Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Tanım – Özellikler - Mensupları

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Tanım – Özellikler - Mensupları"— Sunum transkripti:

1 Tanım – Özellikler - Mensupları
EDEBÎ AKIMLAR Tanım – Özellikler - Mensupları

2 Edebiyatta Neden Akımlar Var?
Fransız edebiyat tarihçisi Emil Faguet: «Bildiğim tek edebiyat yasası, belli bir görüşten bir müddet sonra bıkıp onun karşıtı olan anlayışı istememizdir.» diyor. Yani değişmeyen tek şey değişimdir… Edebiyattaki «beğeni» anlayışları da zamanla değişmektedir…

3 Fakat; Edebiyattaki Akımları sadece «değişim» isteğine bağlayamayız.
Daha derin, daha sağlam köklere inmek gerekir… Çünkü; edebiyat bir toplumun ürünüdür; Edebiyatçı bir toplumun bireyidir, Ve o toplumun hayatı yorumlayan bir felsefesi vardır… Edebiyat, Akım ve Felsefe sistemi…

4 Edebî akım ? Çığır? Okul? Ekol…
Bir sanatçı grubunun belli bir dönemde ortak dünya görüşü, estetik, sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde oluşturdukları bir edebiyat hareketidir… Her edebî akımın öncesinde fikrî ve felsefî bir hazırlık döneminin olduğu bir gerçektir.

5 Önce, Felsefî temel… Sonra bu fikrî ve felsefî temellerin üzerine edebî eserlerin verildiğini görüyoruz… Aynı zamanda bir önceki felsefî temellerin de eleştirisini getirmektedir… Yani, edebî akım, edebiyat eleştirisi ile iç içedir…

6 Uyarılar !... Edebî akımların başlama ve bitiş tarihlerini kesin olarak belirtmek mümkün değildir… Sanatçıların bağlı oldukları akımları da yüz de yüz kesinlikle ayıramayız… Ancak genel olarak ifade edebiliriz…

7 Bir sanatçı, bağlı olduğunu düşündüğümüz edebî akımın bir çok özelliğine uyduğu halde bazılarına uymaya bilir… Üstelik bu prensipleri diğerlerinden farklı olarak da yorumlayabilmektedir…

8 İnsan ve Sanat ilişkisi;
İnsanoğlu, fizikî ve psikolojik yönleriyle çok karmaşık; anlaşılması kadar anlatılması da zor bir varlıktır… İnsanı tanıma ve anlama konusunda bir çok ilim dalının ortaya çıktığını biliyoruz… Tıp, psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, antropoloji, felsefe, ilâhiyat, tarih vb. bilim dallarını varlığı bunu en açık delilidir.

9 İnsandaki güzellik duygusunun kaynağı nedir ?...
İnsanoğlu, neden her şeyde ve her yerde faydalı, iyi ve doğru’nun yanında güzel’ i de arar… Bir çini, bir ebru, bir hat, bir şiir, bir resim, bir bestelenmiş şarkı, türkü, bir Selimiye Camii bizi neden büyüler ?... Bunların karşısında ruhumuzun duyduğu hazzın anlamı nedir ?...

10 İnsanın dört temel gayesi…
Bu soruların cevaplarını ancak insana yönelerek bulabiliriz… İnsanın her türlü tavır, davranış ve hareketlerinin dört ana gayeden birisine veya birkaçına yönelik olduğunu söyleyebiliriz: Menfaat, Gerçek, İyilik ve Güzellik…

11 «Güzellik Duygusu» Bunlardan “menfaat” tamamıyla fizyolojik hayatımızı ilgilendirirken, diğer üçü ise (gerçek, iyilik, güzellik) psikolojik hayatımızı oluşturmaktadır… Diğerlerini bir kenara bırakacak olursak, davranışlarımızı belirleyen ana etkenlerden birisi “güzellik duygusu” dur.

12 «Mutlak ve tabii güzellik…»
Bu güzellik duygusu bizi, mutlak ve tabii güzelliğe yöneltir… Ancak insan, mutlak ve tabii güzelliklerle yetinmez… İnsanoğlu, bu iki kaynaktan hareketle ve onlardan aldığı ilhamla hep yeni güzellikler bulma ve yeni güzellikler var etme peşinde olmuştur… İşte bu noktada da sun’i (yapay) bir güzellik olan “sanat” la karşılaşıyoruz…

13 Sanat ve sanatkâr… Dilimize Arapça’dan gelen sanat kelimesinin sözlük anlamı; ustalık, hüner, marifet’tir… Türkçe Sözlük’te ise: 1. Bir duygu, tasarı, güzellik vb.’nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık…

14 2. Belli bir medeniyetin veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım… [Sümer sanatı, Halk sanatı vb.] 3. Bir şey yapmada gösterilen ustalık. [Konuşma sanatı, yazma sanatı…] 4. Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü. [Askerlik sanatı, şoförlük sanatı vb.]

15 19. Asırdan sonra ise… Kelime 19. Asırdan sonra bugün kullandığımız manayı kazanmış ve güzel sanatların hepsini karşılayacak şekilde kavramlaşmıştır…

16 Sanatın birkaç tanımı:
“Sanat, bir duygu veya düşüncenin, maddî bir malzemeden veya sesten veya sözden faydalanmak suretiyle heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde ifadesidir…” M.Orhan OKAY

17 Cemil Sena’ya göre sanat:
“Sanat, dinleyen ve görende estetik bir zevk ve heyecan yaratan, gerçekliği sembolik ve karşılıksız bir şekilde taklit ve ifade eden eser ve hareketlerdir…” Estetik Sanatın ve sanat esrinin birinci vasfı; insan eseri olmasıdır…

18 Sonuç olarak sanat; İnsanın, psikolojik/ruhî hayatının temellerinden birini oluşturan güzellik duygusu’nun dışa yansımış somut hali veya ifadesidir… Mutlak ve tabii güzellik karşısında hayret duygusu içine düşen insan ruhunun, yeni bir güzellik peşinde koşması ve onu yakaladığını sandığı an, herhangi bir malzemeden faydalanarak sun’î bir varlık halinde ortaya koymasıdır…

19 Sanat, zanaat farkı… Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir… Zanaat / teknik, (ayakkabıcılık, terzilik, marangozluk vb.) doğrudan doğruya hüner ve beceriye dayanan ve ekonomik açıdan bağımlı olan bir insan faaliyetidir… Bu işler sadece para kazanmak için yapılır… Güzel olabilir, ama güzellik asıl amaç değildir…

20 Sanat eserinde asıl amaç fayda ve faydalı olmak değildir, ancak ondan bir takım faydalı sonuçlar da elde etmek mümkündür… Sanat eserinin diğer özellikleri; Orijinaldir, tektir, itibarîdir, çok anlamlıdır, bir defa yapılabilir…

21 Sanat ve gerçeklik… Daha önce de bahsettiğimiz gibi, sanat eseri, kendine has bir gerçekliğe sahiptir… Sanatın gerçekliği; dış dünyadan toplanan malzemenin seçilip ayıklanması, sanatkârın muhayyilesinden bir çok eklemelerin çıkarmaların yapılması ve bunların ciddî bir estetik endişe ile kurgulanması ile ortaya çıkan bir gerçekliktir…

22 Güzel sanatlar… Sanatların tamamı bu isimle ifade edilmektedir… Fakat kendi içinde de bir takım tasniflere tabi tutulmuşlardır: Fonetik sanatlar. (Müzik, edebiyat…) Plâstik sanatlar: (mimari, heykel) Sahne sanatları: (Tiyatro, bale, sinema) Görsel sanatlar: (Mimari, heykel, resim)

23 Edebî Akımlar tam bu noktada, güzel sanatlar alanında ortaya çıkmakta ve önem kazanmaktadır…
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: «Edebiyat bilimcisi, sanatkâr veya edebî eseri bir akım açısından değerlendirirken, sanatçının hayatını, yaşadığı dönemi, eserlerinin tamamını objektif olarak ele almalı ve buna göre hüküm vermelidir…»

24 Gelelim Edebî Akımlara:
Batı edebiyatlarının başlangıcı ve temel kaynağı olarak önce Eski Yunan sora da Lâtin Edebiyatı kabul edilmektedir… İsa’dan Önce, IX.yy’a kadar inen Yunan Edebiyatı’nın ana kaynağı Homeros’un (İ.Ö. IX) İlyada ve Odise (Odysseia) destanıdır… Ve İ.Ö II.yy’a kadar devam eder.

25 Yunan Edebiyatı Batılıların kendi köklerini dayandırdıkları Yunan Edebiyatı bir Akdeniz havzası edebiyatıdır. Merkezi ise eski Atina şehridir. İ.Ö V.yy’da altın çağını yaşayan bu edebiyatın belli başlı mensupları şunlardır: Lirik Şiirde: Sapho, Theokritos, Pindaros Didaktik şiirde: Hesiodos

26 Fabl türünde: Aisopos Trajedide: Aiskhylos, Sophokles, Euripidies Komedide: Aristophanes, Menadros Hitabette: Demosthenes Felsefede: Sokrates, Eflâtun, Aristoteles Tarihte: Herodotos vb.

27 Lâtin Edebiyatı… Yunan edebiyatı İ.Ö.II.yy’dan itibaren yerini Lâtin edebiyatına bırakmıştır… İtalya yarımadasında ortaya çıkan bu edebiyat, Roma’nın kuruluşundan İ.S.III.yy’a kadar olan dönemde varlığını sürdürmüştür… En verimli dönemi İ.Ö I.yy ile İ.S I.yy arasıdır.

28 Özelikle Sezar ve Agustus dönemlerinde parlayan Latin Edebiyatı aslında Eski Yunan edebiyatının etkisi altındadır ve onun devamı niteliğindedir. Roma İmparatorluğu’nun İ.S. V.yy’da yıkılması ve Hıristiyanlık taassubunun yaygınlaşması ile Lâtin edebiyatı ömrünü tamamlamıştır…

29 Eski Yunan ve Latin edebiyatları, aklın rehberliğinde ideal güzelliğe ulaşmaya çalışan bir estetik ve mimesis (taklit, yansıtma) esasına bağlı bir sanat anlayışına sahiptirler. Düşüncelerinin ve sanatlarının merkezinde İNSAN vardır. O kadar ki tanrılarını bile insan suretinde algılamışlardır.

30 Karanlık Dönem !!! [Orta Çağ]
İ.S:IV.yüzyıldan, İ.S:XIV.yy’a kadarki dönem Batı için “karanlık” dönemdir… Çünkü hayata tahrif edilmiş Hıristiyanlığın ve Papazların egemenliği hakim olmuştur. İnsan güçsüz ve günahkardır… Bu yüzden sanat da gerilemiştir…

31 Karanlık Dönem !!! Kavimler göçüyle (M.S yılları arasında Avrupa'ya yapılan şiddetli insan göçüdür.) başlayan ve Fatih’in İstanbul’u fethetmesiyle (1453) son bulan devirdir. Fakat ilginç olan ise o dönemde batı (Avrupa), derebeyleri ve kilise tarafından yönetiliyor bilim-teknikte ilerleme çok zayıftı. O dönemde doğu (İslam ülkeleri)’ya baktığımızda, bilim-teknikte büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. İbni Sina, Farabi, İbni Haldun, El Biruni gibi bilim adamları yetişmiştir. 

32 Karanlık Çağ !!! Karanlık Çağ deyimi Avrupamerkezci bir görüş açısını yansıtmaktadır… Çünkü Avrupalıların Karanlık Çağ olarak gördüğü dönem İslam uygarlığının en parlak dönemlerinden biridir…

33 Antik Çağın İki Filozofunun Etkisi:
1. Eflatun [Platon] İ.Ö: 2. Aristo İ.Ö: Gerek Eski Yunan ve gerekse Latin Kültür ve sanatının anlaşılabilmesi, hatta Hümanizm, Klâsisizm ve Realizmin akımlarının yeterince anlaşılabilmesi için Eflatun ve Aristo’nun üzerinde durmak gerekir.

34 Hümanizm ve Rönesansın Doğuşu
14.yy’a kadar Orta Çağ Avrupa’sı, yaklaşık bin yıldır, Eski Grek ve Lâtin kültür, medeniyet ve inançlarıyla bağını koparıp, tamamıyla Hıristiyanlık dininin belirlediği skolâstik bir düşünce dünyası içinde yaşamaktaydı...

35 Raphael’in “Athena Okulu” resminden Platon(Eflatun) ve Aristo Tasviri

36 İki Filozof Aralarındaki Farklar
Platon: (İ.Ö: ) İdealist’tir. Aristo: (İ.Ö: ) Rasyonalist’tir. Buna rağmen bir çok düşünceleri de birbirine benzemektedir.

37 Ortaçağ Avrupası… Aristokratların (Soylular), Ruhbanların (Rahipler) ve kölelerle köylülerin oluşturdukları, üçe bölünmüş bir toplum yapısı.. Bu yapıda, hür düşünce faaliyetlerine asla hayat hakkı yoktu… Halk, bir avuç aristokrat ve ruhban tarafından yönetilip sömürülüyordu…

38 Eski eserleri okumak yasak…
Devlet ve kilise dilinin Lâtince olması, bazı filozof ve ilâhiyatçıları Lâtince vasıtasıyla Grek-Lâtin eserlerine ve bu eserlerdeki düşüncelere yöneltti… Söz konusu yöneliş, zaman içinde yaygınlık kazandı; hatta bir hayranlığa dönüştü…

39 Sorgulama süreci… Bu sebeple Hümanizm, çok büyük oranda Eski Grek - Lâtin eserlerine, düşüncesine, kültür ve edebiyatına dönüş; ona duyulan hayranlık olarak gelişmeye başladı… Tenkitçi düşünce gelişti… Din, sosyal yapı, ekonomi, kültür ve felsefe ve bunlara bağlı müesseseler de dahil olmak üzere her şey sorgulanmaya başladı…

40 İlk Çağ Felsefesine Dönüş…
Hümanist felsefe ile Rönesans ve Reform hareketlerinin temelini, İlk Çağ felsefesi ve felsefecilerinin (Eflâtun, Aristo vb.) oluşturduğu gerçeğini görmemiz gerekiyor… Bunların Tanrı, varlık, insan ve sanat hakkındaki düşünceleri esas alınmaya başlamıştır…

41 Hümanizm ve Rönesans’ın Doğuş Sebepleri…
Matbaanın icadı ve kitap basımının artması Okuyucu sayısının artması, Bilgi ve düşüncenin geniş tabana yayılması Edebiyatın geniş kitlelere ulaşması, Coğrafî keşifler, Yeni kültür ve medeniyetlerin tanınması, Katolik anlayışın karşısına Protestanlığın çıkması…

42 Diğer Sebepler; Topun icadı ile derebeylerin yıkılması…
İç savaşlar sonucu sosyal yapının değişmesi, Haçlı seferleri ile İslâm medeniyet ve düşüncesinin tanınması, (İbn-i Rüşt, İbn-i Sînâ, Farabî vb.) Eserlerinin Batı dillerine tercüme edilmesi, Dante, Petrarca ve Boccacio Hazırlayıcı…

43 Reform Hareketlerine Gelince…
Reform hareketini başlatan kişi, Martin Luther’dir. ( ) Martin Luther, 1517 de, 95 maddelik bir reform anlayışı ilân eder… Esas, tahrif edilmiş Hıristiyanlık dinin tartışmaya açılmasına dayanmaktadır…

44 Reformun özü nedir: İnsan, sezgi gücü sayesinde Tanrı ile iletişim kurabilir… Her ferdin kilisesi kendi yüreğidir… İncil, herkes tarafından okunup anlaşılabilir… Böylece, Tanrı ile fert arasındaki ruhban sınıfının egemenliği kaldırılmıştır…

45 Pürütanizm (Protestanlık)
Sonuçta Martin Luther’in görüşleri Protestanlık mezhebini ortaya çıkarmıştır… Protestanlık; Roma Katolik Kilisesi’nin dinî hakimiyetini, din adamlarının insanla Tanrı arasındaki aracılığı reddeder. Tanrı, her şeyin üstündeki güçtür. Tanrı, her şeyi yaratan güçtür…

46 İnsan – dünya ilişkisi…
İnsan, Adem’ in cennetten kovulmuş olmasından dolayı, günahkâr ve tam bir ahlâksızlık içindedir. İnsan, yeryüzündeki bütün kötülüklerin kaynağıdır… Doğar doğmaz temizlenmek zorundadır… Vb……

47 Martin Luther, 46 yaşında…

48 HÜMANİZM Hümanizm, Batı toplumlarının içinde yaşadıkları dünyaya karşı, 14.yy’ın ikinci yarısından itibaren tepki olarak geliştirdikleri yeni bir dünya görüşü, yeni bir felsefî görüştür… Lâtince, “humanitas” (insanlık) kelimesinden gelen “hümanizm” kelimesi, 1850 lerden itibaren bu günkü anlamında kullanılmaya başlanmıştır…

49 Kelime manâsı; İnsanlık aşkı, insaniyete muhabbet, insancıllık; insanı renk, ırk, din ve mevkiini dikkate almadan sevmek, demektir… Özel olarak; Rönesans çağında Eski Yunan ve Lâtin edebiyatına dönüp ona değer veren, tanıtan, araştıran öğreti… İman ve otoritenin yerine akıl ve deneyin geçmesi Rönesans düşüncesinin başlıca zaferidir.

50 Keşif ve icatlar… Rönesans düşüncesi; Dogmaların, iman ve otoritenin ötesine geçerek, insanın yeniden kendine dönüşüdür… Bu uyanış Batı’da başlarken bizde durum tersine dönmüştür… Özgür düşünce anlaşılamamıştır…

51 Meselâ; Yunus’un, «Cennet cennet dedikleri, Birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene ver sen anı Bana seni gerek seni» İlâhisi, Ebussuud Efendi tarafından yasaklanır. Okuyanlar için «katli vaciptir» fetvasını verir…

52 Felsefî manâsı ise; İnsanî değerlerin savunulmasını esas alan dünya görüşü… Akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören bakış…

53 Sanat ve Edebiyattaki İlkeleri
15.asrın sonundan, 17.asrın başlarına kadar geçerli bir akımdır… Sanatta asıl kural, taklit-yansımadır… Hıristiyanlık din olarak varlığını sanatta korur fakat, çok daha dünyevî, beşerî ve aklî’dir… Sanatın konusu: Her şeyi ile insandır… Sanatın amacı: İnsanı cennetteki kusursuzluğuna doğru götürmektir…

54 Antik Yunan ve Lâtin sanatını örnek alır…
Millî ve mahallî değil evrenselcidir… Sanatçıların büyük çoğunluğu Aristokrat ve askerdir… Çünkü Lâtince’yi halk bilmemektedir… Dil, üslûp ve şekil son derece önemlidir… Bu yüzden halka hitap etmekten uzak, aristokrat bir edebiyattır…

55 Bazı Hümanistler Dante Alighieri Francesco Petrarca Giovanni Boccacio
Pierre de Ronsard Michel de Montaigne Migel de Cervantes William Shakespeare

56 Uyarı… Adı geçen sanatçıları yüzde yüz bu akım çerçevesinde değerlendirmek doğru değildir…

57 KLÂSİSİZM Klâsik kelimesi, köken olarak Lâtince “classicus” tan gelmekte ve anlamı da “seçme” dir… Fakat kelime daha sonra birçok anlam kazanmıştır. Bir kaçı: Eski Yunan/Lâtin, şair/yazarları ve eserleri. Devir ve memleket üstü başarılı sanatçı… Üzerinden çok zaman geçtiği halde değerini kaybetmeyen eser…

58 Eskiden kalma ancak alışılmış, gelenek halini almış olan şey…
17.yy’ın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan edebî akım… Klâsisizm, Batıdaki sanat akımlarının en uzun ömürlüsü olmuştur…

59 Çünkü: Bir sanat ve edebiyat akımı olan klâsisizm, 16.yy’ın sonlarından itibaren teşekkül etmeye başlamış, 17.yy’ın ortalarından 18.yy’ın başlarına kadarki dönemde ( ) en ihtişamlı dönemini yaşamış ve en mükemmel eserlerini vermiştir… Bu gücünü de 18.yy’ın sonuna kadar sürdürmüştür…

60 Eflâtun ve Aristo etkisi…
Bu iki düşünürün etkileri Klâsikler üzerinde de devam eder… Temel ögeleri: Soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük ve en önemlisi “güzellik” tir… Görüldüğü gibi, aristokrasi ve burjuva bu sanata da hakimdir…

61 Aydınlanma Çağı:18.yy Bu dönem; özellikle düşüncenin dünyevîleştirildiği bir dönemdir… Yani akıl dışılık ve sezgicilik tamamen reddedilmiştir Akıl, insan hayatında mutlak yol gösterici ve yöneticidir… Bu yolu açanlar: Descartes, Montesquieu, Voltaire, Diderot ve J.J.Rousseau’dur…

62 Düşünüyorum, öyleyse varım.
Descartes’a göre, gerçek bilgiye ulaşmak için önce mevcut bilgilerimizden şüphe etmemiz gerekir… Aklın ve mantığın mutlak egemenliği, onun felsefesinin temelini oluşturmaktadır… Bilgi ve Hakikat; ona göre ruhumuzun iki temel ihtiyacı…

63 Klasizmin Hareket noktası:
Akla dayanan, Tabiatı inceleyen, Değişmez gerçeği arayan… bir bakış açısı…

64 Descartes

65 Bir Uyarı… Klâsik dönemin sınırları?
Bu konuda bazı farklı görüşlerin olduğunu görüyoruz… Meselâ Sevim Kantarcıoğlu, Eski Yunan ve Lâti dönemini “klâsik dönem”, Rönesans sonrasını ise “neoklâsik dönem” olarak nitelemektedir… Rönesans – Fransız ihtilâli arası… (14.yy )

66 Genel Kanaat… 17.yy’da Fransa’da doğan ve uzun süre Batı sanatlarına hakim olan sanat akımı için “klâsisizm”, 19.yy’ın sonlarına doğru sembolizme tepki olarak gelişen sanat anlayışı için ise “neoklâsisizm” adı verilmektedir…

67 Klâsisizmin ilke ve nitelikleri:
1. Sanat ve edebiyat, insan tabiatının taklididir. Yani psikoloji ön plândadır… 2. Dış dünya ve varlıklar klâsik sanatçıyı pek ilgilendirmez… 3. Konu ve olaylar gerçeklik sınırını aşmamalıdır… 4. Sanatçı eserinde kendi kişiliğini gizler… 5. Estetik kaynak, Eski Yunan ve Lâtin’dir.

68 6. Her türün belli kural ve sınırları vardır
6. Her türün belli kural ve sınırları vardır. Birinden ötekine geçilmez ve türler birbirine karıştırılmaz… [ Tedâhül ! ] 7. Sanatın ve sanat eserinin ahlâki ve eğitici bir görevi vardır. “Zevk vererek eğitmek…” 8. Millî, sade, anlaşılır, pürüzsüz ve işlek bir dil anlayışı hakimdir…

69 9. İnsanın en değerli özü akıldır.
10. Asıl konular; mitolojiden, ilkçağ ustalarının eserlerinden, üstün kişilerin bulunduğu yüksek çevrelerden alınmalıdır…

70 Klâsisizm’in bazı temsilcileri:
1. François de Malherbe 2. Pierre Corneille 3. Jean de La Fontaine 4. Moliere 5. Blaise Paskal 6. Jean Racine 7. Fenelon

71 ROMANTİZM Klâsisizm’e tepki olarak ortaya çıkan ve 19.yy’ın ortalarına kadar devam eden bir akımdır. Roma İmparatorluğunda halkın konuştuğu bozuk Lâtince demek olan “romance” kelimesinden gelen Romantizm kavramı, ilk defa J.J.Rousseau tarafından bu günkü anlamında kullanılmıştır.

72 Klâsisizm’in, düzenlilik, kuralcılık, akılcılık ve idealizm gibi özelliklerine bir başkaldırı olarak ortaya çıkan Romantizm, bireye, akıl dışılığa, hayâl gücüne ve duygulara önem vermiştir… Yani soylulara ve asilzadelere karşı, halkın - burjuvazinin duygu, düşünce ve hayat tarzını öne çıkarırlar…

73 İlk Romantikler… Fransa, İngiltere ve Almanya’da farklı isimler karşımıza çıkmaktadır… Fransız, J.J.Rousseau, Chateaubriand; İngiliz William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge; Almanya’da Hölderlin, Goethe…

74 Bunların dışında: Victor Hugo, Lamartine, Alfred de Vigny, Alfred de Musset büyük romantik yazarlardır… Bizde, Şemsettin Sami, Nâmık Kemâl ve Ahmet Mithat Efendi bu akımdan etkilenmişlerdir…

75 Romantizmin ilkeleri ve nitelikleri:
1. Hürriyet, onların ilk ve en önemli ilkeleridir… Gerek sanatta ve gerekse sosyal hayatta, isyankâr ve ihtilâlcidirler… 2. Romantikler insanı, aklı ve duyguları ile bir bütün olarak kabul ederler… Mutlak güzelliğin ancak bu şekilde kavranabileceğini düşünürler… Sanata ve sanatçıya olağan üstü bir değer biçerler…

76 3. Sanat ve edebiyatın amacı; yine kendisidir…Fakat Fransız ihtilâlinden sonra toplumun problemlerine ve gördükleri olumsuzluklara değinmişlerdir… Fakir ve kimsesizlere merhamet duygusuyla bakan toplumcu bir anlayışa doğru kaymışlardır… 4. Akılın kesin hakimiyeti yerine duygusallığı öne çıkarmışlardır…İnsanın duygu tecrübesi daha önemlidir…

77 5. Gerçeklerden, yüz çevirip Melankoliden başlayarak, Hüzün, Kötümserlik ve hatta Marazîliğe uzanan bir kaçış psikolojisi onlara hakimdir… [ Ölüm, intihar, vb.] 6. Ferdiyetçilik ve lirizm belirleyicidir. 7. Tabiata bakışta bir yenilik getirmişlerdir. Tabiat, mutlak manada temizliği ve saflığı ile sığınılacak bir mekândır…

78 8. Dine karşı ilgilidirler ve Milliyetçidirler…
9. Eserlerinde tasvire önem verirler… 10. Akademik ve felsefî bir dil yerine, tabii ve yaşayan bir dil anlayışını tercih ettiler…

79 Alphonse de Lamartine

80 Göl Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için Demirleyemez miyiz? Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak, Seyrine doymadığı o canım su yanında Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak, Oturdum tek başıma!

81 Altında bu kayanın yine böyle inlerdin; Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara, Ve böyle serpilirdi rüzgarlarla köpüklerin O güzel ayaklara. Ey göl, hatırında mı? Bir gece sükut derin, Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta, Suları usul usul yaran kürekçilerin Gürültüsünden başka. ……….

82 REALİZM [Gerçekçilik]
“Hayatı, tabiatı, insanı ve olayları olduğu gibi anlatma, aktarma endişesi ile oluşturulan bir sanat anlayışı…” Bir estetik kavram olarak 19.yy ortalarında Fransa’da… Klasisizm ve romantizm’e bir tepki olarak ortaya çıkmıştır…

83 Pozitivizm ve Gerçekçilik
Sanatta “gerçek” konusu çok eski çağlardan beri insanlığı meşgul etmiştir… Fakat, bir sanat hareketi olarak gerçekçilik veya realizm, 19.yy ortalarında görülen ve pozitivist felsefe üzerine oturan, gerçeğin nesnel gözlemini esas alan bir anlayıştır…

84 Bilim ve Gerçekçilik… 19yy’ın ikinci yarısı tam bir “bilim asrı” olmuştur. Objektifliğin ve bilimselliğin her şeyin tek ölçüsü haline gelmesi, sanatı ve sanatçıyı da etkilemiştir… Sonuç olarak pozitivizm, böyle bir zeminde ortaya çıkmıştır… Fransız filozof Auguste Comte tarafından sistemleştirilmiştir…

85 Deneyle ispat ve ölçülebilirlik…
Deneyle ispatlanamayan her türlü bilgi, teolojik veya metafiziktir ki hayal mahsulünden başka bir şey değildir… Bu görüşler bazıları tarafından, yeni bir din gibi algılanır.

86 Auguste Comte

87 İnsan Düşüncesinin Üç Dönemi
Pozitivizme göre insan düşüncesi, tarih boyunca üç dönem yaşamıştır. Şimdi, üçüncüsü yaşanmaktadır: 1. Teolojik devir 2. Metafizik devir 3. Pozitivist devir…

88 Realizmin İlke ve Nitelikleri
1. Gerçekçilik. Gerçeğe ancak bilimsel yollarla ulaşmak mümkündür. 2. Gözlem. Sanatçı gözlem yapmadan yazmamalı… Hayale kapılmamalıdır… 3. İnsan ve toplum hayatını objektif bir biçimde anlatmak… [ iyi-kötü, güzel-çirkin, köylü-aristokrat, şehir-köy vb. ] [Eleştirel gerçekçilik – Toplumcu gerçekçilik]

89 4. Mekân ve çevre tasvirleri insanın daha gerçekçi anlatılabilmesi için – olduğu gibi - yapılır…
5. Yazar, eser ve olaylar karşısında objektif olmalıdır… 6. Seçilen olaylar, kurgunun önüne geçecek kadar olağanüstü olmamalıdır. Günlük hayatın tabii olayları seçilmeli…

90 7. Romanda, dramatik bakış açısı öne çıkmalı… Yani anlatıcı bilgiçlik taslamamalı ve kâhinlik gösterisinde bulunmamalı… 8. Sanatın amacı, gerçek ve güzelliktir. Bunun dışında sanata ve sanatçıya ahlâki veya sosyal bir görev yüklemek doğru değildir… [Sanat sanat için de anlaşılmamalı.]

91 9. Dil - üslup ve öz – biçim uyumu önemlidir
9. Dil - üslup ve öz – biçim uyumu önemlidir. Bu açıdan romantiklerden çok klâsiklere yaklaşırlar… 10. Realizm, daha çok roman, hikâye ve tiyatro türlerinde geçerli olmuştur…

92 Bazı Önemli isimler: 1. Stendhal 2. Honore de Balzac
3. Charles Dickens 4. İvan Turgenyev 5. George Eliot 6. Gustave Flaubert 7. Dostoyevski 8. Goncourt Kardeşler

93 9. Tolstoy 10. Marc Twain 11. Alpnonse Daudet 12. Guy de Maupassant 13. Daniel Defoe 14. Anton Çehov 15. Maksim Gorki, Hemingway, John Steinbeck vb.

94 Natüralizm ve Parnasizm
Natüralizm, realizmin roman, hikâye ve tiyatro türlerindeki daha radikal halidir. Yani «bilimsel determinizm» edebiyata uygulanmasıdır… «Aynı şartlar altında aynı sebepler aynı sonuçları doğurur…» Parnasizm ise bu iki akımın şiirdeki uygulamasından başka bir şey değildir…

95 Bazı Natüralistler: 1. Emil Zola 2. Alponse Daudet
3. Guy De Maupassant 4. Goncourt Kardeşler 5. Jules Valles vb.

96 SEMBOLİZM «Simgecilik» de diyebileceğimiz bu akım, 19.yy ın son çeyreğinde Batı şiirinde ortaya çıkmıştır… İlk izleri Charles Baudelaire’de görülür… Mallerme ve Paul Verlaine gibi şairler de sembolist şiirin ilk örneklerini vermişlerdir. Bu arada Fransa’da ortaya çıkan ve «Le Decadent» [Dekadan] isimli bir dergide şiir yazan gençlerin de Sembolizmin kuruluşunda rolleri olmuştur…

97 Sembolizm ismi? Kavram ilk defa 1886’da akımın bildirisini hazırlayan Jean Moreas tarafından kullanılmıştır… Sembolizmin temeli pozitivizm, determinizm ve materyalizm’dir. İnsanı ve hayatı tanımlamaya çalışan bu akılcı felsefeler sonunda insanın bunalıma düşmesine ve yeni arayışlara sebep olmuştur…

98 Bu arayışın temsilcisi…
Alman filozof Kant’tır… Çünkü Kant, her türlü bilgi ve düşüncenin teşekkülünde «sezgi» gücünün kaçınılmaz olduğunu düşünür… Ayrıca Kant, insan dimağının boş bir kâğıt olduğu inancına katılmaz… Sezgi gücüyle elde edilmiş bilgilerle birlikte, «yaratıcı hayal gücü»ne inanır…

99 Schopenhauer’in katkısı !!!
«Acı bütün hayatın temelidir.» diyen yazar, kötümser düşünceleriyle Sembolizmi etkilemiştir… O da «Her gerçek bilginin özü bir sezgidir. Bunun için her yeni gerçek bir sezgiden doğar.» diyerek Kant’la aynı şeyleri düşünür…

100 Henri Bergson’a göre de;
«Akıl her türlü bilgiye götüren tek kaynak değildir…» Bergson, «spiritüalist» felsefesinin tesiri ile «ruhun imkânlarını» inkâr etmez… Akıl bize gerçeği dışarıdan buldurur; «sezgi» ise içerden gerçeğin ta kendisine ulaştırır… Richard Wagner de materyalist dünya görüşüne karşı mistik dünya görüşünü ileri sürerek Sembolizme destek olur…

101 Sonuç olarak: Sanatta ruhun gizli güçlerine, sezgiye, müziğe, idealizme dayanan, algılanan gerçeklerin ötesinde, bir gizliliğin olduğuna inanan, Realizme ve Natüralizme hatta insanı makine düzeyine indirdiğini savunduğu endüstrileşmeye karşı çıkan bir eğilimdir SEMBOLİZM…

102 Sembolizmin İlkeleri 1.

103 POSTMODERNİZM Postmodernizmdeki post eki ”sonra” anlamına gelmekle birlikte modernizmden devam eden, ondan kaynaklanan ve onun sorgulanması ve aşılmaya çalışılması anlamlarına gelir. Postmodernizm, söylemlerinde görülen aşırılıklara rağmen bir çağın kapanıp başka bir çağın açılması anlamında bir kopuşu da ifade etmez.

104 Postmodernizm… Postmodernizmin ilk defa nerede ortaya çıktığı sorusuna cevap olarak ; 1960’larda New York’lu sanatçılar ve eleştirmenleri gösterebiliriz. 1970’lerde Avrupa’ya taşınıp orada geliştirilmiştir. Postmodernizm içerik ve meşruluk açısından da tartışmalı bir durumdadır.

105 Postmodernizm… Bazı yazarlara göre başlangıç tarihi, modernitenin bittiği varsayılan tarihtir. Nitekim temel olarak, Postmodernizm diye anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırlarını çizmek mümkün görünmemektedir.

106 Postmodernizm… İçerik olarak kimine göre yeni teknolojiler çağı, kimine göre çevreci veya yeşilci, bazılarına göre çoğullaşma ve parçalanma ve nihayet bir gruba göre de yeni bir mitosla dağınık toplumun yeni bir bütünleşme sürecidir.

107 Postmodernizm… Teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel eseri tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlarda yeni kültür biçimlerin işaretleri olarak başlamıştır. Bu tartışmalar zamanla diğer birçok alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün olarak modernitenin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür.

108 Postmodernizm… Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da söz konusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde sürüp giden bir modernizm / modernite / modernlik soruşturması ve tartışması olarak da görülmektedir.

109 Modernizm… Modernizm: Yüzyılın dönüşümünde ortaya çıkan ve çeşitli sanatlara egemen olan sanatsal hareketle birlikte anılan özel bir kültürel ve estetik biçimler dizisiyle ilintilidir. Modernizm, klasizme karşı bilinçli olarak gelişmiştir.

110 Modernizm… Aydınlanma Çağında doğan modernizm, her şeyden önce geleneğe veya gelenekçiliğe karşı bir tavır sergiler ve onunla çatışmaya girer. Zira modern olmak, dünden veya eskisinden çok daha farklı bir dünyada yaşamak demektir. Laik bir düşünce yapısına sahip olan modernizm, sosyal hayatın eksenine bilimi ve aklı yerleştirirken dine sadece şahsi hayatta bir yer ayırır…

111 Modernizm… Modernizmin insan hayatını bazı noktalarda kolaylaştırdığı bir gerçektir. Fakat onun bir çok olumsuz gelişmeye zemin hazırladığı ve insanı mutsuz ettiği de bir başka gerçektir… İnsan hakları konusundaki çifte standart, Teknolojinin insanı esir alması ve yoğun bilgi bombardımanı, Kontrolsüz sanayileşmenin getirdiği çevre felâketleri , Büyük paraların sanayileşmeye ayrılması,

112 Modernizm… İnsanın kapitalist ekonomi veya sermayenin kölesi durumuna düşürülmesi üzerine ferdî hürriyetin yok edilmesi, Pragmatizmin bütün değerlerin üzerine çıkartılması, “20 yaşında patron olmak…” Maddenin ilâhlaştırılıp mânânın yok sayılması, Nükleer enerjinin insanlar üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanılması, İNSANI MUTSUZ ETMİŞTİR…

113 Sonunda… Böylece insan yabancılaşma, yalnızlaşma, tatminsizlik, güvensizlik, inançsızlık bunalımları içinde ne olduğu konusunda bir kimlik bunalımına, krizine düşmüştür… İşte Postmodernizm böyle bir kimlik bunalımı ortamında ortaya çıkmıştır…

114 Şu sanatçılar da modern olarak adlandırılmaktadır:
Edebiyatta: Joyce, Yeats, Proust, Kafka. Şiirde; Eliot ve Pound. Tiyadroda; Strindberg ve Prondello. Resimde; Ce zanne, Picasso, Matisse, Dışavurumcu , Futurist, Dadaist ve gerçeküstücü hareketler. Müzikte; Schoenberg ve Berg. Modernizmin bir çok özellikleri Postmodernizmin tanımlarında da karşımıza çıkmaktadır.

115 Modernite ve Modernleşme…
Değişim ile adeta özdeşleşen modernite, eleştiriyi değişimin aracı olarak kullanır ve farklı olanı terakki düşüncesi içinde eritir. Modernite, sosyal hayatın rasyonelleştirilmesini, evrenselliği, homojenliği, açıklığı vaad eder. Modernlişme: Bilimsel ve teknolojik keşif ve yenilikler, sanayideki ilerlemeler, nüfus hareketleri ve ulus-devletle beliren sosyo-ekonomik değişimlerin bir birliğidir.

116 Bazı Postmodern Örnekler:

117 Postmodern resimler…

118 Postmodern resimler…

119 Postmodern resimler…

120

121 LETRİZM (Harfçilik) Dadaizm ile bazı benzerlikleri de bulunan Letrizm, «Harfçilik» anlamına gelmektedir. II.Dünya Savaşı’ndan sonra görülmüştür. Öncüsü Romen asıllı İSODERE İSOU’dur… Geleneğe karşıdır. Çünkü savaş yılları sonunda dengesini ve umutlarını yitirmiş bir gençliğin isyan hareketi olarak ortaya çıkmıştır…

122 Ses taklitlerine dayanan bir yapı...
Alfabeye 19 yeni harf ekleyerek, ses taklidi yoluyla «anlam ötesi» bir «müzikalite» oluşturmak isteyen akımdır… Şöyle der İsidore; « Harf ötesinde hiçbir şey yoktur. Aklımızda da harf olmayan ya da harf olamayacak hiçbir şey yoktur…»

123 Bir Örnek… takatakara mankara velelulike kulike yava yav puf feseyeseyesnen fekkeadebekkey tubukum ha hu hu hu  maskitirana ateşi tanim beyki tanim tava hompada limpada limpampa kubidipdibiya ____sabahattin teoman

124 Bu edebiyat akımı, edebiyat tarihine birkaç eğlendirici örnek bıraktıktan sonra silinip gitmiştir.


"Tanım – Özellikler - Mensupları" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları