Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

EMANETE R İ AYET ETMEK, SÖZÜNDE DURMAK FARUK KESG İ N SAR İ YER DO Ğ ANEVLER CAM İİ İ MAM-HAT İ B İ 1.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "EMANETE R İ AYET ETMEK, SÖZÜNDE DURMAK FARUK KESG İ N SAR İ YER DO Ğ ANEVLER CAM İİ İ MAM-HAT İ B İ 1."— Sunum transkripti:

1 EMANETE R İ AYET ETMEK, SÖZÜNDE DURMAK FARUK KESG İ N SAR İ YER DO Ğ ANEVLER CAM İİ İ MAM-HAT İ B İ 1

2 اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰى اَهْلِهَا وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَميعًا بَصيرًا Hz. Allah şöyle buyuruyor; "Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehil (ve erbab) ına vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder. Allah bununla size gerçekten ne güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah (sözlerinizi, hükümlerinizi) hakkıyla işitici, (bütün yaptıklarınızı) hakkıyla görücüdür." (en-Nisa :58). اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰى اَهْلِهَا وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَميعًا بَصيرًا 2

3 انَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا Emanetle ilgili olarak başka bir Ayeti Kerîme'de de şöyle buyurulmaktadır; "Biz emaneti göklere yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan (a gelince: O, tuttu) bunu sırtına yükledi. Çünkü o çok zulümkar, çok cahildir" (el-Ahzâb.72). 3

4

5 Müslümanların uymak zorunda oldukları kurallardan biri de emaneti gözetmek ve ehline vermektir. Emanete riayet etmemek, kişi ve toplum açısından çeşitli felaketlere sebep olabilir. Emanet güvenilir ve inanılır olmak, saklanmak ve korunmak üzere bırakılan şey anlamlarına gelir. Allah'ın emir ve yasaklarına uymak birer emanettir. Bu emir ve yasaklara uymak suretiyle de emanete riayet etmek gerekir. Hz. Muhammed (S.A.V.) henüz Peygamber olmadan önce kendilerine el-Emîn lâkabı verilmiştir. Peygamberimizi seven ve sevmeyen herkes onu Emîn lakabıyla çağırırdı. Zira Peygamberimiz öğrenmiş olduğu bir sırrı hiç bir kimseye söylemez saklanmak üzere bırakılan eşyayı her şart altında korurdu. Peygamberlerde bulunması gerekli olan sıfatlardan birinin de emanete riayet olduğu düşünülürse, bu ahlâk kuralının ne derece önemli olduğu ortaya çıkar. İnsanın kendisine karşı emaneti gözetmesi dünya ve ahiret hayatı ile ilgili görevlerini yapması, yararlı ve iyi olanı seçmesi, şehvet ve öfkesine hakim olmasıdır.

6

7 Komşularımızın hukukunu gözetmek, işi ehil olanlara vermek, ticari işlerde başkalarını aldatmamak onun bunun ayıbını aramamak, insanlara yararlı olmak halka ait emanetlerdendir. Devlet yönetiminde görev alanların dürüst olmaları, hakimlerin adaletle iş görmeleri, bilgili kişilerin halkı batıl inanç ve düşüncelerden korumaları, aile içerisinde eşlerin şeref ve namuslarını korumaları, çocukları dinî ve millî kültürümüze, geleneklerimize uygun olarak yetiştirmeleri de birer emanettir. 7

8 Allah'a kendimize ve insanlara karşı emanetleri yerine getirmek, iyi bir insan, iyi bir müslüman olmanın şartlarındandır. Yaptığımız her hareketin muhasebesini yapmalı ve alnımızın akıyla hesabını verebilmeliyiz Emanetin bir yük, bir sorumluluk olduğunu bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz emanete riayet etmemenin münafıklık, ikiyüzlülük alâmeti olduğunu bildirmektedir; "Abdullah B. Amr (İbn-l-As) (R.A.)'dan, şöyle demiştir; Nebiyy-i Mükerrem (S.A.V.) buyurdu ki, dört şey her kimde bulunursa halis münafık olur. Her kimde bunların bir parçası bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur. (Bunlar da) kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyanet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde ahdini tutmamak, husumet zamanında da haktan ayrılmaktır.« (Sahihi Buhari Tecridi Sahir Tercümesi Cilt 1 Sayfa: 45). 8

9 Antlaşma ve akidleşme ifadeleri bize iki sözümüzü ve va’dimizi hatırlatmaktadır. Bunlardan biri Allah ile yaptığımız antlaşma, diğeri de insanlarla yaptığımız akidleşmedir. Yukarıdaki âyetler, bütün antlaşma ve akidleşmeleri içine alacak kapsamdadır. Allah ile yaptığımız antlaşma, O’nu ilâh olarak tanımak, O’na asla ortak koşmamak ve emirlerine uyup yasaklarından uzak durmak hususlarındadır. Kur’ân-ı Kerîm’deki: “Ey âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi? Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur, demedim mi?” [Yâsîn sûresi (36), 60-61] âyetleri bize bu sözleşmeyi hatırlatmaktadır. 9

10 Allah ile yaptığımız antlaşmanın sonuçlarını bize hatırlatan âyet-i kerîmeler de vardır. Bunlardan birinde: اِنَّ الَّذينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْديهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْتيهِ اَجْرًا عَظيمًا “Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir” [Fetih sûresi (48), 10] buyurulmaktadır. 10

11 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ “Ey iman edenler! Akitlerin gereğini yerine getiriniz.” (Mâide, 5/1) وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ “O mü’minler ki, antlaşmalarına ve sözlerine riayet ederler.” (Mü’minûn, 23/8) بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ “Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” (Al-i İmran, 3/76). 11

12 وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً “Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsrâ, 17/34). وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ “Antlaşma yaptığınızda, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin.” (Nahl, 16/91) 12

13 Sözle birlikte yemin edilmişse, durum daha da ciddidir. Çünkü Allah adına yemin etmek, verilen sözde Allah’ı şahit göstermek demektir. Yeminine aykırı davranmak büyük günahlardandır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: وَ اَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَفيلًا اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ “Allah’ı şahit tutarak yemin ettikten sonra yeminlerinizi bozmayın; Allah’ı kendinize şahit gösterdiğiniz halde yemininizi nasıl bozarsınız!” Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir. (Nahl 91-92) 13

14 Sözünde Durmakla İlgili Bazı İncelikler  Çok gerekmedikçe söz vermeyin. Çünkü ileride duygu ve düşünceleriniz değişebilir; şartlar başkalaşabilir.  Söz verirken, inşallah demeyi unutmayın; böylece içtenliğiniz oranında Allah’ın yardımını yanınıza almış olursunuz.  Söz verirken kendinizi kısıtlamayın. Örneğin saat dokuzda orada olurum demek yerine dokuz civarında orada olurum derseniz, sözünüzü tutma olasılığınız yükselir.  Söz vermede kelime oyunları yapmak, sözünden dönmek gibidir. Çünkü söz vermede asıl olan karşıdakinin beklentisini yerine getirmektir.  Söz verirken veya anlaşma yaparken durum iyice netleştirilmeli, taraflar birbirini tam olarak anlamalıdır.  Önemli konularda anlaşmalar, detaylı bir şekilde yazılmalıdır. 14

15 Hz. Peygamber’in kısa süre içinde yüzbinlerce insanın sevgisini ve bağlılığını kazanmasındaki sırlardan birisi, onun güvenilir bir insan olmasıydı. Biz de Allah’ın ve insanların sevdiği biri olmak istediğimize göre, güvenilirliğimize gölge düşürecek davranışlardan uzak durmalıyız. Güvenilir ve dürüst olmak, kalp temizliğinin en önemli göstergelerinden biridir. İç dünyası temiz olan birinin ahlakı ve davranışları da düzgün olur. Bireyi kendisi yapan, “sözünün eri” kılan, ona gerçek bir varlık olma kimliğini veren ve onun şahsiyetinin temel değerlerini oluşturan dindir. “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende oldukları kimsedir.” (Müslim, İman, 14) 15

16 Gerçek vefa, Allah’a verdiği erdemli ve güvenilir olma sözünü hatırlayıp ne pahasına olursa olsun onu yerinde getirmektir. Bu itibarla Müslümanların ahidlerini bozmamaları istenir. 16

17 يَا أَيُّهَاالَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَاللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ “Ey iman edenler! Yapmayaca ğ ınız ş eyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacagınız ş eyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir kusur ve kabahattır.” Saf sûresi (61), 2-3 İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla taban tabana zıttır. Çünkü Allah Teâlâ insanı bu kabil sapmalardan uzak olarak yaratmıştır. Konuşma özelliği sadece insanda vardır. Bu sebeple insan doğruları konuşmak zorundadır. Sözleriyle doğruları değil de gerçek dışı hususları dile getirirse, kendisine verilen özelliğe ihanet etmiş, insanlıktan uzaklaşmış, şeytanın özelliğini benimseyerek ona yaklaşmış olur. Verdiği sözde durmamak, antlaşmalara uymamak da aynen böyledir. Zira bunun yalancılıktan farkı yoktur. İnsan, yaratılışına uygun olan doğruluktan uzaklaştığı ölçüde imanından fire verir. Bu sebeple verilen sözlere, yapılan antlaşma ve akitleşmelere titizlikle uymak gerekir. 17

18 عن أبي هريرة رضي اللَّه عنه ، أن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « آيَةُ المُنَافِقِ ثَلاثٌ : إذا حَدَّث كَذب ، وإذا وَعدَ أخلَف ، وإذا اؤْتُمِنِ خَانَ » متفقٌ عليه. زاد في روايةٍ لمسلم : « وإنْ صَامَ وصَلَّى وَزَعَمَ أَنَّهُ مسلِمٌ ». 18

19 Kendisinde bu kötü huylardan sadece biri bulunan kimse hemen münâfık sayılmaz. Bununla beraber onun, bir yönüyle münâfığa benzediği de inkâr edilemez. Şu halde kendisinde bu huylardan biri bulunan müslümanın yapması gereken şey, davranışlarına çeki düzen vermek ve o kötü huydan bir an önce kurtulmaya gayret etmektir. Münâfığın konumuzla ilgisi, söz verdiği halde sözünde durmaması, bir şey va’d ettiği halde va’dini yerine getirmemesidir. Sözünde durmayan ve va’dinden cayan bir müslüman bu haliyle müslümandan çok münâfığa benzemeye başladığını düşünerek üzülmeli ve bu çıkmazdan kurtulmaya bakmalıdır. 19

20 Emanete hiyânet edenler de Cenâb-ı Hakk’ın şu buyruğunu hatırlamalıdır: فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِى اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُ اٰثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَليمٌ “Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve bu hususta Allah’tan korksun” [Bakara sûresi (2), 283]. 20

21 AHDE VEFA Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki - Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin. Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek : **Söyledikleri doğru mu diye sorar. * Suçlanan genç der ki : **Evet doğru. Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Genç anlatmaya başlar: **Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, *dedi. Hz Ömer: 21

22 *Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin*, dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak: **Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı*: **Ben memleketinde zengin bir insanım, babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum, der. * Hz. Ömer der ki: **Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?* 22

23 Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki: *Bu zat benim yerime kalır.* O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As'dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek: *Ey Amr, delikanlıyı duydun, *der. O yüce sahabe: *Evet, ben kefilim, *der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki: *Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim*. Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki: *Biz de sözümün arkasındayız*. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki: 23

24 *Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin? Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan):* *'AHDE VEFASIZLIK ETTI'* demeyesiniz diye geldim der. Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki: *Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu onun yerine kefil oldun?. *Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir: *Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. 'İNSANLIK ÖLDÜ 'dedirtmemek için kabul ettim, der. Sıra gençlere gelir, derler ki: *Biz bu davadan vazgeçiyoruz. Bu sözün üzerine Hz Ömer: *Biraz evvel babamızın kani yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir: *MERHAMETLİ İNSAN KALMADI'* DEMEYESINIZ DİYE… 24


"EMANETE R İ AYET ETMEK, SÖZÜNDE DURMAK FARUK KESG İ N SAR İ YER DO Ğ ANEVLER CAM İİ İ MAM-HAT İ B İ 1." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları