Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ"— Sunum transkripti:

1 ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ
TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ BÖLÜMÜ GENEL BİTKİ FİZYOLOJİSİ DERSİ Konu:Bitki Gövdesi Ve Su Özellikleri Hazırlayan: Rabia Hande MELEK Danışman: Yrd.Doç.Dr. Yılmaz Kaya

2 BİTKİ GÖVDESİ Apikal meristem b) Lateral meristem
Bitki tohumunun toprakta çimlenmesi ile ortaya çıkan fidenin büyümesinden ve gelişmesinden zaman içerisinde otsu ya da odunsu bir bitki oluşmaktadır. Bu bitki toprak üstünde gördüğümüz gövdesi, dalları, yaprakları vb. organları ve toprak altında göremediğimiz kök sistemi ile bir bütündür. Bitkiler embriyonik karakterlerini meristem yörelerinde bulunan hücrelerin sürekli bölünmeleri ile kazanmakta ve büyüyüp gelişmektedir. Meristem yörelerindeki hücrelerin bölünmesi sonucu oluşan yeni hücreler yanında olgunlaşan hücrelerin farklılaşması ile bitkinin büyüme ve gelişmesi sürdürülmektedir. Bitkilerde iki temel meristem yöresi bulunmaktadır. Bu yöreler: Apikal meristem b) Lateral meristem

3

4 Şekilden izlendiği gibi apikal meristemler kök büyüme ucunda (kök şapkasında, kök apeksinde) ya da gövde büyüme ucunda yerleşik durumdadır. Gerek kökün ve gerekse gövdenin büyüme uçlarında bulunan apikal meristemler kökün ve gövdenin uzamasından sorumludur. Meristem hücrelerinin bölünmesi ile oluşan yeni hücreler, şekildeki ok doğrultusunda yerleştikçe kök aşağı doğru ve gövde de yukarı doğru uzamaktadır. Bitkinin kök ve gövdesinde uzama şeklinde gerçekleşen dikine büyüme birincil bitki büyümesi olarak adlandırılmaktadır. Bitkinin kök ve gövdesinde yatay olarak enine büyüme ise lateral meristem hücrelerinin bölünmesi ve olgunlaşan hücrelerin farklılaşması ile gerçekleşmektedir. Lateral meristem vaskülar kambiyum olarak da anılmaktadır. Bitkilerin kök ve gövdelerinde yatay olarak enine büyüme ikincil bitki büyümesi olarak adlandırılmaktadır. Bitkilerin kök ve gövdelerinde bölünen hücreler ok doğrultusunda yerleştikçe yatay büyüme gerçekleşmektedir. Vaskülar kambiyum aracılığıyla ok doğrultusunda içe doğru büyüme durumunda ksilem iletim boruları ve dışa doğru büyüme durumunda da floem iletim boruları oluşmaktadır. Enine büyüme silindirik bir yapı oluşturacak şekilde gerçekleşmektedir. İkincil bitki büyümesi ile bitki gövdesinde enine büyüme durumunda epidermis hücrelerinin dış yüzlerinde mantar kambiyumu tarafından mantar tabakası oluşturulmaktadır.

5 Bitkilerin toprak üstünde gövde, dal, yaprak ve çiçek gibi temel organları yer almaktadır. Gövdenin temel görevi ise: “Bitkinin özelliğine göre oluşan taçı korumak; suyu, karbonhidratları ve besin elementlerini depolamak; köklerden alınan su ve besin elementlerini bitkide gereksinim duyulan yerlere iletmek; sentezlendikleri yerlerden hormonları ve besin maddelerini büyüme yörelerine ya da depolanacakları yerlere taşımaktır ”. Gövde de boğumlar ve boğum araları açık şekilde görülmekte ve genelde gövdede dallanma köke nazaran çok daha az gerçekleşmektedir. Odunsu orman bitkilerinde dallanmanın hiç olmaması ya da çok az olması istenmektedir. Orman ağaçlarında gövdenin uzun, düzgün, silindirik şekilde olması bitki türüne, bitki yaşına ve birim alanda bulunan bitki sayısına bağlı olarak değişmektedir.

6

7 Köklerden başlayan, gövdeyi katederek dallardan yapraklara ulaşan ve vaskülar doku olarak da adlandırılan sistemi, tüm bitkilerde ksilem ve floem iletim boruları oluştur maktadır. Ağaç gövdelerinde floem kabuk tabakasını temsil ederken ksilem tamamiyle odun tabakasını temsil etmekiedir. Ksilem yapısal ve işlevsel olarak temelde suyun taşımasını, depolanmasını sağlayan ve yardım eden kompleks dokudur. Ksilem iletim borularındaki hücreler özelleşmiş bir yapıya sahiptir. Bu özellik, bitkin gereksinim duyduğu suyun büyük bir verimlilikle taşınmasını sağlamaktadır. Ksilem iletim borularını ise trakeidler ve trakeler olmak üzere başlıca iki tip frakeal eleman oluşturmaktadır. Trake (vesel)elemanları genelde yalnızca kapalı tohumlu bitkilerde bulunmaktadır. Trakeidler ise kapalı tohumlu ve açık tohumlu bitkilerin her ikisinde de yer almaktadır. Trakeidler ve trakeler ölü hücrelerden oluşmaktadır. Bu nedenle işlevsel olarak su taşınan hücrelerin zarları ve organelleri yoktur. Kalın ve ligninleşmiş hücre duvarlarıyla içlerinden suyun kolay ca akabileceği boş borular oluşturulmuştur. Trakeidler mil şeklinde dizilmiş, yan duvarları İigninleşmiş, üst ve alt uçları sivrilmiş ve yasılaşmıştır. Alt ve üst uçlarının biri biri üstüne gelmesiyle oluşan borulardan su yukarı doğru taşınmaktadır. Trakeidlerin yan duvarlarında bulunan çok sayıdaki geçitler (pits) sayesinde bitişikteki trakeidlerle su alış verişi sağlanmaktadır.

8

9 →Trakeler genellikle trakeidlere göre kısa ve geniş hücreler olup alt ve üst kenarlarında kalbur şeklinde delikli levhalar (perforasyon tabakaları) bulumaktadır. İyi gelişmiş olan trakeler alt ve üst kenarları tamamen açılır ve büyük bir delik oluşur Bu avantaja sahip olmayan trakeidlerde yukarı doğru su taşınımı ve taşınan su miktarı göreceli olarak daha azdır. Ancak yan duvarlarında daha fazla sayıda geçite (pits) sahip olmaları nedeniyle yanal su taşınımı trakelere göre trakeidlerde daha fazladır. →Trakelerin üst üste yerleşmeleri suretiyle oluşan borularla bitkinin her organına kolayca ve fazla miktarda su taşınmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle çam ve fıstık çamı gibi kozalaklı ağaçlarla çoğu uzun boylu ağaçlarda yukarı doğru su taşınımı trakeler ile gerçekleşmektedir. → Floem dokusunun en belirgin özelliği kalbur elemanı(sieve elementi) olarak adlandırılan iletim hücrelerine sahip olmasıdır. Kalbur boru(sieve tube) olarak da bilinen kalbur elemanı, uzunluğuna büyümüş bireysel hücreler olup uç uca eklenerek floem adı verilen iletim borusunu oluşturmaktadır.Floemin kalbur elemanları, ksilemin trakeri elemanlarından farklı olarak, yumuşak yan duvarlar yanında faal ve olgun olanları canlı protoplastlara sahiptir. Eklenti yerlerindeki kalburlu plaklar(sieve plates) nedeniyle kalbur elemanlarının protoplastları arasında kesintisiz bir bağlantı sağlanmaktadır.

10 BİTKİ YAPRAĞI Bitkilerin büyüme ve gelişmelerinde yaşamsal öneme sahip fotosentetik organlardan biri de yapraklardır. Yapraklar bitkilerin organik madde üreten organları ve fabrikalarıdır. Bitkilerden atmosfere su yitmesi genelde yapraklarda gerçekleşmektedir. Bitkilerin büyüme ve gelişmelerinde yaşamsal öneme sahip fotosentetik organlardan biri de yaprak sapına (pefiole) sahip olan bitki yapraklarında mezopfil hücrelerinin alt ve üst kısmında bir sıra epidermis hücre tabakası yer almaktadır. Yapraklarda bulunan hücreler gerek tip ve gerekse anotomik yapı bakımından fotosenteze ve transpirasyona uygun durumdadır. Bitki yaprakları genelde birkaç yüz mikrometre ya da 4-10 hücre kalınlığındadır. Yaprağın atmos- fere bakan dış yüzü nisbeten su geçirmeyen ve kalınlığı genelde 1 um ile 15 um'den daha az bir kütin tabakası ile kaplanmıştır. Kütin tabakasının kalınlığı gölgede yetişen bitkilerde çok ince buna karşın güneş altında yetişen bitkilerde kalındır. Bitkinin genetik yapısı ile bitki tü- rü de buna etki yapmaktadır. Kütin tabakasının temel görevi bitki yaprağından su yitmesini olabildiğince azaltmak ve önlemektir.

11

12 Kapalı tohumlu çoğu bitki yapraklarının alt kısmında- ki epidermis tabakası içerisinde gözenek (stoma, çoğulu stomata) adı verilen mikroskobik. delikçikler bulunmaktadır. Ancak kavak ve söğüt gibi kimi bitki yapraklarının alt ve üst yüz- lerinde de gözenekler bulunur, Böyle durumlarda nisbi olarak daha büyük olan gözenekler, genelde yaprağın alt yüzünde daha fazla sayıda yer almaktadır .

13 Yaprakların yapısı bitkide bulundukları yere göre de değişmektedir
Yaprakların yapısı bitkide bulundukları yere göre de değişmektedir. Örneğin elma ağacında yaprak kalınlığı tabandan büyüme ucuna doğru gidildikçe tipik şekilde kalınlaş-maktadır. Büyüme ucuna yakın yörelerdeki yapraklarda palizad hücreleri daha uzun ve da- ha sık bir yerleşim düzeni içerisindedir ve mezofil dokusunun daha büyük bir bölümü kaplamaktadır. Bitkinin büyüme ucuna yakın yapraklarda tabana yakın yapraklara göre birim alanda daha fazla gözenek (sfoma) bulunmaktadır (Faust 1989). Güneşli yörelerde yetişen bitkilere göre gölgede yetişen bitkilerin yaprakları arasında dikkat çekecek düzeyde farklılıklar bulunmaktadır. Genelde gölgede yetişen bitkilerde yapraklar daha geniş, daha ince ve yuvarlak uçludur. Anılan bitki yaprakları güneşte yetişen bitki yapraklarına göre daha az palizad dokuya ve iletim borularına sahiptir. Gölgede yetişen bitkiler birim alanda daha az gözenek içermekte, damarlar arası alan daha geniş olmakta ve yaparak içinin dışa oranı daha az olmaktadır.

14 SU ÖZELLİKLERİ,BİTKİLER TARAFINDAN ALINMASI VE TAŞINMASI
Su, “yaşam sıvısı” olarak. tanımlanmaktadır. Canlıların yaşaması suyun Val oluşuna bağlıdır. Doğada cereyan neden tüm olaylar su ve suyun dikkate değer özellikleri ile şekil- lenir. Milyonlarca yıldan bu yana su, yeryüzünün sürekli değişmesine ve toplumların yurt- larını terk etmesine yol açmıştır. Yağışlarla yeryüzüne düşen akarsularla akıp giden su; heybetli dağların yok olmasına, geniş vadilerin açılmasına, dik yarların oluşmasına, buz şekline dönüşerek görkemli kayaların parçalanıp ufalanmasına neden olmuştur. İklimi etki- leyen su, toprağın oluşup özellik kazanmasından başlayarak hangi bitkilerin nerede daha iyi yetiştirilmesinin belirlenmesine değin çeşitli olaylarda önemli bir ölçüt olmuştur. Hid- rolik barajlarda toplanan su elektriğe dönüşerek modern teknolojinin geliştirdiği makinala- rın insanlığın hizmetine sunulmasının kapısını açmış, ekmeğin pişirilmesinden akıllı tele- fonların üretilmesine değin tüm üretim evrelerinde yerini almıştır.

15 Yeryüzünde su dağılımı düzenli değildir
Yeryüzünde su dağılımı düzenli değildir. Toplam suyun yalnızca % 0,027'si içilebilir ve hemen yararlanılabilir durumdadır. Yeryüzünde suyun %97'si ise okyanuslarda bulunmaktadır. Buzulların erimesi durumunda oluşacak suyun yeryüzündeki akarsuların 830 yıl süre ile su gereksinimlerinin karşılanacağı hesap-lanmıştır.

16 Suyun bitkiler için önemi başlıca dört grup altında toplanabilir
Suyun bitkiler için önemi başlıca dört grup altında toplanabilir. Bunlar: Su, yaşamın temeli olan hücre protoplazmasının ana bileşenidir. Aktif olarak büyüme durumunda olan dokuların % 80-90'nı sudan oluşmuştur. Örneğin ağırlık ilkesine göre havuç yumrusunun % 85'i ve genç marul yapraklarının o%95'i su- dur. Oluşturacağı her bir gram organik madde için %90 su içeren bir bitkinin 500g su tüketmesi gerekmektedir %Hücreler içerisinde ve hücreler arasında olduğu gibi organlardan organlara gazla- rın, besin elementlerinin ve diğer maddelerin taşınmasında çözücü olarak su ola- ganüstü öneme sahiptir. Bitkilerde cereyan eden tüm metabolik işlevlerde su esastır. Örneğin fotosentezde CO2'in indirgenmesinde (redüksiyonunda) kullanılan hidrojenin ve açığa çıkan O2'nin kaynağı sudur. Hücre ve dokularda turgor oluşumunda, hücrelerin büyüyüp gelişmelerinde, gözeneklerin açılıp kapanmalarında ve bitki yapraklarında lignin oluşturulmasında su temel maddedir.

17 SUYUN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ:
Suyun yaşam için önemli fiziksel ve kimyasal özellikleri asal olarak hidrojen bağına sahip su moleküllerinin yapısıyla yakından ilgilidir. Bir su molekülü, bir oksijen atomunun iki yanına 105”lik açı oluşturacak şekilde bağlanmış iki hidrojen atomundan oluşmuştur.Şeklin izlenmesinden de anlaşılacağı gibi su molekülü polar moleküldür.

18 Başka bir deyişle molekülün bir yönü (hidrojen yönü) pozitif ve bir yönü de (oksijen yönü) negatiftir. Elektriksel yüklerin asimetrik olarak dağılmaları nedeniyle şekilden izlendiği gibi su molekülleri birbirlerine bağlanırlar (kohezyon). Hidrojen bağı ile biri birbirlerine bağlanan su moleküllerinin sayılarında ise bir sınır yoktur. Bir su molekülündeki artı yüklü hidrojen atomunun başka bir su molekülündeki eksi yüklü oksijen atomuna bağlanması ile hidrojen bağı ya dahidrojen köprüsü oluşur.

19

20 SU ODA SICAKLIĞINDA SIVIDIR
Bilinen bu olgunun bilimsel olarak açıklaması şöyledir: Oda sıcaklığında molekül ağırlığı 18 olan su (HO) sıvı şekilde bulunmasına karşın, molekül ağırlığı 17 olan amonyak (NH3) ve molekül ağırlığı 16 olan metan (CH4) gaz şeklinde bulunmaktadır. Amonyak ve metan gazlarını sıvı veya katı yapmak için sıfırın altında çok düşük sıcaklıkların uygulanması gerekir. Molekül ağırlığı düşük olan suyun oda sıcaklığında sıvı olması ise moleküller arasında kuvvetli hidrojen bağlarının bulunmasından ileri gelmektedir. Bu arada molekül ağırlıkları düşük olan metil alkol (CH3OH), formik asit (CHOOH) ve asetik asit (CH3COOH) gibi bileşiklerin de oda sıcaklığında sıvı olmaları moleküllerinin hidrojen bağı ile bağlanmalarından ileri gelmektedir. Bu bileşiklerde oksijenin bulunması hidrojen bağının oluşmasına yol açmaktadır.

21 SUYUN BUHARLAŞMA ISISI YÜKSEKTİR
Suyun buharlaşma ısısı diğer maddelerle karşılaştırıldığında yaklaşık 2-5 kat daha yüksektir.Buharlaşma ısısının çok yüksek olması s4 molekülleri ara- sında bulunan hidrojen bağından ileri gelmektedir. Bu olgu bitkilerin ve diğer organizmaların transpirasyon ile serinlemelerinde olağanüstü önem taşımaktadır.

22 Donan Suyun Hacmi Artar ve Buzun Çözülme Sıcaklığı Yüksektir
Doğadaki ister katı-sıvı-gaz olsunlar hemen hemen tüm maddelerin, soğudukları zaman büzülerek hacimleri küçülmekte ve yoğunlukları azalmaktadır. O nedenle katı sıvıdan,sıvı da gazdan ağırdır. Bu kural yalnızca suyun gaz ve sıvı şekli için geçerlidir. Donma noktasına yaklaşıldıkça suda hacim artar ve ağırlık azalır. Su 09C*de donarak buza dönüştüğünde hacmi % 9 artar. Bu olgu, üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken doğanın bir harikasıdır. Örneğin kışın göllerin, akarsuların yüzeyinde oluşan buz tabakası alttaki suya ve içindeki canlılara bir nevi örtü sağlayarak alt kısmın donmasını ve sıcaklığın dipte azalmasını önlemektedir. Eğer buz sudan ağır olsaydı donma aşağıdan yukarı doğru gelişecek ve sudaki canlılar yaşamlarını yitirdikleri gibi doğada önemli boyutlara varan su sıkıntısı da oluşacaktı. Giderek su altındaki buz tabakası büyüyecek buz dağları şeklinde su- yun yüzeyine çıkacak ve bunun sonucu olarak yeryüzündeki okyanuslar, denizler, göller,akarsular donmuş buz dağlarına dönüşecekti.

23 Buzun çözülerek tamamen suya dönüşmesinde çevre sıcaklığının değişmediği görülür. Çünkü buz oluşurken çevreye verilen ısı buzun çözülmesi evresinde geri absorbe edilmektedir. Su molekülleri arasındaki hidrojen bağları kırılınca buz çözülür. Buzun çözülme- si anında her bir gram için çevreden 86 kalori 1sı alınır. Donma anında ise bu Isı çevreye geri verilir. Örneğin donma derecesinde bulunan bir seraya geceden büyük bir leğen içerisinde su bırakıldığını varsayalım, Sabah leğendeki suyun donmuş olmasına karşın sera içi sıcaklığının dışarıdaki sıcaklıktan daha yüksek olduğuna tanık olunur.

24 Suyun Spesifik Sıcaklığı Yüksektir
Birim su kütlesinin sıcaklığını 1 C artırabilmek için gereksinim duyulan enerji miktarı Spesifik Sıcaklık olarak tanımlanır. Bir gram arı suyun sıcaklığını 1C artırabilmek için tam olarak 4,184 J (1 cal) enerjiye gereksinim vardır. Suyun ısı kapasitesi ve ısıyı ab- sorbe etme kapasitesi yüksektir. Suyu ısıtabilmek için yüksek sıcaklığa gereksinim vardır. Çoğu kez ocakta su ısıtan hanımlar su kabına dokununca ellerini yakarken, kabın içindeki suyun ılık olduğu görülür. Suyun ısıtıldığı metal kap, sudan yaklaşık 10 kat daha hızlı ısınır ve belli bir dereceye gelebilmek için daha az sıcaklığa gereksinim göstermektedir. Sulu amonyak hariç bir gram suyun sıcaklığını 1C yükseltebilmek için istenilen spe-sifik sıcaklık diğer maddeler için istenilen spesifik sıcaklıktan daha yüksektir.Bu durum su içerisinde moleküllerin yerleşmeleri ile yakından ilgilidir. Su mole- külleri o şekilde yerleşmişlerdir ki hidrojen ve oksijen atomları bağımsız iyonlarmış gibi hareket edebilirler. Bunun sonucu olarak da su molekülleri aşırı sıcaklık artışına neden olmadan fazla miktarda enerji absorbe eder. Böylece bitkilerde ve yaşayan organizmalarda sıcaklığın durağan kalması da sağlanmış olur.

25 Suyun Viskositesi (Akışkanlığa Karşı Direnci)
Suyun akabilmesi için molekülleri arasında bulunan hidrojen bağlarının kırılmış olması gerektiğinden suyun gerçekte olduğundan çok daha yüksek viskositeye sahip olacağı tahmin edilebilir. Ancak sıvı şekildeki suda her bir hidrojen bağını ortalama olarak başka iki su molekülünün paylaşması nedeniyle bağ bir ölçüde zayıflamakta ve oldukça kolay kırılabilmektedir. Bunun bir sonucu olarak bitkilerde de su kolay hareket edebilmektedir. Buz içerisinde her bir oksijen atomuna göreceli olarak daha az bağlantı gerçekleştiği için çok daha güçlü bir bağ oluşur. Sıcaklık arttıkça suyun viskositesi (akışkanlığa karşı direnci) önemli derecede azalır. Ancak bu olgu fizyolojik yönden önem taşımaz. Çünkü soğukta bile suyun viskositesi düşüktür.

26 Suyun Adezyon Gücü Moleküllerinin polar özelliğe sahip olması nedeniyle su öteki pek çok maddelere ya- pışır. Suyun ıslatma özelliği de bundan ileri gelir. Canlı dokularda bulunan selüloz, nişasta ve protein bu duruma iyi bir örnektir. Birbirlerinden ayrı olan moleküllerin yapışması, adezyonu, bitkide suyun hareketinde olağanüstü önemlidir

27 Suyun Kohezyon Gücü Hidrojen bağı nedeniyle su molekülleri biri birlerini büyük bir güçle çekerler. Bu ne- denle su molekülleri arasındaki kohezyon gücü yüksektir. Bunun bir sonucu olarak kohezyon gücü suya büyük bir Gerilim Direnci (tensile sirengih) kazandırır. Gerilim direnci; “çekme gücüne karşı kırılmayı önleyici direnç” olarak tanımlanmaktadır. Bitki gövdesinde bulunan ksilem iletim boruları içerisinde yüksek bir ağacın uç noktasına kadar suyun çıkabilmesi su molekülleri arasında bulunan kohezyon gücünün büyüklüğü ile yakından ilgilidir. İletim boruları içerisinde oluşan su sütunu, suyun yüksek gerilim direnci nedeniyle parçalanmaz ve su taşınması süreklilik kazanır.

28 Suyun İyonizasyonu Su içerisinde moleküllerden kimileri hidrojen ve hidroksil iyonlarına ayrılır. Kitlele-rin etkisi yasasına göre hidrojen iyonları konsantırasyonunun hidroksil iyonları konsantrasyonu ile çarpımı durağandır.

29 Suyun Işık Absorbsiyonu
Su asal olarak görülebilir ışığı geçirir. Yalnız kırmızı ışığın kısmen absorbe edilmesi nedeniyle mavimsi yeşil bir görüntü verir. Hidrojen bağının, yaklaşık 3 mikron dalga boyundaki infrared ışınları etkili bir şekilde absorbe ettiği bilinmektedir. İşte su tarafından 3 mikron dalga boyundaki ışınların güçlü bir şekilde absorbe edilmesi, su molekülleri arasın- da hidrojen bağının bulunduğunu kesin olarak kanıtlamaktadır. Su molekülleri tarafından uzun dalga boyuna sahip (70-30 mikron) termal ışınlar da güçlü bir şekilde absorbe edilmektedir. Bu durum, atmosferde bulunan su buharı ya da bitkilerde bulunan su tarafından radiant ısı enerjisinin absorbe edilmesinde olağanüstü önem taşımaktadır.

30 Suyun Çözücü Özelliği Yaşamsal olaylarda suyun çözücü özelliği olağanüstü önem taşımaktadır. Pek çok bi- leşiklerin çözünmesine olanak verdiği için suya “Üniversal Çözücü” de denmektedir. Suyun çözme gücü hidrojen bağını oluşturabilme özelliğine bağlıdır. Bu da su mo- lekülleri üzerinde elektriki yüklerin asimetrik dağılışları ile yakından ilgilidir. Örneğin oksijen atomlarına, hidroksil gruplarına (OH) ya da amino gruplarına (NH2) sahip olan şeker, alkol, amino asitleri vb bileşikler hidrojen bağı sayesinde su molekülleri arasında tutulur. Öte yandan polar özellikli su molekülleri elektriki yük interaksiyonu nedeniyle e tuzların suda çözünmelerine neden olur. Şekilden de izlendiği gibi eksi yuklu İyona artı yönleri ile artı yüklü iyona da eksi yönleri ile su molekülleri çepe çevre bağlanır. Böylece iyonların birbirleriyle birleşmelerine engel olmak suretiyle su, yüksek çözücü gücünü ortaya koyar.

31 Bitkiler için suyun çözücü özelliğinin ayrı bir önemi vardır
Bitkiler için suyun çözücü özelliğinin ayrı bir önemi vardır. Bitki gelişmesi için asal olan çeşitli elementlerle enerji taşınması ve depolanması için gerekli bileşikler suda çözünmüş şekilde bitkiler tarafından alınır ve bitkide çeşitli yerlere taşınır. Suyun ve suda çözünmüş maddelerin alınmalarında ve bitkide gereksinim duyu- lan yerlere taşınmalarında difüzyon, osmozis ve şişme (imbibition) gibi olaylar önemli rol oynamaktadır.

32 TEŞEKKÜRLER KAYNAK : NOBEL YAYINLARI 2015 BURHAN KACAR,
BİTKİ FİZYOLOJİSİ

33 SORULAR SORU 1: Aşağıdaki şemada soru işareti (?) ile gösterilen yerlerin isimlerini yazınız. SORU 2:Aşağıda numaralandırılmış kısımları yazınız.

34 SORU 3 : Bitkinin kök ve gövdesinde uzama şeklinde gerçekleşen dikine büyüme olarak adlandırılmaktadır. Bitkinin kök ve gövdesinde yatay olarak enine büyüme ise hücrelerinin bölünmesi ve olgunlaşan hücrelerin farklılaşması ile gerçekleşmektedir. Lateral meristem olarak da anılmaktadır. Bitkilerin kök ve gövdelerinde yatay olarak enine büyüme olarak adlandırılmaktadır. Enine büyüme silindirik bir yapı oluşturacak şekilde gerçekleşmektedir ile bitki gövdesinde enine büyüme durumunda epidermis hücrelerinin dış yüzlerinde mantar kambiyumu tarafından oluşturulmaktadır. SORU 4 :Su, yaşamın temeli olan hücre protoplazmasının ana bileşenidir. Aktif olarak büyüme durumunda olan dokuların % 'nı sudan oluşmuştur. Örneğin ağırlık ilkesine göre havuç yumrusunun % ve genç marul yapraklarının % sudur. Oluşturacağı her bir gram organik madde için % su içeren bir bitkinin g su tüketmesi gerekmektedir.


"ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları