Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

MODERNLEŞME VE TÜRKİYE

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "MODERNLEŞME VE TÜRKİYE"— Sunum transkripti:

1 MODERNLEŞME VE TÜRKİYE
CUMHURİYET’TEN ÖNCE MODERNLEŞME Türkiye’de modernleşme konusuna baktığımızda, bu olgunun geçmişini Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar götürmekteyiz. Öyle ki III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde değişim rüzgarları esen dönemler dinamizmin en açık göstergeleri olmuştur. Yaşanan bu değişimler Cumhuriyetin kurulmasında büyük öneme sahip olmuşlardır; Fakat üzerinde önemle durulması gereken nokta Osmanlı Devletinin son dönemlerinde yapılan yenileşme hareketlerinin tamamen ıslahat niteliği taşımasına karşın, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda görülen yeniliklerin tam anlamıyla devrimleri teşkil etmesidir! III. Selim, II. Mahmut Tanzimat ve Islahat Fermanları ve sonrasındaki Meşrutiyet hareketlerinin bir uzantısı görünümünde olan Tek Parti dönemi reformist özelliklere sahipti.

2 Cumhuriyet dönemi batılılaşma çabaları, emperyalizme karşı yapılan İstiklal Savaşı’nın hemen sonrasında başlamıştır. 1923 – 1945 (Tek Parti) Tek parti esas olarak yaptığı devrimlere TOPYEKÜN KALKINMA’YI gerçekleştirmek için yoğun şekilde uğraş vermiştir. Yeni kurulan bir devlette çağdaşlaşmayı ana koşul olarak kabul edilmiştir. Tek elden yapılan devrimler, Batılı gibi olmanın yanında milli bütünlük ve milli kimlik esaslarının da benimsenmesini gerekli görmekteydi. Topyekün kalkınma hedeflenerek sınıfsız bir toplum yapısı modeli düşünülmüştür. Topyekün kalkınmadan anlaşılmak istenen, eğitimden, hukuka, ekonomiye, sosyal, siyasal, kültürel alanlara kadar yayılması idi. Köklü değişimler, eski devletin izlerini silmeyi, tam anlamıyla yepyeni bir çağdaş bir Türk yaratma girişimiydi . Sonuç olarak tek parti dönemindeki Batılılaşma hareketlerinin radikal yöntemlerle gerçekleşmiş olduğunu ve yapılan değişimlerin reformist bir karaktere büründüğünü söyleyebilmekteyiz.

3 Topyekün kalkınmayı şu şekilde ele alabilmekteyiz.
Eğitim -Latin alfabesinin kabulü. -Zorunlu beş yıllık eğitim. -Karma eğitim. -Türk Dil-Tarih Kurumu’nun açılması. -Tevhid-i Tedrisat Kanunu. -Okuma-yazma oranını arttırmak için seferberliğe gidilmesi. -Köy Enstitüleri’nin kurulması (Köy Enstitüleri DP zamanında komünist hareketi temsil ettiği görüşünün savunulduğu gerekçesiyle kapatılmıştır).

4 Cumhuriyetin ilk yıllarında okuma-yazma oranını arttırmak, eğitimde birlik ve eğitimin her alanında eşitlik sağlamak, kitle eğitim düzeyini yükseltmek, laik ve demokratik anlayış odağında Latin harfleri ile eğitime başlamak şeklinde özetlenen eğitimin öncelikleri, sistemin ana omurgasını oluşturmuştur. Aynı dönemde ulus-devlet felsefesinin temelini pekiştirmek üzere eğitim kurumlarında milli bir tabana oturan tarih, dil ve Türk kültürü alanlarında yeni açılımlara yönelinmiş, ezik bir millet duygusunun yerine, geleceğe güvenle bakan bir nesil yetiştirilmesi öngörülmüştür. Atatürk’ün ölümünden sonra ise O’nun inkılap ve ilkeleri ile Atatürk milliyetçiliğine bağlı nesillerin yetiştirilmesi hususunda gayret sarfedilmiştir. Daha sonraki yıllarda toplumun eğitim düzeyini artırma yolunda önemli adımlar atılmıştır.

5 EKONOMİ -İzmir İktisat Kongresi – 1923 -Sanayi Teşvik kanunu – 1927 -Osmanlı Devleti’nden Kalan Borçların Ödenmesi (129 milyon dış borcun ilk taksiti olan 15 milyonun ödenmesi. Bütçe 24 milyon iken oldukça yüksek bir borç ödemesi yapılmıştır. -Aşar Vergisi’nin kaldırılması. -Türkiye İŞ Bankası’nın kurulması – 1924. -Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsalar Kanunu – Haziran 1930. -Merkez Bankası Kanunu – Haziran 1930. -Türk Parasının Değerini Koruma Hakkında Kanun – Şubat 1930. -1705 Sayılı Kanun – Haziran 1930 (Dış satımı denetlemek amacıyla). -1873 Sayılı Kanun – Temmuz 1931 (Kota sistemi getirilmesi amacıyla). -Sanayi Kongresi -Trakya’da Şeker Fabrikası (ilk olarak) açıldı – 1925. -Birinci ve İkinci Sanayi Planları.

6 Hukuk -Mecelle yerine Medeni Kanun’un benimsenmesi. -Kadın – erkek eşitliğinin kabulü. -Mirasta kadının erkekle denk pay alması. -Kadına seçme ve seçilme hakkının tanınması. Sosyal – Kültürel -Şapka Devrimi (Fesin yerine modern şapkaların giyilmesi zorunluluğunun getirilmesi). -Kılık – Kıyafet Değişimi (Şalvar, çarşaf, peçenin yerine çağdaş Batılı tarzda kıyafetlerin giyinilmesi. -Edebiyat, sanat, felsefeye ağırlık verilmesi. -Aydın, sanatçı ve bilim adamlarına önem verilmesi.

7 Siyasi -Rejimin değişmesi. -Demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin kabul edilmesi. -Parlamenter meclisin benimsenmesi. -Halifeliğin kaldırılması. -Çok parti Deneme Çabaları (Bu kadar sonuçsuz kalmıştır. Demokrasiye tam anlamıyla geçiş ancak DP’nin iktidara gelmesiyle başlayan 1945 dönemi ve sonrasında görülecektir.

8 Türkiye’de başlayan batılılaşma hareketlerinin, topluma getirdiği maddi ve manevi unsurlar, pek çok boyutuyla birlikte; toplumsal değişme sürecini hızlandırmıştır. Bu sürecin, devlet bürokrasisinde olduğu kadar, toplumun pek çok katmanında da yansımaları olmuştur. Sonuçları ise; yeni toplumsal yaşantının oluşmasında rol oynamıştır. Kentlerdeki güncel yaşayış elemanlarından, köylerdeki değişim elemanlarına kadar, pek çok maddi ve manevi kültür değişmelerini görmek mümkündür. Bütün bu değişmelerin, kimi değiştirmesine karşın yine de bir dikey hareketlilik olarak gerçekleştiği görülebilir.

9 Nitekim, Sarakin’in Batı toplumlarında Sanayi Devriminin bu yana görülen dikey hareketliliğini olumlu bir gelişme olarak gören yorumu hatırlandığında, benzer yorumu Türkiye’nin değinilen dönemdeki toplumsal değişimine uyarlamak mümkündür. Toplumsal değişmenin kültür boyutunda, özellikle maddi kültür değişmelerinde yoğun bir hareketlilik söz konusu olmuştur. Toplum olarak içinde yaşanılan doğal çevrede, insan gruplarıyla bütünleşen alet – edevat kadar, kişilerin davranış kalıplarında ve giyim kuşamlarında da değişmeler söz konusu olabilmiştir. Toplumsal değişme hemen hemen her toplumda var olan sosyolojik bir kavramdır. Bu değişme ile Türkiye’de son yüzyılda hızlı bir şekilde sürmüş, ülke ile kabuk değiştirerek, yepyeni bir devlet ve toplum felsefesi ortaya koyabilmiş, kültürel devrim gerçekleşmiş, yeni ideolojik kalıplar edinebilmiştir.

10 II. Dünya Savaşından sonra modernleşme
Kırsal kesimdeki büyük dönüşüm, ancak II. Dünya Savaşından sonra ve çok partili döneme geçişten sonra yaşanmıştır. Kırsal kesimden kentlere göç süreci kent dokusunu tamamen değiştirmiştir. Türk toplumunun yöneldiği farklılaşmış,uzmanlaşmış, örgütlenmiş ve sonuçta sanayileşmiş şehirleşmiş bir yapının yolunun açılması 1950’leri bulmuştur. Çünkü kilit sorun basit teknolojili, kendi içinde kapalı köylerin ve durağan geleneklere sarılı köylülüğün topraktan kopmaya başlamasıdır (Kıray 1999: 161). Bu süreç 1950’lerde traktör ve diğer aletlerin tarıma girmesi ile gerçekleşmeye başlamıştır. Giderek çiftçileşme, şehirlileşme, nüfusun işçileşmesi, ücretli hale gelmesi geri dönülmez yapısal değişmeyi başlatmıştır. Bu sürecin dalga dalga yayılması toplumda eski yapının ilişkiler, kurumlar, değerler, düşünceler yönünden büyük değişimini hızla oluşturmaya, diğer bir deyişle toplum kendisini dipten doruğa yenileyecek evrensel evrim sürecinin kendine has şeklini yoğun olarak yaşamaya başlamıştır.

11 Türkiye kendi iç pazarı için mamul mallar üretecek, ancak sınai gelişmesi için ileri ülkelerden ithalata devam edecek, finansman konusunda da geleneksel mallarına olan talebe bağımlı kalacaktır. Nitekim sınai gelişme ihracatın düşüklüğüne karşılık ithalatın sürekli artış eğiliminin olması, dış borcun büyümesini de beraberinde getirmekteydi. Tüm bu gelişmeler kaçınılmaz bir biçimde darboğaz yaratarak kalkınma bunalımına yol açmıştır. (Boratav, 1988).

12 Türkiye’de 1960 lar boyunca sınai büyüme hızı yüksek olmuş ve meyveleri görece eşit dağıtılmıştır. Toplumun değişik kesimlerinin sınai kalkınmadan yararlanabilmesi, onları ortak çıkarlar etrafında birleştirirken, ithal ikameci sanayileşmenin ideolojik unsurları olan milliyetçilik ve kalkınmacılık halk katılımını sağlamıştır. 1970’li yıllara gelindiğinde ithal ikameci sanayileşmeye dayalı kalkınma tıkanmış ve 1980’li yıllardan itibaren ulusal kalkınmacılık yerine ulusal ötesi bir stratejiye kayılmıştır. Yeni strateji ekonomi alanında piyasa güçlerinin, kültürel alanda rekabete dayalı bireyci anlayışların yayılmasını gerektirmektedir. Kısacası 1980’lerde yeniden yapılanma gözlenmektedir. Artık ulus devlet yerine küresel piyasanın üstünlüğü, bireysel girişimciliğin üstünlüğü yükselen değer durumundadır. Türk ekonomisinin, siyasetinin ve kültürünün (Keyder, 1993) 1980’lerde yeniden yapılanması ulusal devletçi kalkınmacılığın ideolojik hegemonyasını sona erdirmiştir.

13 Sonuç Modernleşme olarak tanınan süreç bugün Türkiye’yi belli bir yere getirmiştir. Yorumlama biçimi nasıl olursa olsun, bugün ülkemizde daha fazla insan daha uzun yaşamakta, daha fazla insan okumakta yazmakta, daha çok sayıda insan modern iletişim ve taşıma araçlarına ulaşmaktadır. Dolayısıyla yüzyılın başına göre Türkiye’de hayat kalitesi gözle görülür bir biçimde gelişmiştir. Türk modernlik projesi ulus devletin himayesinde ve kontrolünde ortaya çıkmıştır. Bu arada modernliğin temel boyutlarında eksiklik yaratan yapılmıştır. Bu projedeki eksiklerin giderilmesi ülke potansiyelinin daha demokratik, çoğulcu ve yaratıcı bir biçimde açığa çıkarılması yolunda önemli bir fırsat oluşturmaktadır.

14 Demokratikleşme hem geniş halk kitleleri tarafından hem de toplumun gelişmesi sonucu güçlenen çağdaş sınıfların bilinçlenmesiyle olgunlaşır (Kongar, 1998:669). Bilimsel bir anlayışa dayanan bilinçliliğin gelişmesi gerekir. Sadece temel hak ve özgürlüklerin yaygınlaşması açısından değil, aynı zamanda sosyal hukuk devletinin de yeniden güçlendirilmesi bakımından demokratikleşme süreci önemlidir. Türkiye demokratik rejimi Batı demokrasilerinin standartlarına uydurma yolunda hayli yol almış olmakla birlikte olması gereken noktaya henüz ulaşamamıştır.

15 Modernlik projesinin tıkandığı eleştirilerinin yapıldığı bir dönemde modernleşme ve postmodernleşmeyle ilintili bir süreç olarak küreselleşme bütün dünya ile birlikte Türkiye’yi de etkilemiştir. Türkiye’nin çevre ülke konumundan merkez ülke konumun geçmesi önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacaktır. Bu bağlamda demokratikleşmenin hızlandırılması, ekonomik kalkınmanın istikrar içinde başarılması gibi zor hedeflere ulaşılması, diğer yandan da küreselleşme bağlamında dış ilişkilerin iç hedefleri gerçekleştirme çabalarıyla uyumlu bir biçimde yürütülmesi gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi için de ulus devlet olgusunun dikkatli bir biçimde korunması, ekonomik gelişmenin sağlanması, hukuki düzenin ve siyasal haklara ilişkin reformların gerçekleştirilerek uygulamaya konulması öncelikli konular olarak görünmektedir.

16 KÜRESELLEŞME VE TÜRKİYE
Türkiye’nin gündemine 24 Ocak kararlarıyla birlikte giren küreselleşme olgusu, özelleştirme, devletin ekonomik alandaki etkisini azaltma, devleti küçültme çabalarıyla birlikte ortaya çıkmıştır (Kocacık, 2000:113). Küreselleşmenin dinamiklerini ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda olmak üzere üç başlık halinde toplayabiliriz.

17 1)TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNE ETKİSİ
Küreselleşme ekonomimiz üzerindeki etkilerini,kurumsal yapı ve yasal düzenlemelerde değişim olarak 1980’li yılların başlarında ,özellikle 24 ocak kararlarından sonra göstermeye başlamıştır.bu bağlamda serbest Pazar ekonomisine geçiş ,dışa açılma,ihracat çekişli büyüme,kamu kesiminin ekonomideki ağırlığını azaltma,özelleştirme,finansal sistemin serbestleştirilmesi,bankacılık sektörüne girişin kolaylaştırılması,banka dışı finans kurumlarının geliştirilmesi,esnek faiz ve döviz kuru uygulaması ,kambiyo kontrollerinin ve sermaye hareketlerindeki kısıtlamaların kaldırılması en azından hafifletilmesi,Türkiye’de yerleşik kişilerin de döviz tevdiat hesapları açabilmeleri,sermaye piyasasının oluşturulması,IMKB’nin yeniden düzenlenerek faaliyete geçirilmesi,gerek yerli gerek yabancı özel yatırımların özendirilmesi,vergi teşvikleri indirimleri nedeniyle azalan kamu gelirleri nedeniyle kamu harcamalarının ağırlıklı olarak borçlanması ile fonlanması ,küreselleşmenin ekonomimiz üzerine etkileri olarak görülebilir.

18 2)TÜRKİYE’YE SİYASİ ETKİSİ
Siyasal alanda küreselleşme de sermayenin küreselleşmesi ile bağımlı bir olgudur. Ulus devletin işlevlerinin azaltılmaya çalışılması küreselleşmenin siyasal alana yansıyan bölümüdür. Küreselleşme kendi amaçlarına ulaşmada en büyük engel olarak ulus devleti görüyor.Atatürkçülük ise ulus devleti benimser .kürselleşme siyasalarını destekleyenler bu nedenle de Atatürkçülüğe karşıdır.aslında Atatürkçülük diyaloğa ,uluslar arası işbirliğine karşı değildir.Atatürk devrimi bir ulusal kurtuluş eylemi olarak başlamış sonunda bir ulus devlet ,Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuş ve devrimler ulus-devlet oluşturulması ve çağdaşlık doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

19 Atatürk devriminin ulusallığı yanında evrensel yönleri de vardır
Atatürk devriminin ulusallığı yanında evrensel yönleri de vardır.Atatürk ülkemizin bağımsızlık savaşının başarıyla sonuçlanmasıyla yetinmemiş ,Asya,Afrika ve Güney Amerika’nın çeşitli renkten ve soydan uluslarının yanında yer almıştır.Atatürk onları mazlum uluslar olarak tanımlamaktadır.Atatürk devrimi ondan sonraki ulusal bağımsızlık,kurtuluş savaşlarına esin kaynağı olmuştur . Atatürk devriminin bir başka evrensel boyutu da vardır.o da Atatürk’ün sürekli çağdaş uygarlıktan ,insanlığın ortak değerlerinden söz etmesidir.Atatürk ulusal bir siyasa güderken ,ulusal değerleri korurken ,evrensel değerlere açıktır.Ancak Atatürk ve Atatürkçülük az gelişmiş ülkeleri ucuz Pazar ,az gelişmiş ülkelerin insanını ucuz emek gören görüşe açık değildir bu nedenle küreselleşmeye karşıdır çünkü küreselleşme tüm bunları amaç edinmektedir.

20 Atatürkçülük insanı değerler üzerine durur
Atatürkçülük insanı değerler üzerine durur .Atatürkçülük ulus yoktur yalnızca işçi sınıfının bilinçlenmesi vardır diyen marksizme ne kadar uzaksa küreselleşmeye de o kadar uzaktır.çünkü küreselleşme de ulus devleti yok sayıyor yok etmeye çalışıyor. Küreselleşme sadece zengini seviyor ve kucaklıyor.Atatürkçü düşünce sistemi ise zengine karşı değil ama sadece zengini sevmiyor; diğer insanları da seviyor ve buna göre politikalar üretiyor fakat küreselleşme bu politikaları yok etmeye çalışıyor. Atatürkçülük küreselleşme politikalarının temelinde yatan yapay bir dünya görüşü değildir insancıl ve özde mazlum ulusları kucaklayan hümanist bir görüştür.

21 Atatürk Türkiye’si dünyaya açıktır
Atatürk Türkiye’si dünyaya açıktır .Yabancı ülkelerde hukuk dalında ,demokratik rejimin gerekleri gibi konularda aldıkları olmuştur.Ancak bu alışlar hem kendi bağımsız kararlarımız sonucu olmuştur ve aldıklarımızı da kendi potamızda eritmişizdir.küreselleşmenin şimdiye dek uygulamalarında gözlemlediğimiz dünyayı egemenliği altına almayı hedefleyen amacına karşıdır.kürselleşmenin teknolojik yönü ve teknolojik birikimi alınıp kullanılmalı fakat küreselleşmenin emperyalist amaçlı ideolojisine teslim olmamak gerekir. Küreselleşme ülkemizde laik devlet otoritesini güçsüzleştirmek ,hatta sona erdirmek ,kültürel siyasal yapımızı sözde ılımlı islam değerlerine teslim etmek ,eğitim birliğini ortadan kaldırmak ve lozanı tartışmaya açarak ulusal bütünlüğümüzü zedeleme girişimleri acımasız küreselleşme politikalarının uygulama çalışmalarıdır. Son 20 yılda görüldüğü gibi uluslar arası sermaye ülkemizde denetimsiz bir şekilde dolaşmaya devam ederse ülke demokrasi ile değil zenginlerin gücüyle yönetilme durumuyla karşılaşacaktır.

22 3)TÜRKİYE’YE KÜLTÜREL ALANDAKİ ETKİLERİ
İletişim çağında kültürler arası etkileşme kaçınılmazdır. Kültürlerarası etkileşimin karşılıklı ve dayatma olmaksızın kendiliğinden oluşması, kültürel yapıyı olumsuz etkileyecektir. Küreselleşmenin kültürel alandaki etkilerinden biri tüm dünyada bir tüketim kültürü oluşturmaya yöneliktir. Kültürümüzün güzelliklerinin değerlendirilip daha da gelişimi gerekirken, farkında olmadan bazı değerleri kaybetmekteyiz. Hızlı gelişen iletişim ve etkileşimle, hâkim kültürler gündemde kalmaktadırlar. Bilgi paylaşımı bir kenara bırakılarak, kültür yozlaşması TV ve diğer iletişim araçlarıyla cazip şekilde topluma sunulmaktadır. Müzik, dil, eğlence ve benzeri unsurlarda meydana gelen yozlaşmalar yerel kültürleri yok etmektedir.

23 Küresel kültür ile düğünlerimizde “halay çekme” yerine “dans etme” giderek adet haline gelmiş ve kullanılan müzik aletleri de değişmiştir. Yardımlaşma gibi insani değerler, komşuluk, misafirperverlik, alışveriş ve benzeri unsurlar olumsuz olarak etkilenmektedir. Günümüzde birçok meslek terkedilmiş durumda olup günümüz insanı başka ülkelerdeki insanların yeteneğine ve bilgisine muhtaç duruma gelmiştir. Bu durum işsizliği arttırmakta ve maddi kayıplara yol açmaktadır.

24 Günümüz insanı çok az bir maddi menfaat elde ettiğinde, öz kültüründen ve kişiliğinden uzaklaşmaktadır. Bir yandan yerel kültürlerin yaşatılması ve canlandırılmasına çaba sarf ederken, diğer yandan değer yargılarımızın evrenselleşme yönünde yozlaşması bir çelişki oluşturmaktadır. Kültürümüzün sözlü ürünleri bir zamanlar insanlarımızın hafızasında dilden dile, kulaktan kulağa ilerlemekteydi. Şimdi ise kitap, cd ve kasetlerde satın alınıp raflarda durmaktadır. Birilerinin satması, birilerinin satın almasıyla kültür yaşatılamamaktadır.

25 Küresel kültürün yaygınlaşma sürecinde insanımız yeni beslenme ve yeni giyim alışkanlıkları edinmiştir. Genç kuşak markası tanınmayan bir kot pantolonunu ya da tişörtü tercih etmemektedir. Adidas, Nike, Leke, Levis veya Benetton'dan giyinmenin, McDonald's da hamburger yemenin kendisine itibar kazandıracağını düşünmektedir. Marka tutkusu, küreselleşme sürecinde “asrın hastalığı” haline dönüşmüştür. İngilizcenin gündelik konuşmalara kadar girmesi konuşmalarda yabancı sözcük sayısının artması, işyerlerine İngilizce isimlerin verilmesi küreselleşmenin olumsuz etkisine örnektir. teşhir salonu yerine “show room”, merkez yerine “center”, dükkan yerine “shop”, yıldız yerine “star”, kullanılması giderek yaygınlaşmaktadır. Küresel kültür ile İnsanlar tek bir kültüre yönlendirilmek istenmektedir. Bu durum zamanla dünyamızı “tek bir kültüre” mahkûm edecektir. Kültürel küreselleşmeyle, hayat tarzları giderek tekdüzeleşmiş, tüketim kültürü yayılmış, milli kültür zayıflamıştır.


"MODERNLEŞME VE TÜRKİYE" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları