Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
Yayınlayanmustafa Tenker Değiştirilmiş 7 yıl önce
1
1 FAKÜLTE/ YÜKSEKOKUL İLAHİYAT BÖLÜMTEMEL İSLAM BİLİMLERİ DERSİN ADITASAVVUF ÖĞRETİM ÜYESİ ADI–SOYADI PROF. DR. REŞAT ÖNGÖREN HAFTA01
2
2 İslâm’ın derûnî, mânevî hayat tarzına “tasavvuf” denir. Tasavvuf hayatını yaşayanlara ise “sûfî” denilmektedir. Tasavvufî hayatın temelinde şu üç şey vardır: Allah’ı çokça zikretmek. Kalbi manevî kirlerden temizlemek (tasfiye-i kalb). Nefsi terbiye etmek (tezkiye-i nefis). Tasavvufun Târifleri ve Mahiyeti
3
3 Allah sevgisi - Allah korkusu Tasavvuf anlayışı şu iki temel üzerinde yükselir: Allah sevgisi (muhabbetullah) Allah korkusu (mehâfetullah) Allah korkusu, Allah’ı sevmekten kaynaklanan bir çekinme olduğu için bu iki unsur birbirini tamamlar.
4
4 Allah’a Yaklaşmak Tasavvuf kulları Allah’a yaklaştırmayı hedefler. Bunun için hazırladığı formül şudur: Farzlar + Nâfileler Kudsî Hadis: Kulum üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz. Kulum nâfilelerle de bana yaklaşmaya devam eder, nihayet ben onu severim...
5
5 Tasavvufun Konuları Varlık konusu (Allah-âlem ilişkisi) Rûhun temiz ve saf hale getirilmesi, Nefis terbiyesi sonucu ahlâkı yüceltmenin gerekli şartları, Mânevî makamlar ve haller; vecd, istiğrak, aşk, sevgi vb. duygular ve bunlara dair bilgiler.
6
6 Tasavvuf Hayatı Nereden Kaynaklanmıştır?-1 Ayet ve hadislerdeki şu uyarılardan: Müminler dünya hayatına dalmamalı, Maddî zevklerin peşinden koşmamalı, Dünyaya değil, âhirete öncelik vermeli, Mânevî değerlere öncelik vermeli.
7
7 Tasavvuf Hayatı Nereden Kaynaklanmıştır?-2 Müminler Allah’ı çokça zikretmelidir, Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur, Kurtuluş için Allah’ın huzuruna kalb-i selîm ile çıkılmalıdır, Kalbini temizlemeyi başaranların diğer bütün organları da temizlenmiş olur.
8
8 İlk yüzyıllarda âbid ve zâhidler, Resûl-i Ekrem’i ve ashabını örnek aldılar. İyi bir müminin Peygamber’i kendisinden daha çok sevmesi gerektiğine dâir hadisler, ilk sûfîleri derinden etkiledi. Bu sebeple, Hz. Peygamber’in yaşadığı manevî ve rûhânî hayatı (tasavvuf) devam ettirmeyi birinci vazife olarak gördüler. Tasavvufî Grupların Oluşması
9
9 Dini samimi bir şekilde yaşamaya çalışan sûfîler, bu hayatın dışında gördükleri ve “dünyâ ehli, avam” diye niteledikleri kimselerle kendi aralarına mesafe koydular. Zira avam nefsani tutkulara, dünyevî hazlara bağlıdır. Mânevî kardeşlik bağıyla birbirine bağlanan sûfîler bir araya gelerek sohbet ettiler, zikir yaptılar. Böylece gruplar oluştu.
10
Tasavvuf Târifleri Tasavvuf hakkında yapılan târifler çok ve çeşitlidir. Târiflerin çeşitliliği, önemli ölçüde tanımı yapan sûfînin o anki mânevî hâli ve mertebesinden kaynaklanmıştır. Târiflerde tasavvufun özellikle şu yönleri vurgulanmıştır: Mânevî bir hayat tarzı olarak özellikleri, Kitap ve Sünnet’le ilişkisi,
11
Kulun Allah’la ve mâsivâ ile ilişkileri, Kalp temizliği Nefis terbiyesi Güzel ahlak kazandırması gibi işlevleri, Tasavvuf ehlinin nitelikleri ve görevleri
12
12 Tasavvufu ilk tarif eden Muhammed b. Vâsi’dir (ö. 123/741). Ona göre tasavvuf: Huşû (ibadetlerin edası sırasında sükûnet ve tevâzu içinde bulunma), Nefsi hor görme, Kanaatkârlık ve alçak gönüllülüktür.
13
Cüneyd-i Bağdâdî’nin (ö. 297/909) Târifi Dünya ile ilgili şeylerde azla yetinme, Kalbiyle Allah’a dayanma, Tâat ve ibâdete yönelme, Dünyevî arzulara karşı sabretme, Eline geçebilecek şeylerin yararlısını seçme,
14
Mâsivâdan uzaklaşıp Allah’a yönelme, Allah’ı içten zikretme, Vesveseye karşı ihlası gerçekleştirme, Şüpheye karşı yakîn elde etme, Uzaklaşma ve yabancılaşmaktan kurtulup Allah ile huzur bulmadır.
15
Cüneyd-i Bağdâdî ayrıca tasavvuf ehlinde olması gereken şu özelliklere işaret etmiştir: Hz. İbrâhim’in cömertliği Hz. İshak’ın rızâsı Hz. Eyyûb’un sabrı
16
Hz. Zekeriyyâ’nın işâreti Hz. Yahyâ’nın garipliği Hz. Mûsâ’nın yün giymesi Hz. Îsâ’nın seyahati Hz. Muhammed’in (a.s.) fakrı
17
Tasavvufun Mertebelere Göre Târifleri İlim mertebesi: Kalbi bulanıklıktan arındırma, Yaratıklara karşı güzel muâmelede bulunma, Şer‘î/dinî meselelerde Resûlullâh’a (a.s.) uyma
18
Hakîkat mertebesi: Mülkün yokluğu Sıfatlara kölelikten kurtuluş Yaratıcı ile yetinme
19
Hak diliyle târif edilecek olursa: Tasavvuf, Allah’ın insanları sıfatlarından arındırması ve Onlara sûfî niteliğini kazandırmasıdır. Bu tanıma göre “sûfîlik” en üst mertebeyi ifade etmektedir.
20
Zâhir ve Bâtın Açısından Tasavvufun Târifleri ilk zâhid ve sûfîler bedenin fiillerine zâhirî amel, kalbin fiillerine bâtınî amel demişlerdir. Zâhirî ameller İslâm dininin şeklî yönünü oluşturur. Îman, ihlas, yakîn, mârifet, muhabbet, kurb, murâkabe, tevekkül, sabır, rızâ, havf, recâ, vecd, hayâ gibi kalbî ameller de mânevî yönünü oluşturur.
21
Bu ayrıma göre tasavvuf şöyle tarif edilmiştir: “Tasavvuf zâhirde ve bâtında şerîatın/dînin edeplerini yerine getirmektir.” Şerîatın edepleri “ilâhî ahlak” olarak tanımlandığından “Tasavvuf ilâhî ahlâk ile ahlâklanmaktır” sonucu ortaya çıkmıştır.
22
Ma‘rûf-i Kerhî’nin Târifi İlk sûfîlerden Ma‘rûf-i Kerhî’nin tarifi de şöyledir: Tasavvuf, hakîkatleri almak, Sırlar hakkında konuşmak, Halkın elindeki şeylere ümit bağlamamaktır.
23
Bu târifte şu ortaya konuluyor: Din sadece şekil ve merasimden ibaret değildir, Dinin özüne de değer verilmelidir. Dolayısıyla dinî hükümler maksat ve hikmetine uygun olarak yorumlanmalı ve bütün yönleriyle eksiksiz uygulanmalıdır.
24
Dini bütün yönleriyle uygulamak isteyen tasavvuf ehli, farz, haram, mekruh, mubah gibi şer‘î hükümleri aynen kalbin fiillerine de uygulamışlar ve tasavvufu, “Şerîatın zâhirine riâyetle zâhir hükümlerini bâtında görmek ve bâtınına riâyetle bâtın hükümlerini zâhirde görmek” şeklinde tanımlamışlardır.
25
Tasavvufta zâhir-bâtın birliği daha da belirgin bir şekilde şöyle formüle edilmiştir: Tasavvufî hayat tarzı, ancak dinin zâhir hükümleriyle birlikte bâtın hükümlerini de yerine getirmekle gerçekleşebilir.
26
Tasavvufun Dindeki Yeri Cibrîl hadîsine göre dinde üç boyut bulunmaktadır: Îman, İslâm (amel) ve İhsan. Dînin üç boyutundan “iman/inanç” kısmını akaid/kelam ilmi, “islâm/amel” kısmını fıkıh ilmi, “ihsan” kısmını da tasavvuf kendisi için ilgi alanı olarak seçmiştir.
27
Peygamber Efendimiz’in târifine göre ihsan: İbadetleri (veya kulluğu) yaparken Allah’ı görüyormuş gibi bir ruh halinde olmaktır. Hadiste işaret edilen bu üç boyut iç içe daireler şeklinde düşünülecek olursa en geniş daire “iman”, onun içinde “islâm”, en içte de “ihsan” yer alır.
28
Bunun anlamı şudur: İnsanlar iman ederek din sınırlarının içine girer ve “mümin” vasfını kazanırlar. Müminler namaz, oruç gibi İslam’ın şartı olan ibadetleri yerine getirmek suretiyle mümin vasfının yanı sıra “müslüman” vasfını da elde ederler. (Mümin+Müslim)
29
İslam’ı yaşarken; yani ibadetlerini yaparken “Allah’ı görüyormuş gibi” bir ruh halini yaşamayı (ihsan) başaranlar mümin ve müslim vasıflarına bir de muhsin vasfını eklemiş olurlar. İşte dinin tam olarak yaşanması, bu üç boyutuyla birlikte mümkün olur. (mümin+müslim+muhsin)
30
Buna göre tasavvuf; Mümin ve müslüman vasfını kazanmış olan kimselere dini daha ileri seviyede yaşatmayı yani iman ve ibadetlerini kâmil manada gerçekleştirmelerini hedefleyen bir kurum olmaktadır.
31
Bir başka açıdan bakılacak olursa şunu belirtmek gerekir: Tasavvuf yoluyla dinde kemal seviyesine ulaşmak isteyenler, dinin iman ve islâm/amel boyutunu da yaşamalıdırlar. Bu şekliyle tasavvuf dinin kemali için gerekli olan bir müessese olarak karşımıza çıkar.
32
Manzum Tasavvuf Târifleri Çok ve çeşitli olan ve kaynaklarda dağınık halde bulunan tasavvuf târiflerinin bir kısmı şu iki önemli mutasavvıf tarafından Türkçe manzum olarak bir araya getirilmiştir: 1. Dede Ömer Rûşenî (ö. 892/1486) 2. Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi (ö. 1065/1665)
33
Dede Ömer Rûşenî’nin Manzûmesinden Tasavvuf Hak yolundan çıkmamakdur Tasavvuf kimse gönlin yıkmamakdur Bu tariflerin birinde Hak ve hakîkat yolunda olmak vurgulanmış, diğerinde tasavvuf ehlinin kalb kırmaması gerektiği belirtilmiştir
34
Cefâ idene gösterür vefâyı Ana gösterene ider senâyı Ne söver ne döver ne buşup kakır Basar bağrına sevdiğinden âhır Bu târiflerde sûfînin kötülüğe karşı iyilikle mukabele etme erdeminden söz edilmektedir.
35
Tasavvuf kalbi Hak’a bağlamakdur Yüreğin ışk oduyla tağlamakdur Bu târiflerde sûfînin Hakk’a kalpten bağlı olması ve ilâhî aşk ateşiyle yüreğinin yanması vurgulanmaktadır. Yüreği aşk ateşiyle yanmayan hamlıktan kurtulup “pişmek” ve “yanmak” hâlini elde edemez. Mevlânâ: Hamdım, piştim, yandım!
36
Tasavvuf yâr olup bâr olmamakdur Gül-i gülzâr olup hâr olmamakdur Bu târiflerde tasavvufun sosyal boyutuna, sûfînin sosyal yönüne vurgu var. Tasavvuf ehli olanlar kimseye yük olmamalı, herkesle güzel geçinmelidir. Sûfîler gül bahçesinin dikeni değil gülü olmak durumundadırlar.
37
İradetdür dimişdür ba’zı tasavvuf Dimeyüp şeyhüne üstâduna üf Bu târiflerde tasavvufun eğitim boyutuna işaret vardır. Tasavvuf yolunda eğitilmeyi kabul edenler mutlaka bir şeyhe intisap ederek “mürid” olmalı ve şeyhinin isteklerini itirazsız yerine getirmelidir.
38
Kerâmet satmamaklukdur tasavvuf Hak’un işinde itmeyüp tasarruf Bu tariflerde sûfîlere uyarı vardır. Tasavvuf ehli kerâmet meraklısı olmamalıdır. Kerâmet göstererek kendisini meşhur etmemelidir. Sûfînin gerçek kerameti, dini samimi bir şekilde yaşamayı başarmasıdır.
39
Olanlar Şeyhi İbrâhim Efendi’nin Manzûmesinden Bidâyette tasavvuf sûfî bî cân olmağa derler Nihâyette gönül tahtında sultan olmağa derler Bu tariflerde sufinin yolun başında iken mahfiyet ve tevazu içinde benliğinden soyulması gerektiği vurgulanmakta, yolun sonuna ulaştığında ise gönüllerde sultan olacağına işaret edilmektedir.
40
Tasavvuf cümle zerrât-ı cihanda Hakk’ı görmektir Tasavvuf gün gibi kevne nümâyan olmağa derler Bu târiflerde sûfînin âlemde her ne var ise bunları Hakk’ın tecellîlerinden ibaret olduğunu görmesi istenmekte, öte yandan kainatı güneş gibi aydınlatarak insanlara yol göstermesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.