Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Ortaçağ ve Hıristiyan düşüncesi

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Ortaçağ ve Hıristiyan düşüncesi"— Sunum transkripti:

1 Ortaçağ ve Hıristiyan düşüncesi

2 Stoacı Felsefe Kişisel iktidarla özgürlükleri bağdaştırma girişimi:
İnsan bilge kişi olarak mutlak bir içsel özgürlüğe sahip. Dışsal dünyadan kendini soyutlar ve hiçbir şey onun özgürlüğüne engel olamaz. Dışsal düzeyde özgür kalmanın koşulu bir düzene uymak. Kişi özgür olduğunu ancak bu düzen ona ussal görünürse kabul eder. Bu nedenle: Kişinin uymayı kabul ettiği düzen kendiliğinden ussaldır.

3 Stoacı Felsefe: Seneca (İ.Ö. 4; İ.S. 65)
İnsanın Yazgısı doğuştan belirlenir; ona itiraz etmeden boyun eğmesi gerekir. İnsan ahlaklı bir yaşam sürmek için özgür istencini kullanarak doğaya uymalıdır. Bütün kötülüklerin kaynağı doğal yaşamdan ayrılmaktır. (Altın Çağ mitosu) Ama geri de dönülemez; kişi artık bu kurumlar içinde kalmak zorunda.

4 Stoacı Felsefe: Seneca
Bütün insanlar öz bakımından eşittir. Önemli olan dışsal, bedensel kölelik değil. Herkes eşit biçimde yazgının elinde. Herkes belli tutkuların, korkuların kölesi. Önemli olan insanın içsel-ruhsal özgürlüğüdür. Stoa düşüncesinin bu görüşleri Hıristiyan felsefesinde etkili olmuştur.

5 Ortaçağ ve Hıristiyan Düşüncesi(İ.S. 476-1500)
Ortaçağ: Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışından Renaissance’a kadar geçen süredir. Antik Çağ ile Antik Çağ/E.Yunan ve Roma kültürünün yeniden doğuşu arasındaki dönemdir. Ekonomik düzeyde Feodalite Kendi kendine yeterli, kapalı tarım ekonomisi Siyasal düzeyde Merkezi İktidarın Yokluğu Siyasal iktidarın teokratik olarak, Kilisenin tekelindeki skolastik doğrultusunda örgütlenmesi Kültürel düzeyde Hıristiyanlık

6 Hıristiyanlığın doğuşu: (İlk dönem: İ.S. I. y.y- VI. y.y)
Filistin Yahudilerinin içinden, ezilen yoksul kesime hitaben ve başlangıçta çeşitli tarikatlardan biri olarak doğmuş. Bu tarikatler astroloji ve büyü yoluyla olaylara farklı açıklamalar getiriyorlar ve “bu dünyacı” yaklaşımın yerini alıyorlar. Ebedi yaşam, ölümden sonra yargılanma inançları Hıristiyanlık öncesinde oluşuyor.

7 Hıristiyanlığın Yayılmasını Kolaylaştırıcı Etmenler:
Platoncu idealizm Stoacı ahlak: Stoacılığın insanın diğer insanlara karşı yerine getireceği görevleri olduğu, iyi insanlarla birleşip adaleti yaygınlaştırmak için birlik olunması gerektiği düşüncesi Bu doğrultuda insan iki topluluğun üyesi: Devlet: Zamana ve mekana bağlı, farklı yasaları var. İnsan bu devlete siyasi bağla bağlı. Dünya devleti: Erdemi ve tüm akıl sahibi varlıkları kapsar. Kosmopolistir. İnsan Kosmopolis’e ahlaki bağla bağlı.

8 Hıristiyanlığın Yayılmasını Kolaylaştırıcı Etmenler
Seneca’nın insanın bilgece bir yaşam sürmesi için zenginlikten uzaklaşması gerektiği yönündeki görüşlerinden etkileniyor. Günahkar insan doğası anlayışı, çileci idealler ve kurtuluşun yoksullukta aranması düşüncesini besliyor. İnsanın özünün-içinin kötü olduğu görüşü: (Bu dünyadaki yaşam bir ceza). Ama insan doğasında vicdan-ruh gibi bir Tanrısal boyut da var ve kurtuluşun yolu bu Tanrısal boyutta. Maddi nimetler önemli değil- insanı günaha çekiyorlar.

