirdik ve bu vesileyle uyarı mesajlarımızı tekrar tekrar dile getirdik ki müşrik/kâfir halk Allah’a ortak koşmaktan sakınsın yahut Kur’an onların ibret alıp gafletten uyanmalarına vesile olsun. Müjde, uyarı ve kıyâmete dair âyetleri indirdiğimiz gibi, biz sana anlasınlar diye Kur’ân’ı bütünüyle Arapça indirdik. O gayet fasih, açık-seçik, hiçbir karışıklığı ve zorluğu bulunmayan Arap diliyledir. Kur’ân’ın özellikle tehditkâr âyetleri müşrik muhatapları için bir ibret ve öğüt olsun diye onları tekrar tekrar dile getirdik.
11
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰىۤ اِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُلْ رَبِّ زِدْني عِلْمًا ﴿114﴾ 114. el-Melik, el-Hak olan Allah yüceler yücesidir. Sana onun vahyi tamamlanmadan önce Kur’an’da acele etme! Ve de ki: “Rabbim, ilmimi artır”. Mülkünde mutlak otorite sahibi olan eşsiz yönetici; mutlak gerçek, hakikatin eşsiz benzersiz kaynağı Allah yüceler yücesidir. Cebrâil sana getirdiği vahyi tamamlamadan önce Kur’ân’ı okumakta acele etme. Bundan önce Kur’ân’ı okumaya kalkışma. Melek onu okumayı bitirdikten sonra artık sen ondan sonra Kur’ân’ı oku. Onu acele (ezber) etmek için onunla dilini kıpırdatma. Çünkü onu toplamak ve onu okutmak bize düşer. O halde biz onu okuduğumuz vakit sen onun okumasına uy ! (…).
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.