ÖRDEKLERLE KAPLUMBAĞA Sazlı Göl adında bir göl vardı. İki ördekle bir kurbağa orada yaşarlardı. Kaplumbağa ile iki ördek dosttular, arkadaştılar. Kısa zaman içinde ayrılmamaca- sına birbirleriyle anlaştılar, kaynaştılar. Derken “Sazlı Göl”ün suyu, yavaş yavaş çekilmeye başladı. İki ördek arkadaş oldukça telaşlandı.
Düşündüler, taşındılar. Tatlı tatlı kaşındılar. Sonunda bir karara vardılar. Tek çare buradan hemen kaçmaktı. Bir an önce bol sulu bir göl bulup oraya kapağı atmaktı. Bu onlar için çok kolaydı. Fakat onlara asıl zor olan biricik arkadaşları kaplumbağadan ayrılmaktı. Zor da olsa gittiler, kaplumbağaya durumu anlattılar. Kaplumbağa diretti:
-Ben sizsiz ne yaparım? Eğer beni de yanınıza almazsanız uçurumdan aşağıya atlarım, inanın kendimi parçalarım. Ördeklerden biri dedi: -Nasıl götürelim seni? Koş desek koşamazsın, kaç desek kaçamazsın, kanat taksak uçamazsın.
Diğer ördek girdi söze: -Galiba ben buldum bir çare. Biz bir sopanın iki ucunu tutarız. Ağzıyla tam ortasına tutunur arkadaşımız. Beni dinle dostum kaplumbağa! Böylece seni uçururuz. Buralardan kaçırırız. Yalnız sakın ağzını açma. Kim ne derse desin, sakın konuşma.
Denilenler uygulandı. Uçulmaya başlandı. Kaplumbağa ağzıyla sıkıca sopaya bağlandı. Herkes şaştı bu işe, bu komik gidişe. Kimi güldü, kimi konuştu, alay etti bağırıştı. Kimi kaplumbağayı aşağıladı, kimi yuhaladı. Dayanamayan kaplumbağa boş bulunup konuştu. Konuşur konuşmaz da, aşağı doğru uçtu, yere düşüp çakıldı. Öldü gitti zavallı, bu nasıl akıldı.