Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

● ● Bir topluluğa “millet” diyebilmek için sadece “toprak, bayrak, dil” birliği yeterli değildir. Bireylerin hayata bakış açıları arasında da paralellik.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "● ● Bir topluluğa “millet” diyebilmek için sadece “toprak, bayrak, dil” birliği yeterli değildir. Bireylerin hayata bakış açıları arasında da paralellik."— Sunum transkripti:

1

2 ● ● Bir topluluğa “millet” diyebilmek için sadece “toprak, bayrak, dil” birliği yeterli değildir. Bireylerin hayata bakış açıları arasında da paralellik olmalıdır. Aksi durum söz konusu ise, sorun var demektir… ● ● Bir toplumda, servetin büyük bir kısmını eline geçirmiş bir avuç insan “israf içinde yaşarken”, çoğunluk “sadece ekmeği” düşünüyorsa, sorun var demektir… ● ● Ekonomik sorunların kaynağı insandır; çözüm de insandadır. Yeter ki; çözüm yollarını hayata geçirsin… ÇARE DAİMA VARDIR.

3 ORTA SINIF FAKİRZENGİN Aynı coğrafyayı paylaşan bu grupların birbirleri ile ilişkileri aynı zamanda “kaderleri”dir. Birinin mutsuzluğu diğerini bir şekilde etkileyeceğinden kimse “Başkalarından bana ne” diyemez…

4 Bu grafik; Türkiye İstatistik Kurumu tarafından verilen rakamlara göre hazırlanmıştır. Not: En son veriler 2009’a aittir. Orta Sınıf 2001 yılında bu rakamlar 4.9 – 6.0 – 12.6 – 19.0 – 55.0 şeklinde idi. Demek ki “son sekiz yıl içinde” dağılımda biraz düzelme olmuş… HATIRLATMA Her bir % 20 ’lik grup (nüfusumuzu yaklaşık 70 milyon kabul edersek) 14 milyon insan demektir ki, çok büyük sayı… Her bir grubun kendi içinde de farklılık olduğunu biliyoruz… Fakirler grubu içinde “bir lokmaya ihtiyacı olanlar” olduğu gibi, zenginler grubu içinde de “dolar milyarderi” olanlar var… RAKAMLARIYORUMLARSAK MİLLİ GELİRDEN ALINAN PAYLAR: Fakir Grup Zengin Grup % 5.6 % 10.3 % 15.1 % 21.5 % 47.6

5 Bir fakirin ekonomik durumunu tanımlamak için iki sınır vardır: Birincisi “açlık sınırı”, ikincisi “fakirlik sınırı”. ● 2009 yılında: Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin aylık açlık sınırı 287 TL, aylık fakirlik sınırı ise 825 TL hesaplanmıştır. Bu verilere göre: Türkiye’de toplam nüfusun % 0,5’i açlık sınırının altında kalmış; yine, nüfusun % 18’i de fakirlik sınırının altında yaşamıştır… Kırsalda fakirlik oranı % 33’tür… Yani, kırsaldaki ailelerin durumu daha da kötüdür… ● 2009 yılında: Çalışanların (ücret-maaş alanların) % 6’sı “fakirlik” çekmiştir. Yevmiyeli çalışanlarda bu oran % 27’dir… Demek ki iş bulsa bile milyonlarca insan “fakir”… ● Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı % 42’dir. ● 2009 yılında: Kişi başı günlük harcaması 1 Doların altında olan birey yoktur (Yani % 0). (Bu değer 2002 yılında % 0.20 idi). Günlük harcama bazını 2.15 dolar alırsak, oran % 0.22 oluyor. (Bu değer 2002 yılında % 3.04 idi. Bir başka ifade ile 14 misli daha kötü idi). Son sekiz yıl içinde (14 misli) iyileşme olmuş… Ancak; 2010 yılında işsizliğin % 11.4 olduğunu da unutmayalım.

6 ● ● Rakamlar gösteriyor ki; ülkemizde gelirler arasında “dağlar kadar” fark var… Bir grup en temel ihtiyacı olan “ekmeğe muhtaç” iken, bazıları “çokluğun azgınlığı” içinde… ● 8 misli 8 300 ● “Gelir Dağılımı Grafiği”ni hatırlarsak; beşinci gruptaki 14 milyon insan, birinci gruptaki 14 milyon insandan 8 misli daha zengin. Bu gruplar arası fark… Her grubun kendi içinde uçlara doğru gidildiğinde farkın korkunç derecede açıldığını görürüz. (ilk %1 ile son %1 aralarındaki oran bir anda 8 den 300 ’lere çıkıyor.) ● Yüksek enflasyon, alt gelir grubunun servetini üst gruba taşıdı… Dengeler bozuldu. ● Banka içi boşaltma / hayali ihracat / teşvik kredisi / özel ihale vb. yollarla “hazine” birilerinin cebine taşındı… Sadece 2000 - 2001 yıllarında 100 milyar dolarımız çalındı… “Bütçe açıkları” zam / vergi vb. yollarla “dar gelirliler”e ödettirildi… Dengeler bozuldu. ● Bankalardan yüksek faiz alanlar (gelirini kimseyle paylaşmazken) 2000-2002 yıllarında bankalar “hortumcularca” batırılınca “ MEVDUAT GARANTİSİ ” adı altında paralarını “hazineden” geri aldılar. “Bütçe açıkları” zam / vergi vb. yollarla “dar gelirliler”e ödettirildi… Dengeler bozuldu. Ve diğer sebepler… (Konumuz bu olmadığı için ayrıntıya girmeyeceğiz.) “Köşeyi dön de nasıl dönersen dön” anlayışında olanlar, “milli servet”e hakim oldular.

7 DÜNDENBUGÜNE ● Fakirliği en aza indirmenin orta ve uzun vade de “makro planları” konuşuladursun, fakirlerin günlük sorunları nasıl çözülecek? ● Servetin çokluğu ve “hayat tarzı” bazılarını “vurdumduymaz” yapıp lüks içinde yaşatırken; aç, çıplak, evsiz, eğitimden ve sağlıktan mahrum insanlarımızın acılarını kim dindirecek? ● Yaşama hakkı “insanlık hakkı”dır. İnsanca yaşamanın olmazsa olmaz şartı, zorunlu ihtiyaç maddelerine herkesin “meşru yollardan” sahip olmasıdır. Bu da para demektir ve fakirde de yeterli para yoktur… VİCDANI OLAN "BANA NE" DİYEMEZ.

8 FARKLIBAKIŞLAR FAKİRLİK SORUNU, İNSANI “META (mal)” GÖREN SİSTEMLERLEÇÖZÜLEMEZ. ● ● Kapitalist sistemin “serveti belirli ellerde toplayıp geri kalanları fakir yapması”na tepki olarak doğan komünizm, insanları “ekonomik olarak eşit hale getirmek" iddiasıyla tüm serveti ve üretim araçlarını devletin (partinin) kontrolüne verdi. Devlet (parti) işveren oldu… Sonuç: Parti yöneticileri (imtiyazlılar) bolluk içinde yaşarken diğerleri işçi oldu… Hem de, iş ve işyeri seçme hakkı olmadan, boğaz tokluğuna… ● ● Herkese iş - aş vaadiyle gelen komünizm, sanki “fakir üretme fabrikası” gibi çalıştı ve bireyi - toplumu fakirleştirdi… Komünizm, toplumun perişan haline çözüm üretemediği gibi; komünistler, iktidarda kalmak adına milyonlarca insanı öldürdü… Sonunda çöktü… Birileri tam “kapitalist olsak” veya bir başkaları “komünist olsak” sorun oluşmazdı diyebilir… Acaba doğru mu? KOMÜNİZM ● ● Kapitalizmi savunanlar “zenginden vergi alarak, fakire sosyal güvenlik sağlayarak zengin – fakir aradaki farkın azaltılabileceğini” söylerler… Realite böyle değil. Sistem "kârdan (vergi) almak" şeklinde çalıştığından "kazanç göstermeyen zenginden" bir şey almak mümkün olmuyor. Zengin daha da zenginleşirken, fakir daha da fakirleşiyor… Kapitalizm gittikçe “vahşileşirken”, “sosyal devlet" lafta kalıyor… ● ● Bireyin “Servet benim değil mi, istediğimi yaparım” anlayışına karşı kapitalizmin “karşı tedbiri” yoktur. Zengin, “istediği yere yatırım yapıyor, istediği şekilde harcıyor”. Sermaye sahipleri (daha çok kazanmak adına) kriz üstüne kriz üretirken, kapitalizm seyirci kalıyor. KAPİTALİZM Komünizm’de fakir “masrafını çıkarmayan makine” dir. (Yani: Meta) Kapitalizm de fakir “kullanılacak ucuz makine”dir. (Yani: Meta)

9 ● Devlet, tüm vatandaşlarının sorunlarıyla ilgilenmek zorundadır. “Parası olan düdüğü çalar” anlayışı, fakirleri dışlamak demektir. Dışlanmak, önce “huzursuzluğu” daha sonra da “düşmanlığı” doğurur… Devlet, fakirler için kaynak bulmalı, onları rahatlatmalıdır… ● Kazançtan alınan vergi; zengin - fakir arasındaki makası kapatmıyor. Devlet, servetten vergi alarak (oluşacak fonu) ihtiyaç sahiplerine dağıtmalıdır. Fakire destek insan keyfine bırakılmamalı, “kurumsallaştırılmalı”dır… ● Fakirlikle mücadele; devletin asli görevi olduğu kadar, bireyinde “vatandaşlık görevi”dir. Çünkü; aynı gemideler… ● Devlet ne yaparsa yapsın tüm fakirlere ulaşamaz ve ulaştıklarının da bütün ihtiyaçlarını gideremez… Bireyin de yapması gerekenler vardır… Vicdan (güzel ahlâk) sahibi olan “varlıklılar” bu gerçeği kabullenip, gereğini (mali desteği) yapmalıdır. Bu destek; onun zenginliğinin “sigortası”, insanlık görevini yerine getirmenin vereceği mutluluk da “hediyesi” olacaktır.

10 FAKİRLİK,ZENGİNLERİNSORUNUDUR. Türkiye’de bankalarda yaklaşık 470 milyar liralık mevduat bulunuyor. Bu mevduatın 199 milyar lirası tasarruf, 150 milyar lirası döviz hesabı, geriye kalanlar da resmi ve ticari hesaplara ait…Aynı verilere göre;1 milyon lira ve üzerinde hesabı bulunanların sayısı (eski adıyla TRİLYONER sayısı) ise 28 bin… (Zaman Gazetesi - 10.03. 2010 ) Servet Vergisi Bankalardaki paranın sadece 200 milyarlık kısmının zenginlere ait olduğunu varsayarak bir hesap yapalım: Bu paradan % 2.5 “Servet Vergisi” alıp fakir ailelere ayda 700 TL olarak bir yıl (12 ay) boyunca dağıtalım… Yılda yaklaşık 600.000 aile (2.400.000 kişi) en azından aç kalmamış olur. Bankaya yatmamış (kasa içi ve yastık altı) paraları, altınları, yurt dışındaki paraları, ticari malları da düşünürsek ülkemizde “aç / açık” kalmaz… Elbette, parası olan herkes sadece % 2.5 verirse... Vermeli de… Çünkü: Fakirin çocuğu onların servetini korumak için sınır boylarında askerlik yapıyor… Diğer zamanlarda da “teri” ile onlara para kazandırıyor… 2009 SONU İTİBARİYLE

11 ● Bir Müslüman, yaratılmışların “gerçek sahibinin” Yüce Allah olduğunu kabullenir… Yani; “bedeni ve serveti” kendisine verilmiş emanetlerdir. Bu öyle emanet ki; paylaşıldıkça “sevap kazandıran” bir nimet; tersine “Benim, niçin paylaşayım ki” denildikçe “günah kazandıran” afettir… Özetle; servet, eldeki “ateş topu” gibidir; tutmak / büyütmek isteyenleri daha çok yakar… ● Bir Müslüman “vahiy ne dediyse doğrudur” dan hareketle “Allah rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar…” (Kur’an 13/26) ve “Allah'ın taksimine razı ol ki, insanların en zengini olasın.” (Hadis) uyarılarına uygun davranır. Yani; varken “cimrileşmez” paylaşır; yokken isyana düşmeden “sabreder”, rızkı için gayret eder… ● Müslüman, “Müslümanlar kardeştir ve tüm insanlar Allah’ın kuludur” anlayışı içinde olması gereken kişidir. Bu “ilke” onu insanlığa karşı “sorumlu” kılar… Yani; birileri zor durumda ise, yardım etmek Müslümanın görevidir. Çünkü; Allah’ın emri budur… “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. (…) Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

12 KENDİNİMÜSLÜMAN OLARAK TANIMLAYIP FAKİRLERİN HAKLARINI VERMEYENLER, AHİRETİ İÇİN KENDİNİ HESABA ÇEKMELİ. ● Müslüman zenginin fakirlere verecekleri bir lütuf değil, mecburiyettir. Çünkü; zenginlere verilen servetin içinde “fakirin hakkı” da vardır. “Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” (Kur’an 51/19) NOT: Müslümana “zekat” kelimesinin açılımının; “fakirin payı ayrılırsa servetin NOT: Müslümana “zekat” kelimesinin açılımının; “fakirin payı ayrılırsa servetin temizleneceği, geriye kalanın azalmayıp aksine çoğaltılacağının vahiyle temizleneceği, geriye kalanın azalmayıp aksine çoğaltılacağının vahiyle bildirildiğini…” sık sık hatırlatmak gerekiyor… bildirildiğini…” sık sık hatırlatmak gerekiyor… ● Madem ki toplumun çoğunluğu Müslüman, o halde niçin aç/açık insanımız var? Demek ki Müslüman yapması gereken farz (zorunlu) ve nafile (isteğe bağlı) ekonomik ibadetlerini “doğru / tam” yapmıyor. “Zenginlerin zekatı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü Teâlâ onlara ayrıca nafaka verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.” (Hadis)

13 MÜSLÜMANDAVRANIŞI ● Çok kişi “şeytanın ve çevresinin” yönlendirmesi sonucu “mali ibadetleri” hafife almakta ve “ahiretini” karartmaktadır… ● Müslüman, “vahyin tanımladığı zengin grubu” içine girip girmediğini en iyi şekilde araştırıp öğrenmelidir… Çünkü; “dinin” zengin tanımlaması “seküler sistemlerin” zengin tanımlamasından çok farklıdır… ● ● “Haram yolla kazanılan servet, dağıtmakla temizlenmez”; yani, “Haramdan hayır olmaz” bilinciyle, kazancın “helal olmasına” dikkat edilecektir… ● ● Kazançtan devletin hakkı (vergi), servetten de fakirin hakkı (farz, vacip ve sünnet gereği olan; zekat, sadaka, fitre vb.) verilecektir. ● ● Birinin “kendi için veriyor” olması, başkalarını kurtarmaz. Yükümlü olan herkes görevini yapacaktır… ● ● Kimse “Benden daha zenginler vermiyor” bahanesi arkasına sığınamaz. Herkes kendinden sorumludur… ● ● “Gerçek fakir”in ihmal edilmemesi için “Senden emek, benden yemek” anlayışındaki “dilenci / istismarcı" olanlara karşı dikkatli olunacaktır… ● …………. ● …………. Ve… Diğer hususlar… VAHYE GÖRE ZENGİNLİK MALİ İBADET YAPILIRKEN

14 ● Bu dünyaya ait zenginliğimiz, şöhretimiz, statümüz ölüme engel olamaz, mutlaka öleceğiz. Çünkü, Yüce Allah’ın kanunu budur. ● Ölüm bir son değil, cennet veya cehenneme gidişin bekleme salonuna giriştir. Hangi yöne gideceğimize “dünya hayatında” biz karar veriyoruz. Yani; bugünkü tercihlerimiz yarın ki hayatımızdır… ● Bu sebeple bir Müslüman; “kendini sürekli sorgulamalı”, doğruyu bulmalı ve gereğini yapmalıdır… BİTİRİRKEN “Fakirleri sevin, onlara yakın olun! Siz onları severseniz, Allah da sizi sever. Siz onlara yakın olursanız, Allah da size yakın olur.” (Hadis) “Ben kazandım, beş kuruş vermem” diyenler; TEMİZLENMEMİŞ SERVET, SADECE AZABI ARTIRIR. ÇARE SENSİN

15 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle...


"● ● Bir topluluğa “millet” diyebilmek için sadece “toprak, bayrak, dil” birliği yeterli değildir. Bireylerin hayata bakış açıları arasında da paralellik." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları