Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

“BİZ” DİLİ ve ŞEFKAT MEDENİYETİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "“BİZ” DİLİ ve ŞEFKAT MEDENİYETİ"— Sunum transkripti:

1 “BİZ” DİLİ ve ŞEFKAT MEDENİYETİ
NEVZAT BAYHAN ŞİİR DERNEĞİ BAŞKANI TDED GENEL BAŞKAN YRD.

2 “BİZ” DİLİ

3 BİZ DİLİ,“BEN”İ “BİZ”İN EMRİNE VERMEK
Şayet bu satırları okuyorsak "Ben" ile başlayıp "Biz"le devam eden "O"na kadar ulaşan engebeli, zorlu ve sancılı bir yolculuğu sürdürüyoruz demektir. "Biz"in verdiği hız, enerji ve bereketle çıktığımız bu "Seyr-i Süluk"ta, "Emmare"nin cazibesi ve oyunlarıyla "Ben" diyerek "nefis" cümlelerimizi kurmuş, bu cümlelerin içini eylem ve düşüncelerimizle doldurup destekler olmuşuz. Takibedilen patikalar bir uçuruma çıkmışsa yahut da karanlıkta sert bir duvarla başımız yarılmışsa, kısmen de olsa ayılmış; kim olduğumuzu, nereden gelip hangi istikamete devam ettiğimizi düşünecek fırsatını da yakalaşmışız demektir.

4 “BİZ” DİLİ İnsanoğlu, heyecanlı, sancılı ve birömür sürecek bu kıvrımlı yolda engellerin sayısı arttıkça, acizlik ve fakirliğini algılar. Voltran adıyla izlediğimiz; eski bir çizgi filmde takım arkadaşlarının tehlike anında birleşerek yenilmez denecek güçte bir beden oluşturmaları gibi, farklı alanlardaki sayıların yanyana gelerek hepsinden daha büyük değerde bir rakam meydana getirmeleri gibi; bireylerin “biz”leşmesiyle ortak bir yapı haline dönüşerek dayanıklılık, rahatlık ve kolaylığın sırrına şahit olur insanoğlu.

5 “BİZ” DİLİ “Nahnu” şekliyle yolun yarısını geride bırakanlar zorlu imtihanlar ve daha çetin şartlarla karşılaşınca "Biz"in de kifayet etmediğini görür; kendinden başkasını düşünmeyen, aldıkça azan, başardıkça küstahlaşan, elde ettikçe insanlıktan uzaklaşan "Ene" yani "Ben"in cezbesine takılıp nefsin çürük iplerine tutunan bir grup, ayağı kaydığında da tekrar "ego"nun korkunç çukuruna düşer.

6 “BİZ” DİLİ Diğer bir kısım şayet "Huve"yi önemsememişse yahut başka yerlerde arayınca bulamadığından bantta koşu yapan sporcu misali, ne kadar hızlı koşarsa koşsun, yerinde saymaya devam eder durur. İşte bu hercümerç içinde "Habl-ül Metin"i keşfedenler ise ona sıkı sıkıya sarılır ve O'nun ışığı ve enerjisiyle sahil-i selamete ulaşırlar.

7 “BİZ” DİLİ İçinde kulaç attığımız ömür deryasının bu safhasında enaniyet ve Firavniyet kokan "Ben" yerine kardeşliğin, huzurun, barışın, mutluluğun anahtarı olan “Biz" dilinin sihrini, bereketini ve faziletini bir kez daha keşfedip hatırlamakta fayda var.

8 DEĞERLERİMİZİN DİLİ “Mülk” sarayının zirvesinden bakıldığında; kâinat ve insanın yaratılış ve yeniden dirilişinde "Biz" ifadesinin kullanıldığına şahit oluruz. Herşeye kadir olan "O", Peygamberlere kitap, vahiy, hikmet verilmesi gibi meseleleri buyururken; Cebrail başta olmak üzere diğer melekler, Peygamberler, mü’min cin ve insanlara da bir paye veriyor, “Biz” diyerek onlara adeta şeref bahşediyor.

9 DEĞERLERDE BİZ DİLİ Hiç bir ihtiyacı olmayan, herşeyi bilip "ol" demesiyle olduran Yüce Yaratıcının "Biz" ifadesini istimal etmesi; hem güç sahiplerine paylaşma emri, hem de egonun, “ene”nin emrine girmiş nefislere kurtuluş için benliği bırakıp birlikte hareket etme, paylaşma talimatı ve sırrını da işaret ediyor.

10 DEĞERLERDE BİZ DİLİ Bir olan O, her mükemmelliği birlik içine dercettiğinden vahdetten hoşnut olurken ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, bölücülüğü ise reddeder. Çünkü "Ben"lerin "Biz" şemsiyesi altında bir araya gelmesi hem birey ve toplum huzuru zaviyesinden hem de gelecek nesillerin yaşayacağı atmosfer açısından yaşanılır ve özlenilir bir gelecek için çok önemlidir. Çünkü bir tevazu ve mahviyet sözcüğü olan Biz, aynı zamanda nezaket, nezahet ve şefkati özünde taşıyan sihirli bir beyandır. O, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım..." (Bakara, 30) gibi kendisine mahsus konuları bize iletirken "Ben" öznesini, "Biz, Kur'ân-ı Kerim'i Kadir Gecesi indirdik." (Kadir, 97/1) ayetinde görüldüğü üzere umumî saltanatı adına hitapta bulunurken "Biz" sözünü kullanmaktadır.

11 DEĞERLERDE BİZ DİLİ Bununla herşeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin hiç birşeye ihtiyacı bulunmadığı Yüce Yaratıcı; bütün bu azamet ve izzetiyle beraber "biz" ifadesini kullanarak “eşrefi mahlûkat” olarak yarattığı insanoğluna bir de edep öğretmektedir. Hiç ihtiyacı yokken, vesile ve sebeplere de bir paye verdiğini beyan buyurmakta, "ben” ile başlayan cümleler kurup kibir piramidinin zirvesinde oturan egoist nefislere benliği bırakıp "biz" demenin, tevazu kanatlarını yere sermenin gereğini talim etmektedir. Her Müslüman’ın günde neredeyse kırk sefer tekrar ettiği insanlık ufuklarını aydınlatan ilk surede: “Bizi Kur’an Yolunda yürüt, kızdığın ve sapmış olanların yolundan, izinden yürütme.

12 DEĞERLERDE BİZ DİLİ Onları bize önder, rehber kılma, dünyada hayata aktarıp, dünyasını cennete çeviren, böylece bizleri ahiretteki Cenneti de garantileyenlerden eyle, bizleri yolunda yürütecek güçlü irade sahibi kullarından eyle” gibi mesajlarını verirken “ben” değil “biz” ifadelerinin kullanılmasıyla insanlığın huzur ve sürur kaynaklarına dikkat çekiliyor.

13 “BİZ”DEN DEĞİLDİR "Âlemlere rahmet olarak yaratılan" insanlık kulesinin zirvesi olan Efendimizin çok önem verdiği hususlarda; “- İyiliği emredip kötülükten sakındırmayan bizden değildir. - Irkçılık yapan bizden değildir. - Müslüman'a zarar veren, hile yapan, onu kandıran, bizden değildir. - İlim öğrenmeyen bizden değildir." Hayatî mesaj ve rahmet dolu muhteşem ifadelerinde görüldüğü gibi, insanlığı "Biz" şemsiyesi altında toplayarak; kötülüğe sebep olan, yanlış yapan bireylerin karşısında sarsıldığı, savrulduğu karanlıktan, güneş gibi ışıktan kollarıyla kucaklayıp aydınlığa çekerek sağlıklı bir toplum inşasını gerçekleştiriyordu.

14 ORTAKLIKLARDA, YÖNETİMLERDE, AİLELERDE “BİZ” DİLİ
Gerek kurumlarda şirketlerde birlikteliklerde, gerek toplumlarda devletlerde milletlerde, gerekse de onun yapıtaşı olan zihinlerde gönüllerde ailelerde sihirli bir tutkal, kenetleyen bir harç görevi yapar "biz".. Bu tespit, hamasi düşünce ve nutuklardan öte bilimsel çalışmalarla ulaşılan bir sonuçtur.. UC Berkeley Üniversitesi'nden Psikoloji profesörü Robert Levenson ve arkadaşlarının yaptığı araştırma bunlardan sadece biri. Bu çalışmada bireyselliğin Amerika toplumu için vazgeçilmez olduğunu belirttikten sonra sözkonusu evlilik olunca "biz" için "Ben"in feda edilmesi gereken bir kavram olduğu gerçeğinin üzerinde duruyor.

15 ORTAKLIKLARDA, YÖNETİMLERDE, AİLELERDE “BİZ” DİLİ
Çünkü ‘Biz’ dili; birlikte yaşamanın, ortaklığın, takımdaşlığın, yurttaşlığın, vatandaşlığın kişinin kendisiyle yüzleşmesinin semeresini endam aynasında seyretmesinin en fıtrî biçimidir. Ancak bu şekilde aidiyet hissi gelişir, ortak payda ve kimlikler anlam kazanır, “benlik” "biz" potasında eritildiğinde muhataplar birbirlerinin önceliklerini farkeder ve dertlerine derman olurlar..

16 “BEN” BENCİLDİR Bireyin bütün azalarıyla barışık yaşaması, ailede eşlerin birbiriyle anlaşması, ortakların birbiri için çalışması, milletlerin muhatabı için yaşaması “biz dilinin” çok iyi konuşulması ve hazmedilmesiyle mümkün olacaktır. Araştırmacı Benjamin Seider’in ifadesiyle; “Biz dili, aynı çatı altında yaşarken karşılaşılan zorluklarla birlikte baş etmenin en etkili ve doğal sonucudur.” “Ben”in bencil yaklaşımı devam ettikçe geride; barış ortamı kin ve nefretin hüküm sürdüğü çekilmez bir savaş alanı, ayrılmış eşlerden oluşan tek ebeveynli aileler, kutuplaşan, ayrışan, bölünen toplumlar, diğerlerine hayat hakkı tanımayan devletlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

17 “BEN”SİZ “BİZ MÜMKÜN MÜ?
Emmanuel Levinas, “ben-tanrı-dünya” üçgeninde benmerkezciliğin matematiksel ifadesi olan Kartezyen anlayışın ve modern felsefenin de temsilcisi Descartes'in aksine; başkasını odağa alan yaklaşımı, "ben" ve "biz"e ayrı bir renk kazandırmaktadır. Levinas toplumları ve bireyleri çatışma ile karşı karşıya bırakan bu nefretin "ben" merkezinden tahrik edildiğine ve üretildiğine inanır. Ötekini anlama ve ihtiyaçlarını algılama, onunla varolunabilineceğini kavrama insanlığın ulaşması gereken onurlu bir durum olduğunu savunan Levinas, "öteki" olmadan "Ben"in de tek başına yaşayamayacağını savunur.

18 “TOPLUM “BİZ” DENİLEN BEDEN İSE ONUN HÜCRESİ
Hâsılı; Şeyh Sadi’nin inci-boncuk satan fakir bir esnafın vefatından sonra dükkânını yenilemeye kalkan yetim yedi oğlunun, tabanı sökerken yedi küp altın bulmaları ve bu zamana kadar fakir bir hayat sürmelerine üzülmeleri gibi insanımıza “ben” küllerinin altında gizli kalmış ve sönmeye mahkûm edilmiş gönül dükkânlarının “biz”in "Sûr"unu üfürmesiyle ortaya çıkan muhteşem bir hazinenin üstünde oturduklarını insaflı gönüllere hatırlatmamız gerekiyor. İyiliğin ve kötülüğün ilk hareket enerjisi olan “ben” olmadan “biz”leşmek mümkün olamayacağı gibi, “biz”siz “ben” de anlamsız, kendi ekseni etrafında topaç gibi dönen hedefsiz bir kavram olarak kalacaktır.

19 ENE VE AİLE Bir toplum veya aileyi oluşturan bedenin, hücrelerle simgelenen "ene" yani benliğini “biz”in temsilcisi olan bu bedenin emrine verilmesi, vücut sarayının mükemmel işlemesi ve sakinlerine muhteşem bir hizmet vermesi anlamına gelecektir. “Ego”sunun zebunu olmuş hücrelerin isyan edip sorumsuzca hareket etmesi ise toplumsal bedende “urlaşmaya, kanserleşmeye” sosyolojik olarak da ayrışma, çatışma ve bölünmelere yol açacaktır.

20 ENE VE AİLE İki cihanda huzur ve mutluluğu kovalayan insanoğluna düşen; basamakları “ben” taşlarıyla örülmüş ve pişirmek, “tefeni” sırrına erdirmek adına üzerinde taşıyarak yükseklere ulaştıran “biz” merdivenini; çile, sabırla örerek yaratılışın amacı ve hedefi olan “O”na ulaşmak olacaktır. Nihayeti “O”na çıkmayan merdivenler ise yolcusunu korkunç bir uçurum ile karşı karşıya bırakacaktır. Dalgalı, fırtınalı ömür denizinde sürdürdüğümüz bu yolculukta, "Ana"yı "Nahnu"nun emrine vermiş, "O"nun hoşnutluğuna ererek gerçek hedefe ulaşmış olanlardan olma temennisiyle.

21 ŞEFKAT MEDENİYETİ

22 ŞEFKAT Başlıbaşına bir abide olan annemiz gelir akla "şefkat" denince.. Güçlü kollarıyla sinesine basan babamız tüllenir gözlerimizde, Sımsıcak bereketiyle Anadolu dolaşır hayal ufuklarımızda.. Her vatandaşın kendisinden çok şey beklediği "Devlet Baba" hissettirir kendini iliklerimize kadar.. ..ve her faninin son sığınağı belirir ömür tünelimizin sonunda ışık olarak.. Şefkat denizi çepeçevre sar(malay)ınca dünyamızı, çevremizdeki insanların iyi hasletlere sahip olmaları için seferber olur, onları felakete sürükleyecek yanlış işlerden ve kötü davranışlardan koruma isteğiyle cansiperane “sıradağlar gibi” dururuz.

23 ŞEFKAT NEDİR? Sözlükler; "Çevresindeki insanları kabullenme, onlarla yakından ilgilenme, onlara sevecenlik ve sempati ile yönelme, başkasını koruma, himaye altında bulundurma." Olarak tarif eder "Şefkat" kelimesini. İdareciysek ki herkes kendisini yönetmesi hasebiyle bir yöneticidir, şefkat yetişir imdadımıza her dem.. Bu iksirle aldatmanın, aldanmanın, ötekileştirmenin, talihsiz, taşkın ve sapkın davranışların önüne geçer, onlara kol kanat gerer, onlara adaletle davranır, iyilik yapar, zulümden haksızlıktan kaçar ve haksızlığa götüren bütün mecraları, dehlizleri kapatır. Kolaylaştırır zorlaştırmaz, müjdeyi tercih ederiz nefret ettirme yerine..

24 MERHAMET "Yöneticilerin en kötüsünün insafsız ve katı kalpli olanlardır" fermanını çok iyi anladığından idareci şefkatle yaklaşır bütün kevn-ü mekâna.. Onun içindir ki Efendimizden beri, ırk-din-dil ayrımı gözetmeksizin ele alır insanları medeniyetimiz.. "Dicle kenarında bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de adl-i İlahî Ömer'den sorar onu." Duygularına aşinadır yüreğini insanlığın emrine vermiş adanmışlar.. Efendimizin muhteşem ifadeleriyle; “Benim kastettiğim merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir." sözleriyle anlatılmak istenenleri çok iyi anlarlar.

25 ŞEFKAT, CENNET KAPISININ ANAHTARI
“Şefkatlilerin Yaratıcısı” kullarının da birbirlerine karşı şefkat ve merhamet hisleriyle dolu olmalarını murâd etmekte, yarattıklarının en şereflisi olan insana gönderdiği son Rehberin de bir şefkat peygamberi olarak anılması, yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilmesi, imanda ulaşılan seviyenin bir göstergesidir. Ondan dolayı; "Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet göster"meyince "gökyüzündekilerin de" bize merhamet etmeyeceğini bilir, şefkatle muamele görmenin şefkat göstermekle mümkün olabileceğini anlar, hatta cennet kapısının anahtarının şefkat olduğundan da şüphe etmeyiz.

26 ŞEFKAT RAHMETTİR Çünkü şefkattir kişiyi bencillikten, çıkarcılıktan, zalimlikten uzak tutan.. Cömertliktir, tevazudur, affetmektir, yaşatmak için yaşamaktır şefkat.. Ne kadar varlık varsa onların her türlü hakkını savunmaktır, haklıya hakkını vermektir şefkat. Bütün canlılar arasında yardımlaşmayı esas alıp birbirinin imdadına yetişmektir şefkat. Şefkat; kendisine çok ağır işkence ve hakaretler eden "Tâif halkını" hayırlı insanlardan oluşan bir nesil sahibi olmaları için dua edip korumaktır.

27 BİZ DİLİ ŞEFKAT DİLİDİR
Şefkattir Mevlânâ'ya:“Eğer sende basîret varsa, gönül Kâbe’sini tavaf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl mânâsı gönüldür… Şunu iyi bil ki sen, Allah’ın nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap, gönül kırmanın günâhını telafi edemez." Dedirten.. Çünkü şefkat dili hem hizmet edeni hem de edileni mutlu kılar. Arif olan; insanlara tesir etmenin ve onlara bir fikri kabul ettirmenin her şeyden önce gönül almakla, gönüllere huzur ve saâdet bahşetmekle mümkün olduğunu bilir. Birer çiçektir varlıklar, şefkat suyuyla gelişir etrafa rayiha saçarlar.

28 SEVGİ GEMİSİNE BİNEN ŞEFKATLE YOL ALIR
Sevgi gemisine binen şefkatle kardeşlik, birlik ve dostluk gelişme zemini bulur, toplumsal bağlar daha da güçlenerek insanca bir hayatın nesimleri okşar yüzünü insanlığın.. Her türlü acizliğini bir tarafa atarak Şefkatle atılır kurdun üstüne civcivlerini koruma için kuşlar, kartal bile neye uğradığını anlamaz saldırınca serçeler.. Şefkat, rahmet olur yağar mazlumların üstüne, sevgi olur dolar zerrelerine tüm yaratılmışların, merhamet olur kucaklar masumları.. Şefkat medeniyetinde; gelen yaşlıya yer açmakta gecikince: "Küçüklerimize şefkat etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir” ikaz olur "dost"lara..

29 ŞEFKAT HERŞEYE… Onun içindir şefkat medeniyetin kurucusu olan Efendimiz; Ebu Talha’nın oğlu Ebu Ümame’nin bir serçesinin öldüğünü duyunca, sırf onun için çocuğun ziyaretine gidip acısını paylaşıyor, Medine'de bir Yahudi'nin çocuğu hastalanınca ziyaret etmede bir an geri durmuyordu. Sadece çocuklar değildi onun önem verdiği, baştacı ettiği; insanların bir dağ ve kaya parçası olarak gördükleri Uhud dağı için; “Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” diyerek tabiata dikkati çekiyor, bir gün Ensar’dan birinin bahçesine girdiğinde aç bırakılmış deveyi görünce sahibine: “Şu hayvanı sana veren Allah’tan hiç korkmaz mısın? Diye azarlıyor, on bin kişilik ordusuyla muzaffer bir komutan olarak Mekke’ye girdiğinde yeni yavrulamış bir köpek gördüğünde zarar görmesin diye ve başlarına bir asker dikerek şefkatin zirvesini gösteriyordu insanlığa..

30 ŞEFKAT FERAGATTİR Çok sevdiği amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşî’yi bile her şeye rağmen affedip bağışlayıp ona yazdığı mektupta; Allah’tan ümidini kesmemesi gerektiğini ifade etmektir.. Şefkattir; çağları aydınlatan velîler sultânı olan Şâh-ı Nakşibend’e yedi sene hastalıklı hayvanlara, yedi sene hasta insanlara hizmet ettiren, yedi sene de mahlûkâtın geçeceği yolları temizlettiren.. "Bedenimi o kadar büyüt ki cehennemin tamamını doldurayım ki kimse düşmesin" yüceliğini, "Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri arasında yanmaya hazırım" fedakârlığını, "Cibali Baba"nın surlar üzerinde göğsünü Şahî Topların güllelerine siper etme cesaretini veren ışık da şefkattir..

31 GÜNAHA DEĞİL GÜNAHKARA ŞEFKAT
Günaha karşı tavır almakla, günahkâra karşı tavır almak aynı şey değildir. Her konuda kılı kırk yaran Efendimizin " Mâiz ve Gâmidiyeli kadın" hadisesinde takındığı tavırla, günahlara karşı tavizsiz ancak günahkâra karşı şefkatli olmak gerektiğinin altını çiziyordu. Yeni Müslüman olan birisinin istekleri bitmeyince ve yapılan iyilikleri küçümser tavırlara girince sahabilerin bu saygısızlığı cezalandırma eğilim göstermeleri karşısında "Benimle ümmetimin arasına girmeyin..”diyerek şefkatin ölçüsünü gösteriyordu. Bu medeniyetin gönül mimarlarından biri olan Mevlânâ; "Sen Hristiyanlara bile kucak açıyorsun, Yahudilerle biraraya geliyorsun; günah işleyenlere dahi "gel" diyorsun, sarhoşa el uzatıyorsun... Böyle yapmakla İslam'ın onurunu iki paralık ediyor, dinin izzetine dokunuyorsun. Sen zındıkın tekisin, seni Cehennem bile kabul etmez!.." sözleriyle hakaretler yağdıran bir talihsize; "Sen de gel, sana da bağrımı açıyorum!" diyerek bir şefkat dersi veriyordu.

32 ŞEFKAT MEDENİYETİNDE EŞYA
Şefkat hamuruyla yoğrulan varlık aleminin her alanında kendisini maşuklarına hissettiren merhamet, aynı zamanda insanlık sarayının nuru, huzuru ve sürurudur. Kısaca şefkat cennet misal bir ülke bağışlar insanlığa, cennetin kapılarından dışarı sızan ışık da şefkattir. Medeniyetimiz, Yunusvarî “Bir kez gönül yıkdın ise” hiçbir amelimizin kurtarıcı olamayacağını görmüş, “Dağlar ile taşlar ile” Hakkı çağırmış, “Sarı Çiçeğe” sorular sorarak verdiği cevaplarla asrı aydınlatmış, insan tabiat ilişkilerini şefkat bağlarıyla sarıp sarmalayarak eşyayı yaşamın bir parçası olarak algılamıştır.

33 EŞYAYA BİLE ŞEFKAT Şefkat medeniyetinde insanlığı kardeş gören anlayış canlı cansız demeden bütün varlıklara sevgi ve merhametle yaklaşır. Susamış bir köpeğin susuzluğunu gideren değerlerini yitirmiş bir sapmışın Cennet'e; evindeki kediyi aç bırakıp onun ölümüne sebebiyet veren bir talihsizin de Cehenneme gittiğini belirtir Efendimiz. Kim ne şartlarda hangi ölçüde eziyet vermişse, canına kastetmişlere bile hakkını helâl eden Asrın Fikir Mimarı, bir köpek hakkında konuşmayı bile gıybet saymış, yolunun üzerindeki kuru dalları kesmeye çalışan talebesine bu kuru dalların kendi kardeşleri olduğunu bildirerek kızmış, kırılan çay kaşığını değiştirmek isteyenlere onun sohbet arkadaşı olduğunu hatırlatarak atma yerine tamir ettirmiştir.

34 ŞEFKAT YANLIŞI TEŞVİK DEĞİLDİR
Aşırı şefkatin toplumda suiistimallere sebebiyet vereceğini de gözönünde bulundurarak, vakur davranmalı, ciddiyet elden bırakılmamalı bunların paralelinde baba şefkati, anne sıcaklığı ile varlıklar kucaklanmalıdır. Çünkü Üstad'ın ifadesiyle; "Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli'l-âlemîn Zât'ın (a.s.m.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir."

35 ÇIKARLAR İÇİN İNSANLIK FEDA EDİLMEMELİ
Çünkü şu dünya dediğimiz renkli ve hareketli kürenin üzerinde kendi şahsi emelleri ve çıkarları için çoğu zaman insanlık feda ediliyor, fitne ve kin tohumları körüklenerek " nefs-i emmare" sahipleri tahrik ediliyor.. bir taraftan teknolojinin başdöndürücü bir hızla yol aldığı bu yolda insan ruhu kuralsız hale getirilen şehrahta kazalara kurban ediliyor.. yol kazalarında telafisi mümkün olmayan fay hatlarının oluşturduğu sarsıntılarla insanlık salim düşünecek bir saniye bile bulamıyor.. hücrelerine kadar hissettiği manevi susuzluğunu gidermek için parıltılı ambalajlar içinde sunulan deniz suyuyla hararetini gidermeye çalışıyor.

36 ŞEFKAT ŞİFALI BİR İKSİRDİR
İnsanlıktan nasibini alamamış, zulmetmeyi nefislerinin kölesi olmayı marifet saymış bu varlıkların bırakın planlarının karşısına alternatif çıkarmak, masum insanlar o projeleri anlamaktan bile aciz kalıyor. Cehenneme kadar inen bu derin çukurlarla, bireyler ve toplumlar arasındaki bütün bağları yerle bir eden bu şebekeye karşı yapılacak en etkin ve etkili mücadele; robotlaşan bireyleri, şeytanileşen zekâlarına, faydacı hislerine, mekanikleşen kalp dünyalarına, robotlaşan davranışlarına asli vazifelerini ve hasletlerini hatırlama adına şefkat iksiriyle yapılan bir yaklaşımdır..

37 ŞEFKAT BİR İKSİRDİR Öyle sırlı bir iksirdir ki şefkat; kaskatı kalpler onunla nurani bir hamur olur, onunla ömrü zulümle geçen insanlar nedamet duygularıyla mazlumun yerine koyar benliğini, onunla hedefsiz, duyarsız, sevgisiz insanlar başkası için yaşamaya odaklanır. Onunla bir sel gibi dünya insanını önüne katarak sürükleyen bireyselcilik, menfaatçilik akımı birlikte yaşamanın, kardeşliğin yaşandığı rengarenk bir gökkuşağına döner.

38 HERŞEYE HERKESE ŞEFKAT
"Evet, herkese ve her şeye karşı duyulan karşılıksız sevgi ve alâka; mazlumların, mağdurların mâruz kaldıkları sıkıntıları göğüsleme ve bir anne içtenliğiyle onların üzerine titreme de diyebileceğimiz 'şefkat', ilâhî ahlâkın farklı bir tecellisi, göktekilerin sesi-soluğu ve bütün annelerin sımsıcak nefesinin ayrı bir unvanıdır. Sinesinde bu hissi taşıma bahtiyarlığına ermiş biri, herhangi bir karşılık beklemeden sevgi ve merhamete muhtaç herkese şefkat elini uzatır; gücü yettiğince devrilenleri tutar kaldırır; üşüyenleri ısıtır; yalnızların, gariplerin vahşetini giderir ve kimsesizlere kimse olur. Körler onunla körlüklerini aşar, sağırlar onunla duymaları gerekli olan en önemli şeyi duyar ve ihtimal hep zulüm ile gürleyip duranlar bile onun sükutî beyanlarıyla dillerini yutar, muvakkaten dahi olsa kendilerini sorgulamaya dururlar.”

39 HERŞEYİN BAŞI VE SONU ŞEFKATTİR
Bu ifadelerden insani erdemleri taçlandıran, tefanî duygularını benliğimize hakim kılan, muhatabını mutlu etmeyi kendisine şiar edinen algının şefkat olduğunu anlıyoruz. Şefkatle; ben-i ademin ruh ikliminde pervaz edebilir, çevremizi onun ışığıyla huzura kavuşturabilir, arkadaşlık, komşuluk, hemşerilik, yurttaşlık, vatandaşlık ve dünya insanı olmanın hazzına ereriz. Çünkü şefkat, yaşatmaktır, hasletleri yaşamaktır, milletin acılarını paylaşmaktır, haset, kin, kavga, savaş gibi afetlere sinesini kalkan yapmaktır. Gerektiğini O’nun hoşnut olacağı zerreden, Süreyya’ya ne varsa tek sermayesi olan canını bile adamaktır. “Hâsılı…

40 “her şeyin mebdei de müntehâsı da rahmettir, şefkattir...”


"“BİZ” DİLİ ve ŞEFKAT MEDENİYETİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları