Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ÇOCUKLARDA AİLE.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ÇOCUKLARDA AİLE."— Sunum transkripti:

1 ÇOCUKLARDA AİLE

2 ÇOCUK YAŞADIĞI ORTAMDAN İZLER TAŞIR
Bir anne-baba için iyi çocuk yetiştirmenin ilk basamağı, çocukların her davranışından, çevreden ve okuldan önce kendilerinin birinci dereceden sorumlu oldukları bilincine varmaları gereklidir. Ev ortamını ciddi bir şekilde mercek altını almalıdırlar. Çocuklar karşılarında daima öğütler veren insanlar değil, o öğütleri yaşayan modeller görmek ister.

3 Bazı Gerçekleri Anlatmak İçin Uygun Fırsatları Kollayın
Bir çocuk da sizin şimdi diktiğiniz bir tohum gibidir. Sizin ona sunduğunuz imkanları bugün değil yıllarca sonra, olgun bir insan olduğu zaman değerini anlayacaktır. O zaman, "Allah anne babamızdan razı olsun. Benim yetişmem için benden hiç bir şeyi esirgemediler. Kendileri yemedi içmediler bana yedirip içirdiler, her türlü imkanı bana sağlamaya çalıştılar " diyerek sizleri hayırla anacaklardır.

4 ÇOCUĞA SAYGI GÖSTERMEK
Günümüzde yaşanan çetin hayat şartlarında aileler günlük hayatlarında fazlasıyla sinirlidir. Büyükler çocuklara karşı davranışlarında pedagojinin ortaya koyduğu esaslara göre değil de, kendi iç dünyalarına, o anki ruh hallerine göre davranmaları; çocukları ikilemlere, çıkmazlara sokmaktadır. Bir gün çocuğun bütün isteklerine müsamayla bakıp, öbür gün kıpırdanmasına bile tahammül etmemek gibi tutarsız davranışlara, çocuğunuz çok sert tepki göstermiyorsa, şimdilik masum dünyasında anne-babanın her zaman doğru söyleyen ve davranan insanlar olduklarına inanmalarındandır. Şimdilik tepkilerini içine gömen çocuk, ergenlik dönemi başladığında, düşünce ufku genişledikçe, böyle tutarsız davranışlara artık tahammül edemeyecek ve isyan bayrağını çekecektir. Depoladığı tepkiler birden patlak verince, sizde; "Bu sessiz, sakin, laf dinleyen çocuk durup dururken nasıl oldu da böyle değişti" diyerek şaşıracaksınız.

5 GERÇEK HAYATTAN 2 HİKAYE
"Kızım oldum olası hiç göze batmayan, sakin ve çekingen bir çocuktu. Şu son birkaç ay bazı değişiklikler hissettim. Hayattan bıkmış gibi bir hali vardı. Hiçbir şeyle özellikle de okul ödevleriyle ilgilenmiyordu. Bütün enerjisini yitirmiş gibiydi. Kızıma her zaman bakan çocuk doktoruna götürdüm. Ama hiç bir şey bulamadı. Bunun üzerine ben de okulun rehber öğretmeniyle görüştüm. Onlar da kızımın bu halinden ve özellikle can sıkıntısından dolayı tasalanıyorlardı. Bazı dostlarım ise banan endişelenmememi, kızın bu dönemi er geç atlatacağını söylüyorlardı. Haklı olduklarını ümit etmekle birlikte kuşkulanıyordum. Derken günün birinde kızımın o tip bir kız olduğunu sanmıyordum, ama yine de odasını aradım ve maalesef bir miktar esrar buldum. Olayı kızımla konuşmaya çalıştım. Odasını karıştırdığımı öğrenen kızım hayatında ilk kez bana bağırıp çağırmaya başladı. Odasını karıştırmaya hakkım olmadığını haykırıyordu. Bana bu biçim meydan okuyuşu karşısında adeta dehşete kapılmıştım. Bu olay kişiliğindeki değişmenin başlangıcı oldu. Şimdi her an kızgın, her şeye itiraz ediyor. Tahammülsüz bir çocuk oldu. Okuldaki en berbat gruplarla gezmeye gitmek istiyor. Kim bilir ne yaptıklarını düşündükçe de benim gözlerime uyku girmiyor. Artık o iğrenç arkadaşlarıyla birlikte evden uzaklaşmak dışında hiçbir şey istemiyor."

6 BİR HİKAYE… ORHAN ADINDA, başını kitaptan kaldırmayan, okuma delisi bir adam tanımıştım. Bu adamın, Burçin isminde, sevimli ve zeki bir kız çocuğu vardı. Baba, daha çocuk konuşmaya başlar başlamaz ona resimli ABC kitapları aldı. Kısa zamanda çok şey öğretme hevesine kapıldı. Burçin yeni bir şeyler öğrendikçe, baba sevinçten uçuyor; önüne gelene kızının ne kadar akıllı olduğunu anlatıyordu. Adam, sanki çocuğunu sevimli ve güzel olduğu için değil, çok şey öğrendiği için seviyordu. Kızcağız da baba sevgisini kaybetmemek için var gücüyle çalışıyordu. İşin daha da tuhaf tarafı, çocukların okulda cümle ile yani tümden gelim metoduyla okumaya başladıklarını bilmeyen Orhan bey, Burçin’e harfleri öğreterek işe başladı. Çocuk harflerin adını ezberledikçe ona bir ödül veriyordu. Sıra rakamları ezberlemeye gelince, kızcağız, bu sembollerin nasıl sayı ifade ettiğini bir türlü anlayamıyordu.

7 Bütün zorluklara rağmen, Burçin beş yaşına geldiği zaman çok düzgün okuyabiliyordu. Bu arada yazı çalışmaları da devam ediyordu. Altı yaşını bitirdiği zaman, artık okuryazar bir çocuktu. Babası, Burçin’i okula kaydettireceği gün, onu da yanında götürdü. Doğruca müdürün odasına girdi. Kızının okuma yazma bildiğini, dolayısıyla ikinci sınıftan başlaması gerektiğini söyledi. Müdür, masasının üzerinde duran gazeteyi çocuğa uzattı. “Oku bakayım şu haberi kızım.” dedi, Burçin, hiç takılmadan, haberi okudu. Müdür şaşırıp kaldı. Sonra yazı denemesine sıra geldi. “Söyleyeceklerimi yaz kızım.” dedi. Burçin söylenenleri hiç yanlışsız ve düzgün bir yazı ile yazdı. Müdür, bütün öğretmenleri odasına çağırdı.“Arkadaşlar, dâhi bir çocuk görün.” Dedi ve Burçin’i öğretmenlere tanıttı. DEVAM EDECEK…

8 ÇOCUĞUNUZU ELEŞTİRMEYE NE ZAMANA KADAR DEVAM EDECEKSİNİZ
Çocukları yetiştirirken anne babalar sürekli olarak çocuğun davranışlarını "iyi, kötü, ayıp" biçiminde değerlendirildiğinden, küçük yaşta yargılama tutumu şahsın içine yerleşir ve çoğu kere kişi gelen mesajları bu eğilim içinde değerlendirir. "Anne babaların görevlerinden biri de çocukta gizli olan kabiliyetleri ortaya çıkarıp onu geliştirmektir. Beni tökezletmeselerdi daha da gelişebilirdim. Ben çocukluğumda hep yaptıklarımın yanlışlığı konusunda epeyce azar işittim. Annemle vitrinleri dolaşmaya mı çıktık. "Ne güzel, değil mi anne? " diye beğendiğim bir elbiseyi gösterdiğimde; "Kızım sen buna güzel mi diyorsun? Çok zevksiz bir şey! Senin şu zevklerin ne zaman gelişecek bilmem ki." Evde kazayla elim bir şeye çarptı milli felaket demektir. Aptallığımın savsaklığımın doğrudan delili demekti bu ne sakar şeysin dikkat etmeyi öğrenmeye hiç niyetin yok mu? Bir düşük not geldi. Sen bu okulu bitireceksin de ben de göreceğim ha. Gibi azarlar işittikçe bende olan aşk ve şevk de sönüyordu. İnsanın kendine güveni nasıl gelişir? Biraz da dışa yansıttığı taraflarının beğenilmesiyle değil mi? "

9 Çocuğunuza sevginizi nasıl iletiyorsunuz?
Başkalarının yanında çocuğunuzu eleştirmeyin Çocuğunuzu gerçekten dinliyor musunuz? Çocuğunuza sevginizi nasıl iletiyorsunuz? (Çocuk ve İletişim Konusundan devam edilecek)

10 HİKAYENİN DEVAMI… Okulun başladığı günden itibaren, bir hafta boyunca çevre okullardan dâhi kızı görmeye geldiler. Orhan Bey, bu büyük ilgi karşısında gurur duydu ve kızına daha çok şey öğretmek için gece gündüz çalıştı. Okula başladığının daha ayı dolmadan Burçin’de tuhaflıklar başladı. Okula uyum sağlayamamıştı. Öğretmenin ders metoduyla, babanın öğretme metodu çok farklıydı. Öğretmen, öğrettikleri üzerinde sorular soruyor, konunun nedenleri ve niçinler üzerinde duruyor; çocuklardan yorum yapmalarını istiyordu. Halbuki baba hiç de böyle yapmıyordu. Kızına ödev veriyor; o da ezberliyordu. Burçin, uzun süre, okuldaki sıkıntılarını gizledi. Babanın kendisine olan güvenini ve sevgisini kaybetmemek için her şeyi içine attı. Ancak, o küçük beden bu kadar ağır sıkıntıları taşıyamadı; uyku ve sindirim bozuklukları şeklinde arızalar vermeye başladı. Kızcağız, uyku uyuyamıyor, kâbuslar görüyor; yediği şeyleri dışarı çıkarıyordu. Hemen bir doktora götürdüler. Doktor, muayeneden sonra, hastalık sebebinin psikolojik olduğunu söyledi ve çocuğu bir psikiyatri uzmanına götürmelerini tavsiye etti.

11 Baba, beklemediği bu acı sonuç karşısında, ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı içindeydi. Dahi bir çocuğun psikiyatri uzmanına gittiğini hiç duymamıştı. Bir yandan çocuğun sağlığını, diğer yandan kendi prestijini düşünüyordu. Her şey ne kadar da güzel gidiyordu. Birden bire ne olmuştu? Annesi, “Kızımıza nazar değdi.” diyor başka bir şey demiyordu. Mahallenin çokbilmiş kocakarısı da;“Bu çocuğu okutmuşlar; filan yerde üfürüğü kuvvetli bir hoca var; ona götürün.” diyordu. Sizin anlayacağınız, her kafadan bir ses çıkıyordu. Orhan Bey, modern görüşlü bir adamdı. Muskacı ve cinci hocalara çok kızardı. Çocuğu bir psikiyatri uzmanına götürmekten başka çare bulamadı. Psikiyatrist, “Çocuğun rahatsızlığı çok ilerlemiş; tedavisi uzun sürebilir.” dedi. Baba, bir kere daha yıkıldı. Burçin, dört aylık bir tedaviden sonra ancak kendine gelebildi. Henüz okula başlayacak kadar iyileşmemişti. Doktor, tedavisinin devam etmesi gerektiğini söylüyordu. Baba doktorun uyarılarına rağmen, Burçin’e okuması için çeşitli hikâye kitapları almıştı. Ancak, çocuğun okumaya pek niyeti yoktu. Sanki beyni tamamen durmuş; artık hiçbir şey öğrenemez olmuştu. Burçin’in sınıf arkadaşları sık sık ziyaretine geliyorlardı. En sık geleni de Fidan isminde, güleç yüzlü, cana yakın bir kız çocuğuydu. Orhan Bey, bir gün, can sıkıntısını atmak için bu kızla sohbet etmeye başladı. Ona çeşitli sorular sordu. Fidan, yaşından beklenmeyen mantıklı cevaplar verdikçe adam hayretini gizleyemedi ve sordu: - Senin baban ne iş yapıyor kızım?

12 Fidan: - Babam bahçıvandır efendim, dedi. Orhan Bey, hayretini gizleyemediği bir ses tonuyla: - Ya demek baban bahçıvanlık yapıyor!... Nerede oturuyorsunuz? - Uzak sayılmaz efendim. Bahçemiz anayol üstünde. Dolmuşla yarım saatte okula gidebiliyorum. Çok güzel bir bahçemiz var. Arzu ederseniz, bir hafta sonu sizi misafir edebiliriz. Biz misafiri çok severiz. Burçin sevinçle atıldı: - Bu Pazar gidelim babacığım! Baba gülerek: - Tabi kızım gidelim, dedi. Ancak, Fidanın babasına sorması gerekir. Ondan haber bekleyelim. Ailenin başka bir programı olabilir. Fidan: - Bu hafta sonu için bir plânımız yok efendim, dedi.Ayrıca,babam kendisine - Sormadan misafir getirebileceğimi söyledi. Orhan Bey, kızın başını okşadı: - O zaman mesele yok, dedi, bu Pazar günü sizdeyiz. -İki arkadaş sevinçle birbirine sarıldılar. Burçin’in sevinci babasının yüreğini ferahlattı. İçinde, bu ziyaretin iyi sonuçlar getireceğine dair bir önsezi vardı.

13 Burçin, Pazar sabahı erkenden kalktı
Burçin, Pazar sabahı erkenden kalktı. Günlerdir ilk defa iştahlı bir kahvaltı yaptı. Annesine saçlarını örgü yaptırdı ve kırmızı bir kurdele taktırdı. En güzel elbisesini giydi. Bayram yerine gidiyormuş gibi sevinçli bir hali vardı. İki aile birbirine çabuk ısındılar. Fidanın biri kendisinden büyük üç kardeşi vardı. Ailesi gerçekten misafir seven insanlardı. Bahçe çok bakımlıydı. Meyvenin ve sebzenin her çeşidinden vardı. Evin hanımı da çok nefis yemekler pişirmişti. Orhan beyle Fidanın babası, bir ara bahçeyi dolaşırken, kızların arkadaşlığından söz açtılar. Orhan Bey: — Çok güzel çocuklar yetiştirmişsiniz, sizi tebrik ederim... dedi. Diğeri, utangaç bir tavırla cevap verdi: — İltifat ediyorsunuz efendim. Aslında ben ve eşim fazla okumuş insanlar değiliz. Sizler kadar modern eğitimden anlamayız. Babam rahmetli, bana sık sık nasihat ederdi: “Oğlum, derdi, eşine ve çocuklarına karşı daima hoşgörülü ve şefkatli ol. Çok çalış; ama aç gözlü olma.”Bunlar elbette sizin de bildiğiniz şeyler. Babam, atları çok severdi. Çok güzel bir atı vardı. Görenler hayran kalırdı. Rahmetli, çocukları küçük taylara benzetirdi.“Bir taya aşırı yük yüklediğin zaman, gelişemez; bodur kalır” derdi. Orhan Bey, bahçıvanın ne demek istediğini anladı:

14 — Çok haklısın, dostum. dedi
— Çok haklısın, dostum... dedi. Fidanla sohbet ettiğimiz zaman, sizin ne bilge bir insan olduğunuzu tahmin etmiştim. Merakımı bağışlayın; nasıl bir eğitim şekli uyguladınız da Fidanı böylesine olgun, ruh sağlığı yerinde, kendisine güveni olan bir çocuk haline getirebildiniz? Bilge bahçıvan tebessüm ederek söze başladı: — Beyim, dediğim gibi, ben fazla okumuş bir adam değilim. — Hayat okulundan mezunum sizin anlayacağınız. — Tabiat, bizim için, Allah’ın yarattığı en güzel okuldur. — Çocuklarımı, ABC okuluna başlamadan önce, tabiat okulu ile tanıştırırım. Mesela, onlara sorarım: “Kışın ölen bu tabiat, baharda nasıl diriliyor? Şu koyunlar nasıl oluyor da yeşil ot yedikleri halde, beyaz süt veriyorlar? Şu çiçekler aynı toprağı, aynı havayı ve aynı suyu paylaştıkları halde; nasıl oluyor da renkleri ve kokuları farklı olabiliyor? Minicik incir çekirdeği, koca bir ağaca nasıl dönüşüyor? ”Bütün bu soruların cevabını ararken onlara kâinatın yaratıcısı olan Allah’ı anlatırım. Çok okumuş Orhan Bey, bilge bahçıvanı dinledikten sonra; “Dostum, çok farklı bir eğitim anlayışınız var” dedi ve ekledi: “Jean Jacques Rousseau’nun Emil’ine çok benziyor.”

15 Çocuğunuz için önceliğiniz ne?
DEĞERLENDİRME!!! Çocuğunuz için önceliğiniz ne? Bu hikayenin kahramanı çocuğu hastalanmadan önce kabul eder miydi hatasını? Şimdi ne yapılmalı?


"ÇOCUKLARDA AİLE." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları