Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ÇEVRE SORUNLARI İnsanoğlu var olduğundan beri doğadan yararlanmaktadır. Çevreye verilen zararlar başlangıçta önemsenmemiştir. Kirlilik artışı, çevrenin.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ÇEVRE SORUNLARI İnsanoğlu var olduğundan beri doğadan yararlanmaktadır. Çevreye verilen zararlar başlangıçta önemsenmemiştir. Kirlilik artışı, çevrenin."— Sunum transkripti:

1 ÇEVRE SORUNLARI İnsanoğlu var olduğundan beri doğadan yararlanmaktadır. Çevreye verilen zararlar başlangıçta önemsenmemiştir. Kirlilik artışı, çevrenin kendini yenileyebilme özelliğini aşmıştır. Ekolojik denge bozulmuş, Bölgesel ve küresel çevre kirlilikleri görülmeye başlanmıştır.

2 Çevre Kirliliği: insanların her türlü faaliyetleri sonucu havada, suda ve toprakta meydana gelen olumsuz gelişmelere paralel olarak ekolojik dengenin bozulması ve bunun sonucu ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede meydana getirdiği arzu edilmeyen sonuçları ifade etmektedir. İki çeşit kirlenmeden bahsedilebilir. Birinci tip kirlenme: biyolojik olarak ya da kendi kendine zararsız hale dönüşebilen maddelerin oluşturduğu kirlilik (hayvanların besin artıkları, dışkıları ve bitki kalıntıları vb….). İkinci tip kirlenme: biyolojik olarak veya kendi kendine yok olmayan ya da çok uzun sürede yok olan maddelerin oluşturduğu kirlilik (kimyasal maddeler, tarım ilaçları, endüstriyel atıklar gibi insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkmaktadır).

3 Hava Kirliliği Su Kirliliği Toprak Kirliliği Çölleşme Asit Yağmurları Doğal Ortamın Bozulması ve Biyoçeşitliliğin Azalması Ozon Tabakasının Delinmesi Küresel Isınma İklim Değişikliği Gürültü kirliliği, radyasyon kirliliği, uzay kirliliği

4 HAVA KİRLİLİĞİ Atmosferdeki gaz, sıvı ve katı parçacık yoğunluklarının canlı sağlığına ve ekolojik dengeye zarar verecek derecede artması. Karbondioksit, kükürtoksitler, azotoksitler, hidrokarbonlar ve aresoller. Hava kirlenmesi özellikle sanayi devriminden sonra enerji üretiminin yoğunlaşması ile artmıştır. 1952’de Londra’da sanayinin neden olduğu hava kirliliğinden dolayı 1 hafta da 4000’den fazla kişi hayatını kaybetmiştir. 1995 yılında Çin ekonomisinde hava ve su kirliliğinin neden olduğu ölüm ve verimlilik kaybının GSYİH’nin %8’i seviyesinde gerçekleşmiştir. yılları arasında hava kirliliğinin sağlığı ve çevreyi olumsuz etkileyerek Avrupa’da neden olduğu toplam maliyetin milyar $ civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de kentlerdeki hava kirliliğinin ana kaynakları sanayi, binalardaki ısınma ve trafiktir. Termik santraller ve çimento endüstrisinin hava kirliliğinde önemli payı vardır.

5 SU KİRLİLİĞİ Nedenleri: tarımda aşırı gübreleme, arıtılmayan evsel ve endüstriyel atık sular (kanalizasyon atıkları), tanker kazaları, kimyasallar ve denizlere bırakılan tüm zararlı maddeler, gemi atıkları, petrol arama faaliyetleri, yanlış avlanma, suyun sıcaklık dengesinin değiştirilmesi, denizden kum çekilmesi, hayvansal atıklar vb… Dünya çapında kullanılan suyun %80’inin kanalizasyon ile toplanmadığı veya arıtılmadığı tahmin edilmektedir. Akarsuların kirlenmesi, denizde yasayan canlıların toplu ölümlerine, içme sularının kirlenmesine ve salgın hastalıklara neden olur. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl 1,8 milyon insan, % 90’ı beş yaş altı çocuklar olmak üzere, ishalden; 1,3 milyon insan sıtma hastalığından ölmektedir. Söz konusu hastalıklar, güvenli olmayan su kullanımı, yetersiz kanalizasyon hizmetleri ve kirlilikten kaynaklanmaktadır. Türkiye Çevre Durum Raporu’n göre (2011) Türkiye’nin su kaynaklarının kalitesinin bozulmasının başlıca nedenleri arasında; doğal kaynakların aşırı kullanımı, sanayileşme faaliyetlerinin ve kentleşmenin denetimsiz ve düzensiz oluşu, evsel ve tarımsal faaliyetler yer almaktadır. 2010 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de toplam nüfusun %73’ü kanalizasyon sistemlerine erişime sahiptir. Atık su arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun oranı 1994 yılında %10 iken, 2010 yılında %52 olmuştur. Türkiye’deki 147 organize sanayi bölgesinden sadece 41 tanesi çalışan atık su arıtma tesisine sahiptir (TÜİK, 2010).

6 Meriç ve Ergene Nehirleri, Çorlu Deresi, Susurluk Çayı sanayi ve evsel atıklar dolayısıyla aşırı kirlenmiştir. Ege Bölgesi’nde Gediz Nehri, Akdeniz Bölgesi’ndeki Seyhan, Ceyhan ve Asi Nehirleri, Karadeniz Bölgesi’nde Yeşilırmak Havzası kirlenmeyle karşı karşıyadır Göllerin kirlenmesi açısından sorun daha büyük olup Sapanca Gölü, İzmit’in büyük endüstri kuruluşlarından; Manyas Gölü çok önemli bir kuş cenneti olmasına rağmen kırk civarında sanayi kuruluşu tarafından kirletilmektedir. Tuz Gölü, Konya kentsel atıkları; Van Gölü ise bazı derelere atılan atıklar yoluyla kirletilmektedir. Marmara Denizi evsel ve endüstriyel atık suların deşarjları, tarımsal faaliyetler, gemi atık suları ve atmosferik çökelme kaynaklı kirlenmeye büyük oranlarda maruz kalmaktadır. Marmara Denizi’ndeki kirlilik nedeniyle 143 deniz canlısı türü yok olmuş, bir çok balık türünün miktarı ciddi oranda azalmıştır. Kirlenmenin en yoğun yaşandığı deniz ise Karadeniz’dir. Bu durumun baş suçlusu Tuna Nehri'dir. Karadeniz'in kirlenmesinde % 75 oranında payı olan Tuna Nehri, Kıta Avrupası'nın neden olduğu kirliliğin üçte birini Karadeniz'e ulaştırmaktadır. Tuna Nehri, her yıl Karadeniz'e 206 bin ton petrol kökenli kimyasal, 48 bin ton deterjan, 12 bin ton çinko, 6 bin 700 ton manganez, 4 bin 500 ton kurşun, ton arsenik ve 80 ton cıva getirmektedir.

7 TOPRAK KİRLİLİĞİ Çöp yığınları, tarım arazilerinin aşırı sulanması, asit yağmurları, gereğinden fazla gübreleme ve ilaç uygulamaları, uygun olmayan yapılaşma, tarım ve orman arazilerinin işgali toprak kirliliğinin nedenlerini oluşturmaktadır. Su kirliliği toprak kirliliğine, toprak kirliliği yer altı sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Ormansızlaşma ve yanlış tarım uygulamaları erozyon yoluyla toprak kirliliğine neden olmaktadır. Toprak kirliliği, bitkiler ve hayvanlar üzerinden besin zincirinde en son insan sağlığını etkilemektedir. Toprak kirliliği tarım arazilerinin verimliliğinin azalmasına ve tarım sektöründe gelir kayıplarına neden olmaktadır. Türkiye kara yüzeyinin %90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon yaşanmaktadır. Arazinin %63'ü çok şiddetli ve şiddetli, %20'si ise orta şiddetli, % 7'si ise hafif şiddetli erozyonla karşı karşıyadır. İşlenen tarım alanların %75'inde (yaklaşık 20 milyon Ha) yoğun erozyon görülmektedir. (Tema Vakfı).

8 Resmi rakamlara göre ülkemizde 2010 yılı itibariyle 24 milyon 294 bin hektar tarım alanı bulunuyor. 10 yıl önce bu rakam 27 milyon 856 bin hektar idi. Yani 20 yıllık bir süre içinde 3.5 milyon hektar tarım arazisi kaybettik. O tarihte bu toprakların 18.8 milyon hektarı ekiliyordu. 20 yıl sonra ekili topraklarımızın miktarı 16.2 milyon hektara gerilemiş bulunuyor. Erozyon sonucunda barajlarda biriken katı materyaller, kullanılabilir baraj rezervuar hacminde gözle görülür kayıplara neden oluyor. Erozyon, büyük kaynaklar harcanarak gerçekleştirilen ve ekonomik ömrü ortalama 100 yıl olarak öngörülen barajların ömrünü kısaltıyor. Türkiye`de yaşanan şiddetli erozyonun sonucu olarak, Altınapa Barajı 19, Bayındır Barajı 28, Demirköprü Barajı 41, Hirfanlı Barajı 33, Karamanlı Barajı 13, Kartalkaya Barajı 19, Kemer Barajı 22, Selevir Barajı 27, Sürgü Barajı 35, Yalvaç Barajı 27 yılda ekonomik ömrünü tamamladı.

9 Çölleşme Asit yağmurları
Sıcaklık dengesinin bozulması-aşırı ısınma ve soğuma Kuraklık, yağışların azalması Deniz seviyesinin yükselmesi tuzlu suyun tarım alanlarına karışması Bitki örtüsünün zarar görmesi ve ormansızlaşma Verimsiz arazilerin tarıma açılması Erozyon Asit yağmurları Fosil yakıt atıklarının doğal su döngüne karışarak kimyasal tepkimeler sonucu oluşmaktadır.(kükürtoksit ve azotoksit su buharı ile tepkimeye giriyor) Sülfürik ve nitrik asit Toprağın verimini düşürüyor Su kirliliğine neden oluyor Sermayenin yıpranmasını hızladırıyor Canlı organizmalara ve bitki örtüsüne zarar veriyor.

10 Biyolojik Çeşit Kaybı Biyolojik çeşitlilik: belirli bir bölgedeki tüm bitki, hayvan ve mikro organizma türlerinin çeşitliliği olarak tanımlanmakta ve insan refahı için ekosistemlerin yaşam destek sürecini sürdürebilme yeteneğini ifade etmektedir. Genetik, tür ve ekosistem çeşitliliği gibi üç ayağı vardır. Canlı doğal kaynak zenginliğidir. Aşırı avlanma, kimyasal kullanımı, aşırı gübreleme, ormansızlaşma, iklim değişikliği nedeniyle biyolojik çeşitlilik giderek azalmaktadır. Tropikal yağmur ormanlarının yarısı günümüzde yok olmuştur. Yakın bir gelecekte tamamının yok olacağı veya kalitesini yitireceği tahmin edilmektedir. Bu ormanlar en büyük biyolojik çeşitliliğe sahip bölgelerdendir. İlaç sanayi üretimin %25-30’luk üretimi sadece bu ormanlardan sağlanmaktadır. Küresel ekonominin %40’ı biyolojik ürünler ve süreçlerle ilgilidir. biyolojik çeşitliliğin küresel ekonomik değerinin 2,9 trilyon dolar /yıl olduğu, ekosistemlerin sunduğu mal ve hizmet değerinin 33 trilyon $/yıl olduğu tahmin edilmektedir (OECD). 1992 yılında BM Rio Zirvesinde “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” imzalanmıştır.

11 KÜRESEL ISINMA ve İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Atmosferdeki sera gazlarının miktarlarının yapay olarak artması sonucu yeryüzündeki sıcaklığın artması olayına küresel ısınma denir. Sera gazları, genellikle kömür, petrol gibi fosil yakıt kullanımından, sanayi üretiminden, çeşitli atıklardan ve tarımsal etkinliklerden kaynaklanmaktadır. Enerji üretimi ve ormansızlaşma da, sera gazlarının artmasında rol oynayan önemli faktörlerdir. Sanayi devriminden günümüze ortalama yüzey sıcaklığı 1 C° artmıştır. İklim modelleri, küresel ortalama yüzey sıcaklığında 2100 yılına kadar 1990’a göre 1 ile 3,5 C° arasında bir artış olacağını öngörmektedir. Küresel iklim değişikliği ise küresel ısınmaya bağlı olarak diğer iklim öğelerinin (nem, yağış, hava hareketleri) değişmesi olayıdır.

12 Çevre Sorunlarının Nedenleri
Nüfus Artışı Kentleşme Sanayileşme ve Ekonomik Büyüme Yoksulluk

13 Nüfusun çevre için tehdit oluşturması son 50-70 yıllık dönemde gerçekleşmiştir.
1950 yılına kadar yılda ulaşılan nüfus düzeyi son 50 yıldaki nüfus artışına eşittir. Nüfus artışı ve artan nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanması sorunu madenler, gıda maddeleri, ormanlar, oturulabilir alanlar, tarım alanları ve diğer sınırlı doğal kaynaklar ve çevre üzerinde talep ve insan baskısı yaratmaktadır. Ayrıca, nüfus sorununun olduğu gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme ve kalkınma çabaları nedeniyle enerji ve hammadde kaynakları açısından doğal kaynak ve çevre üzerindeki bu baskı daha da artmaktadır. Bu bağlamda, hızlı nüfus artışı ve nüfusun doğal kaynaklara göre dağılımındaki dengesizlikler, çevre sorunlarının ortaya çıkmasına ortam hazırlamakta ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasını da engellemektedir. FAO’nun 2010 yılı verilerine göre dünyada kişi başına düşen verimli orman alanı 0,6 ha’dır ve yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğündedir yılı verilerine göre ülkemizin verimli orman alanı 10,4 milyon ha’dır. Bu 75 milyonluk nüfusa uygulandığında, ülkemizde kişi başına 0,14 ha, bir başka deyişle dörtte bir futbol sahası büyüklüğünde verimli orman alanı düşmektedir. Bu oranın nüfus artışı ile birlikte ilerleyen yıllarda %10-30 arasında düşeceği tahmin edilmektedir.

14 Yıllar Dünya Nüfusu 1650 500 milyon 1700 610 milyon 1750 790 milyon 1800 980 milyon 1850 1.260 milyar 1900 1.650 milyar 1950 2.520 milyar 2000 6.060 milyar 2014 7.200 milyar

15 Nüfus artışı ve genç nüfustaki büyüklük özellikle kırsal alanlardan kentsel alanlara ve ülkeler arasında göçün de artmasına neden olmaktadır. Göçün sürekli ve yüksek oranlarda artması ise kentleşme ve çevre sorunlarını da artırmaktadır. Özellikle nüfus artışı nedeniyle oluşan göçünün yarattığı baskılar nedeniyle dengesiz kentleşme süreci kaçınılmaz olmaktadır. Kentleşme, kentlerin büyümesi, yeni kentsel yerleşim yerlerinin kurulması, üretim ve sektörler için toprak ve arazi paylaşımı nüfusun ve kentleşmenin çevreye etkisinin derecesini ve yönünü belirlemektedir. Bu bağlamda göç ve dengesiz kentleşme ise, toprak kaymasına ve çölleşmeye, arazilerin yok edilmesine, yakacak ihtiyacı için orman ve bitki örtülerinin yok edilmesine, sanayi üretim artışı ve yerleşim yerlerinin artmasından dolayı sera gazlarını artmasına, hava ve su kirliliğine, gürültü ve trafik sıkışıklığına neden olmaktadır. Katı ve sıvı atıkların büyük bölümü kentlerde üretilmektedir. Kentler ve çevresi sanayi kuruluşlarının yoğunlaştığı alanlardır. Bu durum hava, su ve toprak kirliliğine zemin hazırlamaktadır. 2000 yılından sonra 1 milyondan fazla nüfusu olan büyük kentlerin sayısı dünyada 400 civarındadır. 1950’lerde nüfusu 10 milyondan fazla 2, 3 kent söz konusu iken 2015 yılında bu sayı 35 olmuştur. Bunun anlamı ise kentsel alanlarda, çöp, kanalizasyon, içme ve kullanma suyu sağlamak için sorunların katlanarak artması demektir.

16 Sanayi devrimi ve sanayileşme süreci artan enerji ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Aynı zamanda köylü tarım işçisi sanayi işçisine dönüşerek kentlere göç yaşanmıştır. Artan enerji ihtiyacı kömür ve petrol gibi fosil yakıtlardan karşılanmış, doğal kaynakların tükenmesini hızlandırmış ve zamanla küresel boyutta çevre sorunlarına neden olmuştur. Ancak sanayinin yoğun olarak kullandığı kömür ve petrol rezervlerinin önümüzdeki yıl içinde tükeneceği öngörülmektedir. Dünya enerji ihtiyacı, 2011 Dünya enerji tüketimi

17 Sanayi şüphesiz, ekonomik gelişmenin ve değişmenin en temel araçlarından biridir.
Doğal olarak da sanayinin ekonomi, toplum ve çevre üzerindeki etkileri de olmaktadır. Bu bağlamda sanayileşme üretim amacıyla yeryüzündeki bitki, hayvan, toprak ve enerji gibi bütün doğal kaynaklarının hızla tüketilmesine ve hava, su ve toprağın niteliğinin bozulmasına neden olmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerin küresel çevre sorunlarının yaratılmasında ve oluşmasındaki payları çok büyüktür. Bu sorunlar sadece sanayileşmenin olduğu ülke ve bölgelerde olmayıp sınırları aşarak küresel çevre sorunları hâline dönüşmektedir. Örneğin ABD’nin dünya nüfusunun %5’ine sahiptir. Fakat dünya hammadde miktarının yaklaşık %40’ını, dünya enerjisinin de %25’ini tek başına tüketmektedir. Doğal olarak bu tür ülkeler karbondioksit, karbonmonoksit ve kükürt emisyonların, zehirli her tür atıkların, fotokimyasal duman ve gazların salınımından sorumludurlar. Bu nedenlerle hava kirliliğine neden olan sanayi alanları demir-çelik, gübre, boya, kağıt, selüloz, çimento, şeker, tekstil, petrokimya, tarımsal mücadele, deri ve enerji üretimine ilişkin bütün üretim faaliyetleri olarak sıralanabilir. Sanayileşme ekonomik büyümenin itici gücüdür. Ekonomik büyüme, GSMH’daki artışlar dolayısıyla toplam üretim düzeylerindeki sürekli artışlar olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle büyüme, kaynakları sürekli kullanan ve tüketen bir üretim artışı olarak ifade edilmektedir.

18 Dünya GSMH 1800-2013 trilyon dolar
Özellikle ekonomik büyüme sonucu üretim ve tüketimdeki artışlar doğal kaynakların ve enerjinin aşırı kullanılmasına neden olurken suyun havanın, toprağın kalitelerinin bozulmasına, bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına, verimli tarım arazilerinin azalmasına, sanayi atıklarının artmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda, küresel üretim, ticaret ve tüketim artarken, doğal kaynakların ve enerjinin kullanılması ve çevre sorunlarının da hızla artması kaçınılmaz olmuştur. Sürekli mal ve hizmet miktarındaki sayısal artışlar sorumsuzca doğal kaynakların tüketilmesi GSMH’yı artıran bir süreç yanında zaman zaman azaltan bir gelişme de olabilmektedir. Bu konudaki çarpıcı örnek, Endonezya’dır yılları arasında Endonezya yıllık %7 büyüme gerçekleştirmiştir. Ormanların yok olması, petrol ve enerji kaynaklarının tükenmesi sonucu ortaya çıkan GSMH kaybı ise yaklaşık %3 olarak hesaplanmıştır. Bu durumda büyüme artışı aslında %4’tür (ekonomik olmayan büyüme). ABD’de ise yılları arasında ABD’de çevre koruma politikaları nedeniyle % 2.59 oranında GSMH kayıpları olmuştur. Dünya GSMH trilyon dolar

19 Azgelişmişlik ve yoksulluk doğal kaynakların tükenmesi ve çevrenin bozulmasında etkili olan diğer bir durumdur. Ayrıca yoksulların, ihtiyaçlarını gidermek için bilinçsiz doğal kaynak kullanımı doğal kaynakların tükenmesine ve çevrenin bozulmasına; bozulmuş ve yenilenemeyen doğal kaynaklar ise yoksulluğu artıran bir kısır döngünün yaşanmasına da neden olmaktadır. Bu kısır döngüde gelir, kaynaklar ve fiziki sermaye açısından bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olan yoksullar, gelir, gıda, enerji, su ve yakacak elde edebilmek için doğal kaynakları sürekli kullanmaktadırlar. Bu durum ise doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve çevre sorunlarının artmasına neden olur. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yarattıkları çevre sorunları genellikle bu ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapılarından yani, azgelişmişlik özelliklerinden kaynaklıdır. Bu ülkelerde çevre sorunlarını ortaya çıkaran ve artıran nedenler, hızlı sanayileşme ile birlikte azgelişmişlik ve yoksullukla ilgili nedenlerdir. Sanayileşme ve kentleşme beraberinde hava, su kirliliği, sağlık sorunları, yerleşme, altyapı sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar, kötü beslenme, sağlıksız kentleri ve banliyöleri tehdit eden unsurlar olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise ileri sanayi ve teknolojik gelişme sonucunda çevre sorunları artmıştır. Ayrıca gelişmiş ve zengin ülkeler, mal ve teknolojik ürünlerini, çevre sorunlarını, kirliliklerini ve atıklarını azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ihraç etmektedirler. Bu ülkelerden ise ucuz doğal kaynak ve işgücü satın almaktadırlar. Bu değişimin sonucunda zenginlik, refah, gelişmiş ülkelerde; yoksulluk, çevre sorunları ise azgelişmiş ve yoksul ülkelerde toplanmaktadır (kirlilik sığınakları hipotezi).

20 Azgelişmiş ve yoksul ülkelerin kalkınma ve modernleşme adı altında doğal ve toplumsal kaynakları, sanayileşmiş ve gelişmiş modern ülkeler tarafından sürekli sömürülmektedir. Özellikle dünyanın en yoksul ülkeleri dış ticaret gelirlerini artırmak için doğal kaynaklarını, enerji kaynaklarını ve kendilerine özgü tarım ürünlerinin ihracatını artırmak zorundadırlar. Buna karşın gelişmiş ülkeler ise gelişmekte olan/yoksul ülkelere kirlilik yaratan sanayi ve teknolojilerini ihraç etmektedirler. Sanayileşmenin ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak 1900’lü yıllardan günümüze, ekolojik sistemin bozulduğu ve çevre sorunlarının nicelik ve niteliğinde bir değişim yaşandığı gözlenmektedir. Bu bağlamda üretimin, sermayenin ve emeğin ulusal sınırları aşarak küreselleşmesi bir başka deyişle ekonomik sistemin küreselleşmesi çevresel sorunları da yaygınlaştırmıştır. Ekonomik sistemin küreselleşmesi ise ekolojik sistemdeki dengelerin bozulmasına ve çevre sorunlarının sınır ötesi çevre sorunlarına dönüşmesine neden olmuştur. Yani, dünya ekonomik sisteminin küreselleşmesi ile ekolojik sistemin küreselleşmesi ve çevre sorunlarının küreselleşmesi yakından ilgilidir. Bu bağlamda sınır ötesi çevre sorunları, iki veya daha fazla ülkenin çevre sorunlarının birbiri içine geçerek zararlı tüm emisyon ve atıkların hava, su, toprak aracılığıyla sınırları geçerek ülkeler arasında taşınmasıdır. Sınır ötesi çevre sorunları içinde sınır ötesi hava kirliliği çok önemli bir sorundur. Çünkü bu kirliliği belirlemek ve kanıtlamak çok zordur ve küresel düzeyde etkileme alanı da çok geniştir. Bu konuda İngiltere ile İskandinav Ülkeleri’ni etkileyen asit yağmurları, sınır ötesi hava kirliliğine gösterilen örneklerden birisidir. Akarsular aracılığıyla denizlerin ve toprağın kirlenmesi (Tuna nehri-Karadeniz).

21 Çevre sorunlarına neden olan ülkeler dört farklı grupta toplanmaktadır.
Birinci grup ülkeler, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerin küresel çevre sorunlarının meydana gelmesindeki payları çok büyüktür. Özellikle sanayileşmenin etkisiyle karbondioksit, karbonmonoksit, kükürt emisyonları her türlü zehirli ve kimyasal atıklar ve emisyonları yayarak ozon tabakası ve küresel iklim değişimi üzerinde çok önemli olumsuz etkileri olmaktadır. İkinci grup ülkeler ise hızlı nüfus artışları ve kalkınma ile ilgili birçok problemleri olan azgelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerde sanayileşmenin neden olduğu dışsallıklar çevre sorunlarını yaratmaktadır. Ayrıca, azgelişmişlik ve yoksulluk nedeniyle her türlü doğal kaynak ve çevresel varlıkların aşırı tüketilmesi sonucu da ortaya çıkan bölgesel ve küresel sorunlar, çevre sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Üçüncü grup ülkeler, sanayileşme çabaları olan gelişmekte olan ülkelerdir. Hızlı sanayileşme ve kentleşme süreçleri nedeniyle ağır ve zehirli sanayi atıkları ve emisyonları, havanın, suyun ve bitki örtüsünün niteliklerini bozarken, nüfus artışı ve dengesiz kentleşme konut, barınma ve her türlü alt yapı sorunları yaratarak çevre sorunlarının artmasına neden olmaktadır. Dördüncü grup ülkeler ise eski Doğu Bloku olarak adlandırılan günümüzün Doğu Avrupa Ülkeleridir. Bu ülkelerde gelişmiş ülkelerin ihtiyacı olan hammadde, enerji ve işgücü kaynakları olması nedeniyle doğal kaynakları, enerji kaynakları ve çevresel varlıkları hızlıca tükenmektedir. Ayrıca, bu ülkelerin gelir artışı için yaptıkları çevreyi dikkate almayan büyüme ve küresel piyasalara uyum çabaları ise karbondioksit ve kükürtdioksit emisyonlarının atmosfere yayılmasını hızlandırmakta ve neden oldukları su kirliliği, zehirli katı ve sıvı atıklar ile çöpler gibi çevre sorunları da kaçınılmaz olarak bütün ülkeleri etkilemektedir (Kaplan, 1999; 40-41).

22 ÇEVRE SORUNLARI – EKONOMİ İLİŞKİSİ
Çevre kirlenmesinin temelinde, ihtiyaçların karşılanması için girişilen üretim ve tüketim faaliyetleri bulunmaktadır. Ekonomi bilimi, ilk başlarda çevrenin, kendi kendine, ortaya çıkan kirliliği absorbe edeceğini kabul etmiştir. Çevrenin aslında giderek kıtlaşan bir kaynak ve bu bağlamda “ekonomik” bir mal olduğu, bu nedenle “serbest” bir mal gibi sorumsuzca tüketilmesinin önemli sorunlar meydana getirdiği anlaşılmıştır. Dışsallıklar, üreticilerin ya da tüketicilerin aldıkları kararlarla, ekonomideki diğer üretici ya da tüketicileri, piyasa fiyatı dışında, olumlu ya da olumsuz etkilemelerini ifade eder. Bir karar biriminin bir başka karar birimine doğrudan sağladığı yarara veya doğrudan yüklediği maliyete dışsallık denir. Negatif dışsallıkların kendisini en çok gösterdiği alan çevredir.

23 ÇEVRE POLİTİKASI Çevre Politikaları Kumanda ve Kontrol Araçları
Emirler ve Yasaklamalar Standartlar Emisyon Standartları Teknolojik Standartlar Ortam Kalitesi Standartları Ekonomik Araçlar Vergiler ve Harçlar Sübvansiyonlar Ticareti Yapılabilir Kirletme İzinleri Diğer Araçlar Mülkiyet Hakları Depozito Geri Ödeme Sistemleri Performans Kefaleti ve Bonoları

24 ÇEVRE VERGİLERİ Çevre vergileri;
İlk defa Pigou çevre konularını iktisadi analizlerin içine sokarak, devletin dışsal sosyal maliyetler içeren faaliyetleri vergilemesi gerektiğini savunmuştur . Çevre vergileri, çevre ile ilintili matrahlar üzerinden alınan, zorunlu ve karşılıksız ödemeler ile az ya da çok sunulan hizmetin karşılığı olarak alınan bir kısım resim ve harçların toplamını ifade eder . OECD üyesi ülkelerde, çevre ile ilgili çeşitli vergiler uygulanmaktadır. Bu vergilerin toplam gayri safi milli hâsıladaki payı ise %2-2,5 düzeyine, toplam vergi gelirleri içindeki payları ise %5-6 seviyesine yükselmiştir. Dışsallıkların fiyata dâhil edilmesini sağlar, Firmaları çevreye daha az zarar veren üretim yöntemlerini geliştirmeye yönlendirir, Kirlilik kontrol maliyetini düşürür, Bütçe açıklarını finanse eder, Geleneksel vergilerde indirime gidilmesine sebep olur. En yaygın çevre vergileri uygulamaları enerji, ulaşım sektöründedir. Bunların dışında kirlilik ve doğal kaynak kullanımı alanda da iktisadi uygulamalar söz konusudur.

25 TÜRKİYE’DE ÇEVRE VERGİLERİ
Çevre Temizlik Vergisi Akaryakıt Üzerinden Alınan ÖTV ve KDV Motorlu Taşıtlar Vergisi Bazı Harçlar ve Ücretler Türk vergi sisteminde doğrudan çevre ile ilgili tek vergi örneği çevre temizlik vergisidir. Belediyelerin katı atık toplama ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar, vergiye tabi tutulmuştur. Konutlarda su tüketim miktarı esas alınarak su faturasında gösterilmek suretiyle tahakkuk etmiş sayılır. Diğer binalarda ise bina gruplarına ( 7 grup-dikey kademe) ve bina derecelerine (5 derece-yatay kademe) göre farklı sabit tutarlar verginin matrahını oluşturmaktadır.


"ÇEVRE SORUNLARI İnsanoğlu var olduğundan beri doğadan yararlanmaktadır. Çevreye verilen zararlar başlangıçta önemsenmemiştir. Kirlilik artışı, çevrenin." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları