Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ses düğmesini açabilirsiniz

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ses düğmesini açabilirsiniz"— Sunum transkripti:

1 ses düğmesini açabilirsiniz

2 BİR MAHSUN ÇAYSEMAİSİ

3 “Yolculuğum geçmişe; şehrin öteki yanına; eski Ankara’nın “At Pazarı - Safa Sokağı’na, çaycı Hasan Tüşik’in bugün var - yarın yok, mahur sazsemaisi gibi mekanına…” diye başlayan “Bir Mahur Çaysemaisi” yazısı vardı “Düş Hekimi – 2” kitabında. Daima kravatlı, daima yelekli, küçücük boyuyla - küçücük bir çay ocağı işletirdi Erzurumlu Dadaş - Hasan Tüşik Usta. Dünyanın dört bir yanından Ankara’ya yolu düşmüşlerin kartları dururdu tahta masalarda, sürekli Safiye Ayla’lar, Müzeyyen Senar’lar, “elbet bir gün buluşacağız – bu böyle yarım kalmayacak”ıyla Zeki Müren’ler çalarken radyosunda.

4 Formülünü kimsenin bilmediği muhteşem bir harmanın demi kokardı daracık sokakta.
Gazi Osman Paşa Cafè’lerinde dünyanın en pahalı çayları içilirken, Ankara Kalesi’nde bir kültür yaşar, beli ince bardaklarda dünyanın en güzel çayını içerdiniz üç kuruşa. Altı silindirli, toz değmemiş araçlar patinaj atarken genişletilmiş yollarda; sessizce bir kültür yaşardı bisiklet girmez Safa Sokağı, altı numarada. Defterler doldurmuştu yıllardır gelenler, çay içerken yazdıkları satırlarla

5 ve nedense on beş sene önce bir kırmızı deftere yazılmış:
“işte geldik gidiyoruz; biraz çayından, biraz dostluğundan aldık, ne bıraktık bilmiyorum. Şimdi giderken, güzele, yarına açılan mutlu günlerin hep birlikte eşiğinde olmayı diliyorum Begüm” satırları iliklerime kadar işlemişti ruhumda. Bir başka defterde, belki de saçları ak, içinde yanar ateş, “elbet buluşacağı günü bekleyen”in yazdığı: “ne güzel yer burası, ne güzel seni düşünmek bunca sensizliğin içinde, çok güzel seni sevmek çok! BİR TANEM...” yazısı, hoyratlık imparatorluğunun çok uzaklarına düşmüştü, soluk bir sayfada, bir solukta okuduğumda.

6 Bugün hem At Pazarı’ndan ay-yıldızlı bir “Ali Gökmen baltası” almak için,
hem de Hasan Tüşik’in biraz çayından, biraz dostluğundan almak, 1930’lu yıllarda yedi Efe’nin öldürüldüğü Tabutlu Kahve’nin öyküsünü bir daha dinlemek için yine Ankara Kalesi yokuşunu çıkıyordum. Safa Sokağı’nın köşesini Baltalı İlah gibi dönüp, Hasan Amca’yı güldürmek istiyordum. Zagor gibi köşeyi dönmüş, karşıma tokat gibi çıkan yazıyı görmüştüm:

7 “Devren Satılık Çay Ocağı”

8 Ankara Kalesi’nde, bir Ankara kalesinin daha düşüşünü görmüş;
Baltamı koymuş, komşulara sormuş ve Hasan Amca’nın hasta, hem de çok hasta olduğunu öğrenmiştim. Ankara Kalesi’nde, bir Ankara kalesinin daha düşüşünü görmüş; ardımda buğusuz camlar, fotoğrafsız duvarlar, daracık daracık sokaklardan: “çaycı Hasan Tüşik’in bugün var - yarın yok, mahur sazsemaisi gibi mekanına…” satırlarını yazdığım mekanıma varmak, bu “bugün var – yarın yok” satırları yazmak için yola düşmüştüm… düş hekimi yalçın ergir / bugün / (müzik: Muammer Ketencoğlu – Sevdalı Kıyılar “Kemençe Taksimi” / Kalan Müzik)


"ses düğmesini açabilirsiniz" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları