Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Hangi Faktörler Dünya İklimini Etkiler

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Hangi Faktörler Dünya İklimini Etkiler"— Sunum transkripti:

1 Hangi Faktörler Dünya İklimini Etkiler
Karalarda yaşamın dağılışı özellikle hem hava hem de iklim koşulları tarafından son derece etkilenir. Hava durumu; bir bölgede saatlik ya da günlük sıcaklık, nem, bulut örtüsü, rüzgar ve yağışta meydana gelen kısa süreli dalgalanmaları ifade eder. Bunun aksine iklim; belirli bir bölgede yıllarca ve hatta asırlarca hüküm süren hava şartlarıdır. Güneş ışığının miktarı, su ve sıcaklık dereceleri belirli bir bölgedeki iklimi tayin eder. Hava bireysel organizmaları etkilerken, iklim tüm türlerin dünyadaki yayılışlarını etkiler ve de sınırlar.

2 Hava ve İklimin Oluşumunda Güneş Rol Oynar
Hava ve iklim büyük bir termonükleer makineyle oluşturulur. Güneş enerjisi dünyaya kısa dalgadan (yüksek enerjili UV), görünen ışınlara, oradan sıcaklık oluşturan uzun dalga boylu kızıl ötesi ışınlara kadar değişen farklı dalga boylarında ulaşır. Dünyaya ulaşan güneş enerjisi; rüzgarların, okyanus akıntılarının ve küresel su döngüsünün oluşmasına neden olur.

3 Bununla beraber, dünya yüzeyine ulaşmadan önce, güneş ışığı atmosfer tarafından değiştirilir;
Atmosferin ortalarında ozon bakımından nispeten zengin olan bir tabaka yer alır. Bu ozon tabakası biyolojik moleküllere zarar veren yüksek enerjili UV ışınlarını absorbe eder. Toz, su, nem ve bulutlar enerjinin bir kısmını uzaya yansıtarak gelen güneş ışığının dağılmasına sebep olurlar. CO2, su buharı, ozon, metan ve diğer sera gazları uzun dalga boylu kızıl ötesi ışınlardan enerji absorbe ederek atmosferde sıcaklığın tutulmasına neden olurlar. İnsan faaliyetleri bu doğal sera etkisini artırır.

4 Atmosfere ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık sadece yarısı yer yüzeyine ulaşır. Bunun bir kısmı uzaya geri yansıtılır veya fotosentezde kullanılır, geri kalan sıcaklık olarak absorbe edilir. Sonuçta hemen hemen gelen güneş enerjisinin tamamı ya ışık ya da kızıl ötesi radyasyon (sıcaklık) şeklinde uzaya geri döner. Atmosferde ve dünya yüzeyinde geçici olarak absorbe edilen ve sıcaklık şeklinde depolanan güneş enerjisi dünyanın göreceli sıcaklığını sağlamış olur.

5 Birçok Fiziksel Faktör İklimi Etkiler
Birçok fiziksel faktörler de iklimi etkiler. En önemlileri; enlemler, hava akımları, okyanus akıntıları, dağların ve düzensiz şekilli kara parçalarının varlığı.

6 Enlemler Dünyaya Gelen Güneş Işığının Açısını Etkiler
Derece ile ifade edilen enlemler 0o enlemi olan ekvatordan güney ve kuzeye ayrılan mesafelerdir. Dünya yüzeyinin belirli bir noktasına gelen güneş ışınlarının miktarının ortalama yıllık sıcaklık üzerinde çok büyük etkisi vardır. Ekvatorda güneş ışığı yer yüzeyine hemen hemen dik açıyla gelir ve burada havanın sürekli sıcak kalmasını sağlar. Daha kuzey veya güneye doğru güneş ışınları dünya yüzeyine eğik açıyla düşerek daha düşük sıcaklıklara sebep olur.

7 Dünyanın ekseni güneş etrafında yıllık dönüşü esnasında eğik durumdadır. Bundan dolayı yüksek enlemler yıl boyunca güneş enerjisi alma bakımından son derece çeşitlilik gösterir, bu da mevsimlerin oluşmasını sağlar. Örneğin; kuzey yarı küre güneşe doğru eğildiğinde güneş ışığını daha dik alır ve yaz mevsimi oluşur. Bu yarı küre kış iken güney yarı küre güneşe en yakındır. Dünyanın eğik duruşu ekvatora gelen güneş ışınlarının açısını etkilemez, bundan dolayı burada mevsimsel değişim çok belirgin değildir.

8 Hava Akımları Büyük İklimsel Bölgeler Oluşturur
dünyanın kendi etrafında dönmesi ve farklı hava kütleleri arasındaki sıcaklık farkından meydana gelir. Sıcak hava soğuk havadan daha az yoğun olduğu için, güneşin dik açılı ışınları ekvatora düştüğü zaman, ısınan hava burada yükselir. Aynı zamanda, tropiklerin sıcak havası güneşin sıcaklığıyla buharlaşan suyla yüklenir (Şekil 4.1).

9 Suyla doymuş hava yükselirken biraz soğur
Suyla doymuş hava yükselirken biraz soğur. Soğuk hava sıcak havanın tuttuğu kadar nem tutamaz ve böylece yükselen havada su yoğunlaşır ve yağmur olarak aşağılara düşer. Sıcak hava yükselip soğurken oluşan yağış ve dik gelen güneş ışınları ekvator etrafında ''tropik bölge'' denilen bir kuşak oluşturur. Bu bölge dünyanın hem sıcak hem de en yağışlı bölgesidir. Daha sonra soğuyan kurak hava ekvatordan kuzeye ve güneye yönelip akar. 30o kuzey ve güney enlemlerinde soğumuş olan hava aşağılara inecek derecede yoğunlaşır ve alçaldıkça yeryüzünden yansıyan sıcaklıkla ısınır. Zamanla yüzeye kadar iner bu esnada hem sıcak hem de çok kurudur. Dünyanın belli başlı çölleri bu enlemlerde yer alır. Daha sonra bu hava ekvatora doğru geri akar. Daha kuzey ve güneye doğru bu genel sirkülasyon modeli tekrarlanarak 60o kuzey ve 60o güney enlemlerinde nemini bırakır ve güney ve kuzey kutuplarında son derece kurak koşullar yaratır.

10 Okyanus Akıntıları Kıyılarda İklimleri Yumuşatır
dünyanın kendi etrafında dönmesi, rüzgarlar ve suyun güneş tarafından doğrudan doğruya ısıtılmasıyla meydana gelir. Karalar akıntıları keser, engeller ve okyanus akıntıları denen az çok sirkular modeller halinde parçalanmasına neden olur. Okyanus akıntıları kuzey yarı kürede saat yelkovanı yönünde, güney yarı kürede tersi istikametinde döner (Şekil 4.2).

11 Su, kara ve havadan daha yavaş ısınıp ve daha yavaş soğuduğu için okyanus akıntıları ekstrem sıcaklıkları yumuşatmayı sağlar. Bundan dolayı sahil kesimleri genellikle karaların içlerine göre daha az değişken iklimlere sahiptirler. Örneğin; Atlantik Okyanusundaki bir akıntı ekvator bölgelerinden kuzeye doğru, Kuzey Amerika’nın doğu sahillerini takiben, iç kısımlara göre daha sıcak ve daha nemli bir iklim oluşturacak olan sıcak su akıntıları (Gulf Stream) getirir. Daha sonra bu akıntı hala sıcak olan sularını daha kuzeye ve doğuya taşıyarak, güneye dönmeden önce Avrupa'nın batı sahillerini ısıtır, ılımlaştırır.

12 Karalar ve Dağlar Hava ve İklimi Daha Karmaşık Hale Getirir
Eğer dünyanın yüzeyi uniform (yeknesak) olsaydı, iklim zonları enlemlere göre kuşaklar oluştururdu. Bu zonlar, alçalan ve yükselen hava kütlelerinin tayin ettikleri sıcaklık ve yağışın karşılıklı ilişkileri sonucu meydana gelirler. Okyanusların arasında (yavaş ısınıp yavaş soğuyan) düzensiz şekilli kara parçalarının (ki nispeten hızlı ısınır ve hızlı soğur) mevcudiyeti rüzgar ve suyun akışını değiştirir ve ekosistemlerin düzensiz dağılmasına katkıda bulunur.

13 Karalarda yükseklikteki değişim de daha karmaşık durumlar yaratır
Karalarda yükseklikteki değişim de daha karmaşık durumlar yaratır. Yükseklik arttıkça atmosfer daha incelir ve böylece daha az ısınmış olur. Her 305 metre yükseldikçe sıcaklık yaklaşık 20oC düşer. Bu durum, tropiklerde bile yüksek dağların doruklarının neden karla örtülü olduğunu çok iyi açıklar.

14 Dağlar aynı zamanda yağış tiplerini de değiştirir
Dağlar aynı zamanda yağış tiplerini de değiştirir. Nemle yüklü bir hava bir dağla karşılaştığında yükselirken soğur. Soğuma, havanın su tutma yeteneğini azaltır ve içerdiği su, dağın rüzgara bakan yamacında yağmur ya da kar şeklinde yoğunlaşır. Soğuyan kuru hava, dağın öbür yüzeyinden aşağılara inerken tekrar ısınır ve burada karasal yüzeylerden su absorbe ederek “yağmur gölgesi” denilen lokal kurak bir alanın oluşmasına neden olur. Örneğin; Birleşik Amerika’nın batısında Sierra Nevada dağ silsilesi, Pasifik Okyanusundan gelen batı rüzgarlarının nemini alır, doğu yamaçlarında yağmur gölgesi oluşturarak çöllerin meydana gelmesine neden olur.

15 Yaşamın Gereksinimleri Nelerdir?
Çıplak kayalar üzerindeki likenlerden, sıcak su kaynaklarındaki termofil (sıcak seven) alglere, derin denizlerin basınçlı sularında yaşayan bakterilere kadar dünya çok çeşitli canlılık barındırır. Habitat çeşitliliğinin altında yatan yaşam için gerekli olan 4 ana kaynak:

16 1- Canlı dokuların oluşumunu sağlayan besin maddeleri
2- Bu oluşumu çalıştıracak enerji 3- İçinde metabolik reaksiyonların meydana geldiği su ortamı 4- Bu işlemlerin gerçekleştiği uygun sıcaklıklar Bu kaynaklar dünya üzerinde son derece düzensiz dağılmıştır. Bu kaynakların kullanılabilirliği dünyadaki çeşitli karasal ve akuatik ekosistemlerde bulunan organizma tiplerini sınırlar.

17 Ekosistemler son derece çeşitlidir
Ekosistemler son derece çeşitlidir. Her bir ekosistem için karakteristik olan komunitede, özel çevre şartlarına adapte olmuş organizmalar hakimdir. Sıcaklık, ışık, su ve besin miktarındaki değişimler bir ekosistemde yaşayan organizmaların adaptasyonunu şekillendirir.

18 Örneğin; çöl komunitesinde sıcaklık ve kuraklığa adapte olmuş bitkiler hakimdir. Amerika’nın güneybatısında Mojeve Çölü kaktüsleri, Afrika çölleri ve yanı başındaki Kanarya Adaları'nda yaşayan sütleğenler, ayrı familyalardan birbirinden genetikman uzak olmalarına rağmen son derece birbirlerine benzerler. Diken şeklindeki yaprakları, kalın, yeşil, su depolayan gövdeleri, su noksanlığına karşı geliştirilmiş adaptasyonlardır.

19 Aynı şekilde, arktik tundra bitkileri ile kayalık dağların alpin tundra bitkileri soğuk, kurak, rüzgarlı bir iklime karşı geliştirilen adaptasyonlar olarak tanımlanabilecek büyüme şekilleri gösterirler. Böylece, benzer çevre koşullarına sahip farklı bölgeler, görünüş ve kompozisyonu bakımından kıyaslanabilecek komunitelerde paralel adaptasyon gösteren organizmaları içerir.

20 Karalarda Yaşam Nasıl Dağılmaktadır
Karasal organizmaların dağılışı büyük ölçüde su ve sıcaklıkla tayin edilir. Karasal ekosistemler bulutlu günlerde bile çok miktarda güneş ışığı alır. Toprak ise bol miktarda besin sağlar. Bununla beraber su, hem zaman hem de mekanda sınırlı miktarlarda olup çok düzensiz dağılmıştır.

21 Karasal organizmalar;
su kullanabilir durumda olduğunda alabilecekleri bir şekilde ve az bulunduğunda muhafaza edebilecekleri(depolayabilecekleri) şekilde adapte olmak zorundadırlar.

22 Su gibi, uygun sıcaklıklar da zaman ve mekanda çok düzensiz dağılmaktadır. Güney Kutbunda yazın bile, ortalama sıcaklık donma noktasının altındadır; buna uygun olarak da burada yaşam son derece sınırlıdır. Orta Alaska gibi yerler sadece yazın uygun sıcaklıklara sahiptirler, halbuki tropikler baştan başa sıcak ve nemli bir iklime sahip oldukları için, yaşam buralarda son derece çeşitlidir.

23 Karasal Biomlar Karakteristik Bitki Toplulukları İçerirler
Karasal komuniteler kendilerini şekillendiren bitki hayatıyla karakterize edilir. Çünkü bitkiler kuraklıktan, güneşten ya da kış koşullarından kaçamazlar ve özel bölgelerin iklimlerine adapte olmak zorunda kalırlar.

24 Benzer çevre koşulları ve karakteristik bitki toplulukları içeren geniş karasal alanlara “BİOM” denir. Biomlar genellikle orada bulunan başlıca vejetasyon tipiyle adlandırılırlar. Her biomun dominant vejetasyon tipi, sıcaklık ve yağış arasındaki karmaşık ilişkilerle tayin edilir. Bitki büyümesi için gerekli uygun olan toprak nemi, aynı zamanda evaporasyonla su kaybının dengelenmesi bu faktörlerle belirlenir.

25 Yıllık toplam yağış miktarına ilave olarak yıllık ortalama sıcaklık, yıl içindeki yağış ve sıcaklık değişimleri burada hangi bitkilerin yetişeceğini belirler. Örneğin; arktik tundra bitkileri yaz başlarındaki bataklık koşullarına yılın geri kalan kısmında suyun donup kullanılamaz duruma geldiği soğuk ve çöl benzeri koşullara adapte olmak zorunda kalmışlardır. Biomları ekvatordan kutuplara doğru inceleyelim:

26 BİOMLAR Karakteristik görünümleri olan ve geniş alanlar kaplayan,iklim tarafından şekillendirilmiş organizma topluluklarıdır. Farklı iklim bölgelerinde gelişmiş olduklarından birbirlerinden belirgin şekilde ayrılırlar Genellikle bulunduğu kuşaktaki başlıca vejetasyon tipiyle adlandırılırlar Değişen iklim koşulları nedeniyle ekvatordan kutuplara kadar çeşitlilik gösterirler

27 BİOMLAR

28 TROPİKAL YAĞMUR ORMANLARI

29 Tropik yağmur ormanları
Tür bakımından en zengin biomdur,karasal organizmaların yaklaşık yarısını(2 milyondan fazla tür)içerir.Karaların sadece % 6 sını kaplıyor olmasına rağmen dünyadaki toplam tür sayısının 2/3 sini barındırır. Su ve sıcaklık sınırlayıcı faktör değildir; Sıcaklı 25 – 30o C arasında değişir Yıllık yağış miktarı 200 – 450 cm Tropik toprakların yaklaşık 2/3 si asidiktir ve besin elementlerince yetersizdir

30 SAVAN

31 Savanlar Yıllık yağışın azaldığı (9 – 150 cm) veya yıllık kurak mevsimin uzadığı alanlarda oluşan açık otsu bitki topluluklarıdır Tropik yağmur ormanlarıyla çöller arasında geçiş teşkil ederler Toprak , çoğu bitkiler için toksik olan aluminyumca zengin besin elementlerince fakirdir

32 ÇÖLLER

33 Çöller Yıllık yağışın 25 cm.den az olduğu yerlerdir.Yağış hem bir yıl içinde hemde yıldan yıla değişir,tesadüflere bağlıdır Gece – Gündüz sıcaklık farkı fazladır (30o C’yi geçer Çöl oluşumları; Alize çölleri (Subtropik çöller) Soğuk çöller Sis çölleri (Kıyı çölleri) Çöllerde yaşayan bitki ve hayvanlar bu ekstrem yaşam ortamına çeşitli şekillerde adaptasyon göstermişlerdir

34 ILIMAN YAPRAK DÖKEN ORMANLAR

35 Ilıman yaprak döken ormanlar
Kuzey yarı kürede yağışın azaldığı yerlerde ılıman çayırlar gelişirken yağışın artmış olduğu yerlerde ılıman yaprak döken ormanlar gelişir Sıcak ve yağışlı yazlar ve nispeten soğuk kışların olduğu alanları işgal eder Yıllık yağış miktarı 75 – 250 cm arasında değişir,ekseriya yıl içinde düzgün dağılmıştır

36 MAKİ

37 ILIMAN ÇAYIRLAR

38 Ilıman çayırlar Kuzey ve güney Amerika ve Avrasyada geniş alanlar kaplar Toprakları derin ve verimli olup tarıma en uygun alanlardır

39 Ilıman çayırlar

40 TAİGA

41 TAIGA Kuzey enlemlerin (45 – 57o) iğne yapraklı ormanlarıdır.
Uzun süren soğuk kışlar,az nem içeren soğuk hava ve çoğu yazın düşen yağışlarla (40 – 70 cm) karakterize edilir. Ekstrem iklimsel koşullar nedeniyle biyoçeşitlilik açısından fakirdir Kışın kalın bir kar örtüsü altında kalır

42 TUNDRA

43 Tundra Taiga ile daimi buz örtüsü arasında kalan açık ve bataklık alanlardır Bitki örtüsü likenler ve bazı otsu bitki türlerinden oluşur Artik tundrada kış sıcaklığı -55 o C’ye kadar düşer,yazın bile sıcaklık donma noktasına iner Yıllık yağış çok düşük ( 250 mm den az),su yılın büyük bir kısmında donmuş durumda (Permafrost) Rüzgar hızı saatte 50 – 100 km.

44 SUCUL EKOSİSTEMLER

45 Enerji ve besinlerin dağılımı akuatik yaşamı sınırlar
Enerji ve besinlerin dağılımı akuatik yaşamı sınırlar. Yaşamın dört gereksiniminden su ve sıcaklık gibi ikisi akuatik ortamda boldur. Bundan dolayı akuatik ekosistemlerde yaşamın tipi ve miktarını tayin eden başlıca faktör enerji ve besindir.

46 Bazı ortak özellikleri paylaşmalarına rağmen, akuatik ekosistemler son derece çeşitlidir. Örneğin;
tatlı su ekosistemleri nehirler, dereler, göller, bataklıklar, deniz ekosistemleri (tuzlu su) ise deltalar, med-cezir alanları, açık okyanuslar ve mercan resifleri gibi.

47 Tatlı su habitatları hem deniz hem de karasal habitatlardan farklıdır fakat çok dar alanları kapsar. Örnek: Göller yeryüzünün %0.3’ünü kapsar. Bütün tatlı su habitatları bataklık, gölcük gibi tüm ara habitatlarla da bağlantılıdır. Bu sulara civarındaki karasal topluluklardan büyük miktarlarda organik ve inorganik madde karışmaktadır.

48 Tatlı Su Gölleri Tatlı su gölleri büyüklük, derinlik ve besin içeriği bakımından son derece değişiklik gösterir. Her göl kendine özgü olmasına rağmen, ılıman iklimlerdeki küçüklü büyüklü göller farklı yaşam zonları dahil pek çok ortak özelliğe sahiptir. Yaşam Zonlarını Işık ve Besinler Belirler Göllerde yaşamın dağılışı büyük ölçüde besin ve ışığın varlığıyla hatta bazı durumlarda tutunacak (dip) yerle tayin edilir. Bundan dolayı göllerin yaşam zonları o gölde spesifik yerleşim alanlarıyla ilgilidir. Göller böyle 3 zona ayrılır; 1- Litoral zon 2- Limnetik (pelajik) zon (plankton ve diğer organizmaların bulunduğu) 3- Profundal zon (dip bölge)

49 Ilıman bölgelerin büyük göllerinde termal tabakalanma karakteristiktir
Ilıman bölgelerin büyük göllerinde termal tabakalanma karakteristiktir. 4oC civarında su en yoğun durumdadır, kış ilerlerken suyun daha da soğuması yüzeyde buz tabası teşkil etmek üzere suyun daha soğumasına ve hafiflemesine neden olur. Buzun altında su 0-4oC arasında kalır ve burada bitki ve hayvanlar yaşamlarını sürdürebilirler. Baharda buzlar erirken ısınan su alttaki soğuk suyla karışarak üstte ılık bir su tabakası teşkil eder. Bu olayda önceden derinlerde tutulan besin maddeleri gölün yüzeyine çıkar. İki tabakanın karıştığı bölgeye termoklin denir.

50 Yazın ısınan su alttaki hipolimnion denilen (4oC civarında) soğuk su tabakası üzerinde epilimnion denilen bir sıcak su tabakası oluşturur. İç suların, göllerin bulunduğu alanın genel iklim özelliklerine bağlı olarak bu epilimnion tabakası yazın 20 m kalınlığa ulaşabilir. Sonbaharda epilimnion’un sıcaklığı hipolimnion’un (4oC) sıcaklığına kadar düşer ve iki tabaka birbirine karışır. Bahar ve sonbaharda soğuk su gölün yüzeyine kadar çıkarak içinde depoladığı besin maddesi yüzeye taşımış olur. Bu esnada da yüzeydeki O2 alt tabakalara taşınmış olur.

51 Tatlı Su Gölleri Besin İçeriğine Göre Sınıflandırılır
Tatlı su gölleri besin içeriğine göre oligotrofik ve ötrofik olarak sınıflandırılır. Oligotrofik göller besin içeriği bakımından çok fakirdir. Çoğu kayalar içinde oyulmuş buzul gölleridir ve az sediman taşıyan dağ ırmaklarıyla beslenir. Suyu bulandıracak sediman ya da mikroskobik organizmalar çok az oldukları için oligotrofik göller berraktır ve güneş ışığı derinlere nüfus edebilir. Bundan dolayı derin sularda fotosentez gerçekleşebilir ve limnetik zon dibe kadar ulaşabilir. Bu göllerde alabalık gibi oksijen seven balıklar yaşarlar.

52 Ötrofik göller çevrelerinden büyük miktarda sediman, organik madde ve inorganik besinler (fosfor) alır, bu durum bu göllerde pek çok topluluğun yaşamasına neden olur. Süspansiyon halindeki sediman ve yoğun fitoplankton populasyonlarından dolayı bulanıktırlar ve bundan dolayı ışığın ulaşabildiği limnetik zon çok sığdır. Limnetik zonda mevsimsel olarak yoğun algal çoğalmalar meydana gelir. Ölü vücut artıkları dibe derin zona çöker bunlar da ayrıştırıcı organizmalar tarafından besin olarak kullanılır. Ötrofik göllerde derin zonda ayrıştırıcıların yoğun metabolik aktiviteleri burada oksijen miktarının azalmasına neden olur.

53 Deniz Ekosistemleri Geniş Alanlar Kaplar
Dünyanın hemen hemen ¾’ü denizlerle kaplıdır. Bu denizlerin ortalama derinliği 3 km’den fazladır ve çoğu kısımları soğuk ve karanlıktır. Hemen hemen 11 km’ye varan okyanus derinliklerinde heterotrof organizmalar bulunur. Ototrof organizmalar ise su yüzeyinde birkaç yüz metrede sınırlı kalmışlardır. Bu seviyenin altında yaşayan organizmalar dolaylı yollardan üstteki organizmaların fotosentetik aktiviteleri sonucu aşağılara dökülen organik atıklardan besinlerini temin ederler.

54 Su havadan daha yoğun olduğu için, suda çözünen mineral ve gazlar çok yavaş difüze ederler. Okyanuslarda O2 temini, buralarda az bulunduğu için, ekseriya kritiktir. Buna ilaveten, su ne kadar sıcaksa O2’nin çözünürlüğü o kadar azalır. Bundan dolayı, kullanılabilir O2 miktarı dünyanın sıcak deniz bölgelerindeki organizmaların mevcudiyetinin sınırlanmasındaki son derece önemlidir. Bunun aksine CO2 okyanuslarda hemen hiç sınırlayıcı değildir. Mineral maddelerin okyanuslarda dağılımı karalardakinden çok daha homojendir.

55 Denizlerde pek çok yeni hayvan, protista ve bakteri formları keşfediliyor olmasına ve burada büyük biomaslar bulunmasına rağmen denizlerde karalardakinden daha az tür yaşar. Muhtemelen tüm organizmaların %90’ından fazlası karalarda yaşar. Örnek; bazı büyük grup organizmaların birkaç türü hariç hemen hepsi. Bu grupların her birinin denizde yaşayan temsilcileri vardır, fakat bunlar toplam tür sayısının küçük bir bölümünü oluşturur.

56 Karalarda habitatlar arasındaki sınırlar belirgindir ve yüksekliğin, ana kayanın, yönün değişimi ve diğer faktörler milyonlarca karasal organizmanın evriminde son derece önemlidir. Başka bir deyişle, son derece çeşitli nişler vardır. Çeşitli habitatlara radyasyonun değişik şekillerde ulaşması (radyasyon modelleri) karalarda denizlerdekinden daha çok sayıda tür çeşitliliğine neden olmaktadır.

57 Genel tür oluşumunu dikkate alırsak büyük grup organizmaların çoğu (phylum) denizlerde bulunduğu halde çok az filum kökenini denizlerden alır fakat çok azı karalarda başarılı olmuşlardır (bunlardan bazıları çok büyük miktarlarda türe sahip olmalarına rağmen).

58 Yani, özetlersek; Hemen her filumun temsilcileri denizlerde bulunmasına rağmen, bugün mevcut türlerin yaklaşık %90’ı karasaldır. Bu doğaldır, çünkü karalarda farklı habitatlar arasındaki sınırlar çok kesin ve belirgin olduğu için karalarda yaşam birkaç filum’un çok farklı ve çeşitli evrimsel yollar izlemesiyle çeşitlenmiştir. Halbuki denizel ortamlar nispeten homojen olduğu için çok sayıda filum barındırıyor olmasına rağmen tür çeşitliliği azdır.

59 Okyanuslarda fotosentezi gerçekleştirebilecek kadar yeterli ışığın ulaşabildiği yüzeyden 200 metreye kadar olan bölgeye fotik zon denir. Bunun altında afotik zon yer alır ki buradaki enerji sadece yukarılardan aşağılara dökülen ölü organizma ve dışkılardan gelir.

60 Göllerde olduğu gibi okyanuslarda besinlerin çoğu fotosentez için ışığın ulaşamadığı dip ya da dibe yakın kısımlardadır. Fotik zondaki suda çözünmüş besinler sürekli canlı organizmaların bünyelerine alınır. Bu organizmalar öldüğü zaman vücutlarındaki besinlerle birlikte dibe çökerler. Eğer fotik zona ilave besinler gelmezse sonuçta burada hayat duracaktır.

61 Fotik zonda iki besin kaynağı vardır
Fotik zonda iki besin kaynağı vardır. Birincisi;Fitoplanktonlar ve nehirlerin karalardan sürekli besin nakletmeleri. İkincisi; okyanus derinliklerindeki soğuk besin yüklü suların yüzeye çıkması. Besin kaynağı ve ışığın birlikte bulunduğu okyanus bölgeleri ile mercan kayaları dahil sığ sular yaşamın yoğunlaştığı yerlerdir.

62 Kıyılar Denizdeki Yaşamın Büyük Bir Kısmını İçerir
Okyanuslardaki yaşamın çoğu suyun sığ olduğu, karalardan sürekli olarak besinlerin taşındığı kıyı bölgelerindedir. Neritik zon da denilen denizlerin kara ve adaları saran sahilleri boyunca, yüzeyden 300 metreyi geçmeyen kesimidir. Denizlerin diğer kısımlarıyla kıyaslandığında çok sayıda tür içerir. Bu zondaki kara ve deniz arasındaki yoğun ve bazen çok şiddetli olan ilişki burada yaşayan ve sürekli dalgalarla boğuşan türlere seçici bir avantaj sağlamıştır.

63 Kıyı suları; intertidal (gel-git) zon denilen med-cezir alanları, nispeten sığ fakat sürekli su altında kalan tuzlu bataklık, deltalar gibi bataklık alanlar ve körfezleri içeren kıyı zonu. Buralarda büyük bitkiler deniz yosunları dibe tutulmuş olarak yaşayabilir. Buna ilaveten bu zonda güneş ışığı ve besinin bolluğu bol miktarda fitoplankton gelişimini sağlar. Bu bitkilerin ve Protista’ların arasında hemen her filumdan hayvanlar vardır; halkalı solucanlar, deniz laleleri, meduzlar, deniz yıldızları, deniz kestanesi, su samuru, balık vs.

64 Kıyı sularında hem çok miktarlarda hem de çok çeşitli organizmalar yaşar fakat hayatının büyük bir kısmını açık denizlerde geçiren pek çoğu üremek için sahillere gelirler. Özellikle körfezler, tuzlu bataklıklar ve deltalar bir çoğu da ticari öneme sahip olan çeşitli türlerin çiftleşme ve üreme alanlarıdır.

65 Karalara geçiş teşkil eden intertidal (gel-git) zon esasen karalara kolonize olmuş organizmaların atalarının ilk bulundukları alanlardır ve bir ön adaptasyon bölgesi teşkil etmişlerdir. Sürekli olarak havayla temas eden böyle habitatlarda yaşayabilen organizmaların hem su geçirmez bir örtüye sahip olmaları hem de sular çekilirken (med-cezir) kuruyan havadan koruyacak özelliklere sahip olmaları gerekir. Karasal organizmalar için böyle adaptasyonlar son derece önemlidir. Bu bölgeler karalardan taşınan besin maddelerince de son derece zengin olduğundan özellikle balıkçılık açısından verimli alanlardır.

66 Mercan Kayaları Bu kayalar bitki ve hayvanlar tarafından oluşturulur. Anthozoa ya da Mercanlar, omurgasız hayvanların Knidliler şubesinin denizlerde yaşayan bir sınıfıdır. Sıcak tropik sularda (besinlerin, derinliğin ve dalga hareketlerinin dengede olduğu) özel alg ve mercanlar kendi CaCO3 iskeletlerinden resifleri oluştururlar. Mercan iskeletlerinin binlerce yıl boyunca belli bir bölgede toplanması sonucunda da, mercan kayalıkları meydana gelir. Kayaları oluşturan mercanlar, kendi dokularına gömülü olarak yaşayan dinoflagellatlar denilen tek hücreli alglerle karşılıklı mutualistik ilişkiler sonucu ortaya çıkarlar.

67 Bu kayalar algal partnerinin fotosentez yapmasını sağlayacak ışığın ulaşabildiği 40 metreden daha az derin fotik zonda en iyi gelişimini yaparlar. Algler mercan dokularındaki yüksek miktardaki CO2 , fosfor ve azottan yararlanır. Alg de mercana iskeletini oluşturacak CaCO3 üretiminde yardım eder ve besin sağlar. Mercan kayalar diğer pek çok algin tutunup yaşamasını, dipte yaşayan hayvanların barınmasını, okyanuslarda yaşayan çok çeşitli omurgasızların ve balıkların besin ve sığınağını teşkil eder.

68 Mercan resifleri Pasifik, Hint Okyanusu, Karayipler ve Meksika Körfezi, daha kuzeyde maksimum su sıcaklığının 22-28oC olduğu güney Florida’nın tropik sularında çok bol bulunur. Avustralya'daki mercan kayalıkları sadece 200’den fazla mercan türüne ev sahipliği yapar ve tek bir resif 3000 balık, omurgasız ve alg türü barındırır.

69 Açık Okyanuslar Kıyıdan uzaklaştıkça okyanusun büyük bir kısmı da derinlik hala bitkilerin dibe tutunmasına ve yeterli ışığın ulaşmasına izin verir. Açık okyanuslardaki yaşamın çoğu pelajik hayat formu denilen serbest yüzen canlıların bulunduğu üst fotik zonla sınırlanmıştır. Açık okyanuslarda besin ağı genellikle diatome ve dinoflagellatlardan oluşan mikroskobik fotosentetik Protista’ları içeren fitoplanktona bağlıdır. Bu organizmalar yengeç ve istakozların akrabası olan küçük Crustaceae’lerin oluşturduğu zooplankton tarafından tüketilir. Bu kez zooplankton, bazı balık hatta balina gibi deniz memelileri ve büyük omurgasızlar tarafından besin olarak kullanılır.

70 Bu sularda yüzen balık ve diğer büyük organizmalar nekton adını alır ki bunlar planktondaki organizmalarla ve birbiri üzerinden beslenirler. Fitoplankton ve nektonu oluşturan organizmalar birlikte alt tabakalarda yaşayanlar için besin kaynağı teşkil ederler. Planktonların çoğu yüzeyden ışığın nüfuz edebildiği 100 metre derinliklere kadar inebilir ve bunların bir kısmı fotosentetik alg ve bakterilerdir. Yeryüzündeki fotosentezin kaba bir hesapla yaklaşık %40’ının bunlar tarafından gerçekleştirildiği hesaplanmıştır. Planktonda besin döngüsü diğer çoğu ekosistemlerden daha hızlıdır, dolayısıyla toplam besin miktarı düşüktür.

71 Açık okyanuslarda yaşayanların karşı karşıya kaldıkları bir güçlükte güneş ışığı ve besinin bol bulunduğu fotik zonda yüzmeye bağımlı kalmaktır. Planktonik toplulukların pek çok üyesi hücrelerindeki yağ damlası veya batma hızlarını yavaşlatacak uzun çıkıntılar gibi yüzmelerini sağlayacak yapılar geliştirmişlerdir.


"Hangi Faktörler Dünya İklimini Etkiler" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları