Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanARİF ÖZBEK Değiştirilmiş 11 ay önce
3
ŞİİR HAKKINDA BİLGİ Bu şiirle Faruk Nafiz kendi şiir poetikasını açıklamıştır. Sanat toplum içindir anlayışıyla yazmıştır bu şiirini. Beş Hececilerden olan Faruk Nafiz, Anadolu’nun kültürüne ve değerlerine yönelmiştir. Artık şiirde örnek alacağı unsurun halk şiirimiz olduğunu belirtiyor. Yeni ve çağdaş olanı, geçmişten esinlenerek yapmanın ülke sanatına çok önemli katkıları olacağı şüphesiz. İşte öncelikle ulusalı yakalamalı ki evrensele ulaşılabilsin. Konuşma üslubunun hakim olduğu şiirde şair karşılaştırmalardan sıkça faydalanmış. 1.Dörtlük: Şair burada seslendiği kişiye bütün güzelliklerin onun tanıdığı ve bildiği dünyada olmadığını, şairin dünyasının da birçok güzelliklerle dolu olduğu belirtiyor. Şairin sen diye hitap ettiği kişi ne yaparsa yapsın şairi etkilemeyecektir ve sen diye hitap ettiği kişinin yaptıkları şairi rahatsız edecektir. Şairin bu dörtlükte ve şiirin genelinde sen diye hitap ettiği kişinin temel özelliği kendi öz değerlerine, milli kültürüne yabancılaşmış kişilerdir. Bu kişiler kendi kültüründen bihaber oldukları gibi, ait oldukları millete de yabancı onu küçümseyen bir bakış içerisindedirler.
4
sen (Batı sanatına hayran, ferdiyetçi şair)×biz(Memleket edebiyatçısı, toplumcu sanatçı) bahçe×diyar çiçek×bahar Bahçe derlenmiştir, diyar daha kapsamlıdır, doğaldır. Batı sanatına hayran olanlar yapaydır. Bin bir baharı saklar: Halka doğru gidişi ifade eder. Halk hikayeleri, destanlar, masallar vs. Kaynak çoktur. düz cadde (yapay)×dağ (doğal) Dağda gezen ayaklar: Memleket edebiyatının sanatçılarının Anadolu’ya yöneldiklerini anlatır. Sen: Ferdiyetçiliği temsil eder. Biz: Kendilerinin toplumcu olduğunu belirtir. Bu dörtlükte “bahçe” kelimesi şehir, yer yerine kullanılarak istiare yapılmıştır. “Çiçek” sözcüğü güzelliklere benzetilmiş, ancak güzellik kelimesi kullanılmamıştır. Burada da istiare vardır. “Bahar” sözcüğü de güzellikler yerine kullanılarak istiare yapılmıştır “Bin bir baharı saklar” ifadesiyle mübalağa sanatı yapılmıştır. “Ayak” sözcüğüyle bir insanı kastetmiştir, mecaz-ı mürsel sanatı vardır.
5
2.Dörtlük: Şair bu dörtlükte şair, diğer dörtlükte olduğu gibi sen diye hitap ettiği kişiyle aralarındaki zevk ayrılığından bahsetmektedir. Kendi değerlerine yabancılaşan kişi tarihi bir eseri dolaşırken bir mozaik eser görmek heyecanı ile gezmektedir. Çünkü mozaik Avrupa kültürüne ait olan bir eser türüdür, bir güzel sanattır. 19.yüzyıldan bu yana Avrupai eğitim almış ve Avrupayı görmüş aydınlar kendi kültürüne yabancılaşmış ve Avrupa’aya ait her şeyi üstün ve güzel görme yoluna gitmişlerdir. Faruk Nafiz buna karşılık kendi kültürümüzün ürünü olan çinicilik ve sülüs yazıyı görünce heyecanlanacağını dile getirerek değerlerimize bağlılığını dile getiriyor. Mimariyi anlatır. Kırk asırlık mabet: Eski Yunan, Roma, Bizans ibadethaneleri
6
3.Dörtlük: Şair bu dörtlükte iki kültür mensuplarını ve anlayışını karşılaştırmaya devam ediyor. Batı hayranı kişinin baleden, balerinlerin (beyaz kelebek) sahnede dans etmesinden hoşlanmasına karşılık; kendi kültürümüze bağlı insanların halk oyunlarından hoşlanacağı ifade edilmektedir. Dans sanatına atıfta bulunmuştur. Baleye karşı Anadolu’nun zeybek oyunu vardır. sahne (Batı)×toprak (Doğu) “Beyaz kelebek” sözleriyle balerin kastedilerek istiare yapılmıştır. “Dağ gibi bir zeybeğin” ifadesiyle teşbih sanatı yapılmıştır
7
4.Dörtlük: Farklı kültürleri benimseyen, kültür ortamlarında yetişmiş insanların zevk ve anlayışlarının farklı olacağını dile getiriyor. Avrupa hayranı, Avrupa kültürünün etkisindeki kişi çok sesli müzikten son derece etkilenirken kendi öz değerlerine bağlı kişinin kendi halkının acılarından ızdırap çekmelerinden etkileneceği ifade edilmiştir. Sinirlerine ürperiş getirme: Etkilenme, haz alma. Acıklı nefes: Yanık türküler, ağıtlar. Bu ifade ile ızdırap çeken bir çok insanın olduğunu anlatıyor. “Fırtınayı andıran orkestra sesleri” sözleriyle teşbih sanatı yapılmıştır.
8
5.Dörtlük: Avrupa kültürünün tamamen etkisinde kalarak kendi kültürüne yabancılaşan kişi, bir Avrupa şehrindeki kadın heykeline hayranlıkla bakarak onu inceleyip ondan zevk alırken, kendi değerlerine, inancına, kültürüne bağlı kişinin, Anadolu ve Anadolu insanının yapısı ve yaşayışından zevk alacağı dile getirilmektedir. Heykel sanatı ile karşılaştırma yapıyor. Yabancı kültüre hayranlık dile getiriliyor. Faruk Nafiz, Batı sanatını küçümsemez, onun büyüklüğünü kabullenir, bir savaştan çıkmış ülkenin ferdi sanatlarla meşgul olması lükstür.
9
6.Dörtlük: Faruk Nafiz Anadolu’nun, Anadolu insanının yaşayışının sırlarla dolu olduğunu, güzelliklerle dolu olduğunu bu güzelliklerin keşfedilmemiş, kirletilmemiş olduğunu bunlara el değmediğini bundan büyük sanat tanımadığını dile getirmiş, sonra her şeyiyle Avrupa’ya bağlanmış, onun etkisinde olan kişiyle anlaşmalarının mümkün olmadığını, yollarının ayrıldığını dile getirmektedir. Diğer dörtlüklerde anlattıklarının özetini yapar. Arkadaş ifadesi küçümseme içeriyor. “Bir destan gibi Anadolumuz” sözleriyle Anadolu söylenmemiş bir masal benzetilerek teşbih sanatı yapılmıştır. “Anadolu” kelimesiyle Anadolu’daki insanlar kastedilerek mecaz-ı mürsel yapılmıştır. “Arkadaş” sözüyle nida sanatı yapılmıştır. Sanat şiiri memleket edebiyatının manifestosu gibidir. Bu şiirle milliyetçilik ülke milliyetçiliğine dönüşür. Ziya Gökalp’e göre halka doğru gidiş iki şekilde gerçekleşir: 1.Fikir bakımından yükselişi sağlamak. 2.Destanlara, efsanelere gidiş.
