Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TÜRKİYE TARİHİNDE DEMOKRASİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TÜRKİYE TARİHİNDE DEMOKRASİ"— Sunum transkripti:

1 TÜRKİYE TARİHİNDE DEMOKRASİ

2 GİRİŞ “Türkiye’de demokrasiyi kurma çabalarının yaklaşık 200 yıllık bir tarihi gelişim süreci vardır. 1808’de Sened-i İttifak ile başlayıp, 1876’da Kanun-i Esasi’nin ilanı ile gelişen süreç Cumhuriyetin bir eseri olarak günümüze kadar devam etmiştir” (Tosun, 2002). “Bu süreç içinde Cumhuriyetin kuruluş dönemi olan arasında çok partili sistem denemeleri yapılmış ise de başarılı olunamamıştır” (Tosun, 2002) “İkinci Dünya Savaşı’nı demokratik ülkelerin kazanacağı belirmeye başlayınca iktidardaki parti, çok partili sistemi kurmak için iç ve dış gelişmelerin uygun olduğunu görerek bu kararı yürürlüğe koymuştur. Nitekim 4 yıl sonra da 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler sonucunda demokratik yöntemlerle Türkiye’de iktidar değişimi gerçekleşmiştir” (Tosun, 2002)

3 GİRİŞ “Zaman zaman zora düşmüş olsa da Demokrasi, günümüz Türk toplumu için kendisinden artık hiçbir şekilde vazgeçilmeyecek modern bir yaşam şekli haline gelmiştir” (Tosun, 2002).

4 SENED-İ İTTİFAK (1808) “1807 yılında İstanbul’da Kabakçı Mustafa’nın yönetiminde Üçüncü Selim’e karşı bir ayaklanma oldu. Üçüncü Selim tahtan indirildi ve yerine Dördüncü Mustafa geçirildi. Üçüncü Selim’i tekrar tahta oturtmak için Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’a yürüdü. Bunun üzerine Üçüncü Selim öldürüldü. Alemdar Mustafa Paşa tahta İkinci Mahmut’u geçirdi. Kendisi de Sadrazam oldu” (akt. Gözler, 2000, s.3). “Alemdar Mustafa Paşa, devletin otoritesini İstanbul’da tekrar kurdu. Ancak bu devirde, merkezi otorite taşrada tamamıyla etkisizdi. Rumeli ve Anadolu’da ayanlar adeta bağımsız idareler kurmuşlar ve merkezin otoritesini tanımamaya başlamışlardı. Alemdar Mustafa Paşa, merkezi otoriteyi taşrada hakim kılmak için Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul’a davet etti. Ayanlar İstanbul’a kendi askerleriyle birlikte geldiler ve şehir dışında konakladılar” (akt. Gözler, 2000, s.3).

5 SENED-İ İTTİFAK (1808) “Neticede katılanların iştirakiyle tarihimizde Sened-i ittifak olarak bilinen bir belge imzalandı (7 Ekim 1808)”(akt. Önsoy, 1985). “Sened-i İttifak bir giriş ve yedi bölümden oluşmuştur. Giriş kısmında: merkezde devlet ileri gelen1eiyle taşra ayanları arasındaki ayrılık ve mücadele yüzünden İmparatorluğun yıkılma noktasına geldiği belirtilerek, bu senetle. devletin kalkınması için gereken şartların tesbit olunduğu belirtilmiştir” (Önsoy, 1985)

6 SENED-İ İTTİFAK (1808) Sened-i İttifak’ın giriş bölümünün dışında 7 bölüm vardır. Bunlar kısaca şunlardır; “Padişahın kendisinin ve egemenliğinin dokunulmazlığı hepimizin taahhüdü ve kefaleti altındadır.Vezirler, bürokrasi,ulema , ocaklılar veya ayanlar tarafından ona karşı bir ihanet veya itaatsizlik olursa,.buna kalkışanları hep birlikte bastırmaya çalışacağız”(Önsoy, 1985). “Kendimizin ve hanedanlarımızın yaşaması, devletin yaşamasına bağlı olduğundan toplanacak asker, devlet askeri olarak tahrir edilecektir. Ocaklar buna karşı koyarlarsa, hepimiz onları hain sayarak cezalandıracağız” (Önsoy, 1985)

7 SENED-İ İTTİFAK (1808) “Senedi imzalayanlar gerek hazinenin (Beytülmal-i Müslimin) muhafazasına, gerek devlet gelirlerinin (varidatı Devlet-i Aliye) “mahallerinden tahsil ve tediyesine ve telef ve hasarattan” korunmasına riayet edeceklerini taahhüt etmektedirler” (Gözler, 2000, s.5) “Şart ile, senedi imzalayanlar, sadrazamdan gelen her emri Padişahtan gelen bir emir olarak kabul edeceklerini ve ona karşı gelmeyeceklerini taahhüt etmektedirler. Ancak sadaret makamı da “hilaf-ı kanun” işlere girişirse, senedi imzalayanlar, bundan “davacı olup bilittifak men’ine” çalışacaklarına söz veriyorlardı. Bu dördüncü şartta ayrıca herkesin kendi göreviyle uğraşması, başkalarının görevine karışmaması (aharın memuriyetine tasaddi etmemesi) öngörülüyordu” (Gözler, 2000, s.5).

8 SENED-İ İTTİFAK (1808) “Senedi imzalayanlar, “gerek âyan ve gerek vükelâ ve rical birbirlerinin zatına ve hanedanlarına kefil” olmaları gerekliliğini ortaya koyduktan sonra, birçok taahhütte bulunmaktadırlar” (Gözler, 2000, s.5). “Başkentte asker “ocaklarından ve saireden bir güna fitne ve fesad hadis olur ise”, çağrı beklemeksizin “cümle hanedanlar” başkente gelmeyi ve ayaklananları bastırmayı taahhüt etmektedirler” (Gözler, 2000, s.6). “Senedi imzalayanlar, “fukara ve reayanın himayet ve siyanetinin esas olduğunu” hatırlattıktan sonra, hanedanların idareleri altında bulunan kazalarda “fukara  ve reayanın” vergilendirilmesinde “hadd-i itidale riayet hususuna dikkat” edeceklerine söz vermektedirler. Keza, vükelâ ve memleket hanedanları zulmün kaldırılmasını (ref’i mezalim ve taaddi) aralarında kararlaştırmakta ve şayet şeriata aykırı şekilde zulüm eden olursa, onu hep beraber men etmeyi taahhüt etmektedirler” (Gözler, 2000, s.6).

9 SENED-İ İTTİFAK (1808) “Sened-i İttifak Osmanlı anayasal gelişmeleri bakımından “olumlu” bir ilerlemedir. Sıddık Sami Onar ’a göre, Sened-i İttifak , hukuk devletine doğru atılmış ilk adımdır, Kubalı’ya göre, merkezî devletin mutlakiyetinin feodal bir sistemde sınırlandırılması ve dolayısıyla mutlak monarşiden meşrutî monarşiye geçişin ilk adımı, Aldıkaçtı’ya göre ise iktidarın müstebid karakterinin sınırlandırılması ve dolayısıyla demokrasi düzenine gidişin ilk çabasıdır” (akt. Gözler, 2000, s.8-9). “Netice olarak Sened-i İttifakın istibdat ve mutlakıyeti sınırlama gayesi güden bir vesika olması dolayısıyla Türk demokrasi tarihinde bir aşama olduğu söylenebilir. Ancak Alemdar Mustafa Paşa'nın yaklaşık dört ay süren iktidarından sonra, hükümsüz bir vesika haline gelerek unutulmuştur. Şayet uygulanabilseydi bugün bize müphem kalan bir çok sorulara cevap bulmak mümkün olacaktı” (Önsoy, 1985)

10 TANZİMAT FERMANI (1839) “Tanzimat hareketinin Türkiye’nin modernleşme sürecindeki yeri son derece önemlidir. Bernard Lewis, Tanzimat’ı değerlendirirken bu durumu şu şekilde saptamaktadır. “Ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllar dünyasında, Türkiye ya modernleşmek ya da mahvolmak durumundaydı; Tazmatçılar da, bütün başarısızlıklarıyla birlikte daha sonra yapılacak olan daha köklü modernleşme için zorunlu temeli kurdular” (akt. Aktel, 1998)

11 TANZİMAT FERMANI (1839) “Tanzimat 3 Kasım 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ilanından 1876 yılına kadar olan dönemin adıdır” (Aktel, 1998). “1839 yılında İkinci Mahmut’un  ölmesinden sonra yerine Abdülmecit geçmiştir. Abdülmecit  devletin kuruluşunu yeniden tanzim eden bir ferman ısdar etmiştir. Bu ferman 3 Kasım 1839’da, Gülhane’de, Padişahın, yabancı elçilerin ve halkın huzurunda fermanı yazan zamanın Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa  tarafından okunmuştur” (akt. Gözler, 2000, s.12)

12 TANZİMAT FERMANI (1839) “Tanzimat Fermanı biçim bakımından, Sened-i İttifak gibi şart şart veya madde madde değildir. Tanzimat Fermanında bir yandan birçok temel hak ve özgürlük tanınmış, diğer yandan da devlet iktidarının kullanılmasına ve sınırlandırılmasına ilişkin birçok ilke kabul edilmiştir. Ancak bu haklar ve ilkeler oldukça dağınık ve iç içe girmiştir” (Gözler, 2000, s.12).  Tanzimat Fermanı’nın İlkeleri “Malî Güce Göre Vergi  (Her Ferdin Emlak ve Kudretine Göre Bir Vergi-i Münasip) İlkesi.- Fermanda “iltizam usûlü” eleştirilmekte, bu usûlün memleketin “umur-ı maliyesini bir âdemin yed-i ihtiyarına ve belki pençe-i cebrü kahrına teslim” etmek anlamına geldiği belirtilmektedir. Ferman bundan sonra halktan (ahali-i memalikten) “her ferdin emlak ve kudretine göre bir vergi-i münasip tayin olunarak kimseden ziyade şey alınmamasını” emrediyordu. Böylece fermanda “malî güce göre vergi” ilkesi kabul edilmiş oluyordu”(Gözler, 2000, s.13).

13 TANZİMAT FERMANI (1839) “Devlet Harcamalarının Kanunîliği İlkesi.- Verginin toplanmasına ilişkin yukarıdaki ilke kabul edilirken, devlet giderlerinin yapılmasına ilişkin de kanunîlik ilkesi ferman ile kabul ediliyordu. Fermanda bu konuda, “Devleti aliyemizin... mesarifisi kavanin-i icabiye ile tahdit ve tebyin olunup ana göre icra olunması lazimedendir” denmektedir”(Gözler, 2000, s.13). “Asker Almada Adalet .- Ferman her şeyden önce, “muhafaza-i vatan için asker verme(nin) ahalinin farize-i zimmeti”(akt. Gözler, 2000, s.13). “Ceza Yargılamasına İlişkin Güvenceler.- Ferman suç işleyenlerin davalarının kanunlara uygun olarak ve alenen görüleceğine hükmetmektedir. Bu şekilde verilmiş bir mahkeme kararı olmadıkça da hiç kimse hakkında idam cezasının uygulanamayacağını ilân etmektedir”(Gözler, 2000, s.13).

14 TANZİMAT FERMANI (1839) “Can Güvenliği (Emniyet-i Can).- Fermanın başında “emniyet-i can” tanınmakta ve bu konuda yeni kanunların (kavanin-i cedide) “vaz ve tesisinin lazım ve mühim görün”düğü belirtilmektedir”(Gözler, 2000, s.13). “Irz ve Namus Dokunulmazlığı (Mahfuziyet-i Irz ve Namus).- Tanzimat Fermanı “mahfuziyet-i ırz ve namus”u da tanımaktadır. Yine Fermanda “hiç kimse tarafından diğerinin ırz ve namusuna tasallut vuku bulmaması” öngörülmüştür” (Gözler, 2000, s.14). “Mülkiyet Hakkı (Mahfuziyet-i Mal ).- Ferman “mahfuziyet-i mal (mal dokunulmazlığı)”ı tanımıştır” (Gözler, 2000, s.14).

15 TANZİMAT FERMANI (1839) “Müsadere Yasağı .- Fermanda açıkça “müsâdere yasağı” kabul edilmiştir” (Gözler, 2000, s.14). “Eşitlik İlkesi.- Yukarıda sayılan bu haklardan din ayrımı olmaksızın bütün tebaanın yararlanması öngörülmüştür”(Gözler, 2000, s.14). “Kanunların Hazırlanması: Meclis-i Ahkâm-ı Adliye .- Tanzimat Fermanı kanunların hazırlanması konusunda yeni bir usûl öngörmüştür. Kanunlar bir kurul tarafından hazırlanacak ve Padişah tarafından onaylanıp yürürlüğe konulacaktır” (Gözler, 2000, s.15). “Kanunun Üstünlüğü İlkesi .- Tanzimat Fermanında bu şekilde hazırlanan kanunların üstünlüğü ve bağlayıcılığı çok açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Bu şekilde hazırlanan kanunlar, hem Padişahı, hem ulemayı, hem de vüzerayı bağlayacaktır” (Gözler, 2000, s.15).

16 TANZİMAT FERMANI (1839) “Tanzimat Fermanı bir temel haklar beyannamesi olarak görülebilir”(Gözler, 2000, s.16). “Yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, insan onuruna saygı ilkesi, kişi dokunulmazlığı gibi temel haklar ve ilkeler kabul edildiği gibi, vergilendirmeden askerliğe ilişkin birtakım temel ilkeler de kabul edilmiştir”(Gözler, 2000 s.16). “Tanzimat Fermanında tartışmasız bir şekilde devlet iktidarının sınırlandırılması olgusu vardır. Diğer yandan, Tanzimat Fermanı Osmanlı tebaasına birtakım temel hak ve özgürlükler de tanımaktadır. Bu itibarla Tanzimat Fermanı, tam bir anayasacılık hareketi olarak görülebilir”(akt. Gözler, 2000, s.16).

17 ISLAHAT FERMANI (1856) “Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Andlaşmasının  imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856’da Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Andlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi”(akt. Gözler, 2000, s.19)

18 ISLAHAT FERMANI (1856) “1856 Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler”(akt. Gözler, 2000, s.19). “Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali Paşa  ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı ”(akt. Gözler, 2000, s.19). “Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecid  tarafından ısdar edilmiştir”(Gözler, 2000, s.19).

19 ISLAHAT FERMANI (1856) “Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır”(Gözler, 2000, s.22). “Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır ”(Gözler, 2000, s.22).

20 MEŞRUTİYET (1876) “Sultan Abdülaziz  30 Mayıs 1876’da hal edildi. Yerine veliaht Murat Efendi , Beşinci Murat unvanı ile tahta geçirildi. Beşinci Murat kısa bir süre sonra delirdi. Veliaht Abdülhamit, Mithat Paşaya haber göndererek Kanun-u Esasîyi ilân edeceği konusunda söz vererek tahta geçirilmesini istedi. 31 Ağustos 1876’da Beşinci Murat hal edildi ve yerine İkinci Abdülhamit  geçirildi. Abdülhamit söz verdiği üzere Kanun-u Esasîyi 23 Aralık 1876 günü bir ferman ile ısdar etmiştir”(akt. Gözler, 2000, s.23) . Kanun-i Esasi ile birlikte Osmanlı Devleti parlamenter siteme geçmiştir. Mubusan meclisi açılmıştır. Bu meclis doğrudan padişaha karşı sorumludur Mebusan meclisinde iki grup vardır. Padişahın seçtiği ayanlar ve halkın seçtiği mebuslardan oluşmaktaydı. Padişahın meclisi kapatma yetkisi vardı Nitekim Osmanlı-Rus savaşı bahane ederek 14 Şubat 1878’de meclisi tatil etmiştir. Bu olaydan sonra 30 yıllık istibdat dönemi başlamıştır.

21 MEŞRUTİYET (1876) “Kanun-u Esasînin tam anlamıyla meşrutî, anayasal ve parlâmenter bir sistem kurduğunu söylemek oldukça güçtür. Bunun nedenlerini yukarıda gördük. Bir kere yasama yetkisinin kullanımına Padişahın çok önemli müdahaleleri vardır (kanun teklifinin görüşülebilmesi için Padişahın izni ve yürürlüğe girmesi için onayı gerekir). Bakanlar Kurulu, parlamentoya karşı değil, Padişaha karşı sorumludur. Özetle yasama ve yürütme fonksiyonu hâlâ büyük ölçüde Padişaha bağımlıdır. Bu iki fonksiyon bakımından Padişahın anlamlı bir şekilde sınırlandırılmış olduğunu söylemek oldukça güçtür. Ancak bununla birlikte, yargı fonksiyonu artık Padişahın egemenliğinden çıkmıştır. Yargı fonksiyonu bağımsız mahkemelere verilmiştir. Diğer yandan birçok temel hak ve özgürlük de tanınmıştır. Özetle, meşrutî monarşi tam anlamıyla kurulamamış olsa da, artık mutlak monarşiden çıkılmıştır”(Gözler, 2000, s.36).

22 MEŞRUTİYET (1876) “Otuz yıllık bir aradan sonra, ikinci Meşruti yet Te yeni bir döneme geçildi Anayasasında yapılan değişikliklerle (1909) padişahın ya da yürütme gücünün, yasama üstündeki baskısı kaldırıldı. Ama iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisibim zamanla bir baskı düzeni oluşturmasıyla, gelişmeler kağıt üzerinde kaldı” (Yağcı, 1998).

23 1921 ANAYASASI “20 Ocak 1921 tarihli “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” yurdumuzda egemenliği belirten ilk “anayasa”dır. Bu kanunun oluşması, Sivas’ta İstanbul Hükümeti ile bütün ilişkilerin kesilmiş ve kurulan “Temsili Heyet”iıı devletin idaresini ele almasıyla başlar. 23 Nisan 1920’de “TBMM” niıı açılışıyla hukuklaşmış olan bu durum, Meclisin yaptığı “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” ile olumlu bir sonuca ulaştı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile bu kanunun bazı maddeleri değiştirildi”(Yağcı, 1998).

24 1924 ANAYASASI “İkinci Meclis, 20 Nisan 1924 tarihinde ikinci bir “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” nu yaptı ve bunun adı 10 Ocak 1945’te “Anayasa” olarak değiştirildi” (Yağcı, 1998). “Atatürk’ün yapmış olduğu girişimler neticesinde, Türk kadınlarının iktisadi ve siyasal yaşama katılımlarının sağlanabilmesi açısından bir dizi değişiklikler yapılmıştır. Kadınlara, 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını layık olduğu değere kavuşmuştur”(1). “Kadınlara tanınan bu hakların o yıllarda bir çok Avrupa devletlerinde bile bulunmayışı, Atatürk’ün kadın haklarına verdiği değer ve önemi en güzel şekilde ortaya koymaktadır”(1). Ayrıca kadınlara verilen bu haklar demokrasinin gereğidir.

25 1924 ANAYASASI “1945’de çoğulcu demokrasiye geçildi ve 1950 yılında, ilk kez bir parti seçimle iktidara geldi” (Yağcı, 1998).

26 1961 ANAYASASI “27 Mayıs 1960 inkılabından sonra, 1961 yılında toplanan meclis tarafından, demokratik görüşe göre yeniden yazıldı. Demokratik yaşam yeni bir boyut kazandı yılında yapılan değişikliklerle 1961 Anayasası ’na bazı sınırlamalar getirildi” (Yağcı, 1998). “1961 Anayasasının, 1924 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu göre, temel hak ve özgürlüklere daha geniş bir yer verdiği hemen gözlemlenmektedir. Keza bu Anayasa temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmasını oldukça güvenceli bir sisteme bağlamıştır” (Gözler, 2000, s.86).

27 1982 ANAYASASI “1982 Anayasası ile temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra, iktisadi ve sosyal haklar da düzenlendi ve yürütme erki güçlendirildi” (akt. Yağcı, 1998). “1982 Anayasası, 1961 Anayasasına oranla daha az “katılmacı” bir demokrasi modelini benimsemiştir Anayasası, belli ölçüde bir depolitizasyonu, yani siyasetten uzaklaşmayı amaçlamıştır. Ergun Özbudun’un tespitlerine göre, “siyasal faaliyetin sadece siyasal partiler ve seçilmiş devlet organları eliyle yürütülmesi suretiyle, ülke düzeyinde belli ölçüde bir depolitizasyon sağlanması isteği, Anayasanın ilk şeklinde mevcut çeşitli hükümlere yansımıştır”(akt. Gözler, 2000, s ). 

28 KAYNAKÇA Aktel, M.(Güz 1998).Tanzimat Fermanı’nın Toplumsal Yansıması. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:3, Gözler, K.(2000).Türk Anayasa Hukuku. Bursa: Ekin Kitabevi Önsoy, R. (1985). Sened-İttifak ve Türk Demokrasi Tarihindeki Yeri. Ankara:H.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1(4), Tosun, H.(Mart 2002). Türkiye’de Demokrasi’nin Gelişim Sürecine Genel Bir Bakış.Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt:18, Sayı:52, Yağcı, E.(1998). Demokrasi ve Eğitim.Eğitim ve Bilim, Cilt:22, Sayı:107,


"TÜRKİYE TARİHİNDE DEMOKRASİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları