2.ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ ( EPİSTEMOLOJİ ) İNSAN BİLGİSİNİN İMKANINI, KAYNAĞINI, SINIRLARINI, VE ÖLÇÜTLERİNİ ARAŞTIRAN DALINA BİLGİ FELSEFESİ DENİR.
BİLGİ KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI SUJE OBJE DOĞRULUK TEMELLENDİRME BİLGİNİN OLUŞUM AŞAMALARI BİLGİYİ OLUŞTURAN UNSURLAR BİLGİNİN KAYNAĞI YAPISI YÖNTEMLERİ SINIRLARI DEĞERİ VB……..
BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI 4 GRUPTA TOPLANIR BİLGİNİN KAYNAĞI BİLGİNİN İMKANI BİLGİNİN DERĞERİ BİLGİNİN ÖLÇÜTLERİ
Akla dayanan bilgi doğru bilgidir. ( rasyonalizm) DOĞRU BİLGİNİN ÖLÇÜTÜ NEDİR? SORUSUNA VERİLEN CEVAPLARIN BAZILARI ŞUNLARDIR. Akla dayanan bilgi doğru bilgidir. ( rasyonalizm) Deneye dayanan bilgi doğru bilgidir.( empirizm) Faydalı olan bilgi doğru bilgidir. ( pragmatizm) Olgulara dayanan bilgi doğru bilgidir ( pozitivizm) Sezgiye dayanan bilgi doğru bilgidir. ( entüisyonizm) Fenomeni dile getiren bilgi doğru bilgidir ( fenomenoloji) BU ŞEKİLDE ‘BİLGİNİN KAYNAĞI NEDİR? SORUSUDA CEVAPLANMAKTADIR.
BİLGİNİN İMKANI SORUNU İlk çağ felsefesinin ilk dönemi, bir doğa felsefesi niteliği gösterir. İlk dönemde filozoflar, beş duyu organınan dayanan bilgilerle evreni ve temel maddeyi açıklamaya çalışıyorlardı. Buna bu gün Naif Empirizm ( sorgulanmamış deneycilik ) diyoruz. Bu günkü anlamda sistemli bir deney yapılamıyordu. Filozoflar kişisel deneyimlere , tecrübelere ve mitolojilerdeki akıllarına yatan bilgilere sahiptiler. Bu yüzden evrenin oluşumu ve varlıkların temel maddesini ( arkheyi) araştırırken birbiriyle çelişen farklı sonuçlara ulaşılmasına neden oluyordu.
Böyle bir durumda herkesin üzerinde uzlaşabileceği doğru bir bilginin olmadığını düşünen bir grup filozof ve buna karşı çıkan başka bir grup filozofların ortaya çıkması doğaldı. Bu filozofların tartıştığı problem bilgi felsefesinin en temel problemi olan “ Doğru bilginin imkanı” problemidir. “Doğru bilgiye ulaşmak mümkün müdür? Sorusuna ; “mümkündür” diyenlere dogmatikler, “ insan nesneleri tam ve doğru olarak bilir. Bu bilgi doğru, kesin bir bilgidir.” diyen görüş doğmatizm adını alır. “ mümkün değil,imkansızdır” diyenlere de septikler ( kuşkucular ) denmiştir. Bir düşüncenin gerçekle uyuşup uyuşmadığını bilemeyiz. Bundan dolayı bizim hiçbir zaman, hiçbir şeyi bilemeyeceğimiz sonucu çıkar. Bu nedenle doğru bilgi elde etmek imkansızdır diyen görüş ise şüphecilik ( septisizm) adını alır.
Doğru bilginin imkansız olduğunu savunan ilk düşünürler sofistler Sofistlere gerekli ortamı, Elealılar ve Demokritos hazırlamıştır. Sofistler, duyularımızın bize doğru bilgi veremediği ve bilgilerin isana göre değiştiği fikrini temel alırlar. Bunun sonucu olarak, hiçbir konuda kesin yargıya varılmamalıdır görüşündedirler. Sofistlerin fikirleri daha sonra geliştirilerek septisizm” e ulaşılmıştır. Septisizm ( kuşkuculuk); insanın gerçeğin özünü bilemeyeceğini savunan öğretilerin genel adıdır. Rönesanstan sonra şüphenin şekil değiştirerek bilimsel şüphe halini aldığı görülür. Descartes, şüpheciliği kesin bilgiye ulaşıncaya kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamında bir yöntem olarak kullanmıştır. Şüphe, septisizimde amaç, bilimde ise doğru bilgiye ulaşmak için bir araçtır.
SEPTİKLER ( ŞÜPHECİLER) PROTAGORAS: “insan her şeyin ölçüsüdür” sözüyle bilgilerin isandan isana değiştiğini, duyuların insanı yanıltabileceğini, insanın doğruyu aramaktan ziyade mutlu olmanın yollarını araması gerektiğini savunur. GORGİAS: hiçbir şeyin bilinemeyeceğini bilinse de bir başkasına aktarılamayacağını vurgular. PYRRHON:Duyların insanı yanıltacağını, bilgilerin kişisel ve yanıltıcı olduğunu, yanlış bilgilerinde insanı mutsuz edeceğini, bu nedenle en iyi tavrın yargıda bulunmamak olduğunu söyler ki buna “epokhe” diyoruz. TİMON:varlığın gerçek özünü bilemeyceğimizi, bu nedenle hiçbir konuda doğru karar veremeyeceğimizi, yapılması gerekenin doğanın akışına kendimizi bırakmamız gerektiğini vurgular. SEXTUS EMPRİKUS:Pyrrhon ve Timon dan sonra şüpheciliği ahlaki alana da genişletmiş ve şüpheyi bir sistem haline getirmiştir.
DOGMATİKLER İnsanın her hangi bir şey hakkında doğru bilgiye ulaşabileceğini, aynı zamanda bu bilginin kesin ve genel geçer olabileceğini savunan görüştür. Doğmatizm :akıl ve mantık ilkelerinden hareketle insanın hakikate ulaşabilecğini iddia eden anlayıştır.. Doğmatizmin iki temel kabulü vardır.: 1) Varlık vardır. 2) Bu varlık bilinebilir. Peki hangi tür şeyleri bilebiliriz? Bilgilerimizin kaynağı nedir? Bütün varlığın bilgisini edinebilir miyiz? : bu tür sorulara verilen cevapları üç grupta toplayabiliriz. 1. Akılcılar ( Rasyonalistler ) 2. Deneyciler ( Empristler ) 3. Eleştiriciler ( Kristisistler )
ÖZETLE RASYONALİZM ( AKILCILIK) Bilginin akla, düşünceye dayanıp, doğru bilginin ancak bu kaynakla elde edilebileceğini savunan görüştür. İlk Çağda Sokrates, Platon ve Aristoteles rasyonalizmin en önemli temsilcileridir. Sokrates,doğuştan insan aklında bulunan bilgilerin ortaya çıkarılmasını bilimin amacı saydığından rasyonalisttir. Platon, asıl gerçek olan idealar evrenini ruhun önceden tanıdığını ve hatırladığını söylediğinden rasyonalisttir. Aristoteles, varlıkların özü olan formların bilgisine, akılla varılabileceğini söylediğinden rasyonalisttir. Ona göre akıl, doğuştan bilgiye değil ama bilgi oluşturma yetisine sahiptir.
ÖZETLE RASYONALİZM ( AKILCILIK) İslam rasyonalist düşünürlerinden Fârâbi, üç tür bilgi kabul eder. Her üç bilgi türünü de aralarındaki farklılıklara rağmen akıla dayandırdığından rasyonalisttir. Rasyonalizm asıl gelişimini 17. ve 18. yüzyıllarda göstermiştir. Descartes, doğru bilginin duyulardan ve deneyden değil, akıl ve düşünceden edinilebileceğini savunduğundan ve insan aklında doğuştan fikirlerin varlığını kabul ettiğinden rasyonalisttir. Hegel ise, gerçeğe hiç deneye başvurmadan, sırf akıl sınırları içinde kalınarak varmaya çalışır. Bu nedenle rasyonalizmi doruğa ulaştıran filozof olarak kabul edilir.
ÖZETLE EMPİRİZM( DENEYCİLİK) Bilgimizin tek kaynağının deney olduğunu savunan görüştür. Önemli empirist düşünürler arasında Locke ve Hume sayılır. Locke’a göre; tüm bilgilerimiz iç ve dış deney denilen iki kaynaktan gelir. Dış deneyin konusu dışımızdaki algılanabilen nesneler. İç deneyinki ise ruhun içinde olup bitenlerdir. Dış dünyayla ilgili bilgiler gerçeğin tam yansısı olamaz. Objeler arasındaki bağlantıları biz kurarız. Bu durumda cisimler dünyasının var olduğu kesin olarak söylenemez. Doğruluk fikirlerin objelere değil, birbirine uygun olmasıdır.
ÖZETLE EMPİRİZM( DENEYCİLİK) Hume Bilincin içindekileri fikirler ve izlenimler diye ayırır. Düşünme duyu malzemesini işlemektir. Hume’a göre; sujede bulunan her şeyin kökü mutlaka deneydedir. Var olma ile algılanmış olma bir ve aynı şeydir. Duyular bize nitelik, durum ve etkinlikleri gösterir. Bunlar dışındaki hiçbir şeyin varlığından söz edilemez. Bu açıdan bakıldığında, nedensellik bağlantısı bile bir zorunluluk değildir. Alışkanlıktan doğan bir fikri, zorunluluk zannetmemizdir. Condillac gibi bazı düşünürlere göre ise; duyu organlarımızın bize bildirdiklerinin dışında hiçbir bilgimiz olamaz.
ÖZETLE KRİTİSİZM( ELEŞTİRİCİLİK) Eleştirici Felsefe, insan aklının bilgi edinebilme gücünü irdeler. Kant’a göre dış dünya bilginin ham maddesini verir. Suje ise bu ham maddeyi bilgi haline getirir. Duyu organları ile alınan malzemeye duyarlığın zaman ve uzay formları eklenir. Zihinde ise bu izlenimler birbirlerine bağlanır. 12 kategoride işlenir ve bilgi halini alır. Zaman, uzay formları ve 12 kategori aprioridir.
ÖZETLE POZİTİVİZM( OLGUCULUK) Pozitivizm, sadece olguların bilinebileceğini, nesnelerin özünün bilinemeyeceğini savunur. Olgular konusundaki bilgilerimiz rölatiftir. Olguların gerçek nedeninin değil, sadece art ardalığını gözleyip, bilimsel yasaları ortaya koyabiliriz. Bunu da sadece diğer olayları önceden bildirebilmek için yaparız. Pozitivizmin önde gelen temsilcisi Auguste Comte’a göre insan düşüncesi tarih boyunca üç aşamadan geçmiştir. Buna “üç hal yasası” adını verir. Bu aşamalar Teolojik aşama, metafizik aşama ve pozitif aşama
ÖZETLE ENTÜİSYONİZM( SEZGİCİLİK) Bilginin kaynağı sezgidir, diyen görüştür. Önemli temsilcilerinden olan Bergson’a göre bilginin iki kaynağı vardır. Zeka ve sezgi Zeka evreni durgun halde, sezgi ise hareket ve oluş halinde kavrar. Bergson’u önceleyen Gâzali, gerçek bilgiye Tanrının insan yüreğine bilgi doldurması ve tanrı sırlarının sezgiyle elde edilmesi yoluyla varılabileceğini savunmuştur.
ÖZETLE PRAGMATİZM( FAYDACILIK) Tek gerçekliğin uygulamada işe yararyan gerçeklik olduğunu söylemektedir. Bilginin yararlı olmadıkça, doğru olamayacağını savunmaktadır. Böylece yaşam, olaylar ve insan ihtiyaçları her gün değiştiğine göre doğrularda her gün değişecek, kesin ve genel geçerliliği olan bir bilgi imkansızlaşacaktır. Enstürmantalizme göreyse, bilimsel yasa ve kavramlar başarılı oldukça doğru ve geçerilidir. Bunlar doğrulara ulaşmak için sadece birer alettir.
ÖSS DE ÇIKMIŞ SORULAR Sokrates, konuşmalarında, kendisinin hiçbir şey bilmediği gerekçesiyle, karşısındaki kişiye sorular yöneltir. Bu sorular ve onlara aldığı cevaplarla, önce o kişinin ortaya koyduğu düşüncenin üstünkörülüğünü, temelsizliğini gösterir. Sorularına devam ederek, konuştuğu kişinin doğru düşünceye ulaşmasına yardımcı olur. Kendi deyişiyle “ruhta uyku halinde bulunan düşünceleri doğurtmaya” uğraşır. Sokrates’in bu yaklaşımının temelinde aşağıdaki görüşlerden hangisi vardır? A) Bilgiye, o konuda uzman kişilerin görüşleri alınarak ulaşılır. B) Bilgi, karşıt görüşlerin uzlaştırılmasıyla oluşur. C) Saklı olan doğrular, insanın sorgulama yoluyla düşündürülmesi sonucu ortaya çıkarılabilir. D) Apaçık olmayan gerçeklere, erdemli kişiler gibi, erdemsiz kişiler de ulaşabilir. E) Doğrular, duyularımızın ve aklımızın kavrayabilme gücüyle sınırlıdır.
Bir bilimsel bilgi ürettiğini iddia eden kişi, iddiasını bilimle uğraşan başka kişilerin de gerçekleştirebileceği gözlem ve deneylere veya onaylayacağı mantıksal çıkarımlara dayanarak belgelemekle yükümlüdür. Bilim çevrelerinin yeterince belgelenmiş saymadığı hiçbir iddia, bilimsel bilgi olarak kabul edilmez. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir? A) Bilimsel bilgi olgulara dayalı, tekrarlanabilir ve ölçütlerle denetlenebilir niteliktedir. B) Bilim, insanın çevresinde olanları anlama ve açıklama ihtiyacından doğmuştur. C) Bilim genelleyicidir; tek tek olgularla değil, aynı türden olguların ortak yönleriyle ilgilenir. D) Bilimsel bilgi, olaylar arasındaki ilişkileri açıklayarak bu olayların kontrol edilebilmesini sağlar. E) Bilimsel bilgiler doğru olarak kabul edilen bir takım temel varsayımlara dayanır.
* Hobbes’a göre, insan bencildir ve onun bütün eylemleri bu bencil doğasının arzularını tatmin etmeye yöneliktir. Bu durum, çıkar çatışması yüzünden insanların birbiriyle sürekli savaş halinde olmasına yol açar. İnsanları bir arada tutabilmek için, devlet tek bir gücün egemenliğine dayanmalıdır. * Locke insanların doğaları gereği iyi olduğunu, bunun sonucu olarak, ilişkilerinin iyi niyet, yardımlaşma ve işbirliğine dayandığını ileri sürer. İnsanlar arasındaki iyi ilişkilerin sürdürülebilmesi, tek bir gücün değil, çoğunluğun egemen olduğu bir devlet düzeniyle mümkündür. Bu bilgilere göre, Hobbes ve Locke’ın devlet anlayışlarındaki fark, aşağıdakilerden hangisinin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır? A) İnsanlığın geleceğiyle ilgili beklentilerinin B) İnsanın psikolojik yapısı ve özelliklerine ilişkin görüşlerinin C) Yaşadıkları çağa egemen olan siyasi görüşlerin D) Toplumsal düzenlemelerin gerekli olup olmadığı konusundaki inançlarının E) Çevrelerindeki insanlarla karşılıklı ilişkilerinin
Faydacı ahlak anlayışına göre, en çok sayıda en büyük ölçüde mutluluk sağlayan eylem, ahlaki bakımdan doğru eylemdir. Dolayısıyla bir eylemi doğru veya yanlış olarak değerlendirmek için öncelikle o eylemin, ilgili kişilerin tümüne sağladığı hazlara ve getirdiği acılara bakmak gerekir. Bu parçaya göre, faydacı ahlak anlayışı bir eylemin ahlaki bakımdan doğru olup olmadığını değerlendirirken aşağıdakilerden hangisini ölçüt alır? A) Eylemin sonuçlarını B) Eylemde bulunan kişilerin niteliklerini C) Eylemin hangi koşullarda gerçekleştirildiğini D) Toplumun eylemde bulunan kişiye karşı tutumunu E) Eylemin hangi amaçla yapıldığını
Eğer bir bilginin bilimsel olarak ortaya konması gerekiyorsa, her şeyden önce onu diğer bilgilerden ayıranın, yani ona özgü olanın kesinlikle belirlenebilmesi gerekir. Bu belirlemenin yapılmadığı bilgiler çoğaldıkça, terimler, kavramlar birbirine karışır, bilim bundan son derece zarar görür. Bu parçada bilimsel çalışma alanında aşağıdakilerden hangisinin önemi üzerinde durulmaktadır? A) Kesin bilgiye ulaşma yönteminin B) Uygulama alanlarının saptanması C) Benzer alanlarla olan etkileşimin D) Bilginin sınırlarını belirlemenin E) Çalışma etiğinin
Dünyanın ya da bilimin bana herhangi bir felsefi sorunun sunacağını sanmıyorum. Bana felsefi sorunlar sunan, diğer filozofların dünya ya da bilim hakkındaki yorumlarıdır. Genelde iki tür sorunla ilgileniyorum: Birincisi filozofun ne demek istediğini tam ve doğru olarak kavramak, ikincisi de söylediklerinin doğruluğuyla ilgili doyurucu dayanak olup olmadığını bulmak. Bu parçada sözü edilen iki sorun, sırasıyla aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir? A) Anlama – Temellendirme B) Doğrulama – Yanlışlama C) Açıklama – Anlama D) Yorumlama – Tanımlama E) Öndeyide bulunma – Açıklama
Bir çocuk ağaca çıkmak ister ve siz bunu yasaklarsanız, çok öfkelenir Bir çocuk ağaca çıkmak ister ve siz bunu yasaklarsanız, çok öfkelenir. Oysa, deneyip de tırmanamayacağını kendisi anlarsa, fiziksel olanaksızlığı kabullenir. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir? A) Özgürlüğün sınırları topluma göre değişir. B) Toplumun yararını göz önünde bulundurarak kişisel özgürlükleri sınırlandırmak gerekir. C) Amaca ulaşmak isteyen kişi her yolu dener. D) Yasalar toplumun örflerine göre hazırlanmalıdır. E) Özgürlüğün karşısındaki toplumsal engeller tepkiye neden olur.
Acı çekenlere acımak insanca bir şeydir Acı çekenlere acımak insanca bir şeydir. Herkese yaraşır acımak ve herkes acımasını bilmelidir. Yarası olanlarla duygu ortaklığı, gerçekten ahlaki bir yaklaşımdır. Bunları söyleyen kişiye göre, ahlaki eylemin amacı aşağıdakilerden hangisidir? A) Doğru bilgiye ulaşma B) Yarar elde etme C) Ödevini yerine getirme D) Mutluluğa ulaşma E) Başkalarını anlama
Masal bu ya, yoksul bir köylü kızı padişahın oğluyla evlenir Masal bu ya, yoksul bir köylü kızı padişahın oğluyla evlenir. Evlendikleri gün, eşi sarayın kırk odası olduğunu söyler. Odaların anahtarlarını ona vererek “Otuz dokuz odayı aç; ama kırkıncı odayı açma.” der. Yeni gelin hemen ertesi gün, izin verilen odaların kapılarını açıp bakar; kiminde para, kiminde mücevher, kiminde yiyecekler vardır. Yani, bildik şeyler… Dayanamaz kırkıncı odayı da açar. Filozoflar da bu gelin gibidir, tüm kapıları açmak isterler. Parçadaki benzetmeye göre, filozofu kapıları açmaya iten aşağıdakilerden hangisi olamaz? A) Merak etme B) Bilinenle yetinmeme C) Sınırları zorlama D) Sorunları çözme E) Yeni öğrenmelere istekli olma
“Güzelliğin on par’etmez şu bendeki aşk olmasa “Güzelliğin on par’etmez şu bendeki aşk olmasa.” diyen Aşık Veysel ile • “Varolmak algılanmış olmaktır.” diyen Berkeley’in bu görüşlerinin ortak yönü aşağıdakilerden hangisinin vurgulanmasıdır? A) Soyut olanın önemsiz olduğu B) Somut olanın önemsiz olduğu C) Asıl olanın nesne olduğu D) Asıl olanın özne olduğu E) Değerlerin belirsiz olduğu
Bir bilim adamı, buluşuyla ilgili olarak “Başkalarının otobana dönüştürebilecekleri bir patika açtım.” diyor. Bilim adamı bu sözüyle, aşağıdakilerden hangisini benimsediğini gösterir? A) Bilimin birikimli olarak ilerlediğini B) Bilimsel çalışmanın kişiye özgü uğraş olduğunu C) Bilimsel çalışmanın, başkalarını düşünerek yapılması gerektiğini D) Bilimsel çalışmanın sistemli olması gerektiğini E) Bilimin teknolojiyle yakından ilişkili olduğunu
Bizim varlık düzenimiz nesneleri kendine uydurur, her şeyi kendine göre değiştirir. Aslında dünyanın ne olduğunu bilemez oluruz, çünkü her şey bize duyularımızla bozulmuş, aslından ayrılmış olarak gelir. Pergel, gönye, cetvel bozuk oldu mu onlara göre yapılan bütün yapılar da ister istemez kusurlu, sakat olur. Duyularımız kesin olmadığı için onların ortaya koyduğu hiçbir şey de kesin değildir. Peki ama bu ayrılıklar karşısında doğruluk hükmünü kim verecek? Bu parçada, “bilgi kuramı” ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Bilginin doğruluk değerine B) Duyu bilgisinin eleştirisine C) Bilginin göreceli oluşuna D) Bilginin kaynağına E) Bilginin uygulanabilirliğine
Descartes, mutlak anlamda kesin olan başlangıç doğrusuna ulaşabilmek için, doğru olduğu açık ve seçik bir biçimde bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul etmemek gerektiğini düşünür. Kuşku duymayacağı açık ve seçik bilgiden hareket etmek ister. Bu nedenle her şeyden kuşku duymaya, yanlış ya da kuşkulu olması muhtemel olduğunu düşündüğü her şeyi reddetmeye karar verir. Ancak yine de kuşku duyamayacağı tek şey olduğunu söyler. Bu da kuşku duyduğundan kuşku duymamasıdır. Bu parçaya dayanarak Descartes’la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi ileri sürülebilir? A) Açık seçik bilgiye ulaşabildiği B) Kuşkuyu sonuna kadar götürdüğü C) Akıl bilgisini diğerlerinden üstün gördüğü D) Doğuştan fikirlerinin var olduğunu kabul ettiği E) Süjeden bağımsız nesneler dünyasının varlığını kabul ettiği