Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

1/66 Avrupa’da Türk Düşmanlığının Kökeni TÜRK KORKUSU Özlem KUMRULAR.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "1/66 Avrupa’da Türk Düşmanlığının Kökeni TÜRK KORKUSU Özlem KUMRULAR."— Sunum transkripti:

1 1/66 Avrupa’da Türk Düşmanlığının Kökeni TÜRK KORKUSU Özlem KUMRULAR

2 2/66 Takdim Planı *Yazar Hakkında Bilgi, *Kitabın Hazırlanış Şekli 1.Üç Kavram: Türk, Müslüman,’’Büyük Türk’’ 2.Üç Muamma: İslamiyet, Kuranıkerim, Hz.Muhammed 3.Üç Hamle: Haçlı savaşı, Haberler, Vaka anlatıları 4.Üç Kötülük: Barbarlık, Şiddet, Kibir 5.Üç Fazilet: Güç, Görkem, Hoşgörü 6.Üç Şehir: İstanbul, Cezayir, Venedik 7.Üç Figür: Korsanlar, Forsalar, Esirler 8.Üç Yolcu: Dönmeler, Diplomatlar, Hacılar 9.Üç Tanık: Cervantes Saavedra, Diego Galan, Otiva Sapienca

3 3/66 Yazar Hakkında Bilgi Özlem KUMRULAR, 1974’te İstanbul’da doğdu. Lisansını Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı bölümü’nde,yüksek lisansını aynı üniversitenin tarih bölümünde, doktarasını ise İspanya’da Salamanca Üniversitesi’nde yaptı. 15.Yüzyıl Avrupa-Osmanlı ve Akdeniz tarihi, İspanyol ve İtalyan paleografisi, dini ve sosyal çatışmalar, marjinal sosyal gruplar üzerine çalıştı. Türk imgesi, Türkler ve Deniz, Muhteşem Kanuni kitaplarının editörlüğünü yaptı. Yayımlanmış çok sayıda kitabı bulunan yazar, halen Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Özlem KUMRULAR;

4 4/66 Önsöz Halil İNALCIK Kitap; Batı’daki ’’Türk düşmanlığının kökenlerini’’ açıklamakta; böylece, 16.yüzyılda Batılıların tarihten gelen hangi art düşüncelerle, Cumhuriyet Türkiye’si Türklerine baktıklarını sergilemektedir. OSMANLI-AVRUPA İLİŞKİLERİ: 16.yüzyılda; kaderin dünya imparatorluğunu, Türklere ve İspanyollara bağışladığına inanılıyordu.

5 5/66 + Osmanlılar başlangıçtan beri Ortodoks Kilisesi’ni himayeleri altına almışlardır.1300-1500 arasında Osmanlı imparatorluğu’nun Balkanlar’da yerleşmesi bu siyasetin ürünüdür. + Osmanlı Devleti fetihlerinde yerli Hıristiyan halkları barışa ve uzlaşmaya ikna edebilmiştir. + Osmanlı Devleti daima rakibe üç kez teslim olmayı teklif eder, bu öneri kabul görürse bir yeminli ahdname ile can ve mal güvenliği garantisi verilir ve bu garantiler titizlikle uygulanırdı. Osmanlılarda bir çok fetih bu yolla gerçekleştirilmiştir.

6 6/66 + Osmanlılar, İstanbul’a yerleşince, Latinlerin tekeline son verilmiş ve Osmanlı himayesinde Rum,Yahudi ve Ermeniler ekonomik refaha kavuşmuşlardır. + Osmanlı hukuk rejimi, yerli halkların örfi adet ve hukukunu örfi kanunlar ve yasaknameler’le yerinde bırakmıştır. + Osmanlı rejimi Tebası olan köylüyü,din farkı gözetmeden yerel istismarlara karşı hakkıyla himaye etmiştir.

7 7/66 + Dr.Kumrular, bu dönem (1501-1590) Osmanlısına Avrupa’da korku ve nefret, fakat aynı zamanda hayranlık ve gıpta ile bakıldığını da belgeleriyle göz önüne sermektedir. + Dr.Kumrular, Osmanlı-Avrupa ilişkilerindeki dönüm noktasını, İnebahtı (Lepanto) savaşı (1571) olarak saptamakta haklıdır.

8 8/66 + Preveze (1538) deniz zaferi Akdenizde Osmanlı egemenliğinin başlangıcıdır. + Akdeniz de bunun üzerine Avrupa’da büyük bir Haçlı seferi hazırlığı başlamış ve papanın kutsamasıyla Venedik, İspanya, Avusturya arasında bir Haçlı Kutsal Ligası kurulmuştur. + Hedef Kıbrıs’ı Osmanlılardan geri almaktır. 230 gemilik Osmanlı donanmasına İnebahtı’da baskın yapılmış ve Savaşı Osmanlı kaybetmiştir. + Bu Savaş (1571-İnebahtı) Akdeniz’de Türk egemenliğinin sona erdiği anlamına gelmektedir.

9 9/66 + Osmanlı İnebahtı’dan sonra 1699’a kadar korkulan ve Avrupa sahnesinde gücüne başvurulan bir devlet olma durumunu kaybetmiştir. + 1590-1699 döneminde ayrıca bilim ve teknolojide çağ açan keşifleriyle yükselen bir Avrupa karşısında Osmanlı, savaş meydanında üstünlüğünü de kaybetmiştir.

10 10/66 Türk-İspanyol İlişkilerine Kuşbakışı + Türk ve İspanyol tarihleri hayret edilecek bir paralellik gösterir. + Akdeniz’in biri doğusunda, öteki batısında Osmanlı-Türk ve İspanyol imparatorlukları yükselmişlerdir. + Osmanlı ve İspanyol monarşilerinin kuruluşu da ayrıca birbirine paralellik göstermektedir.

11 11/66 + Ancak; İspanyol milli monarşisi ile Osmanlı imparatorluğu arasında en büyük fark: > Osmanlıların çeşitli din ve kavimleri kendi egemenlik şemsiyesi altında toplamak politikasına bağlı olmasına karşın, > İspanyol monarşisinin Yahudileri de Hıristiyan yapmak, bu olmazsa ülkeden atmak istemesidir.

12 12/66 Türk savaş taktiği,Avrupa’da ’’Türk korkusu’’nun kökeni Hıristiyan kaynakların gözlemleri kaçınılmaz biçimde yanıltıcı, abartmalıdır. Türk-Moğol savaş taktiği iki aşamalıdır. > Birinci aşamada gazi akıncı kuvvetleri düşmanın savunma ve lojistik kaynaklarını yok etmek,halkı dehşete düşürmek,tutsak almak ve yakmakla direnci kırmak üzere hızla düşman toprağına girer, yakar yıkar ve döner. Bu akın sahneleri, Hıristiyan kaynaklarında asıl Türk savaş taktiği olarak algılanagelmiştir. > İkinci aşamada ise Büyük (ASIL) Kuvvetler sıkı bir disiplin içerisinde kullanılırlar.

13 13/66 16 NCI YÜZYIL SİYASİ HARİTASI OSMANLI İMPARATORLUĞU ROMA-GERMEN İMP. Ş ARLKEN I.FRANÇOİS- FRANSA KRALI FERDİNAND - AVUSTURYA DÜKÜ II.PHİLİP- İSPANYA KRALI VIII. HENRİ - İNGILTERE KRALI

14 14/66 1.Üç Kavram Türk, Müslüman, ’’Büyük Türk’’ 16.Yüzyıla kadar,Türk kavramının dallanıp budaklandığı,çarpıtılıp karmaşık hale getirildiği bir başka devir yoktur. Özellikle Kuzey Afrika’da Türk varlığı bu kavramı daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Bugün, bu dönemin metinlerini incelediğimizde Türk kelimesini kullanan Avrupa insanının, sosyal statüsü ne olursa olsun çoğu zaman büyük yanılgıya düştüğünü görmekteyiz.

15 15/66 TÜRK Türk, Müslüman, Arap gibi pek çok kavramın birbirine karıştığı bir coğrafyada; halkın,etnik ve dini kökenle değil, doğrudan maruz kaldığı tehlikeyle ilgilenmesi nedeniyle bu tehlikeyi adlandırmakta kullandığı terimler konusunda özen göstermemesi,daha doğrusu göstermeye gerek duymamış olması doğaldır.

16 16/66 Avrupa’da, tehlikenin büyümesiyle birlikte düşmanın kökenlerini tanıma ihtiyacı da doğmuştur. Türklerin kim olduğu, nereden geldiği sorusuna bir cevap ararken düşmana atfedilen çeşitli sıfatlar kelimenin kökünde aranmaya çalışılmış böylelikle bir taş ile iki kuş vurulmuştur. TÜRK

17 17/66 + Latin ve + Yunanlı tarihçilere ek olarak + İbrani ve Arap tarihçilerde; TÜRK isminin; > (Turco) acı çektirmek, (a torquendo) > İşkence (a tortura) ellerine düşenlere acı çektiren belalılar, anlamına geldiğini söylemeye çalışmışlardır.

18 18/66 kelimesinin işkenceyle bağdaştırılması + hem bir savunma mekanizması, + hem bir antipropaganda malzemesi, + hem de Türklere karşı açılacak bir savaşı haklı çıkarmak için geçerli bir sebep olarak öne sürülmüştür. TÜRK;

19 19/66 Truva’da aranan köken Bütün bunların yanı sıra Türklerin kökenlerinin Truvalılara dayandırıldığı hayli popüler bir başka sav daha söz konusudur. Türk adının geçtikleri yerleri yakıp yıkan kırsal (köylü) insanlardan geldiğini söylerler. “Türkün geçtiği yerde ne bir ot, ne bir çiçek biter’’ şeklinde bir atasözü dahi ortaya çıkmıştır.

20 20/66 Türk, Müslüman Türkler,Muhammed’den ve Sarazendelerden o denli nefret ederlerdi ki, Muhammed’e ve takipçilerine karşı yaptıkları bir savaşta sonsuz sayıda Sarazen öldürmüşlerdi ve Muhammed de yüzünden aldığı bir kılıç darbesi nedeniyle çaresiz ordusunu toplayıp kaçmıştı. Buna benzer değerlendirmeler Türklerin İslam’a geçmesinde inancın değil, çıkarların söz konusu olduğunu iddia eden bir dizi eserde de yer almaktadır.

21 21/66 Olumsuz sıfatlar: Türklerin saldırgan savaşçılar olarak portrelendirilmesi, Avrupa’nın kafasındaki İslam-Türk-Savaş üçgeninin temel taşı olmuştur. Türk imgesi tamamen küçümseyici kavramlarla örülmüştür. ’’Vahşi Türk milleti’’ belki de bu devir kaynaklarında en çok tekrarlanan tamlamadır. Avrupa’nın Türkleri karşısında bulduğu bu dönemde Türkler için kullanılan sıfatlar zamanla daha da sertleşebilmiştir. (Köpek, domuz, pis köpek, sakallı, sarıklı vb.)

22 22/66 İNEBAHTI TÜRKÜLERİ 1571 yılı; Avrupa’da Türk imgesinin şekillenmesi açısından bir dönüm noktası olmuştur. İnebahtı hezimetiyle birlikte Türklere, özellikle de Türklerin yenilmezliğine dair yazılıp çizilenler,ciddi bir şekil ve içerik değişikliğine uğramıştır. I.Viyana Kuşatmasının (1529) başarısızlığını,Türkler üzerinden İslam dünyasına karşı sürdürülen düşmanlığın doruğa çıkarılmasıyla çok iyi değerlendiren Avrupa, 42 yıl sonra İnebahtı zaferinide hayli etkin biçimde kullanacaktır.

23 23/66 MÜSLÜMAN Avrupa, Müslüman ve Türk kavramlarını 16‘ncı yy. da ayırma ihtiyacı duymaz. Bu iki kavramın neredeyse dönüşümlü olarak kullanıldığını gösteren en güzel örnek din değiştirerek Müslüman olanlar için kullanılan ’’Türk olmak’’ terimidir. Bu dönemde ’’Sarazen’’ kelimesi ise yerini tamamen ’’Türk’’, ’’Mağripli’’ ve ’’Müslüman’’a bırakmıştır.

24 24/66 ’’BÜYÜK TÜRK’’ ’’Gran Turco’’! ’’Büyük Türk’’! Bu iki kelimenin Yeniçağ’da korku, nefret, gıpta başta olmak üzere pek çok duygunun tarif edilemez bütünlüğüyle birlikte anıldığı şüphe götürmez bir gerçektir. Avrupa, O dönemde Osmanlı’da meydana gelen her taht değişikliklerini yakından takip etmiş ve yeni kılıç kuşanan sultana dair tüm bilgileri hızla edinmiştir.

25 25/66 Genel olarak Büyük Türk küçümseyici aşağılayıcı sıfatlarla tasvir ediliyordu. Sultan’ın tebası üzerinde uyguladığı güç, efendi köle ilişkisiyle açıklanıyordu. Büyük Türk’ün tebası arasında sevgiden çok korku yaydığı ifade ediliyordu. Aslında; Sultan’ın gücünden kimse şüphe etmiyor, tam tersine bu güce gıptayla, zaman zaman da kıskançlıkla bakılıyordu.

26 26/66 II.Selim,çöküşün başlangıcı mı? 1591 yılında İstanbul’a gönderilen Venedik elçisi Lorenzo Bernardo, bir yıl sonra sunduğu raporda Osmanlı’dan bahsederken ’’Çöküşü yolda olabilir’’ diyerek; Avrupanın İnebahtı yenilgisinden sonra aldığı ilk çöküş sinyalini veriyordu.

27 27/66 Üç Muamma İslamiyet, Kuranı kerim, Hz. Muhammed İslamiyet İslamiyetin Avrupa’daki seyir defterlerine göz atıldığında, Hıristiyanlarla karşı karşıya geldiği andan itibaren; Tüm eserlerin kötü-olumsuz kahramanı yapılmak üzere terminolojiye alındığı görülür. İslamiyet her zaman askeri güçle birlikte anılmış, Müslümanlar her zaman ellerinde kılıçla tasvir edilmiştir.

28 28/66 Kuranı kerim; Kuranı kerim’in sahte olduğuna dair haberler; İkinci Haçlı seferlerinden sonra iyice yayılmaya başlamıştır. Bunu takip eden yüzyıllarda ise Avrupa’da basılan ve yayılan pek çok metin; Müslümanların inandığı dinin tamamen yanlışlar üzerine kurulu olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Kuran ’’sahte, yalancı ve kusurlu’’ olarak gösterilmiştir.

29 29/66 Hz. Muhammed : Bologna’da 13.yüzyılın ikinci yarısında bir şapelin kubbesini süsleyen Mahomato nell’inferno medievale (Ortaçağ cehenneminde Muhammed) adlı bir fresk, Ortaçağ Hıristiyan aleminin İslamiyet ve peygamberi Hz.Muhammed’e karşı duyduğu nefretin en şiddetli ve en uç tasviridir. Fresk’te; Hz.Muhammed resmin göbeğine oturtulmuş siyah tüylü, boynuzlu devasa bir şeytan olarak tasvir edilmiştir. Resmin en çarpıcı yanı, Hz.Muhammed’in aynı zamanda insan yiyen bir yaratık, bir yamyam olarak ta gösterilmeye çalışılmış olmasıdır.

30 30/66 İslamiyetin Türklerle birlikte anılmaya başlaması ve Türklerin Avrupa içlerine doğru hızla ilerlemesi de bu anti-propagandanın etkin şekilde yapılmasını gerektirmiştir. Avrupa için dinin kendisinin ve dolayısıyla peygamberinin sahte olarak gösterilmeye çalışılması aynı zamanda Hıristiyanların bu yeni dini benimsemesinden duyulan korkununda önemli bir göstergesidir. 16.Yüzyıl İslam dinini derinlemesine inceleyen filozof ve din adamlarından yoksundur. Kuran sahte, kusurlu ve yalancı olarak ifade edilmiş, Hz Muhammed ise PAPA olma hevesiyle yanıp tutuşan bir Roma Katolik kardinali olarak gösterilmiştir.

31 31/66 ’’Boynuz’’ meselesi: Roma İmparatorluğu on adet boynuz figürüyle on ayrı krallığı temsil etmektedir; Bunlar; Suriye, Mısır, Asya, Yunanistan, Afrika, İspanya, Fransa, İtalya, Almanya ve İngiltere’dir. Bu boynuzlardan üçünü söküp çıkaran küçük boynuz ise Muhammed ve şu anda Mısır, Asya ve Yunanistan’ı elinde bulunduran Türklerdir.

32 32/66 Üç Hamle Haçlı Savaşı, Haberler, Vaka Anlatıları Haçlı savaşı: Avrupa önümüzdeki yüzyıllarda din sapkınları ve Müslümanlara açılacak olan savaşları bu şekilde adlandırmıştır. 16.yüzyılda ’’cruzada’’ adını taşıyan ve ‘’’Haçlı seferi’’ yapmak şartıyla bazı krallara papa tarafından ayrılan bir bütçe bulunmaktadır. Bu ruh kapsamında; Avrupa’nın Ortaçağ’da başarılı olduğu en büyük ’’Haçlı seferi’’ 1571 İnebahtı savaşıdır.

33 33/66 Özellikle Roma, İtalya’ya bir saldırı korkusu içinde idi. Bu kapsamda; Papa ve Kardinaller, Şarlken’e gönderdikleri mektuplarda Osmanlı Sultanının Roma’ya saldırma planlarını gündeme getiriyor ve tedirginliklerini belirtiyorlardı. Hırslı sultanın belki de en uzak hedeflerinden birinin, İstanbul ve Roma’yı birleştirerek, Roma İmparatorluğu’nun eski toprakları üzerinde hükmetmek ve Akdeniz’de mutlak bir hakimiyet kurmak olduğunu söylüyorlardı.

34 34/66 İmparator Şarlken her zaman Türklere karşı savaşta kurtarıcı bir figür olmuştur. Şarlken; güçlü, kibirli, silahlı, huzursuz, heyecanlı, krallık meraklısı, fetihlerde doğmuş ve büyümüş olarak tanımladığı Türkleri ortak düşman olarak sunarak, Türklere karşı sadece direnmek yetmez, onları Avrupa’mızdan çıkarmanın bir yolu da düşünülmeli demektedir. Bu kapsamda; Venedik ve Fransa başta olmak üzere Hıristiyanlık içinde karşılaşılan her haine Türk denmesi siyasi literatürde bir gelenek haline gelmiştir.

35 35/66 Haberler: Düşmanı tanıma (Türk),attığı her adımı yakından takip etme ve bir savunma duvarı oluşturmak için tehlikenin detaylarını duyurma misyonu yüklenen bu haber külliyatı Hıristiyanlar arasındaki korkunun boyutlarını göstermesi bakımından önemlidir. Fransa’da 1480 ile 1609 arasında Osmanlı İmparatorluğu’yla ilgili 80’den fazla kitap yazılmıştır. Avrupa’da Türklerle ilgili haberlerin gündemin merkezine oturması Kanuni’nin tahta çıkmasıyla daha da büyük önem kazanmıştır. Kanuni’nin ezeli rakibi, Avrupa’nın kurtarıcısı ve babası olarak görülen Şarlken’e bu haberlerin bir şekilde ulaştırılmasına gayret edilmiştir.

36 36/66 Haberler: Haberlerin 1530’larda gözle görülür bir şekilde artması, Türk tehlikesinin bu yıllarda yoğunlaştığını gösterir ki; Kanuni’nin ‘’’Alaman Seferi’’ (1532) arifesine gelen bu yıllarda gerçekten de Avrupa’da Türklerle ilgili gelen her yeni haber adeta büyük kasırgalar estirmektedir.

37 37/66 Vaka anlatıları: İspanya arşivlerinde 1500-1800’ ler döneminde Amerika’ya dair sadece 52 adet relacion de sucesos (vaka anlatısı) bulunurken; Türklere dair 186 eserin bulunuyor olması bu devirde, bu coğrafyadaki Türk etkisi konusunda bize birçok şeyi ifade eder. ’’relacion de sucesos’’ ’’Vaka anlatısı’’ çoğu zaman meydana gelmiş yada meydana gelme olasılığı bulunan bir olay üzerine yazarın hayal gücünü okurun ilgi alanını düşünerek kullandığı ve bu suretle uydurmalar yaparak renklendirdiği anlatılardan ibaret olan bir yazım türüdür.

38 38/66 Üç Kötülük Barbarlık, Şiddet, Kibir Barbarlık: Hayranlık ve tiksinme, saygı ve nefret, kıskançlık ve küçük görme, tutku ve korku gibi sayısız tezat ve uç hissiyatın bir arada yansıtıldığı kollektif algı tablosunda Türk’e atfedilen, yakıştırılan sıfatların başında “’barbar” sıfatı gelir’’

39 39/66 Bu devrin yaygın Hıristiyan görüşüne göre; Türkler: Yunan kültürünün doğduğu topraklarda yayılmalarına ve Roma İmparatorluğu’nun ikinci başkentini ele geçirmelerine rağmen bu kültürün bir uzantısı olamayacak kadar barbardırlar. Türk; Avrupalı gibi giyinmeyen, onun gibi eğlenmeyen, onun gibi yemeyen, içmeyen, onun gibi oturmayan bir insandır.

40 40/66 Türklerin; + Domuz eti yememeleri, + Alkollü içeceklerden sakınmaları, + Eve ve camiye girerken ayakkabılarını çıkarmaları, + Günde beş vakit namaz kılmaları, + Erkeklerin kadınlar gibi eğilerek tuvaletlerini yapmaları, + Yere oturup bağdaş kurmaları, + Sünnet olmaları, + Hayvanlarını İslami şartlara göre kesmeleri, + Selamlaşırken şapka çıkarmamaları, + Mezarlıkların aydınlatılmaması, + Gömleği pantolonun üzerine çıkarmaları o dönemde hıristiyanlar arasında Türkler için hep birer barbarlık göstergesi olarak görülüyordu.

41 41/66 Şiddet: 16.Yüzyılda Osmanlı’nın uyguladığı şiddetin, özellikle de bedensel şiddetin (esirler) açılımlarının devrin Avrupa metinlerinde özel bir yeri vardır. Onlara göre; Türklerin özellikle Kıta Avrupa’sında uyguladıkları şiddet, yayılmacı politikanın en başarılı bileşkelerinden biridir. Düşmanlarını şoke etmek, sinir savaşı başlatmak ve psikolojik avantaj elde etmek ise bu politikanın önde gelen hedeflerindendir.

42 42/66 Türkler üzerine yazılmış bir şiir; Vahşice ne bulurlarsa ele geçirirler, Köyleri, kentleri soyup soğana çevirirler, Yakar, yıkar, esir alır, öldürürler, Çocukları ise bin parça ederler.

43 43/66 Kibir: Sultan ve erkanının kullandığı dildeki kibir ve azamet, Türk imajının somutlaştırılmasında büyük bir rol oynuyordu. İbrahim Paşa, Viyana kuşatmasından sonra barış için gelen Ferdinand’ın elçilerine, memleketi fethetmek için değil, ancak biraz gezinti yapmak için geldiğini anlatmak ve ziyaretinden bir hatıra bırakmak maksadıyla hisarları biraz tahrip ettiğini söylüyordu. Aynı şekilde Kanuni de bu etkili dili kullanmayı hiç ihmal etmemişti. (özellikle yabancı elçileri kabul ederken onlara hiç cevap vermemesi)

44 44/66

45 45/66 Ben ki, Sultanlar sultanı,hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi,Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır’ın ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki,yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dahi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Beyazıd Han’ın torunu,Sultan Selim Han’ın oğlu,Sultan Süleyman Han’ım. Sen ki,Françe vilayetinin kralı Françesko (François,Fransuva)’sun……….

46 46/66 Üç Fazilet Güç, Görkem, Hoşgörü Güç: Bir Hıristiyan yazar ’’Askeri disiplin Türkler tarafından öyle büyük bir adalet ve katı bir ciddiyetle yerine getirilir ki, bu konuda Eski Yunanlılardan ve Romalılardan bile daha avantajlı oldukları söylenebilir’’ demektedir. Bu başarının sebeplerini ise üç başlık altında toplar: + İtaat, + Korkusuz olmaları ve + Ekmek ve şarap ihtiyacı olmadan hizmet etmeleridir. Kanuni’nin Alaman Seferi(1532) sırasında Almanya içlerine gönderilen İspanyol askerlerin yanlarında fahişelerini de getiremedikleri için yarı yolda ayaklanmaları aradaki farkın en çarpıcı örneğini teşkil eder.

47 47/66 Görkem: Savaşın ve askeri gücün Osmanlı’da bir gövde gösterisi olmasının yanında, görsel bir ziyafete dönüştürülmesinin Avrupalı üzerinde ki etkisini yazıya döken sayısız diplomattan birisi olan Busbecq bu konudaki hayranlığını şöyle dile getirmektedir. ’’Türk atlıları kadırgalarının uçlarına taktıkları canfes bayrakçıklarından ötürü, çok güzel ve çok uzaklardan görünürler.’’

48 48/66 Mehter Müziğinin etkisini anlatan bir şiir; Müzik, haykırışlar, çığlıklar, velvele, Yolda çığlık çığlığa, nasıl da heyecanlılar, Yeri, göğü ve elementleri yok eden, Çıldırmış aslanlara benziyorlar.

49 49/66 Sultanın Görkemini anlatan bir şiir; Yüce Sultan pek mağrur gidiyor, Bu vicdansız kanun avının ortasında, Pek şaşaalı bir at sürüyor, Telkari işlemeli pek güzel koltuğunda.

50 50/66 Hoşgörü: Osmanlı’nın ortaçağ ve yakınçağ’da tek tanrılı üç dine müsamaha gösteren bir devlet politikasına sahip olması, Batı’da etnik ve dini azınlıklara karşı gösterdiği hoşgörü, batıya doğru yayılmada imparatorluğun karşısına çıkan engelleri en aza indirmekteydi. İspanya; Engizisyon’un hüküm sürdüğü bu koyu karanlık döneminde çetrefil bir sindirme savaşı verirken; Sultanın, bu coğrafyada tebaasına bahşettiği tolerans, çok milletli ve çok dinli bir imparatorluğun çözünürlüğünü doğal olarak engelliyordu.

51 51/66 Üç Şehir İstanbul, Cezayir, Venedik İstanbul: Doğudan batıya yeryüzünde eski adı Bizans olan İstanbul kadar, uygun bir yere kondurulmuş bir başka şehir yoktur. İstanbul’u; “Roma, Venedik, Milano, Napoli, Paris ve Lyon’la kıyaslamaya girişmek büyük bir yanlışlık olur; hepsini de gördüğüm için bu şehirlerin önemlerini ve genişliklerini, mevkilerini, güzelliklerini ve bolluklarını hep bir araya toplasak, yine de İstanbul’u tutturamayız” demektedir Pedro.

52 52/66 İstanbul: Diğer bütün şehirler ölümlüdür, Ama İstanbul sanırım, İnsanlar var oldukça yaşayacaktır. Petrus Gyllius Tanrı sanki bu şehri dünyanın başşehri olsun diye yaratmış. Busbecq Bu güzel köşenin Türklerin elinde bulunmasından yüreğimizde derin acılar duyuyoruz. Venceslav

53 53/66 Cezayir: Belki Cezayir’e 16.yüzyılda Akdeniz’in orta noktası demek iddialı sayılabilir, ama kesin olan bir şey varsa, o da bu şehrin bu yüzyılda Akdeniz korsanlarının başkenti olduğudur. Korsanlıkla geçinen bu şehre her yıl binlerce esir ve yağma mal geliyordu. 1520 ile 1660 yılları arasında yaklaşık 600 000 Hıristiyan esirin satıldığına şahit olunmuştur. Nicolas De Nicolay Esir olarak gelipte görünce bu toprağı, Dünyada öylesine şanlı, Bağrı onca korsanın yatağı, Gözlerimden yaşlar boşandı. Cervantes

54 54/66 Venedik: Avrupa politikasından tamamen kopmamayı başararak, Osmanlı’nın kendisine sunduğu özerkliklerden faydalanmasını bilmekte ve Yeni Dünya’ya kayan ticaret yoğunluğundan çok fazla etkilenmeden, üç ana kıta arasında büyük önem arz eden ticaret yollarının göbeğinde, gücü elinde tutmaya devam etmektedir. Venedik devletinin o dönem Avrupa siyasetindeki en karakteristik özelliği; tarafsızlığıydı. Venedik, Büyük Türk’ün ekseninden uzaklaşmamayı ve onun pazarını kaybetmemeyi o dönemde dış siyasetlerinin ana maddesi haline getirmiş idi.

55 55/66 Üç Figür Korsanlar, Forsalar, Esirler Korsanlar: Bir korsan saldırısı nasıl olur? Genelde korsanlar karaya çıkıp mal ve esirler ele geçirdikten ve bölgeyi yağmaladıktan sonra, sahilden kısa bir mesafe uzaklaşırlar ve yelkenlerini çekip esirlerin fidyelerinin ödenmesi için beklerlerdi. Bu, yapılacak herhangi bir anlaşma, özellikle fidye meselelerinde kıyıda hasar gören halka son bir şans verme, dolayısıyla da korsanlar için son bir gelir kaynağı elde etme anlamına gelmekte idi.

56 56/66 Forsalar: Forsa; kadırgalarda kürek mahkumu olan kişilere o dönemde verilen isimdir. Kadırga (kürek) mahkumluğu; hayattayken ölmek kadar ağır bir işti. Bütün gün kürek sallar, geceleri de güvertenin altında bir pelerinle örtünüp uyurlardı. Kadırgalarda kürek çeken forsalar günde bazen on, bazen yirmi saat boyunca bir dakika bile dinlenmeksizin çalışırlardı.

57 57/66 Esirler: Genel olarak iki ana grup esir vardı: + Korsanların eline düşerek esarete mahkum olanlar, + Savaş esiri olarak bir yerden alınıp özgürlüğüne veda edenler. PAPA X. Leon 1516 yılında İTALYA-Lavinia sahilinde balık tutarken; Türk Korsanların eline düşmekten kıl payı kurtulmuştur. Medes Adalarında, Bir Mağripli Korsan gemisi var, Saklanmış, orada yuvasında, Kimse cesaret edipte gidemiyor yanına. (HALK TİYATROSUNDAN)

58 58/66 Üç Yolcu Dönmeler, Diplomatlar, Hacılar Dönmeler: Dönme, o dönemde dininden döndüğü için dindaşları tarafından dışlanan insandır. Bunlar; dinine geçtiği ümmetin fertlerince ise her zaman farklı şekilde karşılanırlardı. Osmanlılar, diğer iki büyük dine mensup kişilerin kendi dinlerine geçmesinden büyük gurur duyarlardı. Akdeniz istihbarat dünyasında ise, dönmelerin özel bir yeri vardı. Çok dinli ve çok dilli olmaları sayesinde pek çok sosyal gruba rahatça girebiliyor, her şeyden haberdar oluyorlardı.

59 59/66 Diplomatlar : 16.Yüzyıl Avrupa’nın; Osmanlı’nın attığı adımları daha önce olmadığı kadar yakından ve ayrıntılı bir biçimde incelediği bir dönemdir. Fransa, diplomatları aracılığıyla hem doğrudan, hem de el altından bu güçler dengesinde yoğun bir şekilde etkin olmaya çalışmaktaydı. Venedik ise; her zaman ki gibi; bir taraftan ’’nispi’’ tarafsızlığını korurken, bir taraftan da Osmanlı’yla ilgili haberleri Avrupa’ya aktaran en önemli kaynaktı.

60 60/66 Diplomatlar: Venedikliler şüphesiz diplomasi ilminde her zaman bir adım öndedirler.Gerginliğin hakim olduğu durumlarda bile bir ip cambazı becerikliliği ile dengeyi korur ve ipten düşmeden gösteriyi tamamlarlard ı. En kötü koşullar altında bile kendine hakim olmayı bilen ve uzlaşma becerisini kaybetmeden İstanbul’da kalabilen Venedik Baylosu Barbaro: ’’ Müzakere yapmak camdan bir topla oynamak gibidir. Top, yere düşürülmeden ve sinirle yere atılmadan her zaman havada kalacak şekilde beceriyle tutulmalıdır.Yoksa kırılır. Lakin sonradan topun tekrar özenle ve uygun şekilde ele alınarak yeniden canlı bir şekilde karşıya atılması gerekir.’’

61 61/66 Hacılar: Hac seyahati o dönemde Hıristiyan hacılar için adeta korkulu bir rüya haline gelmiştir. Denizlerdeki güvensizlik, Akdeniz’i bir örümcek ağı gibi saran korsan teşkilatları, kutsal görevlerini yerine getirmeyi isteyen bütün Hıristiyanları yola çıkmadan önce uzun uzun düşünmeye itiyordu. Genel olarak hacılar; Avrupa’nın dört bir yanından Venedik’e geliyor, buradan yola çıkan ilk gemiye binip adadan adaya atlayarak Kutsal topraklara ulaşıyordu. KUTSAL TOPRAKLARLA İLGİLİ BİR İFADE: Kurtarıcımız Isa’nın doğduğu yer ahıra çevrildi. Tapınağa getirildiği, baştan çıkarıldığı, öğüt verildiği, Şeytanı (Lazaro) dirilttiği, akşam yemeğinde yediği, gülünç duruma düşürüldüğü, mahkum edildiği, çarmıha gerildiği, mezara gömüldüğü, yeniden dirildiği ve göklere çıktığı yeri eğer SARAZENLER istemezse bizler göremeyiz. OTAVIO SAPIENCIA

62 62/66 Üç Tanık: Miguel de Cervantes Saavedra, Diego Galan, Otavio Sapiencia. Miguel de Cervantes Saavedra: (Don Quijote’un yazarı) Türk korsanların eline düşerek esaret hayatını tadanlardan belki de en meşhurudur. (D ü şman Araplar, K ö tü T ü rkler, Ç ıkarcı Yahudiler)

63 63/66 Diego Galan: 11 yıllık esaret hayatı ve İstanbul’dan Toledo’ya dönebilmek için geçen bir buçuk yılın sonunda hala en çok gurur duyabileceği yanının dinine olan sadakati olduğunu söylemiştir. Diego bütün bu esareti süresinde İstanbul’da gördüklerine karşı duyduğu hayranlığı da uzun uzun anlatmayı ve ölümsüzleştirmeyi ihmal etmemiştir. ( Esareti döneminde Cezayir’de Hasan Paşa’nın 550 esiri olduğunu anlatmıştır.)

64 64/66 Otavio Sapiencia: Otavio Sapiencia; gerçek adıyla Ottavio Sapienza evine dönmek isterken kendini Akdeniz’in göbeğinde bir Türk gemisinde bulan talihsiz Hıristiyandan biridir. 12 yıl esaret hayatı yaşamıştır. Papazdır. 5 yıl boyunca İstanbul’da Katolik cemaatinin ayin işlerini yürüterek nispeten imtiyazlı bir esaret hayatı geçirmiştir. 1622 yılında “Tratado de Turqua” başlığıyla basılan hatıratı bugün elimizdeki esaret konusunda en ayrıntılı eserlerden birisidir.

65 65/66 Sonuç: Dr.Özlem KUMRULAR; Bu kitabında 16.yüzyılda Batı’daki ’’Türk düşmanlığının kökenlerini tarihi belgeler üzerinden araştırarak ve kaynak göstererek anlatmakta ve Batılıların bugünde devam eden tarihten gelen hangi art düşüncelerle, Günümüz Türkiye’sine baktıklarına ışık tutmaktadır.

66 66/66 Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi, Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (1495- 1566) SON


"1/66 Avrupa’da Türk Düşmanlığının Kökeni TÜRK KORKUSU Özlem KUMRULAR." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları