Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

KÜRESELLEŞME KÜRESELLEŞME.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "KÜRESELLEŞME KÜRESELLEŞME."— Sunum transkripti:

1 KÜRESELLEŞME KÜRESELLEŞME

2 KÜRESELLEŞME; Sanayi toplumundan,
Küreselleşme ile bir yandan yoksul ülkelerin dünya ekonomisiyle bütünleşebilecekleri yeni bir gönenç yolu açılmışken, diğer yandan çalışanlar üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkarmakta, sosyal hakları tehlikeye düşürmekte ve toplumsal eşitsizlikleri artırmaktadır. Bu yüzdende küreselleşme sürecine kuşkuyla yaklaşılmaktadır.20. yüzyılın sonlarına doğru sosyal, kültürel, ekonomik ve politik alanda dünyada esen değişim rüzgarları devletleri, işletmeleri ve bireyleri hızla etkisi altına alarak, yeni bir dünya düzenin kurulmasına yol açmıştır. Dünya hızla değişmiştir.

3 bilgi toplumuna geçişin yol açtığı değişimler sonucu ortaya çıkmıştır.
Dünyayı yeniden yapılandıran bu değişime küreselleşme süreci denilmiştir. Bu süreç önceki dönemlerde yaratılmış, gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkeler ayrımını, sanayileşmiş sanayileşmekte olan ülkeler ayrımını, merkez ülkeler çevre ülkeler ayrımını ortadan kaldıran bir yapı haline gelmiştir. Küresel değişim emeğin iş bölümünü,kaynakların üretimini, tüketimini ülke dünya ölçeğinde değiştirmesi, coğrafi anlamda iktisadi faaliyeetlerin yeniden organize edilmesini gündeme getirmiştir. Bu noktada değişim olarak nitelendirilen küreselleşmenin anlaşılabilmesi için yarar, zarar,yenilik ve çelişki boyutundaki bazı verimli tespitlerin yapılması ve incelenmesi gerekmektedir.

4 Küreselleşme; uluslararası mal ve hizmet ticaretinin artması, doğrudan yabancı yatırım ve kısa dönemli sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, çok uluslu işletmelerin oynadıkları rolün değişmesi, üretim ağlarının uluslararası çapta yeniden organizasyonu, teknolojik yeniliklerin, özellikle bilgi teknolojisinin ivme kazanması ve yaygınlaşması ve kuralsızlaştırmanın benimsenmesi ile dünya ekonomisinin bütünleşmesi süreci olarak tanımlanabilir.

5 KÜRESELLEŞME DÜNYANIN ULUSLAR ARASI BİR PİYASA HALİNE GELMESİDİR.
Küreselleşme; uluslar arası mal ve hizmet ticaretinin artması, doğrudan yabancı yatırım ve kısa dönemli sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, çok uluslu işletmelerin oynadıkları rolün değişmesi, üretim ağlarının uluslararsı çapta yeniden organizasyonu, teknolojik yeniliklerin, özellikle bilgi teknolojisinin ivme kazanması ve yaygınlaşması ve kuralsızlaştırmanın benimsenmesi ile dünya ekonomisinin bütünleşmesi süreci olarak tanımlanabilir.

6 KÜRESELLEŞME DÜNYANIN KÜRESEL BİR KÖY HALİNE GELMESİDİR.
Küreselleşme ideolojik olarak değerlendirildiğinde ülkelerin sahip oldukları milli ve manevi değerlerin dünya ölçeğine yayılması farklılıklarının bir bütün ve uyum içinde ortadan kalkması, dünyanın küresel bir köy haline gelmesidir. Ayrıca küreselleşmeyle kapitalizm dünyayı homojenleştirmiş, heterojenlikler ortadan kaldırılmış, bütünsellik sağlanmaya çalışılmış ve artık herkesin ortak kaderi olan bir dünya oluşturulmaya çalışılmıştır.

7 KÜRESELLEŞMENİN ORTAYA
ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ

8 Gelişmiş ülkeler için sermayenin kar oranındaki düşüş,
1970’Lİ YILLARIN SONUNDA Gelişmiş ülkeler için sermayenin kar oranındaki düşüş, Gelişmiş ülkelerin yeni pazar arayışları, Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik alandaki devlet müdahalelerinin ortadan kaldırılması, küreselleşmenin doğumuna zemin hazırlamıştır. Evrensel bir sistem olan kapitalizm, 1970'lerdeki bunalım karşısında 1980'lerden itibaren yeniden yapılanma sürecine girmiştir. "Özelleştirme", devletin ekonomik yaşamın işleyişine ilişkin kurallar koymasının ortadan kalkması anlamına gelen "deregülasyon", "küreselleşme" bu dönemde gündem oluşturmaya başlamıştır. Bilimsel ve teknolojik alanlardaki hızlı gelişmeler sonucunda dünya sanayi toplumundan bilgi toplumuna doğru giderken, yaşanılan süreçte küreselleşme kavramı sıklıkla kullanılır olmuştur. 1970'li yılların sonuna gelindiğinde, gelişmiş ülkeler için sermayenin kar oranındaki düşüş sorunu baş göstermeye başlamıştır. Bu durum, gelişmiş ülkeleri yeni pazarlar aramaya yöneltmiştir. Ancak aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerde ekonomik alanda devlet müdahaleleri söz konusu idi (sermaye ve döviz hareketleri üzerinde yoğun kontroller ve dış ticarette kota vb. engeller vardı) ve öncelikle bu engellerin ortadan kaldırılması gerekmekteydi.

9 1980’Lİ YILLARA GELİNDİĞİNDE İSE;
Özelleştirme, Deregülasyon, Bilimsel ve teknolojik alanlardaki hızlı gelişmeler, küreselleşmenin tüm dünyanın gündemini oluşturmasında etkili olmuştur. Bu amaçla, 1980'li yıllarda IMF ve Dünya Bankası'nın da önerileri ile gelişmekte olan ülkelerde finansal serbestleştirme ve özelleştirme uygulamalarına gidilmiştir. Böylelikle sermayenin söz konusu ülkelere rahatlıkla giriş çıkış yapabileceği, engellerin kaldırıldığı bir ortam hazırlanmak istenmiştir. Ulusal devletleri aşarak dünyanın tek bir bütünleşmiş pazar haline dönüşmesini ifade eden küreselleşme, işte bu yeniden yapılanmanın en temel öğelerinden biri olmuştur. 1980'li yıllarda önem kazanmaya başlayan küreselleşme süreci, teknolojik alandaki gelişmeler ve 1990'lara doğru Doğu'da komünist rejimin çökmesi ve soğuk savaş döneminin sona ermesi ile birlikte hız kazanmıştır. Ekonomik ilişkilerde belli sınırlar içinde kalmak, etki ve kar yönünden kısıtlayıcı olduğundan küreselleşme, pazarın ve dolayısıyla dünya sistemi içerisinde rol oynayan aktörlerin faaliyet alanlarının genişlemesini sağlayıcı bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşmenin sonucu çok uluslu işletmelerin gelişmekte olan ülkelerde kurdukları fabrikalarla sosyal açıdan zaten zayıf olan işgücünü daha da zayıf hale getirme sorunu ortaya çıkmış, kuralsızlaştırmayla birliktede işgücünün daha da yoksullaşması sorunu ortaya çıkmıştır. Bugünün dünyasında küreselleşme karşı konulamaz bir gerçeği ifade etmekle birlikte, beraberinde önemli bazı sorunları da getirmektedir. Küreselleşme sürecinin yarattığı olumsuzlukların en önemlilerinden kabul edilen gelir dağılımındaki bozulma ve işsizliğin artması küreselleşmenin karanlık yüzünü yansıtmaktadır. Sonuçta sermaye sınır tanımaz bir hal almış ve firmalar çok uluslu ve hatta uluslar ötesi konuma gelmişlerdir. Bu durumda ulusal devletler ekonomik ve sosyal politikaların tek belirleyicisi olmaktan uzaklaşmış ve bu haklarını küreselleşme sürecinin yürütücüsü olan çok uluslu ve uluslar ötesi şirketlere terk etme durumuyla karşılaşmışlardır.

10 Küreselleşme süreci bir paradoks haline gelmiştir
Küreselleşme süreci bir paradoks haline gelmiştir. Paradoks kendi içinde çelişki gibi görünen doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilen bir önermedir. Bu kapsamda küreselleşme olgusu da küreselleşme karşıtı olanlar ve küreselleşme yanlısı olanlar niteliğinde iki dinamik meydana getirmektedir. . Yani ülkeler küreselleşmelimidir yoksa küreselleşmemelimidir şeklindeki ikilem çok hassas bir çizgiyi ortaya çıkarmıştır. Bu noktada önce küreselleşme yanlıları ve küreselleşme karşıtları görüşlerini imcelemek söz konusu çelişkiyi çözmeye yardımcı olacaktır.

11 KÜRESELLEŞMEYİ SAVUNANLARIN GÖRÜŞLERİ

12 Küreselleşme savunucularına göre, teknolojiyi geliştirmiş bir ülke az gelişmiş bir ülkeyi pazar olarak görecek ve az gelişmiş ülkeye yatırım yapan gelişmiş ülkeler küresel normların baskısı nedeniyle yüksek kalitede ürünü ve teknolojiyi bu ülkelere götürmek zorunda kalacaklardır. Çünkü sınırlar yalnızca birkaç ülkeye değil, tüm ülkelere açık olacaktır. Örneğin ABD işletmesi azgelişmiş bir ülkeye eski teknolojiyi götürmeye kalktığında, Japonya gibi gelişmiş bir ülkenin yeni teknolojiyi aktarması nedeniyle küresel rekabet açısından geride kalacaktır. Dolayısıyla, sınırların kalkması ile gelişmiş ülkelerdeki teknolojinin, finansal olanakların azgelişmiş ülkelere aktarımı sonucunda azgelişmiş ülke yeni teknolojinin katkısıyla yüksek teknolojiye ulaşacak ve düşük kalitenin neden olduğu rekabet yoksunluğundan kurtulacaktır. Bu görüş çerçevesinde, küreselleşme kuralları; gelişmiş ülkelerin azgelişmiş ülkeleri sömürmesi olasılığını ortadan kaldıracaktır.

13 Rekabetin artması, fiyat rekabeti yoluyla tüketiciye mal ve hizmetlerde daha fazla seçme olanağı verecek ve bu gelişme de yaşam seviyesini yükseltecektir. Dolayısıyla, küreselleşmenin insanların hayatı üzerinde önemli etkileri olacaktır. Böylece, ticaret ve sermaye önündeki engellerin kaldırılması daha etkin bir uluslararası iş bölümüne neden olurken, aynı zamanda kalite ve fiyat açısından malların ve hizmetlerin daha etkin bir biçimde tüketiciye yönlendirilmesine de olanak sağlayacaktır. Ayrıca küreselleşme savunucularına göre, tarihte ilk kez gerçekten küresel bir uygarlık kurulmaktadır. İletişimdeki ilerleme bütün kültürleri birbirine yaklaştırmakta ve melez bir küresel kültürün oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

14 Sonuçta neo-liberal iktisatçılar için küreselleşme beklenmedik bir nimet olmuştur. 1980'lerin monetarist ve radikal bireyci politik deneylerinin uğradığı başarısızlığın sonrasında yeniden hayata dönüşü sağlamıştır. Ulusal ekonomik yönetim döneminde uygulanan emek hakları ve sosyal refahın, Batı toplumunun Asya'nın yeni endüstrileşen ekonomileri karşısındaki rekabet gücünü kıracağını ve bunların büyük ölçüde kısılması gerektiğini savunmaya başlamışlardır.

15 KÜRESELLEŞME KARŞITLARININ GÖRÜŞLERİ

16 Günümüzde küreselleşme en yoğun biçimde sermaye ve finans piyasalarında gözlenmektedir. Bununla beraber, üretim faktörlerinden emek sermayeye benzer bir hareket serbestisine sahip bulunmamaktadır. Bu bakımdan küreselleşme, kendi içerisinde bir çelişkiye düşmekte ve bu noktada sıklıkla eleştirilmektedir. Nitekim, teknoloji, iletişim vb. gelişmelerle birlikte sermayenin dolaşımında ve ticarette çok büyük gelişmeler yaşanmakta ancak, işgücünün dolaşımı diye bir şey söz konusu olmamaktadır. Yani işgücünün küreselleşmesi olgusu geçerli bulunmamaktadır. Dolayısıyla, küreselleşme ile bütün üretim faktörleri en verimli şekilde dolaşır, bütün uluslar bundan yararlanır, sonuçta da dünya refahı artar varsayımı doğruluğunu yitirmektedir. Ayrıca, küreselleşme sonucu, sermayenin emeğe göre hareket serbestisinin fazla olması ve ulusal kurumların güçlerinin azalması nedeniyle emek daha da zayıf bir konuma gelmektedir. Küreselleşen dünyada, GATT (Gümrük tarifeleri ve genel ticaret anlaşması, serbest dış ticareti teşvik etmek ve dış ticaret siyasetlerini yeniden şekillendirmek) çerçevesinde dış ticaret üzerindeki engellerin kaldırılması ve bu konuda tam bir serbestlik sağlanması gerektiği savunulurken, birtakım çelişkilerle de karşılaşılmaktadır. Serbest dış ticaretin en ateşli savunucusu ABD, bir yandan her zaman ve zeminde serbest ticaretin erdemlerinden bahsederken, öte yandan Japon mallarına engeller koymaya devam etmektedir. Aynı korumacı politika Japonya için de geçerlidir. Gelişmiş ülkelerin küresel bazda savundukları serbest dış ticaret politikaları ile, uyguladıkları korumacı politikaları nasıl bağdaştırdıklarını anlamak mümkün olmamaktadır. Küreselleşme sürecinde dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik büyümenin de, serbest piyasa mekanizmasının işletilmesiyle sağlanmadığı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Bu bakımdan yaşanılan süreçte, özellikle zenginler yararına gelişen büyümede rekabet rekabeti öldürür kuralı gereği, küresel firmalar, rakiplerini ortadan kaldırmanın her türlü yolunu denemektedirler. Dolayısıyla, dünyanın ekonomik olarak bütünleşme sürecinde ortaya çıkan çatışmaların, piyasada tekel oluşturma kavgasından başka bir şey olmadığı ileri sürülmektedir. Bir başka anlatımla, kapitalizmin sermaye birikimi ve tekelleşme eğilimleri, küreselleşmeye (serbest piyasa-serbest uluslararası ticaret uygulamalarına) rağmen devam etmektedir. Firmaların uluslararası boyutlarda birleşmeleri, çok uluslu ortaklıkların artmasına neden olmaktadır. Böylece küreselleşme, ulusçuluk kavramını aşmakta ve rekabet yerine tekelleşmeyi tırmandırmaktadır. Ayrıca, uluslararası büyük ortaklıların devletsiz duruma geldiklerini söylemek pek mümkün değildir. Örneğin Ford'un sabit sermaye varlıklarının % 80'i hala ABD'dedir. Pepsi, McDonalds gibi firmaların da varlıkları büyük çoğunlukla kendi ülkelerinde bulunmaktadır. Bütün bu nedenlerden, küreselleşme gerçek anlamda küresel olmadığı noktasında eleştirilmektedir. Uluslarötesi işler endüstrileşmiş dünyada ve gelişmekte olan ülkelerin belirli bölgelerinde yoğunlaşmakta, insanların çoğunluğu bu sistemin dışında kalmakta ve işsizler, iş sahibi olanlardan çok daha hızlı büyümektedir.

17 Küresel kapitalist sistem bir imparatorluğa benzetilmektedir
Küresel kapitalist sistem bir imparatorluğa benzetilmektedir. Bu bakımdan, onun da tıpkı bir imparatorluk gibi merkezi ve çevre birimleri vardır. Merkez, çevre birimler pahasına yarar sağlamaktadır. Daha da önemlisi, küresel kapitalist sistemin bir takım emperyalistçe eğilimler sergilediği ileri sürülmektedir. Buna göre, bu sistem denge aramaktan çok, genişlemek peşindedir ve yayılmacı eğilimler sergilemektedir. Yayılmacılık burada coğrafi anlamda değil, insanların yaşamları üzerindeki etkinlik bağlamında kullanılmaktadır.

18 Sonuçta, sermayenin akışkanlığını artırıp, kaynakların etkin kullanımına olanak sağlaması gereken küreselleşme, dünya üretim ve ticaretini büyük tekellere bırakarak, büyük sermayenin kârlılığını artırdığı ve spekülasyona zemin hazırladığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Gerçek anlamda küresel bir toplum yaratmaya yönelik küresel düşünce ise, henüz ne hükümetlere, ne de şirketlere yerleşmemiş gözükmektedir. Ayrıca, bir ülke ekonomisini (küreselleşmenin gereği olan) serbest ticarete açıyorsa öncelikle rekabet gücünü sağlamış olması gerekmektedir. Serbest ticarete açılmak, rekabet gücü olmayan bir ülkeye zarar verecektir. Nitekim, Japonya, G. Kore ve diğer Asya Kaplanları, ancak yeterli hazırlığı yaptıktan sonra serbest ticarete açılmışlardır. Bilindiği gibi, devlet müdahalesi sanayinin rekabet gücüne kavuşması ve serbest ticarete açılması bakımından bu ülkelerde kritik bir rol oynamıştır. Devletin bu müdahalesi, yalnızca sanayiye destek olmak anlamında değildir, aynı zamanda bu işi doğru dürüst yapmayan kapitalistlerin de disiplin altına alınmasını içermektedir. Söz konusu ülkeler, dünya sıralamasındaki konumlarını küreselleşme rüzgarlarına uyarak değil, ona rağmen yapmışlardır. İddia edildiğine göre, bu ülkeler, dünya serbest piyasalarının ve sermaye hareketliliğinin bütün kalkınma sorunlarını çözebileceğine inanan ısrarlı küreselleşmecilerin savunduğu laissez-faire politikalarını uygulamış olsalardı, ne bu kadar hızlı bir gelişime ne de nispeten eşit bir gelişime sahip olabilirlerdi. Oysa yerel teknoloji üretim ve özümseme kapasitelerini artıran, bunu sanayi kesimine aktaran, bilinçli, ulusal tekno-ekonomi stratejilerini kapsayan ulus-devlet politikalarını uygulayarak başarıya ulaşmışlardır. Küreselleşme karşıtlarına göre, yeni dünya düzeninin tekrarlanmamasını istediği olay da budur. Bunu engellemenin yolu da ulus-devletleri zayıflatmaktır. Bu nedenle, ulus-devletin gücünü yok etmek, sosyal devleti ortadan kaldırmak, sermayenin dünya çapında egemenliğini gerçekleştirmek için kullanılan yöntemler olarak değerlendirilmektedir. Bir süre Dünya Bankası'nda da çalışmış olan Amerikalı iktisatçı John Weeks devlet müdahalesi konusundaki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır: "Doğrusu ben, hala birçok insanın, ülkelerin başarısının, sözümona piyasa dostu iktisat politikaları sayesinde olduğuna inanmalarına şaşıyorum". Bu bakımdan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, Asya başarısının kaynaklarından önemli dersler çıkarabilecekleri vurgulanmaktadır. Bu dersler cesaret verici olmayabilir, ancak ulusal ekonomik yönetimin ve dayanışmacı kamu politikalarının uluslararası rekabeti sağlamak açısından taşıdıkları değeri kanıtlamaktadır. Bu, küreselleşme teorisyenlerinin savunduklarının tam tersi bir durumdur. Küreselleşen dünya, spekülatif kazançların ön plana çıkmasıyla birlikte, dev bir kumarhaneye benzetilmektedir. Küreselleşme, özellikle sermayeyi ülkeler arasında çok hareketli bir duruma getirerek, mali krizlere neden olduğu ya da bu krizleri ülkeden ülkeye "bulaştırdığı" gerekçesiyle de eleştirilmektedir. Dünya ticaretinin % 33'ünü, çoğu batı kaynaklı küresel firmalar yönlendirmektedir. Bu nedenle, sermayenin karar verme mekanizmalarını zayıflatmasıyla birlikte demokrasinin işlevselliğini kaybetmeye başladığı ve demokrasinin krizi ile karşı karşıya kalındığı ileri sürülmektedir. Küreselleşmeye merkez durumda olan ABD'de dahi yoğun bir karşı çıkış görülmektedir. P. Buchanan'ın öncülüğünü yaptığı karşıt görüşler, küreselleşme ve serbest ticaretin ABD'de ücret artışlarını engellediği, ücretleri durgunluğa ittiği noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu bakımdan, küreselleşmenin ABD'de işçi haklarını, sosyal hakları azalttığının altı önemle çizilmektedir. Karşı düşüncede olanların en radikali görünümündeki Lester Thurow ise, küreselleşmeyi kapitalizmin son aşaması olarak görmektedir.

19 Küreselleşmenin gelişmiş ülkelerde çalışma hayatı ile ilgili ortaya çıkardığı sorunlar şöyle özetlenmektedir: İşsizlik, yapısal bir özellik taşımakta ve yaygınlaşmaktadır. İşgücünün esnek kullanımı adı altında geçici çalışma, kısmen çalışma, alt-işverenlerle (taşeron) çalışma gibi uygulamalar artmaktadır. Toplu pazarlıklar iş yeri /işletme düzeyine kayarken, yeni yönetim uygulamaları ile işçilerle doğrudan ilişkilere önem verilmekte ve sendikaları devreden çıkarma eğilimi artmaktadır. İşgücünün esnek kullanımı, ücretlerin esnekleştirilmesini de beraberinde getirmektedir.

20 J. Brecher, Nation dergisinde yayınlanan "Global Village or Global Pillage" başlıklı yazısında denetim altına alınmayan küreselleşmenin tahrip edici tehlikeli sonuçlar doğuracağını belirttikten sonra, bunları aşağıdaki şekilde sıralamaktadır: Ülkelerin ve toplulukların ulus ötesi şirketleri çekebilmek için giriştikleri yarış ücretlerde, sosyal ve çevresel şartlarda bir düşüşe neden olacaktır. Kontrol altına alınmayan küreselleşme küresel bir ekonomik durgunluğa neden olacaktır. Küreselleşme hem dünyadaki ülkeler arasında hem de ülkelerin kendi içerisinde zengin ve yoksullar arasındaki uçurumu arttırarak bir "kutuplaşmaya" yol açacaktır. IMF, Dünya Bankası ve GATT gibi kurumların ulusal ekonomiler üzerindeki etkisi artacaktır. Küreselleşmeyle birlikte ulusal hükümetler kendi ekonomilerini yönetme güçlerini büyük ölçüde yitireceklerdir. Ulus ötesi şirketlerin dünyanın en güçlü ekonomik aktörleri haline gelmeleri bunları başıboş duruma getirecektir. Küreselleşme rakip ticari bloklar arasında çatışmaya ve kaosa yol açacaktır. Bu görüş çerçevesinde kontrol altına alınmayan küreselleşme; dünyanın ve dünya halklarının yağmalanması sonucunu doğuracaktır. Yeni dünya düzeninin, hızlı küreselleşme eğilimlerine rağmen dünyaya barış ve mutluluk getirmediği iddia edilmektedir. Küreselleşmenin Doğu'daki çağdaş olmayan siyasi rejimlere ve çalışma ilişkilerine, emek üzerinden kirli rekabet yapan ekonomilere yarar sağladığı belirtilmektedir. İki yüz yıllık sosyal korumayla nispeten pahalı hale gelen Batı ekonomilerinin ise, yoğun işsizlikle karşılaştıkları ve bu acımasız rekabetin kurbanı haline geldikleri ileri sürülmektedir. Sonuçta küreselleşme süreci, getirdiği istihdam sorunları nedeniyle sıklıkla eleştirilmektedir. Küreselleşme sürecinin hız kazandığı son yıllarda OECD ülkelerinde sosyal durumun gittikçe bozulduğu, işsizliğin arttığı, genelde ücretlerin durgun veya çok yavaş bir reel artış gösterdiği ve çalışma koşullarının olumsuzlaştığı ileri sürülmektedir. Küreselleşme ile artan rekabetin beraberinde haksız rekabet eğilimlerini getirdiği ve bu bakımdan, enformel sektöre yönelme doğrultusunda gelişmeler gözlendiği vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda, söz konusu olumsuzluklar küreselleşmeye bağlanmaktadır. Öte yandan, birim işgücü maliyetlerindeki reel artış eğilimi 1980'li yıllarda yavaşlatıldığı, hatta 1990'lı yıllarda pekçok ülkede düşüşe çevrildiği halde, neo-liberal iddianın aksine, dünya ekonomileri yeni bir büyüme dönemine girememişlerdir. Arz Yanlısı İktisat yaklaşımının önerdiği vergi indirimleri, işgücü piyasasını esnekleştirme politikaları ile birlikte 1980'li yıllarda kârlılığı arttırsa da bu yatırımların artması sonucunu doğurmamıştır. Bulgular, neo-liberallerin iddia ettiklerinin aksine, işgücü piyasasının esnekleşmesi ile birlikte kârlılığın arttığını ama yatırım eğiliminin artmadığını ve dolayısıyla krizin aşılamadığını göstermektedir. İşgücü piyasasının esnekleşmesi, reel ücretleri düşürmekte ve işsizliği artırmaktadır. Çeşitli yöntemlerle kar oranlarını yükseltme çabalarının ekonomiyi sürekli büyüme eksenine oturtamamış olması, krizin nedenini işgücü piyasası dışında aramanın daha doğru olacağı görüşünü desteklemektedir. Küreselleşme, serbest piyasanın acımasızlığını beraberinde getirdiği ve hem ülke içerisinde hem de uluslararası alanda gelir dağılımını bozduğu gerekçesiyle de sıklıkla eleştirilmektedir. Küreselleşme karşıtlarına göre küresel kapitalizm, hem uluslararasında hem de ulusların içerisinde eşitsizlik yaratmaktadır. Sonuçta toplumda ahlak dışılık artmakta, zor kullanma fazlalaşmakta ve insan unsuru ikinci plana itilmektedir. Küresel rekabetin getirdiği giderleri kırma baskısı, bu yüzyılın ilk çeyreğinde yer yüzünde yaşaması beklenen 8 milyar insanın büyük çoğunluğu için tehdit oluşturmaktadır. Bunlar ne üretici, ne de alıcı olamayacaklardır. ABD ve İngiltere 1980'li yıllarda neo-liberal ekonomi politikalarının öncülüğünü yapmışlardır. Ancak, aynı yıllarda söz konusu ülkelerde yoksulluğun hızla tırmanmaya başladığı belirtilmektedir. Ayrıca, küreselleşmenin 1980'li yıllardan itibaren zengin ve yoksul ülkeler arasındaki gelir dağılımının iyice bozulmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. Küreselleşme uygulaması, özelleştirme, deregülasyon, işten çıkarma, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, sosyal devleti küçültme, ücretleri düşürme, emeği koruyan araçları tasfiye etme, sosyal hakları kısıtlama gibi yöntemlerle hem gelişmekte olan ülkelerin yoksullaştırılmasına, hem de uluslararası sermayenin sınır tanımayan egemenliği sayesinde yoksul ülkelerden zengin ülkelere kaynak aktarılmasına yol açmaktadır. Buraya kadar anlatılanlar göstermektedir ki, küreselleşme karşıtlarının görüşleri, küreselleşme adı altında uygulanan no-liberal politikaların işsizlik ve yoksulluk yarattığı noktasında odaklaşmaktadır. Bu görüş taraftarlarına göre küreselleşme, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ve ülkelerin kendi içerisinde gelir uçurumuna neden olmaktadır.

21 FİNANS PİYASALARINI SİLAHSIZLANDIR!
ATTAC INTERNATİONAL FİNANS PİYASALARINI SİLAHSIZLANDIR!

22 Yatırım sermayelerinin küreselleşmesine karşı hareket, Seattle, Prag, Cenova ve Brüksel’deki gösteriler ile birlikte gündeme gelmiştir. Dünyanın dört bir yanından küreselleşmenin günümüzdeki biçimine karşı çıkan ve refahın adil paylaşımı için mücadele eden Attac, gittikçe büyüyen ağı ile örgütlenmektedir.

23 “Küreselleşme karşıtları” olarak adlandırılarak saf dışı bırakılmaya çalışılan Attac ve diğer gruplar, sadece güçlü olanların hakkını savunan bir küreselleşmeyi eleştirmektedirler. Küresel kurumların, insanlığın birlikte gelişmesi için kurallar belirleyerek demokratikleşmesini ve küreselleşmenin sağladığı artı değerden dünyanın tümünün yararlanmasını talep etmektedirler. Başka bir dünya kurgulamanın gerekliliğine ve olabilirliğine yaptıkları vurgu ile günümüzün sıkı bir eleştirisini de yapan Attac, küreselleşmenin tüm insanlık için eşit bir kalkınma olanağı sunmasının yollarını anlatmakta ve sormaktadır.

24 Tam adı “Association pour une Taxation Financieres pour l’aide aux Citoyens” olan Attac, 1998’de kuruldu ve iki yıl gibi kısa bir zaman içinde Fransa’daki siyasi-ekonomik tartışmaların artık daha fazla duymamazlıktan gelinemeyen sesi haline gelmiştir. Attac, bütün dünyada bir spekülasyon vergisinin uygulanmaya konulması ve küresel finans kurumlarının yeniden düzenlenmesini talep etmek için Fransa’da 110 bin imza toplayarak küreselleşmenin ortaya çıkardığı tartışmaları yeniden canlandırmıştır. Sosyolog Pierre Bourdieu 12 Aralık 1995’te Lyon Garı’nda grev yapan devlet memurlarına şöyle seslenmiştir: “Uluslararası teknokrasiyle, ancak kendi öz alanında, yani ekonomi biliminde meydan okuyarak ve yararlandığı bölük pörçük bilginin karşısına, insanlara ve gerçeklere onların gösterdiği saygıdan daha büyük bir saygı gören bir bilgi çıkartarak etkili bir biçimde mücadele edebiliriz.” Bu kulağa biraz akademik gelmektedir, ama entellektüeller tarafından tertiplenen bir örgüt olarak Attac, yüz binlerce insanı görünüşte sadece uzmanların ulaşabildiği dünya finansı, ticaret anlaşmaları, değişken kur spekülasyonları hakkında aydınlattı ve “küreselleşme kaçınılmaz bir kaderdir” diyen genel kanıya karşı bağışıklık kazandırmıştır.

25 Attac örgütleri sadece Fransa’da değil, bugüne kadar otuz ülkede oluşmuştur. Özellikle Avrupa’da, ama Kanada, Senegal ve Brezilya’da da bu tür örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Küresel finans düzeninin adaletsizliğine ve yıkımına karşı yapılan her büyük çaplı gösteride Attac bayrakları göze çarpmaktadır. Cenova’da küreselleşme karşıtlarının buluştuğu 200 bin göstericinin büyük bölümünü Attac harekete geçirmiştir. Ayrıca Attac, bu yıl ikincisi düzenlenen ve bütün dünyadan 100 bin STÖ delegesinin, finans sermayesinin sınır ötesi şirketlerinin küreselleşmesine alternatif aradığı Porto Alegro Dünya Sosyal Forumu da Avrupa’nın sesi olmuştur.

26 Attac ilk önce küreselleşmeye karşı dünya çapında protestolara neden olan arka plandaki ekonomik ve siyasi olgulara işaret etmek istemektedir. Bu yüzden Attac girişimlerine, finans-siyasi süreçlerin ve kararların analiziyle başlamaktadır. Bunlar son on yılın dramatik krizlerine neden olmuş kararlardır: Gelişme yolunda önemli adımlar atan üçüncü dünya ülkelerinin bile sorunu olan artan yoksulluk, aynı zamanda Kuzey’de gittikçe büyüyen eşitsizlik ve yeni güvensizliktir. Daha sonra, küresel ekonomik düzeninin anti-demokratik oluşumu ve sonuçları tartışılırken, kendisinin ve diğer alternatif küreselleşmeyi savunanların önerdiği reformların anlamı ve başarı şansı üzerinde de durmaktadır.

27 Attac ve diğer gruplar, kendi talepleriyle pek uğraşmak istemeyenler tarafından genellikle “küreselleşme karşıtları” olarak adlandırılıp saf dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Oysa Attac gerçekte, dünya çapında ancak güçlü olanların çıkarlarını savunan küreselleşmeyi eleştirmektedir. Bu tür bir küreselleşme fikrinin karşısına, küresel kurumların insanlığın birlikte gelişmesi için kuralları belirleyecek şekilde demokratikleşmesini talep etmektedir.

28 ‘Mesele geleceğimizi tekrar ellerimize almaktan başka bir şey değil.’
BERNARD CASSEN Attac-Fransa Başkanı

29 Küreselleşme sürecinde özellikle gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında yaşanan gelir dağılımı adaletsizliği hem ülkeler , hem de ülke içindeki gruplar açısından küreselleşmeye yönelik en önemli tehdidi oluşturmaktadır yılı İnsani Kalkınma Raporuna göre en zengin %20 lik gelir grubu dünya gelirinin %86'sını , ortadaki %60'lık grup dünya gelirinin %13 ünü , en alt %20 lik grup ise dünya gelirinin %1 ini almaktadır. Yine mal ve hizmet ihracatındaki payı en zengin %20 nin %82 iken en alt %20'lik dilimim payı %1'dir(HDR,2000) Bilgi ve enformasyon teknolojilerinin rekabette üstünlüğü yarattığı bir dönemde , yeni enformasyon teknolojilerini yaratan ve kullanan ülke ve grupların gelişmiş ülkeler olması ülkeler arasındaki eşitsizliği daha da arttırmaktadır. Aslında küresel ekonomiden önemli kazançlar sağlayan sanayileşmiş ülkelerin de günümüzde ciddi kaygılar ve sorunlarla karşı karşıya olduklarını görülmektedir. Örneğin, AB'de, ekonomik büyümede yavaşlama, işsizlik ve sosyal yüklerin maliyeti gibi sorunlar yoğun olarak tartışılmaktadır. Japonya ise, son on yıl içerisinde karşılaştığı ekonomik durgunluğu aşmakta zorluk çekmekte ve yapısal değişimin sancılarını duymaktadır. Ekonomik küreselleşme sürecinde en büyük atılımı gerçekleştiren ABD ise, Amerikan toplumunun önemli bir bölümünün karşı karşıya kaldığı gelir adaletsizliği, iş güvencesizliği, düşük ücretler ve yetersiz çalışma koşulları gibi sorunlarını çözmede zorlanmakta ya da isteksiz kalmaktadır. IMF'nin 'World Economic Outlook' (Dünya Ekonomisinin Görünümü) başlıklı raporuna göre dünya ekonomisinin büyüme hızı 2000 yılı için % 4.8 iken, 2001 yılı için büyüme hızı tahmini % 3.2'ye çekilmiştir. IMF'ye göre, ABD ekonomisinin büyüme hızı 2001 yılı için yalnızca % 1.5 olacak ki, bu oran son on yılın en düşük oranıdır. Yine IMF'nin Japon ekonomisinin büyüme hızı tahminini % 0.6'ya, 12 Avrupa ülkesinin ortalamasını da % 2.4'e düşürdüğü görülmektedir. Raporda ayrıca, küresel durgunluk olasılığına dikkat çekilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, küreselleşmenin yarı boş/yarı dolu şişe yaklaşımını andırdığı belirtilmektedir. Yoksullar açısından bakıldığında şişe yarı boş, zenginler açısından bakıldığında ise, şişe yarı dolu gözükmektedir. Ancak, zenginler şişenin yarısını, yoksulların şişesini boşaltarak doldurmaktadır. Bu bakımdan, dünyada küreselleşme diye "sıfır toplamlı bir oyun"(65) oynandığı ileri sürülmektedir.

30 Sonuçta, küreselleşmenin gerek ulusal gerekse uluslararası boyutta yoksulluğu ve eşitsizlikleri büyüttüğü ileri sürülebilmektedir. Yoksulluk, gelişmiş kapitalist ülkeler içinde dahi sosyal bir yara haline gelmeye başlamış, dünya ölçeğinde gelir eşitsizlikleri dayanılmaz boyutlara varmıştır. Yalnızca küreselleşme karşıtları değil, küreselleşmeye umut bağlayanlar da böyle bir eşitsizliğin yeni sorunlar ve küresel çatışmalar yaratmasından endişe duymaya başlamışlardır. Günümüzde, ulusların ve dünyanın bu yükü daha ne kadar taşıyabileceği tartışılmaktadır.

31 ASİYE ÜSTÜNDAĞ PELİN GÜRSES


"KÜRESELLEŞME KÜRESELLEŞME." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları