Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Şubat 2012. Basında “Suudi’ler ABD’den son teknoloji ürünü 60 milyar dolarlık yeni silah alıyor” haberini okuyunca araştırmaya başladım… Suudi devleti,

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Şubat 2012. Basında “Suudi’ler ABD’den son teknoloji ürünü 60 milyar dolarlık yeni silah alıyor” haberini okuyunca araştırmaya başladım… Suudi devleti,"— Sunum transkripti:

1 Şubat 2012

2 Basında “Suudi’ler ABD’den son teknoloji ürünü 60 milyar dolarlık yeni silah alıyor” haberini okuyunca araştırmaya başladım… Suudi devleti, ABD’den son 50 yılda toplam 2 TRİLYON DOLARLIK silah satın almış. Suudi’ler bu silahları hangi ordusuyla, nerede ne zaman kullandı ki?... Petrolü ucuza sat, biriken parayı ABD’ye silah parası olarak geri ver; silahlarda depolarda çürüsün… Suudi’ler “Sana ne” diyebilir. Ben “Bana ne” diyemem “ümmetin parasını” dert edinirim… Yapabileceklerim ise; “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun…” mealindeki Hadis’e uygun tavır koymak… Umarım herkes tavır koyar da ümmetin parası korunur, fakirlerin yüzü güler…

3 Para: Mal ve hizmetleri kolayca değiştirme aracı olarak devletçe bastırılan, değeri üzerinde yazılı kâğıt veya metalden yapılmış ödeme aracı. Ümmet: Bir peygambere inanan insanların tümüne verilen ortak ad. (Hz. Muhammed’in ümmeti, Hz. İsa’nın ümmeti gibi. Müslümanlarının tümüne “İslam Ümmeti” de denir.) PARA NEDİR? ÜMMET NEDİR? SERVET NEDİR? Bireysel Servet: Bireyin birikmiş taşınır - taşınmaz varlıklarının o anki toplam değeri. Ortak (Milli) Servet: Bir ülkenin sahip olduğu döviz, elmas, altın, petrol, madenler, orman, su kaynakları, gibi yeraltı - yerüstü zenginliklerinin toplamı. Milli servet tüm vatandaşın ortak malıdır; dengeli paylaşılmamış ve başkaları sömürüyor olsa bile… Not: Genç nüfus ait olduğu ülke için önemli bir servettir. Çalışacak genç nüfus yoksa gelecek de yoktur. Bunu nüfusu Çalışacak genç nüfus yoksa gelecek de yoktur. Bunu nüfusu yaşlı ülkeler daha iyi bilmektedir. yaşlı ülkeler daha iyi bilmektedir. Toplum: Bir arada yaşamak zorunda kalmış, mevcut çıkarlarını korurken yeni çıkarlar sağlamak için birbiriyle iş birliği yapan insan kümesi. (Bir diğer adıyla cemiyet / topluluk.) TOPLUM NEDİR? MİLLET NEDİR? Millet: Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek, görenek birliği olan insan topluluğu. (Dini literatürde: Müslümanların tümü İslam Milleti’dir.)

4 MÜSLÜMANLARIN DÜNYADAKİ DAĞILIMI Nüfusunun yarıdan fazlası Müslüman olan ülkeleri gösteren bu harita (koyu renkli yerler) aynı zamanda (Amerika, Kuzey Denizi, Rusya hariç) dünya petrol / gaz bölgelerinin de haritası sayılabilir. ● ● Dünyadaki Müslüman sayısı 1,5 milyardan fazladır. (Dünya nüfusunun yaklaşık % 25’i. Bu oran Hrıstiyanlarda % 33’tür.) Müslüman nüfusun % 60’ından fazlası Asya kıtasında (% 20’si Orta Doğu’da) % 27.4’ü Afrika`da, % 2,4’ü Avrupa kıtasında (Avrupa nüfusunun % 20’si), % 0,3’ü Amerika kıtasında yaşamaktadır. Müslüman nüfusun en yoğun olduğu ülke ise 203 milyon Müslümanı ile Endonezya’dır. ● ● Dünyadaki Müslümanların % 20’si (her beş Müslümandan biri) Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde yaşamaktadır. ● ● Türkiye, Müslüman nüfusa sahip ülkeler sıralamasında 8. sırada yer almaktadır. ● ● Dünyadaki Müslüman nüfusu diğer din gruplarına göre daha genç yaştadır.

5 MÜSLÜMANÜLKELERİNZENGİNLİKLERİ İran10.3 Irak8.9 Kuveyt7.9 Birleşik Arap Emirlikleri 7.6 Libya3.0 Nijerya2.7 Katar1.2 Cezayir0.9 Kazakistan0.7 Azerbaycan0.5 Umman0.4 Endonezya0.3 Yemen0.3 Mısır0.3 Malezya0.2 Suriye0.2 Müslüman Ülkeler Toplamı % 66.2 Batı Dünyası Toplamı …. % 16.5 (AB, ABD dahil) Diğer Ülkeler Toplamı …. % 17.3 (Rusya, Çin dahil) Müslüman Ülkelerin Petrol Rezervlerinin Yüzdesi (2006) ● ● Müslüman ülkeler başta gaz, petrol ve değerli madenler olmak üzere çok çeşitli yer altı zenginliklere sahiptir. Örnek: Sadece Irak ABD'den 5 kat fazla petrole sahip. ● ● Yerüstü zenginlikleri ise sayılamayacak kadar çoktur. Örnek: Genç ve doğurgan nüfus bile bir zenginliktir.

6 ● ● Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı, son yüzyılın dünya savaşları, emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki çıkar mücadelesi, çok sayıda yeni devletin kurulmasına sebep oldu. ● ● Devlet tecrübesi olmayan topluluklara sınırları ihtilaflı topraklar verilerek “Alın size devlet” denildi ve başına da “kendi kuklalarını” getirdiler. Onlar da yönetimde sürekli kalabilmek için baskı rejimi kurarak halkı sindirdi. Bazıları halkın önüne hiç sandık koymadı, bazıları da göstermelik seçimlerle göz boyadılar. Kimi 30-40 yıl iktidarda kaldıktan sonra yerini oğluna bıraktı; kimi de ihtilalle yıkıldı, yerine yeni diktatör geldi. ● ● Diktatörler (kral, şeyh, emir, başkan vb.) iktidarını sürdürebilmek için güçlü ülkelerle “ucuz petrol karşılığı” dirsek teması kurdu. Batılılar petrol adına “zalim yöneticilerin” iktidarlarına hep göz yumdu… Ne zaman ki çıkarı tehlikeye girdi o zaman da birini diğeri üzerine salarak veya bizzat kendisi savaşa girerek petrol paralarıyla alınmış silahları imha, yapılmış alt yapı tesislerini bombalayarak harabeye çevirme numarasına girdi… Sonrası mı? Yeni kukla yöneticiler, yeni petrol imtiyazları, yeni ihale paraları, yeniden silah satışları... Halk cephesinde ise; ölüler, sakatlar, dullar, yetimler, göçler, yıkılan evler, kaybolan gelecekle ilgili hayaller; yani, göz yaşı akıtmaya devam… Özetle: Halk yönetimde söz sahibi olamadığından petrolün nereye nasıl satıldığını ve gelirlerinin nereye harcandığını hiç soramadı. Diktatörler ve ona yakın olanlar “dolar milyarderi” olurken, halk “fakir - eğitimsiz - özgüvensiz” kaldı… Petrol, Müslüman ülkelere refah değil “zulüm - savaş” getirmiştir…

7 Diktatörlerin yönetimi devam ediyor… Batılıların petrol imtiyazları devam ediyor… Batılıların pahalı silah satışları devam ediyor… Pahalı projeler devam ediyor. Bu rakamları abartılı bulanlar varsa yarısını doğru kabul etsin. O bile helal yoldan çalışarak kazanılamayacak kadar büyük servet… Bir diğer ifade ile, diktatörler büyük çalmış. EVET… EDİYOR… SOYGUN DEVAM EDİYOR MU? ● ● 42 yıldır Libya’yı yöneten Kaddafi ve ailesinin toplam servetinin 168 milyar dolar olduğu açıklandı. Servetin büyük bir bölümü nakit para ve mücevherden oluşurken, yabancı ülkelerde her biri milyar dolarlık gayrimenkullerin olduğu da biliniyor.. ● ● Kaddafi kaybettiğini anlayıp Trablus'taki karargahından ayrılırken, dolar ve altın olarak yaklaşık 17 milyar doları yanında götürdü. Kendisi öldü, yanında götürdükleri buharlaştı? ● ● 30 yıldır Mısır’ı yöneten Mübarek ailesinin 67 milyar dolarlık serveti olduğu yolunda raporlar yayınlanmıştır. Bu servetin 30 milyar doları nakit olup; çoğunluğu İngiltere, ABD ve İsviçre'deki bankalarda yatmaktadır. Ümmetin parası yıllardır batı bankalarının gücü oldu… ● ● Mısır’da halk ayaklanması başlar başlamaz Mübarek'in eşi vatandaşı olduğu İngiltere’ye 100 bavulla kaçtı... Yanında 100 bavul çamaşır götürmedi ya!... Mübarek bitti, servet gitti… HEPSİ BİRBİRİNİN AYNISI, HANGİSİNİ ÖRNEKLESEK FARKETMEZ. Bunlara onlarcası daha eklenebilir… Güncel olan iki tanesine ait sayısal değerler vererek bitirelim. “Ümmetin parası” üzerine oturan diktatörlerden örnekler.

8 Tamamı gümüşten yapılmış bu otomobilde bir başka şeyhe ait. “Serveti 20 milyar doların üzerinde olan Abu Dhabi United Group'un 30 yaşındaki başkanı Al-Fahim, İngiltere'nin Manchester City takımını satın aldı… Transfer için beş futbolcuya tam 800 milyon dolar teklif etti… Futbolcular ve kulüpler şaşkın.” (Alıntı) “Zengin Arap şeyhinin eğlence videosu sosyal paylaşım sitelerinde izlenme rekorları kırıyor. İlginç videoda şeyh, şarkıcının yanına oturup bir yandan onu izliyor, bir yandan da para saçıyor.” (Alıntı) Müslümanlar açlıkla, hastalıkla, cahillikle boğuşurken, milli serveti kendi şehvet ve sefaları için harcayan şeyhler, insanlıktan ne kadar uzak (ümmetin kanını emen vampir) olduklarını kendi tercihleriyle ortaya koyuyorlar. Hiç bu kadar büyük etli pilav tepsisi gördünüz mü? Ümmetin zenginliklerini yağmalayanlar sofralarını böyle kuruyor. Resimdeki koca göbekliler için bile fazla. Bu fotoğraf bir otele ait değil, şeyhe ait evlerden birinin sadece bir odası… Bunları gördükten sonra “İngiltere’de petrol şeyhlerine ‘bakire kız’ bulan fuhuş çetesi var” haberine inanmamak mümkün mü? İNSAN BU… AZMAYA BAŞLARSA SINIR TANIMAZ.

9 ● ● 1969’da darbe ile yönetimi ele geçiren Kaddafi, tam 42 yıl Libya halkının kâbusu oldu. ● Kaddafi ailesi, giderken de onbinlerin ölmesine sebep oldu… ● Kaddafi ve oğulları, ülke gelirinin % 58’lik kısmını oluşturan petrol gelirlerini emen vampirlerdir. İktidarlarının devamı için petrolü dış güçlere peşkeş çeken bu diktatör aile, yönetimi halk iradesine devretmek yerine, paralı askerlerini halkın üzerine sürerek iç savaşa sebep oldu… Bu iç yavaş Libya’nın askeri varlığını ve sivil tesisleri bitirmiştir… İktidarlarında onbinlerce sivili öldüren Kaddafi ailesi, giderken de onbinlerin ölmesine sebep oldu… ● Irak ikinci kere yerle bir oldu. ● Saddam’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan süreç, batılıların “Irak’ı bitirme projeleri”ni uygulamaya sokmalarıyla sonuçlandı. Saddam’ın akıl dışı davranışları, batılıların propaganda güçleri işgali meşrulaştırdı… İran savaşından sonra yaralarını sarmaya çalışan Irak ikinci kere yerle bir oldu. ● Irak bitti, Saddam gitti, ümmetin parası da uçtu gitti… ● Saddam’ın, en zengin "krallar, kraliçeler ve despotlar" listesinde dördüncü sırada yer aldığı biliniyor… İsviçre'den Panama'ya kadar banka hesapları içinde Saddam’a ait milyarlarca doların gizlendiği de biliniyor... Irak bitti, Saddam gitti, ümmetin parası da uçtu gitti… ● ● 1980 yılında başlayıp 8 yıl süren İran-Irak savaşı; arkasında 150 milyar dolar maddi hasar, yaklaşık bir milyon ölü, milyonlarca yetim-sakat-dul bıraktı. Bu savaşın kazananı; iki tarafa da silah satan ülkeler ve İran-Irak ordularının zayıflamasına sevinen İsrail oldu. ● petrol paraları silah oldu, silahlar da savaşta tüketildi… ● İran, savaşta Şah döneminde ABD'den alınmış silahları kullandı. Bu silahlara ait yeni mühimmat ve yedek parçaları İsrail’den satın aldı. Ayrıca Sovyetler Birliği, Kuzey Kore ve Çin silahları satın alarak kullandı… Irak ise; Sovyetler Birliği silahlarını kullandı. Savaş boyunca Fransa ve Çin’den silah satın aldı. ABD'nin Irak'a kimyasal silah hammaddesi sattığı da biliniyor... Özetle: İki tarafın da petrol paraları silah oldu, silahlar da savaşta tüketildi…

10 Diktatörler, petrol imtiyazlarını batılılara rüşvet olarak dağıtmanın yanında, dış politikalarını da emperyalist ülkelerin istekleri doğrultusunda yürüttüler. Böylece rahat edeceklerini umdular; öyle de oldu…Parayı seven batılı, diktatörlerin yapıp ettiklerine göz yumdu. Dışarıyı hallettiğine inanan diktatörler içte de halkın eline “Osmanlı düşmanlığı” elma şekerini vererek yığınların gözlerini perdelemeyi başardı…Diktatörler, İsrail devletinin kurulması ile perdelemeye (uyutma programına) “İsrail ile savaş” söylemini de ekledi. Sömürgeci ülkeler tarafından kurulan Arap kökenli ülkelerinin diktatör yöneticileri için “Halk, hesap verilecek kesim değil, güdülecek koyundur”. Halk “köle” olsun, verilenle yetinsin, neden - niçin sorularını sormasın… Onların mantığında “özgürlük isteyenler / yönetime katılmak isteyenler” farelerdir (!) ve fareler öldürülebilir. Yönetimler bu sebeple hep baskıcı oldular…Yönetimi bireysel sorgulayanlar hapse veya mezara, sokakta kitlesel sorgulayanlar ise tankların altına… Yeter ki “ailenin saltanatı” devam etsin… Sınır tanımaz kitle iletişim araçları, diktatörlerin ördüğü “kölelik duvarları”nı deldi geçti. Halk dünyada olup bitenleri görmeye başladı…Yıllardır süren batı destekli İsrail katliamları, batının Müslümanları gittikçe artan dozda aşağılaması, kendi yöneticilerinin gelişimine engel olması, halkı “patlamaya hazır bomba” haline getirdi... Halk, ölümü göze alarak değişim için sokaklara çıktı. Değişim isteği önünde hiçbir diktatör duramaz… Kimi dün gitti, kimi bugün gidiyor, kimi de yarın mutlaka gidecek; kanlı veya kansız… Diktatörlerin bir özelliği de halkı oyalamak adına dış düşman aramaktır. Yabancı güçler bu konuda daima yardıma hazırdır. Kimi etnik yapısı için, kimi mezhebi için düşman ilan edilebilir ve mücadele için de silahlanmak gerekir… Diktatörlerin elinde (petrol ucuza da gitse) çok miktarda petrol parası vardı ve bu paralar silaha harcandı. (Böylece silah satan ülkeler de memnun edilmiş oldu.) Buna rağmen hiçbir savaş kazanılamadı… Savaşı silah değil eğitilmiş insan yapar. Diktatörler ise halkın eğitimin önünü hep kesti…

11 2000’li yıllar İslam ülkelerinde “yönetim anlayışında değişim” yıllarıdır. Bu değişim ilk olarak Türkiye’de yaşandı. Türkiye’nin yeni yöneticilerinin içte ve dışta başarı kabul edilen yönetim tarzları, diğer İslam ülkelerinin halkları üzerinde derin izler bıraktı. “Arap Baharı” eylemleri bunun bir dışa vurumudur. Sonuç olarak: Türkiye’de bol petrol olmaması ülkeyi “emperyalist sineklerin” işgalinden korudu. Ancak, sinekler bizi hiçbir zaman rahat bırakmadı. Ne de olsa imparatorluk kurma ve yönetme tecrübesi genlerinde olan bir milletiz… Bu sebeple ihtilallerle, terörle, masonik yönetimlerle bizi hep engellendiler… Bu halk; ölmesini bildiği gibi, dirilmesini de bilir. Dostu, düşmanı ayırt etmeyi öğrendiğimiz ve dirilişe geçtiğimiz söylenebilir… 1950’de çok partili döneme geçilince halk “sandık aracılığıyla” yönetime katılmaya başladı. Bu yıllar “ideolojik baskılardan bunalan halkın biraz da olsa nefes aldığı” yıllar oldu… Birileri bu nefesi çok görmüş olmalı ki “ihtilaller-muhtıralar dönemi” başlatıldı. ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği “subaylar ve sivil masonlar dönemi” 2000’li yıllara kadar sürdü. Bu dönemde ABD ve yandaşları petrol olmadığı için Türkiye’ye saldırmadılar; tersine NATO’ya alarak SSCB’ne karşı ileri karakol görevi verdiler. Bu dönem halkın “benden” diyerek rey verdiği siyasetçilerin “kendinden olmayanlara hizmet ettiği” dönemdir. Savaşların ekonomik ve nüfus olarak çökerttiği Anadolu insanı cumhuriyetin ilk yıllarını (Tek Parti Dönemi’ni) zor geçirdi. Tek parti yönetimleri “kendi ideolojisini” ve “kendi hırsızını” üretir. Bizde de öyle oldu… Bu dönem “Osmanlı – ümmet düşmanlığı, İslam karşıtlığı, milli olan her şeyi dışlama” ile geçti. Dönemin hırsızlarına gelince; büyük çalamadılar; çünkü, petrol gelirimiz ve savaştan yeni çıkmış halkın çalınacak nakit birikimleri yoktu… Tek parti yönetiminin “fiili ve ideolojik” baskısı 1950’de yapılan seçim sonuçlarıyla son buldu… Seçim sonuçları “yeni döneme” geçişin kapısı oldu… Anadolu Müslümanlarının kurduğu Osmanlı Devleti 600 yıl tarih sahnesinde kalmış ve oluşan iç-dış şartlar nedeniyle de yıkılmıştır. Osmanlının son dönem padişahları için çok şey söylenebilirse de “hırsız” denilemez. Nitekim, son padişah ve ailesi giderken “ellerinin altındaki hazineden” hiçbir şey almadıklarını Avrupa’daki aç-sefil hayatlarından biliyoruz. HALKININÇOĞUNLUĞUMÜSLÜMANOLANTÜRKİYE’YEGELİNCETARİHE “NEREDE KALMIŞTIK?” DİYE SORARAK YOLA DEVAM…

12 Yabancı güçlerin ümmetin parasını çalmasının bir yolu da “silah satışları”nda uyguladıkları metottur…Onlar üretici olmanın avantajını kullanarak en son teknoloji ürünü silahları değil bir alt versiyon silahları başkalarına yüksek paralarla satarlar. Devamında, silah sattıkları ülkeleri birbiri ile çatıştırarak silahların tüketilmesini veya birine yeni model silah vererek diğerinin elindeki silahların demode olmasını sağlarlar. O ülke de kendi silahını üretemediği için yeni model silah arayışına girer… Silah satıcısı ülke de bunu fırsat bilir ve onun iç işlerine karışır, dış politikasını yönlendirir… Bu “kör döngüye” girenler kolay kolay bir daha çıkamaz. Müslüman ülkeler, bütçelerinin büyük kısmını “savunma giderleri” adı altında silaha ayırmaktadır. TÜRKİYE’YEGELİNCE Türkiye son 10 yılda AR-GE için ayırdığı büyük bütçenin karşılığını almaya başladı. Aselsan, roketsan ve diğer milli şirketlerimiz çok mükemmel silahlar üretmeye başladılar. Tank, uydu, savaş uçağı, helikopter, denizaltı, savaş gemisi vb. “yüksek teknoloji isteyen silahlar”ın kimini yapabiliyor, kimini modernize edebiliyor, kiminin de mühimmatı yapılabiliyoruz. Hatta bir kısmını da satabiliyoruz… Bu halimizle diğer İslam ülkelerinin çok çok önündeyiz… Böyle devam edebilirsek 20 - 30 yıl içinde Avrupa’yı sollarsak kimse şaşırmasın. Türkiye’nin batı ile olan “para - silah” ilişkisi daha çok NATO üyesi olmasıyla başlar. Batılı dostlarımızın (!) demode olan silahlarını verdiği / sattığı, karşılığında milli silah sanayimizin kurulmasının engellendiği, dış politikamızın ipotek altına alındığı yıllar SSCB’nin dağıldığı 1991’e kadar devam etmiştir… “Soğuk savaş dönemi”nde Türkiye’yi önemseyen batılılar bu tarihten sonra “Komünizmi düşman olmaktan çıkarıp yerine İslam’ı koymuşlar” ve Türkiye’yi de dışlamışlardır… Ta ki, Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’daki gelişmelere kadar. “PARA – SİLAH OYUNU” YILLARCA DEVAM ETTİ, DAHA DA EDECEK GÖRÜNÜYOR.

13 “… Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı”! denilecek.” Müslüman hayata “cepten değil, İslam penceresinden” bakar. Yaşantısını vahyin emir ve yasaklarına göre düzenler. ● Müslüman, “mülkün sahibinin” Yüce Allah (cc) olduğunu kabullenmek zorundadır. ● Müslüman, gerek bedeni ve gerekse “bireysel servetinin” kendisine geçici olarak (imtihan için) verildiğinin bilincinde olmak zorundadır. ● Müslüman, sahip olduklarını belirli kurallara göre kullanmak (tüketmek) zorunda olduğunu bilmek ve uymak zorundadır. (Örnek: Vücudunu ve servetini israf edemez, doğaya zarar veremez gibi.) ● Müslüman, sadece kendini değil, içinde bulunduğu toplumu (vatandaşı, ümmeti de) düşünmek zorundadır. Çünkü, “Müminler ancak kardeştirler…” (Kur’an 49/10) Ve kardeşler birbirine yardım ederler… MÜSLÜMAN : “İslam dinine bağlanan / teslimiyet gösteren (vahyin yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayan) kimse”ye denir. MAALESEF MÜSLÜMANLARIN ÇOĞU, KARDEŞLİKTEN UZAK BİR HAYAT YAŞAMAKTADIR. ● Altın musluklu saraylarda yaşayıp, gümüş kaportalı otomobillerle gezen, kadın zaaflı yöneticiler; ellerindeki gücün pervasızlığıyla “N’olmuş yani, kendi paramı harcıyorum” diyebilir… Hayır! İslam zengininin serveti ümmetindir; kimse “çarçur ve israf” edemez. ● Şahsımıza gelince; Allah’ın verdiğini O’nun kullarına harcamak durumundayız. Dünyanın neresinde olursa olsun fakir insanları; özelde, (iç-dış vampirlerden dolayı sefalet içinde olan) Müslüman kardeşlerimizi kollamak zorundayız.

14 MAALESEF HAYIR ● Türkiye’de çalışanların günlük verimlilik ortalaması (günlük ürettiği katma değer) yaklaşık 2 saat. Petrol zengini İslam ülkelerinde çok daha az… Avrupa’da ise 5 saatten fazla… ● Tembelin mantığı "Onlar çalışsın, ben yatayım” şeklinde işler. Ancak unutulmasın ÜRETEN, BEDELİNİ TÜKETENDEN FAZLASIYLA ALIR… Tembelliğimizi “Bizi sömürüyorlar bu yüzden fakiriz” bahanesiyle örtmeyelim… Emperyalistlerin Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’da entrikalarla çıkardıkları savaşların veya bizzat asker göndererek yaptıkları işgallerin temelinde, İslam ülkelerindeki “enerjinin ele geçirilmesi” niyeti yatar… “Demokrasiyi geliştirmek, insan haklarını korumak” söylemleri kılıf olup, yaptıkları “ümmetin parasını çalma” eylemleridir... ● Alt yapıyı yıkarak yılların birikimlerini enkaza çevirirler, milli serveti yok ederler. ● Borsalar, faizli krediler ile mevcut birikimleri aldıkları gibi, geleceği de ipotek altına alırlar. ● Vatandaş yapma, kariyer yaptırma, yüksek maaş vererek çalıştırma gibi yollarla “kapasiteli beyinleri” alıp götürürler. Götüremediklerini “kaza - intihar” adı altında yok ederler… (ASELSAN’in peşpeşe ölen üç mühendisini hatırlayalım.) BİTİRİRKEN ÜMMET OLARAK ÖZ ELEŞTİRİ YAPALIMTÜKETMEK İÇİN ÖNCE ÜRETMEKGEREKİR Not: Yerimiz olsa idi konumuzla ilgisi olan “ümmetin fakirlerine yardımı” alt başlık olarak ele alacaktık… Şu kadarını söyleyebiliriz ki; Türkiye, son yıllarda adeta “yardım ihraç ediyor”… Türkiye güçlendikçe ümmetin fakirlerinin yüzü daha da fazla gülecektir…

15 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...


"Şubat 2012. Basında “Suudi’ler ABD’den son teknoloji ürünü 60 milyar dolarlık yeni silah alıyor” haberini okuyunca araştırmaya başladım… Suudi devleti," indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları