Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

DİLİN TANIMI 1.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "DİLİN TANIMI 1."— Sunum transkripti:

1 DİLİN TANIMI 1

2 DİL NEDİR? Dil, insanlığın binlerce yıllık deneyim ve birikimini taşıyan benzersiz bir kültürel varlıktır. Evrendeki insan uygarlığının asıl taşıyıcısı dildir. Karanlık çağlardan bu yana en eski insan topluluklarında bile dil vardı. Aslında dilin olmadığı yerde toplumsal yaşam da düşünülemez. Toplumsallaşma süreci içinde birey dilin kazanımıyla topluma ve toplumsal etkinliklere gerçek anlamda katılır. Birey ve toplumun davranış ve deneyimlerinde belirginleşme ve duygusal değişim de ancak bu şekilde oluşur. Dilin kazanımıyla birey, geçmişteki eylemlerini öyküleme, gelecekteki eylemlerini ise sözlü ya da yazılı olarak önceden kurgulama yeteneğini oluşturur. Böylelikle geçmişin geleceğe yansıması dille gerçekleşmiş olur. Yani dille birlikte geçmiş ve gelecek bir toplum için somut duruma dönüşür. Ancak bu noktadan sonra gelişmiş bir toplumsal yapıdan söz etmek mümkün olur.

3 DİLİN ORTAYA ÇIKIŞI Konuşma yeteneği, J.J. Rousseau’nun da belirttiği gibi, insanla beraber var olmuştur. Yazılı dilin ideogramlardan, şekillerden bugünkü yazıya doğru gelişmesi gibi, konuşma da kendi içinde bir gelişme seyri izlemiştir. Konuşma insanın ayırt edici en üstün niteliğidir. Bu nitelik başka hiçbir canlıda yoktur. Bu yüzden insan “konuşan canlı” olarak tanımlanmıştır. Bu nitelik, insan beynindeki özel sinir devreleri ile yaratılış̧ anında belirlenmiş̧, özel merkezler hâlinde şekillenmiş̧ ve bu merkezler ile konuşma, işitme ve görme organları arasındaki bağlantılar aracılığıyla da işlerlik kazanmıştır. Beyindeki konuşmayla ilgili özel bölgelerin herhangi bir sebeple harap olması, konuşma yeteneğini ortadan kaldırmaktadır. Artık o insana hiçbir dil veya yazı öğretilememekte, öğrenmiş̧ oldukları da silinmektedir. Bu da insanın doğuştan bir beyan yeteneğine sahip olduğunu göstermektedir. Ancak insan doğuştan dil yeteneğine sahip olsa da dilin öğrenilmesi ve gelişmesi sonradan olmuştur.

4 DİLİN ORTAYA ÇIKIŞI Dilin ortaya çıkışı, yazının öğrenilmesi ve dillerin çeşitliliği gibi konular, insanları daima meraklandırmış̧ ve dilin kaynağı ile ilgili pek çok mitolojik yorumlar yapılmasına sebep olmuştur. Ancak şunu da hemen belirtmek gerekir ki, yazının ve eldeki yazılı metinlerin çok yeni bir döneme ait olması, insanlık tarihinin çok yeni bir devresini aydınlatabilecek niteliktedir. Hâlbuki yapılan araştırmalar, ilk insanların bundan 1 milyon yıl kadar önce yasadıklarını ortaya koymaktadır. Dil olgusu insanlık tarihi bakımından yeni değildir. Dilin nasıl ortaya çıktığı sorusu, eski devirlerden başlayarak insan zihnini meşgul etmiştir. Dil nasıl meydana gelmiştir? İlk konuşmalar nasıl gerçekleşmiştir? Dilin kaynağı nedir? Acaba bütün diller tek bir dilden mi, yoksa farklı kaynaklardan mı türemiştir? Bu sorular önceleri felsefe çalışmalarının bir parçası olarak ele alınmış̧ ve dil felsefecilerini uzun zaman uğraştırmıştır. Hâlâ da uğraştırmaya devam etmektedir. Konuyla ilgili çalışmaların başlangıcı milattan önceki yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Tarihin karanlık dönemlerine ait ilk bilgiler, daha çok efsanelere dayanmaktadır.

5 DİLLERİN KAYNAĞI Dilin kaynağı konusu, dillerin bir kaynaktan mı, yoksa farklı kaynaklardan mı gelişmiş̧ oldukları sorunuyla sıkı bir biçimde ilişkilidir. Konuyla ilgilenen pek çok bilim insanı, dillerin tek kaynaktan türemiş̧ olduğu görüşünü benimsemiştir. Bunlara “monojenistler”(tek dil görüşünü savunanlar) adı verilmektedir. Tevrat’taki Babil kıssasını kaynak göstererek, dilin tek olduğunu ve diğer dillerin İsrailoğullarının Babil esaretinde konuştukları İbraniceden türemiş̧ olduğunu öne sürmektedirler. Tek dil görüşünü savunanların karşısında olanlar ise, dillerin tek bir kaynaktan değil farklı kaynaklardan geliştiğini savunmaktadır. bunlara da “polijenistler” (çok dil görüşünü benimseyenler) adı verilmektedir. Bu görüşün ilk savunucusu ise Romalı Diodoros’tur.

6 İyi bir yazı yazmak için gerekenler
DİLLERİN KAYNAĞI Son dönemlerde yapılan karşılaştırmalı dil bilim çalışmaları, dillerin ortaklığı yönünde önemli veriler elde etmiştir. Buradan anlaşılıyor ki diller, büyük olasılıkla, bir kaynaktan çıktıktan sonra, giderek birbirlerinden uzaklaşmışlardır. Farklı bölgelere dağılan insanlar, zamanla çeşitli diller türetmişler; ihtiyaçları genişledikçe yeni yeni sözcükler türeterek dillerini zenginleştirmişlerdir. Yani her dil, kökü aynı olan bir ağacın, gittikçe birbirinden uzaklaşan dalları gibi gelişme göstermiştir. İnsan zekâsı yeni açılımlar yaptıkça, dil de yeni kavramlarla zenginlemiştir. Yani Dil, birtakım ilkel “çığlıklardan, feryatlardan” konuşmaya doğru gelişmemiştir.

7 KUTSAL KİTAPLARDA DİLLERİN KAYNAĞI
Üç kutsal kitabın (Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim) verdiği bilgiye göre dil, insanlara doğuştan verilmiş̧ ilahî bir lütuftur. Nitekim pek çok filozof da bu görüşe yakın yorumlarda bulunmuşlardır. Örnek olarak, dilin ilk insanla birlikte ortaya çıktığını savunan Ernest Renan, “İnsan tabiatı gereği düşünen ve konuşan bir yaratıktır, insanın bu özellikleri sonradan kazandığını kim söyleyebilir?” diyerek bu görüşe yaklaşmaktadır. Aynı biçimde Jean Jacques Rousseau ( ) da insanda konuşmayı sağlayan bir “meram ifadesi yeteneğinin önceden var olduğunu belirtmektedir. Görüldüğü gibi, dilin kaynağı konusundaki yorumlar, bir taraftan dinî bilgilere dayanmakta, bir taraftan da bunlara tepki olarak gelişen görüşler ileri sürülmektedir.

8 DİLLERİN BİRBİRİ İLE İLİŞKİLERİ
Her dil, evrenin ve evrendeki soyut, somut bütün algıların bir başka yorumudur. Her dilin bir somut varlıklar, soyut kavramlar ve duygusal algı dünyası vardır. Bu soyut ve somut dünyanın genişliği, çeşitliliği, çok işlenmişliği o dilin sınırlarını ve zenginliğini belirler. Dil ve kültürün zenginliği de birbirini tamamlar niteliktedir. Algısı yükselen, dünyası genişleyen bir uygarlığın dili zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik, fizik, metafizik kısaca yaşamın bütününde sorun alanları genişledikçe, bu sorunlara çözümler üretme uğraşısı içerisindeki dil de zenginleşir. Ancak bunun için yaşamın her alanını, dilin kapsaması bir koşuldur. Dolayısıyla kültürün sorunları, dilin de sorunudur. Kültürün temel sorunları gelişme sürecinin yönü ve içeriği yönüyle ortaya çıkar. Benzer sorunlar dilde de yaşanır. Dolayısıyla toplumların yaşadığı olaylar, edindikleri birikimler en doğru şekilde dil üzerinde durularak öğrenilebilir.

9 DİLLERİN BİRBİRİ İLE İLİŞKİLERİ
Bütün dillerin kendilerine özgü atasözleri, deyimleri, özdeyişleri, gülmeceleri vardır. Bunların başka dillere aktarılmasındaki zorluklar, her dilin ayrı bir inanç yapısının, bakış açısının ayrı bir olanaklar ve yönelişler dünyasının eseri olduğunu göstermektedir. Örneğin bazı dillerde, öfkeyi, sevinci korkuyu, acıyı, sevgiyi, kederi ifade ederken bir sıcaklık ve coşku vardır. Bazı dillerin anlatımında ise soğuk, donuk bir üslup söz konusudur. Kısacası toplumun soyut somut dünyası ve duygusal hafızası ne ise kültürü ve dili de odur. Yani dil ile sosyal hayat arasında sıkı bir bağ vardır. Sosyal hayatta var olan her şey dile yansır. Dil toplumun içinde bulunduğu tarihi ve sosyal koşullar altında değişir, gelişir. Bu bakımdan yaşanan toplumsal süreçlerin dil üzerinde önemli etkileri olur.

10 DİLLERİN BİRBİRİ İLE İLİŞKİLERİ
Her dil bir uygarlığın bilgisini ve algısını taşır. İnsanlığın karanlık çağlarında ortaya çıkan bir dil, daha doğarken bulunduğu coğrafyanın ve o coğrafyada yaşayan toplumun izlerini taşıyarak doğar. Bulunduğu coğrafyanın yeryüzü şekilleri, denizleri, ırmakları, gölleri, ovaları, iklimi, doğa koşulları, bitki örtüsü, hayvan varlığı, dilin içeriğini belirler. Sözgelimi Araplarda “deve, çöl, kum ve hurma” için yüzlerce sözcük bulunurken; Kuzey kutbu halklarından Laponların (Samiler) dilinde “kar, buz, fok, kutup ayısı ve balık” için binlerce sözcük vardır. Böylece daha doğarken içinde bulunduğu koşullarla farklılaşan diller, toplumların tarih öncesi çağlardan başlayan serüveni içinde gelişmiş, değişmiş ve benzersiz bir geçmişin verilerinin taşıyıcı olmuştur.

11 ANA DİLİN KAZANIMI SÜRECİ
Ana dili birey için vücut bütünlüğündeki göz, kulak gibi sıradan bir organ gibidir. Toplumun bireyleri doğduklarında kendilerini “dil” denilen evrenin içinde bulurlar. Adım adım anadilini öğrenmeye başlayan çocuk anadilini yabancı bir dil öğrenir gibi muhakeme yoluyla öğrenmez. Ana dili edinilirken henüz muhakeme yeteneği de oluşmamıştır. Çocuklar aynı nesne ve hareketlere aynı sözcüklerin ad olarak verildiğini algılayıp bellek yoluyla dili edinirler. Dolayısıyla insanın içine doğduğu bu doğal anadili evreni, geçmiş kuşakların da içine doğmuş oldukları evrendir; Yeni kuşağın da içine doğacağı evren de budur. Dil, kuşaktan kuşağa değişip gelişerek ve o toplumun bütün uygarlık serüveni biriktirerek kendini topluma emanet eder. Anadilini konuşan hiçbir birey, özel olarak incelemeler yapmadıkça bu uzun serüvenin ayrımına varamaz.

12 ANA DİLİ VE ULUS BİLİNCİNİN OLUŞMASI
Ana dili birey ve toplum için kültürel kimlik ve varlık nedenidir. Milletin karanlık çağlarına kadar uzanan geçmişinin bütün deneyim ve birikimlerini dil taşır. Bu özellikleriyle de milletin en belirleyici ögesidir. Yani birey çevreyi anlamaya başladığı andan başlayarak kendini aynı toplum içinde hissetmektedir. Toplum da diğer toplumlardan farkını anlamaktadır. Böylece ana dili, bireyi içinde bulunduğu toplumun parçası durumuna getirirken toplumu da başka toplumlardan ayırarak ulus durumuna yükseltmektedir. Bu önemli işlevi dolayısıyla dil bilim (filoloji), özel olarak üzerinde durulan bir bilim dalıdır. Çağdaş dünyada her ulus kendi diline özel bir ilgi ve özen göstermektedir. Dilin korunması ve geliştirilmesi ile milletin varlığı için izlenecek politika birbirinden ayrı değildir. Ana dilin korunması ve geliştirilmesi, ulusun bekası demektir.

13 DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI
Bugün yeryüzünde varlığından söz edilen (konuşulan ya da ölü) dillerin sayısını kesin bir rakamla belirtmek zordur. Günümüz dünyasında yaklaşık 4000 dilin konuşulduğu tahmin edilmektedir. Yeryüzündeki diller, dilciler tarafından çeşitli şekillerde sınıflandırılmışlardır. Bu sınıflandırılmalarda dillerin zaman, kaynak, ölü ya da canlı olmak, şekil, konuşma, söz dizimi, tabiî veya yapma olma durumları göz önünde bulundurulmuştur. Diller, aralarındaki benzerlik noktaları dikkate alınarak sınıflandırılmıştır. Ancak hiçbir sınıfa dâhil edilemeyen, hiçbir dille benzer özelliği olmayan diller de vardır ve bunlar ayrı değerlendirilirler. En çok kabul edilen sınıflandırma ise şu şekildedir: 1. Yapılarına göre diller (Gramer şekillerindeki benzerlik ve farklılıklara göre). 2. Kaynaklarına göre diller (Dil aileleri veya dil akrabalıklarına göre).

14 I. Yapı Bakımından Diller
Yapılarına göre dillerin sınıflandırılmasında dilcilerin esas aldığı ölçü kökler olmuştur. Bu değerlendirmede dillerin örgüsünü meydana getiren unsur olarak "kelime" kabul edilmiştir. Gramer, yardımcı unsur kabul edilir. Gramer, kelimelere tarz ve şekil verir diye düşünülmüştür. Bu sınıflandırma dilleri üçe ayırır: A) Tek Heceli Diller: Bu dillerde kelimeler tek heceden meydana gelmekte ve aynı kelime pek çok anlam taşımaktadır. Bu anlam farkları çok zengin olan, vurgu ve tonlama sistemi ile ayrılabilmekledir. Meselâ aynı kelime isim, fiil, sıfat, edat, zarf olabilmekte, hem yalın hem dilek kipinde bulunabilmektedir. Çince, Tibetçe, Siyamca, Vietnamca bu dillerdendir.

15 B ) Eklemeli Diller Eklemeli dillerde temel olan sözcük kökleri ve eklerdir. Ekler tek heceli veya çok hecelidir. Yeni sözcükler yapılırken ya da sözcüklere geçici durumlar verilirken sözcükler ek alırlar. Bu diller de kendi aralarında
 Ön ekli
 Son ekli diller diye ikiye ayrılır. Türkçe, Moğolca, Macarca bu grubun özelliklerini taşıyan en belirgin dillerdir. Ural- Altay dilleri topluluğunun diğer dilleri de bu özelliği taşır. Ural-Altay dilleri ünlü uyumları, sıfat tamlamalarında teklik-çokluk uyumu aranmaması gibi özellikler bakımından birbirine benzer.

16 C) Çekimli Diller Bu diller sözcük kökleri sabit olmayan dillerdir. Yeni kavram ve durumlar için söözcük kökleri değişerek farklı şekiller alabilir. Bu dillerde de kökler ve ekler olmakla birlikte kelime türetilmesi sırasında ve çekim sırasında kökün içten değişikliğe uğraması bu dillerin belirgin özelliğini teşkil eder. Bu dillerin bazılarında değişmeler kökü tanınmaz hâle getirirken, bazılarında kökteki asıl sesler değişmez ve kökle türetme arasındaki ilgi açıkça görülür. Sami dilleri bu ikinci özelliği göstermektedir. Arapça çekimli dillere güzel bir örnektir. Bunun dışında bazı dilciler tarafından Almanca da bu gruba dâhil edilmektedir.

17 2. KÖKEN BAKIMINDAN DİLLER
Köken bakımından yakınlık dillerin akrabalığı anlamına gelir. Bazı diller aynı ailedendir yani ortak bir dilden türemişlerdir. Bu sınıflamayı yapanlar sözcük ile gramer şekillerinin ayrılabileceğini ve yalnız sözcüğün ayırıcı özellik taşıdığını kabul etmezler. Onlara göre kelime ile gramer arasında ayrılmaz bir ilgi vardır. Kısacası bu sınıflandırmada ses özellikleri, yapı özellikleri, sözdizimi özellikleri dikkate alınmıştır. Pek çok dil, hem kelime yapısı hem de gramer bakımından yakınlık göstermektedir. İşte böyle aynı kaynaktan gelen, benzer özellikler taşıyan akraba diller topluluğuna "Dil grubu" denilmektedir.

18 Yeryüzündeki belli baslı dil grupları şunlardır:
A. HİNT-AVRUPA DİL GRUPLARI Dünyanın en büyük dil ailesidir. Hindistan'dan Batı Avrupa'ya kadar uzanan bir coğrafyayı içine alır. Hatta Amerika bile bu dil ailesinin coğrafyası içinde bulunmaktadır. Fakat Amerika'da konuşulan bu diller oranın yerli dili olmayıp sonradan Avrupalılar tarafından oraya götürülen ve yayılan dillerdir. Avrupa bölümünde yer alan Germen dilleri, Latin dilleri; Hint grubunda yer alan diller Hint-İran dilleri günümüzde ailenin en yaygın üyesidir.

19 Hint Dilleri: Sanskritçe, Farsça, Urduca. Bengalce, Peştunca B. Avrupa Dilleri: Slav Dilleri: Rusça, Bulgarca, Lehçe (Polonya), Sırpça, Çekçe, Slovakça, Makedonca Latin Dilleri: İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Romence 3. Germen Dilleri: İngilizce, Almanca, Flamanca, İskandinav dilleri (İsveççe, Norveççe, Danca) B. SAMİ-HAMİ DİL AİLESİ Hami-Sami dil ailesinin en önemli özelliklerinden biri dillerin çekimli diller olmasıdır. Bu dil ailesinde kelimeler başlarına, ortalarına ve sonlarına aldıkları eklerle çoğalır, yeni anlam kazanırlar. Yaşayan dillerden Arapça ve İbranice ile tarihî dillerden Akadca bu dil ailesi içindir 1.Sami Dilleri: Arapça, İbranice, Habeşçe, Akadca.
 2.Hami Dilleri: Eski Mısır dili, Kuşi dili, Berberi dili, Tuareg dili,

20 C. BANTU DİLLERİ GRUBU Afrika'da ve bilhassa Orta ve Güney Afrika'da yerliler tarafından konuşulan diller bu dil ailesine girer. Ç. ÇİN - TİBET DİL GRUBU Diğer dil ailelerinden farklı olarak bu aileye mensup dillerde yazı yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Her varlık, durum ve olay için ayrı bir kelime kullanıldığından dil, kelime hazinesi bakımından gayet zengindir. Çince, Tibetçe, Siyamca ve Vietnamca dillerini kapsayan dil ailesidir.

21 D. URAL - ALTAY DİL GRUBU Kelimeleri daha çok eklerle çoğalan bir dil ailesidir. Bu dilin üyeleri sonlarına aldıkları eklerle yeni varlık, olay ve durumları karşılar. Bu diller arasındaki en belirgin benzerlik, yapı benzerliğidir. Ural ve Altay dilleri arasındaki yakınlığın bir akrabalık ilişkisinden mi kaynaklandığı yoksa bir etkileşimin ürünü mü olduğu günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Ancak her iki kolda yer alan diller arasında akrabalık fikrini kuvvetlendiren ses, söz dizimi ve kelime dağarcığı benzerlikleri bu dillerin ortak bir dilden geldiği fikrini kuvvetlendirmektedir. Bu duruma göre Türkçe yapı bakımından eklemeli ve son ekli, kaynak bakımından da Ural-Altay dilleri topluluğunun Altay koluna dâhil olmaktadır. Türkçeye en yakın dil Moğolcadır. Türkçe Moğolca ile şekil, kelime hazinesi ve söz dizimi açılarından benzerlikler göstermektedir.

22 URAL - ALTAY DİLLERİ 1. URAL DİLLERİ Fin – Ugor dilleri Fin grubu: Fince (Suomi), Laponca (Sami), Estonca, Udmurtça, Marice, Komice. Ugor grubu: Macarca, Khantice, Mansice Samoyet grubu: Yenisey Enets dili, Nenets dili, Kamas dili, Selkup dili Yukagir grubu: Kolımaca, omokça 2. ALTAY DİLLERİ: Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece, Japonca

23 ALTAY DİLLERİNİN ÖZELLİKLERİ
1. Altay dilleri arasında söz varlığı bakımından yer alan bu ortaklıklar dışında ayrıca su bakımlardan benzerlikler görülmektedir: 2. Bu dillerde kelime cinsiyet farkı gözetilmez. 3. Ses özellikleri bakımından bu dillerin hepsinde bir ünlü uyumu vardır. Ayrıca hiçbirinde kelimeler çift ünsüzle başlamaz. 4. Söz dizimi bakımından tamlayan tamlanandan önce gelir, yani asıl unsur her zaman sonda bulunur. 5. Şekil bakımından bu dillerin hepsi sondan eklemelidir.
 6. İsimlerin yalın hâli eksizdir.
 7. Sayı sıfatı tamlamalarında isim unsuru teklik hâlde bulunur.
 8. Yeni kelimeler sabit kalan bir köke yapım ve çekim ekleri getirilerek elde edilir. Kelime başlarında “nazal n, l, r” ünsüzleri bulunmaz.

24 TÜRKÇENİN LEHÇELERİ VE YAYILDIĞI COĞRAFYA
Bütün kıtalara çok çeşitli nedenlerle yayılmış Türk toplulukları KKTC dahil bağımsız yedi Türk cumhuriyetinde kendi ana dil ve resmi dil olarak Türkçeyi konuşmaktadırlar. Buna karşın başka devletlerin içinde federe cumhuriyet ya da özerk bölge dahilinde olanlar ise yine ana dil olarak Türk lehçelerini konuşurlar. Bunun yanı sıra bu federe ya da özerk bölgelerde, Türkçe birinci ya da ikinci resmi dil konumundadır. Yine Türkler azınlık olarak bulundukları ülkelerde Türkçeyi ana dil olarak çeşitli baskı ve kısıtlamalara karşın muhafazaya ve kuşaklarına unutturmaya çalışmaktadır. İkinci dil olarak ise, geçmişte veya günümüzde de bağımlı bulundukları devletlerin resmi dilini konuşmaktadırlar. Bunlar içinden en önemlileri Rusça, Çince, Farsça, Bulgarca ve Makedoncadır. Kuskusuz bu dillere ayrıca Arapça, Yunanca ile 1960'dan sonra Türklerin isçi olarak yabancı ülkelere göçü sonucu öğrendikleri diller olan Almanca, Hollandaca Fransızca ve İngilizce de eklenebilir.

25 ANADOLU TÜRKÇESİ: Anadolu Türkçesi, Türk dilleri içinde Oğuz dilleri grubunda yer alır. Toplam nüfusları 100 milyona yaklaşan ve Anadolu, Irak, Suriye, Trakya, Kuzey Kıbrıs'ta (Kıbrıs'taki Türk nüfusu yaklaşık 320 bindir) yaşayan Anadolu Türkleri tarafından konuşulan bu dil, Türk lehçeleri arasında en büyük grubu oluşturur. Ayrıca bu lehçe, şu Türk azınlıklarının da ana dilini oluşturmaktadır: Türk Azınlıklar Bulgaristan Türkleri Batı Trakya Türkleri (Yunanistan) Makedonya Türkleri Kosova Türkleri Irak ve Suriye Türkmenleri 1960'lı yıllarının başından beri Batı’ya göç etmiş̧ Türkler: Almanya (3 milyon) , Hollanda (350 bin), Fransa (300 bin), Belçika (150 bin), İngiltere (85 bin), Danimarka (55.000) İtalya (25 bin) ve İskandinav ülkelerinde (100 bin), ABD (350 bin)

26 GAGAVUZ (GÖKOĞUZ) TÜRKÇESİ:
Dilleri Oğuz dil grubunda yer alan dolayısıyla Anadolu Türkçesine çok yakın olan Gagavuz Türkleri Moldavya'nın güneyinde 1991 yılında kurulan Gagavuz Özerk Cumhuriyeti'nde yasamaktadırlar; nüfusları yaklaşık 260 bindir. Ayrıca Balkanlar'da ve Rusya'nın çeşitli bölgelerinde dağılmış̧ küçük topluluklara da rastlanır. AHISKA TÜRKÇESİ: Dilleri Oğuz grubunda yer alan Ahıska Türkleri günümüzde dağınık olarak Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye'de yaşamaktadırlar. Sayıları 400 bin kadardır.

27 AZERBAYCAN TÜRKÇESİ: Anadolu Türkçesine çok yakınlığı ile bilinen Azerbaycan Türkçesi de Oğuz dil grubundadır. Azerbaycan Türklerinin toplam nüfusu yaklaşık 23 milyon kadardır ve Azerbaycan Türklerinin ancak 9 milyon kadarı Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşarken yaklaşık 30 milyon Azerbaycan Türk’ü İran İslam Cumhuriyeti'nin kuzeyinde (Güney Azerbaycan), 500 bini Gürcistan'da ve 110 bini Ermenistan'da yaşamaktadır. KAŞKAY TÜRKÇESİ: Anadolu ve Azeri Türkçesine çok yakın bir Türkçe ile konuşan Kaşkay Türkleri, Hamse Türkleri ile birlikte İran'ın güneyinde yaşarlar; sayıları 700 bin dolayındadır. HALAÇ TÜRKÇESİ: Dîvânü Lügati-t Türk’te geçen Argu boyu lehçesinin devamı olduğu düşünülen ve İran'da 45 bin kişinin konuştuğu Türkçe. Önceleri Azerbaycan Türkçesinin bir şivesi gibi düşünülmüş fakat daha sonra yapılan çalışmalarla içinde arkaik Türkçe özellikleri barındıran eski bir Türk lehçesi olduğu anlaşılmıştır.

28 TÜRKMENCE: Türkmenistan Cumhuriyeti'nde bugün 5 milyon diğer bölgelerde de (İran, Irak, Afganistan) yine yaklaşık 3 milyon Türkmen yaşamaktadır. Dilleri Oğuz grubunda yer alır ve Anadolu Türkçesine çok yakın nitelikler taşır. KIRIM TÜRKÇESİ: Kırım Türkçesi uzun Osmanlı hakimiyeti ve Anadolu'dan yapılan göçlerden dolayı Oğuzca özellikler ile Kıpçak özelliklerinin harmanlandığı bir Türkçedir. II. Dünya Savaşı sonunda sürgünle SSCB içine dağıtılan Kırım Türklerinin 200 bini SSCB’nin sonlarına doğru haklarının iade edilmesi ile Kırıma dönebilmiştir, 400 bin Kırım Türk’ü ise eski Sovyet cumhuriyetlerinde ve Batılı ülkelerde yaşamaktadır.

29 UYGUR TÜRKÇESİ: Türklerin ilk yazılı eserlerinde kullanılan Uygurca, Karluk dil grubunda yer alır. Bu lehçeyi konuşan yaklaşık 25 milyon Uygur Türk’ü (bazı kaynaklara göre milyon) günümüzde Doğu Türkistan’da (Batı Çin'de), çok azı ise Rusya'da yaşamaktadır. ÖZBEK TÜRKÇESİ: Dilleri Karluk - Çağatay grubunda yer alan Özbek Türklerinin büyük çoğunluğu Özbekistan Cumhuriyeti'nde (24,2 milyon) yaşamaktadır. Başta Tacikistan (1,5 milyon) olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Afganistan'da yaklaşık 4 milyon Özbek Türk’ü bulunmaktadır.

30 KAZAN TATAR TÜRKÇESİ: Dilleri Kıpçak grubundandır. Tatar Türklerinin 3.5 milyonu Rusya Devleti'nin içinde (Moskova'nın yaklaşık 750 km güneydoğusunda) Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nde (Kazan Tatarları) yaşarken, 1,5 milyon Tatar Türk’ü yine Rusya içindeki Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde, 400 bini Kazakistan ve diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde yaşar. BAŞKURT TÜRKÇESİ: Günümüzde Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskova'nın yaklaştık km Güneydoğusunda 1.5 milyon, diğer bölgelerde ise 2 milyon Başkurt Türk’ü yaşamaktadır. Dilleri Kıpçak grubunda yer alır.

31 KARAİM ( KARAY) TÜRKÇESİ:
Kıpçak dil grubuna ait Karaim dili bugün çok az Karaim Türk’ü tarafından konuşulmaktadır. Bunlar, Ukrayna'nın batısı, Litvanya ve Polonya'da yaşamaktadır. NOGAY TÜ̈RKÇESİ: Nogay Türkleri, Stavropol ve Dağıstan Bölgesi, Çeçen - İnguş Cumhuriyeti ve de Karaçay-Çerkes bölgesinde dağınık olarak yaşamaktadırlar. Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Nogayların sayısı 75 bin dolayındadır.

32 KIRGIZ TÜRKÇESİ: KARAKALPAK TÜRKÇESİ:
KAZAK TÜRKÇESİ: Kazakça, Türk dillerinin Kıpçak grubunda yer alır. Kazak Türklerinin büyük bölümü Kazakistan'da yasarken, komşu cumhuriyetlerde de (özellikle Türkmenistan, Moğolistan) Kazak azınlıklara rastlanır ve toplam nüfusları 16 milyonu aşar. KIRGIZ TÜRKÇESİ: Kırgız dili, Kırgız-Kıpçak grubunda yer alır ve bu dili konuşan Kırgızların sayısı, diğer komşu cumhuriyetlerde yaşayanlarla birlikte 5 milyonu bulur. KARAKALPAK TÜRKÇESİ: Dilleri Kıpçak grubunda yer alan Karakalpak Türkleri, Özbekistan'da (Aral Gölü'nün güneyinde) Karakalpak Özerk Cumhuriyeti'nde yaşarlar; nüfusları 700 bin civarındadır.

33 ÇUVAŞ TÜRKÇESİ: Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti'nde (Moskova'nın yaklaşık 600 km güneydoğusunda, Tataristan Özerk Cumhuriyeti'nin kuzeybatısında) 950 bin civarında Çuvaş̧ Türk’ü̈ yaşamaktadır. YAKUT (SAKA) TÜRKÇESİ: Moğolcanın etkisi ile hayli değişikliğe uğrayan Yakut dili, tahmini sayıları 400 bin olan ve büyük çoğunluğu Yakut Özerk Cumhuriyeti'nde (Çin sınırına km uzaklıktaki Doğu Sibirya'da) yaşayan Yakut Türk’ü tarafından konuşulmaktadır.

34 ALTAY TÜRKÇESİ: Altay (Oyrat) dili Kıpçak grubunda yer alır. Bu dili konuşan 60 bin Altay Türkü Altay Özerk Cumhuriyeti'nde (Rusya Cumhuriyeti'nde Kemerowo'nın güneyinde, Moğolistan sınırında) yasarken 70 bini ise diğer bölgelere yerleşmiştir. HAKAS TÜRKÇESİ: Hakas Türkçesi Kırgız dil grubuna çok yakın olup, Hakas Özerk Cumhuriyeti'nde yaşayan yaklaşık 80 bin Hakas Türk’ü̈ tarafından konuşulmaktadır. TUVA TÜRKÇESİ: Yaklaşık sayıları 220 bin tahmin edilen Tuva Türklerinin 200 bini Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti'nde (Moğolistan'ın kuzey sınırına komşu bölgede) yaşamaktadır.

35 STAVROPOL TÜRKMENLERİ TÜRKÇESİ:
Kafkasya’ya göçen Türkmenlerin Nogay Türklerinin konuştuğu Kıpçak kökenli Nogayca etkisinde kalmış bir Oğuzca lehçesidir. KUMUK TÜRKÇESİ: Kumuk Türkçesi, Kıpçak grubundan olmakla birlikte Anadolu, Azeri ve Karaçay dillerine yakınlık da gösterir. Toplam nüfusları 300 bin kadar olan Kumuk Türklerinin yaklaşık 250 bini Dağıstan bölgesinde (Kuzeydoğu Kafkasya'da) yaşamaktadır. KARAÇAY TÜRKÇESİ: Karaçay dili Kıpçak grubundan olup, Karaçay - Çerkes Özerk Cumhuriyeti'nde (Gürcistan'ın 200 km kuzeyinde) yaşamakta olan yaklaşık 260 bin Karaçay Türk’ü tarafından konuşulmaktadır. BALKAR (MALKAR) TÜRKÇESİ: Dilleri hemen hemen Karaçay Türkçesi ile aynı olan Balkar Türkleri Gürcistan'ın kuzeyinde, bu ülkeye komşu olan Karaçay - Balkar Özerk Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır; sayıları 160 bin civarındadır.

36 SONUÇ: Yüzyılın ikinci yarısından sonra kuzeye, güneye ve önemli ölçüde de batı yönüne göçe başlayan Türk kavimleri, XV. Yüzyılın ortalarında bugünkü Bulgaristan sınırına ulaştılar. 1960'lı yılların basında Orta Avrupa'ya yönelen işçi göçünü, bu göçün devamı olarak nitelendiren bazı yazarlar da görüyoruz. Bu göçler sırasında sahip olunan özgün kültür, etkileşim içinde bulunan diğer kültürlerle zenginleşmiş̧, ancak ana dil olarak konuşulan Türkçe korunmuş̧ ve böylelikle dil çok geniş̧ kıta parçalarına yayılmıştır.

37 Birleşmiş̧ Milletlerin 2016 yılına ait istatistiklerine göre Türkçe 200 milyon dolayında kişi tarafından ana dil olarak konuşulmaktaydı. Böylelikle dilimiz Çince, Hintçe, İngilizce ve İspanyolcanın arkasından en büyük (yaygın) dil karakterine sahiptir. Nüfus artışının ortalama % 1,5 olduğu varsayılırsa bu sayının artık 180 milyona yaklaşması gerekir. Çincenin, Çin ve Tayvan dışında Güneydoğu Asya ülkelerindeki Çin azınlık tarafından konuşulduğu, Hintçenin yalnızca Hint Yarımadası'nda yayıldığı düşünülürse, Türkçe, İspanyolca ve İngilizce gibi dünyada geniş coğrafyaya yayılmış̧ diller arasında yer alır. Bunlardan İngilizce, Büyük Britanya dışında, Kuzey Amerika kıtasında, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde (İngiliz kökenliler tarafından) ve Avustralya'da anadil olarak konuşulmaktadır. İspanyolca, İspanya dışında Orta (ABD'nin güneyi dâhil) ve Güney Amerika'da (Brezilya dışında) yayılmıştır. Türkçenin ise Rusya Federasyonu'nun Pasifik kıyılarından başlayıp, Orta Asya, Kafkasya, Anadolu ve Trakya'yı aşıp Orta ve Batı Avrupa'daki Türklerle, ayrıca az sayıda da olsa Kuzey Amerika'ya göç etmiş̧ Türkler tarafından ana dil olarak konuşulmakta olduğunu, böylelikle Afrika kıtası ve Güney Asya dışında (değişik yoğunluklarda) tüm Kuzey Yarımküre 'ye yayıldığını görüyoruz.

38 YERYÜZÜNDEKİ DİLLER VE KELİME ALIŞVERİŞİ
Yeryüzünde konuşulan diller konusunda kaynaklarda farklı sayılar verilmektedir yılında UNESCO tarafından yapılan bir araştırmada, dünyada konuşulan dil olduğu tespit edilmiştir. Bu dillerin yaklaşık kadarının yazılı şeklinin olduğu bilinmektedir. Toplam 52 ülkede resmî dil olarak 1,7 milyar kişi tarafından konuşulan İngilizce ilk sırada yer almaktadır. Diğer diller söyle sıralanmıştır: Çince 1,5 milyar, Hintçe 418 milyon, İspanyolca 372 milyon, Arapça 255 milyon, Rusça 254 milyon, Portekizce 218 milyon, Fransızca 124 milyon, Almanca 121 milyon, Türkçe 120 milyon. George Weber'in "Dünyanın En Tesirli On Dili" adlı makalesinde; İngilizcenin 115, Fransızcanın 35, Arapçanın 24, İspanyolcanın 20, Rusçanın 16, Türkçenin ve lehçelerinin 12, Almancanın 9, Portekizcenin 5, Hintçe ve Urducanın 2, Bengalcenin 1, Japoncanın bir ülkede konuşulduğu bilgisine yer verilmiş̧ ve diller, anadili olarak konuşan insan sayısına göre şöyle sıralanmıştır:

39 Çince 1,2 milyar İngilizce 330 milyon İspanyolca 300 milyon Hintçe-Urduca 250 milyon Arapça 250 milyon Türkçe 200 milyon Bengalce 185 milyon Portekizce 160 milyon Rusça 125 milyon Japonca 125 milyon Almanca 100 milyon Penciği 90 milyon Fransızca 75 milyon Bir dili anadili olarak konuşanların çok olması, o dilin dünyada yaygın olarak kullanıldığını göstermez. Yukarıda da belirtildiği gibi, Çince 1,2 milyar, İngilizce 330 milyon kişinin anadili olmasına rağmen, dünyada 1,5 milyar kişi Çince konuşurken 1,7 milyar kişi, İngilizce ile haberleşmektedir.

40 Bir dili ana dili olarak konuşanların çok olması, o dilin dünyada yaygın olarak kullanıldığını göstermez. Yukarıda da belirtildiği gibi, Çince 1,2 milyar, İngilizce 330 milyon kişinin anadili olmasına rağmen, dünyada 1,5 milyar kişi Çince konuşurken 1,7 milyar kişi, İngilizce ile haberleşmektedir. Ülke sayısının dil sayısına göre bu kadar az -BM'ye üye 192 ülke vardır- olduğu göz önüne alınırsa, sadece bir dilin konuşulduğu bir ülke bulunamayacağı açıkça görülmektedir. Hatta yüzlerce dilin konuşulduğu ülkeler bile mevcuttur. Dünyadaki diller haritasıyla bitki ve hayvanların biyoçesitlilik haritasının karşılaştırıldığı bir araştırmada bitki ve hayvan çeşitliliğinin en fazla olduğu Amazon ve Yeni Gine gibi bölgelerde, dil sayısının daha çok olduğu tespit edilmiştir. Başka bir araştırmaya göre de, hayvan türlerinin çeşitlilik gösterdiği, ormanların çok olduğu, tropik iklime sahip veya sıradağların bulunduğu bölgelerde dil çeşitliliği de artmaktadır. Bu araştırmada son 500 yılda dillerin % 4,5'inin hayatiyetini kaybettiği ortaya konmuştur. Aynı dönemde kuşların % 1,3'ünün, memelilerin %1,9'unun yok olduğunun ortaya konması, bitki ve hayvan çeşitliliğinin fazla olduğu bölgelerde dil çeşitliliğinin de fazla olduğu fikrini desteklemektedir.

41 Pasifik adalarında yaşayan nüfus, dünyâ nüfusunun % 0,5'i olmasına rağmen, dünyadaki dillerin % 19'u bu bölgede konuşulmaktadır. Sadece Papua Yeni Gine'de 3,5 milyon insan tarafından 850 dil konuşulmakta ve dillerin neredeyse yarısı; Endonezya'da 700, Hindistan ve Nijerya'da 400'er, Meksika'da 300, Kamerun ve Avustralya'da 250'şer, Brezilya'da 230, Zaire'de 200 farklı dil veya lehçe olmak üzere dokuz ülkede konuşulmaktadır. Konuşan sayısı bakımından ilk yüze giren diller, dünya nüfusunun % 95'i, geri kalan binlerce dil ise % 5'i tarafından konuşulmaktadır. 250 dil, 1 milyondan fazla kişi tarafından konuşulmakla birlikte dillerin % 90'ının konuşanı kişiden azdır. Bunun yanı sıra 250 dil, sadece 2.500, 357 dil sadece 50'şer, 46 dil ise sadece 1'er kişinin anadilidir. Kaynaklarda dillerin % 20'sinin şu anda 5 ilâ 20 kişi tarafından konuşulduğu için ölü durumda olduğu bilgisi yer almaktadır.

42 Dil sayısının bu kadar çok olmasının yanı sıra birbirinden çok uzak coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen, aynı seslerden, aynı harflerden müteşekkil kelimelerin birçok dilde aynı varlığı karşılaması, bütün insanların aynı ana-babanın çocukları olduğunun ispatı gibidir. Bunu Richard Fester'in 200 dili karşılaştırarak yaptığı bir araştırmadan elde ettiği neticelerle misâllendirebiliriz. Almanya'da "Ren", Fransa'da "Rhone, Garonne, Roanne", İtalya'da "Reno", Norveç'te "Rena" isimli nehirler olduğu gibi, Amerika'da Washington yakınlarındaki bir nehir de Kızılderililer tarafından "Raanoke" şeklinde adlandırılmıştır. "Akmak, çağıldamak" fiilleri, Amerika'daki Mepucha yerlilerinin dilinde "rinun", Almancada "rinnen", Hindistan'da "rina", Tibet'te "ran", Japonya'da "ryu", Afrika'da "baharini" kelimeleriyle karşılanmaktadır. Ayrıca İskoçya'da "cwen" kelimesi "genç kadın", Farsçada "civan" "yakışıklı genç" mânâsında kullanılırken Kuzey Germenlerde "Kwin" İngilizcede "guenn", Ortaçağ Almanya'sında "kwenne", Grekçede "gvne", Baskçada "gune", Norveç dilinde "guna", Peru'da İnkalarda "guna", Avustralya yerlileri olan Aborijinlerin dilinde "guna" kelimeleri "kadın" manasında kullanılmaktadır.

43 Gerek yazı, gerekse konuşma dili olsun, yeryüzündeki dil zenginliğinin her geçen gün azalmasında, teknolojik yönden gelişmiş ve güçlü ekonomiye sahip ülkelerin kendi kültürlerini diğer ülkelere çeşitli vasıtalarla ihraç etmeleri mühim rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra sanayileşememiş ülke vatandaşlarının kendi ülke ve dillerinde bir gelecek görmedikleri için, gelişmiş ülkelerin dillerini tercih etmelerinin rolü de inkâr edilemez. Bu durumda da kullanılmadığı ve yeni nesillere öğretilmediği için dillerin ölümü gerçekleşmektedir. Zaten bir dilin gelecekte yaşayıp yaşamayacağını anlamak için genç nesiller ve küçük yaştakiler tarafından konuşulup konuşulmadığına bakmak gerekir. Yoksa konuşan sayısının çok olması, o dilin gelecekte de varlığını sürdüreceği mânâsına gelmez. Araştırmalara göre önümüzdeki 100 yıl boyunca her iki haftada bir dilin öleceği ve dillerin % 30 ilâ 50'sinin bu yüzyıl sonunda yok olacağı varsayılmaktadır.

44 DİLLER VE KELİME HAZİNELERİ
Dillerin kelime hazineleri de birbirinden farklıdır. Yüz binlerce kelimesi olan dil bulunduğu gibi, birkaç bin kelimeli diller de mevcuttur. Aslında bir dil, kelime hazinesi bakımından ne kadar zengin olursa olsun, kişilerin günlük hayatta, konuşmada kullandıkları kelimelerin sayısı sadece binlerle ifade edilmektedir. Bu konuda "Verlee adlı bilim adamı, sıradan kimselerin 2.000'den biraz fazla, eğitimli kişilerin ise en çok – dolayında kelime kullandığını ileri sürer... Kimi bilginler, sıklık sayımlarıyla elde edilen cetvelde ilk sırayı alan kelimeyle normal metinlerin % 80'inden fazlasının anlaşılabildiğini kaydederler." Sıklık sayımlarından ulaşılan neticelere göre en sık kullanılan ilk 1000 kelime konuşma dilindeki kelimelerin % 85'ini oluşturmaktadır. En sık kullanılan 2. bin kelime, konuşma dilinin % 8–10'luk bölümünü oluştururken daha sonraki her bin kelime de % 2'lik bölümünü oluşturmaktadır. Böylelikle en sık kullanılan ilk kelimenin günlük konuşma dilindeki kelimelerin % 95'ini oluşturduğu görülmüştür.

45 Yeryüzünde saf bir dil olduğunu söylemek oldukça zordur
Yeryüzünde saf bir dil olduğunu söylemek oldukça zordur. Böyle bir dil ancak hiçbir medeniyetle alâka kur(a)mamış kabilelerde konuşuluyor olabilir. Yoksa her milletin dilinde başka dillerden geçmiş yüzlerce, binlerce kelime bulunması pek tabiîdir. Fransız düşünürü Albert Dauzat, La Philosophie du Langue adlı eserinde, Haçlı Seferlerinin birçok Arapça kelimenin Avrupa dillerine girmesine sebep olduğunu, 100 Yıl Savaşlarıyla Fransızcaya İngilizce kelimelerin, 30 Yıl Savaşlarıyla da İtalyan ve İspanyol terimlerinin girdiğini belirtir. Her cemiyet, alâka tesis ettiği komşu milletlerin âdet, kültür ve inançlarının tesiri altında kaldığı gibi, dillerinden de kelimeler almıştır. Üstelik bu kelime transferi çift yönlüdür. Kelime alışverişleri, yirminci yüzyıl başlarına kadar tabiî bir seyir takip ettiğinden, dünya dilleri için bir tehlike arz etmiyordu. Geride bıraktığımız yüzyılın başlarından itibaren ise bilhassa haberleşmenin, nakliyatın kolaylaşması, bazı dillerin hayrına neticeler doğurmuş olsa da, birçok dili yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.

46 Türkçenin durumu Türkçenin kelime hazinesi de Türklerin tarih içindeki yolculuğuyla değişikliklere uğramıştır. Bilinen en eski Türkçe yazılı vesika kabul edilen Orhun Kitabelerinde yabancı kelime sayısı % 1'i geçmemektedir. Manihaizm ve Budizm'le karşılaşılmasıyla birlikte, Türkçenin kelime varlığında değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Türklerin İslâmiyet'le tanışıp Anadolu'ya yerleşmelerinden sonra ise Türkçeye, Arapça ve Farsçadan çok sayıda kelime geçmiş ve günümüzde Osmanlıca diye anılan dil teşekkül etmiştir. Bu arada Balkan milletleriyle münasebet kurulmasıyla az sayıda da olsa Balkan dillerinden geçen kelimeleri unutmayalım. Osmanlı münevverlerinin yüzlerini Tanzimat'la birlikte Batı'ya, bilhassa Fransa'ya çevirmeleriyle bu sefer Türkçede, Fransızca kelimeler arz-ı endam etmeye başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı'na Almanya'yla aynı safta girilmesi neticesi Almancayla münasebetler artmaya başlamış ve kelime alışverişi yoğunlaşmıştır.

47 Daha sonraki yıllarda ABD'nin dünya siyaseti ve ekonomisindeki ağırlığının tesiriyle, Türkçeye İngilizce kelimelerin girişi hız kazanmış ve günümüzde İngilizce kelimeler Türkçeyi âdeta istilâ eder hâle gelmiştir. İfade edildiği gibi dünyada her iki haftada bir lisan hayatiyetini kaybetmektedir. Türkçenin de hayatiyetini kaybeden lisanlardan olmasını istemiyorsak, millî bir mesele olan lisan mevzuunda herkes şuurlu bir şekilde hareket etmelidir. İlmî keşifler ve teknolojik gelişmeler neticesinde ortaya çıkan yeni kelimeler bir yana bırakılacak olursa, bilhassa konuşma dilinde İngilizce kelimelere yer verilmesinin, İngiliz gibi konuşup eğlenip espriler üretilmesinin; korku, heyecan, sevinç, hasret gibi hislerin Türkçe değil de İngilizce kelimelerle ifade edilmesinin, dilimizin aleyhine neticeler doğuracağını söylemek kehanet 13olmasa gerektir. Bu mevzuda cemiyete numune teşkil eden ve genç nesil tarafından taklit edilen sanatçılara, her zaman halkın gözü önünde bulunan devlet adamlarına, gelecek nesilleri yetiştiren maarif ordusuna, günün bir kısmını karşısında geçirdiğimiz televizyonların, gazetelerin çalışanlarına, yöneticilerine büyük vazifeler düşmektedir.

48 Türkçenin komşu dillerle olan bu münasebetinde sadece alıcı bir dil olmadığını söylemekte fayda vardır. Osmanlının cihanşümul bir devlet olması hasebiyle tarih içinde diğer diller de Türkçeden çok sayıda kelime almıştır. Mesela, sadece Sırpça ve Hırvatçada Türkçe kelime vardır. Ermenicede 4.262, Bulgarca ve Rumencede 3.500'er, Yunanca, Farsça ve Arnavutçada 3.000’er, Rusçada 2.500, Macarca ve Arapçada 2.000'er, Ukraynacada 747, İngilizcede 470, Çincede 347, Çekçede 248, Urducada 227, Almancada 166, İtalyancada 146, Fincede 118 Türkçe kelime tespit edilmiştir.

49 YAŞANILAN YER VE DİL Bir toplumun soyut somut dünyası ve duygusal hafızası ne ise kültürü ve dili de odur. Yani dil ile sosyal hayat arasında sıkı bir bağ vardır. Sosyal hayatta var olan her şey dile yansır. Dil toplumun içinde bulunduğu tarihi ve sosyal koşullar altında değişir, gelişir. Bu bakımdan yaşanan toplumsal süreçlerin dil üzerinde önemli etkileri olur. Her dil bir uygarlığın bilgisini ve algısını taşır. İnsanlığın karanlık çağlarında ortaya çıkan bir dil, daha doğarken bulunduğu coğrafyanın ve o coğrafyada yaşayan toplumun izlerini taşıyarak doğar. Bulunduğu coğrafyanın yeryüzü şekilleri, denizleri, ırmakları, gölleri, ovaları, iklimi, doğa koşulları, bitki örtüsü, hayvan varlığı, dilin içeriğini belirler. Sözgelimi Araplarda “deve, çöl, kum ve hurma” için yüzlerce sözcük bulunurken; Kuzey kutbu halklarından Laponların (Samiler) dilinde “kar, buz, fok, kutup ayısı ve balık” için binlerce sözcük vardır. Böylece daha doğarken içinde bulunduğu koşullarla farklılaşan diller, toplumların tarih öncesi çağlardan başlayan serüveni içinde gelişmiş, değişmiş ve benzersiz bir geçmişin verilerinin taşıyıcı olmuştur.

50 Bozkır kavimleri, dünyanın başka coğrafyalarından oldukça farklı sosyo-kültürel özelliklere sahipti. Bu kavimler sürekli hareketli, akıncı topluluklardı. Evreni çok geniş bir bakış açısı ile anlamlandıran bu kavimlerde uçsuz bucaksız bozkırda, mavi göğün altında bütün bozkırı yurt olarak gören bir sosyal devinim söz konusuydu. Sıcak kuşağın yerleşik, durgun ve bireyselci yaşam tarzına karşın bozkır yaşamı doğa ve büyük sürülerle iç içe geçmiş bir yaşamdır. Bozkırı kat etmekte kullanılan at, büyük sürüler, kısa sürede sökülüp çok uzak bir yerde yeniden kurulabilen yurt (çadır) ve bu kültürünün temel ögesidir. Bozkırın bu hareketli çok disipline kavimlerini daha durağan, bireyselci göçebe kavimlerle de karıştırmamak gerekir. Göçebelerin görece hareketliliği ile bozkırın akıncı kavimleri bambaşka toplumsal niteliklere sahipti. Göçebe kültürü, Asya’daki bazı tarihsel Hint-Avrupa kavimlerinde örneğin Fars soylu kavimlerde de vardır. Kuzey Sibirya’daki Tunguzlarda Bazı Rus-Slav ve Fin-Samoyed soylu kavimlerde de göçebe kültür niteliklerini görmek mümkündü. Göçebeler otlak, av ve yağmanın olduğu yerde geçici olarak kalmışlar, belli bir düzene, kurallar kurgusuna gereksinim duymamışlardı. Bu kavimlerde daha çok yağma ekonomisi, çok tanrıcılık, aile ya da klan çevresini aşmayan bir hâkimiyet anlayışı görülmekteydi.

51

52

53


"DİLİN TANIMI 1." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları