Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
2
1842-1910 Williams James TARİHÇE TARİHÇE Emosyonlar hakkındaki ilk ciddi bilimsel araştırma, ünlü Amerikalı psikolog ve filozof Williams James’in 1884 yılında yayınladığı Emosyon Nedir? başlıklı makalesidir. Emosyonların periferik fizyolojik belirtilerine vurgu yapmıştır. Emosyonların periferik fizyolojik belirtilerine vurgu yapmıştır. Daha ruh kavramının tartışıldığı bu yıllarda bedeni psikolojinin içine yerleşmiştir. ‘İnsan korktuğu için titremez, titrediği için korkar.’ Daha ruh kavramının tartışıldığı bu yıllarda bedeni psikolojinin içine yerleşmiştir. ‘İnsan korktuğu için titremez, titrediği için korkar.’ Walter Cannon, emosyonlarda talamusun rolü üzerinde durmuştur. ‘talamus emosyonların integre edilidiği bir merkezdir’ ‘talamus emosyonların integre edilidiği bir merkezdir’ Fizyolog Philip Bard, Cannon’un görüşlerini destekleyen bir dizi çalışma yapmıştır. hipotalamusun emosyonların ortaya çıkışında merkezi bir role sahiptir. hipotalamusun emosyonların ortaya çıkışında merkezi bir role sahiptir. Bilim dünyasında Cannon-Bard teorisi kabul görmüştür. Walter Cannon Walter Cannon Philip Bard Philip Bard
3
Cannon- Bard Teorisi Bard’ a göre emosyonel cevap, ancak hipotalamusun sağlam kalması ile mümkündü. Hipotalamusun üzerinde kalan beyin dokusu tamamen çıkartılsa bile, saldırganlık davranışını elde etmek yine de mümkündü. Hipotalamusun tahribi ile saldırganlık davranışında azalma meydana gelmekteydi. Kalan belirtiler ise saldırgan davranışın sadece otonom belirtileriydi. Saldırganlık davranışının subjektif yanı eksik olduğu için,ortaya çıkan bu cevaba Yalancı Kuduz demiştir. Yalancı kuduzda öfke reaksiyonu belli bir amaca yönelmemektedir. Hayvan sadece öfkelidir, ama öfkesinin bir hedefi ve amacı yoktur. Hipotalamusun üzerinde kalan beyin dokusu tamamen çıkartılsa bile, saldırganlık davranışını elde etmek yine de mümkündü. Hipotalamusun tahribi ile saldırganlık davranışında azalma meydana gelmekteydi. Kalan belirtiler ise saldırgan davranışın sadece otonom belirtileriydi. Saldırganlık davranışının subjektif yanı eksik olduğu için,ortaya çıkan bu cevaba Yalancı Kuduz demiştir. Yalancı kuduzda öfke reaksiyonu belli bir amaca yönelmemektedir. Hayvan sadece öfkelidir, ama öfkesinin bir hedefi ve amacı yoktur. Cannon ve Bard, dış uyaranların talamus tarafından işlenerek korteks ve hipotalamusa gönderildiğine; hipotalamusun da aldığı uyaranları vücudun diğer kısımlarına ve kortekse gönderdiğine inanmaktaydılar. Kortekse ulaşan mesajlar orada yorumlanmakta, uyaranın ne olduğu ve emosyonel önemi hakkında karara varılmakta ve bilinç alanında emosyonların hissedildiği düşünülmüştür. Bu teoride, emosyonel cevapların ve hislerin parelel seyrettiği ileri sürülmüştür. Serebral korteks Hipotaluams Talamus Emosyonel uyaran Hissetmek Fizyolojik belirtiler
4
Tarihçe Emosyon konusundaki en parlak görüşlerden biri anatomist James Papez’ e aittir. 1937 yılında, birçok subkortikal yapı lezyonlarında emosyonel davranış bozukluklarının ortaya çıktığını fark etmiştir. Papez hipotalamustan anterior talamusa ve singulat kortekse giden bir seri bağlantıyı göstermiş, emosyonel cevapların, singulat korteksin duyusal korteks ve hipotalamustan gelen impulsları birleştirdiğinde ortaya çıktığını düşünmüştür. Papez hipotalamustan anterior talamusa ve singulat kortekse giden bir seri bağlantıyı göstermiş, emosyonel cevapların, singulat korteksin duyusal korteks ve hipotalamustan gelen impulsları birleştirdiğinde ortaya çıktığını düşünmüştür. Ayrıca singulat korteksten çıkan impulsların, hipokampus üzerinden hipotalamusa geri dönmesiyle serebral korteksin emosyonları kontrol edebildiğini ileri sürmüştür. Korteks ile subkortikal yapıları bağlayan bu hayali devreye Papez halkası denmştir. Ayrıca singulat korteksten çıkan impulsların, hipokampus üzerinden hipotalamusa geri dönmesiyle serebral korteksin emosyonları kontrol edebildiğini ileri sürmüştür. Korteks ile subkortikal yapıları bağlayan bu hayali devreye Papez halkası denmştir. Papez Devresi, limbik sistemin ilk nüvesini oluşturmuştur.
5
LİMBİK SİSTEM KAVRAMI Alanında bir deha olan Fransız nörolog Paul Broca beynin iç yüzeyinde, serebral korteksten daha farklı bir grup kortikal yapının varlığına dikkat çekmiştir. Bu yapılara, beyin sapının etrafını sardığı için, latince halka veya sınır anlamına gelen Limbik Lob adını vermiştir. Limbik lob, esas olarak korpus kallosum’un etrafını saran singulat girus ve hipokampsu da kapsayan temporal lob’un iç yüzeyinden oluşmaktaydı. Limbik lob, esas olarak korpus kallosum’un etrafını saran singulat girus ve hipokampsu da kapsayan temporal lob’un iç yüzeyinden oluşmaktaydı. Ancak Broca bu yapıların emosyonlarla ilişkili önemine ait bir vurgu yapmamıştı. Papez halkasındaki yapılar ile, Broca’ nın tarif ettiği yapıların benzerliği üzerine, beyinin emosyonlarla ilgili bu bölgesine limbik sistem denilmeye başlandı. Ancak limbik sistem kavramını populer hale getiren Amerikalı fizyolog Paul MacLean olmuştur. McLean limbik sistemin gelişiminin, canlıların beyin sapı tararfından dikte edilen streotipik davranışlarından kurtulmalarına, emosyonlarını yaşantılmaya ve ifade etmeye yaradığını iddia etmiştir. McLean limbik sistemin gelişiminin, canlıların beyin sapı tararfından dikte edilen streotipik davranışlarından kurtulmalarına, emosyonlarını yaşantılmaya ve ifade etmeye yaradığını iddia etmiştir.
6
Duygu(emosyon) nedir? Emosyon alanındaki çalışmalar hızla artsa bile, emosyonun tanımı konusunda hala tam bir görüş birliği yoktur. Psikiyatride, duyguların özellikle yüzde objektif olarak görüldüğü duygulanımı ve daha uzun süreli ve görece stabil ruh halini anlatan duygudurum alt başlıkları şeklinde ifade edilmektedir. Nörobilim literatürü, emosyon denilince bu ikisinin dışındaki bir kavramı ele almaktadır. Emosyonlar, duygusal uyaranın vücutta oluşturduğu iç ortam değişikliği ile daha üst seviyedeki beyin yapılarının devreye girdiği hissetme sürecinin de dahil edilmesidir. ( Damasio, A. R. (1994). Descartes-error: Emotion, reason, and the human brain) Organizmayı harekete yönelten bir psikofizyolojik uyarılmanın öznel farkındalığı Bedensel gösterime sahip Yoğunluk, tip, kaynak, uyarılma, değer, self- regülasyon gibi birçok boyuta sahip Ahlağın kaynağı See de Sousa, R. (2003). Emotion. The Stanford Encyclopedia of Philosophy at http://plato.stanford.edu/entries/emotion
7
Duyguyla ilgili terimler Duygu (Emotion) kısa(sn, dak), indüklenen alanın aktivasyonu ile vücutta oluşan değişiklikler çarpıntı, terleme His (Feelings) aktivasyonun sonuçlarını psikofizyolojik olarak hissetme, bilinçli olarak adlandırma öfke, kızgınlık Duygudurum (Mood) uzun (saatler, günler, aylar) neşeli, depresif… Huy (Traits) – yaşam boyu süren duygusal özellikler dışadönük, içedönük, çekingen
8
Duygunun işlevleri Düşünce yavaş işleyen ancak oldukça ayrışmış tepkilere götüren bir süreçtir ve yaşamın sürdürülmesinde her zaman uygun çözümü getirmez Duygu hızlı ve ayrışmamış tepkiye yol açar Karar verme süreçleri için her ikisi de gereklidir ve birlikte işlev görürler Duygusal süreçlerin kesintiye uğraması yüksek düzey bilişsel işlevleri bozar Olayların önemini değerlendirme Değer atfetme, öncelikleri belirleme Hayatı yaşamaya değer kılma Tehlike sinyali oluşturarak yaşamı koruma Eyleme yöneltme Sosyal etkileşimi düzenleme Sözel olmayan iletişimi kolaylaştırma Kendilik gelişimini sağlama
9
Duyguların bileşenleri Emosyon Hisler Bedensel uyarım Amacın duygusu Sosyal- Dışavurum Yaşam olayının önemi
10
Duygunun özellikleri Emosyon (e-motion) kelimesinin ingilizce etimolojisi vücuttan dışa doğru bir hareketi ifade eder. Emosyon, uyarana veya düşünceye karşılık gelen, iç ortamın değişmesi ve bir davranışsal cevabın oluşmasıdır. Emosyon sadece iç ortamdaki değişikliklerden ibaret değildir. Emosyonun hissedilmesi de gerekir. Emosyonel uyaran ile, emosyonel vücut hali arasındaki bağın farkına varılması hisleri oluşturur. Emosyonlar, uyarana tek bir cevaptan ziyade, bir çok cevabın toplamını ifade ederler. Her emosyon değişken ve kompleks yapıdadır. Emosyonu ortaya çıkartan uyaran, organizmanın çevreyle etkileşimi sonucu dışarıdan bir obje, bir anının hatırlanması veya iç ortam değişikliğini yansıtan bir durum olabilir. Bazı emosyonlar, aniden başlarlar, hızla yoğunlaşıp yine aynı hızla sönerler: Öfke, korku, şaşkınlık, tiksinti… Bazıları ise,yavaş başlar, uzun sürer ve yine yavaş sonlanır. Arkaplan emosyonları… ‘Acı’ ve ‘haz’ emosyon değil, bazı emosyonları tetikleyen durumlardır.
11
Temel duygular Öfke, mutluluk, tiksinme, sürpriz, üzüntü, korku (Ekman & Friesen, 2003)
12
Emosyonların Sınıflandırması Emosyonlar üç gruba ayrılabilir. Primer emosyonlar, başta amigdala ve anterior singulatın bulunduğu limbik devrelerden kaynaklanır. Doğuştan var olan, önceden düzenlenmiş cevaplardır. Primer emosyonel cevabın amacı bedeni, kaç ya da savaş durumuna hazırlamaktır. Primer emosyonların uyarılması için, uyaranın niteliğinden ziyade, belli özelliklere sahip olması önemlidir. Örneğin: Boy (büyük hayvanlarda olduğu gibi), genişlik (uçan kartallarda olduğu gibi), hareket tipi (sürüngenlerde olduğu gibi), vücut halinin bazı konfigürasyonları ( kalp krizi sırasında hissedilen ağrı gibi). Primer emosyonlar bütün duygusal davranış yelpazesini tanımlamaya yetmez. Bunlar temel mekanizmalardır. Nesne ve durum kategorileri ile primer emosyonlar arasındaki bağlantılar kurulmaya başlandığı andan itibaren sekonder emosyonlar ortaya çıkmaya başlar. Limbik sistem yapıları, artık sekonder emosyonları desteklemek için yeterli değildir. Ağ genişlemeleri, prefrontal ve somatik-duyusal korteksler de devreye girer. Bu iki emosyonun dışında çok daha farklı olarak ortaya çıkan arkaplan emosyonlarından da bahsetmek mümkündür. Bu genellikle nasılsın? sorusuna verilen ‘iyiyim’ veya ‘kötüyüm’ şeklindeki genel bir duygusal durumu ifade eder.
13
YENİ BİR ÇAĞ VE YENİ BİR ANLAYIŞ: DUYGUSAL BEYİN Yeni bir anlayışın ilk tohumları aslında talihsiz bir kaza ile atılmıştır. ABD’ de 1848 yılında, Phineas Gage vakası. Kaza sonucunda elindeki demir çubuk kafatasının sol tarafını delip geçti. Frontal bölgesi ciddi şekilde hasar görmüştü. Anca Gage şans eseri, sekel kalmadan düzeldi. Sadece sol gözü kör olmuştu; dokunuyor, duyuyor, görüyor, ellerini eskisi gibi ustalıkla kullanıyor, yürüyordu. Konuşma ve dil becerilerinde fark edilir bir aksama yoktu. dokunuyor, duyuyor, görüyor, ellerini eskisi gibi ustalıkla kullanıyor, yürüyordu. Konuşma ve dil becerilerinde fark edilir bir aksama yoktu. Fakat zaman geçtikçe çevresindeki insanlar P.Gage’te belirgin bir şekilde kişilik değişikliği fark ettiler; Kazadan önce düzgün, ılımlı, enerjik çalışkan ve becerikli biri olan, kazadan sonra başka bir insan olup çıkmıştı. Kaba, ahlaki değer yargılarından yoksun, küfürbaz, istekleri engellendiği zaman tahammülü olmayan, gelecek ile ilgili tutarlı bir planı olmayan, hiçbir nasihati dinlemeyen bir adam haline gelmişti. Kazadan önce düzgün, ılımlı, enerjik çalışkan ve becerikli biri olan, kazadan sonra başka bir insan olup çıkmıştı. Kaba, ahlaki değer yargılarından yoksun, küfürbaz, istekleri engellendiği zaman tahammülü olmayan, gelecek ile ilgili tutarlı bir planı olmayan, hiçbir nasihati dinlemeyen bir adam haline gelmişti.
14
Prefrontal Korteks -1. Gage’te; dikkat, algılama, bellek, dil ve zeka gibi yetileri bozulmadığı halde karakterde ve sosyal hayatta ortaya çıkan dejenerasyon o sıralar kimsenin dikkatini çekmemişti. Yıllar sonra Gage vakasını yeniden araştıran bilim adamları, her iki ventromedial PFK’in etkilendiğini ortaya konmuşlardır.
15
Prefrontal Korteks -2 “ prefrontal korteks talamusun mediodorsal çekirdeğinden projeksiyon alan kortikal bölgedir” Prefrontal bölge hem fonksiyon hem hücre yapısı itibari ile heterojen bir yapıya sahip ve üç ayrı bölgeden oluşmaktadır: dorsolteral, ventromedial ve orbitofrontal bölgelerdir. PFK’in asıl işlevi karar vermek ve işleyen bellek ile ilgilidir. PFK’teki transmisyona glutamat aracılık eder.
16
Prefrontal Korteks -3 PFK, diğer korteks alanları gibi 6 tabakadan oluşmuştur. Orta tabakalar genellikle diğer bölgelerden gelen inputları alırken, derin tabakalar outputları gönderir. KT S K döngüler, kortikal piramidal nöronlardan başlar ve yine bur a da sonlanırlar. Bu hücreler korteksin çeşitli katmanlarında yerleşmişlerdir ve bilgi gönderdikleri yerler bulundukları katmana göre değişir. Aynı zamanda prefrontal bölgede inhibitör devreler de vardır. İnhibitör bağlantıların çoğu, derin tabakalardaki output hücrelerinde bulunur. Kortikal p i ramidal nöronlara bilgi girişi beyinin faklı bölgelerinden olmaktadır. Talamus ve kortikal alanlardan gelen glutamaterjik uyaracı ileti apikal dentritlerle, monoamin ve diğer nörotransmiterler ise daha çok bazal dentritlerle sinaps yapar.
17
Prefrontal Korteks -4 Bu nörotransmitter projeksiyonlar, iletiye müdahil olan nörotransmitter ve reseptör tipine göre uyarıcı ya da baskılayıcı olabilir. Ancak eksitatör ve inhibitör devreler arasında nöromodülasyonu sağlayan en önemli nörotransmitter dopamindir. Dopaminerjik ileti, motor hareketler, haz, ödüllendirme, bilinç, psikoz, uyku/uyanıklık ve diğer işlevlerle ilişkilidir. Deney hayvanlarında, PFK’te dopamin etkisinin ortadan kaldırılması, sanki prefrontal korteks tümden ortadan kaldırılmış gibi bir sonuca yol açıyor. Genç maymunlarda prefrontal bölgeye dopamin enjekte edilmesi işleyen belleğin kapasitesini arttırmıştır. Genç maymunlarda prefrontal bölgeye dopamin enjekte edilmesi işleyen belleğin kapasitesini arttırmıştır.
18
Prefrontal Korteks -5 Prefrontal bölgenin pozitif ve negatif emosyonlarla yakın ilişkisi vadır. Özellikle depresyonda sol PFK hipoaktivitesi göze çarpmaktadır. Özellikle VMPFK lezyonlu hastalarda planlama ve amaca yönelik davranışın bozulduğu görülmektedir. Bazı depresyon vakalarında, fonksiyonel görüntüleme teknikleri ile yapılan incelemelerde benzer bölgelerin hipoaktivasyonuna rastlanması, bu bölgenin depresyonda önemli bir rol oynayabileceğini akla getirmektedir. Yine sol PFK’te lezyonu bulunan hastalarda, sağda aynı bölgede lezyonu olan hastalara göre depresyon daha sık bulunmuştur. Elektrofizyolojik çalışmalar da bu bulguları destekler niteliktedir. Pozitif emosyonları uyandıran görüntüleri seyreden deneklerde sağ prefrontal ve anterior temporal bölge aktivasyonu artarken, negatif emosyonları uyaran filmlerle tam tersi bir aktivasyona sebep olmaktadır.
19
Talamo-amigdalaoid ve talamo-kortiko-amigdaloid yol (LeDoux 2002) Emosyonlarla ilgili olarak son 15 yıl içinde çığır açan bir keşif olmuştur. Daha önceki bütün görüşlerde emosyonel uyarının önce talamus yoluyla kortekse ulaştığı, burada işlenerek beynin ve vücudun diğer bölgelerine gönderildiği genel kabul görmekteydi. Daha önceki bütün görüşlerde emosyonel uyarının önce talamus yoluyla kortekse ulaştığı, burada işlenerek beynin ve vücudun diğer bölgelerine gönderildiği genel kabul görmekteydi. Ancak Joseph LeDoux isimli araştırmacı o güne kadar bilinmeyen yepyeni bir yol keşfetti. Talamusa gelen bir emosyonel uyaran, daha kortekse ulaşmadan önce Talamo-Amigdaloid yol ile amigdala’ya ulaşmakta, amigdalanın uyarılması ile de, uyaranın cinsine bağlı olarak türe özgü, doğuştan gelen, önceden programlanmış set davranış kalıpları, uyaran daha bilince ulaşmadan önce vücutta belli bir iç ortam değişikliğine neden olmakta dır. Talamusa gelen bir emosyonel uyaran, daha kortekse ulaşmadan önce Talamo-Amigdaloid yol ile amigdala’ya ulaşmakta, amigdalanın uyarılması ile de, uyaranın cinsine bağlı olarak türe özgü, doğuştan gelen, önceden programlanmış set davranış kalıpları, uyaran daha bilince ulaşmadan önce vücutta belli bir iç ortam değişikliğine neden olmakta dır. Bu yol, özellikle emosyonların biyolojisi ile ilgili birçok görüşün yeni baştan düzenlenmesine yol açmıştır. Duyusal korteks Yüksek yol Duyusal talamus Amigdala Kısa yol Emosyonel uyaran Emosyonel cevap
20
LeDoux, emosyonlarla çalışmaya başladığında, daha genel araştırmalar yerine sadece korku emosyonu üzerine odaklanmıştı. Araştırmalarının sonucunda özellikle şartlı korkuda amigdalanın temel bir rol oynadığını gördü. Amigdala bir kere uyarıldıktan sonra, tekrar eski haline gelmesi uzun zaman almaktaydı. Özellikle amigdalanın prefrontal bölge ile kurduğu bağlantılarda ilginç bir özellik vardı. Prefrontalden amigdalaya gelen aksonlar, amigdaladan prefrontale gidenlerden çok daha azdı. Bu şu anlama geliyordu. Amigdala bir kere uyarıldı mı, artık prefrontalin amigdala üzerindeki inhibe edici etkisi ortaya çıkmıyordu. Bu tablo, aslında mantıksız olduğunu bildiğimiz halde, hala fobilerin etkisi altında nasıl kaldığımızı çok güzel açıklıyordu.
21
Stres devreleri Stres, kortizolu arttırır. Amigdala ve diğer beyin bölgeleri, hipotalamusu uyararak, hipofizden CRF salınmasına neden olur. Amigdala ve diğer beyin bölgeleri, hipotalamusu uyararak, hipofizden CRF salınmasına neden olur. Bu da hipofizdeki ACTH salınımını uyararak, adrenal bezlerden kortizol salınımını arttırır. Bu da hipofizdeki ACTH salınımını uyararak, adrenal bezlerden kortizol salınımını arttırır. Kortizol kan yoluyla bütün vücuda yayılır ve beyinde ise özellikle hipokampustaki reseptörlere bağlanır. Kortizol kan yoluyla bütün vücuda yayılır ve beyinde ise özellikle hipokampustaki reseptörlere bağlanır. Hipokampus reseptötleri, yeterli miktarda kortizol ile bağlandığında, hipotalamus üzerinde negatif feedback etkisi yaparak, CRF salınımını inhibe eder. Hipokampus reseptötleri, yeterli miktarda kortizol ile bağlandığında, hipotalamus üzerinde negatif feedback etkisi yaparak, CRF salınımını inhibe eder. Bu yolla hipokampus, kortizolü belli seviyede tutarak, amigdalanın tetiklediği stres cevabını regüle eder. Stres, tehlike ile mücadele etmek için bedenin imkanlarını seferber eden faydalı bir araçtır. Eğer stres uzun sürerse, sonuçları ciddi olabilir. Hipokampus yeterli oranda işlev görebiliyorsa, stres reaksiyonu durdurulabilir. Ancak uzamış stres, hipokampusun işlevlerini bozabilir. Amigdala ve Hipokampus arasındaki stres yolu (LeDoux 2002) amigdala hipokampus Hipofiz ACTH Adrenal korteks kortizol Hipotalamus CRH _ +
22
Yapılan araştırmalar, uzamış stresin, hipokampusta hücre ölümüne sebebiyet verdiği gösterilmiştir. Dendritlerin büzüşmesi daha çok hipokampusun CA3 bölgesinde görülürken, Dentat girusta nörogenesis durur. B u, hipokampal atrofi ’ yi izah edebilir. Stres, PFK’in fonksiyonlarını da bozar. Örneğin depresyonda yakın hafıza bozulur, dikkat dağılır, karar verme, plan yapma ve idari fonksiyonlar bozulur.
23
Klasik anksiyolitiklerde, GABA’ nın etkisi artınca, görece glutamatın etkinliği azalır ve davranışsal inhibisyon ortaya çıkar. Septum, limbik sistemin bir parçasıdır ve hipokampus ile yakından ilişkilidir. Bu ikisene birlikte, beynin davranışsal inhibitör network’ü olduğu düşünülmektedir. Bu network, acı, cezalandırma, ödül kaybı gibi ters veya yeni ve belirsiz durumları tespit etmeye, onlara karşı bir cevap oluşturmaya yarar. Davranışsal inhibisyon sistemi aktif olduğunda, o sıradaki bütün davranışlar durur (örneğin donakalma durumu), organizma daha uyanık, dikkatli ve canlı bir hale girer. Anksiyolitiklerin, septum ve hipokampusun bu halini engelleyerek anksiyete belirtilerini azalttığı ileri sürülmüştür. Anca anksiyolitik ilaçların, deney hayvanlarının hipokampusuna direkt verilmesi bu etkiyi ortaya çıkartamamaktadır. Bir görüşe göre bunun nedeni; GABA transmisyonunun asıl olarak başka bölgelerde arttığı, sadece sekonder olarak septohipokampal bölgeyi etkilediğidir GABA transmisyonunu artan bölgenin, beyin sapındaki monoaminerjk sistemler olduğu düşünülmektedir. Zira bu bölgeye anksiyolitiklerin direkt verilmesi, anksiyete belirtilerinin ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
24
Tehlike anında beyin sapındaki serotonin ve norepinefrin hücreleri aktive olur. Norepinefrin ve serotonin’in kendileri bir etki oluşturmaz, daha ziyade nöromodulasyonu sağlarlar. Tehlike anında septum ve hipokampus aktif olduğu için, serotonin ve norepinefrin sinaptik süreci arttırarak, uyanıklık, dikkat artışı ve anksiyeteye sebep olurlar. Norepinefrinin, çıkan yolaklar beyin sapındaki lokus seruleustan köken alır ve ilgili bölgelere uzanarak mood, uyarılma, bilinç ve diğer işlevleri kontrol eder. Serotonin de beyin sapından köken alır ve NE’ye benzer bölgeler gider (ek olarak nuc. Akumbens ve striatum). Anksiyolitik ilaçların, beyin sapındaki GABA transmisyonunu arttırdığı ve böylece ön beyindeki serotonin ve norepinefrin salınımını azaltarak etki gösterdiği ortaya konmuştur.
25
Anksiyete, işleyen belleğin endişe verici, aversif düşünceler tarafından ele geçirildiği bir kognitif durumdur. Bu durumda amigdala gibi, emosyonel süreçlerle ilişkili sistemler, tehdit edici bir durumu belirledikleri zaman, işleyen belleği bu konunun üzerine yoğunlaşmasına sebep olacaklardır. Bu durumda işleyen bellek, diğer kortikal ağlardan ve hafıza sisteminden bu olaya ilişkin informasyon alarak, yapacağı eylem hakkında karar verecektir. İşleyen bellek, mevcut stimulusun hangi çerçeve içinde yer aldığını, muhtevasını ve o durumla ilgili geçmiş tecrübeleri değerlendirmek için hipokampus ile etkileşime girecektir. İşte bu yüzden hipokampus, stres oluşturan durumlarda aktif hale gelecektir. Organizma bu durumda, işleyen bellek vasıtası ile tehdit altında olduğunu düşünürse veya ortaya çıkan yeni durumu tanımlamakta zorlanırsa veya hangi eylemi yapacağı konusunda karasızlığa düşerse anksiyete hali ortaya çıkar.
26
Klinik Notlar
27
Depresif duygudurum- Apati / İlgi kaybı Apati ve depresif duygudurum sıklıkla aynı belirtiler olduğu düşünülse de, varsayımsal olarak farklı beyin devreleri tarafından düzenlenirler. Apatinin, PFK yanı sıra hipotalamik merkezler ve nükleus akumbens içinde yetersiz bilgi işleme ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Depresif duygudurum devreleri: Depresif mood beyin sapı çekirdeklerinden 5-HT, NA ve DA prorejsiyonlar girdiler alan amigdala VMPFK’teki bilgi işlemeyle bağlantılı olduğuna inanılmaktadır. Bu bölgelerde azalmış, işlevsiz ve yetersiz monoaminerjik işlev burada hipoaktik olarak görülür.
28
Uyku bozuklukları- Yorgunluk Uyku devreleri: Uyku bozukluklarının hipotlamus, talamus, bazal ön beyin PFK’te yetersiz bilgi işleme ile ilgili olduğuna inanılmaktadır. Tüm bu beyin bölgelerinin işlevleri beyin sapı çekirdeklerinden gelen 5-HT, NA ve DA sinir projeksiyonları ile düzenlenmektedir. Yorgunluk devreleri: Yorgunluk ya da enerji kaybı çeşitli beyin bölgelerinin yanı sıra spinal kanalda yetersiz bilgi işleme ile ilişkilidir. Özellikle fiziksel yorgunluk inen spinal kanal projeksiyonlarında yetersiz NE ile ilişkiliyken, ruhsal yorgunluk PFK’te yetersiz NE işlevle ilişkilidir. Ayrıca DA yorgunlukta rol oynar, PFK’te yetersiz DA mental yorgunluk ile ilişkili, Striatum, nuk. Akumbens, hipotalamus, ve spinal kanal yetersiz dopaminerjk işlev fiziksel yorgunlukla ilişkilidir.
29
Yürütücü işlevler- Psikomotor semptomlar Yürütücü işlevler devresi: Özellikle NA, DA nöronlardan önemli düzenleyici projeksiyonlar alan DLPFK’te yetersiz bilgi işleme ilgili hipoaktif alandır. Özellikle NA, DA nöronlardan önemli düzenleyici projeksiyonlar alan DLPFK’te yetersiz bilgi işleme ilgili hipoaktif alandır. Psikomotor semptom devreleri: Ajitasyon veya gerileme serotonerjik, noradrenerjik ve/veya dopaminerjik projeksiyonlar tarafından inerve edilen birçok beyin bölgesinde yetersiz bilgi işleme ile ilgili olabilir. Bu bölgeler striatum, nuk. Akumbens, serebellum, PFK… Ajitasyon veya gerileme serotonerjik, noradrenerjik ve/veya dopaminerjik projeksiyonlar tarafından inerve edilen birçok beyin bölgesinde yetersiz bilgi işleme ile ilgili olabilir. Bu bölgeler striatum, nuk. Akumbens, serebellum, PFK…
31
Manik belirtilerinin beyin devreleriyle eşleştirilmesi Burada gösterilen 11 beyin bölgesinin her birindeki nöronal ileti değişiklikleri varsayımsal olarak bir manik epizodun çeşitli belirtileri ile bağlantılı olabilir.
32
Kaynaklar Damasio, A. R. (1994). Descartes-error: Emotion, reason, and the human brain. New York: Avon Books. Damasio, A.R., (1999). The Feeling of What Happens: Body and Emotion in the Making of Consciousness. Harcourt Brace & Co., New York. Damasio, A.R., 2003. Looking for Spinoza: Joy, Sorrow, and the Feeling Brain. Harcourt Brace & Co., New York. Davidson, R.J., Irwin, W., (1999). The functional neuroanatomy of emotion and affective style. Trends Cog. Sci. 3 (1), 11–21. Davidson, R.J., Jackson, D.C., & Kalin, N.H. (2000). Emotion, plasticity, context, and regulation: Perspectives from affective neuroscience. Psychological Bulletin, 126, 890–909. LeDoux, J., (1996). The Emotional Brain: The Mysterious Underpinnings of Emotional Life. Simon and Schuster, New York. LeDoux, J. E. (2002). The synaptic self, How our brain become who we are. New York: Stahl'ın Temel Psikofarmakolojisi.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.