Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

HAYVAN EKOLOJİSİ Prof. Dr. Mehmet ERTUĞRUL

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "HAYVAN EKOLOJİSİ Prof. Dr. Mehmet ERTUĞRUL"— Sunum transkripti:

1 HAYVAN EKOLOJİSİ Prof. Dr. Mehmet ERTUĞRUL

2 Ekolojinin Tanımı Ekoloji, insan ve diğer canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Yakın geçmişe kadar ekoloji, biyolojinin bir dalı olarak bitki ve hayvanların çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlandı. Sonraki yıllarda çevre sorunlarının giderek önem kazanması ile ekolojinin kapsamı genişledi ve insan-doğa ilişkilerini de içermeye başladı.

3 Ekolojik Çevre Canlıların bulunduğu yerdeki fiziksel ve kimyasal koşullar ile diğer canlılar, o canlıların çevresini oluşturur. Kısaca ekolojik anlamda çevre sözcüğü birey ile ilişkili canlı ve cansız her şeyi kapsar. Böylece her organizmanın çevresi canlı çevre ve cansız çevre olmak üzere iki kısımdan oluşur.

4 Organizmayla aynı fiziksel alanı paylaşan ve organizmayı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen tüm türler canlı çevreyi oluşturur Cansız çevre ise, canlının içinde bulunduğu, kara- su gibi somut bir ortamdan oluşur. Bunun dışında hava koşulları, toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri, gün ışığının mevsimsel değişimi, genel anlamda iklimsel olaylar cansız çevreyi oluşturur

5 Ekosistem Kavramı Ekosistemin geniş tanımı ise: Sınırları belli bir bölge içerisinde yaşayan üreticiler, tüketiciler, ayrıştırıcılar ve onların cansız çevrelerinden oluşan; enerji akımı, mineral döngüleri ve populasyon denetim işlevlerini kapsayan birime EKOSİSTEM denir.

6 Sistem Kavramı Birbirleri ile etkileşim içinde bulunan bağımlı parçaların (öğelerin) oluşturduğu bütüne SİSTEM adı verilir. Sistem, aynı zamanda bir birim olarak ele alınabilen ilişkiler topluluğu olarak da görülebilir. Bir sistemi oluşturan tüm parçalar sistemin öğeleridir. Bu öğelerin bir kısmı birbiriyle doğrudan ilişkilidir. Örneğin bir organizma sistem olarak incelendiğinde, bu canlının, dolaşım, sindirim, boşaltım, üreme sistemleri alt sistemleri oluşturur. Bu alt sistemler bir birim olarak ele alınarak bunun öğeleri incelenebilir.

7 - Doğal Sistemlerin Özellikleri
1.İnsan yapısı sistemlerde öge ve ilişkiler hem azdır, hem de sayı ve cinsleri tam olarak bellidir 2. Ögelerin bir veya birkaçının değişmesinin sistem üzerindeki etkisi hemen görülmez. 3. Doğal sistemlerin bir diğer özelliği de çevre sistemlerinin çok yavaş ve tahmin edilemeyecek şekilde değişebiliyor olmasıdır.

8 Canlı öğeler (Biyotik Ögeler)
Ekosistem Ögeleri Canlı öğeler (Biyotik Ögeler) Üreticiler Tüketiciler Ayrıştırıcılar Cansız öğeler (Abiyotik ögeler) İnorganik maddeler Organik maddeler Fiziksel koşullar

9 Üreticiler: Bunlara temel üreticiler de denir
Üreticiler: Bunlara temel üreticiler de denir. Temel üreticiler yeşil bitkilerden oluşur. Bazı bakteriler de üreticiler olarak nitelendirilebilir. Fakat yegane üreticileri bakteriler olan ekosistem örneği çok azdır. Tüketiciler: Ekosistemlerde tüketicileri genellikle hayvan türleri oluşturur. Tüketiciler, yeşil bitkilerin bünyesindeki organik maddeleri enerji kaynağı olarak kullanırlar. Yaşamlarını birincil tüketicileri yiyerek sürdüren etobur hayvanlara ikincil tüketiciler adı verilir. Ayrıştırıcılar: Ekosistemlerin önemli öğeleridir ve bakteri ve funguslardan oluşur. Bunlar canlı dokularda biriken kimyasal maddeleri yeniden canlılar tarafından kullanılabilir hale getirirler -

10 Cansız Ögeler İnorganik Maddeler: Karbon, Hidrojen, Azot, Fosfor, Potasyum, Magnezyum çok miktarda kullanılan inorganik maddelerdir bunlara Makro Besleyiciler adı verilir. Ortamda daha az bulunan ve kullanılan, çinko, kobalt, bor, mangan gibi maddelere de mikro besleyiciler denir Organik Maddeler: Karbonhidrat, protein, lipit ve türevleri gruplarından olan organik maddelerin kaynağı canlılardır. Fiziksel Koşullar: Cansız ortamdaki ısı, ışık, yağış, nem, hava ve su kütlelerinin hareketleri canlıların yaşamlarını etkiler

11 EKOSİSTEMLERDE ENERJİ
Ekolojide Enerji Yaklaşımı Yeni Gine dağlarında yaşayan ilkel bir toplum, odundan başka hiçbir enerji kaynağından yararlanmamaktadır. Bu toplumun uyguladığı ilkel tarım yöntemlerinde kullandığı enerji (çapa yapmak, ağaç kesmek, çit yapmak gibi) ürettikleri şeker kamışı, muz ve diğer ürünlerdeki enerji ile karşılaştırıldığında harcanan her bir kilokalori karşılığında 16 kilokalori karşılığı ürün ürettikleri hesaplanmıştır. Oysa çeşitli enerji tipleri kullanılarak üretim yapılan çağdaş toplumlarda harcanan enerjiye karşılık üretilen enerji hiçbir zaman bu ölçüde yüksek değildir. Buradan ilkel tarım yöntemlerinin uygulanması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır.

12 Orta Anadolu Bölgesinde yürütülen hububat tarımında ise fosil enerji ve yapay gübre kullanımı zorunludur ve bu tarım biçiminde enerji çıktı - girdi oranı düşüktür. Enerji yaklaşımından gidilerek Orta Anadolu'da çağdaş tarım yöntemlerinin kullanılmaması gerektiği söylenemez. Bu bölgede ilkel tarım yöntemleri ile üretim yapılması halinde elde edilecek olan ürünün tüketime yeterli olması mümkün olmaz

13 araştırıcılar, petrol, kömür, doğalgaz, nükleer enerjinin giderek pahalandığı günümüzde tüm enerji ihtiyacını yenilenemez bu enerji kaynaklarından sağlayan toplumlarda uzun süreçte enflasyonun kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadırlar. Oysa ekonomi; güneş, rüzgar, hidroelektrik, deniz - termik ve biyogaz gibi enerji kaynaklarına dayandırılırsa bu yenilenebilir enerji kaynakları enflasyonun kısır döngüsüne neden olmazlar. Bu enerji kaynaklarına büyük yatırımlar yapmaksızın, küçük ölçekli ve yerel üretim birimleri oluşturmak, böylece toplumun büyük enerji kaynaklarına bağımlı olmaksızın kendi kendine yeterli olabilmesini sağlamak mümkündür.

14 Ekolojik Enerji ve Enerji Kaynakları Sorunu
Ekoloji bilimi açısından temel enerji kaynağı güneştir. Fosil yakıtlar dahil; rüzgar, Deniz - termik, dalga, biyogaz, alkol gibi tüm enerji kaynakları güneş enerjisinin türevleridir. Çünkü hepsi doğrudan veya dolaylı olarak güneşten kaynaklanmaktadır. Fosil yakıtların (petrol, doğal gaz, kömür) yenilenemez nitelikte olmalarına karşın güneş enerjisinin kendisi ve fosil yakıtlar dışındaki türevleri yenilenebilir niteliktedir ve fosil enerji kaynaklarının tükenmesinden sonra da var olacaktır

15 Çeşitli bilim adamlarına göre fosil yakıtlar ve nükleer enerji geçmişin, buna karşılık güneş ve
türevleri geleceğin enerji kaynaklarıdır. Nitekim hiç petrol kaynağı bulunmayan Brezilya ulaşımda sıvı yakıt olarak şekerkamışından üretilen alkolü kullanmaktadır. Çeşitli ülkelerde güneş enerjisinin ısınmada kullanılmasına yönelik araştırmalar yapılmaktadır. Denizden enerji üretimine ilişkin önemli çalışmalar vardır. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde yenilenebilir nitelikteki enerji kaynakları petrolün önemli ölçüde pahalanması nedeniyle büyük önem kazanmıştır.

16 Tarımda Birincil Üretim ve Enerji Girdileri
İnsan ekosferin yüzeyini değiştirmiş, tarım alanlarını genişleterek giderek ekosferin daha büyük bir kısmını denetimi altına almıştır. Hesaplamalara göre kara ekosistemlerindeki birincil üretimin % 12 si doğrudan veya evcil hayvanlar aracılığıyla ve insan tarafından tüketilmektedir. Yakıt ve yapı malzemesi, tezek ve benzeri maddeler de göz önünde tutulursa veya kısacası tüm insan amaçları için kullanılan veya ziyan edilen birincil üretim, biyosferdeki toplam birincil enerji üretiminin % 38 ine ulaşmaktadır.

17 Doğal Ekosistemlerle Tarım Ekosistemleri Arasındaki Farklılıklar
. Doğal ekosistemlerde canlı öğeler son derece çeşitlidir . Doğal Ekosistemler zaman süreci içerisinde basitten karmaşığa doğru bir değişim gösterir. . Doğal sistemin dengesini değiştirerek tarım sistemini kurmak enerji gerektirir. . Üretimi yapılan bitkileri tüketen böcek ve asalaklarla da mücadele edilmelidir . Doğal sistemlerde bu böcek ve asalakların doğal düşmanları bulunmaktadır

18 Modern Tarım ve Yetiştiricilikte Enerji Kayıpları
İnsan gıdası olarak değerlendirilemeyecek bitkileri hayvansal enerjiye dönüştürmek mantıklı bir yoldur. İnsan kendi besin maddesi olamayacak bitkileri tüketen ( ot, sap vbg.) otoburları yediği sürece ortaya çıkacak enerji kaybı çok önemli sayılmaz. Çünkü böylece, potansiyel olarak beslenemediği bitkisel kaynakları, hayvanlar aracılığıyla kendisine aktarmış olur. Bu aktarmada enerji kaybı %90 düzeyinde olsa dahi, başlangıç enerjisinin hiçbir kısmını doğrudan kullanamayacağı için yine kazançlı olmaktadır. İnsanın etobur beslenmesindeki büyük kayıplar, potansiyel olarak kendi beslenebileceği formda olan bitkisel kaynakları hayvanlara vermesiyle ortaya çıkar.

19 EVRİMSEL EKOLOJİ Doğal Seleksiyon İlkesi
. Bir türün bireyleri arasında genetik farklılıklar vardır . Her populasyonun belli bir artış potansiyeli vardır. Bununla birlikte populasyonların birey sayıları sürekli olarak artmaz, yıldan yıla aşağı - yukarı aynı kalır. . Çevrenin belli bir taşıma gücü olduğu için populasyonun bireyleri arasında "yaşam için savaş" ( populasyon içi rekabet) ortaya çıkar. . Belli çevre koşullarına en iyi uyumu sağlayan bireyler rekabetten galip çıkarlar. . Yaşamlarını sürdürebilen bu bireyler kendi başarılarını sağlayan genetik yapılarını döllerine aktarırlar.

20 Genetik Çeşitliliğin Önemi
Hayvan tür ve ırkları yetiştiriciliğinde de büyük ölçüde sadece yüksek verimin ön planda ele alındığını söylemek yanlış olmaz. Yüksek verim elde etmek amacıyla seleksiyon (seçim) yapılırken bazı değerli genleri taşıyan bireyler, bu özellikleri bilinmeden populasyondan atılır, yani bu özelliklerini gelecek generasyonlara aktarma şansları ortadan kaldırılmış olur. Bunun sonucunda genetik çeşitlilik bilinmeden azaltılıp, genetik taban daraltılmış olur.

21 UYUM ( ADAPTASYON) Uygunluk - Elverişlilik ( Fitness): Elverişlilik terimi bireyin yaşayabilen döller vererek gelecek generasyonları oluşturabilme özelliğini tanımlamaktadır Doğal Seleksiyon: Bir türün bireylerinden bazıları yüksek düzeyde elverişlilikleri nedeniyle genlerini gelecek generasyonlara daha fazla aktarırlar Adaptasyon : Organizmanın sahip olduğu herhangi bir kalıtsal nitelik onun yaşamını sürdürebilmesine ve üremesine olanak sağlıyorsa, hayvan koşullara uyum sağlayabiliyor demektir Genotip ve Fenotip: Genotip bireyin genetik kompozisyonuna verilen addır. Fenotip ise Bireyin Genotip ile Çevrenin interaksiyonu sonucunda ortaya çıkan ölçülüp tartılabilen ve çeşitli sıfatlarla ifade edilebilen nitelikleridir.

22 HAYVANLARIN ÇEVRESEL DEĞİŞİKLİKLERE
UYABİLME MEKANİZMALARI Mevsim değişiklikleri sonucunda meydana gelen çevresel farklılıklar, hayvanların hormonal mekanizmalarında değişiklikler oluşmasına, onların böylece bu çevresel etkilere fizyolojik olarak olumlu yanıt vermelerine neden olmakta veya olanak sağlamaktadır. Tiroid bezi (trakenin iki yanında iki lob şeklinde bulunur ) hayvanların metabolik etkinliklerini düzenler. Soğuk ortamda tiroksin hormonu artarak metabolizmayı hızlandırır ve enerji üretimi artar. Hormonal dengedeki değişimler aracılığıyla hayvanların soğuktan korunmasını sağlayan tüy ve kıl örtüsünün gerek sıklığı, gerek uzunluğunun artması, veya sıcaklıkların arttığı dönemlerde tüy dökümünün ortaya çıkması söz konusu olmaktadır

23 KONFOR ve STRESS SICAKLIK ARALIKLARI
Konfor sıcaklık aralığı; vücutta üretilen ve atılan ısının dengeli veya dengeliye yakın durumda olduğu çevre sıcaklığı aralığı olarak tanımlanabilir. Çevre sıcaklığı, konfor aralığının altına düştüğünde hayvanın yem tüketimi artar, vücut yüzeyleri ile ekstremitelerdeki kan dolaşımı yavaşlar. Çevre sıcaklığının düşük olduğu durumlarda titreme başlar. Titreme, ısı üretiminin artırılmasını sağlayan koruyucu bir mekanizmadır. Tavuklar tüylerini kabartır. Konfor bölgesi dışında hayvanların davranımlarında da değişiklikler olur.

24 C (yaklaşık F) arasındaki çevre sıcaklıklarında deriye yakın kan damarları ile ekstremitelerdeki damarlar genişler. Böylece hayvanın vücut yüzeylerinin sıcaklığı artar ve su tüketimi ile solunumda artış görülür. Çevre sıcaklığı 32 0C ( yaklaşık 90 F) nin üzerine çıktığında hayvanların yemden yararlanma düzeyinde gerileme, günlük canlı ağırlık artışında azalma, üreme performanslarında düşüş ve embriyonik ölümlerde artış ortaya çıkar. Belirtilen yüksek sıcaklıklarda hayvanlar aktivitelerini azaltmak yani daha az hareket etmek suretiyle vücuttaki ısı üretimini azaltmaya çalışırlar. Gölge alanlarda yatarak güneşten ve dolayısıyla yüksek sıcaklıktan korunmaya çalışırlar. Yüksek sıcaklıklarda hayvanların su tüketimi ve idrar atımları artmaktadır.

25 ÇEVRENİN HAYVANLARA UYGUN HALE GETİRİLMESİ
Hayvanların performanslarının ve besin maddesi gereksinmelerinin azalmasında etkili olan en önemli çevre faktörü sıcaklıktır. Bu nedenle hayvan yetiştiricilerinin, hayvanların performanslarını etkileyen kritik çevre sıcaklıkları konusunda bilgi sahibi olmaları ve bu sıcaklıklar söz konusu olduğunda besleme ve yönetim programlarında değişiklik yapabilecek bilgi ve beceriye sahip olmaları gereklidir.

26 Konfor sıcaklık aralığı hayvanların performanslarının optimum düzeyde olabildiği etkili çevre sıcaklığı olarak tanımlanabilir. Kritik sıcaklık ise konfor sıcaklık aralığının alt ve üst sınırı olarak tanımlanabilir. Kritik sıcaklıkların alt ve üstündeki sıcaklıklarda hayvanların performanslarında düşüş olmaktadır. Etkili çevre sıcaklığının konfor sıcaklık aralığının alt sınırının altında olması soğuk, üst sınırının üstünde olması ise sıcak stresine neden olmaktadır.

27 Sığırlar için alt kritik sıcaklık; tüylerinin hangi ölçüde yalıtım sağladığı, hayvanın ıslak veya kuru olması ve hayvanın tükettiği yem miktarına bağlı olarak değişmektedir. Örneğin yaşama payı rasyonu ile beslenen bir sığır tüyleri kuru olduğu zaman kritik alt sıcaklık 0C iken, tüylerin ıslak olması halinde alt kritik sıcaklığın 15.5 C olduğu görülür. Soğuk, rasyonun düzenlenmesini gerektiren bir çevre faktörüdür. Soğuğun ölçüsü, basitçe alt kritik sıcaklık ile etkili çevre sıcaklığı arasındaki fark olarak tanımlanabilir. Soğuğun hayvanlara besin maddeleri ihtiyacı bakımından etkisi, en çok enerji ihtiyacının artması şeklinde görülmekte, buna bağlı olarak tüketilen toplam yem miktarı artmaktadır.

28 HAYVANLARIN SICAKLIK ETKİSİ İLE SAVAŞIMDA YETERSİZLİĞİ
Ekstrem sıcak ve soğuğa maruz kalan hayvanlar zaman zaman vücut sıcaklıklarını denetleyemezler. Hayvanın vücutta üretilen ısıyı yeterince atamaması durumunda vücut sıcaklığı artar ve sonuç olarak ateş yükselir Çevre sıcaklığı 27 C nin üzerine çıktığında süt sığırlarının çoğunluğunun süt veriminin azaldığı görülür. Bu durum esas olarak yeme isteğinin(iştahın ) ve dolayısıyla yem tüketiminin azalması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Termal stresin hayvanlara gölge alanlar, fanlar aracılığı ile hava sirkülasyonu, duşlama veya ekstrem durumlarda soğuk hava sağlanması (klima) ile azaltılması, böylece de süt veriminin uygun düzeylere çıkarılması mümkün olabilmektedir.

29 ÇEVRESEL ETKENLER Hayvanlar sıcaklık değişimine duyarlı ve vücut sıcaklıkları fazla değişken olmayan organizmalardır. Bu nedenle yaşamsal etkinliklerini sürdürebildikleri sıcaklık aralığı oldukça dardır. Bunun sonucu olarak hayvanların kendi ürettikleri ve çevreden aldıkları ısı ile vücutlarından kaybettikleri arasında bir denge olması gerekmektedir Hayvanlarda ısı; 1) Yaşamsal faaliyetler (Solunum, boşaltım gibi) 2) Süt üretimi için metabolik faaliyet 3) Fermentasyon ısısı 4)Çeşitli faaliyetler (Örneğin otlama) sonucunda oluşmaktadır Isı kaybının küçük bir bölümü dışkı ve idrar yolu ile olmaktadır. Vücutta esas ısı kaybı ise radyasyon , konveksiyon , kondüksiyon ve evaporasyon ile olmaktadır.

30 Radyasyon: Çevre sıcaklığından daha yüksek sıcaklığa sahip olan vücudun ısı kaybetmesidir
Konveksiyon: Isınan havanın yükselmesi soğuduğunda ağırlaşarak aşağıya inmesi olayına konveksiyon adı verilir Kondüksiyon : Temas eden yüzeyler arasındaki ısı iletimi anlamındadır. Evaporasyon : Buharlaşma anlamındadır

31 RUTUBETİN (NEM) ETKİSİ
Çevre rutubeti; hayvanın vücut yüzeyinden nemin buharlaşma oranını ve solunum yolu ile atılan nemin miktarını belirlemektedir. Nispi nem; havada mevcut nemin, aynı sıcaklıktaki havada bulunabilecek maksimum neme oranının yüzde olarak ifadesidir. Buna bağlı olarak havanın % 100 nispi neme sahip olduğunda içerdiği su buharı miktarı sıcaklığa bağlı olarak değişir. Soğuk havalarda yüksek nispi nem hayvanlarda soğuk stresinin artmasına neden olur. Sıcak havalarda ise yüksek nem oranı hayvanın buharlaşma ile ısı kaybını zorlaştırmakta, hatta vücut sıcaklığı ve daha üstündeki sıcaklıktaki nem ile doymuş hava , hayvanın buharlaşma ile ısı atımını engellemektedir.

32 HAVA HAREKETİ Hava sıcaklığının, vücut sıcaklığından daha yüksek olduğu durumlarda, hava hareketinin; deri yolu ile hayvan organizmasına ısı girişini engelleyen veya azaltan bir etkisi vardır. Hava hareketinin bu etkisi, hayvanı çevreleyen veya tüy ve kıllar arasında bulunan havanın hareketsiz kalmasını engellemek yoluyla olmaktadır. Soğuk havalarda ise ; hava hareketinin fazla olması durumunda hayvanın üşümesi söz konusudur

33 HAYVANIN YÜZEYİNİN ETKİSİ
Hayvanın ısı regülasyonunun sağlanmasında vücut yüzeyinin önemi büyüktür. Vücut sıcaklığının deriye ulaşımı kan dolaşımı yoluyla olmaktadır. Hayvanlarda terleme mekanizması oldukça geridir. Sığır koyun ve domuzlar ter bezlerine sahip olmakla birlikte bu bezlerin fonksiyonları yetersizdir. Su buharı deriden osmos yolu ile geçer. Bu ter bezleri ile ilgili bir işlev değildir. Vücuttaki ısı değişimi postun rengi , fiziksel özellikleri ve yapısından etkilenmektedir. Gölge, hayvana güneş ışınları aracılığıyla yüklenecek ısıyı azaltır. Post, deriden konveksiyon ve evaporasyon ile ısı kaybını da etkilemektedir. Eğer deriyi kaplayan tüy ve kıllar sık ve / veya uzunsa, vücut yüzeyinde hapsolmuş hava ve nem nedeniyle konveksiyon değişimi yavaşlar.

34 ÇİFTLİK HAYVANLARI İÇİN SICAKLIK ARALIĞI
Hayvanlar için uygun ve sabit bir sıcaklıktan söz edilemez. Her hayvan veya her hayvan grubunun optimal performans gösterebileceği bir aralık söz konusudur. Hayvanların optimum performans gösterebileceği, barınağın her yerini eşit şekilde tercih edebildiği, sıcaklık veya serinlik sağlamak için belli alanlara yığılma veya birbirlerinden uzaklaşma eğilimi göstermediği, kısacası kendilerini çok rahat hissettikleri ve çevre ile tam bir uyum gösterdikleri sıcaklık aralığına konfor aralığı adı verilir.

35 Konfor aralığının alt ve üstünde termonötral sıcaklık bölgesi adı verilen bir aralıktan daha söz edilebilir. Bu sıcaklık aralığında hayvanların ekstra bir metabolik ihtiyaçları olmamaktadır. Fakat bu aralıkta hayvanların duruşlarında ve davranışlarında değişiklik olabilir(sırtın kamburlaştırılması, bir araya toplanma). Bu aralıkta hayvanların kıl örtüsünde değişim, deriye yakın (yüzeye yakın) bölgelerde kan dolaşımının, solunumun ve terlemenin artması gibi değişiklikler ortaya çıkabilir. Hayvanlar bu değişiklikleri ölçümlenebilir metabolik bir değişiklik olmaksızın gerçekleştirebilmektedirler.

36 Isıtılmayan ve zayıf bir hava akımı olan barınakta bulunan ergin sığırlar, ısı üretimlerini artırarak soğuk etkisinden korunabilirler. Yeni doğmuş veya genç buzağılar; açlık, hastalık ve aşırı zayıflık hallerinde metabolik düzeyleri yetersiz olacağından soğuktan etkilenirler. Bu nedenle genç hayvanların soğuktan etkilenmemesine özen gösterilmelidir. 2 m / sn lik bir hava akımı (kapalı barınaklarda genellikle hava akımı bu hıza ulaşmaz) Yeni doğmuş buzağılar için kritik sıcaklığı + 9 C den C ye çıkarır. Belirtilen husus buzağılıkta hava akımının hızını artırmaksızın yeterli bir havalandırma sağlanması gerektiğini göstermektedir.

37 SIĞIRLARIN ÇEVRE İSTEKLERİ
Sıcaklık Gereksinmesi Değişik şiddetteki hava akımı etkisinde kalan ve farklı amaçlar doğrultusunda yetiştirilen ruminantlar için alt kritik sıcaklıklar farklıdır. Yüksek sıcaklığın olumsuz etkisi pratikte çeşitli yollarla engellenebilmektedir. Gölgelik ve duş bunlardan ikisidir. Tropikal iklimlerde (Türkiye için Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin yaz koşullarında) kuzeye açık sundurma sistemi oluşturulur. Çatı; güneş ışınlarını yansıtmak üzere parlak alüminyumla, taban yataklıkla kaplanmalıdır ve çatının güneyinin son kısmına buharlaşma ile soğutma sağlayan su havuzu yapılmalıdır. Gölgeliğe otomatik duş koymak süt veriminin azalmasını önlemek için son derece yararlıdır. Açık alanlarda hava sıcaklığı 18 C nin üzerine çıktığında veya açık ahırlarda 22 C ye ulaştığında bazı önlemler alınması gerekir. Maksimum sıcaklıklar ortalamasının 30 – 33.3 C ye ulaştığı dönemlerde açık alanlara gölgelik yapılması günde ortalama 2.5 kg fazla süt sağmayı sağlamaktadır.

38 Sığır Barınaklarında Taban
Termal ve fiziksel konfor ile sağlık ve güvenlik açısından ahır tabanlarının dizaynı kritik öneme sahiptir. Ahır tabanı hayvan etkinliklerinin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesine olanak verecek şekilde, kaymayan, drenajı iyi, yeterince yumuşak, sıcak, kuru ve mekanik olarak temizlemeye elverişli olmalıdır. Beton taban, altı ne kadar izole edilirse edilsin yüksek bir ısı geçirgenliğine sahiptir. Hayvandan beton yüzeye geçen ısı, betonda ısı geçirgenliğinin yüksek olması nedeniyle yanlara doğru iletilir. Hava sıcaklığının 17 C nin altına düştüğü hallerde, beton zeminde yatan buzağı soğuktan etkilenir. Tabana yataklık sap serilmesi yeterli ısı yalıtımını sağlar. Süt inekleri için de tabanın yeterince sıcak olması istenir fakat burada önemli olan aynı zamanda hijyenik olmasıdır. Soğuk tabanlarda yatan inek sık sık pozisyonunu değiştirirken meme yaralanmaları ortaya çıkabilir.

39 KOYUNLARIN ÇEVRE ISTEKLERİ
Yapağılarının çok iyi ısı izolasyonu sağlıyor olması nedeniyle koyunların birim vücut yüzeyi için ürettikleri ısı sığırlara göre oransal olarak düşüktür. Yapağılı koyunlar ağılda barındırıldıklarında soğuktan nadiren etkilenirler. Koyunların ağılda barındırılmasının esas amaçlarından birisi de kuzulama döneminde koyunlara bireysel ihtimam gösterilmesi gereğidir. Yeni doğan kuzuların hipotermiden (soğuma) korunması için de ağılda barındırma gereklidir. Ağılda barındırılan hayvanların havanın müsait olduğu zamanlarda dışarıya çıkarılması gerekir. Böylece hastalık riski büyük ölçüde azaltılmış olur. Barsak hastalıkları bu yolla genellikle önlenebilmektedir. Havanın müsait olduğu günlerde sıcaklık kuzular için kritik alt sıcaklıktan düşük de olsa ağıl dışına çıkarılmaları önerilir.

40 KANATLILARIN ÇEVRE ISTEKLERİ
Kuluçkadan çıkan civcivler için kapalı bir binada, dar bir alanda ilk gün 35 C sıcaklık sağlanması ve bu sıcaklığın her hafta 3 C azaltılması yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir. Ana makinesi sıcaklığının 25 – 30 C arasında olması gereklidir. Bu sıcaklıklarda kanatlılar optimum performans gösterirler. Bu aralığın alt ve üstündeki sıcaklıklarda ağırlık artışı ve yem değerlendirme sayısı düşer. Kümes sıcaklığının 1. hafta sonunda 30 C ye, 2. haftada 27, 3. haftada 24 C ye düşürülmesi durumunda maksimum performansa ulaşılabilir. Ana makinesi sıcaklığının normal, büyütme yeri sıcaklığının düşük olması en kötü sonucu doğurmaktadır. Kümes sıcaklığının 20 C olması halinde civcivler sıcak kaynağından uzaklaşıp yemlik ve suluğa ulaşma isteği göstermezler. Diğer taraftan sıcaklığın çok yüksek olması halinde yem

41 Civcivler büyütme yerinde üniform bir dağılım gösteriyorlarsa sıcaklığın ve hava akımının normal olduğu anlaşılır. Ana makinesi sonrası büyütme dönemi sıcaklıkları Civcivler 3 haftalık olduktan sonra sıcaklığın düşürülmesine devam edilir. Etlik piliç üretiminde kümes sıcaklığının 18 – 21 C aralığında olması istenir. Burada dikkat edilmesi gereken husus sıcaklığın bu aralığa düşürülmesinin kademeli bir şekilde sağlanması gerektiğidir. Çünkü bu yaştaki kanatlılar ani sıcaklık değişikliklerine son derece duyarlıdır.

42 YUMURTA TAVUKLARININ SICAKLIK İSTEKLERİ
Entansif barındırma uygulamalarında optimum kümes sıcaklığı 21 C dir. Bu sıcaklığın altındaki her bir 0,5 C lik düşük sıcaklıkta bir tavuğun yıllık yumurta verimi 1/2 yumurta azalmaktadır. Kümes sıcaklığının 15 C den 21 C ye yükselmesi halinde tavuk başına günlük yem tüketimi 7 g azalmaktadır. Bununla birlikte sıcaklığın 15 C nin üzerindeki her 3 C lik artışı , yumurta ağırlığında 1 g azalmaya neden olmaktadır. Özetle kümes sıcaklığı 15 C yerine 21 C olduğunda karlılık %20-30 artar. Tavuklar geniş bir sıcaklık aralığında optimum düzeyde olmasa bile karlı olabilecek şekilde üretim yapabilmektedirler. Bu sıcaklık aralığı 5 ila 24 C ler arasındadır Tavuklar ani sıcaklık değişimine duyarlıdırlar. Fakat sıcaklığın kademeli olarak değiştirilmesine tolerans gösterirler. Kısa dönem sıcaklık değişiklikleri (örneğin gece ve gündüz sıcaklık değişimi) maksimum 6 C olmalıdır. Sıcaklık uzun süre 24 C nin üzerinde olursa toplam yumurta ağırlığı ve kalitesi düşmektedir. İştah azalmaktadır. Sıcaklığın 5 C nin altına düşmesi durumunda ise iştah ve yem tüketimi çok artmakta yumurta ağırlığı ve kalitesi biraz yükselmektedir.

43 ÇİFTLİK HAYVANLARININ SU İHTİYAÇLARI
Hayvan yetiştiriciliğinde, toksik madde içermeyen ve standart bakteriyolojik niteliklere sahip yeterli miktarda suyun sağlanması zorunluluğu vardır. Hayvancılık yatırımlarında gerek içme gerek kullanma suyu olarak yararlanmak üzere yeterli miktar ve nitelikte suyun varlığı veya temini önemli belirleyicilerden birisidir. Hayvancılıkta su kaynakları aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir. Sağlıklı - Kaynak suları çok lezzetli - Derin kuyu suları - Yüksek dağlardan gelen oldukça lezzetli yüzey suyu Kuşkulu - Biriktirilen yağmur suyu - Tarım alanlarından gelen su Tehlikeli Akarsular - Derin olmayan kuyu suları lezzetli

44 Hayvancılık tesislerinin su ihtiyacı; hayvancılık tipi, hayvan sayısı, yatırımın tipi ve mevsime bağlı olarak değişmektedir. Hayvancılıkta su ihtiyacının en yüksek olduğu dönemler genellikle çeşitli nedenlerle suyun temininde güçlük olan dönemlere rastlamaktadır. Bu nedenle de söz konusu dönemlerde yeterli suyu temin edebilmek için depolama zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Hayvancılıkta,hayvanların her istediklerinde temiz ve taze suya ulaşabilmeleri istenir. Hayvanlar, kirli, çamurlu ve lezzetsiz suları zorda kalmadıkça içmezler. Suyun bulaşık olması halinde ise çeşitli hastalıklar ortaya çıkabileceği gibi, büyümenin gerilemesi, sindirim bozuklukları ve verim düşüklüğü söz konusu olmaktadır.

45 Sığırların günlük su tüketimi , hava koşulları , yemin kuru maddesi , laktasyon dönemi , süt verimi , hayvanın ırkı gibi faktörlere bağlı olarak değişmek üzere 20 ila 70 litre arasında değişmektedir. Sığırlar dakikada 16 ila 25 litre su içebilmektedirler. Süt sığırları su içtikleri süre içerisinde rahatsız edilmemelidir. Herhangi bir stres faktörü bu hayvanların su içmeyi bırakmalarına neden olmaktadır. Hayvanların su içme sırasında birbirlerini rahatsız etmemelerini sağlamak için her bir süt sığırı için 45 – 60 cm suluk mesafesi gereklidir. Su; otomatik suluklar aracılığıyla sağlanıyorsa, suluk mesafesinin dikkate alınması söz konusu olmaz.

46 HAYVANSAL ÜRETİM – ÇEVRE KİRLİLİĞİ ETKİLEŞİMLERİ
Çevre kirliliğinin genel bir tanımı, yaşamın sürdürülmesi için gerekli olan ortamın bozulması şeklinde yapılabilir. Çevre kirliliğinden söz edildiğinde ilk akla gelen hava, su ve toprak kirliliğidir. Çerçeve biraz daha genişletildiğinde; katı atıklar sorunu, pestisid sorunu , gürültü kirliliği, enerji üretim kaynaklarının ortaya çıkardığı kirlilik çevre kirliliği etmenleri arasında sayılabilmektedir. Hayvansal üretim – çevre kirliliği etkileşimleri Kirliliğin hayvansal üretime etkileri ve Hayvansal üretim sistemlerinin çevre kirlililiğine olan etkileri olmak üzere iki ana başlık altında incelenecektir.

47 KİRLİLİK TİPLERİ HAYVANSAL ÜRETİM SİSTEMLERİNDEN KAYNAKLANAN KİRLİLİK - Hayvansal üretim sistemlerinden kaynaklanan kirliliğin esası; su toplama havzalarının kirlenmesidir. - Hayvansal üretimden kaynaklanan bir başka kirlilik çeşidi ise nitrat kirliliğidir - Diğer bir kirletici unsur ise hayvansal üretimden kaynaklanan amonyak buharlaşması sonucu oluşan atmosfer kirliliğidir Hayvansal ürünlerin tüketilmesi riskler taşır. Bu riskler doğrudan insanlara bulaşan hastalık ve parazitler nedeniyle oluşmaktadır.

48 HAYVANCILIK SİSTEMLERİNİN DAHİLİNDEKİ KİRLİLİK
Hayvancılık sistemlerinin kendi içinde zarara neden olan bazı kirlilik faktörleri vardır. Toz ve diğer gaz ve kokular bunlara örnek verilebilir. Yem üretimi ve yemleme sırasında oluşan toz; gerek hayvan, gerek işletme çalışanlarında solunum problemlerine neden olduğu gibi hastalık etmenlerini taşımak suretiyle de zarar vermektedir. Diğer gaz ve kokular da benzer etkilere sahiptir.

49 HAYVANCILIK SİSTEMLERİNİ ETKİLEYEN KİRLİLİK
Endüstriyel faaliyetler sonucu görülen bazı kirlilik sorunları hayvancılığı da etkilemektedir. Toprak kirliliği, meraların ağır metallerle bulaşması sanayiye yakın bölgelerde oluşur. Çernobil kazası nedeniyle pek çok ülkede hayvancılık işletmeleri doğrudan veya dolaylı olarak radyoaktivite etkisinde kalmıştır. Yani radyasyon sadece Ukrayna’da değil, diğer pek çok ülkede de hayvancılığı etkilemiştir. Örneğin Galler’de de pek çok alan radyoaktif yağışlardan etkilenmiştir. Endüstriyel aktivitelerden kaynaklanan bir diğer kirlilik çeşidi de asit yağmurlarıdır. Asit yağmurları pek çok alanı etkilemekte, bu arada yem maddelerinin üretimi de asit yağmurlarından etkilenmektedir.

50 HAYVAN YEMLERİNİN KONTAMİNASYON YOLLARI
Kazalar Topraktaki iz elementler Çevredeki bulaşmalar Gübreler Atık sular Hava kirliliği Madencilik Toksik bitkiler Küflü yemler Mikrobiyolojik ve Paraziter toksinler İnsan etkinlikleri sonucu çevresel kontaminasyon Yem sanayi Ürünlerin taşınması ve kullanımı

51 HAYVANSAL ATIKLARIN SU ve TOPRAK KİRLİLİĞİNE ETKİSİ
Hayvansal atıkların fiziksel özellikleri, hayvanın türüne, barınak tipine, yataklık çeşidine, atığın su ile seyrelme oranına bağlı olarak değişir. Yarı katı veya sıvı nitelikteki hayvancılık atıkları su kaynaklarını kirletici bir etkiye sahiptir. Bu atıklar toprak kirliliği yanında aquatik yaşam için de önemli kirletici etkiye sahiptir. Hayvansal atıklar çoğunlukla doğal gübre olarak kullanılmaktadır. Doğal gübreler azot ve fosfor içerikleri nedeniyle kirletici etkiye sahiptir. Hayvancılığın çevre kirliliğine etkisi temizlik suları ve silaj suları aracılığı ile de ortaya çıkmaktadır Yemlere ilave edilen bakır ve çinko gibi ağır metallerin atıklarla torağa karışması ise toprak kirliliğine neden olmaktadır.


"HAYVAN EKOLOJİSİ Prof. Dr. Mehmet ERTUĞRUL" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları