Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

FREUD- PSİKANALİZ Freud, kişiliği bir enerji birimi olarak ele alır. Kişilik dinamik bir yapıdır.Fizikte olduğu gibi insanın tüm fizyolojik yapısı enerji.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "FREUD- PSİKANALİZ Freud, kişiliği bir enerji birimi olarak ele alır. Kişilik dinamik bir yapıdır.Fizikte olduğu gibi insanın tüm fizyolojik yapısı enerji."— Sunum transkripti:

1 FREUD- PSİKANALİZ Freud, kişiliği bir enerji birimi olarak ele alır. Kişilik dinamik bir yapıdır.Fizikte olduğu gibi insanın tüm fizyolojik yapısı enerji tüketir ve dışarıdan enerji alır.Enerjinin olduğu yerde de hareket vardır. Enerji alıp tüketirken de insan kişiliğinde bir devinim söz konusudur. Enerjinin dönüşebilir olması Freud’un kuramında önemli bir yer tutar. Aynı zamanda enerji yön de değiştirebiliyor. Freud kişiliği belli ögelere ayırarak ele alır. Bu ögelerin insan kişiliği içinde gelişebilmeleri için de enerjiye ihtiyaçları vardır. Freud’a göre kişilik; id, ego, süperego’dan oluşur. Her bir ögenin değerleri ve harekete geçme özellikleri vardır. Her bir kişilik ögesi aslında bir bütün olarak çalışırlar. Nadir durumlarda bu ögelerden biri öne geçer. Kişilik uyumu dediğimizde bütün olarak çalışmalarını kastederiz. Öyleyse insan davranışı, bu üç sistemin aralarındaki etkileşimin ortak ürünüdür.

2 İD: Temel ögedir. Ego ve süperego id’den ayrışır.İd, bir tür enerji deposudur. Doğuştan gelen içgüdüleri ve fizyolojik ögeleri de içine alır. İd, enerjisini çok yakın olduğu bedensel süreçlerden elde eder. Freud, id’e “ gerçek ruhsal enerji/varlık ” demiştir.Çünkü id, bireyin öznel dünyasını temsil eder. İd, kendisini rahatsız eden enerji birikimine dayanamaz, hemen boşalım elde etmek ister. Enerji boşaltımında kullandığı ilke “ hoşlanım( haz ) ilkesi ”dir. Acıdan kaçınıp, hoşlanım elde etmek için id’in emrinde iki süreç vardır.

3 Refleks Eylemler; doğuştan var olan otomatik eylemlerdir
Refleks Eylemler; doğuştan var olan otomatik eylemlerdir. Gerilimi derhal giderirler. Göz kırpma, hapşırma vs. Birincil süreçler; daha karmaşıktırlar. Gerilimi azaltmak için gereksinme nesnesinin bir imgesini sanrı gibi zihinde oluşturur. Freud bu olgu için “ dilek doyumu ” deyimini kullanmıştır. Gece görülen rüyalar buna en iyi örnektir. Dilek doyumu sağlayan zihinsel imgeler id’in tanıdığı tek gerçektir. Yine de birincil süreç tek başına gerilimi boşaltmaya yetmez. Aç bir insan besin maddesinin imgesiyle doyamaz. Dolayısıyla “ ikincil süreçler ”devreye girmeye başlar. Böylece ego da biçimlenmeye başlar.

4 EGO: Organizmanın gereksinimlerinin gerçek, nesnel dünyaya uygun geçişler sağlayabilme ihtiyacından ( varlık bulur ) oluşur.Birey yavaş yavaş zihindeki imge ile gerçek imgeyi ayırt edebilmeyi öğrenmeye başlar. İd ile ego arasındaki temel ayrım; id yalnızca zihnin öznel gerçeğini bilir, ego ise zihinsel imgeyle gerçeğini ayırt eder. Gerçeklik ilkesinin amacı bir gereksinime doyum sağlayacak nesnenin bulunmasına kadar gerilim boşalımını sağlamaktır. Gerçeklik ilkesi, hoşlanım ilkesini geçici olarak askıya alabilir. Gerçeklik ilkesi bir yaşantının doğruluğunu ya da yanlışlığını araştırır. Gereksinme nesnesinin dış dünyada varlığını araştırır. İkincil süreç gerçekçi düşünme sürecidir. Çünkü ikincil süreç plan yapar, test eder, planın çalışıp çalışmadığına bakar. Freud buna “ gerçeğin test edilmesi ” demiştir. Ego, kendi rolünü yürütebilmek için tüm zihinsel işlevleri denetim altında tutmak zorundadır. Kendine doyum sağlayacak nesneleri seçer. Bu işlevleri sürdürürken de id, süperego ve dış dünya gerçekleri arasında bir denge sağlamak zorundadır. Bu da egoyu oldukça zorlar. Ego tüm gücünü id’den alıyor ve ondan bağımsız olamaz. Ego’nun en önemli görevi: organizmanın içgüdüsel istekleriyle çevre olanaklarını dengelemek; en üst düzey amacı ise bireyin yaşamının sürdürülmesi ve türünün devamını sağlamaktır

5 SÜPEREGO: Kişiliğin son sistemi olarak gelişir. Çocuğa ana-baba tarafından aktarılan geleneklerin, toplum görüşlerinin içsel temsilcisidir. Ödül veya cezayla çocuğa kazandırılır. Kişiliğin ahlaksal yönüdür. Gerçekten çok ideale yöneliktir, mükemmeli yakalamaya çalışır. “ Doğru mu, yanlış mı ” , en çok bununla uğraşır. Toplumun ahlak değerleriyle hareket etmeye çalışır. Ana-babanın onaylamadığını çocuğu yaparsa cezalandırılır. Cezalandırdığı her şey çocuğun vicdanında yer alır. “ Vicdan ” ve “ ego ideali ”süperegonun alt sistemleridir. Çocuğun yaptıklarının ödüllendirilmesi, ego idealinde yer alır. Bu iki sistemde “ içselleştirme ve özdeşleştirme ” mekanizmaları söz konusudur. Kişinin suçluluk duymasını sağlayarak cezalandıran; vicdan, kendisiyle gurur duymasını sağlayarak ödüllendiren; ego ideali’ dir.

6 Süperegonun İşlevleri:
1. İd’den gelen cinsel ve saldırgan tepileri engellemek. 2. Ego’yu gerçek amaçlar yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışmak. 3. Mükemmellik için çaba göstermek. İd ve egoya karşı çıkar ve dünyayı kendi imgelerine göre kurmak ister. Akılcı ve gerçekçi olmayışıyla id’e benzer. İçgüdüleri denetlemek istediği için de ego’ya benzer. Ego’dan farkı: içgüdüsel hoşlanımı ertelemez, tamamen bloke eder. İd-ego-süperego farklı sistem ilkelerine uyan psikolojik süreçlere verilen isimlerdir. Ego denetimi altında bir bütün olarak işlevde bulunurlar. Kabaca denilebilir ki id kişiliğin biyolojik, ego psikolojik ve süperego da toplumsal yönüdür.

7 Freud’ a göre İÇGÜDÜ: Içsel biyolojik uyarılmadır. Psikolojik anlatımına ise “ Istek ” denir. İçgüdü bedensel bir uyarılmadan kaynaklanırsa “ gereksinim ” adını alır. Gereksinim de istek de insanı davranışa iter. “ Tepi ” bir enerji biçimidir. Hem bedensel hem de ruhsal elemanları birlikte içerir. Tüm bunların ( güdü, dürtü, istek…) kişiliğin yönünü belirleyen özellikleri de vardır. Davranış üzerinde seçici bir denetim kurarlar. Organizma hem iç hem de dış uyaranlarla harekete geçebilir. İç uyaranlardan kaçabilmek daha zordur. Tüm bunlar bir araya gelerek kişilik için gerekli olan ruhsal enerjiyi oluştururlar ve id’de yer alırlar. Bir içgüdünün dört temel özelliği vardır: 1. Kaynak: Hiç bitmez, amaç da öyle. Hep vardır. 2. Amaç: Bedensel uyarılmanın ortadan kaldırılması. 3. Nesne: Uyarılmaya doyum sağlayacak bir nesne. 4. İtici Güç: Gereksinimlerin yoğunluğu arttıkça itici güç de artar

8 İçgüdülerin diğer özellikleri:
Gerileyici Özellik: Doyurulduğu zaman ilk noktaya döner. Koruma Özelliği: Rahatsız edici durumları ortadan kaldırır. Tekrarlanma Özelliği: Acıkırız, yemek yeriz, sonra yine acıkırız. Nesnenin değişmesi ruhsal enerjinin “ yön değiştirme ”sine neden olur. Bir nesneye ulaşmamız engelleniyorsa doyum sağlayacak başka nesnelere yöneliriz. ( enerji yön değiştirir. ) Bir içgüdünün enerjisi sürekli olarak asıl gereksinim nesnesi yerine geçer, bir nesneye yönelirse bunun sonucu ortaya çıkan davranışa “ içgüdü türevi ” denir.

9 Freud iki tür içgüdüden bahsetmiştir. Bunlar:
YAŞAM İÇGÜDÜLERİ: Bireyin yaşamın ve türünü sürdürmesini sağlarlarAçlık, susuzluk, cinsellik vs. Yaşam içgüdülerini çalıştıran enerjiye de “ libido ” demiştir. Cinsellik içgüdüsünün devinimiyle insan davranışlarınıaçıklamaya çalışmıştır. Freud’ a göre cinsel içgüdü bir içgüdüler toplamıdır. Her bir isteğin kaynaklandığı bedensel bölgeler farklıdır Bu bölgelere “ erojen bölgeler ” adını vermiştir. Erojen bölgeler dokunulduğunda hoşlanım duygusu veren, bedenin duyarlı deri ve mukosa kısımlarıdır. Emme; oral hoşlanım, dışkılama; anal hoşlanım, dokunma, ovma , sürtme; cinsel hoşlanım yaratır.Çocuklukta cinsel içgüdüler bağımsızken, ergenlikte üremeye yönelik birlikte hareket ederler. İnsanı canlı kılan, yaşama bağlayan içgüdülerdir.

10 ÖLÜM İÇGÜDÜLERİ: Yıkıcı güçlerdir
ÖLÜM İÇGÜDÜLERİ: Yıkıcı güçlerdir. Ölüm içgüdüleri daha gizil, daha derindedir. Ölüm içgüdüleri hakkında bilinenler daha azdır. Her insan ölümlü olduğunu bilir. Yaşam, ölüme giden dolaylı bir yoldur. Her insanda gizil olarak bir ölme isteği vardır. Freud ölüm içgüdüsünü Fechner’in “ tüm yaşayan süreçler sonuçta madensel dünyanın sürekliliğine dönüşürler ” ilkesi üzerine kurmuştur. Saldırganlık ölüm içgüdüsünün önemli bir türevidir. Ölüm içgüdüsünün iç noktası bireyin bu yıkıcı güçleri kendine yöneltmesi ve kendini yok etmek istemesidir. Yaşam içgüdüleri bireyin yıkıcı gücünü dış çevreye yöneltmesine neden olurlar. Yaşam içgüdüleri, ölüm içgüdüleri ya da bunların türevleri birbirlerinin yerine geçebilir, birbirlerini etkisiz de kılabilirler. Sevginin yerini şiddetin alması gibi.

11 Ego, kişiliği akıllıca yönetebilmek için hem id’I hem
süperegoyıu gözetmeli, hem de dış dünya ile bağlantı kurmalıdır. Eğer id enerjinin büyük bir kısmını ele geçirmişse insan davranışları tepkisel ve ilkeldir. Eğer süperegoda ise kişinin davranışları ahlaki görüşün denetimindedir. Ego denetimi altında tutamayacağı yoğun uyarılmalar karşısında kaldığında “anksiyete ” duygusunun saldırısına uğrar. Freud 3 tür anksiyeteden söz eder:

12 Gerçeklik Anksiyetesi: En temel türüdür
Gerçeklik Anksiyetesi: En temel türüdür. Dış dünyadaki gerçek tehlikelerle karşılaştığımızda duyulan korkudur. Diğer anksiyeteler bü gerçeklik anksiyetesinden doğar. 2. Nevrotik Anksiyete: İçgüdülerin denetim altından çıkıp, kişinin daha sonra cezalandırılabileceği davranışlarda bulunabilmesine sebep olabileceğinden duyulan korkudur. Birey, içgüdünün kendisinden değil, doyum sağlamasından ve bunun sonucunda da cezalandırılmaktan korkuyor. Gerçekle bir ilişkisi de var aslında. Geçmişte içgüdüler denetimi kaybedip, doyum sağladıklarında ana-baba ya da dış dünya tarafından cezalandırılmıştır. 3. Törel Anksiyete: Kişinin kendi vicdanından korkmasıdır. İyi gelişmiş süperegosu olan kişi yetiştirildiği ahlak davranışlarına aykırı bir davranışta bulunduğunda ya da bulunmayı düşündüğünde, hayal ettiğinde suçluluk duyar. Törel anksiyetenin de gerçekle bağlantısı vardır. Çünkü geçmişte aykırı davranışları cezalandırılmıştır ve şimdi de vicdanı, suçluluk duygularıyla onu cezalandırmaya devam eder.

13 Anksiyetelerin işlevi; yaklaşmakta olan tehlikeye karşı bireyi uyarmaktır. Ego tamamen alt edilmeden önce tehlikeye karşı uygun tedbirler alması için uyarılır. Anksiyete açlık, susuzluk gibi bir gerilim durumudur., ancak onlardan farklı olarak genellikle dış nedenlerden kaynaklanır. Birey çok fazla tehdit hissediyorsa ondan kaçabilir, tehlikeli tepileri bastırabilir ya da vicdanın gösterdiği yolda ilerler. Anksiyete etkili tedbirlwerle denetim altında tutulamazsa son dewrece sarsıcı, travmatik olabilir. Freud’a göre insan yaşamında sonradan ortaya çıkan travmaların temeli, doğum travmasıdır. Bu nedenle bebek, egosu gelişinceye kadar korunma gereksinmesi duyar. Ego, akılcı yöntemlerle anksiyete ile başa çıkamazsa bu kez gerçek dışı çözümler bulmaya çalışır. Bunlara “ ego savunma mekanizmaları ” denir.

14 Savunma mekanizmaları narsisistik savunmalar, ilkel savunmalar, nevrotik savunmalar ve olgun savunmalar olmak üzere sınıflandırılabilir. Narsisistik savunmalar gelişmişlik açısından derecelendirilecek olursa en ilkel savunma mekanizmalarıdır. Olgun mekanizmalar ise normal ve sağlıklı uyum mekanizmalarıdır. Bu gruplar arasında kesin bir sınır olmayıp geçişler vardır.

15 Narsisistik savunmalar: İnkar (denial): Gerçekliğin acı veren yönünün bilinçten uzaklaştırılması. Represyon (bastırma) dürtü türevlerini ve duygulanımları bilinçten uzaklaştırken, inkar dış gerçekliğin görülmesine engel olur. Çarpıtma (ditortion): Ruhsal ihtiyaçlara göre dış gerçeklik yeni bir şekil alır. Sanrısal büyüklük duygularının sürdürülmesini sağlamak için hallüsinasyon gibi algı değişimleri ve megalomanik (büyüklük) sanrılar da çarpıtma kapsamında değerlendirilebilirler.

16 İlkel idealizasyon: Dış nesneler bütünüyle iyi veya bütünüyle kötü olarak görülürler. Sıklıkla bütünüyle iyi nesne aynı zamanda omnipotent (herşeye kadir), ideal olarak, en kötü nesnenin kötü yanları tamamen kötü olarak büyültülür. Yansıtma (projeksiyon): İç dürtüler ve onların türevleri sanki dışarıdan geliyormuş gibi yansıtılır. Psikotik düzeyde yansıtmada dış gerçeklik hakkında (genellikle kötülük görme (perseküsyon) sanrıları şeklini alabilir. Yansıtılan dürtüler kaynağını idden veya süperegodan alsa da yansıtma süreci içinde şekil değiştirirler.

17 Yansıtmalı özdeşim: Kendiliğin istenmeyen tarafları diğer bir insana yansıtılır ve kişi kendisini karşısındakiyle aynı görür. Kendisine benzer duyguları karşısındakinin de yaşamasına neden olacak baskılı bir yanı vardır. Bölünme (splitting): Dış nesneler hep iyi-hep kötü olarak bölünürken dış nesne hakkındaki düşünceler ve duygular hızla bir uçdan diğer uca değişebilir. Kişinin kendisi hakkındaki düşünceleri ve kendini algılayışıdaki hızlı değişimler de bu sürece eşlik edebilir.

18 İlkel savunmalar: Dışa vurma (acting out): Bilinç dışı bir dürtü veya isteğe eşlik eden duygulanımı bilinç düzeyinde yaşamamak için, o dürtü veya isteği eyleme dökme. Bloklama: Düşüncenin geçici bir süre için durdurulması. Represyona benzer. Farkı bloklamada gerilimin oluşmasıdır. Hipokondriazis: Yas, yalnızlık veya başkalarına karşı saldırgan duyguların ağrı, somatik hastalıklar ve nevrasteni olarak kendine yöneltilmesi. Hipokondriazis sayesinde sorumluluktan kaçılır, suçluluk duygularından uzaklaşılır ve dürtülere karşı konulur.

19 İdentifikasyon (özdeşim): Egonun gelişiminde önemli rolü olan identifikasyon bazı durumlarda savunma mekanizması olarak kullanılabilir. Sevilen bir objenin identifikasyonu o nesnenin gerçek veya hayali kaybı veya o nesneden ayrılma sonucu gelişecek bunaltı veya acıya karşı bir savunma mekanizmasıdır. İçeatım (introjection): Nesnenin bazı özelliklerinin içe alımıdır. Bir savunma mekanizması olarak kullanıldığında özne ve nesne arasındaki ayrımı engelleyebilir. Sevilen bir nesne içe atılarak onun kaybı veya ayrılığının getireceği acıdan kaçılır. Korkulan nesnenin içe atımıyla nesnenin agresif özellikleri kontrol altına alınmasına çalışılır.

20 Pasif agresif davranış: Diğerlerine yönelmiş agresyon kendisini pasiflik, mazoşizm olarak gösterir. Başarısızlık, ağırdan alma, kendisinden çok başkalarını etkileyen rahatsızlıklar şeklinde kendini gösterir. Yansıtma (projeksiyon): Kendi duygu ve isteklerini eşlik edilen kabuledilemez duygular nedeniyle başlarına atfetme ve kendisinde değilmiş, dışarıdan kendisine yöneltilmiş gibi algılanması. Regresyon (gerileme): İçinde bulunduğu gelişim dönemindeki gerilim veya çelişkiden kurtulmak için bir aşağı gelişim dönemine dönme. Bir miktar regresyonun rahatlama, uyku için gerekli olması nedeniyle normalde de görülür. Yaratıcılığın önemli bir unsuru olduğu düşünülmektedir. Somatizasyon: Psişik dürtülerin vücuda yöneltilmesi ve bunaltıya psişik değil somatik (vücuda ait) yakınmalarla cevap verilmesi.

21 Nevrotik savunmalar: Kontrol etme: Anksiyeteyi azaltmak ve iç çatışmaları çözmek için çevredeki olayları veya nesneleri aşırı bir biçimde kontrol etme ve düzenleme çabası. Yer değiştirme (displacement): Bir dürtü veya duygunun ait olduğu nesne veya düşünceden başka bir nesne veya düşünceye döndürülmesi. Döndürüldüğü yerde dürtü veya duygu daha az bunaltı oluşturur. Disosiyasyon (çözülme): Duygularla başedebilmek için kişisel kimlik duygusunun değişmesi. Kimlik, hafıza veya bilincin normal olarak gerçekleştirdiği bir araya getirme işlevlerindeki bozukluk veya değişiklik. Bunaltı yaratıcı durumdan uzaklaşma amacıyla bilinç durumunun değiştirilmesi. Dışa atma (eksternalizasyon): Yansıtmadan daha genel bir mekanizmadır. Kişinin kendi dürtüleri, duygudurumu, davranışları, düşünce biçimi ve kişiliğini dış dünyada ve dışardaki nesnelerde görme eğilimidir.

22 İnhibisyon: Dürtüler, süperego veya çevresel güçlerle çatışmasını azaltmak üzere bilinçli bir biçimde ego fonksiyonlarının sınırlandırılması. Entellektüalizasyon (düşünselleştirme): Duygulardan uzaklaşabilmek amacıyla entellektüel süreçlerin aşırı kullanımı. Dikkat dış gerçekliklere yoğunlaştırılarak iç duyguların ifadesinden kaçılır. İzolasyon: Birlikte olan duygulanımın bastırılarak bir düşüncenin bölünmesidir. Sosyal izolasyon nesnelerle ilişkinin olmamasıdır. Usa vurma (rasyonalizasyon): Başka türlü kabul edilemez olan tavır, davranış ve inançların mantıklı açıklamalar getirilerek sunulmasıdır.

23 Reaksiyon formasyon (karşıt tepki kurma): Kabul edilemez bir dürtü tam tersine çevrilir. Ego gelişiminin erken devrelerinden itibaren sık kullanılırsa bir karakter özelliğine dönüşür. Bastırma (represyon): Düşünce veya duygunun kişinin kendi isteğiyle olmadan bilinçten uzaklaştırılmasıdır. Birincil bastırmada düşünce veya duygular hiç bir zaman bilinç düzeyinde yaşanmamıştır. İkincil bastırmada ise bir zamanlar bilinçli olarak yaşanmış düşünce ve duygular bilinçaltına itilirler

24 Olgun savunmalar: Diğerkamlık (altruism): Yapıcı ve ılımlı bir karşıt tepki kurma durumudur. Kişinin diğer insanların çıkar ve iyiliğini kendisininkilere tercih etmesidir. Antisipasyon: Gelecekteki muhtemel tehlikeli ve sıkıntılı durumların oluşturacağı duygulanımların önceden gerçekçi bir şekilde beklenilmesi ve hazırlanılması. Asceticism: Yaşantıların zevkli yanları dışlanır. Bazı zevklerin ahlaki açıdan değerlendirilmesi yapılır.

25 Hümor (nükte): Katlanılması zor bir durumun, katlanılmasını kolaylaştıracak bir biçimde ele alınmasını, duygularını ve düşüncelerini açıklayabilmesini sağlar. Duygulanımdan uzaklaştıran bir çeşit yer değiştirmedir. Sublimasyon (yüceleştirme): Gerçekleştirilemeyen istek ve dürtülerin toplumsal olarak da kabul edilebilecek bir biçimde yönlendirilmesidir. Supresyon: Bilinçli veya yarıbilinçli bir biçimde bilinç düzeyindeki bir dürtü veya çatışmanın ertelelenmesidir. Rahatsızlığın farkına varılır fakat azaltılmaya çalışılır.

26 Freud Topoğrafik kuram içerisinde insan davranışı üzerinde etkili olan “bilinç”, “bilinçaltı (Bilinç öncesi)” ve “bilinçdışı” süreçlerini ortaya koymuştur. Bilinç: Dış dünyadan ya da bedenin içinden gelen uyaranları (açlık duygusu, ağrı düşünme vb.) fark edilebilen zihin bölgesidir. Bilincin içeriği konuşma yada davranışlarla çevreye yansır. Bilinç, algı ve bilgilerin açık seçik izlendiği, duygu, düşünce, tutum, heyecan ve davranışa ilişkin haberdarlığın bulunduğu süreçtir. Şu anda bu satırları okurken, bu satırları okuduğunuzun bilincindesinizdir. Eğer dikkatiniz başka bir yöne doğru yönelmiş ise o zaman neye dikkat ediyorsanız onun bilincindesinizdir.

27 Bilinçaltı (Bilinç öncesi): Freud’un topoğrafik kişilik kuramının da bilinç sistemi ile bilinçdışı arasın-da yer alır. Bilinçaltı (bilinç öncesi), dikkatin zorlanmasıyla bilinç düzeyinde algılanabilen zihinsel olayları ve zihinsel süreçleri içerir. Örneğin, bir sınavda sorulara verdiğiniz cevaplar bilinçli davranışlardır. Ancak dikkat ederseniz gergin ve kaygılı olduğunuzu fark edersiniz. Dikkat zorlanmasıyla fark edilen kaygı ve benzeri süreçler bilinç öncesindedir. Bazen kendiliğinden bilince çıkabilirler. Bu duruma rüyalarınızı örnek verebiliriz. Bilinçdışı bazı zihinsel süreçler uykuda önce bilinç öncesine, sonra bilince gelebilir.

28 Bilinçdışı: Genel anlamda bilinçdışı, bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları, dolayı-sıyla bilinçdışı, sansür mekanizmasının engeli dolayısıyla bilinç düzeyine ulaşma olanağı olmayan zihinsel süreçleri içerir. Bu içerik, gerçekliğe ve mantığa uymayan ve insanın içinden geldiğince doyurulmak istenen dürtülerden oluşur. Bu dürtüler kişinin bilinçli dünyasında geçerli olan ahlaki değerlere karşıt düşen istek-lerde kaynaklanır ve ancak psikanalitik tedavide kişinin dirençleri kırıldığında bilinç düzeyine ulaşabilirler.

29 Freud, kişiliği gelişim açısından inceleyen ilk kuramcıdır
Freud, kişiliği gelişim açısından inceleyen ilk kuramcıdır. Freud’a göre kişilik ilk 5 yılda gelişir ve sonraki gelişim bu temel yapının işlenmesinden ibarettir. Freud, kendisine psikanaliz için başvuran hastalarını gözlediğinde nörotik davranışlarının temelinde çocukluk yaşantılarının çok önemli olduğunu görüyor. Kişilik, gerilim yaratan 4 ana kaynağa tepki olarak gelişir: 1. Fizyolojik büyüme süreçleri 2. Engellenmeler 3. Çatışmalar 4. Tehdit edici güçler

30 Freud’un Gelişim Dönemleri Freud’a göre; kişilik ilk 5 yılda oluşur ve daha sonraki yıllarda işlenir. 6. yaşta bir durgunluk başlar, kişilik dinamikleri daha dingin hale gelir. Ergenlikle kişilik dinamikleri yeniden canlanır ve yetişkinliğe doğru tekrar durulur.

31 1. Oral Dönem: ( 0-2 ) yaş Haz kaynağı ağızdır
1. Oral Dönem: ( 0-2 ) yaş Haz kaynağı ağızdır. ( Besin almak ) Dudaklar, ağız boşluğu, yutma şeklinde işler. Eğer besin maddesinden hoşlanılmazsa tükürülür. Diş çıkarmaya başlayınca ısırma ve tükürme işin içine girer. Bu yapılar daha sonra kişiliğin karakterini belirler. Ağzın dolmasından hoşlanım bilgi edinme, eşya depolama ve bunlardan haz almaya dönüşebilir ya da kolayca aldatılabilir, her şakaya kanabilir. Yani, “ oral saplanım ” görülebilir. Bu dönemde anneye bağlılık çok ön plandadır. Bağımlılık duyguları bu dönemde oluşur ve yaşam boyu da sürer. En zor giderilen duygudur. Egonun gelişmesinden sonra bile bireyin kaygılı, korkulu, güvenini yitirdiği dönemlerde bu bağımlılık duyguları tekrar görülür. En aşırısı ana rahmine dönme isteğidir.

32 2. Anal Dönem: ( 2-3 ) yaş Besin maddeleri sindirildikten sonra kalan artıklar bağırsağın son bölgesinde birikir ve anüs bölgesindeki kaslar üzerine basınç yapar. Bunun sonucunda dışkılama yapılır ve rahatlama sağlanır. İki yaş civarında başlayan tuvalet eğitimi bu dönemde büyük önem kazanır, çocuğun kişiliği üzerinde kalıcı izler bırakır. Çocuğun içgüdüsel olan bu dürtüsünün bazı kurallarla kontrol edilmesi istenir. Böylece çocuk boşaltımdan duyacağı hazzı ertelemeyi öğrenir. Annenin tutumları tuvalet eğitiminde ve çocuğun kişiliğinde bırakacağı etkilerde önemlidir.

33 Anne Tutumları: • Anne kuralcı, titiz, katı ise çocuk dışkısını tutmaktan kabız olabilir. Tüm davranışlarını etkilerse çocuk tutucu bir kişilik geliştirir. İnatçı, cimri, sinirli olur. • Anne baskıcı ise çocuk olur olmaz yerlerde anneyi cezalandırmak için dışkısını boşaltır. İlerde ise eziyet etmeyi seven, dağınık kimlik özelliği geliştirir. • Anne teşvik edici ise çocuk dışkılama olayının önemli olduğunu anlar. İleride üretken ve yaratıcı olur.

34 3. Fallik Dönem: ( 3-6 ) yaş Bu dönemde cinsel organların işlevleriyle ilgili, cinsel ve saldırgan duygular önem kazanır. Mastürbasyon dönemin en egemen işlevidir.  Oedipus Karmaşası: Farklı cinsten ebeveyne karşı cinsel içerikli duyguların olmasıdır. Bu duygular mastürbasyon yaparken çocuğun fantezileriyle ve ana-babaya karşı birbirini izleyen sevgi, başkaldırıcı hareketlerle anlatım bulur. 3-5 yaşındaki çocuklar bu karmaşanın etkisi altındadır. 5. Yaştan sonra ya ortadan kalkar ya da bastırılır. Ama yaşam boyu kişiliği etkilemeye devam eder. Karşı cinsle ve otorite figürleriyle olan ilişkiler Oedipus karmaşasının yaşanış biçiminden etkilenir. Oedipus karmaşası kız ve erkek çocuklar tarafından farklı yaşanır: Önceleri her iki çocuk için de anne önemlidir. Çünkü anne, besleyen, büyütendir. Erkek çocuğun bu duygusu daha sonra da sürerken kız çocuğun duyguları değişir.

35 Erkek ( Oedipus ) : Erkek çocuğun annesine beslediği cinsel içerikliduyguları ve babasına karşı duyduğu öfke çocuğun ana-babasıyla çatışmasına neden olur. Başat düşmanın ( babanın ) kendisine zarar vereceğini düşünür. Bu bir bakıma doğrudur çünkü baba cezalandırıcıdır. Babanın kendisini cinsel organından yoksun bırakacağından korkar. Freud bu korkuya “ kastrasyon anksiyetesi ” demiştir. Bu korkku, anneye duyulan cinsel içerikli isteğin, babaya duyulan öfkenin bastırılmasına ve baba ile özdeşleşmeye yardımcı olur. Babayla özdeşleştiği an aynı zamanda annasinme karşı olan duygularına da doyum sağlayacaktır. Bu bastırma süperegodaki en son gelişimdir. Freud’a göre süperego erkek Oedipus karmaşasının mirasçısıdır. Çünkü süperego ensest ilişkilere ve saldırganlığa karşı koyan bir siperdir.

36 Kızlar ( Electra ) : Kızlar, erkeklerden farklı bir cinsel organa sahip olduklarını görünce, anlayınca düş kırıklığına uğrarlar. Bu durumdan annesini sorumlu tutar. Bu nedenle de annesi bir sevgi nesnesi olmaktan çıkar, tüm sevgisini babaya yöneltir. Çünkü baba değerli bir organa sahiptir. Babasına ve diğer erkeklere bir kıskançlık duyar. Freud buna “ penise imrenme ” diyor. Kız çocuk erkek doğurursa bu korku büyük ölçüde giderilir. Kadın-erkek psikolojisi ararsındaki en önemli fark budur.

37 4. Latent Dönem: ( 6-12 ) yaş Bu dönemde cinsel içgüdüler uykudadır. 5
4. Latent Dönem: ( 6-12 ) yaş Bu dönemde cinsel içgüdüler uykudadır. 5. yaştan sonra çocuk yoğun bir dinginlik içine girer. Bu da erinlik dönemine kadar sürer.

38 5. Genital Dönem: ( 12-+) yaşBu dönem öncesinin nesne seçimleri doğaları itibariyle narsistiktir. Birey kendi bedenini uyararak doyum sağlar. Bireyeler sadece kendi bedeninden aldığı doyuma bazı hoşlanımlar katabilirler. Ergenlik döneminde özseverci duyguların bir kısmı gerçek nesne seçimlerine yönelir. Ergen diğer insanları yalnızca özseverci araçlar diye değil, onları düşünerek sevmeye başlar.Cinsel çekicilik, toplumsallaşma, grup etkinlikleri, meslek planlaması ve yuva kurma isteği belirir.Ergenliğin sonuna doğru toplumsallaşmış ve diğer insanları düşünerek yapılan nesne seçimleri oldukça tutarlılık göstermeye başlar. Artık birey hoşlanım arayan özseverci çocuktan, gerçeklere yönelik toplumsallaşmış yetişkine dönüşür.Genital öncesi tepiler, genital dönem tepileriyle yer değiştirmemiştir. Oral, anal, fallik dönem tepileri genital dönem tepileriyle birleşmiş, kaynaşmıştır.Genital dönemin en önemli ve belirgin işlevi üremeye yöneliktir. Psikolojik süreçler ise bu işlevin başarılmasına yardım eder.

39


"FREUD- PSİKANALİZ Freud, kişiliği bir enerji birimi olarak ele alır. Kişilik dinamik bir yapıdır.Fizikte olduğu gibi insanın tüm fizyolojik yapısı enerji." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları