Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN."— Sunum transkripti:

1 TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN

2 İlk insan Hz. Adem’den günümüze kadar kadın konusu tartışılmıştır
 İlk insan Hz. Adem’den günümüze kadar kadın konusu tartışılmıştır. Kimi zaman yüceltilmiş, kimi zaman istismar edilmiş, zaman zamanda kadın-erkek rakiplermiş gibi karşı karşıya getirilmiştir. Oysa kadın da erkek de insandır ve birbirlerinin rakibi değil yarısıdır. Evrende yaratılan her şeyin temelinde çiftlik ve zıtlık ilkesi vardır. Canlıların en kutsalı ve yücesi olan  insanda kadın ve erkek olarak yaratılmıştır. İnsan soyunun devamı onların müşterek yaşadıkları aile kurumuna bağlıdır.

3 Toplumu kadın ve erkek olarak iki birey oluşturur
Toplumu kadın ve erkek olarak iki birey oluşturur. Bu bireylerden birinin önü kapatılırsa toplumun yarısının önü kapatılmış olur. Bu şekilde istenilen gelişme sağlanamaz. Kadının tutsaklığı genel olarak toplumsal düşüşün göstergesi olduğu gibi kadının özgürleşmesi de toplumsal gelişmenin sağlandığının göstergesidir. Kadın evrenin kaynağı olan yaratıcı gücün yarısıdır. Öyleyse çoğu toplumların zihnini bulandıran, kadının küçüklüğünden ya da erkeğin yüceliğinden söz etmenin bir mantığı bulunmamaktadır.

4 Kadın; çağlar boyu değişik toplumlarda, değişik kültürlerin etkisi altında kalmış farklı muameleler ve farklı değerlendirmelerle muhatap olmuştur. Bazı toplumlarda kutsal sayılan kadının, bazı toplumlar da insan olduğu dahi unutulmuştur. Türk toplumunda ise kadın daima değerli sayılmış, erkeğin yanında ikinci bir cins değil de onu en iyi tanımlayan, tamamlayan olmuştur. Evinde çocuklarına iyi bir anne, onları yetiştirmede iyi bir eğitici olmuştur. Bununla da kalmamış destanlarda, yazıtlarda, hakanın yanında devlet işlerinde yer almıştır. Kısacası kadın Türk toplumunda dünde değerlidir, bugün de değerlidir ve yarın da değerli olacaktır…

5 Eski çağlardaki ilk Türk boylarından başlayarak, Türklerin Müslümanlığı kabul ettikleri m. s. 9. yüzyıla kadar süren tarihi dönem içinde Türkler, ilk zamanlarda göçebe bir hayat yaşarlarken, zamanla yerleşik hayatı benimsemişlerdir. Böylece kadının toplum içindeki konumu da değişmiştir. Göçebe dönem içinde Türk kadını, erkekle eşit bir konumda yer almıştır.

6 Göçebe toplumlarda yaşam biçimini avcılık ve toplayıcılık belirlemektedir. Erkek avcılıkla, kadın ise çocukların korunması, bakımı, beslenmesi ve güvenli bir geçim kaynağı sağlamayla uğraşmaktadır. Kadının yerine getirdiği fonksiyona bağlı olarak da, aile içi otoritesi erkeğe göre daha fazla olmakta bu da anaerkil aile tipini oluşturmaktadır. Fakat bu aile tipi eski Türklerde çok yaygın değildir. Akrabalık ilişkilerinde belirleyici unsur olan kadın, bu dönemde cesur, mücadeleci bir yapı göstermektedir. Türk kültüründe kadına verilen değerden dolayı, “ana baba”, “karı koca” gibi söylemlerde anne daima babadan önce söylenir.

7 Eski Türklerde asalet sadece baba soyundan geçmemektedir
Eski Türklerde asalet sadece baba soyundan geçmemektedir. Bir insanın tam asil olması için hem ana soyunun hem de baba soyunun asil olması gerekmektedir. Ailede çocukların sorumluluğu yalnızca babaya ait değildir. Anne de bu sorumluluğu paylaşmak durumundadır. Dul kalan kadın, çocuklarının tek koruyucusu, evinin tek idarecisi olmaktadır. Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Kadınsız bir iş görülemez, kadın erkeğin tamamlayıcısıdır. Daha da önemlisi Türk ırkının tek bereket kaynağıdır..

8 Kızlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle düello etmekte, yendikleri erkeklerle ise evlenmemektedirler. Bu da kadınların erkeklerle eşit durumda olduklarının bir başka göstergesidir. Evliliğin mutlaka bir aracı yoluyla yapılması, evliliğin sadece kız ve erkek arasında bireysel bir olay değil de, aileler ve taraflar arasında sosyal bir hadise olduğunu ifade etmektedir. Kadınların erkeklerle beraber top oynadığı; güreş, avcılık ve kayak sporu yaptıkları; ata binip ok attıkları kaydedilmiştir. Yine Türk kadınlarının kendine çok iyi baktıkları, güzel kokular sürüp dönemin en güzel kıyafetlerini giydikleri bilinir.

9 Eski Türklerde toplumda tek eşle evlilik, Türk ailesinin karakteristik bir özelliğini taşır. Birden fazla kadınla evlilik çok istisna bir durumdur. Evlilik sırasında oğlan tarafı kız tarafına "kalıng" denilen bir para ve mal verir. Boşanma söz konusu olduğunda kadın suçlu ise "kalıng" erkeğe verilir, erkek suçlu ise kadında kalır. Fakat boşanma eski Türklerde nadir görülen bir durumdur. Nikahsız bir birliktelik veya evlilik söz konusu olmadığı gibi, evli kadına sarkıntılık veya kötü muamele eden erkek ölümle cezalandırılırdı. Genç bir kızın ırzına geçenler ise yüklü bir cezaya çarptırıldıkları gibi, kızla evlenmeye mecburdurlar.

10 Eski Türk toplumlarında, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında, Türk efsanelerinde öyle yüce bir mertebeye konulmuştur ki, kadını böylesine yüce bir varlık haline getiren töreye, kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur. Kadın, ilahi bir varlık konumuna gelmiştir. Destanlarda dokunulması, koklanması, kısaca beş duyu organıyla algılanmasına imkan yoktur. Kadın şehveti andıran çirkin olayların pençesinde ele alınmaz, statüsü yüksektir. Birden fazla evliliğe işaret yoktur. Her bir kahramanın bir kadını vardır. Ayrıca kadının önemi yazıtlarda da görülmektedir. 21 yazıttan 9 yazıt kadına ilk yeri vermektedir. Kadın kendisine verilen haklardan dolayı hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygı ile eğildikleri bir şeref abidesidir.

11 Türkler, Müslümanlığı 8. yüzyıldan itibaren toplu olarak kabul etmeye başlamışlardır. Müslümanlığı kabul etmeleriyle birlikte toplumsal yapılarında, gelenek ve göreneklerine uymayan bazı değişikler yapmak durumunda kalmışlardır. Türklerin, Müslümanlıkla karşılaşmaları onları, iktisadi bakımdan üretim ilişkilerinde, toplumsal değişim ve dönüşümlerde bulunmaya itmiştir. Bu toplumsal değişim Türk kadınını da etkilemiştir.

12 İslam dininin Türkler arasında yayılmasından sonra kadının özgürlüğünün eski etkinliğini yitirdiği görüşü yaygındır. Ancak bunun nedeni, İslâm dininin kendisinden çok O’nun yanlış anlaşılması, yani Kur’an ayetlerinin doğru yorumlanmamasıdır. Ayrıca İslam’a uydurma hadislerin sokulması ve temas kurulan Bizans, İran ve Arap kültürleriyle olan etkileşimden dolayı asırlar boyu kadınlar haklarından mahrum edilmiştir. Oysa İslam dini kadını daima önemli, değerli saymıştır.

13 İslam dininde kadının ve onun annelik vasfının önemi “Cennet annelerin ayakları altındadır” şeklinde dile getirilmiştir. Bunun yanında Hz. Peygamberin birçok hadisinde kadının önemine vurgu yapılır. Örneğin; “Allah’ım iki zayıf kimsenin; (yani) yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakınıyorum” hadisi kadının değerine vurgu yapmaktadır. Ayrıca kadın konusu veda hutbesinde de “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.” şeklinde geçmektedir.

14 İslâmiyet’ten önce çok eşlilik esasken İslâmiyet gerek savaşları gerekse kadınların korunması amacıyla bunu azami 4’e indirmiştir. Fakat bunun ancak zaruri durumlarda olabileceğini ve tek eşliliğin önemini gerek ayetlerle gerek hadislerle vurgusunu yapmıştır. Yine böyle bir durumda eşler arasında maddi manevi hukukun sağlanması şartı da konmuştur. İslamiyet’le kadın kocasının varisi sayılmış, seçme seçilme hakkına da sahip olmuştur.

15 Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminde henüz eski Türk gelenekleri yaşatılmaktadır.
Rahatça sokakta dolaşabilmekte, alışveriş yapabilmekte, ticaretle uğraşabilmektedir. Saray hayatında da yine eski demokratik gelenekler korunmaktadır. Mesela, elçiler saraya ziyarette bulunduklarında sultan sarayda bulunmuyorsa sultanın hanımı elçileri karşılamakta ve devlet işlerini yerine getirmektedir.

16 Osmanlı da kırsal kesim kadını, erkeği ile birlikte tarlada çalışır
Osmanlı da kırsal kesim kadını, erkeği ile birlikte tarlada çalışır. Hem tarımda hem de evde çalışan köylü kadınının ekonomiye katkısı büyüktür. Kilim, çarşaf, halı dokur, örgü örer, ev halkının giysilerini diker. Yaptığı el işi örtülerle evin döşenmesini sağlar. Ancak Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde, Osmanlı İmparatorluğunda esen özgürlük havası ile kadının durumunda da bazı değişiklikler meydana gelmeye başlamıştır.

17 Tanzimat Fermanıyla yaşanan kavramsal ve kurumsal değişmeler, sonraki önemli değişmelerin de nedeni haline gelmiştir. Kadın statüsünün durağan hali Tanzimat hareketiyle hızla değişmeye başlamıştır. Tanzimat’la başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk kadını gerek düşünce alanında, gerekse doğrudan doğruya siyasi ve toplumsal haklar yönünde ciddi adımlar atabilmiştir.

18 II. Meşrutiyet Dönemi’nde aydın kadınlar tarafından, kadın statüsünün değerlendirilmesi amacıyla dernekler kurulmuştur. Bu dönemde kadınları ilgilendirip de gündeme gelen öncelikli konu evlilik statüsüdür. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ortam bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınların geleneksel rollerinde zorunlu bir değişimi ortaya çıkarmıştır.

19 Cumhuriyet döneminde ise toplum bütün yönleriyle ele alınmıştır
Cumhuriyet döneminde ise toplum bütün yönleriyle ele alınmıştır. Kadın haklarının tanınması ise, en önemli inkılaplardan biridir. Atatürkçülükte, kadın haklarına dönük olarak dikkati çeken en belirgin özellik, kadın-erkek ayrımını ortadan kaldırarak hepsini “insan” kelimesi içinde ele almış olmasıdır. Böylece, Türk kadınlarının toplumdaki yeri tümden ve kökten bir değişikliğe uğramıştır.

20 3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim merkezileştirilmiştir. Eğitimde cinsiyet ayrımının kaldırılması, çağdaşlaşma yolundaki önemli adımların önünü açmıştır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle de kadın, siyaset sahnesinde kendine yer bulabilmiştir. Türk Kadınına 1930’da belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlık ve ihtiyar heyetine, 1934’te de milletvekilliğine seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.

21 Türk kadını hukuki açıdan da 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile yasal haklarını elde etmiştir. Bu kanun kadının insanca ve uygarca yaşamasına yönelik eşitlik kurallarını içermektedir. Bununla birlikte evlilik müessesesinin oluşturulmasına da birtakım kurallar getirilmiştir. Türk kadının evlilik yaş ortalamasının zamanla yükseldiği görülür. Bu yükseliş kadın nüfusunun bilinçlenmesi ile doğru orantılıdır.

22 Türkiye’de 1923’lerden itibaren üzerinde titizlikle durulan ve uygulamaya konulan kadın hakları için dünya ancak 1975 yılında birlik olarak çaba sarf etmek gereği duymuş ve bu yılı “Kadın Yılı” olarak ilan etmiştir. Oysa Türk kadını çoğu batı ülkesinden daha önce siyasal haklarını elde etmiştir. Bu da ülkemizde kadına verilen değerin en büyük göstergelerindendir.

23 Bugün Türk kadını uluslararası platformlardaki anlaşma ve sözleşmelerle de güvencededir.
Çağdaşlaşma Türk kadınına iki türlü görev yüklemektedir. Birincisi, kendi haklarını ödev karşılığı kullanmak, ikincisi ise; bunları bilmeyenlere, geniş halk kitlelerine anlatmak.

24 Türk kadınları ve kız çocukları tarih boyu her zaman, erkeğin yanında değerli ve önemli olmuştur. Bunu doğrulayacak birçok örneğe sahibiz. Destanların önemli kısmının kadınları konu edinmesi, Dede Korkut Hikayelerinde geçen kadın imajları, fermanlarda kadının erkeğin yanında mührünün bulunması vs… En önemlisi de kadınların Hakan’ın yanında yer almasıdır.

25 Türk tarihinde kadınlar yeri gelmiş bir ili yönetmiş, yeri gelmiş bir devlet kurmuştur. Buna kanıt olarak da tarihte kadınlara verilen isimleri sunabiliriz. Örneğin; İlçin: Devlet kuran kadın manasına gelmektedir. İlgül: Ülkenin güçlü-güzel kadını manasına, Ülgen: Yüce, yüksek, ulu manasına, Ülkü: Amaç edilen, ulaşılmak istenilen şey manasına gelmektedir. Bu ve bunlara benzer bir çok isim tarihte kadına konumuna göre verilmiştir. Bu da bize kadının değer ve önemini bir kez daha anlatmaktadır.

26 Sonuç itibariyle kadınların Türk kültüründe; yönetimde bulunmaları, evlenmede söz sahibi olabilmeleri, ekonomide-siyasette erkekle birlikte yer alabilmeleri, destanlara, yazıtlara konu olabilmeleri, aldıkları isimler, Türklerin her zaman kadına değer verdiğinin, hiçbir zaman ikinci bir cins olarak görülmediğinin göstergesidir. Bunun aksini iddia edenler ve kadınlar üzerinde uygulayanlar ise kişisel nitelik taşır ve bunlar kültürel bir duruş bir bakış açısı değildir. KADINLAR ÖNEMLİDİR, DEĞERLİDİR…

27

28 HAZIRLAYAN VE SUNAN: TUBA ULUTAŞ Sosyoloji Bölümü TEŞEKKÜRLER…


"TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları