Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Systema Circulatorium

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Systema Circulatorium"— Sunum transkripti:

1 Systema Circulatorium

2 Sindirim Sisteminde Emilen Maddeler Oksijen Karbondioksit
Hücrelerin canlılığını koruyabilmesi, sürekli olarak besin maddelerini almak ve metabolizma artıklarını atmakla mümkündür. İnsanda bu amaç için dolaşım sistemi adı verilen özel bir sistem mevcuttur.. Dolaşım sisteminin görevi 1. Taşıma Fonksiyonu Sindirim Sisteminde Emilen Maddeler Oksijen Karbondioksit Diğer Metabolik Maddeler Artıklar Hormonlar 2. Düzenleme 3. Mikroorganizmalara Karşı Vücudun Korunması

3 Systema cardiovasculare Kan (haema)
İki kısımda incelenir. Systema cardiovasculare Kan (haema) Kalp (cor) Damar sistemi Systema lymphoideum Lenf (lympha) Lenf damarları Lenf düğümleri (lymphonodus) Lenf organları

4 SYSTEMA CARDIOVASCULARE
Kardiovasküler sistem kalp, kalbe bağlı damarlar ve kandan oluşur. Sürekli ve kapalı bir sistemdir. Kalbin pompa kuvveti ile atılan kan önce arterlere, arteriyollere ve kılcal damarlara geçer, sonra venüller ve venler aracılığıyla tekrar kalbe döner. Sistemin kapalı bir sistem olması nedeniyle madde alış-verişi kılcal damarlarda gerçekleşir. Kanın sürekli dolaşımı sayesinde hücrelerin madde alış-verişi, beslenmesi, tamiri, ısının vücudun her tarafına dağıtılması ve hormonların dağılımı sağlanır

5 1. COR (Kalp) Kalp göğüs boşluğunda iki akciğer arasına (mediastinum) yerleşmiş, mekanik olarak kanı damarlar vasıtasıyla tüm vücuda pompalayan kas yapısında bir organdır.

6

7 Tepesi aşağıda, tabanı yukarıda, hafif basılmış bir koni şeklinde olan kalp oblik olarak durur. Kitlesinin 2/3’ü orta hattın solunda, 1/3’ü orta hattın sağında yer alır. Kalbin, erişkin bir erkekteki uzunluğu 12 cm, genişliği 9 cm, kalınlığı 6 cm, ağırlığı 300 gr kadardır. Erişkin bir kadında, boyutlar yarımşar cm kadar daha küçük, ağırlık ise 250 gr’dır.

8

9

10

11

12 KALBİN DIŞ GÖRÜNÜŞÜ VE OLUŞUMLARI
Basis cordis denilen bir taban kısmı, apex cordis denilen bir tepesi vardır. Apex serbest olduğu halde, basis’e kalbe girip çıkan büyük damarlar tutunur. Öne, sola ve aşağıya bakan kalp tepesi, 5-6. kaburgalar arası aralıkta ve orta hattın 9 cm kadar solunda yer alır. Kalbin sistolü esnasında bu noktada kalp tepe vurumu (ictus cordis) gözlenir ve hissedilir.

13 KALP ZARI Kalp ve kalbe girip çıkan damarların kök kısımları perikardiyum (pericardium) adı verilen bir kese ile kuşatılmıştır. Bu kese, arasında perikardiyal sıvı bulunan iki zardan oluşur.

14 Zarın kalp kasına bitişik olan kısmına visseral perikardiyum, dış yüzeyde olanına ise pariyetal perikardiyum adı verilir.

15 Kalp uzunlamasına bir bölme ile sağ ve sol iki yarıma ayrılır
Kalp uzunlamasına bir bölme ile sağ ve sol iki yarıma ayrılır. İki yarım arasında doğrudan ilişki yoktur. Her yarım ince bir duvarla üst ve alt boşluklara ayrılır. Kanın kalbe kabul edildiği odacıklar atrium (kulakçık), kanı kalpten pompalayan odacıklar ise ventrikül (karıncık) olarak adlandırılır

16 Odacıklar birbirlerinden kassal duvarlarla (septum) ya da kapakçıklarla ayrılmıştır.
İki atriumu ayıran bölmeye atriallerarası septum (septum interatriale), her iki ventrikülü ayıran bölmeye ventriküllerarası septum (septum interventriculare) denir. Atrium ile venriküller arasında ise atrioventriküler septum (septum atrioventriculare) adı verilen bölme yer alır.

17 SAĞ KALP Oksijenden fakir kanın –venöz kanın- toplandığı ve akciğerlere pompalandığı kalp bölümüdür. Sağ atrium (atrium dextrum): Akciğerler hariç tüm vücut kanının toplandığı kalp boşluğudur. Kan, sağ atriuma vena cava superior (VCS) ve vena cava inferior (VCI) ile gelir. Sağ atriumdaki kan ise sağ atrioventriküler delik aracılığı ile sağ ventrüküle geçer. Kalbin kendine özgü venleri de sinus coronarius yolu ile sağ atriuma ulaşır. Sağ ventrikül (ventrikulus dexter): Venöz kan taşıyan ikinci boşluk olup, kendisine gelen kanı pulmoner delik (ostium trunci pulmonalis) aracılığı ile truncus pulmonalis a. pulmonalis yolu üzerinden akciğerlere pompalar.

18

19 SOL KALP Oksijenden zengin kanın –oksijenize kanın- toplandığı ve tüm vücuda pompalandığı kalp bölümüdür. Sol atrium (atrium sinistrum): Pulmoner venler yolu ile akciğerlerden oksijenize kanı alan kalp boşluğudur. Sol atriumdaki kan, sol atrio-ventriküler delik aracılığı ile sol ventriküle geçer. Sol ventrikül (ventrikulus sinister): En güçlü muskular duvara sahip olan sol ventrikül, kendine gelen kanı ana atardamar (AORT) yolu ile tüm vücuda pompalar.

20 Kalp içindeki kanın hareketi ve anadamarlara (aorta ve truncus pulmonalis) atılan kanın geri dönüşünün engellenmesi kapakçıklarla sağlanır. Gerek atrio-ventriküler deliklerdeki kapaklar, gerekse aorta ve truncus pulmonalis başlangıçlarındaki semilunar kapakçıklar tek yönlü geçişe olanak verirler. Valva tricuspitalis ve valva mitralis atriumdan ventriküle, aorta ve truncus pulmonalis başlangıçlarındaki kapak sistemleri ventrikülden aorta’ya (veya truncus pulmonalis’e) geçişe izin verirler

21 Kalbin Yüzleri Facies sternocostalis (facies anterior, ön yüz): Kalbin ön yüzü sternum’un gövdesi ve kostalarla komşuluk yapar. Facies diaphragmatica (facies inferior, alt yüz): Bu yüz diaphragma ile komşudur. Diaphragma aracılığı ile karaciğerin üst yüzü ve midenin fundus bölgesi ile komşuluk önemlidir. Fazla yemek yendiğinde fundus bölgesi komşuluğu kalbe basınç yapabilir.

22 Sternokostal ve diyaframatik yüzlerde, uzunlumasına seyreden, içinde koroner damarların dallarının uzandığı interventiküler oluklar bulunur. Sternokostal yüzün üst sağ tarafında sağ kulakçık (auricula dextra), sol tarafında sol kulakçık (auricula sinistra), ikisi arasında a. truncus pulmanalis görülür.

23 b. Kalp boşlukları ve kanın hareketinin yönlendirilmesi
İçi boşluklu bir organ olan insan kalbi, bazı bölmelerle dört odacığa bölünmüştür. Üst iki odacığın herbiri atrium, alt iki odacığın herbiri ventrikülüs olarak adlandırılır. Sağ atrium ve sağ ventrikül birbirine bir delik aracılığı ile bağlı olup ikisine birden sağ kalp, sol atrium ve sol ventrikül birbirine bir delik aracılığı ile bağlı olup ikisine birden sol kalp denir. Sağ ve sol kalpler arasında direkt bir bağlantı yoktur. Sağ ve sol kalplerin atriumları arasında interatrial, ventrikülleri arasında interventriküler bölmeler yer alır.

24 KALP KAPAKLARI Atriumlarla ventriküller arasında açılıp kapanabilen atrio-ventriküler kapaklar (A-V kapaklar) yer almaktadır. Bunlardan sağ atrium ile sağ ventrikül arasında yer alanı 3 bölümden oluşmuştur ve triküspit kapak (valva tricuspidalis) olarak adlandırılır. Sol atrium ile sol ventrikül arasında bulunan kapak ise 2 bölümlü olup, biküspit/ mitral kapak (valva bicuspidalis/ valva mitralis) adını alır.

25 Kalpte ayrıca, sol ventrikül ile buradan kanı taşıyan aort arasında ve sağ ventrikül ile buradaki kanı akciğerlere götüren pulmoner arter arasında da kapaklar bulunmaktadır. Bunlara yarımay şeklinde olmaları sebebiyle genel olarak semilunar kapaklar (valvulae semilunares) adı verilir.

26 Valva aortae: Sol ventrikülüsten çıkan aortanın başlangıç yerindeki kapaktır. Valva trunci pulmonalis: Sağ ventrikülüsten çıkan pulmoner arterin çıkış deliğinde (ostium trunci pulmonalis) bulunan kapaklardır.

27

28 Bütün kalp kapakları bağ dokudan meydana gelmiştir ve kan hareketi sonucu oluşan basınç farkıyla tamamen pasif olarak kapanır ya da açılırlar.

29 KALBE GİRİP ÇIKAN BÜYÜK DAMARLAR
Damarlar içindeki kanın hareketini sağlayan kalbin, her boşluğuna ait özel damarlar mevcuttur. Kalpten çıkan ve kalpteki kanı akciğerler ve diğer vücut bölümlerine ileten damarlara arteria (arter, atardamar) denir. Arterler, kalbin ventriküllerinden çıkarlar. Sağ ventrikülden çıkan atardamar truncus pulmonalis-arteria pulmonalis olup akciğerlere venöz kan iletir.

30 Sol ventrikülden çıkan atardamar AORT olup tüm vücuda oksijenize kan taşır.
Periferde bulunan kanı kalbe ileten damarlara vena (ven, toplar damar) denir. Toplardamarlar, kalbin atriyumlarına girerler. Sağ atriyuma giren vena cava superior ve vena cava inferior vücudun tüm venöz kanını toplarlar. Sol atrium, akciğerlerden oksijenize kanı toplar. Oksijenize kanı, akciğerlerden sol atriuma taşıyan 4 adet damar venae pulmonales (pulmoner venler) olarak adlandırılır.

31 Aorta ile başlayıp vena cava superior ve vena cava inferior’un sağ atriuma girişi ile sonlanan dolaşım sistemik dolaşım (circulatio major), Arteria pulmonalis ile başlayıp vv. pulmonales’in sol atriuma girişi ile sonlanan dolaşım pulmoner dolaşım (circulatio minör) olarak adlandırılır. Küçük dolaşım, oksijenize kan elde edilmesi, büyük dolaşım oksijenize kanın kullanılıp toplanması amacına yönelik çalışır.

32 KALP DUVARI Kalp duvarı 3 tabakadan oluşur. Bunlar içten dışarı doğru; 1) Endokardiyum 2) Miyokardiyum 3)Epikardiyum tabakalarıdır.

33 Endokardiyum: Kalp odacıklarının iç yüzünü döşeyen ve kalp kapaklarını örten endotel katmanıdır.
Miyokardiyum: Kalbin kas tabakasını oluşturan kısımdır. Çizgili kas liflerinden oluşur. Atriumlarda ince bir yapı gösterirken, ventriküllerde kalındır. Epikardiyum: Esnek lifler, damarlar ve sinirler bakımından zengin olan en dış tabakadır.

34

35 MİYOKARDİUM

36 Kalp kası liflerini enine kesen koyu alanlara interkale disk adı verilir. Bunlar gerçekte, kalp kası hücrelerini birbirinden ayıran hücre zarlarıdır.

37 Fasiya adherens; Transvers komponent Sıkı hücre yapışması

38 Makula adherens (desmozom);
Transvers ve lateral komponent Fasiya adherense destek

39 Gap junction; Lateral komponent İyon geçişi

40 Kalp kası, bir sinsityum oluşturacak şekilde biraraya gelmiş pek çok kas hücresinden meydana gelir.
Bu sinsityum, kalp kası hücrelerini öylesine sıkı bağlamıştır ki; hücrelerden sadece biri uyarılınca, uyarı interkale diskleri geçerek kısa sürede tüm kalp kaslarına iletilir.

41 Böylece tek bir hücrenin uyarılması, aksiyon potansiyelinin tüm hücreler arasında hızla yayılmasına neden olur. Bu olay ya hep ya hiç prensibi olarak bilinir.

42 Kalp iki sinsityumdan meydana gelir
Kalp iki sinsityumdan meydana gelir. Bunlar, iki atriumun duvarını oluşturan atrium sinsityumu ve iki ventrikül duvarını oluşturan ventrikül sinsityumudur. İki sinsityum arasındaki aksiyon potansiyeli iletimi A-V düğümü ile sağlanır. Kalp kası kitlesinin bu şekilde iki işlevsel sinsityuma bölünmesi, atriumların ventriküllerden bir süre önce kasılmasına olanak verir. Bu da, kalp kasının etkinliği açısından önemlidir.

43 KALBİN ÖZELLEŞMİŞ UYARI VE İLETİ SİSTEMİ İLE OTOMATİK UYARILMASI
Kalp; (1) Kalp kasının ritmik kasılmasını sağlamak için sürekli olarak kendiliğinden uyarılar doğuran ve (2) Bu uyarıları hızla bütün kalbe ileten özelleşmiş hücre gruplarıyla donatılmıştır.

44 Bunlar; Kalpte ritmik olarak depolarizasyon gösteren ve kalbi kasılmaya sevk eden sinüs düğümü (sinoatrial düğüm/S-A düğümü), Uyarıları S-A düğümünden atrioventriküler düğüme ileten düğümler arası yollar,

45 Atriumlardan gelen uyarıların ventriküllere geçişini geciktiren atrioventriküler düğüm (A-V düğümü),
A-V düğümünden gelen uyarıların ventriküllerin tüm bölgelerine dağılmasını sağlayan his demetleri (atrioventriküler demet) ve purkinje liflerinden oluşur.

46

47 S-A DÜĞÜMÜ Kalbin normal ritmik uyarılarını doğuran, küçük, elips şeklinde özelleşmiş bir kas şerididir. Sağ atriumun lateral duvarına yerleşmiştir. Neden kalbin ritmini A-V düğümü ya da purkinje lifleri değil de S-A düğümü denetler?

48 Çünkü; S-A düğümünün ateşleme hızı A-V düğümü ve diğerlerine göre oldukça yüksektir.
S-A düğümünün her ateşleyişinde oluşan uyarılar hem A-V düğüme hem de purkinje liflerine iletilir ve bunların uyarılabilir zarlarını ateşler. Daha sonra bu dokularda ve S-A düğümünde aksiyon potansiyeli hemen hemen aynı zamanda son bulur ve dokular hiperpolarize olur.

49 Fakat hiperpolarizasyon S-A düğümünde diğer ikisinden daha çabuk kaybolur ve düğüm yeni bir uyarı oluşturur. Dolayısıyla, S-A düğümü kalbin normal uyarı odağıdır (pacemaker=hız belirleyici).

50 Ancak; (1) S-A düğümünden uyarı çıkışı azaldığında veya (2) S-A düğümü baskılandığında kalpte başka bölgeler de kasılmayı başlatabilir. Kalpte uyarı başlatan S-A düğümü dışındaki bölgeler ektopik odak olarak adlandırılır. Örneğin; S-A düğümü tahrip edildiğinde, A-V düğümündeki hücreler kendiliğinden uyarılmayı başlatır ve artık bu düğüm kalp için esas pacemaker olur.

51 A-V DÜĞÜMÜ S-V düğümünden kaynaklanan uyarı düğümler arası yollarla önce atrium kaslarına yayılır. Ardından, triküspit kapağın arkasında yer alan A-V düğümüne gelir. A-V düğümünde, uyarıların ventriküllere iletimi kısa bir süre (1/10 sn) geciktirilir. Bu gecikme, ventriküller kasılmaya başlamadan önce atriumlara, içeriklerini ventriküllere boşaltmaları için zaman tanır.

52 HİS DEMETLERİ VE PURKİNJE LİFLERİ
A-V düğümünden ventriküllere uyarıların dağılması his demetleri ve purkinje lifleri ile sağlanır. His demeti, ventriküllerarası septumun sağ tarafından aşağıya doğru seyreder ve sağ-sol olarak iki dala ayrılır. Bu dallar son olarak purkinje lifleri olarak adlandırılan çok sayıda daha ince dallara ayrılır.

53 Purkinje lifleri, ventriküllerin kas duvarları boyunca ilerleyerek uyarıları tüm ventrikül kaslarına yayarlar. Sağ ventrikül duvarı, sol ventriküldekinden daha ince olduğu için uyarı dalgası sağ ventriküle daha erken yayılır.

54 Özet olarak kalpte kas uyarıları tarafından alınan yol şu şekildedir;
S-A düğümü Atrium duvarları A-V düğümü His demeti Purkinje lifleri Ventrikül duvarları

55 KALP KASINDA AKSİYON POTANSİYELİ
Bir kalp kası hücresinde dinlenme halindeki elektriksel potansiyel -85 ile -95 mV arasındadır. S-A düğümü tarafından impuls oluşturulduğunda, atriumlar yaklaşık 0.2 sn, ventrikül kasları ise 0.3 sn süreyle depolarize kalarak bir düzlük (plato) oluştururlar. Platonun sonunda ise ani repolarizasyon gerçekleşir.

56

57 Bu platonun varlığı kalp kasındaki kasılmanın, iskelet kasına kıyasla aksiyon potansiyelinin 3-15 kez daha uzun sürmesine neden olur.

58 Platonun oluşma sebebi ise şudur;
İskelet kasında aksiyon potansiyeli, neredeyse tamamen büyük miktarlardaki Na+ iyonlarının hücre içine girmesine izin veren hızlı Na+ kanallarının ani açılmasıyla meydana gelir. Bu kanallar, yalnızca saniyenin 1/10.000’i süresince açık kalır ve sonra aniden kapanır. Kanallar kapandıktan sonra ise repolarizasyon başlar.

59 Kalp kasında ise aksiyon potansiyeli iki tip kanalın açılmasıyla meydana gelir;
1) İskelet kaslarındakinin aynısı olan hızlı Na+ kanalları 2) Yavaş Ca++ kanalları (Na+-Ca++ kanalları)

60 Bu kanallar, saniyenin 1/10’i süresince açık kalırlar.
Bu süre zarfında çok miktarda Na+ ve Ca++ iyonu kanaldan geçerek kalp kası lifine ulaşır ve sonuçta uzun süren bir depolarizasyon sağlayarak, aksiyon potansiyelindeki plato fazını oluşturur.

61 Aksiyon potansiyelinin hem atrium, hem de ventrikül kaslarının liflerindeki iletim hızı yaklaşık m/sn’dir.

62 Kalp kası, bütün uyarılabilir dokular gibi aksiyon potansiyeli esnasında yeniden uyarılmaya cevap vermez (refrakter peryot). Ventriküller için bu süre sn, atriumlarda ise 0.15 sn’dir.

63 KALP KASININ KASILMASI
Kalp kasının kasılma mekanizması da iskelet kasından bazı farklılıklar gösterir. İskelet kasında da olduğu gibi bir aksiyon potansiyeli, kalp kasının zarı üzerinde ilerlerken aynı zamanda transvers (T) tübüllerin zarları boyunca ilerleyerek kalp kası lifinin iç kısımlarına yayılır.

64 T tübüllerindeki aksiyon potansiyeli, sarkoplazmik retikulum zarını etkileyerek Ca++ iyonlarının hızla kasın sarkoplazmasına serbestleşmesine neden olur. Sonuçta, miyozin-aktin filamentlerinin birbiri üzerinde kaymasını sağlayan kimyasal tepkimeleri katalizleyerek kas kasılmasına meydana gelir.

65

66 Buraya kadar uyarılma-kasılma bağlantısının mekanizması iskelet kasınınki ile aynıdır fakat kalp kasında çok farklı ikinci bir etki daha vardır. Kalp kasında sarkoplazmik retikulumdan gelen Ca++ iyonlarına ek olarak, aksiyon potansiyeli sırasında T tübüllerinden de sarkoplazmaya büyük miktarda Ca++ difüzyonu gerçekleşir.

67 T tübüllerinden gelen bu ek Ca++ olmasaydı, kalp kasının kasılma kuvveti önemli ölçüde azalırdı.
Çünkü, kalp kasının sarkoplazmik retikulumu, iskelet kasınınkine oranla daha az gelişmiştir ve tam bir kasılma sağlayacak kadar Ca++ içermemektedir. Diğer taraftan, kalp kasındaki T tübüllerinin çapı, iskelet kasında bulunanlardan 5 kat daha büyüktür, böylece daha fazla Ca++ iyonu depolayabilir.

68 KASILMANIN SÜRESİ Kalp kası aksiyon potansiyeli başladıktan birkaç milisaniye sonra kasılmaya başlar. Aksiyon potansiyelinin son bulmasından birkaç milisaniye sonraya kadar da devam eder. Bu süre atrium kasında 0.2 sn, ventrikül kasında 0.3 sn’dir.

69 KASILMANIN DÖNGÜSÜ Bir kalp atımının başlangıcından, bir sonraki kalp atımının başlangıcına kadar gerçekleşen kalp olayları kalp döngüsü (kardiyak siklus) olarak adlandırılır (0.8 sn). Her bir döngü, S-A düğümünden aksiyon potansiyelinin kendiliğinden oluşması ile başlar.

70 Kalp döngüsü, kalbin kan ile dolduğu diastol olarak adlandırılan bir gevşeme döneminden ve bunu izleyen sistol adı verilen bir kasılma döneminden oluşur. Kalbin atriumları sistol fazındayken, ventriküller diastol; ventriküller sistol fazındayken bu kez atriumlar diastol fazında bulunur.

71

72

73 Atrium ve ventriküllerin birbirini takip eden sistol ve diastol hareketleri ile vücutta kan dolaşımı sağlanır. Baş ve kollardan Baş ve vücuda Akciğerlere Akciğer lerden Gövde ve bacaklardan

74 KALP SESİ Kalp bir stetoskop ile dinlendiğinde, genellikle lup-dup olarak tanımlanan kalp kapaklarının çalışmasından kaynaklanan karakteristik bir ses duyulur. Kalp kapaklarının açılması nispeten yavaş gerçekleşen bir olay olduğu için ses çıkarmaz. Ancak, kapaklar kapandığında gelişen ani basınç farkı, kapakların yapraklarında ve çevre sıvılarda titreşimlere neden olarak göğüse tüm yönlerde yayılan sesler çıkarır.

75 İşitilen ilk ses ‘lup’, ventriküller kasılmaya başlarken, A-V kapakların kapanması ile oluşur. Birinci kalp sesi olarak bilinir. İkinci ses ‘dup’, ventriküler diastolün başlangıcına işaret eder ve semilunar kapakların kapanmasıyla oluşur. Bu ses, ikinci kalp sesi’ dir.

76 Nadiren, atriumlar kasılınca ventriküllere hızla akan kanın neden olduğu titreşimlere bağlı olarak da üçüncü kalp sesi meydana gelir. Ancak, stetoskopla duyulmaz.

77 Üfürümler • Üfürümler ve gürültüler damar sistemini çeşitli bölümlerinde işitilen anormal seslerdir. • Üfürümler hepsi olmamakla birlikte kalp kapak problemini gösterir ve pek çoğunun klinik anlamı yoktur. • Kalp sesleri dikkatlice dinlendiğinde dinlenim kalp üfürümleri belirlenebilir ve bu üfürümler kalp kapak fonksiyon bozuklukları, doğuştan kalp hastalıkları, yüksek kan basıncı, ve diğer ciddi problemlerin belirtisi olabilir. • Büyüme dönemindeki pek çok bireyde gözlenen üfürümler, kalp kapaklarının çalışması normal olduğu için fonksiyonel/fizyolojik üfürüm olarak isimlendir

78 KALBİN SİNİRSEL DENETİMİ
Kalp, kendi ritmik atımlarını düzenleme kapasitesinde olmasına rağmen, vücudun değişen ihtiyaçlarını karşılamak üzere kasılma oranını ve kuvvetini kendi kendine değiştiremez. Bu çeşit kontrol otonom sinir sistemi tarafından sağlanır.

79 Kalbin pompalama etkinliği çok sayıda sempatik ve parasempatik sinirin yoğun denetimi altındadır.
Her iki atriumda bol miktarda hem sempatik, hem de parasempatik sinirler bulunurken, ventriküllerde ise daha ziyade sempatik sinirler vardır.

80

81 a) Sempatik Sinirler: Kalbin sempatik siniri n. accelerentis’tir. Kuvvetli sempatik uyarılar, kalp hızını erişkin insanlarda dakikada , gençlerde 250 atıma kadar arttırabilir. Kalp kasının kasılma kuvvetini arttırarak, pompalanan kanın hacmini ve fırlatma basıncını arttırır.

82 b) Parasempatik Sinirler:
Kalbin parasempatik siniri n. vagus’tur. Kuvvetli vagus uyarıları, kalp atımını dakikada vuruya kadar düşürebilir. Kalp kasının kasılma kuvvetini %20-30 oranında azaltabilir.

83

84 Dakikada 100 atımdan fazla olan kalp atım hızı taşikardi, 60 atımdan daha az olanı ise bradikardi olarak adlandırılır.

85 İYONLARIN KALP İŞLEVİNE ETKİLERİ
POTASYUM: Kan dolaşımındaki K+ artışı, kalbin atım sayısının azalmasına ve dilatasyonuna neden olur. Yüksek K+, A-V düğümünü etkileyerek atriumlardan ventriküllere uyarı iletimine engel olur. Bu etkiler, hücre dışı sıvılardaki yüksek potasyumun, kalp kası liflerinin dinlenim zar potansiyelini azaltmasına bağlıdır.

86 Zar potansiyeli azalınca, aksiyon potansiyelinin şiddeti de azalır
Zar potansiyeli azalınca, aksiyon potansiyelinin şiddeti de azalır. Bu da, kalp kasılmasını giderek zayıflatır. KALSİYUM: Ca++ iyonlarının artışı potasyumun tersi etki göstererek kalpte spastik kasılmalara yol açar.

87 Bunun sebebi, kalsiyumun, kasılma olayının uyarılmasında doğrudan etkili olmasıdır.
SODYUM: Yüksek Na+ miktarı da potasyuma benzer şekilde kalp fonksiyonlarını baskılamaktadır.

88 ELEKTROKARDİYOGRAM Kalp uyarısı, kalp boyunca ilerlerken kalbi çevreleyen dokulara elektrik akımları yayılır. Bu akımların küçük bir miktarı vücut yüzeyine kadar ilerler.

89 Deri üzerine, kalbin karşılıklı iki yanına elektrotlar yerleştirilirse, bu akımların doğurduğu elektriksel potansiyeller kaydedilebilir. Bu kayıt elektrokardiyogram olarak adlandırılır.

90 Elektrokardiyogram analizi sonucu;
1) Kalbin vücut içindeki pozisyonu, 2) Kalp odacıklarının büyüklükleri 3) Çeşitli ritm ve iletim bozuklukları saptanabilir.

91 Normal bir elektrokardiyogram, bir P dalgası, bir QRS kompleksi ve bir T dalgasından meydana gelir.

92 P Dalgası: Depolarizasyonun atriumlara yayılmasıyla oluşur.
QRS Dalgaları: P dalgasından 0.16 sn sonra ventriküllerin depolarizasyonuna bağlı olarak meydana gelir. T Dalgası: Ventrikül kası liflerinin gevşemeye başladığı zamanı yani ventriküler repolarizasyon evresini temsil eder.

93 Sonuç olarak elektrokardiyogram, atrium ve ventriküllerin hem depolarizasyon, hem de repolarizasyon dalgalarından oluşmaktadır.

94 KALBİ BESLEYEN DAMARLAR Kalp kası, beyin hariç diğer herhangi bir organdan daha fazla oksijene gereksinme gösterir. Kalp kası, kalp içinde bulunan kandan direkt olarak yararlanamaz; ancak özel damarlar aracılığı ile bundan yararlanabilir. Kalbi besleyen damarlarda büyük dolaşımın başlangıç yeri olan aorta’dan çıkarlar. Koroner arter (a. coronaria dextra et sinistra) olarak adlandırılan bu atardamarlarla kalp duvarına gelen kan, kalbin kendine özgü toplardamarları (venae cordis) yolu ile kalbin atriumuna döner. Kalbin pompaladığı kanın %5-10’u (günde 380 litre, 100 galon) kalp duvarının beslenmesi için kullanılır.

95

96 KAN DAMARLARI (vasa sanguinae)
Kalbin harekete geçirdiği kanı vücudun tüm hücrelerine ulaştıran ve bu kanı tekrar kalbe geri getiren borular sistemine (systema vasculare) kan damarları adı verilir. Kanı kalpten hedef organlara ulaştıran kan damarlarına arter (arteria), Dokularda madde alış verişini sağlayan damarlara kapiller, Kanın kalbe geri dönmesini sağlayan damarlara ven (vena) denir.

97 Kalpten çıkan damarlar, arteria (atardamar) olarak adlandırılır
Kalpten çıkan damarlar, arteria (atardamar) olarak adlandırılır. Arterler, arteria pulmonalis hariç oksijenden zengin kan taşırlar. Arterler, büyük, orta, küçük çaplı arterler hiyerarşisi ile kapillerlere ulaşır. Kapillerler, hücrelerarası sıvı ile kan arasındaki değişimi gerçekleştiren ince duvarlı, çok ince damarlardır. Kapillerlerin venöz ucundan, en içte toplardamar olan venüller başlar. Venüller birleşerek vena denilen toplardamarları yaparlar. Toplar damarlar atardamarlardan daha ince duvarlı olup, bazı yerlerinde lümene bakan kapakçıklar (valvula venosa)a sahiptir. Valvula venosalar tek yönlü kan akışına olanak sağlarlar.

98

99 A-Tunika İntima (interna): En içteki tabaka olup üç alt tabakadan meydana gelmiştir.
B-Tunika Mediya (Orta tabaka): En kalın tabakadır. Damar tipine göre elastik lif veya düz kas yapıya hakimdir. Bu tabakada bağ dokusu lifleri ve düz kas lifleri dairesel seyirlidir. C-Tunika Adventisya (Eksterna): Dış tabaka bağ dokusundan yapılmıştır. Kollajen ve elastik lifler uzunlamasına seyirlidir.

100

101 ATARDAMARLAR (arteriae) Kalp ventriküllerindeki kanı, vücut organ ve dokularına taşıyan damarlar atardamarlar (arteria, A.) olarak adlandırılır. Arterler prensip olarak oksijenize kanı taşıyan damarlardır. Truncus pulmonalis (A. Pulmonalis), sağ ventrikülden çıkan büyük bir damar olmasına karşın genel prensibin aksine venöz kan (deoksijenize kan) taşır. Vücudun esas arteriyel kütüğü AORTA olup, sol ventrikülden çıkar.

102 AORTA Vücudun en geniş çaplı damarıdır. Sol ventrikül kanı vücuttaki en geniş arter olan aorta’ya pompalar. Aorta’nın dalları kanı vücudun bütün organ ve dokularına ulaştırır. Aorta’nın farklı embriyonal kaynaklardan oluşan 3 bölümü vardır.

103 Aorta ascendes (yükselen aorta): Kalbin sol ventrikülünden başlayıp perikart hizasına kadar uzanır. Kalp kasını besleyen sağ ve sol koroner arterler (a. Coronaria dextra et sinistra) buradan çıkar.

104 Arcus aorta (arkus aorta, aorta kavsi): Yükselen aorta ile inen aorta arasındadır. Arcus aortae’dan çıkan damarlar baş-boyun ve üst tarafı kanlandırır.

105 A. Carotis communis dextra (CCD) 2. Subclavia sinistra (SS)
Arcus aortae’dan sağdan sola doğru şu dallar çıkar. 1. Truncus brachiocephalicus (TB): Arcus aortae’nin ilk ve en kalın dalıdır. Subclavia dextra (SD) A. Carotis communis dextra (CCD) 2. Subclavia sinistra (SS) 3. A. carotis communis sinistra (CCS)

106

107 Aorta descendens (inen aorta): Arcus aorta T4 hizasında aorta descendes ile devam eder. Aorta descendes geçtiği gövde bölümlerine göre pars thoracica ve pars abdominalis olmak üzere iki alt bölümü vardır.

108 TOPLARDAMARLAR (Venae) Vücudumuzun değişik bölüm ve organ kapillerlerinden aldıkları kanı kalbe taşıyan damarlara toplardamar denir. Kan dolaşımının hem pulmoner, hem de sistemik bölümlerinde toplardamarlar vardır. Prensip olarak, besinle yüklü ve oksijenden fakir (deoksijenize) kan taşıyan Vena'lar, Kapillerler venüller'den itibaren kademeli olarak birleşip (Konvergens prensibi) küçük – orta-büyük çaplı venaların oluşumunu sağlarlar. Vena'ların duvarları arterlere göre daha ince olmakla beraber, arterlerde olduğu gibi üç katmanlı bir duvar yapısına sahiptir.

109 Venlerin duvarı da arterler gibi histolojik olarak 3 tabakadan yapılmıştır. Tunica intima, tunica media ve tunica adventitia. Bu katlar arterlere göre daha incedir.

110 Vena'lar, oluşum ve gidişleri itibariyle ikiye ayrılırlar
Vena'lar, oluşum ve gidişleri itibariyle ikiye ayrılırlar. Deri altında yüzeyel fasya içinde bulunan venalara v. superficialis (yüzeyel vena) derin fasyanın altında çoğunluğu damar-sinir paketlerinde yer alan venalara da v. profunda (derin vena) denir. Derin venler arterlere eşlik ettikleri (Vv. comitantes) halde, yüzeyel venlerin çoğu arterlere eşlik etmezler; yüzeyel sinirlerle beraber bulunurlar. Ekstremite derin venleri, 1 artere 2 vena prensibi ile seyrederler.

111 Vena'lar arasında yaygın anastomozlar vardır
Vena'lar arasında yaygın anastomozlar vardır. İki farklı ven truncus’un (örneğin, v. cava superior ve v. portae hepatis) dalları arasında gerçekleşen ağızlaşma sistemler arası birleşme, bir sistemin (ömeğin v. cava sistemi) dalları arasında gerçekleşen ağızlaşmalara da sistemiçi birleşme (ömeğin cava-cav anastomozlar) denir.

112 Venöz sistem'deki hemodinamik özellikler arteryel sistemden farklılıklar gösterir. Venöz kan akımının ortalama hızı arteryel kana göre daha azdır. Bu nedenle venlerde göllenen kan daha fazladır. Vücut kanının yaklaşık 3 litre'lik bölümü vena'larda, 1 litrelik bölümü arterlerde yer alır (geri kalan 1 litrelik kan kapillerler sinuzoidler ve kalpte bulunur). 2mm çapından daha büyük olan birçok vena, kan iletiminde yer çekimi gücüne karşı koyan ve kanın geri dönüşünü engelleyen kapakçıklara (valvula venosa) sahiptir.

113 Vücudumuzda v. cava superior, v. cava inferior, v. portae ve
vv. pulmonales olmak üzere 4 venöz toplar vardır. Bunlardan v. cava superior baş-boyun, göğüs ve üst tarafın, v. cava inferior, karın, pelvis ve alttarafın venöz kanını toplar.

114 V. portae sistemi, karın boşluğundaki sindirim organlarının ven kanını toplayarak indirekt şekilde v. cava inferior'a aktarır. Vv. pulmonalesler, oksijenize kanı akciğerlerden sol atrium'a ulaştırırlar (adları vena olmasına karşın arteryel kan taşımaktadır).

115 AORT VE BÜYÜK ARTERLER • Bu damarlardaki basınç normalde mm Hg arasındadır. • Aort ve diğer büyük damarlar kalpten gelen basınçlı kana karşı koyabilmek için çok miktarda bağ dokusu ve elastik doku içerirler. • Normal basınç altında bu damarların duvarlarında bulunan elastin ve kollajen lifleri gerilerek damarlara gergin bir görünüm verirken, düşük basınçlarda damarlar sarkık görülür. • Büyük damarların elastikiyeti yüksek basınç deposu olarak çalışmaları için şarttır. • Bu damarlar büyük oldukları için küçük arterler ve arteriollerin tersine, kan akışına karşı fazla direnç göstermezler.

116 KÜÇÜK ARTERLER VE ARTERİOLLER
Dolaşım sisteminin bu kısmında, kan küçük arterlere girerken kan basıncı aortik basıncın biraz altındadır Bu damarlarda kan basıncı hızlıca düşer. Bu damarlarda kan akımına direnç çok daha fazladır, çünkü bu damarlar aort ve büyük damarlardan çok daha dardır. Kalp tarafından kana verilen potansiyel ve kinetik enerjinin büyük bölümü dolaşım sisteminin bu bölümünde kaybolur.

117 Bu damarlar her organa gidecek kanın miktarını ayarlarlar.
•Bu damarların çapları duvarlarındaki düz kaslar tarafından tayin edilir. Bu kasların kasılma durumu ise sempatik sinir sistemi tarafından salınan transmitterler tarafından tayin edilir. Küçük arterlerler ve arterioller, aort ve büyük arterlerden daha fazla düz kas içerirler. Bu damarlar çaplarını çok büyük ölçüde değiştirebilirler, Örneğin, arteriyoller kuvvetlice uyarıldıkları zaman hemen hemen tamamen kapanabilirler. Kan hacminin yaklaşık % 20 si dolaşım sisteminin arteriyel kısmında bulunur.

118 KAPİLLER DAMARLAR Besin maddelerinin, atık maddelerin, kristaloidlerin ve suyun değişimi esas olarak bu damarlarda gerçekleşir. Aslında kapiller damar dediğimiz şey, düz kasları olmadığı için çaplarını aktif olarak değiştiremeyen basit endotelyal tüplerdir. Endotelyal tabaka çok ince (yaklaşık 1 mikron) olduğu için kan beslediği hücrelere çok yakındır. Bu da kanla doku arasında madde değişimini sağlayan diffüzyon işleminin etkili olmasını sağlar. Kan hacminin yalnızca % 5 i kapiller damarlarda bulunur.

119 VENÜLLER ve VENLER • Venüller kanı kapiller damarlardan toplar ve büyük venlere taşırlar, buradan da kalbe döner. • Venüller ve venler dolaşım sisteminin arteryel kısmındaki karşılıklarından çok daha geniştirler ve kan hacminin % 75 i bu damarlardadır. • Bu damarların duvarları arteriyel damarların duvarlarından daha incedir ve maruz kaldıkları basınç da arterlerinkinden daha azdır. • Bu damarlardaki basınç az olmasına rağmen diyastol sırasında kalbin kanla dolmasını sağlamaya yeterlidir.

120 Üç tip kapillerler vardır.
*Sürekli kapillerler: Bağ dokusu, kas dokusu, deri, akciğer ve merkezi sinir sisteminde bulunurlar. *Delikli (porlu) kapillerler: Böbrekte, bağırsakta ve endokrin bezlerde bulunurlar. *Kesintili kapillerler (Sinüzoitler): Karaciğer, kemik iliği ve dalak gibi hemopoietik organlarda bulunurlar.

121 Dolaşımdaki kanın dağılımı
– % 75 ven ve venüllerde – % 5 kapillerllerlede – % 20 si arter ve arteriyollerde • %13 arterlerde • % 7 arteriyollerde • Bulunur.

122 LENFATİK SİSTEM (Systema lymphoideum)
Kardiovasküler sistem gibi sıvı transportu sağlayan bir sistem olan lenfatik sistemdir. Genel dolaşımda arteriyel kapillerlerden hücrelerarası boşluğa sızan sıvı, doku ve hücreler arası ortamının oluşmasında rol oynar. Kan dolaşımına geri dönmeyen bu doku sıvısına lenf sıvısı (lympha) adı verilir, lenfatik sistem hücreler arası sıvıdan kana geçemeyen plazma proteinlerinin ve büyük moleküllerin sıvı taşınmasını sağlayan bir drenaj sistemidir. Lenf sıvısının da genel venöz dolaşıma katılması ve yenilenmesi gereklidir. Bu görevi de lenfatik sistem (Systema lymphoideum) üstlenmiştir.

123 Lenfatik sistem; Hücrelerarası boşluktan başlayan lenf kapilleri, Lenf düğümleri Büyük lenf damarları Lenfoid organlar, dalak, thymus ve tonsillalardan oluşur.

124 Lenfatik sistemin ana işlevleri;
Hücreler arası sıvı plazma proteinlerini venöz kana geri döndürmek ve böylece sıvı dengesini korumaktır. Zararlı maddeleri ve mikroorganizmaların makrofajlar tarafından emilerek kana geçmelerini engellemek,

125 Lenfoid organlar tarafından lenfosit üretilerek vücudu hastalıklara karşı korumak,
Bağırsaktan yağ asitleri, glukoz ve bazı vitaminleri emerek kana taşımak, Antikor oluşturulmasında rol oynamakdır.

126 Lenfatik damarların en küçüğü, kan kapillerlerine paralel olarak uzanan lenf kapilleridir. Kör borucuklar şeklinde başlayıp, kendi aralarında ağlar oluşturan lenf kapilleri, kan kapillerlerinden farklı olarak proteinler ve büyük moleküllü partiküllerin geçişine olanak sağlayan bir duvar yapısına sahiptir. Lenf kapilleri içinde toplanan sıvıya lenfa denir.

127 Merkezi sinir sistemi, göz küresi, iç kulak, epidermis, kıkırdak kemiklerde lenf kapillerleri bulunmaz.

128 Lenf kapillerindeki lenfa, lenf venleri olarak da adlandırılan daha büyükçe ve kalınca duvarlı lenf damarlarına (vas lymphaticum) akar. Lenf damarları ise, vücudumuzun belli bölgelerinde yer alan lenf düğümlerine (nodus lymphaticus) ulaşır. Esas olarak, bir filtre gibi fonksiyon gören lenf düğümleri, kendisine gelen lenfamadaki bakteri ve yabancı cisimleri tutar. Lenf düğümlerinde temizlenen lenfa, götürücü lenf damarları (vas lymphaticum efferens) ile düğümden ayrılara daha büyük lenf direnaj damarlarına (truncus lymphaticus –büyük lenf toplardamarı) akar. Truncus lymphaticus’lar, lenfatik direnajın son aşama damarları olmayıp, bunlarda duc. thoracicus ve duc. lymphaticus dexter olmak üzere iki ana lenf toplar damarına akar.

129 Duc. Thoracicus, alttaraflar, pelvis, karın, göğüsün sol yarısı, baş-boyunun sol yarısı ile sol üst taraf lenfasını toplar. Göğüsün ve baş-boyunun sağ yarımı ile sağ üst taraf lenfası duc. lymphaticus dexter’e akar.

130 Lenfatik dokular, vücudun temel dokularından olmayıp, retiküler hücreler ve retiküler ağlardan kurulu bir çatı ile bunlar arasında çok büyük miktarda lenfosit içeren özel bir kanlanmaya sahip bir çeşit bağ dokudan oluşmuşlardır. Lenfatik dokulara tabi olan T lenfositler hücresel immüniteden sorumlu hücrelerdir. B lenfositler hümoral immüniteden sorumlu hücrelerdir. Vücudumuzda lenfatik doku şu organlarda yerleşmiştir. Lenf düğümleri, tonsillalar, dalak ve timus

131 Lenf düğümleri: Lenf düğümleri, lenfatik damarlar boyunca bütün vücuda dağılmış, savunmamızda önemli rol oynayan 1-25 mm boyutlarında, kapsüllü, siferik veya böbrek şeklinde yapılardır. Tüm vücutta adet olan lenf düğümleri belli organ ve bölgelerde yoğunlaşmış olduklarından bölgesel lenf düğümleri (nodi lymphoidei regionales) terimleri kullanılır. Bu lenf düğümlerinden organlara yakın olanlar visseral, ekstremiteler ve vücut boşluklarının duvarlarında yer alanlara parietal lenf düğümleri denir.

132 Her bir lenf düğümü, fibröz bir kapsül (capsula) ile sarılmıştır
Her bir lenf düğümü, fibröz bir kapsül (capsula) ile sarılmıştır. Bu kapsül lenf düğümü içine bölmeler (trabecula) gönderir. Lenf düğümünün esas dokusu, retiküler bir ağ ile bunlar arasında yerleşmiş lenfositlerden (az miktarda plazma hücreleri ve makrofajlar da vardır) yapılardır. Lenf düğümün dışta korteks, içte medulla, ikisi arasında da parakorteks şeklinde organize olmuştur. Kortekste, lenf folikülleri (lymphonodulus), parakortekste T lenfositleri, medullada kordonlar oluşturmuş lenfoid doku bulunur.

133 Bölgesel Lenf Düğümleri
Alttaraf Pelvis Karın Göğüs Üsttaraf Baş-boyun lenf düğümleri olmak üzere altı ana başlık altında incelenir.

134

135 Tonsillalar (Bademcikler) :
Ağız ve burundan yutağa geçişte, mukoza altında bulunan lenf follikülleri çok gelişmiş olup mukozayı itmiş ve makroskopik olarak görünür hale gelmişlerdir. Bunlar tonsilla olarak adlandırılır. Tonsillalar lenfosit üretirler; bu lenfositler mukozayı geçerek ağız ve yutak boşluğuna geçerler. Yutak girişinde yer alan tonsilla pharyngealis (adenoidea), tonsilla tubaria, tonsilla palatina ve tonsilla lingualis'ten ibaret 6 bademcik kesintisiz bir savunma halkası oluştururlar. Appendix vermiformis, çok yoğun lenfoid bir doku içerdiğinden bazı anatomistler tarafından tonsilla abdominalis olarakda adlandırılır. BADEMCİKLER VE WALDEYER LENF HALKASI: Bademcik denildiğinde halk arasında akla gelen ilk yapılar, ağız boşluğunun arka deliğinin iki kenarındaki küçük şişliklerdir. Ancak insandaki bademcikler yanlız bunlar değildir. Yutağın içinde diğer bazı bademcikler de bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: 1) “Tonsilla palutina” 2) “Tonsilla lingualis” 3) “Tonsilla farinjika” 4) “Tonsilla tubarius” ve 5) “Lateral* faringeal band”. “Tonsilla palatina”, halk arasında bademcik olarak büinen yapıdır. Tonsilla palatina ağız arka deliğinin her iki yanında birer tane olarak durur. “Tonsilla lingualis” ise dil kökünde bulunan çok’ sayıdaki küçük bademciklere verilen addır. Nazofarinksin (yutağın en üst bölümü) tavanına yerleşen bademciğe ise “Tonsilla farinjika” denilmektedir. Tonsilla farinjikanın diğer adları “Adenoid” ve “Luschka bademciği”dir. Östaki kanallarının (tuba odutiva) nazofarinksin arka duvarına açılan uçlarında bulunan bademciklere de “Tonsilla tubaîms” adı verilmektedir. Yutağın arka ve yan duvarlarının birleştiği köşelerde yukarıdan aşağı doğru uzanan bademciklere “Laterai faringeal band” denir. Buraya kadar belirttiğimiz 5 bademcik yutakta kabaca bir halka üzerine dizili durmaktadır. Bu bademciklerin kabaca oluşturdukları halkaya “Waldeyer Lenf Halkası” denir. Waldeyer lenf halkasmdaki bademciklerin iltihaplanması sonucunda “Anjin” gelişir.

136 Dalak (Splen, Lien) : Büyük bol damarlı bir lenfatik organdır. Karın boşluğunun sol üst köşesinde ve diafragmanın altında bulunur. Vücudun en büyük lenfoid doku kitlesidir. Dalak yumuşak çok damarlı ve koyu kırmızı renktedir. Eritrositlerin (alyuvar) tahribi ve demirden yeni hemoglobinin hazırlanması ile görevlidir. Bunun yanında hasarlanmış fonksiyon dışı kalmış kan hücreleri ve trombositleri kandan filtre eder. Kandaki yabancı partiküller, bakteri ve virüsler dalakta immun cevabı başlatarak hücresel ve humoral immun cevapları ortaya çıkarır. Lenfanın immunolojik bir filtresi olarak görev yapan lenf düğümlerine benzer şekilde, dalakta kanın immunolojik filtresi gibi işlev yapar. Dalak önemli bir fagositik ve bağışıklık organıdır. Dalak, koyu kırmızı renkte, taşıdığı kan miktarına göre gr.ağırlığında, 4x8x12 cm boyutlarındadır. Fibröz kapsülünün gönderdiği trabeküller ile bölünmüş olan dalak dokusu, beyaz ve kırmızı pulpa olarak adlandırılan iki tip lenfoid kitleden oluşur. Beyaz pulpa, lymphonodulus splenicus (Malpighi follikülleri); kırmızı pulpa ise lenfoid kordonlardan (Chorda splenica - Billroth kordonları) yapılıdır.

137

138 -Timus (Thymus): Timus, göğüs boşluğunun ön üst bölümünde yer alan lenfatik sistemin temel organıdır. Sağ-sol iki lob'dan ibaret olan timus'un boyutları yaş ile değişiklikler gösterir. İki yaşında ortalama 12 gr ağırlığı ile vücudun kitlesine oranla relatif olarak en büyük boyuttadır. Puberteye kadar büyüyerek gram'a ulaşır. Puberteden sonra kademeli olarak küçülür. (involutio) piramidal şekildeki timus lobları dıştan bir bağ doku kapsülü ile sarılmıştır. Kapsülden ayrılan bölmeler (trabecula) ile timus dokusu 1-2 mm boyutlu lobuslara ayrılır. Herbir lobulus'un periferik bölümü yoğun küçük lenfositlerle doldurulmuştur. Bu alan corteks olarak adlandırılır. Lobulusların merkezi bölümleri (medulla) lenfositten fakir olup epitelioretikulositlerin oluşturduğu Hassal cisimcikleri'ni içerir. Timus, kemik iliğinde yapılıp kendisine gelen lenfositleri spesifik antijenle duyarlıyarak T lenfositler haline getirir. T lenfositleri yıllarca yaşayarak hücresel immüniteyi sağlarlar. Timus ayrıca, timosin, alfa timosin, β timopoietin, I-II timik humoral hormon (THH). timostimulin ve faktör timik serum (FTS) gibi hormonları salgılar.

139


"Systema Circulatorium" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları