METİN VE YAZAR ORHAN KEMAL.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
AT SIRTINDA KÜTÜPHANE.
Advertisements

Değişkenler.
USULÜNCE CEVAP VEREBİLMEK BİR MEZİYETTİR..
5 EKİM Bu gün var edildim, buradayım, varım. Müthiş bir
Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, Hakikisi belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Yaşamak için zaman kalmıyor
Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, Hakikisi belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
KASIM AYI DEĞERİMİZ DOĞRULUK
Lütfen sesi açıp Tıklayınız..
AYAKKABICI Ayakkabıcı, yeni getirdigi malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi.
SENİ ÇOK SEVİYORUM ANNE …
HAMZAKOCAKOĞLU2006 KİM DAVALI KİM DAVACI BİR HİKAYE AMA BELKİ DE GERÇEK.
ADLARIN YERİNE KULLANILAN KELİMELER “ADIL”
Türkiye'nin özel konumunu açıklayınız.
AŞI YAPARKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
SELAMLAŞMA Amaç : Görgü kurallarını geliştirme.
Kendimizi evlenince, bir bebek sahibi olunca, sonra bir tane daha olunca yaşamın daha güzel olacağına inandırmışızdır. Sonra çocuklarımızın yeterince yetişkin.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
CÜMLENİN ÖGELERİ.
STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM!
TIKANDI BABA Seval KEMERTAŞ tarafından düzenlenmiştir.
Sevgili günlük, Bugün çok yoruldum. Neden mi bugün hem eğlendik hem öğrendik… Merak mı ediyorsun? Peki anlatayım…
(Rehberlik Danışmanı)
Pes ettim... Daldaki yapraktım yaşamda, Hayat denilen ağacın dallarından, En yalnız olanında bir küçük yaprak, Yalnızdı üzerinde bulunduğum dalım,
DiŞ DOKTORU Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:
ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLERDE BAKIŞ AÇISI
İP HİKAYESİ.
Ömer Hayyam Rubailer BÖLÜM-2
BABALAR VE KIZLARI.
 YAZAR: ORHAN KEMAL  YAYINA HAZIRLAYAN: TEK İ N YAYINEV İ  YAYIN TAR İ H İ : 2003  BASKI: YAYLACIK MATBASI, İ STANBUL.
CÜMLEDE ANLAM.
Ö Z G Ü R L Ü K... Soğuktu... Kar yağmaya devam ediyordu ve bir lokma yiyecek bulabilmek en büyük mutluluk olacaktı KURTiçin. Umutsuzca yaşadığı dağdan.
HAZIRLAYAN SERPİL ÖZDEMİR
Edatlar.
Belki bu açıklayıcı olur ;
MÜLAKAT (GÖRÜŞME) Ünlü kişileri çeşitli yönleriyle tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir konuyu aydınlatmak için ünlü kişi yahut uzmanlarla.
mavi Parlak, mavi bir sabah; sakin, sessiz...
Copright:Bu slayt Yahya Yahşi’nin Sabır Çiçeği adlı şiir kitabından oluşturulmuştur. Her hakkı mahfuzdur. Dağıtımı kaynak adı değiştirmemek şartıyla.
Boya sandığına saklı düşler
Boya sandığına saklı düşler
NOKTALAMA İŞARETLERİ ... ? . ‘’ , !.
BİR ÖYKÜ.
Nasrettin Hoca.
Soru 1. İnsan bir kışını burada geçirse ( ) yalnız müzik dinlese ( ) yalnız bu yankılı havayı koklasa ( ) Yukarıdaki cümlede parantezle gösterilen yerlere.
SABIR Değerler Eğitimi.
İBRETLİK BİR HİKAYE.
YA KİMSEYE GÜVENEMESEYDİK
AYTEN Ümit Yaşar OĞUZCAN ŞİİRLER MİLYON KERE AYTEN AYTEN’İN SONU ÇIKIŞ
DÜRÜSTLÜK BİR ERDEMDİR…
TEŞEKKÜR EDERİM Cem Yurtsev
T.C MEB MUSTAFA PARS İLKOKULU EĞİTİM -ÖĞRETİM YILI
3. Sempatik ve Esprili Konuşmak
BİR AŞK HİKAYESİ Bizimkisi bir aşk hikayesi
2. İnanca Bağlılığı.
Dost Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün; 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
NASRETTİN HOCA SÖYLER BAKALIM NELER SÖYLER.
Ömer Hayyam'dan alıntı olduğu söylenir.
CANIN KUŞLARI Can, o gün annesine ne kadar çok sıkıldığını anlatıyordu: — Neden oyuncaklarınla oynamıyorsun? diye sordu annesi. — Ama onlar benimle oynamıyorlar.
BİRİKİM YAPACAĞIM.
‘’-Kİ’’ EKİ VE ‘’Kİ’’ SÖZCÜĞÜNÜN (BAĞLACININ) YAZIMI
Mehmet ÖZ / Türk Dili ve Edebiyatı Öğreetmeni
“Şikayetname” Elif Keskin. Hiç olmazsa eskiden,arada bir uğrar, Hal,hatır sorarlardı, Hani yasak savmak kabilinden diyelim, Senden sonra evin yolunu unuttu.
Keloğlan ve Kuyu Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Keloğlan’la ninesi varmış. Bunlar çok yoksul insanlarmış. Keloğlan’ın.
BİR KAYISI AĞACI ABDÜLKADİR MERİÇBOYU.
SEÇİM MEYDANLARINDA HAKARETİN DİZ BOYU OLDUĞU ŞU GÜNLERDE BİRAZ BEYEFENDİ GÖRELİM DEDİK...
ORHAN KEMAL HAYATI VE ESERLERİ
. 25 SİHİRLİ FASULYE Bir zamanlar yoksul ve dul bir kadın varmış. Oğlu çok tembel bir delikanlı olduğu için paraları yok denecek kadar azmış. Bir gün.
AT SIRTINDA KÜTÜPHANE.
Sunum transkripti:

METİN VE YAZAR ORHAN KEMAL

İşte gene hiç sevmediği bir duruma düşmüştü İşte gene hiç sevmediği bir duruma düşmüştü! Bin kez söylemişti kendi kendine ki, "Dolmuşa bindiğim zaman değil, inerken parayı vereceğim bundan sonra!"Olmuyordu, olmuyordu Allah belasını versin. Bundan önce bir değil, beş değil, belki de on, on beş, yirmi sefer hep aynı duruma düşmüş, şoförle takışmıştı. En temizi, dolmuştan ineceği yere gelince, inmeden önce parayı vermekti. Bir süre öyle yapmıştı. Ama bu sefer, bu sonuncu sefer...Durak kalabalıktı. Birkaç kişi koşmuşlardı, çevik bir davranışla girivermişti arabaya. Solunda iki kişi. En sağdaydı. Yanındaki bozuk paraların en küçüğü iki buçukluk. Öteki müşteriler verince o da onlara uymuş, uzatmıştı iki buçukluğu. Şoför almış, ötekilerin iki buçuk, beşliklerinin üzerini vermiş, onunkini... Bu sırada en sağdaki inip, bir başka yolcu binmeseydi şoför herhalde paranın üstünü verecekti. Çünkü davranışı öyleydi. Ama yolcu "Cağaloğlu!" deyince, şoför yeni müşteriyle konuşmaya dalmış, iki buçuğun üstünü unutmuştu.

Ne yapmalıydı şimdi. "Şoför efendi, iki buçuğun üstünü unuttunuz Ne yapmalıydı şimdi? "Şoför efendi, iki buçuğun üstünü unuttunuz!" dese, şoför belki de, "Ne biliyorsun unuttuğumu?" diye bozabilirdi. Bozmasa bile, dolmuş yolcuları şöyle bir bakarlar, içlerinden, "Amma da para canlısı ha!" gibilerden geçirebilirlerdi. Başkalarının onun hakkında böyle düşünmelerini istememekle beraber, bu türlü düşündüklerini belirtircesine yan yan bakmalarından nefret eder, cinleri tepesine toplanırdı.Sağındakine baktı: Koca burunlu, sarkık gerdanlının biriydi. Beyden değil de efendiden. Böyleleri ukala olurlar. Vara yoğa karışırlar. Tartışmaya can atarlar. Nitekim: "Şoför Efendi, iki buçukluğun üstünü unuttunuz..." dese, bu koca burunlu, sarkık gerdanlı adam o biçim, yan yan bakacaktı. "Ne bakıyorsun?" diye terslese, "Göze yasak mı var?" karşılığını alacağını iki kere iki dört eder gibi biliyordu.

Adama yeniden baktı, sanki "Göze yasak mı var Adama yeniden baktı, sanki "Göze yasak mı var?" demiş gibi kızdı, içinden: "Var!" dedi. Sanki: "Yok canım?" karşılığını almışçasına öfkesi arttı. Gene içinden: "Canın yoksa nasıl yaşıyorsun?" "Aman ne bayağı espri. Evladım espri zeki insan harcı. Sense..." "Bense?" "Kaşalotun birisin be!" Tam bu sırada solundaki yolcu da inmek için şoföre seslenmişti. Araba durdu, solundaki indi. Solundakinden boşalan yere kaydı. Koca burun, sarkık gerdanlı da ortaya geçti. En sağa yeni bir yolcu. O da Cağaloğlu'ya gidecekti. Tekliği uzattı. Şoför elli kuruşu omuzu üzerinden en sağdaki yolcuya uzattı. Şoför onun iki buçukluğunu unutmuştu. Bir ara:

"Şoför efendi benim iki buçukluğun üstünü unuttun!" diyecekti vazgeçti. Adam belki de şöyle derdi: "Ne iki buçukluğu?" Kan tepesine sıçradı. Sanki şoför gerçekten bu karşılığı vermiş gibi sinirleri gerilmişti. İçinden: "Arabaya binerken verdim ya!" "Hatırlamıyorum.." "Nasıl hatırlamazsın? Yalan mı söylüyorum?" "Ben yalan mı söylüyorum?" "Biz bu meslekte senin gibi neler gördük.."

O zaman, o zaman dayanamaz, çıldırırdı işte: "Beni onlarla mı kıyaslıyorsun yani?" Şoför belki de yarım sağla arkaya dönerdi: "Nesin ya? Hanım evladı? Dolandırıcıların hiçbiri dolandırıcılığı kabul etmez. Hele, de, suratına atılır!" "Yani?" "Yani değil Panayot!" Evet, şoförle böyle takışsalar ne olurdu sonu? Karakola mı düşerlerdi? Birden gözü dikiz aynasına kaydı: Şoför adamakallı sıkıydı. Alttan üstten inceltilmiş bıyığıyla da itin birine benziyordu. Takışınca arabayı durdurup direksiyondan iner, yakasına yapışır, belki de bir kafa, bir yumruk...

İçini çekti. Bu hiç de istenecek şey değil İçini çekti. Bu hiç de istenecek şey değil. Eli yüzü kan içinde, üstü başı toz toprak, karakola gitmek, şoförden davacı olmak... Üstelik sağındaki müşterilerle şoförün yanındakiler de herhalde şoförden yana olurlardı. O zaman şoför: "Bana hakaret etti Komser Bey!" der, hakaretin şeklini anlatır, müşteriler de onu desteklerlerdi ki, hem iki buçukluğun üstü kalırdı, hem de şoföre hakaretten kovuşturma başlayabilir, astarı yüzünden pahalıya gelirdi. Onun için, vazgeçmeli, hatta iki buçuğun lafını bile etmeden, yeni elli kuruş vermeliydi şoföre. Besbelli, unutmuştu aldığı iki buçukluğu...Pantolonunun bozuk para cebinden iki tane sarı yirmi beşlik çıkarıp avucunda tuttu. Az sonra Cağaloğlu'ya gelince inecek, inerken de parayı verecekti. Verecekti ama neden? Elli kuruşluk yolu ne için üç yüz kuruşa gelecekti? Enayi miydi? Paraları yeniden cebine sokarken, aklından gene kavga, karakol, dolmuş müşterilerinin tanıklığı geçti. Vazgeçti cebine koymaktan. Dayak yese de yemese de karakola düşünce haksız çıkabilir, hele şoföre hakaret dümeni işin içine girerse, değil üç lira, kim bilir kaç üç liralar düşebilirdi işin içine.

Gözü yeniden dikiz aynasındaki şoförün "it" yüzüne ilişti: "Allah belanı versin!" diye geçirdi. "Hayvanoğlu hayvan. Suratından belli ne halt olduğun. Haram zıkkım olsun, yiyeme inşallah. İlaç parası yap. Hem de varsa en sevdiğin çocuğuna!" Cağaloğlu'ya gelmişlerdi: "Ben uygun bir yerde ineyim!" "Peki abi.." Şoför arabayı uygun yere yanaştırıp durdurdu. O, avucundaki elli kuruşu tam uzatacaktı, şoför iki buçukluğun üstünü uzattı: "Buyurun abi iki liranızı!" Aldı, dolaşan ayaklarıyla hızla uzaklaştı. Yüzü alev alev yanıyor, kendi kendinden utanıyordu. ORHAN KEMAL

ORHAN KEMAL Orhan Kemal, milletvekili ve bakanlık yapmış Abdülkadir Kemali Bey ile ortaokul mezunu aydın bir kadın olan Azime Hanım'ın oğludur. 15 Eylül 1914'te Adana'nın Ceyhan ilçesinde dünyaya geldi. Babası siyasal nedenlerle 1931'de Suriye'ye kaçınca, orta öğrenimini yarıda bıraktı ve Suriye'de bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yaptı. Bir yıl sonra tek başına Türkiye'ye dönerek Adana'da çırçır fabrikalarında işçilik ve kâtiplik yaptı. Bu yıllardaki birikimleri, ilerde romanlarına hayat vermiştir. 1937'de çırçır fabrikasında (Milli Mensucat) bir işçi olan Nuriye ile evlendi. 1938'de Niğde'de askerliğini yaparken "Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak", "yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik" suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1940'ta, Bursa Cezaevi'nde tanıştığı Nazım Hikmet'in toplumcu görüşlerinden etkilendi; kendisinden Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri aldı. Orhan Kemal'i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet oldu.

Yazarın kişiliğinin eserdeki yansımasını fark eder Yazarın kişiliğinin eserdeki yansımasını fark eder.Eserde yazardan izler bulur.