ses düğmesini açabilirsiniz düş hekimi yalçın ergir

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
ÇOCUK NASIL ÖĞRENİR?.
Advertisements

ses düğmesini açabilirsiniz
YOLCULUK Veda ettim gençliğimin gamsız geçen rüyasına, Çıktım aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına. Bilmiyordum yol neresi? Varacağım yer neresi? Dayanarak.
5 EKİM Bu gün var edildim, buradayım, varım. Müthiş bir
(ses düğmesini açabilirsiniz)
Orhan Veli Şiirler: Müzik: Ezginin Günlüğü
(ses düğmesini açabilirsiniz)
“bizden” spor haberleri * ses düğmesini açabilirsiniz *
45 SANİYE Kaç şey hatırlar insan kırk beş saniyede?
YAPRAKLARIN PEŞİNDEN AĞLAYAN ADAM!!!
Hissedebiliyorum... lüzümsuz konuşmalara gebe bu gece, hissedebiliyorum, kıracaksın beni yine, biliyorum ama istiyorum. sıradanlıktan geçiyorum, sıradışılık.
(ses düğmesini açabilirsiniz) Kağıtlara bakarak ciddi ciddi konuşmam mümkün değil söyleşilerde, hatta konuşmanın nereye gideceğini de bilmem. Ama bildiğim.
BOZKIR’A NİNNİ ses düğmesini açabilirsiniz Ali Demirsoy hocamızın göndermiş olduğu bu fotoğraftan müthiş etkilenmiştim.
Sen benimsin; bana aitsin... ses düğmesini açabilirsiniz.
(ses düğmesini açabilirsiniz) Birisi size derse ki:
onca gerçek; (ses düğmesini açabilirsiniz) onca düş varken…
Düzenleme: mynet.com. Düzenleme: mynet.com Şimdi sen işyerinde falansındır. Yanağına elin dayalı sıkılmaktasındır. Ya da gazeteyi.
Meksika'da Inka tapınaklarına ç ıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birka ç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun.
(ses düğmesini açabilirsiniz) ilk damla en büyüğüdür.
YA Ğ KAR YA Ğ ……. MÜZİK:ADAMO-HER YERDE KAR VAR Sesi açınız,kendi seyrine bırakınız.
YANIMDA OLSAN YİNE ÖZLERDİM VE BİLKİ BU KADAR SEVMEM SENDEN DEĞİL
SARILMAK ses düğmesini açabilirsiniz İkiye ayrılır Yeni Türkü’nün Vira Vira albümünün şarkıları: aşırı güzel olanlar ve aşırı berbat olanlar. Her nedense.
Ağlarsam sesimi duyar mısınız
Zor elde ettiklerinizin kıymetini bilirsiniz; bu küçük öykümüz de, bir zor elde edişle, bir kıymet bilişle ilgili... (ses düğmesini açabilirsiniz)
“Sonsuza Dek” sesli.
ses düğmesini açabilirsiniz RAMAZAN GÜZELDİR.
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için ‘mouse’u tıklayınız.
sesli “yabancı” lisan? kaç yabancı dil bilirse bilsin insan…
müzik: sonsuza dek (‘sonsuza dek aşık, sonsuza dek genç’ müzikalinden)
ANNEYE NİNNİ (bütün anneler bebektir) Bugün sonucu içimizi rahatlatan bir anjiyo yapıldı anneme. Henüz icat olmamış bir alet ile bakılsaydı, aslında.
DÜŞLER ANLATILIRSA – 2011 YILINDA; BİR ULUSAL BİLİŞİM KURULTAYI’NDA… (sesli)
UYUMAK İSTEMEYEN ZÜRAFA
KİBRİT ÇÖPÜ TARPAN ses düğmesini açabilirsiniz
Can Baba’nın anısına, saygıyla...
PAPATYANIN SEVGİSİ AKREP.
ALÇAKLIK KORKUSU (sesli). ALÇAKLIK KORKUSU (sesli)
KALANIN ARDINDAN (sesli) Hep birlikteydik, masmaviydi hava; ne çok seviyordu herkes birbirini. Gitara yeni başlamıştım; çalacaktım ama utanıyordum.
ses düğmesini açabilirsiniz
(sesli).
KISKIVRAK (ses düğmesini açabilirsiniz) Kıskıvrak yakalanmışsın; gıyabi tutukluluğun vicahiye dönüşmüş doğumunla. Hep seçememiş, seçilmişsin ömrün boyunca.
BABALAR VE KIZLARI.
ANKARA’NIN MAHZUN BANLİYÖ İSTASYONLARI (Doğu Yakasının Hikayesi) (sesli)
bir mesai sonrası ses düğmesini açabilirsiniz Son hastam da, sevgili asistanım da gidiyor, kalıyormuşum bir başına, eski bir apartmanın zemin katında.
ses düğmesini açabilirsiniz seksen iki yılda; açık alınla... Bir kutlama kartı geldi Korkut’tan; yani evvel zaman, kalbur saman içindeki, “bizim.
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için sadece “mouse”u tıklayınız Barış - 2.
bir tatlı huzur (sesli) DİZİDE, TARTIŞMADA, TRAFİKTE, TELEFONDA, İŞTE, OKULDA, TOPLANTIDA, ALIŞVERİŞ KUYRUĞUNDA; HANGİ KAPIYI ÇALSAN, BURUK ACI GİBİ.
BEŞ VAKTE BEŞ YAZI. BEŞ VAKTE BEŞ YAZI Sabah Namazı ; Vakit seher Sabah Namazı ; Vakit seher? Zamanın rahmine sabahın nutfesi düştü az önce. Gün doğuyor.
MADAMA (ses düğmesini açabilirsiniz) O özgür havasıyla önümden bir vals yapar gibi geçmiş, beni fena etkilemiş, peşinden sürüklemişti. Az ötemde duruyordu,
DAYANIŞMA VE YARDIMSEVERLİK
yumurtanın hep sarısı, hep beyazı bildiklerimiz; ya olmazsa olmaz mavisi?? sesli.
FRAGMAN ses düğmesini açabilirsiniz.
kısa metrajlı yazı ses düğmesini açabilirsiniz
GERÇEK ANLAM MECAZ ANLAM
(ses düğmesini açabilirsiniz) PROFESYONEL Léon, hayatımın filmlerindendir.
ses düğmesini açabilirsiniz
ses düğmesini açabilirsiniz
ses düğmesini açabilirsiniz ilerlemek için sadece ‘mouse’u tıklayınız.
(ses düğmesini açabilirsiniz) son babalar son patronlar son kuşlar.
YANIMDA OLSAN YİNE ÖZLERDİM VE BİLKİ BU KADAR SEVMEM SENDEN DEĞİL
ses düğmesini açabilirsiniz Bir sararmış fotoğraftayız.
ses düğmesini açabilirsiniz 18 aralık 2009 Cuma - 20:00 o kamyonun kasasında olabilmek.
ses düğmesini açabilirsiniz - ilerlemek için mouse’u tıklayınız.
Alıntı. Slaytı kendi akışında ve sesli izleyiniz.
MASAÜSTÜ ARKA PLANI (ses düğmesini açabilirsiniz)
BOŞANMA SEBEBİ.
‘’-Kİ’’ EKİ VE ‘’Kİ’’ SÖZCÜĞÜNÜN (BAĞLACININ) YAZIMI
BİR KAYISI AĞACI ABDÜLKADİR MERİÇBOYU.
Sunum transkripti:

ses düğmesini açabilirsiniz düş hekimi yalçın ergir YUKİ’YE YOLCULUK ses düğmesini açabilirsiniz düş hekimi yalçın ergir

Sabahın köründe kalkmış, aynadaki şiş gözlerine bakmış, ucu ucuna servise ya da alamete binmişsin.   Bir sabah daha, öteki şiş gözlerle birlikte, bir önceki senedeki gibi, bin sonraki senedeki gibi kıyamete gidiyorsun. Konuşmuyorsun yanındakiyle; zaten kimse kimseyle konuşmuyor ki. Kimi dolma parmaklarla küçücük tuşlara basıyor; belki ‘mrb’, belki ‘slm’ yazıyor. Kimi de cama dayamış yanağını, öööyle oturuyor. Aslında herkes oradaymış gibi, ama ümitler de düşler de gelmemiş, gelememiş, eski bir durakta servisten tekme tokat indirilmiş sanki. Gazetenin iç sayfalarındaki çarşaf çarşaf tur ilanlarına bakıyorsun. Cebinden kelepçeni çıkartıp, ilandaki on numarayı bir tuşlasan, o öğlen Palme de Mallorca’da, ya da Endülüs’te, hatta Igusassu’dasın. En önde matriks gözlüklü bir tur rehberi, en modern otobüslere binmiş, fan fin fon gezdirileceksin. Zaten paran yok; ama ya olsa, gidebilecek misin? Gidebilsen; oradan el yazınla kart yazıp postaya vereceğin birisi, ya da postacının kapının altından atacağı o kartı bir POP3 servisine bağlanmadan almak isteyecek birisi var mı? Hadi bir tura çıkma hakkın olsa - düş bu- hani tut ki birisi sana sorsa; buraları mı gidebilmek için can atacağın yerler, bineceğin alafranga tuvaletli otobüsler?

Tam o sırada servis silkeleniyor, cama dayanmış yanak: ‘Geldik mi Tam o sırada servis silkeleniyor, cama dayanmış yanak: ‘Geldik mi?’ diye uyanmışken, ensesi kıpppkırmızı şoför dikiz aynasından bağırıyor:   - İnin; lastik patladı!.. Geç kalacaksınız, ama o trafikte kimsenin durup da bakacak hali bile yok. Yolları egzoz dumanı almış, araçlar sanayi artıklı bir dere gibi durmaz akıyor. Güneş, beton duvarların ardından daha yeni doğuyor ve yürüyorsun, yürümeyi de gülmek gibi unutmuş arkadaşlarınla. Hangi trafik muayenesinden çıkabilmiş eskiii bir kamyon yanaşıyor yanınıza. Homur homur motoru; içinde de ben varım: - Hadi... diyorum size. - Atlayın kamyonun kasasına... O ütülü pantolonlar, etekler, o çantalar, o en son yontma taş devrinde tırmanmış bacaklarla oflaya pofluya çıkıyorsunuz kasaya. Çıkmasanız n’apacaksınız ki, hele bir geç kalın da, siz de atılıverin, katılıverin işsiz güçlüler ordusuna. Kasada bir şikayet, bir şikayet; kiminin rüzgardan saçı bozuluyor, kimi ayakta zor duruyor, kimi dolma parmaklarla küçücük tuşlara basıyor; belki ‘mrb’, belki ‘slm’ yazıyor. Kimi de kasaya dayamış yanağını, öööyle oturuyor. Sen kasanın solunda, en öndesin. Ezbere bildiğin, bir banliyö treni gibi raylara hapsolmuş, her gün gidip geldiğin yol değil bu. Bağırıyorsun: - Nereye gidiyoruz?? - Göreceksin... Motor homur homur, gittikçe ıssızlaşan, betondan uzaklaştıkça daralan bir yolda ilerliyorsunuz. Bir ağaç, hem de gerçek bir ağacın yanından geçiyorsunuz. - Dur; fotoğrafını çekeceğim... falan diyorsun ama duymamazlıktan geliyorum. Dudağımda bir ıslık, direksiyonu seve seve, gazı köklüyorum.

ardından Orhan Boran’ın sesini duyuyorsun: Baz istasyonlu direklerin yerini, tellerine kuşlar konan ahşap telefon direkler alıyor.   Bir ses geliyor uzaklardan; gittikçe yaklaşıyorsunuz. Ve hatırlıyorsun bu sesi; bir zamanlar o çok sevdiklerinle, sanki sonsuza dek birlikte olacağını sandıklarınla birlikte, Pazar sabahları radyoya kulağını yapıştırıp dinlediğini.   Önce Yuki’nin, sana Pavarotti’den daha anlamlı gelen sesini, ardından Orhan Boran’ın sesini duyuyorsun:

Kamyonun kasasındakiler de duyuyor.   Motorun sesi artık gelmiyor, kimse halinden şikayet etmiyor. Vardığınız noktada sizi masumiyet bekliyor. Vardığınız noktada hep birliktelik, emek, paylaşma, üretme ve sevgi bekliyor. ‘Ben’ değil, ‘Biz’ oluyorsun yine asırlar sonra. En küçük hesapları anında yapan hesap makinenden dumanlar çıkıyor, hesapsız kitapsız kalıveriyorsun o anda.

O kamyonun kasasından atlayıp, arkadaşlarınla çiçek açmış kırlara doğru koşmak istiyorsun.   O hiçbir gazetenin ilan sayfasında yer almayan bir ‘Tur Şirketi’ yolculuğunun son durağına, kendi yaşamının güzelim ilk durağına varıyorsun. Yine hiçbir kredi kartının bin taksit bile yapsa alamayacağı o ‘Masumiyet Dönemi’nin patikalarında dolanıyorsun. Sonra: - Hadi atlayın artık; sizi bırakacağım gitmeniz gereken yere... diyorum. Merak etmeyin, oralarda zaman hiç geçmedi çünkü zaman çoktan bitmişti... diyorum. - Gitmemiz gereken yer, o vardığımız günümüz değil; özümüz – yani bu geldiğimiz dünümüz... diyorsun. - Biz de kalıyoruz... diyor seninkiler. - 200 kanallı televizyonumuz, 5 G’li telefonumuz olmasa da olur; biz domatesin kokusunu özledik, biz adam gibi nefret etmeyi değil, çocuk gibi sevmeyi, dibimizdeki uzağı değil, ufuktan şimdi doğan güneşi, hep birlikte görülmüş, bize özgü düşleri özledik... diyorlar.

Diyorlar; ama kulağındaki buzzz gibi ses de (hem de iki tam kelimeyle), gününün en uzun konuşmasını yapıyor. Sana tek celsede:   - Uyan; geldik... diyor. Yağmur yağıyor, seller akıyor; bir iş günü daha başlıyor, ya da bir düş günü daha bitiyor... düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com Gelecek misiniz?

http://www.ergir.com/sahne_tozu.htm biletler: Biz ‘Evet; Sevdik... Tur’ olarak, Devlet Opera ve Balesi’nin 2010 programı dahilinde, Soprano Leyla Çolakoğlu ile birlikte: 23 Mart 2010 Salı, 20:00’de & 04 Nisan 2010 Pazar, 16:00’da, Operet Sahnesi’nde, yine eski bir Yeşilçam anlatımında, Yuki’li günlere, ‘Masumiyet’e ve birbirimize, bir siyah beyaz yolcuktayız.   Bunca amatörlüğe rağmen ilk sunumuzdan beri kamyonumuzun kasası hep dolu oldu; çünkü konumuz Ay’a olmasa bile, hepimizin iç dünyasına yolculuktu. Bu destekten çok umutluyuz; şifreli çelik kasalarda değil, o ahşap kasada yine hiç yer kalmaması, o kasanın hep adam almamasını diliyoruz... biletler: https://secure.dobgm.gov.tr/dobgm.asp http://www.ergir.com/sahne_tozu.htm müzikler: başımın derdi yuki (orhan boran & yuki) inci avcıları (georgs bizet / joshua bell) yuki şarkıcı (orhan boran & yuki) (süleyman özyıldırım arşivinden)