Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

OKUL ÖNCESİNDE EĞİTİMCİLERİN OYUNLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "OKUL ÖNCESİNDE EĞİTİMCİLERİN OYUNLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ"— Sunum transkripti:

1 OKUL ÖNCESİNDE EĞİTİMCİLERİN OYUNLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Yrd. Doç. Dr. Müge YURTSEVER KILIÇGÜN 2014 Güz Yarıyılı, Erzincan Üniversitesi

2 Jean Jacques ROUSSEAU (1712 - 1778)
Rousseau 18. yüzyıla damgasını vuran, eserleri ve düşünceleri ile topluma yön veren en önemli filozoflardan birisidir. 18 yüzyıl dünyada etkileri çok fazla görülen Fransız devrimi ile son bulan bir çağdır. Bu yüzyılda yaşayan filozof ve düşünürler hem Fransa’da hem dünyada “Aydınlanma Çağı” olarak adlandırılan bir dönemin mimarları olmuşlardır.

3 Rousseau da düşünceleri ve eserleri ile bu çağda toplumu etkileyen, yönlendiren ve aydınlatan en önemli düşünürlerden birisi olmuştur. Rousseau’nun eğitime bakış açısı ve çocuğa verilmesi gereken eğitim ile ilgili düşünceleri; bireyin kendisinden başka ve insan olmanın özelliklerinden kaynak almaktadır. Rousseau, özgürlüğü insanın her zaman ve her an yaşadığı bir duygu biçimi olarak tasarlar.

4 Rousseau'nun amacı, insanın doğası gereği iyi bir varlık olduğunu ve kurumlar nedeniyle kötüleştiğini göstermekti. Rousseau'nun görüşüne göre insanla hayvan arasındaki fark, insanın özgür eylemde bulunma niteliğinin olmasıdır. Ona göre insanın manevi gücü özellikle bu özgürlük bilincinde kendini gösterir. Rousseau, insanın koşullar karşısında seçme iradesine sahip olmasını önemli bulmaktadır (1911).

5 Rousseau’nun eğitim anlayışı Emile adlı romanında ele alınmıştır
Rousseau’nun eğitim anlayışı Emile adlı romanında ele alınmıştır. Kitapta Rousseau Emile adında hayali bir erkek çocuğu alarak onu yetiştirmesini konu edinmiştir. İlk çocukluk yıllarından itibaren yetişkinliğe dek Emile’in hayatının evrelerini, gelişme özelliklerini ve her evrede nasıl ‘iyi’ bir eğitim verilebileceğine dair önerilerin yer aldığı bölümlerden oluşur.

6 Rousseau çocuktaki gelişim aşamalarını insanın tarihsel ve kültürel bağlamı içinde geçirdiği evrelere benzer şekilde ele almıştır. Bu evreler belirgin olarak birbirinden açıkça farklılık göstermekteydi. Hayvansı evre – Bebeklik (0-5 yaş) Yabani evre – Çocukluk (5-12 yaş) (Kendilik bilincinin ortaya çıkması) Akılcı evre – Akıl Çağı (12-15 yaş) (Aklın gelişmesi ve yüksek duyguların gelişimi) Sosyal evre – Sosyal Çağ (15-20 yaş) (Erinlikten yetişkinliğe geçişte cinselliğin ortaya çıkması ve sosyal ilişkilerin kurulması. Bu evrede aynı zamanda dini-ruhsal yaşam gelişmeye başlamaktadır.)

7 Ayrıca her evre kendi içinde bir bütündür ve belirli sınırlar içinde tamamlanır.
Çocuk eğitimi yetişkin yaşamına bir hazırlık değildir. Her evrede çocuk o gelişim çerçevesinde eğitilmelidir.

8 1. Bebeklik 0-5 Yaş Bedenin büyümesi, hareket becerilerinin kazanılması, duyu algıları ve hislerin gelişimi. Çocuğun bireysel farklılıkları gözönünde bulundurulmalı, doğallığa saygı gösterilmelidir. Buradaki eğitim türü onun fiziksel çevresinde doğal etkinliklerini özgürce yaşamasına ve kısıtlanmamış ifadelerini bulmasına yardımcı olmalıdır. Yetişkin, çocuğu kendi başına bırakmalı ona mani olmamalıdır. Çocuk yaptığı hareketlerin etkisini görebilmelidir.

9 2. Çocukluk (5-12 Yaş) Klasik eğitimde kullanılan yöntemlere Rousseau karşı çıkmıştır. Kitapların egemenliği ve onlara yoğunlaşmanın yanlış olduğunu, bunlardan kurtulmak gerektiğini vurgulamıştır. Bunların yerine nesnelerin daha verimli bir eğitim aracı olduğunu öne sürmüştür. Bu dönemde eğitim anlayışı zorunlu olarak "yapılması gereken şeylerin yapılmasını önlemek" şeklinde yorumlanabilir.

10 Çocuk içinden geldiği gibi hareket etmeli ve onu dış müdahalelerden korumalıdır. Deneyim çocuğun öğretmenidir. Çocuk kendi gelişimi doğrultusunda ortaya çıkan gereksinimler yoluyla öğrenir. Bu yüzden uygulanacak olan eğitim programı doğal etkinlikler içermelidir. Ana dilini doğal olarak öğrenecektir. Bedeni, kasları, duyguları, becerileri ancak doğal ortamda gelişecektir.

11 3. Akıl Çağı (12-15 Yaş) Bu evrede mantık ortaya çıkmaktadır
3. Akıl Çağı (12-15 Yaş) Bu evrede mantık ortaya çıkmaktadır. Çocuğun gücü, gereksinimlerinin önüne geçmiştir. Akılcılık bu gücü denetlemek üzere hareket eder. Bu aşamada kurumsal eğitim devreye girer. Bu gelişimsel açılışı yönlendirmek gerekmektedir. Burada çocuğun zihinsel hayretlerinin yerine otorite kullanmamalı ancak aklının otorite olmasına yardımcı olunmalıdır.

12 Yaşam sürecindeki gücün, akıl olduğu fikri bizi yanlış yollara yönlendirir. Burada motive edici unsurlar, öğrenme arzusu (merak) ve bilginin kullanılabilirliğidir (işe yararlılığıdır). Başkalarının otoritesinden, bilgisinden hiçbir şey öğrenilmez; çocuk deneyimlerinden, doğrudan gözlem yoluyla ve keşfetmeyle öğrenebilir. Çocuk materyallerini kendi yaratmalıdır.

13 4. Sosyal Evre (15-20 Yaş) Bu evre cinselliğin ve beraberinde sosyalleşmenin ortaya çıkışını kapsar. Sosyal ilişkileri algılama, estetik duygusunun gelişimi, ahlak, din, sosyal yaşam kuralları ve yüksek değerler çocukta uyanmaya başlar. Cinsellik bir eş arama eğilimi kazandırır, insan ilişkileri baskın çıkar. Rousseau'nun öne sürdüğü bütün bu unsurlar eğitimin öğretmen otoritesi dışında çocuk merkezli olmasını deneyerek ve doğal ortamda yaşayarak öğrenmenin mümkün olacağını, materyallerin seçimi ve yapılanmasının yine çocuk tarafından gerçekleştirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.

14 Tüm Yüzyıllar boyunca eğitimin teori ve pratiği yetişkin ilgisi ve yetişkin sosyal hayatının bakış açısından belirlenmiştir. Hiç kimse gençlerin eğitime yaklaşımından görünümün başka bir noktası olabileceğini hayal etmemiştir. Rousseau yetişkinlerin fikir ve görüşleri yerine, gelişimin doğal dersi ve çocuğun ihtiyaçları ve faaliyetlerini kullanmıştır. Çocuğun oyun ve eğlenceleri hoşgörü ile karşılanmalıdır. “Çocuklarınız gün boyu oynuyor diye hiç korkmayın; çünkü oyun onları hayata hazırlar.”

15 Çocuk terbiyesinde rekabet, kıskançlık, arzu, heves, gurur, açgözlülük, korku, çocuk ruhunu bozacak yöntemler kullanılmamalıdır. Çocuklara yaşlarına göre davranılmalı, onlardan yapabileceklerinden fazlası beklenmemelidir. Ceza rafa kaldırılmalıdır. Rousseau’ya göre eğitim kağıt üzerinde olmamalıdır. En iyi öğrenme deneyime dayalı olandır. Çocuğun kendi akıl gücünü kullanabileceği ve fikir yürütebileceği çağdan önce herhangi bir ahlaki durumdan kaçınılmalıdır. Sözle bilgiden kaçınılmalıdır.

16 Rousseau "Biz çocuğu eğilimleri ve yetenekleri doğrultusunda eğittiğimizde o, geleceğin gereksinimlerine yanıt verebilecektir." görüşünü savunmuştur. Rousseau, eğitimin ailede başlaması ve devlet tarafından devralınması gerektiğini söylemiştir. Eğitim, çocuğun kendiliğinden kaynaklanan ilgi ve etkinlikleri gözönünde bulundurularak ele alınmalıdır. Eğitim, çocuğun gelişimine paralel olarak şekillenmelidir.

17 Bu görüşler klasik eğitim yaklaşımı olan, çocuğun yetişkin dünyasına uyum sağlayabilmesi için büyüklerin ilgi ve etkinlikleri çerçevesinde planlanması gerekliliğinin karşısındaydı. Çocuğun yetişkinin küçük bir modeli olmayıp ondan tümüyle farklı bir birey olduğundan yola çıkılarak eğitimi de onun gereksinim ve eğilimleri doğrultusunda düşünülüp iç dünyasının gelişmesine rehberlik etmeliydi. Bu amaç doğrultusunda çocuğun çevresini, gelişmesine uygun bir şekilde düzenlemek önemliydi.

18 Frederich FROEBEL( ) Froebel bir Alman düşünürü olup J.J. Rousseau'dan etkilenmiştir. "Kindergarten" denilen anaokulunun kurucusudur. Çocuk bahçesi anlamına gelen "kindergarten" aynı zamanda mecazi olarak çocukların çiçekler gibi büyümesini amaçlar. Froebel çocuk doğasını, doğal olarak iyi, güzel ve bütün olarak kabul etmiştir. Ona göre eğitim, bu özellikleri korumalı ve beslemelidir.

19 Froebel çocukların nesneleri ellerine alarak, şekillerini incelemeleri gerektiği düşüncesinde olup bunun matematiksel kavramları geliştireceğine inanmıştır. Froebel çocuğun eğitiminde oyunun çok önemli bir yeri olduğunu ilk ileri süren eğitimcidir. Froebel çocuğu bir bütün olarak algılarken fiziksel, ruhsal, zihinsel yönleri üzerinde durmuştur. Bu bağlamda eğitim programında kısmen doğal, kısmen toplamsal, kısmen de ailenin katılımını önemsemiştir (1887).

20 Froebel'e göre fiziksel ihtiyaçların karşılanması, yaşam şekilleri adını verdiği yaparak, yaşayarak ve duyum yoluyla kazanılan deneyimler, estetik formlar kapsamında duygular ve hayal gücünün gelişmesi müzik, sanat, el işleri, doğa ve matematik yoluyla gerçekleşebilir. Froebel bu hedeflere ninniler, uğraşlar, kutular ve bahçe etkinlikleriyle ulaşmaya çalışmıştır. Bu çalışmaların ötesinde Froebel birbirine iki zıt güç olan doğal-ruhsal duygu ile akıl arasında arabulucu rolü oynayan oyun üzerinde odaklanmıştır. Çocuk bu yolla deneyimlerinin bütünlüğünü kazanır. Froebel'e göre oyun, birleştirici bir mekanizma olması nedeniyle çocuk için en uygun ruhsal etkinlik olarak kabul edilmelidir.

21 Froebel çocuk eğitiminde gelişimin herhangi bir boyutuna özellikle önem vermemiş, çocuğun tüm gelişim alanlarını önemli bulmuştur. Her alan birbirleriyle ilişkili ve birleşmektedir. Froebel çocuğun içten güdümlü olduğunu ve yetişkinlerin onu oyuna teşvik etmesinin gereği olmadığını düşünür. Yetişkinin müdahalesi bu doğallığı bozup çocuğun davranışını olumsuz etkilemektedir.

22 Froebel oyunla iş arasında bir ayrım yapmaktadır
Froebel oyunla iş arasında bir ayrım yapmaktadır. Oyunu çocuğun kendiliğinden başlattığı, işi ise yetişkinin yönlendirdiği bir uğraşı yerine getirmeleri olarak tanımlamaktadır. Çocuk ancak oyun ortamında yaratıcılığını gösterebilmektedir. Aksi halde başkalarından gördüğü davranışları tekrarlayacaktır. Çocuk, oyununa girdiğinde yetişkin çok dikkatli olmalı onu yönetmek değil desteklemek ve oyunu genişletmek üzere çocuğun izni ile oyuna katılımda bulunmalıdır.

23 Çocuk oyun oynarken somut olarak geçmiş deneyimlerini tekrar canlandırdığında düşüncelerini geliştirir. Oyun yoluyla gerçekleri yapılandırır ve bilgilerini somut olarak yeni deneyimlere uygular. Froebel ayrıca iç denetimin önemi üzerinde durmaktadır. Oyun ortamında içten güdümlü davranışlarla başlatılan ve bir süreç sonunda tamamlanan senaryoların bu iç denetimin kazanılmasında olumlu etkileri görülmektedir. Kendine güvenen, kendilik değeri olumlu olan çocuk kendi başladığı işi bitirecek ve sorumluluğunu alacaktır. Dışarıdan müdahale edildiğinde ise çocuk zorlanmayla karşı karşıya kalıp direnç gösterecek ve yaptığı işe ilgi duymayacaktır.

24 Froebel çocuğu dıştan ödüllendirmenin tamamen karşısındadır
Froebel çocuğu dıştan ödüllendirmenin tamamen karşısındadır. Çocukla ailenin özellikle annenin işbirliğine yönelik ilişkisi üzerinde de çok durmuştur. Yetişkin, çocuğun katıldığı olayları anlamasına ve düşünebilmesine yardımcı olmalı, dil, oyun ve çeşitli etkinlikler yoluyla çocukla konuşmalı, onun analiz edebilmesi ve düşünme becerileri geliştirmesine, hareketlerini yorumlamasına ve problem çözmesine rehber olmalıdır. Froebel'in bu tutumları günümüzde yapılandırılmamış etkileşim müfredat programına uygun düşmektedir.

25 Froebel gelişim aşamalarını gözönünde bulundurarak etkinliklerin verilmesi üzerinde durmuştur. Ancak bu aşamaların hızlandırılmasına karşı çıkmaktadır. 'Her evre kendi içinde önemlidir.', görüşü doğrultusunda fiziksel etkinlik, estetik bilgisi ve bilimsel düşünceye yer verilmiştir.

26 Froebel, çocuğu gözlemenin ve neler yapabildikleri hakkında bilgi toplamanın çocuğun gelişimini desteklemek açısından önemli bulmaktadır. Froebel'in annenin çocuk eğitimindeki önemine ilişkin tutumu dönem içinde oldukça yeni bir yaklaşımdı, zira bu dönemde eğitim daha çok din adamları tarafından ele alınmaktaydı. Froebel çocuğun olgunlaşan yapılarıyla, çevresinde edindiği deneyimlerin ve kişiler arası etkileşiminin gelişimi açısından önemli unsurlar olduğuna dikkat çekmiştir.

27 Maria MONTESSORİ ( ) Maria Montessori İtalya'nın ilk kadın doktoru olarak Roma'da zihinsel özürlüler ve küçük çocuklarla çalışmaya başlamıştır. Bu çalışmalar çocukların ilk 6 yılındaki gelişimlerini izleyerek eğitime yeni bir bakış getirecek yaklaşımı geliştirmesini sağlamıştır. Montessori, çocuğun kendi öğretmeni olduğunu kabul eder. Gözlemleri yoluyla geliştirdiği fikirler çocuk eğitiminde bir devrim niteliği taşır. Montessori'nin hedefi çocuğun gelişiminin bir bütün olarak ele alındığı bir eğitimdir. Bu amaçla "Çocuk Evi" adı altında bir eğitim merkezi geliştirmiştir.

28 Montessori felsefesini şu şekilde özetleyebiliriz; "Bana tek başıma yapabilmem için yardım et.", "El aklın aracıdır". Bu süreçte sorumluluk paylaşılır, iki arkadaş birlikte bir şeyler oluşturmak için bir araya gelirler.

29 Montessori çocukların dünyayı hep aktif olarak araştırdıklarını ve bağımsızlığa doğru yöneldiklerini fark etmişti. Çocuklara inşa edici ve algılama etkinliklerinden oluşmuş geniş bir duyusal ve işlevsel materyal grubu içinden seçme özgürlüğünü vererek bu gereksinimlerini desteklemişti. Bu merkezde amaç, çocuğun dünyayı keşfetmesine yardımcı olmak ve aynı zamanda kişiliklerinin gelişmesine olanak vermektir.

30 Özellikle dil gelişimi, düzenlilik duygusu, sosyal beceriler ve hareket koordinasyonu ön plana çıkarılmaktadır. Çocuklar bireysel, ikili veya grupla çalışmayı seçmekte özgürdür. Çocuklar birbirlerine yardım etmekten ve birbirlerini motive etmekten zevk alırlar. Çocuklar ne yapmak istediklerine kendileri karar verirler. Zaman sınırlaması yoktur. Kendi ilgileri doğrultusunda etkinliklere yönelirler.

31 Montessori eğitiminde oyuna bakış açısı oldukça farklıdır
Montessori eğitiminde oyuna bakış açısı oldukça farklıdır. Kendi söylemiyle "Oyun, çocuğun tabiatının ancak bir kısmına hitap edebilir. Oysa iş (uğraş) daha derin etki alanıyla bireyin bütün benliğini tatmin eder." Burada iş (uğraş) olarak kullanan sözcük bilinen anlamda (hizmet - görev) olmayıp öğrenmeyi çağrıştıran anlamda kullanılmıştır. Montessori (1910), "Oyun çocuğun işidir." derken, oyun yoluyla öğrenmenin mümkün olduğu görüşünü vurgulamaktadır.

32 Montessori yetişkinin çocuklarla birlikte oyun oynamalarına önem vermiştir. Eğitim materyalleriyle çocukların öğrenmesine yönelik oyunlar oynanabilir. Ancak bu etkinlikler yaratıcılığı ön plana çıkarmamakta fakat problem çözmede, yeni kavramlar öğrenmede, sosyal beceri kazanmada ve fiziksel becerilerin gelişmesinde rol oynamaktadır. Montessori hayali oyunlara pek önem vermemiş oyunun bir amacı olması üzerinde durmuştur.

33 Montessori eğitim merkezinde Pratik Yaşam Egzersizleri adı altında geliştirdiği programda basit, günlük hayatta kullanılan, çevreyi kontrol etmek ve yaşamı kolaylaştırmak için etkinlikler uygulanmaktadır. Bunlar işlevsel ve pratik olup amaca yönelik hedef davranışlarıdır. Burada süreç değil hedef önemlidir. Bu şekilde fiziksel ve sosyal çevre kontrol altına alınır ve beceri kazanılır. Çocuk bu etkinliklerle deneyimlerinde gelişim düzeyine göre ilgi duyar ve süreç içine çekilir. Bunları yapmaktan zevk alır ve sonuçta bağımsız çalışmayı öğrenir.

34 Bunlar hareket becerilerini, koordinasyonunu ve aynı zamanda sosyal becerisini geliştirir. Edindiği bu yeni beceriler sayesinde başkalarının gereksinimleri hakkında farkındalık kazanır. Sosyal olarak işe yarar. İşlemleri başarıyla tamamlamak çocukta kendilik değerinin gelişmesine ve kendini değerli hissetmesine yol açar. Bu becerileri kazanmasında tekrarın rolü çok önemlidir.

35 Montessori yaklaşımındaki temel amaçlar:
Çocuğun kendine özgü kişiliğinin gelişimini kolaylaştırmak Sosyal ve duygusal açıdan mutlu ve uyumlu olmasına yardımcı olmak Fiziksel olarak beceri kazandırmak Zihinsel kapasitesini olduğunca geliştirmesine yardımcı olmak

36 Montessori eğitiminde ödül/ceza uygulaması, iç disiplin kazanımı açısından olumsuz olarak değerlendirilir. Otoriter davranış çocuğun utangaç ve güvensiz olmasına yol açar.

37 Çocuğun zihinsel kapasitesinin gelişimi için şu noktalar üzerinde durulmalıdır:
Çocuğun aktif olarak duyulan yoluyla çevresini tanıyabilmesi sağlanmalı Bir etkinliği beceri kazanıncaya kadar tekrar etmesine izin verilmeli Güdülenmenin önemi ve bunun öğrenmedeki rolü üzerinde durulmalı

38 Çocuk cesaretlendirdiğinde iç güdülenme yoluyla öğrenmesi kolaylaşır
Çocuk cesaretlendirdiğinde iç güdülenme yoluyla öğrenmesi kolaylaşır. Çocuk kendi haline bırakıldığında onu ilgilendiren şeyi kendiliğinden seçebilir. Bazı çocuklar bu doğuştan gelen güdülenme durumunu dış müdahalelerle kaybederler. Çocuklar üzerinde baskı kurup kendi isteklerimizi onlara yaptırmamalıyız. Onun kiminle ne oyunu oynayacağına bizim karar vermemiz ona bir şey kazandırmaz.

39 MACMILLAN KARDEŞLER (1860 - 1931)
İngiltere' de okul öncesi kurumunu kuran ilk kişidir. Bu kurumlarda öz bakım becerilerine ek olarak renk, şekil ve dil çalışmalarına yer verilmiştir. Aynı zamanda okuma, yazma, aritmetik ve fen çalışmaları da yapılmıştır. Aynı dönemde, yine İngilterede Owens, 3-4 yaş çocuklarının eğitiminde bloklarla oynama, sanat, tahta oyma, su, kum, vb. materyallerle oynanmasını uygun görmüştür.

40 Suzan ISAACS ( ) İngiltere'de yılları arasında oyunun, çocuğun duygusal ve bilişsel gelişiminde önemli rol oynadığını öne sürmüştür. Ona göre oyun, gerçekten çocuğun işi olup içinde büyüdüğü ve geliştiği bir olgudur. Aktif oyun zihinsel sağlığın bir göstergesidir. Bunun görülmediği durumlarda çocukta kalıtımsal bir sorun veya akıl hastalığı olması ihtimali olabilir (Isaacs 1929).

41 Isaacs küçük bir çocuk grubuna pratik materyaller sunarak bunlarla oynamalarını sağlamıştır. Bu uygulamalarda çocukların tepkilerini gözlem yolu ile kaydetmiştir. Bu şekilde onların sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimleri üzerinde çalışmış ve gözlemlerini Freud ve Piaget'nin kuramları doğrultusunda yorumlamıştır. Burada amaç çocuğun gelişimini oyun aracılığı ile bir bütün olarak ele almaktır.

42 «Eğer çocuk; serbest oyun oynama olanaklarına sahipse, Ellerini kullanarak bir şeyler yapması, ortaya çıkarması kabul görüyorsa, Zihinsel ilgileri sempati ve anlayışla karşılanıyorsa, Hayal kurma özgürlüğü tanınıyorsa, İçinden geldiği gibi düşünmesine izin veriliyorsa, Çocuğun bu alanlarda göstereceği ilgi ve beceriler onun akıl sağlığının ve yaşam enerjisinin olumlu göstergeleri olacaktır.» Isaacs

43 «Çocuk duyarlılık döneminde, kendini çevreye uydurup, yeni keşifler ve başarılar kazanmayı öğrenir. Bu dönemler, içeriği aydınlatıcı bir ışık demetine ya da enerji sağlayan bir bataryaya benzer. Çocuğun dış dünya ile özellikle yoğun biçimde ilişki kurmasını sağlayan işte bu duyarlılıktır. Bu dönemlerde yapılmayacak şey yoktur, yaşam baştan başa coşkunluktur. Her çaba, çocuğun gücünün biraz daha artmasına yol açar. Ancak amaca erişildikten sonra yorgunluk ve kayıtsızlık yerini alır. Böylece çocuk şaşmaz bir ritmle bir başarıdan diğerine koşar. Çocuğun mutluluğunu, sevincini sağlayan da budur.» Montessori, 1997


"OKUL ÖNCESİNDE EĞİTİMCİLERİN OYUNLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları