Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

UYGULAMALI JEOKİMYA.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "UYGULAMALI JEOKİMYA."— Sunum transkripti:

1 UYGULAMALI JEOKİMYA

2 GİRİŞ Uygulamalı jeokimya, gerek madenlerin oluşumu esnasında çevre kayaçların kimyasında gelişen değişiklikler, gerekse madenlerin oluşumundan sonra gerçekleşen bazı olaylar sonucunda yüzeysel ortamlarda meydana gelen kimyasal değişikliklerin belirlenmesi esasına dayanır. Bütün bu değişiklikler kullanılarak yeni maden yataklarının bulunabilmesi için ne tür yöntemler kullanılabileceğini ortaya koyar.

3 UYGULAMALI JEOKİMYA Maden Aramaları Jeokimyası Çevre Jeokimyası ↓ ↓ ↓ ↓ ↓ Kayaç Jeokimyası Su Jeokimyası Toprak Jeokimyası Hava Jeokimyası Canlı jeokimyası

4 Kayaç Jeokimyası: Yeryuvarının katı olan gereçlerinin kimyasını inceler ve petrokimyayı da kapsar. Su Jeokimyası: Konusu yer üstü ve yer altı sularının yer kimyasıdır. Bazı kimyacılar su kimyasına ek olarak her türlü kırıntı ve kimyasal su çökellerinin (dere, nehir ve göl dibi tortulları) kimyasını da su-yer kimyası dalı konusu içinde inceler. Toprak Jeokimyası: Toprak kimyasını inceler. Hava Jeokimyası: Özellikle atmosferde bulunan gazların jeokimyası ile ilgili konuları kapsar. Canlı Jeokimyası: Tüm canlıların ve bunların fosillerinin bulundukları jeolojik ortam içindeki kimyasını kapsar.

5 ELEMENTLERİN YERYÜZÜNDE DAĞILIMI
Yeryüzünü veya yerkabuğunu teşkil eden elementleri jeokimyasal yönden üç büyük grup altında toplayabiliriz. Bunlar: 1. Birincil (majör) elementler 2. İkincil (minör) elementler 3. İz (trace) elementlerdir.

6 1. Birincil (Majör) Elementler Yerkabuğunu teşkil eden kayaçların esasını oluştururlar. Bu elementler ve ağırlık yüzdeleri tabloda verilmiştir. Birincil elementlerin yapılan analiz sonuçları genellikle % oksit cinsinden ifade edilir. Bu şekilde üç değerli elementleri daima iki değerli element olan oksijen takip etmiş olur. Fe ve Mg genellikle Ca ile birlikte ferromagnezyen kayaçları oluştururlar. Ca, Na ve K ile çoğunlukla feldispatları meydana getirirler. Sonuç olarak bu elementlerin genellikle tüm kayaçların %95’inden fazlasında meydana getirdiği ve makrokimyasal metotlarla tayin edildiğini söyleyebiliriz. Yerkabuğunun Elementsel Bileşimi (Barth, 1959) Element Ağırlık (%) O 46,41 Si 27,69 Al 8,07 Fe 5,05 Mg 2,08 Ca 3,65 Na 2,75 K 2,58

7 2. İkincil (Minör) Elementler Litosferi teşkil eden kayaçlar içinde %0,01-2 arasında bulunurlar. Fakat normal hallerin dışında miktarca birincil elementlerden daha azdır; Ti, Mn, P gibi. İkincil element olarak nitelendirilen elementlerin, bütün kayaçlar için ortalama yüzde miktarları tabloda verilmiştir. Bu elementler de oksit halinde ifade edilmek istenirse; R2O3, RO veya R2O şeklinde gösterilirler. Bu elementler genellikle mikrokimyasal metotlar yardımı ile tayin edilirler. Tüm Kayaçlarda İkincil Element Ortalamaları (Barth, 1959) Element Miktar(%) Ti 0,44 Cl 0,03 H 0,14 Rb Mn 0,10 Sr P 0,12 Ba 0,02 F 0,08 Zr S 0,05 V C Cr

8 3. İz (Trace) Elementler Bu elementler kayaçlar içinde (litosferi teşkil eden) genellikle miktarca %0,01’den az bulunurlar. Normalin dışında konsantrasyonlarda meydana getirirler. Bazen bu konsantrasyonlar maden yatağı teşkil etme niteliği de taşırlar. Örneğin Cu, Co, Pb, Zn gibi. Özellikle aletsel ve mikroanaliz metotları kullanılarak tayin edilen iz elementlerin arz kabuğunu teşkil eden kayaçlar içindeki ortalama miktarları % ve ppm olarak ifade edilirler.

9 Üst Kıtasal Kabukta Yer Alan Magmatik Kayaçlarda Ortalama Element Miktarı (Wedepohl, 1967)
Ppm V 95 Zn 60 Cu 30 Pb 15 Co 12 Sn 6 Ag 0,06 Au 0,004

10 İz Elementlerin Bulunuş Şekilleri 1
İz Elementlerin Bulunuş Şekilleri 1. İz element, esas mineral içinde son derece küçük mineral oluşturmuştur. Örneğin galen içinde oluşan metalik gümüş, pirit içinde görülen metalik altın minerallerinin normal mikroskopik boyutlardan çok daha küçük boyutlarda oluşmuş olması gibi. Bunların bir kısmı da elektron mikroskop çalışmaları ile ortaya çıkarılabilmektedir. 2. İz element iyi kristalleşmiş mineral içinde iyonik çapı kendine yakın bir başka elementin yerini almıştır. Bu yerini almış olduğu element çoğunlukla o minerali oluşturan esas elementtir. Örneğin plajiyoklaslar içinde Ca’un yerini Sr’un alması, alkali feldispatlar içinde K’un yerini Rb’un alması gibi. Hatta cevher mineralleri içinde, örneğin manyetit içinde Zn’nun bulunuşu, feldispatlar içinde Pb’un bulunuşu gibi.

11 3. Özellikle zayıf kristalize malzeme tarafından gerek çökelme esnasında, gerekse herhangi bir fazda iz elementin adsorpsiyonu ile bu elemen, mineral bünyesi içinde yer alır. yü<zeysel koşullarda meydana gelen bu olaya en iyi örnekler Co veya Cu’ın Fe-Mn oksit veya hidroksitleri tarafından, özellikle Zn’nun da montmorillonitik killer tarafından oktaedrlere kuvvetle bağlanmasıdır. Civa ve uranyumda organik bileşikler tarafından bu şekilde bağlanmaktadır. 4. İz element kolloidal partikülün yani Fe-Mn hidroksitlerin veya killerin yada organik bileşiklerin yüzeyine adsorbe olmuştur. Bu lateral bağlanma halinde de gerçekleşebilir ve iyon değişimi şeklinde belirir. Yalnız bağlanma genelde içinde bulunduğu ortamın koşulları ile olayda farklı bir durum kazanabilir.

12 ELEMENTLERİN JEOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Dünyamızın atmosfer, hidrosfer, biyosfer, litosfer diye dört temel jeokimyasal küreden oluştuğu bilinmektedir. Her kürenin diğerlerinden farklı jeokimyasal bileşimleri vardır. Elementlerin bu kürelerde dağılımları; 1. Elementlerin kendilerine özgü özellikleri, 2. Bu kürelerde hüküm süren fizikokimyasal şartlara, 3. Bu kürelerin oluşum biçimine bağlıdır. Yerbilimcilerin en büyük uğraş alanı olan litosferde en önemli üç element O, Fe ve S’tür. Goldschmidt’e göre tüm elementler bu elementlere bağlanırlar. Bu bağlı olarak elementleri şu şekilde gruplandırmıştır: 1. Siderofil 2. Kalkofil 3. Litofil 4. Atmofil 5. Biofil

13 Elementlerin Jeokimyasal Bağımlılığı
Siderofil elementler Demir meteoritler, muhtemel arzın içi Kalkofil elementler Hipotetik oksit-sülfür tabakası Litofil elementler Litosferin dış kısmı için karakteristik Atmofil elementler Gaz halinde ve atmosfere ait elementler Biofil elementler Yaşayan organizmalarda Fe, Ni, Co P (As) C (N?) Pt Ir Os? (Pd) Ru Rh Mo (W) ((O)) S, Se, Te Fe (Ni) (Co) Mn? Cu Zn Cd Pb (Sn?) Ge (Mo?) As Sb Bi Pb (Ru?) (Pt) Ca In Tl O (S), (P), (H) Si Ti Zr Hf Th F Cl Br I (C) B Al (Ga) Sc Y Ll CePr Nd Sm Eu Gd Tb Dy Ho Er Tm Yb Cp Li Na K Rb Cs Be Mg Ca Sr Ba (Fe) V Cr Mn ((Ni)) ((Co)) Nb Ta W U Sn H, N, C (Cl) I He Ne A Kr X C H O P S Cl I (N) (Ca Mg K Na) V Mn Fe Cu Kömür (Be) (B) (Ge) (As) (Ni) (Co) (Ma) Endosferik elementler Ekzosferik elementler

14 Bu elementlerden siderofil, kalkofil ve litofil litosferin en büyük jeokimyasal gruplarını oluştururlar. Atmofil veya biofil elementler litosferde önemli yer oluşturmazlar. Siderofil elementler dünyanın çekirdek kısmında toplanmışlardır. Oksijen ve kükürde ilgileri yoktur. Kalkofil elementler kükürde karşı aşırı ilgilidir. Çekirdek dışında kükürtlü (sülfürlü) zonlar oluştururlar. Siderofil ve kalkofil elementler iç kısımda bulunduklarından endosferik elementler adını da alırlar. Litofil elementler dünyanın litosfer denilen dış kısmındaki silikatlı kayaçlar içerisinde yoğunlaşmışlardır. Bu nedenle yerkabuğunun dış kısmına ait anlamında ekzosferik elementler de denir.

15 Yerkabuğunu oluşturan elementler: 1
Yerkabuğunu oluşturan elementler: 1. Litosferin ana elementleri: Bunlar sırası ile O, Si, Al, H, Na, Ca, Fe, Mg, K’dur. Atmosfer ve biyosferi de kapsam içine alırsak N ve C’u da buraya ekleyebiliriz. Bu elementler genellikle silikatlar ve oksitler halinde bulunurlar. Daha küçük ölçüde de karbonatlar, sülfatlar, fosfatlar ve nitratlar halinde bulunurlar. 2. Önemli ikincil elementler: Bu elementler genel anlamda litosfer ve hidrosfere aittirler. Oldukça yaygın bulunurlar. Fakat kuramsal olarak daima az miktarlarda bulunurlar. Bunlar bazen elementlerin yerine de geçerler. Örneğin Mn genellikle Al, Ca ve Fe’in; Ti ise Mg, Fe veya Al’un nadiren de Si’un yerine geçer.

16 3. Mineral yatakları meydana getirebilen kayaç karakterli elementler: Bu elementler genellikle her zaman rastlanmayan mineral ve mineral toplulukları meydana getirebilmektedirler. Hafif elementler Li, Be, B, F. Nadir topraklar ve bunlarla ilgili elementler Y, Ce, La gibi nadir topraklar ve genellikle bunlarla birlikte bulunan Zr, Th, U, Hf. Asit karakterli elementler titanatlar, niobatlar ve tantalatlar halinde Nb ve Ta. Cevher yatağına geçiş elementleri halinde bulunan Mo, W, Sn (bazen Bi), Cr ve V. 4. Gizlenmiş (kamufle olmuş) elementler: Bu elementlerin tipik özelliği, ana elementle bir bağıntıya veya herhangi bir bileşik oluşturmaya eğilimli olmamalarıdır. Aksine bunlar, mineraller içinde çok az miktarlarda ve yaygın olarak bulunurlar ve en önemli elementin yerine geçerler. Bu nedenle bunlara diadohik elementler adı verilmektedir. Mineralde elementin bileşim içinde gizli kalmasına ve miktarının yada karakterinin gözlenememesine neden olur.

17 Bu elementler: Rb, Cs bazen Tl (K, bazen Ca ile birlikte)
Bu elementler: Rb, Cs bazen Tl (K, bazen Ca ile birlikte). Sr, Ba (Ca ile birlikte, bazen K ile). Sc (bazen Mg, Fe, Al’n yerine geçer, bazen de Nb, Ta, nadiren de W’ın yerine). Ga (başlıca Al’un yerine geçer). In (muhtemelen başlıca birlikte bulunduğu ana elementler Fe, Mn ve Sn’dir). Ge (genellikle Si ile birlikte bulunur). Hf (genellikle Zr ile birlikte bulunur). Re (genellikle Mo ile birlikte bulunur). Nadir metaller Pd-Pt grubu (Pt ile birlikte bulunur). Benzer şekilde Ni ve Co genellikle Fe ile birlikte bulunur. Cd (Zn ile birlikte bulunur). Se ve benzer Te; S ile birlikte bulunur.

18 ELEMENT BERABERLİKLERİ
Jeokimyasal araştırmaların amaçlarından birisi de elementlerin tutulma mekanizmalarını ortaya çıkarmaktır. Ancak bir kristal yapı içerisinde atomların kimyasal ve fiziksel özellikleri bir araya gelmelerine neden olur. Atomların ortak özellikleri arasında diadohi, izomorfizma, iyon yarıçapları, elektrik yükü etkendir. Bu nedenle bu özellikleri benzeyen atomlar aynı kafes yapı içerisinde kolaylıkla bir araya gelebilirler. Bu da o elementlerin birlikteliklerini oluşturur. Genel Beraberlikler K-Rb Ca-Sr Al-Ga Si-Ge Zr-Hf Nb-Ta Nadir Toprak Elementleri (N.T.E.), La, Lu Pt, Ru, Rh, Pd, Os, Ir

19 Plütonik kayaçlar Si-Al-Fe-Mg-Ca-Na-K Mn-Zr Ti, Hf, Th, U, B, La, Sr, Ba, P, V, Cr, N.T.E. Ultramafik kayaçlar Fe, Mg, Cr, Ni, Co Sedimanter kayaçlar Fe oksitler: Fe, As, Co, Ni, Se Mn oksitler: Mn, As, Ba, Lo, Mo, Ni, Y Fosferitler: P, Ag, Mo, Pb, F, U Siyah şeyl: Al, Ag, As, Au, Bi, Cd, Mo, Ni, Pb, Sb, V, Zn

20 Belirtgen (İndikatör) Elementler Jeokimyasal prospeksiyonda bir cevher yatağının yerinin saptanmasına yarayan elemente belirtgen (indikatör) element denir. Bu element çoğu zaman ekonomik olarak aranan elementtir. Cu yatağı için Cu, U yatağı için U gibi. Ekonomik değeri bulunmayan ancak cevherin bulunmasına yardım eden elemente iz sürücü element denir. İz sürücü element daha hareketli bir elementtir. Örneğin porfiri Cu yataklarının prospeksiyonunda Cu yerine Mo çok daha geniş anomaliler verir. Bu nedenle Mo, Cu aramalarında iz sürücü element olarak kullanılır. Tipik iz sürücü elementler As ……………. Damar tipi Au Hg ……………. Pb-Zn-Ag kompleksleri Se …………….. Sülfitler (Epijenetik) Mo …………… Porfiri Cu

21 JEOKİMYASAL ÇEVRE Jeolojik ve jeokimyasal anlamda dünya, dinamik bir sistem olduğundan, onu oluşturan malzemeler bir yerden başka bir yere hareket eder ve ergime, kristallenme, erozyon, çözülme, çökelme ve radyoaktif bozunma gibi işlemlerin bir sonucu olarak şekil ve bileşimlerini de değiştirebilirler. Bu tür olayların gerçekleşmesi belirli kriterlerin karşılanmasına bağlıdır: sıcaklık, basınç, gereken bileşenleri varlığı ve bolluk derecesi. Jeokimyasal çevre, değişik jeolojik olayların gerçekleştiği verilen kriterler ile tanımlanan ortamlardır. İki türlü jeokimyasal çevre vardır: derin kökenli çevreler ve yüzeysel çevreler.

22 Derin kökenli çevreler, yüzeysel suların erişebileceği derinliklerden yeni kayaçların oluşabileceği derinliklere kadar iner. Magmatik ve metamorfik işlemlerin yoğun olarak gözlendiği bu zonda, sıcaklık ve basınç yüksek, serbest oksijen miktarı düşük ve sıvı hareketleri de son derece sınırlıdır. Hipojen, primer (birincil) ve endojenik terimleri derin kökenli jeokimyasal çevreleri ifade etmek için kullanılan diğer terimlerdir. Yüzeysel çevre ise ayrışma, erozyon ve tortullaşmanın geliştiği jeolojik ortamları ifade eder. Bu zonda sıcaklık düşük, basınç hemen hemen sabit; serbest oksijen, CO2 ve su içeriği yüksek olup çözeltiler serbestçe hareket edebilirler. Süperjen, sekonder (ikincil) ve eksojen terimleri bu zonu ifade etmek için kullanılan eş anlamlı diğer terimlerdir. Yüzeysel ve derinsel jeokimyasal çevreler birbiriyle doğrudan ilişkili olup kapalı bir devre oluştururlar (Şekil 1). Böylece derinsel kökenli magmatik faaliyetlerle oluşan magmatik kayaçlar, yüzeysel ortamlarda aşınıp tortulaşma havzalarına taşınarak tortul kayaçları oluşturur. Veya bu magmatik kayaçlar içindeki yoğun mineraller aşınıp belirli bir miktar taşınarak plaser yatakları oluştururken, hareketliliği az olan elementler ayrışma ortamında yığışarak değişik özellikte kalıntı tip yatakları oluşturur.

23 Şekil 1. Yeryuvarındaki jeokimyasal çevrim.

24 JEOKİMYASAL DAĞILIM Yeryuvarında bulunan herhangi bir malzeme, jeokimyasal çevrimin belli aşamaları içerisine girdiğinde veya onlardan etkilendiğinde özelliklerini olduğu gibi muhafaza edemeyip yeniden düzenlenme, farklılaşma, ayrımlılaşma veya başka malzemelerle karışma gibi işlemlere maruz kalır. Böylece atomların veya parçacıkların yeni ortamlara, jeokimyasal çevrelere hareket etmesi ve taşınması işlemine jeokimyasal dağılım denir. Bir jeokimyasal ortamda duraylı olan kayaçlar ve mineraller ile bunlar içerisindeki taneler ve iyonlar kimyasal veya mekanik işlemlere bağlı olarak serbest hale geçer ve başka ortamlara taşınır (Şekil 2). Şekil 2. Jeokimyasal dağılımın şematik gösterimi.

25 Dağılım içerisinde geliştiği jeokimyasal ortama bağlı olarak ya derin kökenli veya yüzeysel; cevherleşmenin oluşumu esnasında veya daha sonra oluşmasına göre de birincil ve ikincil olabilir (Çizelge 1). Çizelge 1. Jeokimyasal dağılım çeşitlerinin jeokimyasal çevre ile ilişkisi. Durum Birincil Madenlerin oluşumu esnasında metallerin veya diğer gerekli maddelerin yan kayaç içerisine girip yayılması Volkanojenik bir maden yatağı yakınında metalce zngin sıcak çözeltilerin deniz tabanına ulaşıp yayılması ve çökelmesi İkincil Metamorfizma veya tekrarlanan çözelti faaliyetleri sonucunda bir metal yığışım zonundan metallerin uzaklaşması Sülfürlü cevher kütlelerinin yüzeysel olarak bozunması veya bazı kayaçların bazı elementler bakımından göreceli olarak zenginleşmesi Yüzeysel Çevre Derin Kökenli Çevre Çevre

26 Yeryuvarının derinliklerinde gelişen magmatizma veya hidrotermal etkileşim gibi birincil olaylara bağlı olarak, yan kayacın ilksel yapısında meydana gelen her türlü kimyasal değişiklik derin kökenli birincil bir jeokimyasal dağılımdır. Örneğin, yeryüzünün 1-2 km derinliğinde, bir kırık/fay boyunca veya katman düzlemleri boyunca bir sıcak çözeltinin hareketi sonucunda, bu ortamlarda meydana gelen metal yığışımları bu tür bir dağılıma örnektir. Fakat oluşmuş olan bu metal yığışımının, daha sonra gelişen başka olaylar sonucunda tekrar çözeltiye alınıp o ortamdan uzaklaştırılıp başka bir ortama taşınması ise derin kökenli ikincil dağılımı oluşturur.

27 Yüzeysel dağılım, tanım olarak yeryüzünde ve yeraltı suyunun üst kesimlerinde, yani oksijen basıncının yüksek olduğu ortamlarda gelişen dağılım türüdür. Daha çok ikincil olarak gelişir. Örneğin, oluşmuş bir cevher zonunun (damar tip, porfiri tip, vs.) yüzey sularının etkisinde kalarak hava ile temas etmesi ve cevher zonuiçinde bulunan sülfürlü minerallerin su, CO2 ve O2 ile reaksiyona girerek (limonit, götit gibi) sulu demir-oksitlere dönüşümü. Bu olay gerçekleşirken, reaksiyondan açığa çıkabilen (ve iyon halinde çözeltiye geçen Zn, Cu, Ag ve U gibi) iyonlar ilksel ortamlarından daha derin kesimlere çözelti içinde hareket eder ve yeraltı su tablası içinde veya altında yeni mineraller halinde çökelir. Bu olay maden yataklarında ikincil zenginleşme olarak bilinir ve ikincil dağılım, var olan bir malzemenin tümü veya bir kısmının yüzeysel şartlarda başka bir ortama taşınması demektir.

28 Birincil yüzeysel dağılım ise yüzeysel koşullarda, bir malzemenin ilksel olarak dağılımıdır. Buna örnek olarak deniz altı volkanizması esnasında deniz tabanına çıkan sıcak çözeltilerin bileşiminde bulunan (Pb, Zn ve CU gibi) bileşenlerin deniz tabanındaki çamur içinde zenginleşmesi verilebilir. Örneğin Kızıl Deniz tabanında bulunan metalce zengin çamurlar gibi.

29 JEOKİMYASAL HAREKETLİLİK
Jeokimyasal hareketlilik (mobilite), elementlerin çevrelerindeki matrikse göre göreceli olarak hareket edebilme kolaylığıdır ve element dağılım işlemini kontrol eden ana etkendir. Yüzeysel şartlarda ve çevrelerde hareketlilik, sıvı çözeltiler halinde taşınma şeklinde gerçekleşir ve iyon yükünün iyon yarıçapına oranı olarak bilinen iyonik potansiyel ile belirlenir. Ca, Na gibi iyonik potansiyeli düşük olan elementler, basit katyonlar halinde çözülebilir ve çözelti içinde uzaklara taşınabilir. Çok yüksek iyonik potansiyele sahip elementler, oksijen iyonlarını bünyelerine çekerek kolaylıkla çözülebilen oksitler oluştururlar (PbO43-, So42-, MoO42-). İyonik potansiyel değeri orta derecede olan (Al, Tİ, Sn gibi) elementler düşük çözünürlükleri ve yüzeylere kolaylıkla absorbe olabilmeleri nedeniyle hareketsizdirler (immobildirler). Geçiş elementleri (Fe, Cu, Cr, Ag gibi) ile periyodik tablonun orta kesiminde yer alan elementler (Ti, Zr, Y, Nb gibi) kendileriyle benzer iyonik potansiyel değerine sahip elementlere göre daha zor çözünür ve yüzeylere (kil minerallerinin yüzeylerine) çok daha güçlü bir şekilde yapışırlar. Dolayısıyla hareketlilikleri de aynı oranda az olur. Haliyle hareketlilik ve ona bağlı gelişen elementlerin bir ortamdan başka bir ortama göçü, ortamın Eh ve pH’ı ile çok yakından ilgilidir (Çizelge 2).

30 Çizelge 2. Bazı elementlerin değişik yüzeysel koşullarında hareketlilik dereceleri.
Hareketlilik (K) Oksitleyici Ortam pH = 5-8 pH < 4 İndirgen Ortam Yüksek (K > 10) Cl, Br, I, S, Rn, He, C, N, Mo, B Cl, Br, I, S, Rn, He, C, N, B Cl, Br, I, Rn, He Orta (K = 1-10) Ca, Na, Mg, Li, F, Zn, Ag, U, V, As (Sr Hg Sb ?) Ca, Na, Mg, Sr, Li, F, Zn, Cd, Hg, Cu, Ag, Co, Ni, U, V, As, Mn, P Ca, Na, Mg, Li, Sr, Ba, Ra, F, Mn Az (K = 0.1-1) K, Rb, Ba, Mn, Si, Ge, P, Pb, Cu, Ni, Co (Cd, Be, Ra, In, W ?) K, Rb, Ba, Si, Ge, Ra K, Rb, Si, P, Fe Hareketsiz (K < 0.1) Fe, Al, Ga, Sc, Ti, Zr, Hf, Th, Pa, Sn, N.T.E., Pt, Au Fe, Al, Ga, Sc, Ti, Zr, Hf, Th, Pa, Sn, N.T.E., Pt, Au, Cu, Ag, Pb, Zn, Cd, Hg, Ni, Co, As, Sb, Bi, U, V, Se, Te, Mo, In, Cr

31 Herhangi bir ortamda hareketliliğin sayısal olarak hesaplanması güçtür
Herhangi bir ortamda hareketliliğin sayısal olarak hesaplanması güçtür. Ancak, hareketli olup bir ortamdan taşınan ve hareketli olmayıp o ortamda yığışan fazların (element veya mineraller) karşılaştırılması sonucunda göreceli bir hareketlilik tahmini yapılabilir. Bunun için doğal suların bileşimi ile bu suların dokanak halinde (temasta) oldukları kayaç ve toprakların bileşimini dikkate almak gerekir. Buna göre hareketlilik, yeryüzü veya yeraltı suyu içinde bulunan çözünmüş bir katı maddenin bileşimindeki herhangi bir elementin konsantrasyonunun, o elementin suyun temasta bulunduğu kayaç içindeki konsantrasyonuna oranıdır. Yani: 100*M a*N Burada K hareketlilik katsayısı, M sıvı içerisindeki element konsantrasyonu (mg/l), a sıvı içerisindeki toplam mineral kalıntısının yüzdesi (%) ve N kayaç içerisindeki (%) element konsantrasyonudur. K =

32 BİRİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
Metalik maden oluşukları çevresinde elementlerin yan kayaç içerisinde zenginleşmesi ile ortaya çıkan jeokimyasal dağılım birincil jeokimyasal dağılım olarak adlandırılır. Maden oluşuğunun yan kayaç içerisinde epijenetik olarak (ard oluşumlu olarak) ilk gelişimi esnasında yan kayaç bazı elementler bakımından bir azalma olabilir. Özellikle kayaçlar içindeki kırık, çatlak ve fay sistemleri, tortul kayaçlardaki katmanlanma yüzeyleri, her türlü kayaç içinde gelişebilen değişik porozite türleri (gaz boşlukları, erime boşlukları gibi) birincil jeokimyasal dağılımın gerçekleşmesine yol açan ana etkenlerdir. Ancak dağılımın oluşabilmesi için bir çözeltinin bu boşluklardan geçmesi gerekir. Bu çözeltiler çoğunlukla sıcak (yani hidrotermal) olup bünyelerinde çözünmüş birçok bileşen barındırırlar. Çözelti yan kayaç içinde hareket ederken onunla reaksiyon halindedir. Bu nedenle çözeltinin sıcaklığı zaman içinde azalırken, kimyasal bileşiminde de bazı değişiklikler olabilir.

33 Bütün bu olaylar sonucunda, yan kayaç içindeki boşluklarda hareket etmekte olan çözeltinin bünyesindeki bileşenler değişik mineraller halinde kristallenmeye başlar. Bazı bileşenler de yan kayaçta mevcut bazı minerallerin yapısına girebilir. Böylece birincil jeokimyasal dağılım gerçekleşir (Şekil 1). Şekil 1. Zerbanos Yayla Cu cevherleşmesi yakın çevresinde Cu ve Ba elementlerinin zenginleşmesi.

34 Birincil jeokimyasal dağılım iki yolla gelişir:
Çözeltinin yan kayaç içinde difüzyonu ile, Çözeltinin yan kayaç içindeki kırık sistemleri boyunca hareketine bağlı olarak (sızma).

35 1. DİFÜZYON YOLUYLA BİRİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
Difüzyon çözelti içindeki iyon ve diğer çözünmüş bileşenlerin, kayaç içindeki boşluklarda yüksek konsantrasyonlu bölgeden düşük konsantrasyonlu bölgeye doğru atomik olarak hareket etmesi olayıdır. Bu yolla element zenginleşmesi son derece yavaştır ve bu nedenle çok uzun zaman içinde gerçekleşir.

36 Difüzyon yoluyla jeokimyasal dağılımın gerçekleşmesi şu faktörlere bağlıdır:
a) Yayılan (difüzyona uğrayan) elementin kaynaktaki konsantrasyonu: Bu değer ne kadar yüksek olursa yayılım zonunda element o derece uzağa taşınabilir. b) Difüzyon olayı ne kadar uzun zamanda gerçekleşirse, oluşan dağılım zonu o derece büyük olur. c) Yan kayacın cinsi: Yan kayaç iyonların çok kolaylıkla reaksiyon yapabileceği bir kayaç ise (kireçtaşı gibi), çok lokal zenginleşme olur. Buna karşın reaksiyona uygun olmayan (veya zayıf; volkanik) bir kayaç ise dağılım o derece geniş yayılımlı olur. d) Yüksek poroziteli ve permeabiliteli (boşlukları birbiriyle bağlantılı) kayaçlarda difüzyon daha kolay gerçekleşir ve geniş bir dağılım sunar. e) Küçük iyon yarıçaplı iyonlar daha kolay yayılabilir ve dolayısıyla daha geniş dağılım zonu oluşturur. Difüzyona bağlı birincil jeokimyasal dağılımda açık bir kanala dik yönde (yanal olarak) gelişen bir dağılım vardır. Genel olarak, dağılım zonunun genişliği <40’dir. Difüzyon ile dağılımda, oluşan zenginleşme zonunun genişliği (difüzyon katsayısındaki farklılıklardan ötürü) elementten elemente değişim gösterir.

37 2. SIZINTI YOLUYLA BİRİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
Metalik maden yatakları etrafında hidrotermal çözeltilerin yan kayaç içindeki kırık sistemleri boyunca hareketi sonucunda meydana gelen element zenginleşmesine sızma yoluyla oluşan dağılım denir (Şekil 2). Çünkü burada, bir çözelti bir ortamdan başka bir ortama doğru hareket etmekte ve akmaktadır. Bu tür jeokimyasal dağılım türleri, özellikle bilinmeyen maden yataklarının ortaya çıkarılmasında son derece elverişli ipuçları sağlar. Sızma türü dağılımların yeri, gelişimi ve büyüklüğü şu faktörlere bağlıdır:

38 a) Çözeltinin hareket yolu veya kanalı
a) Çözeltinin hareket yolu veya kanalı. Çözelti hareketi kırık sistemleri boyunca çok daha hızlıdır. Buna karşın mineral sınırları ve diğer poroziteler boyunca akış çok daha sınırlıdır. Örneğin, granitik bir kayaç içinde 1 mm genişliğinde bir kırığın varlığı, bu kayaç içinde çözeltinin akış hızını oranında arttırır. b) Çözelti hareket kanalının duruşu. Kırık sistemleri düşey veya düşeye yakın derecede eğimli ise, sızma türü anomalilerin düşey yönde yayılımı çok geniş, yanal yayılımı ise sınırlı olur. Bir çok maden yatağında bu mesafe 200 ile 800 m arasında değişmektedir. Ancak kırık sistemleri yataya yakın ise veya sızma anomalileri katman düzlemleri tarafından kontrol ediliyorsa, anomaliler yanal olarak çok geniş yayılımlı (>200 m) fakat düşey yönde sınırlı olur. c) Çözelti içindeki element konsantrasyonu ne derece fazla ise, dağılım zonunun genişliği de o derece fazla olur. Cevher oluşturucu bir çözelti içinde metal konsantrasyonu ppm arasında değişir. Bu değer yüzey sularında ise çok çok daha düşüktür. Mineral çökelimi son derece iyi gelişmiş olan bir sistemde mineral çökelimi tamamlandığında bile, çözelti içinde hala bazı elementler yüksek konsantrasyonlarda olabilir. Çünkü mineral çökelimi için gereken H2S tükenmiş olabilir. Dolayısıyla böylece bir çözelti, geçtiği yollar boyunca yan kayaçta kesinlikle bir element zenginleşmesine yol açacaktır.

39 DİFÜZYON VE SIZINTI TÜR BİRİNCİL DAĞILIMLARIN KARŞILAŞTIRILMASI
Çözelti hareketi ile oluşan sızma türü dağılımlar, dağılım genişliği, element zenginleşmesinin zayıflama veya son bulma şekli ve dağılımı kontrol eden mekanizmalar (permeabilite zonları) bakımından difüzyon yoluyla oluşan dağılımlardan ayrılabilir. a) Sızma anomalileri cevherli kütleden itibaren birkaç yüz metre genişliğe ulaşabilirken, bu değer difüzyon anomalileri için genellikle <40 m’dir. b) Difüzyon anomalilerinde damara göre örnek uzaklığı-örneğin element konsantrasyonu grafiği oluşturulduğunda, bu grafik yukarı doğru konkav bir yapı sunar. Buna karşın, bu grafik sızma anomalilerinde ters S şekillidir (Şekil 2). Damara yakın konumda eğri aşağı doğru konkav iken, damardan uzaklaşıldığında yukarı doğru konkav bir hal alır. Ancak bu durum tamamen damarın etrafındaki yan kayacın geçirgenliğine bağlıdır.

40 BİRİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIMDA ZONLANMA
Hidrotermal çözeltiler akış kanalları boyunca hareket ederken, yan kayaç ile sürekli reaksiyon halinde olur. Yan kayacın kimyasal ve fizikokimyasal özellikleri, içerisinde akmakta olan çözeltinin özelliklerinden farklıdır. Örneğin yan kayaç çözeltiye nazaran çok daha soğuktur. Bu özellik, çözeltinin taşıdığı bazı elementleri mineraller halinde çökeltmesinin en önemli nedenlerindendir. Çözeltinin Eh ve pH’ında gelişebilecek olan değişiklikler de mineral çökelimine etki eden diğer faktörlerdir. Çözeltiden mineral çökelimi olurken, geride kalan çözeltinin kimyasal bileşimi sürekli değişmektedir. Bu olaylara ilave olarak, aynı zamanda yan kayacın içine doğru difüzyona bağlı bir iyon akışı da söz konusudur. Yan kayaçta organik çözelti bünyesinde bulunan bazı bileşenleri tutabilirler. Böylece akış kanalı zonlanma hem cevher içinde ve hem de cevherin çevresindeki yan kayaçta da gelişir. Böylece bazı elementlerin zenginleşip bazılarının fakirleşmesine bağlı olarak asıl cevherli kütlenin nerede bulunabileceğine ait büyük ipuçları sunar (Şekil 3).

41 Şekil 3. Piritli bir cevher kütlesi etrafında gelişen bir sızma zonlanması.
Zonlanma gelişim yönüne göre isimlendirilir. Cevher oluşturucu çözeltinin akış yolu boyunca oluşan zonlanmaya aksiyal (boyuna) zonlanma, bu yöne dik olarak yana cevherin doğrultusuna dik olarak gelişen zonlanmaya da enine (transvers) zonlanma denir (Çizelge 1).

42 Çizelge 1. Bazı maden yataklarında gözlenen düşey ve yanal element
Çizelge 1. Bazı maden yataklarında gözlenen düşey ve yanal element zonlanması. Eğik elementler ana bileşenlerdir. Yatak türü Yanal (enine) zonlanma Düşey (aksiyal) zonlanma Hg yatakları Hg, As, Ba, Cu, Pb, Zn, Ni, Ag, Co Ba, Hg, Sb, As, Ag, Pb, Zn, Cu, Ni, Co Altınlı kuvars damarları Au, As, Bi, Ag, Pb, Sb, Cu, Be, Mo, Co, Zn Sb, As, Ag, Pb, Zn, Cu, Bi, Mo, Au, Co, Be Porfiri Cu yatakları Au, Cu, Mo, Ag, As, Sb Sb, As, Ag, Cu, Mo, Au Cu-Bi yatakları Cu, Bi, Pb, Ag, As, Ba, Zn, Co Ba, Ag, Pb, Zn, Cu, Bi, Co Asidik volkaniklerde damar tip Pb-Zn yatakları Pb, Ba, Zn, Ag, Cu, As, Co As, Ba, Ag, Pb, Zn, Cu, Co Alp tipi Pb-Zn yatakları Ag, Pb, Cu, As, BA, Co, Zn, Ni As, Ba, Ag, Cu, Pb, Zn, Co Skarn tip Pb-Zn yatakları Ba, Zn, Pb, As, Ag, Cu, Sb Sb, Cu, As, Ba, Ag, Pb, Zn, Cu U-Mo yatakları U, Mo, Pb, Cu, Zn, Ag Ag, Pb, Zn, Cu, Mo, U Sülfit-kasiterit yatakları Ag, Zn, Pb, Sn, Cu, Mo Ag, Pb, Zn, Cu, Mo, Sn

43 Değişik yöntemlerle varlığından şüphe edilen bir oluşuk üzerinde sondajlı arama yapıldığında, elde edilen sonuçlar derinliğe göre grafiğe koyulduğunda o bölgeye ait düşeysel zonlanma çıkarılır. Aranmakta olan maden yatağının genel özelliklerinden yola çıkarak, zonlanma verileri değerlendirilmeye tabi tutulur. Örneğin, bir epitermal altın yatağı için arama yapılıyorsa ve yapılan sondaj aşırı silisleşme gösteren bir zonda sadece bakırca zengin bir seviye kesiyorsa, muhtemelen altınca zengin zon topografik olarak daha üst zondadır. Böyle bir topografya söz konusu değilse, altınlı seviyenin erozyona uğrayıp aşınmış olma ihtimali son derece yüksektir.

44 BİRİNCİL DAĞILIMIN JEOKİMYADA KULLANILMASI
Birincil jeokimyasal dağılım doğrudan maden yatağının oluşumuna yol açan olayların gelişimine bağlı olarak ortaya çıktığından, bu tür dağılımlar ikincil dağılım profillerine göre çok daha dar kapsamlıdır. Başka jeolojik, jeofiziksel ve jeokimyasal (dere kumu, toprak ve bitki örneklemesi gibi) yöntemlerle tespit edilmiş olan anomali sahalarının detaylı olarak araştırılmasında kullanılır. Ayrıca bir yöredeki magmatik kütlelerin herhangi bir element veya elementler için bir potansiyele sahip olup olmadığını test etmek için doğrudan başka hiçbir jeokimyasal yöntem kullanılmadan da (başlangıç aşaması olarak) gerçekleştirilebilir. Bu tür dağılımda, kayaç örnekleri kullanılır. Bu nedenle litojeokimyasal prospeksiyon olarak adlandırılır.

45 Litojeokimyasal prospeksiyonun en önemli avantajları şunlardır:
a) Jeolojik, jeofiziksel ve jeokimyasal (dere kumu, toprak ve bitki örneklemesi gibi) yöntemlerle tespit edilmiş olan anomali sahalarının detaylı olarak araştırılmasında kullanılabilecek tek yöntemdir. b) Tespit edilen anomali sahaları içerisinde, çok daha dar yayılımı olan alt bölgeleri bulmaya yarar ve böylece yarma, galeri ve sondaj lokasyonlarını belirlemede yardımcı olur. c) Diğer yöntemlerle belirlenen anomalilerin hangi jeolojik, mineralojik ve kimyasal olaya bağlı olarak geliştiğini anlamaya yardım eder. d) Dorudan kayaç örneği üzerinde yapıldığından, elde edilecek sonuçlar diğer örnekleme yöntemlerine nazaran çok daha doğrudur. Çünkü kayaç örnekleri, jeokimyasal ve metalürjik kirlenmeden etkilenmezler veya çok az oranda etkilenir.

46 Litojeokimyasal prospeksiyon aşamasında takip edilecek olan işlemler sırasıyla;
1) Oryantasyon çalışması, 2) Örnekleme profillerinin belirlenmesi, 3) Örnek alımı, 4) Örneklerin analize hazırlanması, 5) Verilerin değerlendirilmesi, 6) Galeri, yarma veya sondaj lokasyonlarının belirlenmesidir.

47 KAYAÇ JEOKİMYASI İÇİN ORYANTASYON ÇALIŞMASI
Planlanan litojeokimyasal prospeksiyonu gerçekleştirebilmek için gereken bilgilerin toplanabilmesi için yapılması gereken bir çalışmadır. Kayaç jeokimyası öncesinde yapılabilecek olan bir oryantasyon çalışmasında cevap aranması gereken sorular şunlardır: a) Aranmakta olan cevher türü için en uygun iz bulucu elementler, b) Gerek gösterge ve gerekse iz bulucu elementlerin cevhersiz bölgede ve cevherin yakınındaki (sızıntı veya difüzyon anomali alanlarındaki) konsantrasyonları (temel ve anomali değerleri) ve anomali kontrastı, c) Yüzeysel bozunma, kayaç birimleri, hidrotermal alterasyon ve diğer jeolojik olayların aranan elementlerin temel ve anomali değerleri ile anomali kontrastlarını ne şekilde etkilediği,

48 d) Cevherli kütle etrafında sızıntı ve difüzyon yoluyla gelişebilen birincil element dağılım zonlarının genişliği ve düşey uzanımı, e) Aranan elementin, (varsa) diğer iz bulucu elementlerin oluşturduğu element zonlanması içerisindeki yeri (yani nerede bulunduğu), f) Anomali bölgelerinden cevherli kütleye ulaşmak için seçilmesi gereken en uygun örnekleme aralığı ve profiller arası uzaklık, g) Önemli anomalileri kaçırmamak için gereken örnek miktarı, h) En uygun örnek hazırlama ve kimyasal analiz yönteminin ne olduğu, i) Analiz sonuçlarının değerlendirilmesi için en uygun yöntem.

49 ÖRNEKLEME ŞEKLİ Litojeokimyasal prospeksiyon aşamasında örnek alım şekli örneklenecek olan alanın büyüklüğüne göre değişir. Bütün litojeokimyasal örneklemelerde genel ilke, mevcut her anomalinin 3-6 arasında örnek ile temsil edilmesi gerektiğidir. Başlangıç amaçlı çalışmalarda örnekleme dağınık olarak yapılır. Yani örnek lokasyonu gelişigüzel seçilir. Sadece (lokal zenginleşmelerin olduğu kırık sistemleri gibi) belirli noktalardan örnek alımından şiddetle kaçınılmalıdır. Diğer jeolojik, jeofiziksel ve jeokimyasal yöntemlerle varlığı belirlenmiş bir veya birden fazla anomali sahasının araştırılmasına yönelik bir litojeokimyasal çalışma yapılacaksa (detay çalışma), örnekleme belirli profiller (hatlar) boyunca yapılır. Tetkik edilmekte olan anomali, düzgün bir geometrik şekle sahipse, örnekleme dikdörtgen bir grid oluşturularak yapılır. Örnekleme yapılacak hatlar, anomalinin genel doğrultusuna dik olarak yerleştirilir. Kayaç örneklemesinin en büyük dezavantajı, belirlenen her örnek noktasından mostra olmayabilmesidir. Böyle bir durumda örnek noktasının yakınından da örnek alınabilir. Eğer bir sonraki örnek noktasına kadar mostra yoksa, o örnek noktası boş bırakılır.

50 SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Kayaç jeokimyasından elde edilen kimyasal analiz sonuçlarının değerlendirilmesi de örnekleme şekline bağlıdır. Belirli hatlar boyunca nokta şeklinde örnek alımı yapılması durumunda, her örnek noktasına karşılık gelen analiz sonucu yazılarak, her element için yoğunluk haritaları çizilir. Elde edilen anomalinin büyüklüğüne göre yarma, sondaj veya galeri çalışması için önerilerde bulunulur. Örnek alımı kanal şeklinde gerçekleştirilirse, elde edilen sonuçlara göre sondaj çalışmasına gerek olup olmadığına karar verilmelidir. Anomalilerin değerlendirilmesi esnasında en önemli olan nokta, anomalinin önemli mi yoksa önemsiz mi olduğuna karar vermektir.

51 İKİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
İkincil jeokimyasal dağılım, yüzeysel olaylara bağlı olarak yüzey veya yüzeye çok yakın ortamlardaki malzemelerde (toprak, yüzey suyu, yeraltı suyu, bitkiler) bir veya birkaç elementin yüksek konsantrasyonlara erişmesidir. Bu element zenginleşmeleri, yine bu elementleri içeren bir ana kütlenin üzerinde ve yakınında gelişir. Bu nedenle yeni maden yataklarının aranması üzerine yapılan çalışmaların en önemli bölümlerinden biri olan jeokimyasal prospeksiyonun ayrılmaz bir parçasıdır. İkincil jeokimyasal dağılım toprak zonu, yeraltı ve yerüstü suları, bitkiler ve dere kumları içerisinde gelişir.

52 Oluşumu, yüzeysel şartlarda cevher kütlesinin parçalanması ile oluşan parçacıkların değişik etkenlerle yüzeysel çevrede dağılmasına ve gerek bu parçacıklardan ve gerekse ana cevherli kütleden çözeltiye geçen elementlerin sulu ortamda hareketine bağlıdır. Toprak ve bitkilerdeki dağılım çok daha yerel olur. Buna karşın dere kumu ve yeraltı/yerüstü suları içindeki dağılım çok daha geniş ölçekli olur. İkincil dağılımın gelişebilmesi için ana kayacın fiziksel olarak parçalanması gerekir. Bu işlem yüzeysel bozunma konusunu oluşturur.

53 biyolojik olaylara bağlı olarak gelişir.
YÜZEYSEL BOZUNMA Yüzeysel bozunma, yeryüzünde ve yüzeye yakın derinlikte bulunan kayaçların ve içlerindeki minerallerin parçalanması ve alterasyonu sonucunda atmosfer, hidrosfer ve biyosfer ile dengede olabilecek bir şekle ve bileşime dönüştürülmesidir. Diğer bir deyişle, yüzeysel bozunma kayaçların masif bir yapıdan parçalanmış bir duruma dönüşmesidir. Fiziksel, kimyasal biyolojik olaylara bağlı olarak gelişir. Sonuçta masif yapılı ana kayaç üzerinde “regolit” adı verilen ve tutturulmamış (bozunma ile oluşmuş) dirençli mineraller ile bozunma ortamında duraylı olan yeni minerallerden oluşan bir örtü gelişir. Bu olayın bir ileri aşaması toprak oluşumu, erozyonu, taşınması ve yeniden çökeltilmesi işlemleridir.

54 Fiziksel bozunma ana kayaç üzerindeki yükün bir şekilde kalkması ile başlar.
Bir ortamın faylanma ile yükselmesi veya erozyonu ile örtü tabakasının kayaç üzerinden kalkması gibi olaylar ile kayaç içerisinde birikmiş olan stres açığa çıkarak kayaç içinde kırık ve çatlaklar oluşur. Bu kırık sistemlerine giren suyun gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkları nedeniyle genleşip büzülmesi ve hatta donması kırıkların daha da açılması ve yeni kırıkların oluşmasına yol açar.

55 Yüzey suları ve yeraltı suyu kimyasal bozunmanın ana bileşenleridir.
Kimyasal ayrışma ise çözeltiler ile ana kayaç arasındaki kimyasal reaksiyonlara bağlı olarak gelişir. Bu etki o kadar büyük boyutludur ki, sonuçta son derece iri kristalli masif bir kayaçtan geriye sadece kil minerallerinden oluşan bir oluşuk kalabilir. Hatta kayaç tamamen çözülüp geride sadece Al ve Fe oksit ve hidroksitler kalabilir. Yüzey suları ve yeraltı suyu kimyasal bozunmanın ana bileşenleridir. Bitkiler kayaçların parçalanmasına doğrudan etki edebilir. Bitki kökleri kayaç kırıklarını genişleterek yeni kırıklara yol açarken, köklerden salgılanan asitler de kayacın daha kolaylıkla parçalanmasına yardımcı olur. Kayaçların ilksel bileşimlerinde bulunan minerallerin yüzeysel olaylara karşı direnci, kayacın dokusu, iklim şartları ve topografik şartlar bozunmanın ne dereceye kadar gelişeceğini denetleyen faktörlerdir.

56 Fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar sonucunda, bu faktörlere bağlı olarak gelişen yüzeysel ayrışma (bozunma) ile ayrışmaya uğrayan kayaçta (killer, Fe ve Al oksit-hidroksitler gibi) yeni ikincil mineraller oluşurken, kayacın ilksel yapısında bulunan (kuvars, zirkon, turmalin gibi) dirençli mineraller de korunur. Böylece kayacın dokusal özellikleri de değişime uğrar, son derece kırıklı, çatlaklı, parçalanmış ve ayrışmış bir görüntü kazanır. Bu yapı derinlere doğru ayrışmamış kayaca doğru değişim gösterir.

57 İKİNCİL DAĞILIMI OLUŞTURAN ETKENLER
1. MEKANİK ETKENLER Fiziksel etkenler olarak da adlandırılan mekanik etkenler, erozyonun egemen olduğu taze kaya üzerindeki ayrık malzemenin oluşturduğu ayrışma zonu içerisinde gelişir. İkincil dağılıma etki eden mekanik etkenler daha çok ana kaya üzerindeki örtü zonunda gerçekleşen yerçekimine bağlı kayma hareketleri olup rüzgar ve hayvan işlevleri yardımcı rol oynarlar. 1.1. Yerçekimine Bağlı Gelişen Kayma Hareketleri Özellikle eğimli topografyalarda, ana kaya üzerindeki toprak ve örtü zonu duraylı olmayıp belirli etkenlere bağlı olarak yamaç aşağı yer değiştirebilir. Bu yer değiştirme olayı mühendislik jeolojisinin konuları arasındadır ve iki şekilde gelişebilir: 1. Yavaş kayma 2. Ani kayma (heyelan)

58 Yavaş kayma hareketi özellikle yağışlı ve nemli iklim kuşaklarında ve topografyanın eğimli olması durumunda gerçekleşir. Çok hassas (jeodezik) ölçüm aletleri araziye konuşlandırılarak belirli bir zaman dilimi içinde ölçülebilir. Çünkü yavaş kayma olayında, kayma hızı yılda birkaç cm’yi geçmez. Toprak zonu içindeki nem yavaş kaymanın ana nedenidir. Bu nemin gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkından dolayı, gece donması ve gündüz ısınarak çözülmesi zaten tutturulmamış olan toprağın ve örtü malzemesinin ana kaya üzerinde hareket etmesine neden olabilir. Ayrıca kuru havalarda toprak örtüsünün neminin kuruması ve ani yağışlarla tekrar nemlenmesi de donma ve çözülmeye benzer etki yapar. Bu şartların sağlanması durumunda yavaş kayma hareketi gerçekleşir. Sonuçta, kayma ile hareketlenen parçalar kayma yönünde bükülür ve hareketlenme miktarı ana kaya yüzeyinden yüzeye doğru artar (Şekil 1). Bitki örtüsü yavaş kaymayı dengeleyici veya yavaşlatıcı rol oynar, ancak tamamen yok edemez. Sonuçta, ana kaya içinde bir cevherli kütle (damar) varsa, ona ait parçalar toprak zonu içinde yamaç aşağı kayarak ikincil dağılıma uğrar.

59 Şekil 1. Yavaş kayma olayı ile ana kaya içerisindeki bir anomalinin ikincil dağılıma uğraması.

60 Toprak zonu içindeki nem miktarının çok ani bir şekilde artması toprağın çamurlaşmasına yol açar. Buna ilave olarak, toprak zonu ile ana kaya dokanağının kayganlaştırılması sonucu bu örtü bir çamur akıntısı halinde kayma yapar (Şekil 2a). Ayrıca, aynı nedenlere bağlı olarak, çok eğimli topografyalarda, ana kayaya oturmuş örtünün oluşturduğu ağırlık, bu örtü içindeki iç mukavemeti aşarsa, bu durumda örtü malzemesi oturduğu yüzeyden ani olarak kayarak heyelana uğrar (Şekil 2b). Şekil 2. Ani kayma olayı sonucunda meydana gelen çamur akması (a) ve heyelan (b).

61 Gerek yavaş kayma gerekse ani kayma sonucunda yamaç boyunca hareket eden örtü tabakası, yamacın eğiminin azaldığı ortamlarda yığışım yaparak çok kalın toprak ve moloz yığıntısı oluşturur. Bu tür bölgeler jeokimyasal olarak son derece önemlidir. Çünkü yamacın üst kesimlerinde bulunan malzeme tümüyle bu bölgede temsil olunur. Yerçekimi sonucu oluşan bu kayma olaylarının en büyük dezavantajı ise kayan malzemenin yığışım yaptığı ortam bulunan birincil (yerli) örtü zonunun ve bu zon içinde mevcut ikincil dağılım ürünlerinin örtülmüş olmasıdır (Şekil 3). Bu şekilde hareket eden malzemenin bir kısmı vadilere kadar taşınıp bu ortamlardaki su akıntısı ile vadi boyunca çok daha uzak ortamlara taşınabilirler. Şekil 3. Yavaş ve ani akma hareketleri nedeniyle örtü malzemesinin kayması ve yamaç dibinde birikmesi sonucunda ilksel örtü ve içindeki ikincil dağılımın örtülmesi.

62 1.2. Yeraltı Sularının Etkisi
Yağmur ve kar şeklinde yeryüzüne düşen nemin bir kısmı yüzeyden akar bie kısmı da yüzeydeki örtünün veya kayaçların kırık ve çatlakları içine girerek yeraltı suyu halinde akar. Yüzeyden akan su, kayaçların mekanik olarak aşındırarak parçalar ve bu kırıntıların başka nedenlerle oluşmuş yüzeydeki diğer kırıntılarla birlikte yamaç boyunca vadi ortamına doğru taşınmasını sağlar. Bu, yağmur suyunun ikincil jeokimyasal dağılıma etkisidir. Bir kısım su da toprak zonu içine girerek kayaçların kırık ve çatlakları boyunca yeraltına iner ve boşluklara yerleşir. Yağışın buharlaşmadan fazla olması durumunda bu su yeraltı suyuna karışır. Bu hareket esnasında, geçtiği yollar boyunca yan kayaçlardan ve örtü zonundan çözerek bünyesine aldığı bileşenleri de beraberinde taşır. Yeraltı suyu gerek yanal olarak ve gerekse daha düşük rakımlı bölgeye doğru hareket eder ve topografyayı kestiği noktada yüzeye çıkar. Bu şekilde yüzeye çıkan su aslında daha derin kesimlerden geliyor da olabilir (Şekil 4).

63 Şekil 4. Yüzey ve yeraltı suyunun ikincil jeokimyasal dağılıma katkısı
Şekil 4. Yüzey ve yeraltı suyunun ikincil jeokimyasal dağılıma katkısı. Su tablasının devamlı olarak yüzeye ulaştığı (kuru mevsim kaynağı) bölgesinde yarı bataklık bir zon oluşur. Sonuçta hem yüzeyden ve hem de yeraltı suyundan itibaren vadiye doğru bir taşınma gerçekleşir ki, bu tamamen mekanik olarak gerçekleşen bir olaydır ve ikincil jeokimyasal dağılımın önemli nedenlerinden biridir.

64 Yüzeyden derinlere doğru hareket etmekte olan su ve içerisinde çözünmüş olarak bulunan tuzlar kapillar kuvvetlerin etkisiyle yerçekimini yenip mineral yüzeyleri boyunca yukarı doğru hareket eder. Maksimum hareket miktarı kum gibi nispeten iri boyutlu malzeme içinde birkaç cm’den kil gibi çok ince boyutlu malzeme içinde 10 mm’ye kadar ulaşır. Böylece çözünmüş bileşenler yeraltı suyu ortamından yukarı doğru ikincil dağılıma uğramış olurlar. 1.3. Yüzey Sularının İkincil Dağılıma Etkisi Bu taşınma türü yüzeyden emilmeyerek akan su içerisinde, nehir suyu içerisinde ve bataklık gibi ortamlarda gelişir. Malzeme taşınması ya süspansiyon halinde veya parçacıkların yuvarlanması şeklindedir. İki tür taşınma da suyun akış hızı ve hacmine bağlı olarak gelişen türbülansla daha da artar. Türbülans malzeme taşınmasını doğrudan etkilediği gibi, suyun aktığı yüzeyin fiziksel olarak ayrıştırılmasına da katkı sağlar.

65 Su tarafından taşınan taşınan malzemenin depolanmadan önce taşınacak olduğu uzaklık:
1) Türbülansa, 2) Taşıyıcı suyun malzeme yüküne, 3) Süspansiyon halindeki malzemenin çökelme hızının suyun akış hızına oranına, 4) Suyun derinliğine, 5) Hareket ettirilen parçaların şekline (çünkü düz parçalar aynı büyüklükteki parçalara nazaran daha yavaş çökelir), 6) Taşınan parçalar içindeki minerallerin yoğunluklarına bağlıdır (çünkü yoğun mineraller fazla taşınmaya maruz kalmadan hemen çökeltilirken, hafif mineraller çok daha uzaklara taşınabilirler. Ancak suyun akış hızı bu yoğunluk etkisini bertaraf edip yoğun parçaların taşınmasını da sağlayabilir.).

66 Yağmur suyunun etkisi Yağmur suyuyla gelişen yüzey sularının kırıntı, parça veya başka tür malzemeleri taşıma gücü başlıca: 1) Topografyanın eğimine, 2) Toprak örtüsünün cinsine, 3) Yağmurun şiddeti ve miktarına, 4) Yağmurun toprak tarafından emilen miktarına bağlıdır. Bütün şartların elverişli olması durumunda, yağmur akıntısının sonunda önemli miktarda aşınma ve taşınma gerçekleşir. Ancak çoğu durumlarda yağmura bağlı yüzey akıntısıyla kil ve çok ince taneli Fe ve Al oksitler taşınır.

67 Nehir suyunun etkisi Nehir sularındaki malzeme: 1) Vadi yamaçlarının erozyonu, 2) Vadi tabanının aşınması, 3) Yağmur etkisiyle oluşan yüzey akıntısıyla sağlanan malzemeden oluşur. Ani olarak gelişen seller, vadilerde taşınan kırıntılı malzemenin ve büyük parçaların ana sebebidir. Bu tür zamanlarda, büyük bloklar birkaç saat içinde vadi boyunca birkaç km taşınabilirler. Seli takiben gelen sakin zamanlarda, vadi içi akıntılar sel sebebiyle oluşan yığınları yeniden hareket ettirirler ve yavaş yavaş derecelendirirler. Kuvars, ağır mineraller gibi taşınmaya dirençli birincil mineraller ile kısmen ayrışmış kayaç parçaları, akış hızı yüksek olan nehirlerde taşınan asıl unsurlardır. Lateritik zonların bulunduğu ortamlarda Fe ve Mn oksitler de görülür. Erozyon ve taşınma nehir içerisinde türbülansın yüksek olduğu yerlerde gelişirken akış hızının düştüğü yerlerde taşınan malzemeler depolanır.

68 Bataklıkların etkisi Bataklıklar suyun akış hızının son derece yavaş olduğu ve yoğun bir bitki örtüsü ile karakteristik olan havzalardır. Bu gibi ortamlara giren yüzey suları, gerek doğrudan çökelme, gerekse bitkilerin etkisi ile süzmeye bağlı olarak taşıdığı malzemeyi çökeltir. Bataklık ortamları organik maddenin zenginliğinden ötürü son derece indirgen ortamlardır. Bu nedenle bu ortama giren sular içindeki elementler organik madde ile reaksiyon neticesinde kimyasal olarak da çökeltilir veya çözeltiye geçer.

69 Göllerin etkisi Göl oluşumu buzul hareketi, faylanma, volkanizma, heyelan, kireçtaşlarının çözülmesi ve insan kaynaklıdır. Ancak jeokimyasal prospeksiyonda önemli olan göller sadece buzul hareketlerine bağlı olarak gelişenlerdir. Buzul göllerinde üç tür tortu bulunur: 1) İnorganik malzemeler, 2) Organik jeller, 3) Organik tortular. İnorganik tortular bitki örtüsü seyrek bölgelerde gelişir ve dolayısıyla göldeki organik madde miktarı, çökelmekte olan karbonatlar ve diğer kırıntılı malzemeye göre çok azdır ve şartlarda göreceli olarak oksitleyicidir. Kum, silt, marn ve kil bu tür ortamlarda çökelen tortulardır. Organik jeller yoğun orman örtülü (organik maddece zengin) buzul göllerinin derin sularında oluşur ve kolloidal organik madde ile su içindeki ince parçacıkların karışımı ve çökelmesi ile oluşur. %10-50 organik madde ve önemli oranda H2S içeren bu jeller 100 yılda ~4-6 cm’lik bir yığışım oranına sahiptir. Organik çökeller ise inorganik çökeller ile organik jellerin bir bileşkesidir ve buzul göllerinin kıyı kesimlerinde sığ sularda oluşur.

70 1.4. Buzul Kütlelerinin İkincil Dağılıma Etkisi
Özellikle Kanada, İskandinav ülkeleri ve Rusya’nın kuzey kesimlerinde son birkaç milyon yılda gelişen buzul örtüleri, bu bölgelerdeki jeokimyasal dağılıma etki eden esas mekanik etkendir. Bu bölgeler çoğu zaman buz ile kaplı olduğundan, yüzeysel ayrışma kolaylıkla gelişemez. Sadece buzul ile kaplı olmayan bölgelerden yeraltına giriş yapabilen su ve içerisindeki çözünmüş bileşenlerin etkisiyle önemli oranlarda yüzeysel ayrışma gerçekleşebilir. Buzul hareketleri esnasında tabandaki kayaç, kırıkları nedeniyle etkilenir, parçalanır ve buzul içine parçalar verir. Hareket halinde bu parçalar da yeni parçaların koparılmasına yardımcı olur. Bu şekilde oluşan buzul morenleri, geçtikleri yollar boyunca ana kayadan çok uzaklara taşınarak metrelerce kalınlığa ulaşabilir. Bu tür etki ülkemiz için geçerli değildir.

71 1.5. Rüzgarların İkincil Dağılıma Etkisi
Bitki örtüsünün çok az olduğu veya hiç olmadığı kurak ve yarı kurak ortamlarda rüzgarların etkisi çok fazladır. Çünkü bu tür ortamlarda yüzey, doğrudan rüzgarın etkisine açıktır. Bu nedenle, bu tür ortamlarda rüzgarlar tarafından taşınmış olan kumlar çok geniş alanlar kaplar. Bu kumlar rüzgarın estiği yönden gelen malzemelerdir ve o bölgenin özelliklerine ve bileşimine bağlı bir jeokimyasal dağılıma yol açar. 1.6. Hayvancıkların Dağılıma Etkisi

72 2. BİYOLOJİK ETKENLER 2.1. Bitkilerin Jeokimyasal Dağılımdaki Rolü Bitkiler yeryüzündeki element çevriminin en önemli sebeplerinden biridir. Bitkiler de yaşayabilmek için su ve bazı elementlere ihtiyaç duyarlar. Toprak örüsü içerisine dikilen ve kökleri tabandaki ana kayacın kırık ve çatlakları içerisine giren bitkiler, kökleri ile yeraltı suyunu emerler. Kökler özel bir asit salgılayarak içerisinde bulunduğu kayacın içindeki bileşenlerin ayrıştırılmasını sağlar ve böylece bitki için gereken elementler iyonlar halinde ortamdaki çözeltiye geçer. Kökler de bu iyonları su ile birlikte alıp, gövdeye ve yapraklara kadar iletir. Her bitki farklı elementlere ihtiyaç duyar. Bu nedenle ana kayaçtaki elementlerin isteğe göre bünyeye girmeleri sağlanır. Sonbaharda yapraklar kuruduğunda veya bir şekilde bitki kuruduğunda, belirli elementlerin yığışım yaptığı yapraklar veya diğer bitki organları toprak örtüsü üstüne düşer. Aşırı çözünür elementler yüzey suları tarafından çözeltiye alınıp ortamdan yüzey akıntıları ile uzaklaştırılabilir. Bir kısım ise toprak zonu içine süzülerek yüzeyin hemen altında bulunan organik maddece zengin zonda organik madde tarafından tutulur ve o bölgede zenginleşir. Geri kalan bileşenler ise toprağın daha alt kesimlerine iner ve B zonunda özellikle Fe, Mn ve Al oksit-hidroksitlerle birlikte yeniden çökeltilir. Böylece ana kayanın bileşiminden gelen elementler bitkilerde ve toprak zonunda biyolojik olarak zenginleşmiş olur (Şekil 5).

73 Şekil 5. Bitkiler etkisiyle elementlerin ikincil jeokimyasal dağılıma uğraması.

74 2.2. Mikroorganizmaların Jeokimyasal Dağılımdaki Rolü
Bakteriler, algler ve diğer mikroorganizmalar toprak zonunun yüzeye yakın kısmında humuslu zonun (A1 zonu) oluşmasının ana nedenidir. Bakteriler oksitlenmeye yol açarak Fe ve Mn oksitlerin oluşmasına da katkı yaparlar. Bu oksitler ise çözelti ile toprak zonu içine taşınan iyonların bir kısmını bünyelerine alarak özellikle B zonunda zenginleştirilirler. 2.3. Çevrenin Jeokimyasal Dağılıma Etkisi İklimsel şartlar (yağmur, kar, donma, çözünme), topografyanın eğimi ve kayaç türleri, çevrenin dağılıma olan etkilerini belirler. İklimsel şartlar hem yüzeysel ayrışmanın oluşmasını denetler ve hem de yerüstü ve yeraltı suyunun jeokimyasal dağılıma yol açmasında rol oynar. Yağmur olmadan hiçbir mekanik faktörün gelişmesi mümkün olmaz. Mekanik olarak yüzeysel dağılımın oluşabilmesi için topografyanın tatlı bir eğime sahip olması gerekir. Düz topograflarda herhangi bir yüzeysel akıntı ve kayma hareketleri gözlenmeyeceğinden sadece düşeysel su hareketi olabilir. Yanal bir dağılımın gelişmesi söz konusu olamaz.

75 İKİNCİL DAĞILIM ÇEŞİTLERİ
1. TANESEL (KLASTİK) DAĞILIM Yüzeysel ayrışma ortamında (toprak zonunun üst kesiminde), vadi içinde, göl ortamlarında, buzul ve rüzgar hareketlerine bağlı olarak ayrık malzemenin değişik boyutlu parçalar halinde ana kaynaktan başka ortamlara doğru hareketi sonucunda gelişen ikincil jeokimyasal dağılım türüdür. Yüzeysel ayrışma sonucunda nispeten düz topografik şartlar altında gelişen tanesel dağılım, ana kaynak etrafında haleler oluşturur. Yeraltı suyunun kapiller olarak ayrışma zonunda yükselmesi ve taşıdığı çözünmüş iyonların bu zon içindeki serbestleşmiş taneler veya minerallerin bünyesine alınması ile klastik dağılım gelişir. Toprak zonu içindeki kurtçuk ve hayvancıkların hareketleri de bu dağılıma etki eder (Şekil 6a ve b). Bu dağılım sadece düşeysel oluşur, yanal yönde oluşmaz. Topografyanın eğimli olması durumunda, gravitesel hareketler de dağılıma katkı yapar ve düşeysel dağılıma ek olarak, tanelerin yanal olarak da hareket etmesine yol açar (Şekil 6c ve d).

76 Buzul hareketleri (kaymalar), eğimli topografyada ayrışma, suyun etkisi ve gravitesel hareketlerle gelişen yüzeysel dağılıma benzer bir tanesel dağılım oluşturur (Şekil 6e ve f). Rüzgarın taşıdığı malzeme belirli yükselti zonlarının önü gibi rüzgar hızının azaldığı yerlerde dereceli olarak biriktirilir ve tanesel jeokimyasal dağılıma neden olur (Şekil 6g ve h). Yamaçlardan vadi ortamlarına kadar taşınan değişik boyutlu malzeme, vadide akan sular yardımıyla hareket ettirilir. Bu malzemeler yoğunluklarına bağlı olarak vadi boyunca çökeltilir. En ince taneli malzeme deltalara kadar ulaşıp çok uzaklardan kaynaklanan malzemenin jeokimyasal dağılımı sağlamış olur (Şekil 6i ve j).

77 Şekil 6. Değişik ortamlarda gelişen tanesel dağılım şekilleri
Şekil 6. Değişik ortamlarda gelişen tanesel dağılım şekilleri. a ve b düşük eğimli veya düz topografyada, c ve d gravitesel olarak toprak kayması oluşan eğimli topografyada, e ve f buzul hareketi görülen ortamlarda, g ve h çöl ortamlarında rüzgar etkisi altında, i ve j vadi içlerinde akan suya bağlı olarak.

78 2. HİDROMORFİK (İYONİK HALDE) DAĞILIM
Gerek yeraltı ve gerekse yerüstü sularının , temasta bulundukları kayaç, kırıntı, tortu veya toprak örtüsünden çözüp bünyelerine almış oldukları elementleri iyon halinde taşıyıp başka ortamlarda çökeltmesi ile ortaya çıkan ikincil jeokimyasal dağılım türüdür. Hidromorfik dağılım özellikle hareketliliği yüksek olan ve kolaylıkla çözeltiye geçebilen elementlerde görülen bir dağılım türüdür. Yeraltı sularının topografyayı kestiği bölgelerde gelişen kuru veya yağışlı mevsim kaynakları etrafında oluşan yarı bataklık zonları hidromorfik dağılımın en önemli örneğidir. Yeraltı suyu içinde taşınan çözünmüş bileşenler, bu ortamlara ulaştıklarında kil ile veya Fe, Mn, Al oksit-hidroksitleri ile etkileşime bağlı olarak çökeltilir. Bu nedenle bu bölgeler son derece önemli jeokimyasal örnekleme alanlarıdır (Şekil 4).

79 3. BİYOJENİK DAĞILIM Bitkilerin kökleri vasıtasıyla tabanda bulunan kayaç içinden belirli metalleri çözelti halinde bünyelerine almaları sonucunda gelişen bir ikincil jeokimyasal dağılım türüdür. Bu tür dağılım tam cevher kütlesinin üzerinde gelişebileceği gibi cevherden uzakta da gelişebilir (Şekil 7). Yani yanal olarak bir dağılım gösterebilir. Eğer yeraltı suyu başka kaynaklardan çözmüş olduğu metalleri bitkilerin bulunduğu ortama taşırsa, anomali yeraltı su tablası boyunca eğim yukarı daha uzak mesafelerden kaynaklanır. Şekil 7. Biyojenik yolla oluşmuş ikincil jeokimyasal dağılım türü.

80 İKİNCİL DAĞILIMIN JEOKİMYADA KULLANILMASI
İkincil dağılım şekilleri, yeni maden yataklarının aranmasında kullanılan en önemli araştırma yöntemlerindendir. Özellikle yeni bir arama programına başlandığında ve belirli gözlemlere dayandırılan detaylı aramalarda son derece başarılı sonuçlar veren bu yöntemler genellikle jeofiziksel araştırmalarla birlikte yürütülür. İkincil jeokimyasal dağılıma bağlı olarak maden yataklarının aranmasında değişik örnekleme çeşitleri vardır. Bunlar: 1) Dere kumu (tortu) örneklemesi, 2) Toprak örneklemesi, 3) Bitki örneklemesi, 4) Dere suyu örneklemesi, 5) Havanın örneklenmesi, 6) Yarı bataklık zonu (seepage) örneklemesi, 7) Kayaç örneklemesi. Bu sıralama, aynı zamanda jeokimyasal prospeksiyonun başlangıç aşamasından tamamlanma aşamasına kadar takip edilebilecek olan sıradır. Dere kumu, toprak ve bitki örneklemesi en çok kullanılan yöntemlerdir. Kayaç örneklemesi ise her zaman yapılmalıdır.

81 ANA, İZ, GÖSTERGE VE İZ BULUCU ELEMENT KAVRAMLARI
Elementler yeryuvarındaki bolluk derecelerine göre değişik isimler alırlar. Doğal oluşuklar içerisindeki bolluk derecesi %1 veya daha fazla olan elementler ana elementler olarak adlandırılır. Bu tür elementler kayaç yapıcı elementler olarak da bilinirler. Si, O, Al, Ti, Fe, Mg, Ca, Na, K ve H elementler (Ti, P, H, C gibi) tali (minör) elementlerdir. Bolluk derecesi %0,1 den az olan elementler (Zr, Nb, Hf, As, Au, Ag, … vs) ise iz (eser) elementler olarak adlandırılır. Bu tür elementler madenlerin yapısında bulunan elementlerdir ve dolayısıyla büyük maddi değer oluşturabilirler. Maden yataklarının aranıp bulunmasında (jeokimyasal prospeksiyon) elementlerin çok iyi bilinmesi gerekir. Zira hangi elementin hangi element ile birlikte olabileceğinin kestirilmesi gerekir. Burada gösterge ve iz bulucu element kavramları ortaya çıkmaktadır. Bir jeokimyasal prospeksiyon çalışmasında herhangi bir cevherli kütleyi bulabilmek için kullanılan ve analiz edilen elemente gösterge element denir. Çoğu durumlarda gösterge element aranmakta olan madenin ekonomik kısmını oluşturan elementtir. Örnek olarak Cu yatakları için Cu elementi veya Au yatakları için Au gibi.

82 Fakat aranmakta olan metal, yüzeysel şartlarda hareketsiz ise analiz edilmesi ve yorumlanması zorsa veya analiz edilmesi çok pahalıya mal oluyorsa, aranan element ile ilişkili olan başka element daha kullanışlı olacaktır. Bu tür elementler de iz bulucu (path-finder) elementler olarak adlandırılırlar. Örneğin epitermal altın yataklarında altın, cevherin ana elementidir. Altın ile birlikte bulunması muhtemel diğer elementler de As, Sb, Hg, Ta, W’dır. Epitermal yataklarda Cu da Au ile birlikte bulunabilir. Dolayısıyla burada Au gösterge element, diğer elementler ise iz bulucu elementlerdir. Jeokimyasal ve analitik olarak aranmakta olan asıl metale göre daha iyi özellikler sunan elementler, daha iyi iz bulucu elementler oluştururlar. Örnek olarak Mo, genel olarak bütün yüzeysel ortamlarda Cu’a göre çok daha hareketli olduğundan, özellikle porfiri Cu yataklarının aranmasında çok iyi bir iz bulucu element olarak kullanılır. Çünkü, Cu bulunduğu ortamdan çok fazla uzaklara kadar çözelti halinde taşınamayacağından, cevherden uzak kesimlerde (>1-2 km) alınan örneklerde (dere kumu örnekleri) Cu değerleri son derece düşük olur. Buna karşın Mo hareketli olduğundan, aynı örneklerdeki Mo değeri çok daha yüksek olur ki bu da cevherin bulunduğu yerin tahmininde veya jeokimyasal prospeksiyon yapılan alanın daha da daraltılmasında yardımcı olur.

83 Bazı durumlarda iz bulucu element, gösterge elemente göre yani aranmakta olan ve cevherin yapısında bulunan elementlere göre daha kullanışlı olabilir. Örneğin Ni-Cu yataklarının aranmasında Cu, Ni’e oranla daha kullanışlıdır. Çünkü bu tür yataklar, ultrabazik kayaçlar içinde yer alırlar ve bu tür kayaçların Ni içerikleri yüksektir. Bu nedenle ultrabazik kayaçlarda daha az olan Cu, bu tür yataklarda çok daha iyi bir iz bulucu elementtir. İz bulucu elementin gösterge elemente göre çok daha avantajlı ve kullanışlı olduğu bir diğer durum da gösterge elementin kayaç içindeki bolluk derecesinin analiz edilebilecek sınırların altında olmasıdır. Örneğin altın analizleri. En iyi analitik yöntemlerle bile, altının analiz edilebilmesi için 20 ppb’den fazla olması gerekir. Bu nedenle altın aramalarında, gösterge elemente ilave olarak iyi bir iz bulucu element olan As de kullanılır (Çizelge 3).

84 Çizelge 3. Bazı maden yataklarındaki gösterge ve iz bulucu elementler.
Maden Yatağı Türü Ana Bileşenler İlişkili Elementler Ultrabaziklere bağlı Cr yatakları Cr Ni, Fe, Mg, Pt Ultrabaziklere bağlı Fe yatakları Fe Ti, V, P, Co Ultrabaziklere bağlı Cu-Ni yatakları Cu, Ni, S Pt, As, Co Porfiri Cu yatakları Cu, S Mo, Au, Ag, As, Pb, Zn, K Porfiri Mo yatakları Mo, S W, Sn, Cu, F Skarn tür Fe yatakları Cu, Co, S Skarn tür Cu yatakları Cu, Fe, S Au, Ag Skarn tür Pb-Zn yatakları Pb, Zn, S Cu, Fe Skarn tür W yatakları W Mo, Sn, Cu, F, Mn Sn-W içeren greyzen yataklar Sn, W Cu, Mo, Bi, Li, Rb, Cs, F, B Sn içeren damar tip yataklar Sn, S Cu, Zn, Ag, Sb Epitermal Au yatakları Sb, Hg, As, Tl, W Epitermal Pb-Zn yatakları Cu, As, Sb, Au, Ag, Se, Bi, Te Mezo-epitermal Cu yatakları Cu, Pb, Zn, S Au, Ag, As, Sb Alp tipi Pb-Zn yatakları Ba, F, Co, Ni, Cd, Cu, Hg Uranyum içeren damarlar U Mo, Pb, F Beşi tip masif sülfit yatakları Zn, Co, Cd, Au Kuroko tip masif sülfit yatakları Cu, Zn, Pb, S Ba, As, Au, Ag, Se

85 JEOKİMYASAL ANOMALİ KAVRAMI
Yeryuvarında mevcut kayaçların kimyasal bileşimleri ve bu bileşim içinde elementlerin konsantrasyonları farklılık gösterir. Fe, Ni ve Co gibi elementler bazik kayaçlarda yoğunluk kazanırken Pb, Zn, As, Ag gibi elementler de asidik kayaçlarda daha baskındır. Diğer bir deyişle, her element her kayaç grubunda aynı konsantrasyona sahip değildir (Çizelge 4). Litosferde elementlerin ortalama konsantrasyonları ilk olarak bir Amerikan jeokimyacı olan Clark tarafından 1889 yılında belirlenmiştir. Bu nedenle, Clark’a izafeten bir elementin bir kayaç grubu içindeki konsantrasyonu o elementin clarkı olarak kabul edilir. Ancak bu değer bölgeden bölgeye değişiklik gösterebilir. Çünkü belirli elementler bir jeokimyasal ortamda diğer ortamlara diğer ortamlara nazaran daha zengin olabilir.

86 Çizelge 4. Bazı önemli elementlerin belirli ortamlardaki bolluk dereceleri. Su sonuçları ppb, diğerleri ppm cinsindendir. Element U.mafik kayaç Mafik kayaç Granit Kireçtaşı Kumtaşı Şeyl Yüzey suyu Toprak Bitki külü Altın 0,0032 0,0023 0,005 0,004 0,002 <0,0007 Antimon 0,1 0,2 0,3 1,0 1-2 2 1 Arsenik 1,5 2,1 1,1 1,2 12 7,5 <0,25 Bakır 4,2 72 5 10 42 3 15 130 Baryum 0,4 330 840 92 170 550 20 300 2800 Bizmut 0,05 0,8 0,7 Civa 0,01 0,04 0,03 0,07 0,056 Çinko 58 94 51 21 40 100 36 570 Demir 94300 86500 14200 3800 9800 47000 21000 1600 Flor 420 810 250 280 680 0,77 Gümüş 0,06 0,037 0,25 0,19 0,1-1 İyot 0,12 0,11 0,17 4 0,5 1,7 7 c 4,6 Kadmiyum 0,035 0,0X 0,032 0,1-0,5 4,3 Kalay 0,X 0,6 0,09 Kobalt 110 48 0,33 19 Krom 2980 4,1 11 35 90 43 6,3 Kurşun 18 25 17 30 Kükürt 1200 240 2400 3700 500

87 Element U.mafik kayaç Mafik kayaç Granit Kireçtaşı Kumtaşı Şeyl Yüzey suyu Toprak Bitki külü Lityum 0,X 17 40 5 15 66 3 22 6,2 Manganez 1040 1500 390 1100 X0 850 320 6700 Molibden 0,3 1,5 1,3 0,4 0,2 2,6 2,5 <5a Nikel 2000 130 4,5 20 2 68 18 Platin 0,032 0,03 0,008 Potasyum 34 8300 42000 2700 10700 26600 2300 11000 120000 Rubidyum 0,14 32 276 56 143 1 35 73 Selenyum 0,13 0,88 0,05 0,6 0,31 0,027 Stronsiyum 5,8 465 100 610 300 400 67 1800b Tantal 0,018 0,48 3,5 - Toryum 0,004 2,7 1,7 5,5 12 0,1 13 Uranyum 0,53 3,9 2,2 3,7 0,5 Vanadyum 250 44 57 Volfram 1,6 1,8 a Molibden konsantrasyonu nemli iklimlerde nötr-asit topraklarda yetişen bitki küllerinde <5 ppm’dir. Buna karşın kuru iklimlerdeki alkalen topraklarda yetişen bitki küllerinde ise >5 ppm’dir. b Stronsiyum konsantrasyonu kendiliğinden yetişen bitki küllerinde 1800 ppm iken, tarımsal olarak üretilen bitki küllerinde ise 140 ppm’dir. c Son derece değişken.

88 Jeokimyasal çalışmalarda bir elementin clarkı olarak veya ortalama bolluk derecesi olarak bölgesel değil, yöresel değerler kullanmak gerekir. Böylece, bir elementin bir bölgedeki ortalama konsantrasyonu, o elementin temel değeri olarak bilinir. Ancak değişik jeolojik ve jeokimyasal olaylar sonucunda, herhangi bir elementin bir bölgedeki derişimi, ortalama derişimine oranla değişebilir (artabilir veya azalabilir). Bu durumda da jeokimyasal anomali kavramı ortaya çıkar. Jeokimyasal anomali, verilen bir jeokimyasal ortamda herhangi bir element için elde edilen verilerin (analiz sonuçlarının) o ortama ait olan veya o ortamı karakterize eden verilerden sapmasıdır. Jeokimyasal anomali pozitif ve negatif olabilir. Eğer elde edilen konsantrasyon değerleri, o ortamdaki kayaca ait ortalama verilere göre daha yüksek ise bu bir pozitif jeokimyasal anomalidir. Aksine, ortamdaki kayaca ait ortalama değerlerden daha düşük değerler elde edilirse, bu bir negatif jeokimyasal anomali oluşturur.

89 Her jeokimyasal anomali gerçek anomali değildir
Her jeokimyasal anomali gerçek anomali değildir. Herhangi bir cevherleşme ile ilişkili olan, yani hidrotermal faaliyetler sonucunda gelişmiş olan ve bir cevherleşmenin bulunmasında rehber olabilen anomaliler, önemli ve gerçek anomaliler olarak adlandırılır. Buna karşın, herhangi bir cevherleşme ile ilişkisi olamayan, sadece bazı jeolojik, jeokimyasal ve antropolojik işlemlere bağlı olarak ortaya çıkan anomaliler de yalancı (önemsiz) anomalilerdir. Örneğin, bir bölgeye atılmış olan hurda (araç) yığınları yüzeysel suların etkisiyle çok yöresel Fe anomalileri oluşturabilir. Bu bir yalancı anomalidir. Jeokimyasal anomali ile ilişkili dört ayrı değer söz konusudur (Şekil 3): 1) anomali 2) eşik değer 3) temel değer 4) anomali kontrastı

90 Şekil 3. Anomali, eşik değer ve temel değer arasındaki ilişki
Şekil 3. Anomali, eşik değer ve temel değer arasındaki ilişki. Temel değer, jeokimyasal arama yapılan sahada cevherleşme içermeyen kayaçta aranılan elementin ortalama konsantrasyonudur ve cevherleşme içermeyen bölgelerden alınan örneklerden elde edilen konsantrasyonların aritmetik ortalaması olarak ifade edilir. Örnek olarak cevher içermeyen ultramafik kayaçlarda Cu’a ait temel değer yaklaşık 42 ppm’dir. Eşik değer, temel değerlerde görülen oynamaların en üst sınırıdır. Bu değerin üzerindeki değerler anomali, altındaki değerler ise temel değerlerdir. Jeokimyasal prospeksiyon aşamasında en önemli noktalardan biri eşik değerin belirlenmesidir.

91 Anomali kontrastı, jeokimyasal prospeksiyonda kullanılan herhangi bir elementin anomali topluluğunun ortalamasının temel değerler topluluğunun ortalamasına oranıdır. Xa Xa C = veya C = Xb (Xb + 2 * sb) Burada Xa ve Xb sırasıyla anomali ve temel değerler topluluklarının ortalama değerleri; sb ise temel değerler topluluğunun standart sapmasıdır. Anomali kontrastı herhangi bir jeokimyasal örnekleme çalışması sonucunda bir element için elde edilen anomalinin, o elementin temel değerler topluluğuna göre ne derece şiddetli olduğunu ve dolayısıyla bu anomalinin bir cevherli kütleye işaret etme şansının ne kadar yüksek olduğunu belirlemeye yarar. Bu nedenle, jeokimyasal anomali kontrastı yüksek çıkan elementler tercih edilir.

92 JEOKİMYASAL ÖRNEK ALIM YÖNTEMLERİ
Jeokimyasal prospeksiyonda örnek alma tekniğinin önemi büyüktür. Örnek alma amaca göre değişir. Bu örnekler: * akarsulardan, * bitkilerden, * topraklardan, * yerli kayalardan, alınabilir. Örneklerin aynı özellikleri taşıması ve aynı koşullar altında alınmasına dikkat edilir. Söz konusu örneklerde iz halindeki prospeksiyonu yapılan elementin miktarı tayin edilir. Tayin edilen elementin miktarları harita üzerine işlendiğinde yüksek konsantrasyonun bulunduğu kısımlar gizli bir mineral yatağına işaret edebilir. Birçok maden yataklarının boyutları özellikle cevher damarlarının kalınlıkları prospeksiyon yapılan sahaya göre çok küçüktür. Yüzlerce km2’lik bir bölgede birkaç m kalınlığındaki bir cevher damarını bulmak oldukça güçtür. Sahanın toprak, kolüvyon, alüvyon gibi örtülü tabakalarla örtülü olması prospeksiyonu bir kat daha zorlaştırır. Ancak geliştirilen örnek alma yöntemleri bu zorlukları büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.

93 Akarsular üzerlerinden geçtikleri kayaçları çok az miktarlarda eritirler (yer altı suları dahil). Yani kayaçlardan veya topraktan bir miktar iyon bu sulara geçer. Ağır metal iyonları genellikle ppb mertebesindedir. Alınacak örneklerin bulanık olmamasına dikkat edilmelidir. Analiz örneklerin alındığı yerde yapılamıyorsa ml’lik ağzı çok iyi kapanan PVC yada buna eşdeğer plastik kaplarla muhafaza edilip taşınır. Bitkilerden alınan örneklerde ise dikkat edilmesi gerekilen husus aynı özellikteki yaprak ve dalların seçilmesidir. Yakıldığı zaman 1 gr kadar kül bırakabilecek miktarda örnek alınması gereklidir.

94 Toprak tabakasından örnek, ana kayacın ayrışım sonucu oluşmuş toprak tabakasının belirli derinliklerinden özel burgularla alınır (Şekil 1). Şekil 1: Belirli bir derinlikten toprak örneği almayı sağlayan özel burgu. Burgunun kesici kısmı özel çelikten, örneğin toplandığı kısım tahta veya sert plastikten yapılmaktadır.

95 Topraktan alınan örnek miktarı yaklaşık 50 gr’dır
Topraktan alınan örnek miktarı yaklaşık 50 gr’dır. Örnek numara, alındığı yer vs yazıldığı etiketli plastik torbalara konulur. Plastik torbalar ucuz ve kontaminasyonu önlediği için tercih edilir. Örnek alma derinliği cm kadardır. Toprak numuneleri ile çalışma yaygın bir yöntemdir (Şekil 2). Şekil 2: Bitki örtüsüne sahip bir toprak tabakasının kesiti. Bu kısımların tümüne her zaman rastlamak mümkün değildir.

96 Yerli kayalardan da örnekler alınarak çalışmalar yapılabilir
Yerli kayalardan da örnekler alınarak çalışmalar yapılabilir. Ancak örneklerin sedimanter kayaçların hakim olduğu alanlardan alınmasına dikkat etmek gerekir. Ayrıca hem toprak hem de yerli kaya örneği aynı yerden alınarak korelasyon olanağı sağlanabilir. Örnek alma yerleri: * Belirli doğrultular boyunca amaca ve arazi koşullarına göre yapılabilir. Aralıklar amaca göre m olabilir. Bu yöntem geniş anlamlı prospeksiyonlar için daha çok uygulanmaktadır. Doğrultular su toplama çizgileri ve sırtlar boyunca alınabilir. Haritalar üzerine çizilen doğrultular boyunca da örnek alınabilir. * Belirli bir bölge karelaja tabi tutulur yada mevcut haritanın karelajından yararlanılır. Amaca göre geometrik şekil tam karede olmayabilir (ör: dikdörtgen). Çizgilerin kesiştiği köşelerden bir veya birkaç örnek alınabilir. Bu örnekler ayrı ayrı yada ortalama örnek yapılarak değerlendirilir. Karelerin kenarları (karelaja ait) genellikle 10 m’dir. Bu rakam amaca ve arazi koşullarına göre değiştirilebilir.

97 * Dere, çay, nehir gibi akarsu yatağı boyunca alınan örnekler, akarsuların taşıdığı tortullardan alınır. Örnek alma aralığı amaca göre m olabilir. Örnekler akarsu yatağı boyunca simetrik olarak her iki sahilden alınabilir. Bu durumda örnekler ayrı ayrı değerlendirilir. Araziden alınan örneklerin genellikle 80 mes’in altında irilikte olması istenir. Bu işlem özellikle akarsu sedimanlarının toplanmasında arazide de yapılabilir. Bu amaç için naylondan yapılmış elekler kullanılır. Kontaminasyonun önüne geçmek için metalik elek kullanılmaz.

98 Kayaç Örnekleri Maden yataklarının prospeksiyonunda az kullanılan bir yöntem olmakla beraber oldukça sağlıklı ve güvenilir bilgiler elde edilir. Kayaç jeokimyasının temelini birincil dispersiyon haleleri oluşturur. Dispersiyon haleleri hidrotermal cevher kütlelerinin oluşumu sırasında metallerin yan kayaç içine doğru yayılmasından (difüzyon) kaynaklanır. Elementler mobilitelerine, yan kayacın özelliklerine ve ortamın fizikokimyasal şartlarına göre yayılıma uğrayarak cevher kütlesi etrafında haleler şeklinde zonlar oluştururlar. Bu zonlar düşey ve yatay yönlerde gelişebilirler. Bu yöntemde örnekler bitki örtüsü olmayan yada çok az olan bölgelerde kayaç mostralarından, az miktarda ayrışma ürünü izlenen örtülü kesimlerden 1-2 m derinliğinde yarmalar açılarak ulaşılan taze ana kayaçtan alınırlar. Özel durumlarda cevherleşmenin oksidasyon zonundan alınabilir.

99 Örnek alım aralıkları ön arama ve sistematik prospeksiyon göz önünde bulundurulur. Sistematik örneklemede m aralıklı örnek ağı seçilir. Örnek ağı haritalama ölçeğine bağlıdır. Örneğin; 1/ ölçekli haritalama işlemlerinde her km2’de 60 adet örnek alınabilir. Daha büyük ölçekli haritalarda örnek sayısı daha azdır. Örneğin; 1/ ölçekli haritalamada 8-10 örnek/km2, 1/ ölçekli haritalamada 30 örnek/km2 alınır. Örnek alım noktalarının birbirlerinden uzaklıkları 0,5-10 m arasında, alınan örnek ağırlığı ise 0,5-2 kg arasında değişir. ayrıca örnekleme sırasında yapı, kayaç tipi, cevherleşme ve ayrışma türü gibi özellikler de kaydedilir. Bu yöntemin en büyük dezavantajı; her zaman istenilen yerlerde kayaçların mostra vermemesi ve analiz öncesi kayaç örneklerinin kırılma, öğütme işlemlerini zorunlu kılmasıdır.

100 Toprak Örnekleri Bu yöntem dünyada en çok uygulaması olan yöntemdir
Toprak Örnekleri Bu yöntem dünyada en çok uygulaması olan yöntemdir. Kayaç mostralarının çok az gözlendiği yada örtülü alanlarda oldukça pratik şekilde yürütülür. Örnek alımının kolay, örneklerin analize hazırlama işlemlerinin basit olması sebebiyle ayrıntılı prospeksiyon çalışmalarında uygulanır. Maden yatakları ve çevresinde kayaçların karasal ortam şartlarında yoğun fiziksel ve kimyasal ayrışmaya uğramaları sonucunda ikincil element haleleri oluşur. “Hidromorfik haleler” de denilen bu oluşuklar sulu çözeltiler halinde kayalara ve toprak örtülerine taşınan elementlerden kaynaklanırlar. Yeraltı suları da metalleri taşınmış toprak örtülerine kadar çözünmüş halde taşıyabilirler.

101 Topraklar kalıntı, taşınmış, olgun, jüvenil, zonal ve azonal şeklinde sınıflandırılabilir. Topografya, zaman, biyolojik faaliyet, ana kaya bileşimi ve iklim gibi faktörler belirtilen toprak türü, zonlanması, bileşimi ve element dağılımını tayin eder. Zonlu topraklarda ilgili elementlerin zenginleştiği zonlardan örnek alınır. Mineral birikme zonunun oluşmadığı durumlarda diğer zonlardan örnek almak mümkün olacaktır. Örnek alımı belirli bir derinlikten (2-20 cm arasında değişir) ve belirli tane boyutlu toprak bölümünden yapılır. Örnekler katlanabilir avcı küreği yada el burgusu ile açılan çukurlardan alınır.

102 Dere Kumu (Sedimanı) Örnekleri Bir maden yatağı bölgesinde toprak ve kayaç kırıntıları derelere taşınıp birikerek dere kumlarını oluştururlar. Dere sedimanları örnek alınan yerden itibaren dere yukarı çevredeki var olan malzemeyi temsil eder. km2’de 1-2 örnek , ana dere boyunca km’de 2-3 örnek alınır. Detay etütlerde örnek alım aralıkları m olabilir. Örneklerin dere kavşaklarının yukarı kısmından alınmasına dikkat edilmelidir. Metal içerikli sedimanlar; toprak ve kayaçların yüzeysel ayrışmaları ve yer altı suyunun aşındırdığı, taşıdığı malzemelerden oluşurlar. Metaller genellikle sedimanlar içinde toprak tanecikleri (çoğunlukla) ve mineral taneleri (az oranda) şeklinde bulunurlar. Bunlar kırıntılı mineral taneleri dışında kil minerallerine, demir ve magnezyum hidroksitlere, mineral ve kırıntılı tane yüzeylerine, organik maddelere bağlı olarak taşınırlar. Bu sebeple çok iri taneli kırıntılı malzeme alımından kaçınılır.

103 Örnek içindeki aşırı organik malzeme fazla miktarda metal birikimine neden olabilir. Bu durum incelemelerin yanlış bir yöne kayması sonucunu doğurabilir. Ayrıca derelerden alınan sedimanların 50 gr ağırlığında, 80 meş büyüklüğünde olmalıdır. Örneklerin özel olarak yapılmış sağlam kağıt torbalara konulması gerekir. bu torbalar güneş altında yada kum banyosunda kurutulur. Naylon torbalardaki örnekler kolay kurutulamadığı, bez torbalar ise çok ince taneleri tutamadıkları için kullanılmazlar.

104 Su Örnekleri Jeokimyada kullanılan en eski yöntemlerden birisidir
Su Örnekleri Jeokimyada kullanılan en eski yöntemlerden birisidir. Maden aramalarında geniş bir uygulama alanına sahiptir. Yüzeylenmiş maden yataklarının tükenmekte olması söz konusu olunca hidrojeokimyasal prospeksiyonun örtülü yatakların aranmasında rolü ve gerekliliği daha da belirginleşir. Cevher mineralleri belirli niteliklere sahip olan sular tarafından ayrıştırılırlar. Bu yolla çözeltiye geçen element ve iyonlar, doğrudan cevher yatağı çevresine yada yer altı suyunun akış yönünde taşınırlar. Cevher yataklarından F, H, Cu, Zn, Mo, V, Pb gibi iyonlar sUya geçerek çözelti halinde taşınırlar.

105 Yataklar mevsimsel yağışlardan büyük ölçüde etkilenirler
Yataklar mevsimsel yağışlardan büyük ölçüde etkilenirler. Örneğin; metal tuzları, kuru bir mevsim ardından başlayan yağışlı bir mevsimde taşınmaları sonucu dere ve kaynak sularında bazı element konsantrasyonlarının yükselmesine neden olabilir. Bundan dolayı örnek alım zamanları bölge ikliminin karakterine uygun olarak seçilmelidir. Yatağı işaret eden bileşenler iyon, element ve bileşikler halinde Fe, Mn ve Al hidroksit ve oksitlere absorbsiyon olayları ile bağlanarak taşınırlar. Yer altı suyu düşük pH’lı olduğu için yüzey sularına oranla daha iyi metal taşırlar. Ayrıca örnek alırken maden yatağını kontrol eden tektonik yapılar, kayaçların drenaj özellikleri, arazi morfolojisi, kaynak ve dere ağı sıklığı göz önünde bulundurulmalıdır.

106 Botanik Örnekleri Bitki kökleri, basit difüzyon olayları yada kil mineralleri ile bitkilerin kök yüzeyleri arasında gelişen iyon değişim mekanizması yoluyla yayıldıkları yerlerdeki kayaç ve topraklardan çözülü halde bulunan iyonları bünyelerine alırlar. Böylece cevherli bölgelerde yetişen bitkiler cevhersiz bölgede yetişenlere göre daha farklı fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikler kazanırlar. Bitkiler element içeren suları farklı kaynaklardan alırlar. Derin köklü bitkiler doğrudan yer altı su tablası ile ilişkili element yayılımı ile beslenir. Kısa köklü bitkiler ise daha çok yağmur suyuna bağlı olarak beslenirler.

107 Örneğin; çöl bölgelerinde yetişen ağaç ve çalı kökleri 50 m ve daha derinlerdeki yer altı su seviyesine kadar inerek oradaki jeokimyasal şartları yansıtabilen bazı element türlerini bünyelerine alarak kalın kum örtüleri altında gizlenen yatakların bulunmasını sağlamaktalar. Aynı şekilde tüf, bazalt, kolivyon, alüvyon, moren ve lös gibi cevherleşme sonrası örtü oluşukları altında bulunan gömülü yatakların özellikle Cu, Co, Zn, Mo, Ag, U, Au, Pb, Hg gibi örtülü cevherlerin bulunmasında önemli ip uçları verir. Örnekler bitki türlerinin dağılımı, toprak türü ve topografyaya bağlı olarak oluşturulan karelaj şeklindeki eşit aralıklı noktalardan yada belirli hatları izleyen profillerden toplanır. Metal içeriği bir bitkinin organlarına göre değiştiği için yani, bitkinin kökünden yapraklarına doğru her organında tedrici bir element artışı olduğu için örnekler ağaç ve çalıların yerden 1-1,5 m yüksekliğindeki yaprak ve genç bölümlerinden kesilir. Bitkilerin yoğun humuslu seviyelerinden beslenmeleri durumunda buralardan da örnek alınmalıdır. Örnekler aynı bitki organından kesilmeli ve yaklaşık 100 gr ağırlıkta olmalıdır.

108 Gaz ve Buhar Örnekleri Mostra vermiş yada gömülü halde bulunan, difüzyona uygun jeolojik yapıların yer aldığı bazı maden ve petrol yataklarında atmosfere doğru birincil ve bozunma ürünü niteliğinde ikincil gaz ve buharlar yayılırlar. Karakteristik gaz ve buharların toprak yada atmosferde belirli bir konsantrasyona ulaşmaları durumunda ölçülen değerler doğrudan yada dolaylı olarak bazı yatakların bulunmasına katkıda bulunurlar. Kullanılan ölçüm cihazları ve ölçülebilen karakteristik gaz ve buhar türleri oldukça çeşitlidir. Ölçüm yöntemleri arasında yaygın olarak kullanılan toprak havasında yada suyunda bulunan radon gazı miktarıyla ilişkili ölçüm çalışmalarıdır. Radon gazı U ve Th yataklarının aranmasında kullanılır.

109 Diğer bir yaygın olarak kullanılan arama yöntemi civa buharı ile ilgilidir. Toprakta ve atmosferde toplanabilen civa buharının ölçülmesidir. Civa buharının yatak etrafında geniş haleler oluşturması özellikle civa minerallerinin, sülfidli cevherlerin, tektonik yapıların ve bazen de Au ve Ag yataklarının aranmasında yardımcı olmaktadır. Petrol ve tabii gaz yataklarının prospeksiyonunda gaz halindeki hidrokarbon konsantrasyonlarından yararlanılarak petrol kapanları belirlenir.

110 JEOKİMYASAL PROSPEKSİYON
Jeokimyasal prospeksiyon, yeryüzünde aflörman vermeyen maden yataklarını, kendine has teknik yardımı ile ortaya çıkarmaktadır. Bu prospeksiyon yeryüzüne yakın toprak ve taş numunelerinin toplanmasını kapsar. Bu elementler yeryüzünden alınabileceği gibi yeraltından (madenlerden), dere veya nehir sularından, sedimanlardan, bitkilerden veya bu bitkilerin meydana getirdiği materyalden yada çok daha farklı tortullardan alınabilir. Söz konusu numunelerde iz halindeki prospeksiyonu yapılan elementin miktarı tayin edilir. Maden yataklarının bulunduğu bölgelerde aranan elementin konsantrasyonu mutadın üstündedir. Tayin edilen elementin miktarları harita üzerine konduğu zaman, yüksek konsantrasyonun bulunduğu kısımlar gizli bir mineral yatağına yada yataklarına karşılık gelebilir. Maden yataklarında mevcut metal veya elementler doğal etkilerle yada olaylarla bir yerden diğer bir yere göç ederler. Yani taşınırlar ve uygun bölgelerde etraflarındaki alana nazaran konsantrasyonu arttırırlar. Bu bölgelere hedef bölgeler adı verilmektedir. Jeokimyasal prospeksiyonun amacı da bu hedef bölgeleri tespit etmektir. Bu hedef bölgelerinin tespiti ancak alınan numunelerin dikkatle ve doğru olarak testi ve açıklanması ile olabilmektedir. Hedef bölgenin şekli, genellikle arazinin doğal şekline bağlı olarak gelişir.

111 JEOKİMYASAL PROSPEKSİYONUN NİTELİKLERİ
Jeokimyasal prospeksiyon çok sayıda numune almayı gerektirir. Örneğin, günde birkaç yüz numune alınması ve bunların analiz edilerek sonuçların bulunması gerekmektedir. Amaca göre genel anlamlarda prospeksiyonlar için 1/ ölçekli haritalarla çalışılabildiği gibi daha ayrıntılı çalışmalar için 1/25000, 1/10000 ölçekli haritalarla da çalışılabilir. Alınan numunelerin aynı özellikte olması, özelliklerini değiştirmeden aynı metotlarla analize tabi tutulması gerekir. Elde edilen sonuçların başka metotlarla kontrolü gerekebilir. Jeokimyasal prospeksiyonda kullanılan bazı terimler: Temel değer (back ground): Anomalileri belirleyebilmek için, bölgeyi oluşturan (steril-cevhersiz) formasyonların prospeksiyonu yapılan element bakımından normal konsantrasyonuna denmektedir. Örneğin, magmatik kayaçlar içindeki bakır miktarı 70 ppm, bizmut 0,1 ppm, kurşun ppm kadardır. Bu değerin (yani temel değerin) o bölgeye göre saptanması gerekir. Kısaca bir bölgede belirli bir değerin (en çok tekrarlanan) altında bulunan değerler normal temel değeri verir. Bu değerin üzerindeki değerler anomalidir ve bir cevher yatağına karşılık gelebilir. Bu değer bir veya birkaç kat temel değere karşılık gelebilir.

112 Eşik değer (threshold): Anomali ve temel seviyeyi ayıran değere eşik değer adı verilir. Bu değer, normal temel değer toplanmasının üst sınırı olarak da tariflenebilir. Jeokimyasal aramalarda, özellikle sonuçların açıklanmasına büyük ışık tutar. Eşik değer bölgesel ve genel olmak üzere saptanmalıdır. ŞEKİL… Jeokimyasal anomaliler: Primer ve sekonder olmak üzere ikiye ayrılır. a. Primer anomaliler: Primer anomaliler derinliklerde ve çeşitli petrolojik nedenlerle meydana gelir. Örneğin hidrotermal faaliyetlerle. b. Sekonder anomaliler: Meteorik etkilerin sonucu meydana gelir. Örneğin meteorik suların etkisi ile mevcut maden yatağına ait elementler bir yerden diğer bir yere taşınmış ve birikmişlerdir. Örneğin alüvyonlar içinde rastlanan metalik mineral toplanmaları gibi (kasiterit, kromit, manyetit v.s.).

113 Bu taşınma olayı mekanik olarak meydana gelebileceği gibi iyonik hallerde de olabilir. Mekanik halde, konsantrasyon genellikle kimyasal ve fiziksel bakımdan MUKAVİM minerallerin (özellikle yoğunluğu fazla) uygun bir yere toplanması şeklinde meydana gelir. ŞEKİL… İyonik halde ise dekompozisyon (ayrışım) sonucu elementin sıvı faza geçmesi ile meydana gelir. Sıvı faza geçen yani eriyen element hareket etme niteliği kazanır ve bir yerden bir yere göç eder. Ortamın değişikliği sonucu ise çökelir. Örneğin bakır gibi. Tabloda bazı elementlerin silis ve süfürsüz ortamda hareketlilikleri verilmiştir. Bazı Elementlerin Özel Ortamda Hareketlilikleri Hareketlilik Birincil element İkincil element Çok hareketli S, Cl Br, I, Mo, B, Se Hareketli Ca, Na, Mg, K Zn, Ba, U Az hareketli Si, Mn Ni, Co, Cu, As, Sb, Pb Hareketsiz Fe, Al, Ti Cr ve nadir topraklar

114 Hareketlilik oranı ortama bağlıdır. Özellikle pH ve Eh’a
Hareketlilik oranı ortama bağlıdır. Özellikle pH ve Eh’a. Örneğin sülfürlü yataklarda hareketlilik aşağıdaki tablodaki gibidir. Bazı Elementlerin Aist ve Alkali Ortamdaki Hareketliliği Hareketlilik Silis ortam Kalkerli ortam Hareketli S, Mo, Zn, Ag Orta derecede hareketli Cu, Co, Ni, Mo, As Fe, Cu, Pb Hareketsiz Fe, Pb, As

115 Kirlenme (kontaminasyon) Özellikle cevherleşme bölgelerinde, daha önce madencilik işlemleri yapılmışsa, çıkan cevher çeşitli şekillerde (mekanik veya iyonik) çevreye yayılır ve jeokimyasal anomali belirebilir. Yerleşme bölgelerinde de aynı olay meydana gelebilir. Özellikle bakır gibi çok eskiden beri işlenen klasik metallerde bu olay çok önemlidir. Gerçek anomalilerden istatistiksel yöntemler sonucu ayrılabilir. Bu bakımdan jeokimyasal prospeksiyona başlamadan önce veya çalışmalar esnasında sahanın eski bir maden veya yerleşme alanı olup olmadığı üzerinde önemle durmalı ve aradığımız metal bakımından kirlenmiş olup olmadığı saptanmalıdır. Böylece daha sonra yapılması muhtemel hatalar önlenmiş olur.

116 JEOKİMYASAL PROVENS VE JEOKİMYASAL BELİRLEYİCİLER
Jeokimyasal provens: Kimyasal bakımdan özellik arz eden veya başka bir deyişle aynı özellikleri gösteren büyük alanlara jeokimyasal provens denir. Jeokimyasal provens arz kabuğunda oldukça önemli bir alan kaplar, fakat alanı teşkil eden kayaçların yaşlarının aynı olması gerekmez. Yalnız jeokimyasal provens teşkil eden bölgenin, bu niteliği kazanabilmesi için daha önce belirli bir jeolojik zaman aralığı geçirmiş olması doğaldır. Jeokimyasal provenslerin, belirli tip ve metal yatakları ihtiva etmesi ile karakterize olan metalojenik provenslerle yakın ilgisi vardır. Örneğin Kuzey Anadolu bölgesi gibi. Bu bölge gerek ihtiva ettiği Cu, Pb-Zn yatakları (veya bu elementler) gerekse özellikle magmatik (volkanik ve yarı volkanik) kayaçlar bakımından büyük benzerlikler arz ederler. Bu bakımdan jeokimyasal provenslerle, petrografik provensler arasında da geniş anlamda bir bağ kurulabilir. Bununla beraber bazı elementlerin birbiri ile olan ilgileri, örneğin K-Rb, Ca-Sr, Al-Ga, Si-Ge, Zr-Hf, Nb-Ta, Pt-Ru-Rh-Pd-Os-Ir gibi; bazı jeokimyasal ve petrolojik korelasyonların yapılabilmesini sağlamaktadır. Kayaçların birincil, ikincil ve iz elementleri arasındaki bağlar, jeokimyasal provens kavramının yerinde olduğunu gösterdiği gibi, bunların metalojenik ve petrografik provensler arasında bağ kurulmasında da yararı olur. Tabloda kayaçların birincil elementleri ile (oksijen hariç) bunlara bağlı ikincil ve iz elementleri gösterilmiştir.

117 Kayaçlardaki Birincil, İkincil ve İz Elementler
Magmatik kayaçlar (genel anlamda ve bütünüyle) Si-Al-Fe-Mg Ca-Na-K Ti-Mn Zr-Hf-Th-U-B-Be- Li-Sr-Ba-P-V-Cr- Sn-Ga-Nb- Magmatik kayaç türleri ___________________ Asit alkali kayaçlar Bazik kayaçlar Ultrabazik kayaçlar Si-Al-Na-K Si-Fe-Mg-Ca Si-Mg-Fe İkincil ve iz elementler Zr-Ti-Nb-Ta-F-P nadir topraklar- Pb-Zn-Sn-W-Mo-Au-U-Th-v.s. Ti-Mn-Ni-Co-Cu-Pt Cr-Ni-Co-Pt Sedimanter kayaç türleri Demir oksit Manganez oksit Fosfat Şistli killer Fe Mn P Al As-Co-Ni-Se As-Ba-Co-Mo-Ni-V-Zn Ag-Mo-Pb-F-U-Se-V-nadir topraklar Ag-As-Au-Bi-Cd-Mo-Ni-Sb-V-Zn

118 Metalojenik provens veya daha dar anlamda cevherleşme göz önüne alınırsa buna benzer bağıntıların varlığı ortaya konabilir. Örneğin sülfürlü cevherleşmelerde birincil elementler S ile birlikte Cu-Zn-Pb-Fe-As-Sb-Co-Mo v.s.dir. Bu tür bağlar diğer tür, yani bileşime göre kurulabileceği gibi jenezde gözetilerek kurulabilir. Sedimanter formasyonlarda ise jeokimyasal ilişkiler kayaç türlerinde olduğu gibi stratigrafik seviyeler arasında da kurulabilmektedir. Jeokimyasal belirleyiciler (endikatörler):

119 BİRİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
KLJSD

120 İKİNCİL JEOKİMYASAL DAĞILIM
SKJDF


"UYGULAMALI JEOKİMYA." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları