(ses düğmesini açabilirsiniz)
PROFESYONEL
Léon, hayatımın filmlerindendir.
Léon, New York’ta okuma yazması olmayan, İtalyan göçmeni, birinci sınıf profesyonel bir katildir. Yapayalnızdır ve “temizleme” görevini yaptıktan sonra eğer sinemaya, ya da iki şişe süt almaya gitmediyse, evinde iş aletinin - yani bedeninin bakımını yapmakta, boyuna çalışmakta, çalışmakta, çalışmakta, New York’ta Bir Profesyonel
yatakta, sandalyede, yerde, artık neresi olursa mekik çekmektedir.
Daha sonra bu antrenmanlara Mathilda da dahil olacaktır. Kim, hangi işi yapacaksa, çalışmalı, çalışmalı, çalışmalı; ya da çalışmalıdır...
Ben ilk paramı tenisten kazanmıştım. Üniversite öğrencisiydim ve Ankara Tenis Kulübü’nde çocuklara tenis dersi veriyordum. Belki üç kuruştu elime geçen, ama artık bir profesyoneldim. Ve başıma ne iyi gelecekse hayatta, hep tenisten gelecekti. Hacettepe Üniversitesi’nin tenis takımının kaptanı olarak cebime konmuş parayla, süper şehirlerarası turnuvalar, bütün hocaların, kantindekilerin seni tanıması, hep hoş görülmek muhteşemdi. Ama hiç bir zaman seri bir başarım olamamış, ardı ardına kupalar alamamıştım. Veteran Milli Takım oyuncusu olup Türkiye’yi Almanya’da temsil ederken de tek set alamamış, sonuncu olmuş, berbat bir temsilciden öteye gidememiştim. Ta ki, çocukluk arkadaşım - bence bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük tenisçisi Hakkı Özgenel, sabırla beni ele alıncaya kadar. Çok büyük ayrıcalıktı, her maçta 6-0, 6-0 yenilsem de, “başka kimseyle tenis oynamayan” sevgili Hakkı’yla her hafta tenis oynamak - sanki şaşmaz, bazuka gibi bir top makinesine karşı çırpınıp durmak. Ankara’da Bir Profesyonel
2008 güzel yüzünü gösterdiğinde kararımı vermiştim: çalışacak, çalışacak, çalışacaktım. Bu sene içime, içinde hep barış olan kendime dönecek, dişleri telleme görevimi yaptıktan sonra eğer sinemaya, ya da iki şişe süt almaya gitmediysem - inimde, kortta ya da dağda bayırda bedenimin bakımını yapacak, para kazanmasam da tenis hayatımda profesyonel yeni bir sayfa açacaktım. Sürekli antrenman yapıyordum. Hastalar gelmeden Cinnah Yokuşu’nu bir çıkıverip dönüyor, bazen bir ampul almak için Bauhaus’a, bir çorba için Gölbaşı’na yürüyerek gidip geliyor, bazen de hiçbir emeğin boşa gitmeyeceğini bilerek güneşte, yağmurda şehirlerarası yollarda pedal basıyor, halı sahada, halılı odada, sitelerin güvenlik kulübelerinin arkasında gizlice mekik çekiyordum. 1. turnuva, Nisan ayında Antalya’daydı. Dişhekimleri arasında yaş ayırımı olmadan her şehrin birincileri kapışmıştık ve bu maratondan birinci olarak çıkmıştım. 2. turnuva, iki hafta önce Ankara Tenis Kulübü’nün yaş gruplarına göre puanlı klasman turnuvası idi ve bunda da birinci oluştum. 3 turnuvaya girecektim bu sene.
3. turnuva ise Ekim 2008’de, Veteran Tenisçiler Birliği’nin yaş kategorilerine göre Ankara Tenis Şampiyonasıydı. Bu turnuva sadece A.T.K. tenisçilerine değil, tüm lisanslı veteran tenisçilere açıktı, maçlarımın çoğu hiç tanımadıklarımlaydı.
Kan gövdeyi götüren, kimi zaman “sonsuz düğüm” olduğum maçlardan sonra
yine şampiyon olmuş, üçte üç yapıp, yine kupamı almıştım.
Şimdi 2008 kupalarını karşıma koymalıydım;
kapı bir çalarsa delikten bakmalı, gelene de göstermek için, ardına kadar açmalıydım... düş hekimi yalçın ergir 29 ekim 2008 (müzik: shape of my heart - sting)