Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE MERTEBESİ (14 Nisan – Şehitler Haftası)

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE MERTEBESİ (14 Nisan – Şehitler Haftası)"— Sunum transkripti:

1 İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE MERTEBESİ (14 Nisan – Şehitler Haftası)

2 SÖZLÜK ANLAMI SÖZLÜK ANLAMI “Bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek, bir yerde hazır bulunmak” gibi anlamlara gelir. (DİA.“Şehid”mad.)

3 TERİM ANLAMI Terim olarak Allah yolunda öldürülen mü’min kişiye şehit denilmektedir. İslam alimleri şehitliğin terim anlamıyla ilgili çeşitli açıklamalar yapmış, bu konuyu inceledikleri bölümlerde şehitliğin tanımından ziyade öldürülen kişiye niçin şehid ismi verildiği üzerinde durmuşlardır.

4 ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLEN KİŞİYE NİÇİN ŞEHİT DENİR...
Melekler, şehidin cenneti hak ettiğine, onun nimetinden istifade edeceğine şahitlik ettikleri için böyle denmiştir. (Âsım Efendi, Kâmûs tercümesi, I,1181.) Rahmet melekleri onun yanında bulunurlar ve yıkanması veya ruhunun cennete nakli esnasında onunla birlikte olurlar. Bunun için ona “şehîd” denmiştir. (Âsım Efendi, Kâmûs tercümesi, I, 1181.)

5 Yere şâhit denmektedir ve yere düştüğü için ona da şehîd denmiştir.
(Âsım Efendi, Kâmûs tercümesi, I, 1181.) Şehitler Allah’ın melekûtunu ve mülkünü müşahede ederler. Bunun için onlara “şehîd” denmiştir. (Âsım Efendi, Kâmûs tercümesi, I, 1181.)

6 Şehitler, Allah’ın emrinde hakka şahitlik ettikleri ve sonunda bu uğurda öldürüldükleri için bu ismi almışlardır. (Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VIII, 255.) Üzerindeki kan onun şehitliğine, Allah yolunda öldürüldüğüne şâhitlik ettiği için bu ismi almıştır. (Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VIII, 255.)

7 Allah, kendi yolunda öldürülen bu insanlar için büyük bir itibar (kerâmet) hazırlamış, onlar da bunu müşahede etmişlerdir ve bunun için onlara “şehîd” denmiştir. (Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VIII, 255.) Zâhirî haline binâen onun imanlı olduğuna ve hayırlı bir şekilde öldüğüne şahitlik edildiği için kendisine “şehîd” denmiştir. (Zebîdî, Tâcü’l-arûs, VIII, 255.)

8 İslam âlimleri Kur'an’da “Allah yolunda öldürülenler” olarak ifade edilen şehitlerin diri olmalarının ne anlama geldiği, buradaki “diri” kelimesinin gerçek anlamda mı, mecaz anlamında mı kullanıldığı konusunda farklı görüşler ortaya koyarlar. Taberî’ye göre bütün insanların ruhları zaten berzahta diridir. Yalnız cennete girecek diğer kişiler cennet nimetlerinden, yeniden dirilme (bi'set) sonunda oraya girince yararlanacakları halde şehitler bunlardan daha berzahta iken yararlanacaklardır. Onların diri olmaları bu mânâdadır. (Taberî, Câmi’u’l-beyân, II, ) Semerkandî’ye göre de bunların ruhlarına canlı kişilere gösterilen itibar gösterileceği için bu anlamda diri denmiştir. (Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Tefsîr, I, 314.)

9 ALLAH’IN İSİMLERİNDEN BİRİ
(الشهيد) ALLAH’IN İSİMLERİNDEN BİRİ (ESMÂ-İ HÜSNÂ) Sözlükte “bir şeyin mahiyetine vâkıf olmak, onu bilmek, sözle ifade etmek” anlamındaki şehâdet kökünden türeyen şehîd “kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse” demektir. Bu kelime Allah’a nisbet edildiğinde “her şeyi gözetlemiş gibi bilen, hiçbir şey ilminden gizli kalmayan” mânasına gelir. Râgıb el-İsfahânî şehâdeti “iç veya dış duyular yoluyla meydana gelen bilginin ifade edilmesi” diye açıklamakta ve zât-ı ilâhiyye için kullanılan “âlimü’l-gaybi ve’ş-şehâde” nitelemesini “insanların duyularına ve sezişlerine gizli kalan hususları bilen” şeklinde yorumlamaktadır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şhd” md.).

10 Âlimler, şehîd isminin temel mânasının “bilen” olduğu ve şâhidden daha zengin bir muhtevaya sahip bulunduğu hususunda ittifak etmiştir. Şehîd “müşahede yoluyla meydana gelmiş ilme sahip olan varlık” demektir. Buradaki müşahede Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre işitme dışındaki duyu vasıtalarıyla elde edilen bilgidir (el-Emedü’l-aksâ, vr. 67a). İnsanlar duyu organları ile bilgi edindikleri halde Allah bu tür vasıtalardan münezzehtir (Ebû Abdullah el-Halîmî, I, 200). Allah’ın hem gizli hem de âşikâr olanı bildiğini ifade eden âyetler şehîd isminin muhtevasına duyular ötesini de katmakta ve ona “her şeyi aslî hüviyetiyle tam olarak bilen” mânasını kazandırmaktadır. (Topaloğlu, Bekir, "Şeh'id", DİA, c.38, s. 428.)

11 KUR'AN’DA ŞEHİT VE ŞEHİTLİK
Kur’an-ı Kerimde genel olarak “şehid” veya “şüheda” kelimeleri sözlük anlamında kullanılır. Meselâ: وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهٖيدًا… “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık...” (Bakara suresi 143. ayet )

12 فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَهٖيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰؤُلَاءِ شَهٖيدًا
“Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!.” (Nisa suresi 41. ayet) لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِهٖ وَالْمَلٰئِكَةُ يَشْهَدُونَ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter. (Nisa suresi 166. ayet)

13 Sadece Nisa suresi 69. âyetteki “şühedâ” kelimesi terim anlamında kullanılır.
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُولٰئِكَ مَعَ الَّذٖينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّٖنَ وَالصِّدّٖيقٖينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحٖينَ وَحَسُنَ اُولٰئِكَ رَفٖيقًا “Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ 4/69.)

14 AYETLERDE ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLER…

15 Kur'ân-ı Kerîm’de Allah yolunda öldürülenlerden, bunların aslında ölü olmayıp diri olduklarından, rızıklandırıldıklarından, Allah’ın kendilerine ihsan ettiklerinden dolayı mutlu bir hayat sürdüklerinden, Allah’ın rahmetine ve mağfiretine kavuştuklarından bahsedilir.

16 ONLAR ÖLÜ DEĞİL DİRİDİR…
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. (Bakara suresi 154. ayet)

17 ONLARA ALLAH’IN BAĞIŞLAMASI VE RAHMETİ VARDIR…
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır. (Ali_İmran suresi 157. ayet)

18 ALLAH ONLARIN GÜNAHLARINI ÖRTECEKTİR…
…فَالَّذٖينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُوذُوا فٖى سَبٖيلٖى وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّپَاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ “…Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Ali_İmran suresi 195. Ayet)

19 RABLERİ KATINDAN RIZIKLANDIRILIRLAR…
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”(Ali_İmran suresi 169. ayet)

20 ONLARA BÜYÜK MÜKÂFAT VERİLECEKTİR…
فَلْيُقَاتِلْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ الَّذٖينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِ وَمَنْ يُقَاتِلْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتٖيهِ اَجْرًا عَظٖيمًا “O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa suresi 74. Ayet)

21 ONLARA GÜZEL RIZIK VERİLECEKTİR…
وَالَّذٖينَ هَاجَرُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًا وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ “Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Hac suresi 58. ayet)

22 ONLAR CANLARINI VE MALLARINI CENNET KARŞILIĞINDA ALLAH’A SATMIŞLARDIR…
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ… Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak va'detmiştir… (Tevbe suresi 111. Ayet)

23 ONLARIN AMELLERİ BOŞA ÇIKMAYACAKTIR…
…وَالَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ …Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. (Muhammed suresi 4. ayet)

24 HADİSLERDE ŞEHİT VE ŞEHİTLİK
Hadislerde de şehitliğin tanımı konusundaki temel esas Allah'ın yolunda gayret sarf ederken ruhunu Allah'a teslim etmektir. Bununla birlikte ayetlerden farklı olarak hadislerde şehitliğin tanımı biraz daha genişletilmiştir.

25 Esas itibariyle Allah yolunda öldürülen kişiye şehit denilirken daha sonra Hz. Peygamber'in (sav) bazı hadisleri delil gösterilerek şehitliğin anlam çerçevesi genişletilmiştir. Buna göre karın ağrısı, boğulma, yanma gibi afet ve hastalıklar sebebiyle ölen mü’minler de şehit kabul edilmiştir.

26 عنْ أبي هُرَيْرةَ ، رضي اللَّه عَنْهُ , قالَ : قالَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « ما تَعُدُّونَ الشهداءَ فِيكُم ؟ قالُوا : يا رسُولِ اللَّهِ من قُتِل في سبيل اللَّه فَهُو شهيدٌ . قال : « إنَّ شُهَداءَ أُمَّتي إذاً لَقلِيلٌ ، » قالُوا: فَمنْ يا رسُول اللَّه ؟ قال : « منْ قُتِل في سبيلِ اللَّه فهُو شَهيدٌ ، ومنْ ماتَ في سبيل اللَّه فهُو شهيدٌ ، ومنْ ماتَ في الطَّاعُون فَهُو شَهيدٌ ، ومنْ ماتَ في البطنِ فَهُو شَهيدٌ، والغَريقُ شَهيدٌ » رواهُ مسلمٌ . Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: – "Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?" diye sordu. Sahâbîler: – Yâ Resûlallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir, dediler. Peygamber Efendimiz: – "Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır" buyurdu. Ashâb: – O halde kimler şehittir, yâ Resûlallah! dediler. Resûl-i Ekrem: – "Allah yolunda öldürülen şehittir; Allah yolunda ölen şehittir; bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir; ishalden ölen şehittir; boğularak ölen şehittir" buyurdu. (Müslim, İmâre 165. Ayrıca bk, İbni Mâce, Cihâd 17)

27 Gerek bu hadisin farklı rivayetlerinde ve gerekse diğer rivayetlerde başka sebeplerle ölenlerin de şehit oldukları zikredilmektedir ki buna göre Allah yolunda öldürülenler dışındaki şehitler şunlardır: Malını,canını (kanını), ailesini, dinini savunurken öldürülenler, Haksız yere (zulmen) veya hakkını savunurken öldürülenler, Allah yolunda ölenler, Tâûn (vebâ) karın hastalığından ölenler, Boğulanlar, Yıkıntı altında kalanlar, Hamile iken veya doğum esnasında ölen kadın, Hastalanıp hasta olarak ölen, Herhangi bir sebeple yatağında ölen,

28 HADİS-İ ŞERİFLERDE ŞEHİTLİK…

29 BULAŞICI HASTALIĞA YAKALANAN, İSHALE TUTULAN, SUDA BOĞULAN, GÖÇÜK ALTINDA KALANLAR…
عنْ أبي هُرَيْرةَ ، رضي اللَّه عَنْهُ ، قالَ : قالَ رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « الشُّهَدَاءُ خَمسَةٌ : المَطعُونُ ، وَالمبْطُونُ ، والغَرِيقُ ، وَصَاحبُ الهَدْم وَالشَّهيدُ في سبيل اللَّه » متفقٌ عليهِ . Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: " Şu beş kişi  şehiddir : Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar." (Buhârî, Cihâd 30; Müslim, İmâre 164. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân 32; Tirmizî, Cenâiz 65)

30 MALI UĞRUNDA ÖLDÜRÜLEN KİMSE ŞEHİTTİR…
وعن عبدِ اللَّهِ بن عمْرو بن العاص ، رضي اللَّه عنْهُمَا ، قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « منْ قُتِل دُونَ مالِه ، فَهُو شهيدٌ » متفقٌ عليه . Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Malı uğrunda öldürülen kimse şehittir." (Buhârî, Mezâlim 33; Müslim, Îmân 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21)

31 وعنْ أبي هُريرة ، رضي اللَّه عنْهُ ، قالَ : جاء رجُلٌ إلى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَال: يا رسول اللَّه أَرأَيت إنْ جاءَ رَجُلٌ يُرِيدُ أَخْذَ مالي ؟ قال : « فَلا تُعْطِهِ مالكَ » قال : أَرأَيْتَ إنْ قَاتلني ؟ قال : « قَاتِلْهُ » قال : أَرأَيت إن قَتلَني ؟ قال : « فَأنْت شَهيدٌ » قال : أَرأَيْتَ إنْ قَتَلْتُهُ ؟ قال : « هُوَ في النَّارِ » رواهُ مسلمٌ . Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve: –Yâ Resûlallah! Bir kişi gelip malımı almak isterse ne yapayım? dedi. Resûl-i Ekrem: – "Ona malını verme" buyurdu. – Benimle savaşmaya kalkarsa ne dersin? diye sordu; – "Sen de onunla savaş" cevabını verdi. – Adam beni öldürürse? dedi; Peygamberimiz: – "Sen şehit olursun" buyurdu. – Peki ben adamı öldürürsem? deyince, Efendimiz: – "O cehennemdedir" buyurdu. (Müslim, Îmân 225)

32 MALI, KANI, DİNİ, AİLESİ UĞRUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİTTİR…
وعنْ أبي الأعور سعيدِ بنِ زَيْدِ بنِ عمرو بنِ نُفَيْلٍ ، أَحدِ العشَرةِ المشْهُودِ لَهمْ بالجنَّةِ ، رضي اللَّه عنْهُمْ ، قال : سمِعت رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقولُ : « منْ قُتِل دُونَ مالِهِ فهُو شَهيدٌ ، ومنْ قُتلَ دُونَ دمِهِ فهُو شهيدٌ ، ومن قُتِل دُونَ دِينِهِ فَهو شهيدٌ ، ومنْ قُتِل دُونَ أهْلِهِ فهُو شهيدٌ » . Ebü'l-A‘ver Saîd İbni Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir." (Ebû Dâvûd, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21)

33 BOĞULARAK ÖLEN… وعن أم حرام رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالتْ: قال رسولُ اللّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: في البَحْرِ الَّذِى يُصِيبُهُ القَئُ لَهُ أجْرُ شَهِيدٍ، وَالْغَرِيقُ لَهُ أجْرُ شَهِيدَيْنِ Ümmü Harâm (radıyallahu anhâ)  anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehid sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehid sevabı vardır." (Ebu Dâvud, Cihâd 10)

34 YATAKLARINDA ÖLENLER TÂUNDAN (VEBÂDAN) ÖLENLER…
وعن العِرْباض بن سارية رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال رسولُ اللّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: يَخْتَصِمُ الشُّهَدَاءُ وَالمُتَوَفَّوْنَ عَلى فُرُشِهِمْ إلى رَبِّنَا في الَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنَ الطَّاعُونِ فَيقُولُ الشُّهدَاءُ إخْوَانُنَا قُتِلُوا كَمَا قُتِلْنَا، وَيَقُولُ المُتَوَفَّوْنَ عَلى فُرُشِهِمْ إخْوَانُنَا مَاتُوا كَمَا مُتْنَا. فَيَقُولُ رَبُّنَا: انْظُرُوا إلى جِرَاحِهِمْ فإنْ أشْبَهَتْ جِرَاحَ المقَتُولِينَ فإنَّهُمْ مِنْهُمْ وَمَعَهُمْ فإذَا جِرَاحُهُمْ قَدْ أشْبَهَتْ جِرَاحَهُمْ  İrbâz İbn Sâriye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şehidlerle yataklarında ölenler, tâundan ölenler hakkında Cenâb-ı Hakk'a birbirlerini şikayet ederler. Şehidler: "Onlar bizim  kardeşlerimizdir, onlar da bizim gibi öldürüldüler!" derler. Yataklarında ölenler de: "Onlar bizim kardeşlerimizdir, bizim gibi öldüler!"  derler. Rabbimiz onlara şöyle seslenir: "Yaralarına bakın, öldürülenlerin yaralarına benziyorlarsa onlardandırlar ve onlarla beraber olurlar!" Bakılır ve onlardaki yaranın, öbürlerininki gibi olduğu görülür." (Nesâî, Cihâd 36, )

35 KARNINDA ÇOCUĞU ÖLEN KADIN…
عن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: قال رسولُ اللّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: : والمَرأةُ تَمُوتُ بِجُمْعٍ Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Karnında çocuğu olduğu halde ölen kadın da  şehiddir” (Tirmizî, Cenâiz 65, )

36 İlgili hadislerin çoğunda bu ölüm sebepleri mutlak olarak zikredilirken az sayıda bazı rivayette tâûn ve benzerleri için de “Allah yolunda” kaydı vardır ve bazı rivayetlerde de sözün bağlamından böyle anlaşılması mümkündür. Diğer taraftan değişik gayelerle savaşa katılanlar bulunabileceği için Hz. Peygambere kimlerin “Allah yolunda” sayılacağı sorulmuş ve o da “Kim Allah’ın kelimesinin (kelimetüllah) en yüce olması için savaşıyorsa o, Allah yolundadır” (Buhârî, "Cihâd", 15) diye cevap vermiştir.

37 HZ. PEYGAMBER'İN ŞEHİT AİLELERİYLE MÜNASEBETLERİ

38 İSLAM'IN İLK ŞEHİTLERİ, İLK ŞEHİT ÇOCUĞU VE HZ. PEYGAMBER
Hz. Peygamber'in özel ilgi gösterdiği ilk şehit ailesi, Mekke'deki Yasir ailesidir. İslam'da ilk şehit erkek sahabi, Yasir b. Amir, ilk şehit kadın sahabi, onun eşi Sümeyye, ilk şehit çocuğu ise oğulları Ammar' dır. Yasir, diğer aile fertleriyle birlikte müslüman olmuş ancak dinlerinden döndürülmek için, Mahzum oğulları tarafından toplu olarak en şiddetli işkencelere tâbi tutulmuşlardır (İbn Hişam, 1987: I, 346; İbn Sa'd, 1985: III, , IV,l36, VIII, 264; Belazüri, 1996: I, 178).

39 Mahzum oğullarının, Mekke'de, Ammar, Yasir, ve Sümeyye'yi öğlenin en sıcak saatinde kızgın kumluklara götürüp işkence yaptıkları nakledilmektedir (İbn Hişam, 1987: I, 342). Bir gün Hz. Peygamber, işkence yapılan yerde bu aileye rastlamış ve onların dirençlerini artıracak, sabır ve tahammül gücü verecek, çektikleri eza ve cefalara karşı teselli ve teskine vesile olacak şu müjdeyi vermiştir: "Sabredin ey Yasir ailesi! Sizi cennetle müjdelerim". Yine bir işkence sırasında Hz. Peygamber' i gören Yasir: ''Ya Rasulallah! Vakit hep böyle mi geçecek?" diye sormuş, Hz. Peygamber de onların direnmelerini istemiş ve: "Allahım! Yasir ailesini mağfiret eyle!'' diye dua etmiştir (İbnSa'd, 1985: III, 249, IV, 137; Belazüri, 1996: I, 182; Halebi, 1980: I, 483). Müşriklerin Allah ve Rasulü aleyhine söyletmek istediklerini söylemeyen Yasir, sonunda yapılan işkencelere dayanamamış ve ruhunu teslim etmiştir (Belazüri, 1996: I, 182; Halebi, 1980: I, 483). Böylece İslam'da ilk erkek şehit, Yasir olmuştur (Zemahşeri, 1998: III,)

40 Sümeyye ise, dini kimliğini açıklamaktan çekinmeyen müslümanlardan biri olup, çok zayıf ve yaşlı olmasına rağmen dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere katlanır, müşriklerin yaptırmak istediklerini yapmaz, söyletmek istediklerini söylemezdi. (İbn Sa'd, 1985:VIII, 264; Halebi, 1980: I, 483). Kocası Yasir, işkenceler altında can verdikten sonra Sümeyye, işkence için Mahzum oğullarından Ebu Cehil'e teslim edilmişti. Ebu Cehil, mızrağını yanına alıp, müslümanlara işkence yapılan yere uğrar, onlara ve özellikle de Sümeyye'ye söver sayar ve: "Sen güzelliğine aşık olduğun için Muhammed'e iman ettin" diye hakaret ederdi. (Halebi, 1980: I, 483). Sümeyye ise, ona ağır karşılık verirdi. Nihayet Ebu Cehil, mızrağını Sümeyye'nin karnına sapladı ve onu şehit etti. İslam'da ilk kadın şehit de Sümeyye oldu (İbn Sa'd, 1985: VIII, 264; Belazürf, 1996: I, 180; Halebi, 1980: I, 483) Yasir ile Sümeyye böylece İslam'ın ilk şehitleri olarak tarihe geçtiler.

41 İslam'da ilk şehit çocuğu olan Ammar da, dininden döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılan müslümanlardandı. Kendisine demir gömlek giydirilir, yakıcı güneş altında tutulur, yapılan işkencenin ağırlığından ne söylediğini bilmez hale getirilirdi. Yine bir gün Kureyş müşrikleri Ammar'ı yakalayarak su kuyusuna batırdılar. Putlarının lehinde ve Hz. Peygamber'in aleyhinde konuşmadıkça kendisini bırakmayacaklarını söylediler. Ammar, ölümden kurtulmak için, putları lehinde birkaç söz söylemek zorunda kaldı. Müşrikler, söylettikleri sözlerden memnun olarak onu serbest bıraktılar. Ammar, müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz, ağlayarak Hz. Peygamber'in huzuruna vardı. Hz. Peygamber, Ammar'ın göz yaşlarını eli ile sildi ve başından geçenleri kendisine anlatmasını istedi. Ammar, olup bitenleri anlattı. Hz. Peygamber ona: "Kalbini nasıl bulmuştun?" diye sordu. O: "İman ile dopdolu" deyince Hz. Peygamber, bu durumda ona bir vebal olmadığını, hatta yine işkenceye uğrarsa aynı sözleri tekrarlayabileceğini söyledi (İbn Sa'd, 1985: III, 249; Belazüri, 1996: I, 181; Zemahşeri, 1998: II, 476; İbnü'l-Esir, 1965: II, 67;). Şu ayet-i kerimenin, bu olay üzerine indiği nakledilmektedir: "Kalbi imanla mutmain olduğu halde inkâra zorlanan müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip gönlünü kâfirliğe açanlara Allah'ın gazabı vardır. Büyük azap da onlar içindir" (Nahl-16, 106; İbn Sa' d, 1985: III, 250; Belazüri, 1996: I,180).

42 Hz. Peygamber'in, ilk şehit ailesine ve ilk şehit çocuğuna dua edip mağfiret dilemesi, onları cennetle müjdeleyerek teselli etmesi ve şehit çocuğunun gözyaşlarını silerek ona sıcak ilgi göstermesi onun, şehitlere ve şehit yakınlarına verdiği değeri ve önemi göstermektedir.

43 MUHACİRLERDEN İLK ŞEHİT VE YAKINLARI
Hz. Peygamber'in şehitler hakkındaki müjdeli haberleri şehit ailelerini teselli etmekteydi. Onun teselli ettiği ailelerden biri, Mekke'den Medine'ye hicret eden sahabilerden Bedir Gazvesi'nde şehit edilen Mihca' b. Salih'in ailesiydi. Mihca', daha savaş başlamadan Bedir' de şehit edilmişti. Müşrikleri heyecana getirmek için ortaya atılan Amir b. Hadremi'nin, İslam ordusuna attığı bir ok, muhacir müslümanlardan Hz. Ömer'in azaldı kölesi Mihca'a isabet etti ve orada İslam Ordusu ilk şehidini verdi. Cihad meydanında öldürülen ilk şehit sahabi, muhacirlerden Mihca' oldu (Vâkîdi, 1984: I, ; İbn Hişam, 1987: II, 269). Mihca' da, Yasir gibi Yemenli idi (Vâkîdi, 1984, I, 156) ve kölelikten şehitlik mertebesine yükselmişti. O şehit edildiğinde ana-babası ve eşi çok üzülmüşlerdi. Hz.Peygamber, Mihca' hakkında, onun yakınlarının yanık yüreklerine su serpecek olan: "Seyyidü'ş-Şüheda (Şehidlerin Efendisi)" ifadesini kullanmış ve bu şehidi tebcil etmişti

44 ENSARDAN İLK ŞEHİT VE ŞEHİT AİLESİNE VERİLEN MÜJDE
Medineli Müslümanlardan şehit olan ilk sahabi, Harise b. Sürâka'dır. Hz. Peygamber'in, kendisini müjdelediği, teselli ettiği ve gözyaşını dindirdiği şehit annelerinden biri de Harise'nin annesi Rubeyyi' bint Nadr'dır. Harise, küçük yaşta Bedir muharebesine katılmış, savaş alanının gerisinde havuzdan su içerken düşman askerlerinden biri tarafından atılan bir okla şehit edilmişti?. Medineli müslümanlardan ilk şehit olan sahabinin, Harise olduğu kaydedilmektedir. (Vâkıdi,1984, I, 65; İbn Hişam, 1987: II, 269; İbn Sa' d, 1985: II,l7). Harise'nin şehit olduğu haberi Medine'de annesi Rubeyyi' bint Nadr'e ulaşınca o, oğlunun durumunu sormak üzere Hz. Peygamber'e gelerek: "Şayet oğlum cennette ise sabreder, sevabını beklerim; değilse onun için var gücümle ağlarını" demiş, Hz. Peygamber de Harise'nin Firdevs cennetinde olduğunu haber vermiş, (Buhari, Cihad, 14) böylece şehit annesini ve şehidin kız kardeşini müjdelemiştir. Bunun üzerine Ümmü Harise, artık oğlu için asla ağlamayacağını ifade etmiştir.

45 HZ. PEYGAMBER'İN, ŞEHİT YAKINLARINI ONURLANDIRMASI
Hz. Peygamber, şehit yakınlarını onurlandırır, ehil olanlarına önemli görevler verir, kabiliyetlerine göre bazı konularda beceri elde etmeleri için kendilerine imkân sağlar ve toplum içinde onların sosyalleşmelerine yardımcı olurdu. Nitekim o, hayatının sonlarına doğru büyük bir ordu hazırlayarak şehit çocuğu Üsame'yi bu orduya komutan tayin etti (İbn Sa'd, 1985: II, ; İbnü'l-Esir, t.y.: I, 66). Ashabın ileri gelenlerinden pek çok kişiyi de Üsame'nin emrine verdi.

46 ŞEHİT ÇOCUKLARINI YAKINLARINA TERCİH ETMESİ
Hz. Peygamber'in, yardım konusunda yetimleri ve özellikle şehit çocuklarını yakın akrabalarına tercih ettiği zamanlar olmuştur. Aşağıdaki hadiseler, bunun örneklerindendir. Bir gün Hz. Peygamber' e ganimet malları arasında esirler getirildi. Amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib'in kızları bunu duyunca yanlarına Hz. Fatıma'yı da alarak, Hz. Peygamber' e geldiler. İçinde bulundukları durumdan şikâyetçi olarak ondan hizmetçi talebinde bulundular. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bedir yetimleri sizi geçti" diyerek bu hususta şehit yetimlerini, kızı Fatıma'ya ve amcakızlarına tercih etti (Ebü Dâvûd, Harâc, 20; Edeb, 10).

47 Hz. Peygamber şehit ailelerine bağışta bulunurdu
Şehit yakınlarının psikolojilerini koruma hususunda hassas davranırdı Şehit çocuklarını evlendirirdi Şehit ailelerine başsağlığı diler ve onları teselli ederdi Şehit ailelerinin evlerine yemek hazırlatır ve onlara sahip çıkardı Hz. Peygamber şehit ailelerini ziyaret eder ve onların gözyaşlarına ortak olurdu

48 ŞEHİTLERLE İLGİLİ FIKHÎ HÜKÜMLER

49 ŞEHİTLİĞİN ÇEŞİTLERİ VE HÜKÜMLERİ
Hz. Peygamber (sav)'in şehitlerle ilgili hadislerini değerlendiren bir kısım hanefi alimleri yıkanma ve defin gibi bazı dünyevi hükümleri dikkate alarak şehitliği hakiki şehit ve hükmi şehit olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Buna göre yıkanma, kefenleme, namazını kılma ve defnedilme gibi bazı hükümlerin uygulandığı ya da sadece ahiret ahkâmı bakımından şehit sayılan kimselere hakiki şehit, bu hükümlerin uygulanmadığı veya dünya ve ahiret hükümleri açısından şehit kabul edilen kimselere de hükmi şehit denilmiştir.

50 Bununla birlikte İslam alimleri şehitleri genel olarak,
hem dünya hem ahiret hükümleri bakımından şehit, sadece dünya hükümleri bakımından şehit ve sadece ahiret hükümleri bakımından şehit olmak üzere üç kısma ayırmışlardır.

51 DÜNYA VE AHİRET ŞEHİDİ Kamil şehit veya savaş şehidi de denen bu gruptaki şehitleri şu şekilde tanımlamak mümkündür: Müslüman, mükellef ve temiz olan, kesici bir aletle haksız yere öldürülüp kendisine diyet değil kısas gere ken, yaralı iken başka bir yere de taşınmamış kimseye dünya ve ahiret hükümleri bakımından şehit denir. Başka bir ifadeyle Allah yolunda savaşırken müşrikler tarafından öldürülen veya savaş alanında üzerinde yara izleri olduğu halde ölü bulunan yahut Müslümanlar tarafından zulümle öldürülen bundan dolayı da diyet vacip olmayan kişidir. (Abdülgani, el-Ganimi, ed-Dımaşki el-Meydani el-Hanefi, el-Lübab fi şerhi'l-kitab, Beyrut, c. I, s. 133.)

52 Allah katında çok büyük bir mertebeye sahip olan bu grup şehitler hakkında İslam alimleri nassların yanında Hz. Peygamber dönemindeki uygulamaları esas alarak bazı hükümler belirlemişlerdir. Buna göre bahsi geçen şehitler, üzerinde kandan başka bir necaset yoksa cumhura göre yıkanmaz. Şehidin kanlı elbisesi çıkarılıp ayrı bir kefen giydirilmez. Üzerinde temiz olmayan başka şeyler varsa bunlar temizlenir. Yine üzerindeki palto, ceket, ayakkabı gibi kefen sayılmayan elbiseler ile silah, zırh ve kılıç gibi aletleri çıkarılır. Elbisesi kefen için yeterli değilse sünnete uygun bir şekilde tamamlanır. (Vehbe Zuhayli, el-Fıkhü'lİslami, c.II, s )

53 Bu guruptaki şehitlerin cenaze namazı konusunda mezhepler arasında ihtilaflar bulunmaktadır. Hz. Peygamber (sav) Uhud şehitlerinin cenaze namazlarını kıldırdığına dair rivayetleri esas alan Hanefi mezhep alimlerine göre şehitlerin cenaze namazı kılınır. Hanefi mezhebi dışındaki cumhura göre ise bu kısımdaki şehitlerin cenaze namazının kılınmasına gerek yoktur. Zira Kur'an' a göre şehit diri sayılır, yaşayan kişi üzerine de namaz kılınmaz. Ayrıca yüksek mertebede olan şehidin dua ve şefaate ihtiyacı yoktur. (Serahsi, Mebsut, c. II, s ; Vehbe Zuhayli, el-Fıkhü'l-İslami, c.II, s )

54 DÜNYA ŞEHİDİ Sadece dünyevi hükümler bakırnından görünüşe göre şehit sayılan kişilerdir. Allah yolunda şehit olmak niyetiyle değil de kalbinde münafıklık olduğu halde riyakâr bir şekilde dünyevi menfaatler ya da ganimet gibi şeyler uğruna düşmanla savaşırken öldürülen kimselerdir. Bunlar dünyevi açıdan şehit hükümlerine tabi olsalar da ahiret hükümleri bakımından gerçekte şehit değildirler. Şafiiere göre ganimet malından çalmış, düşmandan kaçmış ve gösteriş gibi şeyler uğrunda savaşırken öldürülmüş kimseler de bu grupta yer almaktadır. (Vehbe Zuhayli, el-Fıkhü'l-İslami, c.II, s )

55 AHİRET ŞEHİDİ Bahsi geçen bu iki gruptan başka, savaş dışında herhangi bir hastalık veya zülüm gerektiren bir olay sebebiyle, nefsini müdafaa ederken, savaş yerinden canlı olduğu halde ayrılmış, Allah yolunda ilim öğrenirken veya Cuma gecesi ölen kimseler ahiret şehidi olarak tanımlanmıştır. Daha geniş bir ifadeyle Allah yolunda iken, veba hastalığından, karın ağrısından, boğularak, yanarak, güneş çarpmasından, bina ve duvar altında kalarak, akciğer hastalığından, veremden, cüzzamdan, akrep sokmasından, uçurumdan düşerek, sınırları, canını, malını, ailesini korurken, zulme karşı çıkarken, doğururken, delirerek, yırtıcı hayvanların parçalamasıyla, bineğinden düşerek, savaş yerinden ayrıldıktan sonra yeme, içme ve tedavisi yapılacak kadar yaşadıktan sonra ölen mürnin kimselere ahiret şehidi denilmiştir. Bu grup şehitler diğer Müslüman ölüler gibi, yıkanıp kefenlenir, cenaze namazı kılmarak defnedilir. (İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, c. Il, s. 252; Abdülgani, Lübab, c. I, s. 134; Vehbe Zuhayli, elFıkhü'l- İslami, c.II, s ; Muhyi Hilal, eş-Şehid fi'l-fıkhı'l-İslami, s )

56 SONUÇ Hem sözlükte hem de Kur' an-ı Kerim' de hazır bulunmak, bir olaya şahit olmak gibi çeşitli anlamlara gelen şehit kelimesi İslami bir terim olarak Allah yolunda öldürülen mü’min kişiye verilen yüce mertebenin adı olmuştur. Bu kavram Kuran' da bizzat şehit kelimesiyle değil Allah yolunda öldürülme tabiriyle ifade edilmektedir. Sahih hadis kitaplarında anlam çerçevesi genişletilen şehitliğin tanımında savaş dışında ölümcül hastalıklar, tabi afetler ve hakkını koruma gibi çeşitli sebeplerle ölen mü’min kimseler de dahil edilmiştir.

57 Kur' an-ı Kerim' deki ilgili ayetlerden anlaşıldığına göre Yüce Allah' ın lütfuyla diri olan şehitlere ölü denmesi yasaklanmıştır. Allah yolunda cihat edenlerin günahları örtülüp onlara cennet nimetleriyle ödül verilecektir. Şehitler ahirette peygamberler, sıddikler ve salih kimselerle beraber olacaklardır. Allah'ın rızasını kazanma amacıyla çıkılan savaşta şehit veya gazilik sevabı vardır. Allah şehitlerden cennet karşılığında can ve mallarını satın almıştır.

58 Hz. Peygamber' in, kendi döneminde koruyup gözettiği toplum kesimlerinden biri de şehit aileleriydi. Şehitlerin cenaze törenlerine katılmak, şehit ailelerini himaye etmek, onların acılarını paylaşmak, onlara başsağlığı dilemek ve dua etmek, şehidin evine yemek hazırlatıp göndermek, şehit yakınlarını ve çocuklarını teselli etmek, şehit yakınlarının, servetlerini en iyi şekilde değerlendirmeleri hususunda kendilerine yardımcı olmak, onları evlendirmek ve düğün giderlerini karşılamak üzere onlara bağışta bulunmak, şehit ailelerine özel ilgi göstererek muhtaç durumda olanlarına her türlü maddi ve manevi destekte bulunmak, şehit yakınlarının acılarını hafifletmek amacıyla şehit ailelerini evlerinde ziyaret etmek ve şehit ailelerine ayni ve nakdi yardımda bulunmak, Hz. Peygamber'in uygulamaları arasında yer almıştır. Her müslüman toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da şehit aileleri bulunmaktadır. Bu ailelere sahip çıkmak; toplumun bir yarasını sarmak ve insan olmanın sorumluluğunu idrak etmektir

59 Şehitler dünya ve ahiret hükümleri bakımından şehit, sadece dünya hükümleri bakımından şehit ve sadece ahiret hükümleri bakımından şehit olmak üzere üç kısma ayırılır. Allah yolunda cihad ederken savaş meydanında veya zulmedilerek öldürülen mü’min kimseler dünya ve ahiret şehidi olarak tanımlanır. Ahirette çok büyük bir sevaba kavuşacak olan bu tür şehitler yıkanmaz, kefenlenmez ve cenaze namazları kılınmaz. Dünyevi maksatlarla savaşırken öldürülen kişi görünüşüne göre kamil şehit gibi muamele edilse de ahirette hiçbir sevap alamaz. Savaş dışında ölümcül hastalıklar, tabi afetler, kadınlara ait bazı durumlar, zaruriyyat-ı hamse denilen temel hakkları koruma, ilim ve helal kazanç sebebiyle Cuma günü ve gurbette garip bir şekilde ölen mü’min kimselere de ahiret şehidi denilmektedir.

60 HAZIRLAYAN VE SUNAN Abdurrahman BURNAZ Erenler Merkez Camii İmam- Hatibi


"İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE MERTEBESİ (14 Nisan – Şehitler Haftası)" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları