Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanMurat Gundogdu Değiştirilmiş 10 yıl önce
1
SU KASİDESİ ( FUZULİ ) 16.YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI “
2
16.YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI Osmanlı Devletinin en güçlü olduğu dönemdir
O dönemde bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanında büyük gelişmeler olmuştur. Klasik Türk şiiri artık İran etkisinden kurtulmuş ve kendi geleneğini oluşturmuştur. Kanuni Sultan Süleyman dönemi hem Osmanlımın hem de Türk Edebiyatı’nın en zirve olduğu dönemdir. Dil Arapça ve Farsça’nın büyük etkisi altında kalmış ve Türkçe kelime oranı azalmıştır. Şiirler aruz ölçüsü ile yazılmıştır.Nazım birimi beyittir.Uyak göz için esas alınmıştır.Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmıştır. Sanatlı söyleyişe önem verilmiştir.Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir. Şairler şiirlerinde mazmun adı verilen kalıplaşmış sözleri kullanmışlardır.
3
KASİDENİN ÖZELLİKLERİ
Klasik Edebiyat’ta, en az 33 en fazla 99 beyitten oluşan ve bir kişiyi övmek için yazılan şiirlere kaside denir. İlk iki beyit kendi arasında , sonraki beyitlerin ikinci dizeleri ilk beyitle kafiyelidir. Aruz ölçüsü ile yazılır. İlk beytine matla’ son beytine makta, en güzel beytine beytü’l-kasid, şairin adının geçtiği beyte taç beyit denir. Kaside altı bölümden oluşur. Kaside kasıtlı söylenen övgü mahiyetindeki şiirlerdir.
4
KASİDENİN BÖLÜMLERİ 1-NESİB : Konuya girmeden önce bir güzelliğin tasvir edildiği ( kış,yaz bahar, çöl, bayram,at, vb.) bölüm. 2-GİRİZGAH : Nesib bölümünü methiye bölümüne bağlayan beyit veya beyitler. 3- MEDHİYE : Kasidenin sunulacağı kişinin övgüsüne ayrılan en sanatlı bölümüdür. TEGAZZÜL : Gazel söyleme anlamına gelir.Kasidede beyitlik bir bölümdür. FAHRİYE : Şairin kendini övdüğü bölümdür. DUA: kasidenin son bölümüdür. Medhiye bölümünde övülen kişiye dua edilir.
5
KONULARINA GÖRE KASİDELER
TEVHİD: Allah’ın birliğini anlatır. MÜNACAAT: Allah’a yalvarma, yakarış konulu kasideler. NAAT: Hz. Muhammed’i öven kasideler. MEDHİYE: Devlet büyüklerini öven kasideler. MERSİYE: Ölünün arkasından yazılır. HİCVİYE: Eleştirmek için yazılır.
6
FUZULİ 16. yüzyıl Türk Edebiyatının en büyük şairidir.Azeri asıllıdır. Hille’de doğmuş, Bağdat ve çevresinde yaşamıştır.1556 yılında Kerbela’da ölmüştür. Küçük yaşta Arapça ve Farsça’yı öğrenmiştir. Kanuni’ye yazdığı Şikayetname adlı eseri ile dikkateleri üzerine çekmiştir. Hz. Hüseyinin türbesinde türbedarlık yaparak az bir maaşla hayatını fakir bir şekilde sürdürmüştür. Bir aşk şairi olan Fuzulii’nin özellikle ilahi aşkı dile getiren doğu şairleri arasında üstün bir yeri vardır. Ayrıca dünya edebiyatının lirik şairleri arasında yer alır. Fuzuli , Divan Şiirinin süse, hünere önem verdiği bir çağda bilgi, görgü ve düşünce yüklü şiirler söylemiştir. En önemli eserleri Türkçe Divanı,Farsça Divanı, Şikayetname, Leyla ve Mecnun, Beng ü Bade’dir. FUZULİ
7
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
SU KASİDESİ Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz su ( Ey göz ! Gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma ) ( Çünkü böyle tutuşan ateşlere su fayda etmez. ) Suya versün bağban gülzarı zahmet çekmesün Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su ( Kılıç gibi keskin bakışlarının zevkiyle gönlüm parça olsa şaşılamaz; çünkü duvarı döğen nehir suları, orada gedikler, oyuklar bırakır.) Dest busi arzusiyle ger ölürsem dustlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su (Dostlarım! Onun elini öpmek arzusunu gideremeden ölürsem toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin ki hiç olmazsa mezar toprağımdan yapılan testi onun ellerine ve dudaklarına değsin.)
8
Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurur gezer avare su (Yıllardır ömür süren su, peygamberin mezarına varayım diye başını taştan taşa vurup avare gezer, dolaşır. ) Umduğum oldur ki ruz-i haşr mahrum olmayam Çeşme-i vaslın vere ben teşne-i didare su (Ümidim şudur: Kıyamet gününde yüzünü görmekten mahrum almayayım ve buna susamış olduğum için, vuslat çeşmen, susuzluğumu gidersin )
9
ARİF NİHAT ASYA- NAAT Seccadem kumlardı... Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı! Mescit mü’min; minber mü’min... Taşardı kubbelerden Tekbir, Dolardı kubbelere “amin!” Ve mübarek geceler, dualarımız, Geri gelmeyen dualardı... Geceler, ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı! Kapına gelenler, ya Muhammed, -Uzaktan, yakından- Mü’min döndüler kapından! Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İki dünyada aziz ümmet, Muhammed ümmetiydi. Konsun –yine- pervazlara Güvercinler; “Hu hu”lara karışsın Aminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi... Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi... Nerde kaldın ey Resul, Nerde kaldın ey Nebi?
10
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed; Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden Mü’minlerin vardı... Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı, Halime’nin kucağında Abdullah’ın yetimi. Amine’nin emaneti ağlardı! Hadice’nin koncası, Aişe’nin gülüydün. Ümmetinin gözbebeği, Göklerin resülüydün... Elçi geldin, elçiler gönderdin... Ruhunu Allah’a, Elini ümmetine verdin. Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke’de bunalırsan Medine’ye göçerdin... Biz dünyadan nereye Göçelim, Ya Muhammed? Yeryüzünde riya, inkar, hiyanet. Altın devrini yaşıyor... Diller, sayfalar, satırlar “Ebu Leheb öldü.” diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor! Neler duydu şu dünyada Mevlid’ine hayran kulaklarımız: Ne adlar ezberledi, ey Nebi, Adına alışkın dudaklarımız! Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız! Ka’be’ne siyahlar Yakışmamıştır, ya Muhammed, Bugünkü kadar!
11
Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi... Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği... İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi! Vicdanlar sakat Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına! Şu gördüğün duvarlar ki Kimi, Taif’tir, kimi Hayber’dir... Fethedemedik, ya Muhammed, Senelerdir! Ne doğruluk , ne doğru; Ne iyilik, ne iyi... Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi... Günahın kursağında Haramların peteği! Bayram yaptı yabanlar; Semave’yi dolduranlar... Atını hendeklerden- bir atlayışta- Aşırdı aşıranlar... Ağlasın Yesrib, Ağlasın Selman’lar! Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı... Yere dökülmeyecekti, ey Nebi Yabanların gözünde kalacaktı!
12
Bahçende açtı dünyanın, En güzel gülü; Hatıran uyusun çöllerin
Şu kuytu, cinlerin mi; Perilerin yurdu mu? Şu yuva-ki bilinmez, Kuşları hüdhüd müdür, Güvercin mi, kumru mu?- Kuşlarını bir sabah, Medine’ye uçurdu mu? Ey Abva’da yatan ölü, Bahçende açtı dünyanın, En güzel gülü; Hatıran uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü! Dinleyene, hala, Çöller ses verir: “Yaleyl!” susar, Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir. Sen de, bir hac günü, Başta Muhammed, yanında Ebubekir; Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir! Konsun –yine- pervazlara Güvercinler; “Hu hu”lara karışsın Aminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! Ne oldu, ey bulut, Gölgelediğin başlar? Hatırında mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar taşlar, kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar? Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin, Yollar gideceklerindir. Şu Tekbir getiren mağara, Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir... Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi... Hakkı göremeyen Gözlerdeydi!
13
Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar... Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar; Ali’nin önünde kapılar açılır, Ali’nin önünde eğilir surlar. Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de Hakk’ın yiğitleri, şehid olurlar... Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı; Yerde kalmazdı ruh... Kanadlıydı. Konsun –yine- pervazlara Güvercinler; “Hu hu”lara karışsın Aminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Ya Muhammed, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel Adem oğullarına! Yüreklerden taşsın Yine, imanlar! Itri, bestelesin Tekbir’ini; Evliya, okusun Kur’an’lar! Ve Kur’anı göznuruyla çoğaltsın Kayışzade Osman’lar! Na’tini Gaalip yazsın, Mevlid’ini Süleyman’lar! Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle Geri gelsin Sinanlar! Çarpılsın, hakikat niyetine Cenaze namazı kıldıranlar!
14
Konsun –yine- pervazlara Güvercinler; “Hu hu”lara karışsın Aminler...
Gel, ey Muhammed, bahardır... Dudaklar ardında saklı Aminlerimiz vardır!.. Hacdan döner gibi gel; Mi’rac’tan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır! Bulutlar kanad, rüzgar kanad; Hızır kanad, Cibril kanad; Ayetlerini ezber bilen Yapraklar kanad... Açılsın göklerin kapıları, Açılsın perdeler, kat kat! Çöllere dökülsün yıldızlar; Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar! Çöl gecelerinden, yanık Türküler yakan kızlar Sancağını saçlarıyla dokusun; Bilal-i Habeşi sustuysa Ezanlarını Davud okusun! Konsun –yine- pervazlara Güvercinler; “Hu hu”lara karışsın Aminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler! ARİF NİHAT ASYA
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.