10
Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi: Şiirin kafiyelenişi: çiçek -çek: Tunç kafiye saklar aklar: zengin kafiye çek ayaklar arar da arda: zengin kafiye içini çini: tunç kafiye duvarda çini Şiirin ölçüsü: Yal nız se nin gez di ğin / bah çe de aç maz çi çek Bi zim di ya rı mız da / bin bir di ya rı sak lar 7+7 =14’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Nazım birimi: dörtlük Kafiye şeması: -a -c -b -d -a -c -b -d
11
Şiirin konusu: Kendi kültürüne ve öz değerlerine yabancılaşan aydınla, öz değerlerine bağlı aydının karşılaştırılmasıdır. Şiirin teması: Kültür varlıklarımızı ve sanatlarımızın üstünlüğü ve bunlara duyulan hayranlık işlenmiştir. 1.Şair “sen” diye kime sesleniyor? Şair, sen diyerek öz değerlerinden kopmuş; Batı’dan gelen fikirlere, modalara ve kültüre kendini kaptırarak her şeyin en güzelinin ve doğrusunun Batı’da olduğunu sanan, hep Batı’yı taklit eden ve bunu marifet sayan, Batı’nın değerlerine özellikle sanatına hayran, kendi milli değerlerine kayıtsız, ilgisiz ve bundan habersiz olan sanatçılara sesleniyor.
12
2.”Başka sanat bilmeyiz.” derken şair neyi kastediyor? Şair Avrupa’ya karşı bir insan değildir. Ancak etrafındaki aydın geçinen bazı sanatçılara bir tavır olarak bunu söylüyor. Unutulmuş değer olan Anadolu ve Anadolu insanının hayatını incelemeye dönüş hareketi var. Şairin bu şiiri yazdığı yıl 1926’dır. Faruk Nafiz, kendini Batı’ya tamamen angaje etmiş sanat ortamını eleştirmiştir. Anadolu gibi bir hazine dururken Anadolu gibi bir ilham kaynağı ve engin bir kültür zenginliği varken başka ilham kaynakları aramanın yanlış olduğunu belirtmek istiyor. 3.Anadolu’ya hitap edecek sanatın içeriği nasıl olmalıdır? Yerli ve milli olmalıdır. 4.Şair neden Anadolu’yu yazılmamış bir destana benzetiyor? Anadolu’nun ve Anadolu insanının yaşantısı güzelliklerle dolu olduğu için, sırlarla dolu olduğu için. Anadolu ve Anadolu insanının hayatındaki güzellikler, halk kültürü el değmemiş bir halde incelenmeyi beklediği için şair bu benzetmeyi yapıyor.
13
5. Türküler tutturmak sözünden ne anlıyorsunuz? Şair Anadolu’yu, Anadolu insanının hayatını ve yerli olmayı anlatmaya çalışıyor. Çünkü türkü halk kültürünün, Anadolu kültürünün bir ürünüdür. Yerlidir, Anadolu insanına aittir. Her şeyiyle Anadolu’yu ve yerli olmayı yansıtır. 6. Şair yazılmamış destanı kimlerin yazmasını istiyor? Anadolu’ya yönelen, kendi kültürel değerlerine önem veren, Anadolu insanının yaşamını anlatan şair ve yazarların yazmasını istiyor.
15
FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL Şair ve yazar, siyaset adamı, VIII., IX., X.ve XI. Dönem İstanbul Milletvekili (D.18 Mayıs 1898, İstanbul - Ö. 8 Kasım 1973, İstanbul). Baba tarafından dedesi Maliye Şurası üyelerinden Moralı Mustafa Rıfat Efendi, anne tarafından dedesi Halıcılar Dergâhı şeyhi Hacı Feyzullah-ı Nakşibendî’dir. Ortaöğrenimine Bakırköy Rüştiyesi (ortaokulunda)’nde başladı, Hadika-i Meşveret İdadisi (lisesinde)’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdiyse de şiire olan tutkusu nedeniyle yükseköğrenimini dördüncü sınıftayken bıraktı. Öğrencilik yıllarında yayımladığı şiirlerle sanat ve edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmeye başladı. İlk şiiri Peyam gazetesinin 3 Mart 1914 tarihli edebiyat ekinde yayımlandı. Daha sonra şiirleri Peyam-ı Edebî (1913-14), Edebiyat-ı Umumiye (1916-19), Yeni Mecmua (1918), Ümid (1919-21), Şair (1918-19), Büyük Mecmua (1919), Nedim (1919) gibi değişik yayın organlarında yer aldı. Faruk Nafiz’in 1918 yılında Edebiyat-ı Umumiye’de çıkan “Şarkın Sultanları” başlıklı şiiri nedeniyle Süleyman Nazif, “Irkımın en büyük şairlerinden birini bu gençte selâmlıyorum” diye yazdı. Benzer övgüleri dönemin büyük şairi Yahya Kemal’den de aldı. 1917 yılında Hakkı Tahsin, Fahri Celal (Göktulga) ve Yusuf Ziya (Ortaç) ile birlikte Servet-i Fünûn dergisinin yayın sorumluları arasına katıldı, 1917-18 yıllarında İleri gazetesinin yazı kuruluna girdi, 1922’de bu gazetenin Ankara temsilciliğini yaptı. Aynı yıl Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ardından Ankara Erkek Lisesi (1924), Ankara Kız Lisesi (1925), Ankara Lisesi (1925), İstanbul Kabataş Lisesi (1932) ve Vefa Lisesi’nde görev yaptı. Kabataş Lisesi’nde çalıştığı yıllarda, ayrıca Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde de edebiyat dersleri verdi.
16
Faruk Nafiz, 1933 yılında düşünce ve edebiyat ortamının önemli kişilerinin yer aldığı “Anayurt” dergisini çıkardı. Çamdeviren, Deli Ozan, Akıllı Ozan, İğne ile Kuyu Kazan ve Yamak imzalarıyla Akbaba, Karikatür, Mizah gibi dergilerde mizahi şiirleri ve yazıları yayımlandı. Ayrıca İsmail Vecih, Kalender, Tatlı Sert takma adlarını da kullanmıştı. Mizah yazıları yazıyor olması nedeniyle politika ile de ilgilendi. Bu ilgisini gören dönemin edebiyatçılarının önerilerinden yüreklenerek politikaya girdi ve 1946 yılında Demokrat Parti (DP)’den İstanbul Milletvekili seçildi; milletvekilliği 27 Mayıs 1960 İhtilali’ne kadar sürdü (VIII., IX., X.ve XI. Dönem İstanbul Milletvekili). Haziran 1960’tan Eylül 1961’e kadar, DP’nin öteki milletvekilleriyle birlikte Yassıada’da on beş ay kadar tutuklu kaldı. Yargılanıp aklandıktan sonra siyaseti bıraktı, ancak yaşadıklarını manzum olarak yazdı ve Zindan Duvarları (1967) adıyla kitap olarak yayımladı. Vapurla çıktığı bir Akdeniz gezisinde kalp yetmezliği sonucunda öldü. ESERLERİ Şiir: Şarkın Sultanları (1918, 2018), Gönülden Gönüle (1919), Dinle Neyden (1919), Çoban Çeşmesi (1926), Suda Halkalar (1928), Bir Ömür Böyle Geçti (toplu şiirler, 1933), Elimle Seçtiklerim (seçme şiirler, 1934), Boğaziçi Şarkısı (Sadettin Kaynak ile, 1936), Akarsu (1937), Tatlı Sert (1938), Akıncı Türküleri (1938), Heyecan ve Sükûn (seçme şiirler, 1959), Zindan Duvarları (1967), Han Duvarları (toplu şiirler, 1969), Gurbet ve Saire (seçme şiirler, 2003). Roman: Yıldız Yağmuru (1936), Ayşe’nin Doktoru (1949).
17
Oyun: Canavar (1926), Numaralar (okul piyesi, 1928), Akın (1932), Özyurt (1932), Bir Demette Beş Çiçek (okul piyesi, 1933), Yangın (okul piyesi, 1933), Kahraman (1938), Ateş (1939), Dev Aynası (1945), Yayla Kartalı (1945). İnceleme: Tevfik Fikret: Hayatı ve Eserleri (1937).
18
KAYNAKÇA Yusuf Ziya Ortaç / Faruk Nafiz: Hayatı ve Eserleri (1937), Nihat Sami Banarlı / Faruk Nafiz ve Seçilmiş Şiirleri (1949), Cumhuriyet Devri Türk Şiiri (s. 3-20, 1973), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007)
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.