9 Acı çeken yoksul insanlara öbür dünyadaki kurtuluş vaat ediliyor
Acı çeken yoksul insanlara öbür dünyadaki kurtuluş vaat ediliyor. Çünkü kurtuluşa en yakın olanlar ezilenler ve yoksullar. İnsan, ilk günahın cezasından kurtularak özgür kılınacak.

10 Hıristiyanlığın Yayılmasını Kolaylaştırıcı Etmenler
Kurtarıcı Tanrı fikri Yahudi geleneğindeki kurtarıcı inancından besleniyor. Romalılara karşı savaşçı bir kurtarıcı düşüncesi; İsa, Romalılarla işbirliği içindeki zengin Yahudilere karşı savaşçı bir mesih olarak ortaya çıkıyor. Eski Yunan ve kent devletine dayalı cemaatçi yapının çözülmesi sonucu ortaya çıkan yalnızlaşma duygusu Hıristiyanlığın yayılmasında etkili olur.

11 Hıristiyanlığın doğuşu: I. Evre (İ.S. 1. yy-6. yy)
Yahudi kültürü içinde yer alan bazı öğeler Paulus tarafından geliştirilir. Cemaatçi bir anlayış geliştirilerek KİLİSELER kurulur. Roma’nın Pagan kültü, bir tehdit oluşturmadıkları sürece, imparatorluğun sürdürülmesi için çeşitli dinlere hoşgörülü davranır. Ancak Hıristiyan cemaatleri yurttaşlık görevlerini tehlikeye sokan işler yapınca, baskıya maruz kalırlar. 64’te Nero Hıristiyanlara ağır baskılar uygular; Hıristiyanlar arenada diri diri yakılırlar.

12 Hıristiyanlığın doğuşu: I. Evre (İ.S. I. yy-VI. yy)
313’te İmparator Constantinus Hıristiyanlığı kabul eder ve Hıristiyanlığın öğretilmesi serbest bırakılır. 392’de I. Theodosius hıristiyanlığı devlet dini haline getirir. IV. yy.dan itibaren Hıristiyanlık güçlenir. Başlangıçta yoksullara-ezilenlere hitap eden eşitlikçi bir yapısı var. Ama örgütlenme ve uygulama bakımından hiyerarşik. Bu hiyerarşik nitelik dünyevi/ruhani iktidar ilişkileri açısından belirleyici.

13 Zamanla Roma Kilisesi’nin üstünlüğüne dayalı hiyerarşik örgütlenme gelişir ve Papalık kurumsallaşır.
İncil yazılı hale getirilir; Paulus’un mektupları derlenir ve böylece Hıristiyan teolojisi kurulur.

14 Kilisenin Dünyevi sorunlara yönelişi:
Başlangıçta İsa, “Kayzerin işleri Kayzere, Tanrının işleri Tanrıya” diyerek kilise ile dünyevi iktidarın alanını ayırmıştı. İlk Hıristiyanlar dünyevi işlerden uzak. Roma İmparatorluğu’ndaki siyasal sorunlara ilgisiz davranıyorlar. (Bu, Roma’nın res publica res populi ideojisine aykırı) İnsanların eşitliği Tanrı önünde. Dünya işlerindeki eşitsizlikle ilgilenmiyorlar. Savaş gibi kan dökücü eylemleri kınıyorlar.

15 Kilisenin resmi öğretisi: Bu dünya işleriyle değil, öbür dünyayla kurtuluşa ulaşmak.
İsa, insanlara kurtuluşun yolunu göstermek için yeryüzüne inmiş. İnsanlar kurtuluşa onu izleyerek ulaşacak.

16 PAULUS:(İ.Ö. 10; İ.S. 67) Hıristiyanlığı bir Yahudi tarikatı olmaktan çıkarır. Acı çeken, yoksul insanlara öbür dünyadaki kurtuluş vaadedilir. Cemaatçi bir anlayışı geliştirir; Kiliseler kurulur. Kilise başlangıçta ecclesia: inanmışların tümünü canlandıran topluluk. Din adamları bu topluluk içinde ortaya çıkıyor. Zamanla imparatorluğun resmi dini haline gelir ve Kilise hiyerarşik biçimde örgütlenip devlet kurumu biçimini alır. IV. Y.y’dan itibaren kilise güçlenir ve baştaki eşitlikçi yapısını yitirir. Hiyerarşik nitelik kazanır.

17 PAULUS Dünyevi iktidara boyun eğişi vurgular.
Yeryüzündeki eşitsizlikler ve tahakküm ilişkileri BEDENe göre işlerdir. Hıristiyanlar bunlarla ilgilenmiyorlar. ORGANİZMACI GÖRÜŞ: Hiç kimse toplum içindeki yerini değiştirmeye kalkmamalıdır. Bütün siyasal iktidarlar Tanrı’dan kaynaklanır. (Omnis potestas a deo) Her türlü otoriteye itaat etmek tanrısal yükümlülüktür. Çünkü bu iktidarlar, insan günahının sonucudur.

18 Temel kabul, dünyevi işlerde siyasal iktidara, ruhani işlerde Tanrı kurallarına itaat etmek.
Kötü yöneticilere de itaat etmek gerek; çünkü onlar günahkarlığın cezasıdır. V. Yüzyıldan itibaren Kilise İmparatorluğun varlığını tehlikeye atan barbar akımı karşısında pasif konumunu terk eder: Adaletsizliği cezalandırmak, barışı korumak gibi özel durumlarda savaşmanın haklılığını kabul eder.

19 Patristik Felsefe: Kilise babalarının öğretisidir.
Hıristiyan öğretisini Antik felsefenin kavramlarıyla biçimlendirir. Hıristiyanlığa metafizik, ontolojik bir temel kazandırır. Öbür dünya ve bu dünya arasındaki ilişki vurgulanır. Platon’un görüşlerinden, organizmacı yaklaşımdan yararlanılır; kötü de olsa iktidara itaat gereklidir.

20 Augustinus (Kuzey Afrika; 354-430)
Dünyevi iktidarın düzeni sağlamadaki başarısızlığını Kilisenin evrenselci kutsal ideolojisi ile telafi etme çabası: Kilisenin dünyevi iktidar üzerindeki mutlak üstünlüğünü savunur. Antik dünyanın insanı ve aklı esas alan dünya görüşünün yerini Tanrı merkezli bir anlayış alır:

21 Augustinus Tanrı TAM VARLIKtır. Diğer varlıklar bunun parçalarıdır. Kendi kendilerine yetemezler. Evren tanrı tarafından yaratılmıştır; onu sürekli denetler. Akıl, tek başına, özerk olarak nihai bilgiye ulaşamaz. İmanın yol göstericiliğine muhtaçtır. Mucizeler doğaldır. Tanrı ve vahyin otoritesi mutlaktır ve hakikidir.

22 Augustinus Platon’un iki evren ayrımını Hıristiyanlaştırarak kullanır:
Tanrı Devleti ve Yeryüzü Devleti Tanrı Devleti anlayışını Hıristiyan felsefesinin temeline koyar.

23 TANRI DEVLETİ: (civitas dei)
Sonsuza dek var olacak devlettir. Tanrı sevgisi tarafından kurulmuştur.Tanrıyı yüceltir. Prensler ve uyruklar, birbirlerine Tanrı sevgisiyle hizmet ederler. İnsan bilgeliği yerine Tanrı’ya yakınlık hakimdir. YERYÜZÜ DEVLETİ: (civitas terrana) Tanrıyı hor gören benlik sevgisi tarafından kurulmuş, kendini yücelten devlettir. Prensler hükümranlık sevgisiyle ülkeyi yönetirler. Bedene yöneliktir.

24 Augustinus Tanrı devleti ve Yeryüzü devleti gerçekte birbirinin karşıtıdır. Ama yeryüzündeki bütün topluluklarda birbirinin içine geçmiştir. Tanrı’nın inayetinin parçası olan devlete ve onun kurallarına uymak gerekir. Devlet ya da imparatorun gücünün kaynağı tanrıdır.

25 Augustinus Kilise ile devleti, imparatorun kişiliğinde bütünleştiren Doğu Roma anlayışına karşı kiliseye Hıristiyanları ilgilendiren işlerde özerklik getirir. Kilise öbür dünyaya yönelik, devlet ise maddi işlere yöneliktir. Kilise, Tanrı Devletini yeryüzünde temsil eder. Ancak Tanrı devleti ile aynı şey değildir. Hıristiyanların manevi ve dinsel sorunlarıyla ilgilidir. Bu dünyadan sonraki kurtuluşa erişmeye yöneliktir. Devlet ya da imparatorun gücünün kaynağı da TANRIdır.

26 Batı Roma’nın Yıkılışı ve Kilisenin özerkliği düşüncesi:
Batı Roma yıkılınca Doğu Roma İmparatoru kilise ve devletin İmparatorda bütünleşmesi öğretisi çerçevesinde Roma Kilisesi üzerinde üstünlük iddia eder. Papa I. Gelasius ise kilisenin özerkliğini vurgular: İKİ YOL KURAMI Din ve dünya işlerini iki ayrı alan olarak görür. Auctoritas, tek ve bölünmez olan iktidarın ilkesi. Roma Anayasasında auctoritas kavramı eylem açısından bağlayıcı kurallar koyan, nihai, üstün iktidara gönderme yapar. Gelasius’a göre Kiliseye aittir: Auctoritas tek adamın, Papa’nın elinde. Herkes Papa’nın önünde Tanrı’ya karşı hesap vermekten sorumlu. İmparator da buna dahil.

27 Gelasius: İki Yol Kuramı
Potestas, iktidarın bölünebilir olan kullanılış biçimi ise devlete, imparatora aittir. Auctoritas potestası belirler. Auctoritas: iktidarın ilkesidir. Potestas: iktidarın kullanılış biçimidir. Böylece kilisenin üstünlüğü vurgulanmış olur. Auctoritas’ı elinde bulunduran Papa, tek adam olarak belirir.

28 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Feodaliteyle birlikte kilisenin üstünlüğü pekişir: Feodalitenin çıkış koşulları: Kabile ve toplulukların kitlesel olarak yer değiştirmesi güvenlik sorunlarını doğuruyor. Batı Roma İmparatorluğunun yıkılması ile köleci üretim ilişkiler son buluyor. Ticaret yollarının Akdeniz’den sapması ile ayni ekonomiden nakdi ekonomiye geçiş. Köle ticaretinin durması ve serfleşme. Teknolojideki gelişmeler ve kara sabanın kullanımının ardından toprağın verimliliği artıyor. (Köle gücüne ihtiyaç kalmıyor) Kente göç olgusu karşısında özgür işçilerin ve kölelerin köylerinde kalması yasası çıkıyor. Serfleşme.

29 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Merkezi iktidarın yok olduğu, güvensizlik ortamının yerleştiği, kent yaşamının durduğu, ticaretin gerilediği bir ortam oluşuyor.

30 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Feodal toplum, hiyerarşik toplumsal tabakalar düzeni üzerine kuruluyor. Lord da bu hiyerarşik yapı içinde. Kendi üstündekine askeri güç sağlama yükümlülğünde. Mülkü fief konumunda. (Arazi ilke olarak son kertede monarka bağlı) Köylü doğrudan üretici ve üretim aracı olan toprakla özgül bir toplumsal ilişki yoluyla birleştirilmiş: Serfler toprağa ve senyöre bağımlı. Kendi kendine yeterli, kapalı ekonomi var. Manoryal örgütlenme: Manor, özel şekilde örgütlenmiş bir köy. Köylü hem kendi topraklarından elde ettiği gelirin bir kısmını lorda verir; hem de manor topraklarında karşılıksız olarak çalışır.

31 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Vassallık ilişkisi: Temel feodal ilişki biçimidir. Bir adamın kutsal bir törenle lorda bağlanmasına dayanır. Bu bir tür feodal anlaşmadır. Koruma altına giren kişi (vassal) koruyucusuna (senyör) itaat etmek durumundadır. Germen geleneğindeki Commendatio’ya dayanır. İlke olarak eşitler arası bir anlaşmadır. Senyör ve vassal eşittir. Toprak üzerindeki bazı hakların devrini esas alır.

32 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Tabakalar, işbölümü esasına göre farklılaşmıştır. Dua edenler (rahipler) Savaşanlar (şövalyeler) Çalışanlar (serfler)

33 Feodalite ve Kilisenin Üstünlüğü Düşüncesinin Oluşumu
Toplumsal farklılaşma içinde herhangi bir hareketliliğe izin verilmez. Bu bölünme, Tanrısal iradenin bir ürünü olarak gösterilir. Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesinin yansıması feodalizmin de meşruluk zeminini oluşturur. Bu ortamda kilise egemen güç haline gelir. Avrupa’da ağ gibi yayılmış bir örgütlenme oluşturur. Kilisenin kendisi de feodal örgütlenme içinde yer alır. Tanrısal Barış kavramıyla soylular arasındaki savaşa son verir ve güvenlik ortamını oluşturur.

34 Kilisenin üstünlüğünün pekişmesi
Feodalite içinde kilise ekonomik bir güç olarak gelişmeye başlar. Manastırların senyör denetiminden kurtarılması için Cluny manastırı öncülüğünde bir reform hareketi başlatılır. Senyörlerin yerel kiliselere/manastırlara piskopos ve başrahip tayini yetkisi var. Kiliselerden vergi de topluyorlar. Üst düzey rahipler, kardinalleri, papaları kendileri seçmeye başlarlar.

35 Kilisenin üstünlüğünün pekişmesi
Bu özerklik çabası Hildebrand zamanında kilisenin üstünlüğü anlayışına dönüşüyor. Hildebrand’a göre, papa dünya üzerinde bir Hıristiyan toplumu kurmakla yükümlü. İman ve öğreti ile ilgili sorunlarda son sözü söyleme yetkisi papanın. Egemenlik alanı da kilise ile sınırlı değil. Dünyevi iktidar sahipleri, iktidarlarını Hıristiyanlığın amaçları doğrultusunda kullanmakla yükümlü. Çünkü iktidar onlara Tanrı tarafından verilmiş. Bu nedenle papanın otoritesine ve direktiflerine bağlı olmak zorundalar.

36 KİLİSENİN İKTİDARININ GÜÇLENMESİ:
1) ATAMA TARTIŞMASI: Piskoposlar bir yandan kiliseye bağlı, bir yandan da malikane sahibi olarak senyör otoritesine ve kutsal Roma İmparatoru’na bağlılar. Papa ise piskopos atamalarında tek söz sahibinin kilise olduğunu söylüyor. Bu imparatorun dünyevi iktidarını zayıflatıcı. İmparator IV. Henri ve Papa VII. Gregorius bu konuda çatışmaya giriyor ve iç savaşın eşiğine geliyorlar. Sonuçta, imparator kilisenin piskopos tayininde tek otorite olduğunu kabul ediyor.

37 2) HAÇLI SEFERLERİ Kilisenin dünyevi işlerde söz sahibi olabileceği, savaş yapabileceği kabul ediliyor. Papalığın dünya iktidarı üzerindeki üstünlüğü görüşü, Kilise’ye yüklenen dünya üzerinde Hıristiyan bir toplum kurma görevi benimseniyor. Haçlı seferleri sayesinde haçlıların gerek duydukları malları sağlayan İtalyan kentleri güçleniyor. Kent devletlerinin özerk siyasal birimler olarak çıkmaları feodalitenin çözülmesiyle sonuçlanıyor.

38 3. İKİ KILIÇ KURAMI Gelasius’un ruhani otorite, dünyevi iktidar ayrımı yerini “iki kılıç kuramı”na bırakır. XI. yüzyılın reformcuları mutlak itaati sorguluyorlar. Krala veya prense Kilisenin bir hizmetkarı olarak bakılır. İdeal bir kral papanın vassalı olmalı. Kutsal buyruklara karşı gelen kral Tanrı’nın hizmetkarı değildir; böyle krallar aforoz edilebilir. Kilisenin uyrukları, yozlaşmış yöneticilerden kurtarma görevi vardır.

39 İki Kılıç Kuramı Papa VII. Gregorius, maddi kılıcın dünyevi iktidarda ve manevi kılıcın ruhani otoritede olduğu anlayışını yıkar ve tüm yöneticilerin Papanın hizmetinde olduğunu söyler (Plenitudo potestas) Papa maddi zor kullanma ve cezalandırma gücünü kendi denetiminde tutar. Kilise dünya işlerini idare etmeye yarayan maddi kılıcı, kralın eline verir. Kral bunu kilisenin buyruklarına uygun kullanmalıdır. Ruh bedenden değerli olduğuna göre, papalık monarşiden değerlidir.

40 Skolastik düşüncenin oluşumu:
XII. Yüzyıldan itibaren kent yaşamının gelişmesi ve modern devletin oluşmaya başlamasıyla birlikte krallar düzeni sağlamakta başarı kazanır; İslam ve Bizans kültürleriyle temas kurulur. Aristoteles’in yapıtları yeniden Latince’ye çevrilir. Patristik felsefenin yerini Aristotelesçi öğelerin ağır bastığı SKOLASTİK felsefe alır.

41 Skolastik düşünce Feodal dönemin toplumu, soylu-ruhban-köylü olarak sınıflayan anlayışının yerine kralı bu üç tabakanın dışına alan ya da köylüler tabakasının içine burjuvaziyi de yerleştiren anlayışlar gelişmeye başlar. Kilise de toplumu ruhban kesimi ve laikler olarak ayırmaya başlar. Aristoteles’in yersel ve göksel varlıklar ayrımını benimser. Toplumun eşitsiz ve hiyerarşik tabakalardan meydana geldiği anlayışını destekler.

42 Kentlerdeki gelişmeyle, yönetim mekanizmalarının meşruluk temelleri yeniden düşünülmeye başlar. Kentler özerkleşmeye, kendi kendini yönetme yetkisini almaya başlar.

43 Aquinum’lu Thomas (XIII. yy)
Thomas’taki büyük değişim, Platon’daki dualizmi yok edip biçim ve maddeyi bir araya alan Aristotelesçi yaklaşım doğrultusunda yeryüzündeki yaşamın/devletin önem kazanması. Tanrı istediği için devlet var. Toplum, siyasal iktidar doğal ve Tanrısal iradeye uygun. Bu çerçevede özel mülkiyet de gerekli. Bunlar insanın doğasından kaynaklanan gereklilikler.

44 Aquinum’lu Thomas Patristik felsefede bilgi için iman önce gelir. Tanrı mutlak hakikat. Tanrı’ya ancak VAHİY yoluyla ulaşılabilir. Skolastik felsefe ise akla imanın otoritesini destekleyici bir kaynak olarak görüyor. Ona göre vahiy ile akıl arasında bir çatışma yoktur. (Akılcı düşünüş ile Hıristiyanlık inancını uzlaştırmaya çalışır)

45 Aquinum’lu Thomas Tümel kavramlar idealar evreninde değil, nesnelerin özünde bulunur. Bu nedenle bilgi de Tanrısal-inanç kaynaklı değil. Bilgiye ulaşmanın ilk basamağında deney vardır. Akıl yeryüzündeki yaşamımızı düzenlemek için önemli.

46 Aquinum’lu Thomas Siyaset de toplumsal ilişkilerden ayrı bir alanda. Devlete, siyasal iktidara ait eylemler, ilişkiler alanıdır. Zoon-politikon: İnsan siyasal-toplumsal hayvan. Doğal varlık olarak insan Siyasal-toplumsal varlık olarak yurttaş Dinsel özne olarak Hıristiyan arasında ayrım yapar. Bu üçü ayrı alanlarda, birbirinden bağımsızdır.

47 Aquinum’lu Thomas Yurttaş üstün otoriteye tümüyle boyun eğmez.
Ancak doğası gereği bir arada yaşamak zorunda olan insanın yol gösterici bir yöneticiye ihtiyacı vardır. Yönetici, keyfi davranamaz. Topluluğun ortak yararını düşünmelidir. Dünyevi iktidar ve ruhani iktidar arasında; insan, yurttaş ve Hıristiyan arasında ayrım yapar.

48 Aquinum’lu Thomas Thomas’a göre, dünyevi devletin kilise otoritesiyle bir ilgisi yoktur. Siyasal ve ahlaki amaçları olan bir organizmadır. Monarşiden yana: Bir kral olmalı, ama diğerlerinin de yönetime seçilme erki olmalıdır. Yöneticileri herkes seçmelidir. (Bu görüşlerini, kralların yönetim erkini toplumsal tabakaların temsil edildiği meclislerle paylaştığı bir dönemde dile getiriyor)

49 Aquinum’lu Thomas Yasa ortak yarara yönelik olmak zorunda.
Yasaya akılla, ama topluluğun, topluluk adına hareket eden prensin aklıyla ulaşılabilir. Ortak yararı sağlamanın koşulu budur. Akılla düzenlenmemiş prens-kral iradesi, yasa değil haksızlıktır. Ancak yine de Tanrıdan geldiği için otoriteye itaat etmek gerekir.


"Ortaçağ ve Hıristiyan düşüncesi" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları