Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Postmodern Estetik “Ben, modern ile postmodern arasında herhangi bir büyük tarihsel kopuşun var olduğuna inanmıyorum. Postmodern diye tanımlanabilecek.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Postmodern Estetik “Ben, modern ile postmodern arasında herhangi bir büyük tarihsel kopuşun var olduğuna inanmıyorum. Postmodern diye tanımlanabilecek."— Sunum transkripti:

1 Postmodern Estetik “Ben, modern ile postmodern arasında herhangi bir büyük tarihsel kopuşun var olduğuna inanmıyorum. Postmodern diye tanımlanabilecek bir sanatın hiçbir somut, ayırt edici özelliği yoktur. Postmodernizmi tam olarak nasıl tanımlayacaksınız? Figürasyona dönüşle mi? Bu sadece işin bir kısmı. Türlerin karıştırılmasıyla mı? Bu da çok eskilere dayanıyor. Bana göre, kopuşlar hakkında düşünmek istiyorsanız, her şeyden önce süreklilikleri düşünmeniz gerekir – örneğin, modern sanatın doğuşunun, bugün hâlâ düşündüğümüz gibi, realist gelenekten basit ve kökten bir kopuşa dayanmadığını görmeniz gerekir.”j. ranciere

2 POSTMODERNİZM NEDİR? Postmodern Durum, Francis Lyotard, 1979 Lyotard bu kitabında artık büyük anlatıların (Marksizm, Hegelci İdealizm, Rasyonalizm vs) bittiğini bunun yerine yerel ve daha küçük anlatıların tercih edilmesi gerektiğini savunur. Postmodern, modernin içerisinde sunulamayanı, sunumun kendisinde öne çıkarmakta ve beğeniyi reddetmektedir. Postmodern bir sanatçının ürettiği yapıt, prensip olarak önceden yerleşmiş kurallar tarafından yönetilmemektedir. Modernin içinde sunulamayanı verebilmek, ancak bilimsel bilginin ve estetik kuralların hegomonik gücünün, yerini anlatı serbestisine bırakmasıyla mümkün olmaktadır. Sanatçı kuralsız çalışmakta ve gerçekliği sağlamaktan ziyade gösterilemeyene önem vermektedir. Bu nedenle, postmodernizm içerik değil görüntü olarak kabul edilmektedir. Baudrillard’ın simülasyon kavramında da gerçekten çok görüntü ön planda tutulmaktadır. İçerik ve toplumsalın sonunun geldiğini belirten Baudrillard’a göre, “Simülasyon ilkesinin belirlediği günümüz dünyasında, gerçek ancak modelin bir kopyası olabilmektedir”. Gerçek, günümüzde doğayla olan ilişkiden değil daha önceden üretilmiş nesnelerden ve gerçeklerden, kısacası kitle iletişim araçlarının da etkisiyle oluşan yapay bir dünyadan hareket edilerek üretilmektedir. Postmodernizmde belirlenmemişlik, çoğulculuk, eklektisizm, tesadüfilik, başkaldırı, anarşi ağır basmaktadır.

3 Postmodernizm, geç kapitalizmin kültürel mantığı (Jameson);
Postmodernizm, geç kapitalizmin kültürel mantığı (Jameson); Postmodernite, bir yönüyle Batı (Kıta Avrupası) modernizm eleştirisi olmakla birlikte, coğrafi olarak Atlantik ötesine kayan bir zeminde durumlaşmıştır. Bu bağlamda 1960’lar ve 1970’ lerde postmodernizmin izlerini daha çok ABD de sürdürmek olanaklıdır. Postmodernizm ile birlikte oluşan düşünsel değişimi anlamak için, Soykırım, II.Dünya Savaşı, nükleer silahlar, Soğuk Savaş, Vietnam Savaşı, Detant (soğuk savaşın yumuşama dönemi arası), Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi olguları göz önüne almak gerekmektedir. Postmodernizmin temel özellikleri: Gündelik hayatın estetikleşmesi (pop art), anti-hümanizma, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla mahremiyetin kayboluşu, kitle kültürü, medyatik kültürün yükselişi, metinlerarası anlatım, öznenin ölümü.

4 Parodi / pastiş Modernizmdeki parodinin yerini postmodernizmde pastiş almıştır. Parodi, sanat eseri üretirken özgün bir başka metni alaycı bir şekilde dönüştürerek içeriğinden soyutlama veya soylu bir metnin biçeminden sıradan bir biçem yaratma. Pastiş (öykünme), başka bir metnin yalnızca biçemini “taklit” eder. Öykünme, bir yazarın ya da sanatçının dil ve anlatım özellikleri, sözleri taklit edilerek gerçekleşir. Parodi eleştireldir pastiş sadece yansız bir taklittir. Sanatlar bağlamında postmodernizmle ilintilendirilen merkezi özellikler şunlardır: Sanat ve gündelik hayat arasındaki sınırın silinişi, yüksek ve kitle kültürü/popüler kültür arasındaki hiyerarşik ayrımın çöküşü; üslup melezliği; pastiş ironi, oyunculluk ve kültürün yüzeysel “derinliksizliği”nin selamlanışı; sanat üreticisinin özgünlüğünün/dehasının gözden düşüşü; ve sanatın ancak yinelenmeden ibaret olabileceği varsayımı.

5 Parodi (duchamp, 1917) / pastiş (morimura, 1999)

6 Modernizm, özneyi nesneden, kişiyi toplumdan, sanat ürünlerini sanatsal olmayan ürünlerden ayırmak gerektiğini öne sürmektedir. Evrensel akla ve bilimsel mantığa yer vermeyen postmodernizm ise düşüncedeki her türlü ayrıma ve sınıflandırmaya karşı çıkmakta ve ürünlerini vermektedir. Postmodernizm duyguya, içebakış ve sezgiye, özerkliğe, yaratıcılığa, hayal gücüne ve fanteziye yer verirken, şimdinin karşısına geçmişi, soyutlamanın karşısına temsili koymaktadır. Kendine mal etme, pastiş ve alıntılama eylemleri; moda ve eğlence endüstrisinin en gösterişli ürünlerinden, sanat dünyasının en eleştirel aktivitelerine, çeşitli ilerici çalışmalardan, gerileme gösteren yapıtlara kadar kültürün hemen hemen tüm alanlarında yayılım göstermiştir. Diğer sanat dallarından fotoğrafa yayılan kendine mal etme eylemiyle postmodernizm, modernizmin biçimsel analizlerine meydan okumuştur.

7 Yüce estetiğinin ve dehânın (öznenin) ölümü: Büyük anlatılara güvensizliğin sanattaki karşılığı, Kant’ın başını çektiği yüce sanat ve dâhi sanatçı söyleminin terk edilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Anımsanacağı üzere, Kant’a göre sanat yapıtı bir dehânın yaratmasıydı ve dehâları da genel kurallara bağlamaya olanak yoktu. Sanat yüce bir uğraş, sanatçı da yüce bir özne –dehâ– idi. Aslında bu oldukça aristokrat (soylu) bir yaklaşımdı. Burjuvazinin ve modern sanatçıların bu soylu (yüce) sanat söylemine sahip çıkmaları; daha doğrusu, soylu sınıfın sanat görüşünü uzun yıllar kendi görüşleri sanmaları ilginçtir. Çünkü ne burjuvazinin ne de modern sanatçıların kanında vardı soyluluk, yücelik. Onları bu tatlı rüyadan, malûm, Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde avazları çıktığı kadar bağıran, sanat ve estetik karşıtı tavırlarıyla dadacı ve gerçeküstücüler uyandırmıştı. Onların çomak sokmasıyla, estetik sanattan uzaklaştırılmış; seri üretim nesneleri sanat diye sunularak bireysel anlatım ve el becerisiyle dalga geçilmişti. Bunlar, hem yüce estetiğine bizzat sanatın kendi içinden vurulan darbeler, hem de postmodernizmin sinyalleriydi.

8 Kamera ve canlandırma sanatlarının yükselişi: Modern sanatın kuramı resim ve heykel üzerinden oluşturulmuş; fotoğraf ve sinema (film) büyük ölçüde kendi haline bırakılmıştı. Zamanla, fotoğraf resmi hem dönüştürmüş hem çaktırmadan onun dallarından biri (baskıresim) haline gelmiştir. Sinemaysa, yepyeni bir sanat ve sektör olarak hızla yükselmiş, kitleleri etkisi altına almıştır. Resmin asıl rakibinin fotoğraf değil, film olduğu çok daha net anlaşılmaktadır bugün. Arnold Hauser’in Sanatın Toplumsal Tarihi’nde 20. yüzyılı “Film Çağı” olarak görmesi bundandır. Film dünyasına 1960’larda eklenen video ise, ucuzluğu ve küçüklüğü sayesinde, büyük sermaye çevrelerinin devinimli görüntü üzerindeki tekelini kırmıştır. Fotoğrafın, el yapımı resmin tekelini kırmasına denk bir devrimdir videonun devreye girmesi. Artık isteyen herkes kolayca devinimli görüntü çekebilmekte; biraz çaba harcayanlarsa özel bilgisayarlarında bunları kurgulayabilmektedir. Ayrıca, dijital teknoloji sayesinde, hiç çekim yapmaksızın, bilgisayar ortamında canlandırma filmler tasarlanabilmektedir. 

9 POSTMODERN SANAT ESTETİĞİ
Postmodern sanat estetiğinin özellikleri; 1- Estetik ölçütünde artık toplum değil sanatçının kendi için bilinci belirleyicidir, ön plandadır. 2- Misyon ve anlatı yadsınırken onların yerine montaj konmaktadır. 3- Gerçek açık uçlu olarak kavranmakta ve gerçekliği yansıtma yerine belirsizlik ve kararsızlık esas alınmaktadır. 4- Bireyin bütünleşmiş kişiliği, tutarlılığı bir tarafa atılmakta, hümanist değerlerden ve yapısallıktan arındırılmış kişilik belirleyici olmaktadır. Yüksek sanat ile kitle sanatı ayrımı ortadan kalkarken taklit ve yapıştırma sanatsal yapıtın üretilmesinde ön plana geçmektedir. POSTMODERN YAPIT Postmodernist sanatın en önemli özelliklerinden birisi, modernizmin doruklarına taşıdığı matematik ussallığı aşmasıdır. Herhangi bir postmodernist yapıtın, bu nedenle, steril, arınmış, saf, sezgisel olduğunu düşünmek olanaksızdır. Postmodernist yapıt bunların tam karşısında bir noktada yer alır. Bunlara bir tepki anlamındadır. Modernist metafiziğin getirdiği düzene tam bir saldırı niteliği taşır. Sıradan, olağan, gündelik etrafında oluşur. O nedenle de eklektisizm, postmodern yapıtın bir kurucu öğesidir.

10 Sodom & Gomorrah serisi: Dark Digital Art by Alessandro Bavari

11 Inspired by Italian and Flemish art of the Renaissance era, the Sodom and Gomorrah series evokes the frightening religious imagery of Hieronymus Bosch. Bavari pairs the digital works with verses from the Bible, including the Epistle of Jude: “Just as Sodom and Gomorrah and the cities around them, since they in the same way as these indulged in gross immorality and went after strange flesh, are exhibited as an example, in undergoing the punishment of eternal fire.” “I have the habit of taking photographs of everything wherever I go: human and animal matter, objects, landscapes and architecture,” Bavari explains on his website. “Materials that I have accumulated and catalogued of things photographed in museums and on the street, on trips outside Europe and on brief afternoon outings.” “Materials presented in this imaginary journey, the journey which launched me into the metaphor of these two forbidden and damned cities where people happily live in a total absence of morality, devoted to vice and lust, where every kind of sexual perversion is part of everyday life.” “I have imagined these two cities as a kind of amusement park for visionaries, where my gaze is neither accusing nor benevolent, but simply amused and curious, open to taking in as much as possible. An enormous freak show designed with kitsch and geometrical rationality, like that of crib, where one can get lost, and scrutinize an intimate daily life as hybrid as it is metaphysical, and then find one’s path, perhaps to get lost again.

12 Fernando Botero,kolombiyalı, http://www. marlboroughgallery

13 Postmodern mimari Postmodernizm kökenlerini modern mimarinin başarısızlığı dediği şeyde bulur. İşlevselci ve ekonomik inşaya olan ilgisi binaların ruhsuz ve kişiliksiz akılcı bir görünüşe yol açmıştır. Postmodernistler bu binaların insanların hem göz hem de beden konforuna yönelik ihtiyaçlarını karşılayamadığını düşünür. Modernizm bedenin arzularına önem vermemektedir. Pek çok apartman binasının gecekonduya dönüşmesi problemi daha da kötüleştirmiştir. Postmodernizm bu durumun üstesinden kendi için süsleme ve dekorasyon anlayışını savunarak gelmeye çalışır. Biçim artık yalnızca onun işlevsel gereklilikleri bakımından tanımlanmayacak; mimarın arzu ettiği gibi olacaktır. Modernizm süslemenin yoksunluğu kadar malzemenin minimalist ve yerinde kullanımıyle dikkati çekerken, postmodernizm erken modernistler tarafından konulan kesin kuralların bir reddidir ve inşa tekniklerinin, açılarının ve üslupsal göndermelerin bolluğunu tercih eder.

14 Philip Johnson, Plaza de castilla,

15 p. Johnson, kristal katedral, 1980, California

16 Postmodernizm eleştirisi
Fredric Jameson Postmodernizm, Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı adlı makalesinde, 2. Dünya Savaşı'nın sonrasına tarihlediği postmodernizmin ve mimarisinin, savaşla birlikte bir paradigma değişimi arayan kapitalizmin ve özellikle de onun ABD versiyonunun icatlarından biri olduğunu iddia etmiştir. David Harvey Postmodernliğin Durumu adlı kitabında, Jameson'unkine benzer bir yorumla, özellikle 1960 sonrası kapitalizminin bir zaman ve mekân sıkışmasına neden olduğunu, Keynesyen ekonominin daha esnek ve neo-liberal bir ekonomik mantıkla yer değiştirdiğini söyler. Özellikle de SSCB'nin yıkılışının ardından ABD'de Reaganizm ve İngiltere'de Teatcherizm'le birlikte refah devleti- sosyal devlet politikalarının terkedildiğini (örneğin İngiltere'deki işçi bloklarının özelleştirilmesi) ve bunların yerini bir tüketim mantığının aldığını iddia eder. Harvey'e göre bu tüketim mantığı işlevden çok biçime önem vermiş, tüketim nesnelerini olduğu kadar etiğin de estetikleştirilmesini sağlayarak derinliksiz bir imajlar dünyası yaramıştır. Harvey işlevden çok biçime önem veren bu mantığın gelişimini, talep üretimi olarak da adlandırabileceğimiz, kendisinin "arzuların ve zevklerin manipüle edilmesi" dediği şeye bağlar. Yani Harvey'e göre mimarideki bu değişim, binaların daha güzelleşmesini isteyen mimarların iyi niyetinin değil, ekonomideki ve sınıf mücadelesindeki gerilemenin bir sonucu olmaktadır.

17 Postmodern fotoğraf nedir?
İletişim teknolojilerinin gelişmesi sonucunda görüntülerin hızla yaygınlaşması ve kolay çoğaltılabilirliği nedeniyle yeni bir dil yetisi yaratan fotoğraf, var olan fotoğrafları farklı müdahalelerle tekrar kullanmaya başlamıştır. Günümüzde, varolan görüntüler dönüşüme uğratılarak, başka anlamlara göndermeler yapılabilmektedir. Ayrıca, modernizmin sanat yapıtının orijinal bir nitelik taşıdığı ve sanatçının bağımsız, öznel görüşünün ürünleri olduğu tezini çürütmek isteyen postmodernizm sanat eserlerini yeniden üreterek kendine mal etme eylemini gündeme getirmektedir. Kendine mal etme eylemi, görüntüyü ait olduğu bir çevreden ve içinde bulunduğu koşullardan kopararak başka bir anlam kazanacağı farklı bir çevreye taşımaktadır.

18 Kendi bedenini sanatsal bir araç olarak kulla-nan fotoğraf sanatçıları Amerikalı Cindy Sherman “Untitled Film Stills / İsimsiz Film Kareleri”, Japon Yasumasa Morimura “Actress / Aktris” postmodern fotoğrafa etkinliğine örnek olarak gösterilebilir. Sherman, İsimsiz Film Kareleri’nde, filmlerde kadınlara verilen klişe rolleri sorgular, model kendisidir, erkeklerin kadınları nasıl gördüğünü yansıtır. Bir çeşit kimlik sorgulamasıdır.

19 “İsimsiz Film Kareleri” serisinde fotoğrafların konusu olan kadınlar ve 1960’lı yılların reklamlarından yada televizyon dizilerinden alınmış sahneler gibidir. Sherman, hiçbir zaman yayınlanmamış bu film sahnelerinin, mekan düzenlemesini, modelin giyim ve makyajını kendisi yapmıştır. Fotoğraflar film kareleri gibi birbirini izleyen sahneler şeklinde çekildiği için öykü anlatır gibidir. Ama burada bir ayrıntı söz konusudur. Film yıldızlarından farklı olarak bakışlarında kırılganlık ve kuşku ifadeleri vardır. Bu ifadelerin sebebi ise kadınların sürekli izlenmesinden dolayı kırılgan ve kadınların sürekli izlemesinden dolayı kuşkulu oluşundandır. Sherman varoluşu, kimliği ve cinselliği ile olan mücadelesini film yıldızlarının klişeleşmiş görüntü ile temsil etme çabasına girmekte ve bu çabanın sonucunda belirli temsiller arası gerilim içinde kalmış kadın görüntülerini doğurmaktadır. Sherman, ona dayatılan kadın rol modelleri, gerçek görüntüsü ve cinselliği ile bir hesaplaşma içine girmektedir. Yapıtlarında her zaman feminist söylemlerin varlığından bahsedilebilir. İkinci sınıf Hollywood filmleri, reklam, televizyon ve dergilerin popüler kadın imgelerini kendi çogul benliklerinde çogaltan Cindy Sherman, birçok okumaya açık bir sanatçıdır.

20 Cindy Sherman, İsimsiz Film Kareleri, 1977-80

21

22

23

24 Yasumasa Morimura, Actress, Psychoborg
Tüm sanat tarihi paradigmasından belirli kesitleri, model olarak kendisini kullandığı kompozisyonlarla yeniden canlandırır. Kitsch olgusunun sanatsal kültür ikonlarıyla harmanlanarak yeniden canlandırıldığı bu seride Morimura, Sherman gibi otoportrede «aidiyet» kavramının sorgulandığı yeni bir vizyon getirmiştir. Popüler ya da siyasi imgeleri kendi bedeni üzerinde canlandırmıştır. 1-Yasumasa Morimura Self-Portrait – After Marilyn Monroe 1996 2-Portrait (Van Gogh), 1985 3-Daughter of Art History (Princess A), 1990 4-Vermeer Pearl, 2007 5- 'A Requiem: Infinite Dream / CHE' (2007)

25

26

27

28

29

30 Sherrie Levine, «Her resmin altında başka bir resim yatar» düşüncesiyle sanat eserinde orjinallikten ve de orijinal sahiplikten bahsedilemeyeceğini savunur. Bu düşünce sonucunda da Sherrie Levine’ın fotografları bizi Edward Weston'a onlar da Praxiteles’e, Praxiteles ise sanatçısız klasik Yunan Heykellerine götürmektedir. Bu durumda ne birinin ne de diğerinin orijinalliğinden bahsedebiliriz. Temellük (appropriation), alma, çalma yani kendine maletme anlamına gelmektedir. Temellük diğer bir adıyla maletme sanatı Dauglas Crimp'in kuratörlüğünde 1997'de açılan "Resimler" adlı sergiyle sanat dünyasında tartışılan daha doğru bir tabirle göz ardı edilemeyen bir hale geldi, postmodern bir taktik olarakta görülen maletme bu bağlamda da göz ardı edilemez oldu. Sergiye katılan sanatçıların yaptığı imgelerden imge yaratarak modernizmin orijinallik ve sanatçılık-yaratıcılık-birey üzerinden kurgulanan sahiplik mitini sorgulamaktı. Bu konudaki tartışmalar maletmenin Postmodern bir taktik olup olmadığı, bunun bir sanat olup olmadığının yanında bizzat maletmenin (appropriation) ne anlama geldiğine dair geniş bir yelpazeye dağıldı. Öte yandan New York kökenli bu sanat ya da sanat tavrı diyelim o kadar kısa bir sürede etkili oldu ki kısa bir süre sonra fotograf (photography) yerine yeniden fotograflamak (rephotography) gibi kavramlar doğdu.

31 1-Marcel Duchamp, Fountain, 1917 2- Sherrie Levine, After Marcel Duchamp, 1991

32 Walker Evans, "Alabama Tenant Farmer" (1936) Sherrie Levine, After Walker Evans, 1980

33 After Walker Evans, 1981

34 After Alexandre Rodchenko, 1987

35 Richard Prince Sıradan ve tanınmış reklam fotoğraflarının bir bölümünü alıp, büyüterek yeni fotoğraflar üretir. Özellikle Marlboro reklam fotoğraflarını yeniden fotoğrafladığı çalışması The Cowboy Series ( ) önemlidir.

36 Prince, The Cowboy Series, 1980-92

37 R. Prince, Untitled (cowboy), 1087

38 Jim Krantz, 1997 (sol), Richard Prince (sağ)

39 R. Prince, Untitled (man’s hand with cigarette), 1980

40

41 Joel-Peter Witkin Ölüm, paranoya, ahlak-dışılık gibi kavramları mitolojik figürlere gönderme yaparak deformasyonla işleyen Witkin çekimlerinde özellikle kadavraları kullanır. Bedensel anomaliyi ikonografik kodlarla ve rahatsızlık verici tarzda betimler.

42 Witkin, Öpücük, 1987

43 Witkin, Masanın Üstündeki Kadın, 1987

44

45 Portrait of Nan, © 1984 Joel Peter Witkin

46 Andres Serrano Andres Serrano, 1950’de New York’ta doğan ve halen New York’ta yaşayan Honduras – Küba melezi bir Amerikalıdır. “1984’deki ‘Çişli İsa’ fotoğrafı ‘kötü’ şöhretini kazanmasını sağlamış, politika ve din kurumlarıyla başının derde girmesine neden olmuştu. Görüntünün adını bilmeseniz, sarı puslu esrarengiz bir sıvı içinde tipik çarmıha gerilmiş Hz. İsa pozundan kolaylıkla klasik-dinsel anlamda etkilenebilirdiniz. O sıralarda ABD’den 15,000 dolarlık bir burs aldığının anlaşılması da ‘devletin topladığı vergiler hangi amaçlar için kullanılıyor?’ diye kimi politikacıların sinirini bozmuştu”. 2 Aslında “Çişli İsa”, ’da yapılan 7. Görsel Sanatlar Ödülleri gezici sergisinin önemli bir parçasıdır. Serginin sponsorluğu, “National Endowment for the Arts” aracılığıyla Amerikan hükümetinden fon almış olan “Southeastern Centre for Contemporary Art” tarafından yapılmıştır ve sergi, son durağı olan USA Virginia Richmond’daki yerinde, muhafazakâr Senatör Alphonse D’Amoto’nun tepkisi üzerine kapatılmıştır. Serrano, 18 Mayıs 1989’da “Çişli İsa” fotoğrafı dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri Senatosu tarafından kınanmış ve suçlu bulunmuştur. D’Amato, “bu sözde sanat parçası acınası, aşağılık, müstehcen bir sergilemedir” demiştir. Hatta bu sözlerini daha dramatik hale getirebilmek için katalogdaki “Çişli İsa” fotoğrafının kopyasını yırtmıştır. Akabinde D’Amato’nun, “Tanrıya ve kutsal şeylere karşı saygısız” olarak nitelendirdiği Serrano’nun çalışması üzerindeki saldırısına Senatör Jesse Helms’de katılmıştır. (Çağatay Göktan)

47 Serrano, Piss Christ, 1987

48 Andres Serrano, blood and semen, 1990

49 Metallica’nın 1996 tarihli Load albümünün kapağı Andras Serrano'nun Blood And Semen III adlı eserinin bir parçası kullanılarak yapılmıştır.

50 Andres Serrano, Madonna and Child, 1989

51 Serrano, shit, 2007

52 Sandy Skoglund (1946) Fotografik bağlamda incelendiğinde Skoglund’un çalışmalarını, icadından günümüze kadar fotoğraf pratiği içerisinde etkin bir biçimde yer almış başlıklardan biri olan tablo fotoğraf bir başka deyişle sahnelenmiş fotoğraf kavramıyla tanımlamak mümkündür. Kimi eleştirmenler Skoglund’u sanat temelli bir tür olarak kabul gören tablo fotoğrafın yaratıcılarından ya da yeniden icat edenlerinden biri olarak kabul etmektedir. Tablo fotoğraf kavramı ise bütünüyle kurgulanmış bir senaryonun resim, tiyatro ve sinema gibi disiplinlerin kendilerine has dilinden yararlanarak ve sanat tarihinden ya da modern mitlerden alınan referanslar ışığında fotografik yöntemlerle aktarılması olarak nitelendirilmektedir. Skoglund’un çalışmaları üç farklı deneyim alanını (yerleştirme, fotoğraf ve tasarlanmış üç boyutlu objeler) bir araya getirmekte böylelikle de çoklu gerçekliğin bir başka yansıması olarak şekillenmektedir. Tüm bu farklı deneyim alanlarının bir araya getirişi ise sonucu deneysel bir performansa dönüştürür. Daima belirlenmiş bir açıdan fotoğraflanmak üzere hazırlanan ve hazırlık aşamasında sürekli olarak sanatçı tarafından kontrol altında tutulan yerleştirmeler ile fotoğraflar arasında oluşan ilişki, üç boyutlu gerçeklik ile onun iki boyutlu temsiliyeti arasındaki gerilimin izlerini taşımaktadır. (Nur Aral)

53 Sandy Skoglund, Title: Radioactive cats, 1980

54 Sandy Skoglund, Germs are everywhere (mikroplar heryerde), 1984

55 Sandy Skoglund, Revenge of the goldfish (japon balığının intikamı) , 1981

56 Roger Ballen, 1950 ny, jeolog, belgesel kurgu
Roger Ballen has to be hands down one of the most effective and influential documentary/art photographers. Not only does he take some of the most visually striking photographs, but his use of layering to create an ambient artificial world within a single frame truly astonishes. Roger Ballen also has a foundation that is dedicated to the advancement of photography education in South Africa (which is the setting for most of his work). This foundation is titled The Roger Ballen Foundation, and it promotes very high quality programs in South Africa that effectively helps further the locals understanding and appreciation of the art of photography. This foundation collaborates with international artists to motivate students to engage themselves in photography. Roger Ballen is a very original photographer, and that his work will forever be remembered by the those who have come across it for being strange, touching, and an introspective look into ones soul that many people wouldn’t attempt themselves.

57 Roger Ballen, documentary fiction, 1982-2012

58 R. Ballen,Güney Afrika

59

60 The usual setting for most of Ballen’s photography is the inside of various houses of the villages in rural South Africa. These houses are usually deteriorated to a certain extent to emphasize the style that Ballen tries to capture within the photographs. Though these houses are the apparent setting of the image, Ballen actually creates a surreal setting through his incorporation of foreign objects that are layered across the backgrounds of his photographs. This changes the vibe of the photograph all together and makes it much more effective.

61

62

63

64 The main purpose of Ballen’s work over the past 40 years has been all about defining himself. To quote him, he says that ” it has been fundamentally a psychological and existential journey.” Ballen believes that you cannot just expect to take effective photographs with a good subject alone. He is a firm believer that in photography one must integrate the world around them with the world inside of them if they seek to express themselves fully.

65 Postmodern sinema için
-- David Linch izleyiniz (Mullholand Drive) -- Tarantino izleyiniz (pulp fiction) -- Rodriguez de izleyiniz Postmodernizm ve sinema için detaylı bir yazı için link:


"Postmodern Estetik “Ben, modern ile postmodern arasında herhangi bir büyük tarihsel kopuşun var olduğuna inanmıyorum. Postmodern diye tanımlanabilecek." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları