Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

FİNANSAL KRİZLER.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "FİNANSAL KRİZLER."— Sunum transkripti:

1 FİNANSAL KRİZLER

2 Hırs bir teknenin yelkenini şişiren rüzgâra benzer
Hırs bir teknenin yelkenini şişiren rüzgâra benzer. Fazlası tekneyi batırır. Azı da tekneyi olduğu yerde saydırır” VOLTAIRE

3 1-Reel Kriz (büyüme&istihdam)
Ekonomik Kriz 1-Reel Kriz (büyüme&istihdam) Reel değerler etkileniyor Reel değer (?), nominal değer (?) 2-Finansal Kriz Finansal kesim etkileniyor. Reel sektöre yayılma olasılığı çok yüksek

4 Reel kriz Konjoktürel dalgalanma dönemi dip aşamasının daha ileri boyutlarda tezahür etmesi/ ortaya çıkması. Dip-zirve Dip-dip veya zirve-zirve: konj. Dalgalanma. Periyodik olmayan (düzensiz), cari gsyh’nin potansiyel gsyh’den sapmasına denir. Potansiyel (trend): (bir şekil çizelim!)

5 1994 krizi (Para krizi) büyüme -%5,3
MY Borç stoku % 156 arttı (1993 % 85 artış idi; 2013 % 9,9 ) 2001 krizi (bankacılık krizi) büyüme -%5,7 MY Borç stoku % 180 arttı 2007 krizi (kredi+likidite krizi) büyüme 2009 yılı (%) Dünya -2,1 ABD -2,8 EU ,5 Almanya, İngiltere -5,1 Japonya -5,5 Türkiye -4,7 Ek bilgi: Gelişmiş ülkeler, daha fazla küçüldü!.

6 2008 krizi Hiç küçülmeyenler (Çin Hindistan, Polonya) Küçülenler
Hemen toparlananlar (Türkiye,) Türkiye, 9 çeyrekte kriz öncesi düzeye geri dönebildi. Geç toparlananlar (ABD, Almanya ) Hala toparlanamayanlar (Yunanistan, İspanya)

7 2008 krizi İstihdama etkisi Türkiye:
2001 krizi (kriz sonrası u: % 10 düzeyinde sabitlendi) 2000 % 6,5; 2001 % 8,4; 2002 % 10,3; 2009 % 15’e kadar çıktı; 2010 % 11,1; 2013 % 9; 2014 haz %9,1 ABD: Kriz öncesi % 5-6 Kriz: % 10 2014 haziran % 6,1 EU 18 Kriz öncesi % 8 % 11 Yunanistan, İspanya işsizlik %8-9 iken % 27, % 25 düzeyindedir. İspanya: Katı emek piyasası (?) Avrupa :Katı emek piyasası Türkiye ?

8 Literatürde finansal krizle ilgili tanımlar çeşitlilik arz etmektedir
Literatürde finansal krizle ilgili tanımlar çeşitlilik arz etmektedir. Genel kabul gören bir tanımlama yapılamamasında finansal krizlerin zaman içerisinde farklı şekillerde ortaya çıkması etkili olmuştur.

9 Mishkin, finansal krizi; ters seçim ve ahlaki risk problemlerinin çok daha kötü hâle geldiği finansal piyasalardaki doğrusal olmayan bozulma olarak tanımlamaktadır. Bu bozulmadan dolayı finansal piyasalar fonları en verimli yatırım fırsatlarına sahip kesimlere etkin bir şekilde aktaramamaktadır.

10 Veya finansal piyasaların sermaye tahsisi yapamaması sonucunda finansal aracılık ve yatırımların durmasını ifade etmektedir

11 Veya Varlık fiyatlarındaki düşüş (konut, hisse senedi) ve borçlular ile aracıların borçlarını vadesinde ödeyememeleriyle alakalı, tüm finansal sisteme yayılıp, piyasanın sermaye dağıtımı kapasitesini akamete uğratan finansal piyasalardaki bir bozulmadır.

12 Daha geniş kapsamlı bir tanımlamaya göre finansal kriz,
kredi tutarları ve varlık fiyatlarındaki önemli artışlar (kriz öncesi aşamada), finansal aracılıkta ve ekonomideki aktörlere dış finansman arzında ciddi aksamalar, (hane halkları, firmalar, aracılar ve kamu) bilançolarında büyük çaplı problemler, likidite desteği ve yeniden sermayelendirme şeklinde geniş kapsamlı kamu desteği gibi genelde birden fazla olayın yaşandığı olaylar bütünüdür

13 Finansal krizler yıkıcı ve bulaşıcı olabildikleri gibi acil politika tedbirlerinin alınmasını da hızlandırabilmektedir. Ekonomik durgunluklara neden olan finansal krizlerin bir kısmı diğer ülkelere de hızlı bir şekilde yayılmıştır.

14 Finansal krizlerin nedenlerinden birçoğu;
sürdürülemez makro ekonomik politikaların birleşimi, aşırı miktarda krediler, büyük çaplı sermaye girişleri ve bilançolardaki kırılganlıklar olup, siyasi ve ekonomik kısıtlamalardan kaynaklanan sorunlardan oluşmaktadır.

15 Finansal Kriz Türleri Finansal krizlerin farklı kaynaklardan beslenmeleri, farklı şekil ve formlarda meydana gelmelerine neden olmaktadır. Ayrıca finansal krizlerin gerçekleştiği piyasaların sürekli gelişen ve değişen bir süreç içerisinde olması da, finansal krizlerin zaman içerisinde daha farklı boyutlarda meydana gelmelerinde etkili olabilmektedir. Ör: karşılaştırması: Fin. Piyasalardaki farklı ürünler (MBO, CDO vb.)

16 İlk grup nitel tanımlamalar kullanılarak belirlenirken,
Reinhart ve Rogoff ise finansal krizleri geniş anlamda iki başlık altında toplamaktadır. İlk grup nitel tanımlamalar kullanılarak belirlenirken, İlk grup para (currency) ve ani duruş (sudden stop) krizlerinden; ikinci grup nicel ve yargısal analizlere bağlı olmaktadır. bankacılık ve borç krizlerinden oluşmaktadır.

17 Para Krizi Döviz kurundaki önemli değer kaybı olarak tanımlanmaktadır.
Frankel ve Rose (1996: 3), nominal döviz kurunda gözlenen limit aşımlarını para krizi olarak tanımlamıştır. Para krizi, paranın en az % 25 oranında değer kaybına uğraması

18 Altın ve gümüş yerine kâğıt paranın kullanılmasıyla birlikte uluslararası ekonominin gündeminde sıklıkla yer alan para krizleri, iki dünya savaşı arası dönemdeki ekonomik çalkantılar, Bretton Woods sisteminin çöküşü ( ) ve 1980’lerdeki Latin Amerika borç krizinin ilk aşamalarında etkili olmuştur.

19 Berg ve Patillo (1999: 124) rezervlerdeki değişimi;
Eichengreen, Rose ve Wyplosz (1996: 21) ise spekülatif baskıyı ölçmek üzere rezervlerde ve faiz oranındaki değişiklikleri de dikkate almıştır.

20 Yukarıdaki yaklaşımlar dikkate alındığında para krizi, bir ülke para biriminin döviz kuru değerine dönük, para birimindeki aşırı değer kaybı veya yetkililerin ulusal para birimini korumak üzere ellerindeki yabancı rezervleri satmak Veya ulusal faiz oranlarını yükseltmek zorunda kaldıkları spekülatif maksatlı saldırılar olarak tanımlanabilir. Sabit döviz kuru rejiminin uygulandığı bir ekonomide, para krizi mevcut döviz kuru rejiminin terk edilmesi yönünde ekonomi üzerindeki baskıyı temsil etmektedir

21 Başarılı bir saldırıda para birimi değer kaybederken,
tersi durumda döviz kuru değişmeyebilir ancak döviz rezervlerinde bir azalış veya faiz oranında önemli oranda bir artış kaynaklı maliyet söz konusu olacaktır. S. MB’ler neden döviz rezervleri bulundurur?

22 Para Krizi Modelleri Modellerin krizleri açıklamada yetersiz kaldıkları durumlarda yeni modeller geliştirilmiştir. Bu bağlamda para krizlerini açıklamak üzere birinci nesil, ikinci nesil ve üçüncü nesil olmak üzere birbiriyle ilişkili üç model geliştirilmiştir.

23 Birinci Nesil Modeller
Birinci nesil modeller Meksika (1973‐1982) ve Arjantin (1978‐81) gibi gelişmekte olan ülkelerde uygulanan tutarsız (maliye+para) politikaların para krizlerine dönüşme sürecini açıklamak üzere geliştirilmiştir.

24 Birinci nesil modeller ilk olarak Salant ve Henderson (1978)’in hükümetin satış politikası beklentilerinin altın fiyatlarına etkisini konu alan çalışmasından yola çıkan Krugman (1979) tarafından ortaya konmuştur. Modelinin geliştirilmesinde ödemeler bilançosundan yararlanılarak sabit kuru sürdürme çabasının krize neden olduğu açıklanmaktadır. Modelde yabancıların, ellerindeki portföylerinin kompozisyonunu yabancı para lehine değiştirerek, kamu rezervlerine dönük spekülatif bir saldırıda bulundukları varsayılmaktadır. Rezerv olduğu sürece, sabit kur sürdürebilir olacaktır. Ancak yabancıların, yerli paraya olan taleplerindeki sürekli artış döviz kurunun uygulanmasını riske sokmakta ve ulusal paranın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

25 Sabit döviz kurunun geçerli olduğu durumunda, ataklar karşısında rezervlerin yetersiz kalmasıyla mevcut döviz kuru sistemi çökecek, spekülatörlerin sabit kurun terk edileceğini öngörmesi ve ulusal para karşılığında döviz talep etmesiyle kriz gerçekleşecektir.

26 Birinci nesil modele katkıda bulunan Blanco ve Garber (1986) ise zaman serisi yöntemiyle Meksika örneğini analiz etmiştir. Çalışmada, devalüasyon olasılığı ve beklenen yeni sabit kurun değeri tahmin edilmiştir.

27 Hükümetin mevcut durumu:
Sabit kur uygulaması var. (Ancak sabit kurla uyumlu olmayan iki özel durum var) 1-Kamu borcu yüksek. (mali disiplin bozuk) 2-Açık finansman politikası (karşılıksız para basımı) Hazinenin bu borcu ödeyebilmek için iki olasılığı var. ya faiz ödemeyi kabul edip iç +dış borçlanmaya gidecek, yada MB’den karşılıksız para basımı yoluyla (açık finansman politikası) finansman sağlayacak. Hazine iç+dış borçlanmaya gitmiyor (çünkü faizin artmasını istemiyor, çünkü bu yola müracaat ederse borç yükü artıyor) gidemiyor (kimse borç vermiyor. (dış borçlanma; iç borçlanma) Çünkü ödememe riski var. EMBİ+)

28 Bundan dolayı yanlış bir politika izleyerek, (sabit döviz kuruyla uyumlu olmayan) TCMB’den borç alır. Bu likiditeyle piyasayı fonlar. Yüksek enflasyon riskinin olduğu ülkede yerli ve yabancılar yerli finansal varlık bulundurmak istemez, (tahvil almaz. Tahvilin fiyatı düşer), yabancı varlıklara yönelirler. (yabancı varlıkların fiyatı yükselir. Yani kur yükselir.) Eğer bu yanlış politika sürdürülürse, (karşılıksız para basımı) eline yerli para geçen yabancı varlık talep eder. MB, kuru sabit tutmak için döviz satar. MB’nin bu talep karşısında kuru sabit tutabilmek için önünde iki alternatif vardır. 1-Dolar sat, 2-Faizi artır (dolara talebi kısmak için) İşin içinde spekülatörler girerler. Spekülatörler, kurun artan talepten dolayı yükseleceğini tahmin ederler. Ayrıca MB’nin faizi artıramayacağını (elinin kolunun bağlı olduğunu tahmin ederler. Çünkü, zaten kamu borcu çok yüksek. Faiz artarsa, kamu borcu katlanılamayacak düzeye ulaşacaktır). Bu durumda MB için tek çıkar yol döviz satmaktır. Ama bunun da bir sınır var. Bir noktada elinde döviz kalmayınca paranın değerine devalüe etmek zorunda kalacaktır. Böylece spekülatörler muradına ererler. (ucuza aldıkları doları, devalüasyondan sonra tekrar TL ye çevirince oldukça yüksek bir kar elde etmiş olurlar)

29 Kriz, spekülatif atak olmaması halinde de olacak mıydı?
Spekülatörlerin rolü ne idi?

30 Kriz yine olacaktı. Spekülatörler, bu geleceği öngörüp, süreci hızlandırdı. Yani döviz rezervinin daha kısa sürede erimesi için atağa geçtiler ve başarılı oldular.

31 Krugman birinci nesil para krizini ne zaman yazdı?
1979 Krugmanın ifadelerini 1994 kriziyle 15 yıl sonra yaşadık. 94 krizi, 1. nesil para krizi modeline büyük oranda uymaktadır.

32 94 krizi ve 1. kuşak para krizi mod. benzerliği
Birinci kuşak modelle benzerlikler: Kamu açığı var. (1993 MY borç stoku % 85; 1994 te ise % 156 arttı ) Enflasyon yüksek (1994 % 100 ü aştı) Dış borç alınamıyor Kredi derecelendirme not indirimi İçerden borç alınamıyor Çiller hükümeti faizleri yüksek bulur. 93 kasımda 4 ihale iptal edilir. (faiz yüksek diye) Hazine KVA’ları kanunla sildirir (ağust 93) Hazine yeniden KVA alır. Ocak 94’te bu avansı tüketir. Eline TL geçenler, dolara hücum eder. TL değerlidir sermaye ve döviz liberizasyonu sağlandı TL konvertible oldu. Kur artık SAGP’ye göre hesaplanmaz oldu. Kur daha değerli oldu. X düştü, M arttı. Düşük Kur politikası izlendi. (kur,1987 ‘ye göre % 20 daha değerliydi. DEVALÜASYON beklentisi vardı.) Bunun için faizlerin yüksek olması gerekiyordu. Nitekim faizler yüksek tutuldu. (Böylece kamu borç yükü arttı.) Dolarizasyon hakimdi. (ocak 94memur maaşları ile dolar alındı) Döviz mevduat/GSYH >TL mevduat GSYH Resmi kur ile piyasa kuru (tahtakale) fark % lara vardı. Ocak, mart aylarında toplam 3 adet devalüasyon yapıldı.

33 İkinci nesil modeller Avrupa (1992‐1993) ve Meksika (1994)’daki spekülatif saldırıların açıklanmasında birinci nesil modellerin yetersiz kalması, yeni model arayışlarını beraberinde getirmiştir. Böyle bir ihtiyacın oluşmasında, spekülatif atakların öncekilerden farklılık arz etmeleri etkili olmuştur.

34 Böyle bir durumda, tutarlı rejimler bile çökebilir.
Rezervlerin ödemeler dengesi açıklarını kapatacak düzeyde olması durumunda bile gerçekleşebilir. Böyle bir durumda, tutarlı rejimler bile çökebilir. Ulusal faiz oranı ve döviz rezervlerindeki hareketler, spekülatif atakların olasılığını yansıtacaktır. Spekülatif atak sırasında, Faiz oranları artar, döviz rezervleri azalır.

35 Obstfeld, ikinci nesil modelleri açıklamak için faiz oranları ve istihdamın yer aldığı iki model kullanmıştır. Bunlardan ilkinde, devalüasyon beklentileriyle ilişkili yüksek faiz oranlarının yetkilileri devalüasyon kararı almaya zorlayabileceği açıklanmaktadır. Model, yüksek faiz oranlarının kamunun mali durumunu etkilediğini kabul etmektedir. Piyasanın devalüasyon beklentisine girmesi faiz oranlarını yükseltecek, ardından devalüasyon yapılması için gerekli koşulları oluşturacak ve devletin mevcut durumu sürdürme gücünü zayıflatacaktır. Yetkililer, döviz kurunun sürdürülebilir olmasına rağmen piyasanın devalüasyon beklentisi içinde bulunması durumunda, mevcut sistemin getirdiği maliyete bakmaksızın devalüasyona müracaat edecektir. Çünkü piyasada oluşan beklentiler, kurda değişikliğe gidilmemesini çok daha maliyetli yapmıştır (eğer devalüasyona gidilmezse, kura dönük baskıyı hafifletmek için hükümetin faizleri artırması gerekecektir. Bu ise daha maliyetlidir.)

36 İkinci model, işsizliğin düşürülmesine dönük politikalar ve piyasanın beklentilerine odaklanmaktadır. Devalüasyonlar, negatif çıktı şoklarını dengelemeyi arzu eden hükümetler tarafından tetiklenmektedir. Ancak hükümetin işsizliği tolere etme niyetine ilişkin piyasa beklentilerindeki ani bir değişme devalüasyonu tetikleyebilir. Piyasa katılımcıları, sabit kurun sürdürülmesinden kaynaklanan maliyetin ulaşmış olduğu düzeyde devletin tercihini sabit kuru terk etmekten yana kullanacağı kanaatinden hareketle devalüasyon beklentisi içerisine girerler.

37 ilişkiyi incelemiştir.
Obstfeld’in çalışmasından yola çıkan Flood ve Marion (1998), spekülatörlerin beklentileri ve devletin sabit kuru sürdürme kararlılığı arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Modele göre spekülatörler, devletin sabit kuru sürdürme kararlılığının işsizlik, bankacılık sistemini kırılganlığı, kamu borçlarının büyüklüğü veya yaklaşan seçimler gibi etkenler tarafından sınırlandığını hissettiklerinde parite atağa maruz kalabilecektir (Bu kısıtlar olunca, ok yaydan çıkmakta-sabit kur terk edilmektedir)

38 Literatüre “birinci model” ve “ikinci model” terminolojisini kazandıran Eichengreen, Rose ve Wyplosz (1995), aynı zamanda krizin her bir dalgasının yeni modellerin geliştirilmesine neden olacağı gerçeğini de ortaya koymuştur. Bu bağlamda Asya krizi, ilk iki modelden farklı yapıdaki “üçüncü nesil” modellerin oluşmasına neden olmuştur.

39 İkinci kuşak kriz modelleri AVRUPA KRİZİNE GENEL BİR BAKIŞ
Özellikle Avrupa’da gözlenen spekülatif atakların, birinci nesil modellerde tahmin edilen ekonomik temellerle ilgili olmadığı görülmüştür. Avrupa’daki ülkelerin bütçe açığı ve kamu borç stoku gibi sorunları yoktu.

40 İkinci nesil modeller Gelişmiş ülkelerin krizidir ERM krizi (1992)
Ülkenin borç sorunu yoktur. Mali disiplin sağlanmıştır. Ama işsizlik sorunu vardır. Spekülatif atak vardır. Atak olmasa idi sistem yaşayacaktı. Spekülatörler, ulusal paraya karşı atakta bulunurlar. Sabit döviz kuru uygulanmaktadır.

41 Spekülatörler, hükümetin içinde bulunduğu durumu değerlendirir
Spekülatörler, hükümetin içinde bulunduğu durumu değerlendirir. Karar alıcıların nasıl bir karar vereceğini irdeler. Hükümet kuru sabit tutmaya çalışmaktadır.

42 Buna göre karar alıcıların alternatifi vardır:
1-Faizi artırmak Spekülatörlere göre: «Bu alternatif tercih edilmeyecektir». Çünkü ülkede işsizlik problemi vardır. Faiz artarsa, firmalar zorlanacaktır. Politik nedenler ağır basacak, ve hükümet faizi artırmayacaktır. 2. Devalüasyon yapmak (veya kuru dalgalanmaya bırakmak): Bunun enflasyonu artırmak gibi bir maliyeti vardır. Kur artarsa, girdi fiyatları artar ve maliyet Enf ortaya çıkar Karar alıcılar hangi alternatifi seçecek?

43 Spekülatörlere göre: 2. alternatif seçilecek
Sonuç: Hükümet Politik nedenlerden dolayı faizi artırmayacak ve devalüasyona gidecek (yada kurun dalgalanmasına izin verecek) Türkiye’de yapılan devalüasyonlar: 1946, 58, 70, 80, 94, 2001 S: Neden bu kadar çok devalüasyon yapıldı? C. 1-Para arzındaki sürekli artış? (Fiyat artışı) 2-Aşırı değerli TL. (SAGP’ye göre belirlenmeyen kur. TL kasıtlı olarak değerli tutuldu. 94, 2001, 2008 krizlerinde TL aşırı değerlidir.) emisyon 6 kat, ÜFE 4 kat emisyon 5 kat, ÜFE 3 kat (enf ort % 10) emisyon arttı. (enf ort % 6,6) (1979 enf % 94) emisyon artışı (1980 enf % 100’ü aştı) ( yıllarında enf ve büyüme ilişkisi geçerli değildir. Normalde enf artar ise Y artar. Ama bu yıllarda enf artmış ancak Y düşmüştür) tcmb borçlanma, KVA alımı. (KVA silinmesi) (1994 enf % 100 aştı) Spekülatörler, hükümetin içinde bulundukları açmazın farkındadır. Spekülatörlerin tahmininde ki doğruluktan dolayı: Bu modellere «Kendi kendini doğrulayan Bekleyişler» de denir. Hükümet, iki alternatiften daha az maliyetli olanını seçmiştir.

44 Neticede: Spekülatörler, ulusal paraya atakta bulunur. Kur yükselir
Neticede: Spekülatörler, ulusal paraya atakta bulunur. Kur yükselir. Yabancı parayı ucuza satın alırlar, kur yükselince, yüksek kurdan satarlar ve kar elde ederler. (Bu anlamda kar elde edebilmeleri için yabancı parayı yüksek kurdan satmaları gerekir) S:Satmayıp ellerinde tutmuş olsalardı? Ulusal para tutmakla uğrayacakları kayıptan kendilerini korumuş olurlardı.

45 ÜÇÜNCÜ NESİL KRİZLER 1997‐98 Asya krizinin ilk iki model tarafından açıklanamayışı yeni model arayışlarını beraberinde getirmiştir. Bu maksatla geliştirilen üçüncü nesil modeller birbirinden farklı mekanizmalara dikkat çekmekte ancak genel olarak finansal piyasalarda ve bankacılık sisteminde meydana gelen bozulmaların para krizlerine nasıl dönüştüğüne odaklanmaktadır.

46 Bu yaklaşımlardan bir kısmı finansal serbestleşme ve ahlaki risk (
Bu yaklaşımlardan bir kısmı finansal serbestleşme ve ahlaki risk (?) problemini incelerken; bir kısmı kredi koşullarındaki daralmayı ön plana çıkarmış; bir kısmı da finansal kırılganlılar ve paniklere vurgu yapmıştır.

47 Önemli kavramlar Vade uyumsuzluğu: Açık Pozisyon: Yüksek Kaldıraç:
Sorunlu krediler:

48 Önemli kavramlar Vade uyumsuzluğu: Kısa vadeli borçlan, uzun vadeli varlık al: Mudilerden kısa vadeli borçlan, ama verdiğin krediler uzun vadeli olsun. Borcun vadesi bitince, yeniden borçlanman gerekecektir. Yeni borç bulman lazım. (Ya bulamazsan, ya daha yüksek faiz ödemen gerekirse&Faiz artarsa ne yapacaksın)

49 Açık Pozisyon: Döviz cinsinden borçlan, TL cinsinden kredi ver
Açık Pozisyon: Döviz cinsinden borçlan, TL cinsinden kredi ver. (Kur artarsa ne yapacaksın)

50 Yüksek Kaldıraç Oranı:
=Varlıklarım/Sermaye Eğer, sahip olduğum varlıkların değerinde ani bir düşüş olursa, bunu sermayem ile karşılamam gerekir. (Faiz artsın, elindeki tahvillerin fiyatı düştü. Varlık değeri azaldı ama borç değeri aynı. Sermayeden yemeye başladım.) Eğer, Sermayem yetersiz ise zorlanırım. İflasa zorlanabilirim.

51 Sorunlu krediler (Kalitesiz Varlıklar):
Geri ödenmeyen krediler. Bankalar artık kredi vermek istemez. Yatırım ve istihdam azalır. Olaya devlet açısından bakalım: Ön bilgi: Devlet Tahvili?, Hazine Bonosu? DİBS Mali baskınlık hakim. (kamu borcu yüksek. Birincil bütçe açığı var. Türkiye’de arasında sürekli birincil bütçe açığı vardır. Tahvilleri riskli bulan yatırımcılar, daha yüksek faiz talep edeceklerdir (1994 Hazine bileşik & 164; 1999%109; 2001 %96,2; 2013 %7,7). Bu da kamu borç yükünün artması anlamına gelir. Ayrıca vadeler kısalacaktır. ( gün; yıl). Mussolini: kısa vadeli tahvilleri, uzun vadeli tahvillerle değiştirmiştir. (1922) Rusya: 1998: Tahvil ödemesi yapmaz. Bankalar mudilerin (?) hesaplarını dondurur. Ruble dolar karşısında değer kaybeder. Ekim 2011 Haircut: Yunanistan tahvillerini elinde tutan özel kesimin alacakları % 50 silindi. SONUÇ: bilançosunda yüksek miktarda devlet tahvili bulunduran banka, (eğer bu tahvilin faizi enflasyona yada kısa vadeli faizlere endeksli değilse) faiz ve enflasyon sıçramalarına karşı naçar durumda kalır (faiz yükselince, tahvil fiyatı düşer). Elindeki tahvilin fiyatı yerlerde sürünür. Varlıklarım: Krediler+DİBS Kredilerin bir kısmı batmış, tahvillerin değeri düşmüş. Açık bir şekilde sermayeden yiyeceğiz.

52 Bazı risk kavramları Faiz Oranı Riski Döviz Kuru Riski: Kredi Riski:
Likidite Riski: İflas Riski:

53 Faiz Oranı Riski: Bir finansal kurumun varlık ve borçlarının vadeleri arasındaki uyumsuzluk neticesinde faiz oranlarındaki artış ve azalışlardan etkilenmeyi ifade etmektedir. Vade uyumsuzluğu sorunu&Faiz oranı Riski

54 Döviz Kuru Riski: Döviz kurunda meydana gelen değişimlerin yabancı para cinsinden varlıklar ve borçlar üzerinde oluşturacağı risktir. Açık Pozisyon Sorunu&Döviz Kuru riski

55 Kredi Riski: Finansal kurumun elindeki krediler ve menkul kıymetlerden doğan nakit alacaklarının tamamen ödenmemesi durumudur. En temel düzeyde kredi, tahvil gibi varlıklar için temerrüde düşme riskini içermektedir. KREDİ Riski nasıl ölçülür: EMBİ+ Türkiye için 1999 yılından beri yayınlanmaktadır. JP Morgan yayınlar. İlgili ülkenin ve ABD’nin aynı vadeli devlet tahvilleri arasındaki faiz farkı ile ölçülür. Bu farkın artması, kredi riskinin arttığı anlamına gelir.

56 Likidite Riski: Borçlardaki artış ya da nakit çıkışları sonucunda finansal kurumun varlıklarını kısa zamanda ve gerçek piyasa fiyatından nakde dönüştürememesi olarak tanımlanır krizi: Toxit asset:

57 İflas Riski: Finansal kurumun varlıklarındaki ani değer kayıplarını karşılayacak yeterli sermayeye sahip olmaması ve kanuni olarak aciz halde kalmasıdır. AMBAC Kredi notu Ocak 2008, 2,5 trilyon dolar sigortalı MBS’nin 500 milyarına hakim (bu MBS’lerin de değeri düşer. Bu MBS’yi elinde tutanlar zarar eder) Yüksek Kaldıraç Sorunu&İflas Riski

58 Modele göre aşırı borçlanma süreci finansal bir krize dönüşmektedir.
Ahlaki risk problemini inceleyen McKinnon ve Pill (1996), finansal serbestleşme sürecinin beraberinde yaşanan aşırı borçlanma sendromu ve kriz arasındaki ilişkiyi aydınlatmaktadır. Modele göre aşırı borçlanma süreci finansal bir krize dönüşmektedir. Modelde dışa kapalı ülkelerde hayata geçirilen ticari serbestleştirme ve regülasyonların kaldırılması gibi reformlar sonucunda ülkeye sermaye girişi gerçekleşmektedir. Sermayede gözlenen artış kredi kanalları üzerinden reel çıktıların belirlenmesinde önemli bir rol almaktadır. Mevduatlar garanti kapsamında alındığında, yabancı mudiler reformlar başarısız olsa bile koruma altında olacaklarına inanacaklar; bankalar ise oluşan ahlaki riskten dolayı davranışlarını değiştirecektir. (sorumsuzca kredi dağıtılması) Piyasanın gelecekle ilgili oldukça olumlu beklentiler içerisinde bulunması da dış borçlanmayla finanse edilen ulusal tüketim ve yatırımların aşırı düzeylere ulaşmasına neden olacaktır. (TCMB, 2010 sonlarında bu uyarıda bulunuyor. TL cinsinden borçlan, döviz cinsinden borçlanma, aşırı borçlanma)

59 Yeni serbestleşmiş bir ekonomide yaşanan büyük miktarlı sermaye girişleri bankaların yüzleştiği
kredi riski, döviz kuru riski, reel döviz kuru riski, likidite riski ve mutabakat riskini (menkul kıymet alışverişi neticesinde karşı tarafa ödeme yapılmaması) artırmaktadır. Risklerde artışların değerlendirilmesinde, düzenleme ve denetleme yapısı da yetersiz kalacaktır. Tüm bunların üstünde risklerin diğer bankalara yayılmasını ifade eden sistemik risk de artacaktır. Geleceğe dair olumlu beklentiler, bankacılık sisteminde mevduat garantisinin neden olduğu piyasa aksaklığı tarafından ortaya çıkmaktadır. Ancak bu tür aksaklıkların etkileri anlaşıldığında çok geç kalınmış olacaktır. Ahlaki Risk, kaynakların etkin dağılımını engelleyerek piyasa aksaklığına yol açar.

60 Bir diğer modelde banka garantileri ve ikiz krizler (para+ bankacılık krizileri) incelenmiştir. Modele göre yetkililerin bankalara sağlamış olduğu garanti, kendi kendini besleyen bankacılık‐döviz krizlerinin bir kaynağıdır. Bankalar döviz cinsinden borçlanıp, ulusal para cinsinden kredi verirler. Devalüasyona gidilmesi durumunda, garanti altındaki bankalar döviz borçlarından cayacak ve iflasa gidecektir.

61 Krugman, cari işlemler dengesinde yaşanan büyük tersine
Krugman’ın (1999) modelinde ise yabancı para borçların yerel para karşılığının aşırı düzeyde artması durumunda firmaların bilançolarının etkileneceği ve yatırımların düşeceği izah edilmektedir. Krugman, cari işlemler dengesinde yaşanan büyük tersine dönüşün (CARİ AÇIK) etkisine dikkat çekmeye çalışmıştır: Cari işlemler açığının giderilmesi için ülke ekonomisi büyük bir reel değer kaybı ile yüzleşecek bu da ulusal firmaların bilançolarını kötüleştirecektir. -(1994 Türkiye’de Ocak-Mart arası 3 adet devalüasyon yapıldı. Özel kesimin borç yükü arttı. İflaslar) Böylece güven kaybı hâkim olacaktır. S: Çin 2008’de neden küçülmedi? Güven faktörü

62 Üçüncü yaklaşım: Banka Panikleri
Ön bilgi: Kredi Derecelendirme Kuruluşları: Fitch, 5 kasım 2012 (Görünüm: Durağan; Yatırım yapılabilir. Kredi notu: BB+ iken BBB-oldu ) 1992’den sonra «yatırım yapılabilir» seviyesine çıktı. S&P, 27 mart 2013 (Görünüm: Durağan; Spekülatif. Kredi notu: BB iken BB+ oldu ) Moody’s 16 Mayıs 2013 (Görünüm: Durağan; Yatırım yapılabilir. Kredi notu: Ba1 iken Baa3 oldu) JCR 23 Mayıs 2013 (Görünüm: Durağan; Yatırım yapılabilir. Kredi notu: BB, BBB- oldu) 2014 yılı 7 Şubat 2014 S&P (Görünüm: Negatif; Kredi notu değişmedi) 11 Nisan 2014 Moody’s (Görünüm: Negatif; Kredi notu değişmedi) S: Kredi notu (Türkiye için) neden önemlidir?

63 Üçüncü yaklaşım kapsamında Chang ve Velasco (1998), banka paniklerine dayalı finansal kırılganlıkları incelemiştir. Gelişmekte olan ülkelerde likidite yetersizliği problemi, uluslararası sermaye piyasalarına erişimlerinin sınırlı olmasından kaynaklanan olağan bir durumdur. Bu tür ülkelerde göstergelerin pozitif olması durumunda ulusal bankalar dışarıdan kredi temin edebilirken, (Kredi derecelendirme kuruluşları) mudilerin mevduatlarını çekmeye başlamasıyla uluslararası kredi imkânları azalmaktadır. Bankaların, mevduat toplayıp illikit (kolay nakde çevrilemeyen uzun vadeli) varlıklara yatırımda bulunması kâr odaklı bir girişim olsa da, kendi kendini besleyen banka paniklerine yol açabilmektedir. Mevduatlar ve kısa vadeli dış borçlardan oluşan kısa vadeli sorumlulukların, uzun vadeli yatırımların tasfiye değerinden daha büyük olması durumunda banka iflas edecektir. Şöyleki; banka paniği durumunda bankaların temerrüde düşeceği beklentisine kapılan kreditörlerin kısa vadeli borçları sonlandırması finansal kırılganlığı artıracaktır. Bu şartlar altında yabancı yatırımcılar paniğe kapılıp, ellerindeki tahvilleri nakde çevirme talebinde bulunacaktır. Böylece kreditörlerden kaynaklanan bir panik (tahvil fiyatları ………; kur ………; faiz ………..;), kreditörler ve mudilerin birlikte neden olduğu kendi kendini besleyen bir döngüye dönüşecektir. Özetle, bankaların likitsiz kalmasıyla banka paniği başlayacaktır.

64 (tahvil fiyatları düşer; kur yükselir; faiz yükselir),

65 Radalet ve Sachs (1998) ise 1997 Asya krizini finansal paniklerle ilişkilendirmiştir.
Krizin yaşandığı ekonomilerde makroekonomik ve mikroekonomik düzeyde önemli problemlerin ve zayıf temellerin gözlendiğini, ancak dengesizliklerin kriz yaratacak boyutta olmadığını ortaya koymaktadır. S:1999 yılı verilerimiz, 2000’e göre daha kötü. Öyleyse, kriz neden Kasım 2000 ve Şubat 2001’de çıktı? C: Bankacılık sektöründeki problemler, 2001’de hadsafhaya ulaştı. Tetikleyiciler oldu. TCMB, NİV almayacağım dedi. TMSF bankalara el koyuyordu. (Bankalararasında güven kalmadı. BPP, hatlar iptal; Siyasi gerilim (Anayasa fırlatma)) Yani bir tetikleyici sayesinde oluşan domino etkisi, (kelebek etkisi) tüm sistemi etkiler Krizin merkezinde yer alan büyük çaplı sermaye akımlarının maruz kaldığı finansal piyasalar, krizinin temelini oluşturan finansal paniğe karşı korumasız hâle gelmiştir. Uluslararası yatırım topluluğu, krizin başlangıcında uygulanan yanlış politikalar ve zayıf dizayn edilmiş uluslararası kurtarma paketlerinden oluşan panik kombinasyonu, yabancı sermayenin çıkışını tam bir finansal paniğe dönüştürmüş ve krizin muhtemel düzeyini derinleştirmiştir.

66 Ani Duruş (Sudden Stop) Krizi
Finansal istikrarı tehdit eden faktörler arasında yer alan sermaye hareketleri, istikrarlı olmadığı durumlarda ekonomik problemleri tetikleyebilmektedir. Özellikle kısa vadeli sermaye girişleri, krediye erişimi kolaylaştırarak tüketimi hızlandırmakla kalmayıp, ulusal paranın aşırı değerlenmesine de yol açarak iç ve dış talep arasında ayrışmaya neden olabil mektedir. (İhracat azalır, M artar) Dış dengenin bozulmasına yol açabilen bu durum küresel risk iştahındaki ani değişimlere karşı ekonominin hassasiyetini artırarak ulusal ekonomi için tehdit unsuru olabilmektedir.

67 Bu gelişmelerin ardından uluslararası sermaye girişlerinde “ani duruş” olarak adlandırılan büyük miktarlı azalmalar gözlenmektedir. Ani duruş kavramı genelde ciddi ekonomik sonuçlar ile ilişkili sermaye hareketlerindeki keskin tersine dönüş olarak tanımlanmaktadır. Ani duruş modelleri dış finansmanın arzındaki bozulmalarla sıkı bir ilişki kurmaktadır. Ani duruş modelleri aynı zamanda yükselen piyasalarda kriz dönemlerinde gözlenen cari işlemler açığı ve reel döviz kuru değer kaybını da izah edebilmektedir. (Sermaye çıkışı olur, kur yükselir Aralık, (FED açıklaması: Tahvil alımını azaltmaya Ocak ayında başlıyacağım.); Ocak 2014 FED açıklaması, (tahvil alımını 10 milyar dolar azaltıyorum) 1$= (Aynı gece TCMB faizleri artırdı)

68 Bankacılık Krizi Mudilerden topladıkları mevduatları kredi olarak tekrar ekonomiye kazandıran bankalar, doğaları gereği banka paniklerine karşı kırılgan bir yapı sergilemektedirler. Bir bankanın karşılaştığı problemlerin hızlı bir şekilde tüm bankacılık sistemine yayılması ise kırılganlığın hassasiyetini gözler önüne sermektedir. (BPP’de (?) gecelik borçlanırlar. Bankalar, 2001 krizinde dolar almak için TL bulamamıştır. Birbirlerine borç vermemişlerdir. Aynı durum 2008 krizinde ABD’de yaşanmıştır.) Bu anlamda bankalar özellikle mudilerin mevduatlarını çekme girişimlerine karşı oldukça korumasızdır. Bu kırılganlık dikkate alındığında bankacılık krizi, çok sayıda mudinin hesaplarının bulunduğu bankanın iflas edeceği beklentisine girerek mevduatlarını aniden çekme talebinde bulunmaları karşısında bankanın yetersiz kalarak kapanması şeklinde gerçekleşebilecektir. (Büyük Buhran 9 bin banka ABD)

69 Banka panikleri iflasa yol açabileceği gibi, birleşmeler veya devletin bir ya da birden fazla finansal kuruluşu kamulaştırması şeklinde de sonuçlanabilir. TMSF tarafından el konan bankalar. 2008 krizi Northern Rock-UK kamusallaştırıldı Şub 2008 Bear Stearn-JP Morgan aldı (2 dolar; 60 dolar bir hafta önceki hisse değeri fiyatı) Mart 2008 Washington Mutual-JP Morgan aldı Eylül 2008 Mery Linch (Bank of America) Kasım 2008

70 Borç Krizi Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) tarafından yapılan tanımlamaya göre borç krizi, bir borcun anapara veya faiz ödemesinin vadesinde gerçekleştirilememesi durumuna denir.

71 S&P ayrıca aşağıdaki şartlardan herhangi birinin oluşması durumunda da ihraççının borcunun temerrüde (?) düşeceğini vurgulamaktadır: Ulusal veya yabancı para üzerinden ihraç edilen tahviller için planlanmış borç ödemesinin vaktinde ödenmemesi (Yunanistan) veya ilk ihraçtan daha az cazip koşullara sahip yeni bir borçla değiştirilmesi teklifi (Mussolini); merkez bankası para birimi için ulusal paranın daha düşük nominal değere sahip yeni bir para birimine dönüştürülmesi; Banka kredileri için, planlanmış borç ödemesinin vaktinde ödenmemesi veya ilk duruma göre daha az cazip koşullarda anapara ve/veya faiz ödemesine dair yeni bir plan oluşturulması.

72 Benzer bir tanımlamada Moody’s aşağıda belirtilen bir veya daha
fazla şartın yerine gelmesi durumunda ihraççının temerrüde düşeceğini belirtmektedir: İhraççının, tahvil hamiline finansal sorumluluklarının azaltıldığı düşük kupon ödemeli veya düşük nominal değerli yeni bir borç enstrümanı önermesi; 2. değişikliğin, borçlunun maruz kalabileceği büyük bir temerrüt olayını açık bir şekilde engellemek üzere yapılması.

73 Pescatori ve Sy (2007)’de ise bir ülkenin ödemelerinin temerrüde düşmesine ilaveten ülkenin tahvil spreadinin eşik değerin üzerine çıkması durumu da borç krizi olarak tanımlanmıştır. Borç krizlerinin açıklanmasında tahvil piyasasına büyük önem veren Pescatori ve Sy (2007), ikincil tahvil piyasası spreadinin eşik değer olan bin baz puanı aşmasını borç krizi olarak kabul etmektedir. Ek bilgi: CDS nedir? Kredi temerrüt riski takas primi (PTO)

74 30,09,2014 CDS artışı, borçların ödenmeme riski (kredi riski) artıyor anlamına gelmektedir. Bundan dolayı vadeler kısalır ve faizler artar .

75

76

77 Altın para sistemi Gümüşün devamlı şekilde aksaması karşısında 19. yy başlarında Avrupa ve Amerika’da çift metal sis terk edildi. Altın standardında, ülkedeki para arzı altın stogu tarafından belirlenir. (Altın miktarı artarsa, piyasadaki para miktarı da artar) Ülkedeki bütün malların fiyatı yasalar tarafından altın cinsinden belirlenir.

78 Ülkeler altın standardını neden kullanır?
Fiyat istikrarını saglamak, Uluslararası fiyat dalgalanmalarını önlemek, Ticaret gelirlerinin adil dagılmasını saglamak, Uluslararası ticareti kolaylastırmak, Ödemeler dengesi krizi anında bu krizin çözümlenmesi için kullanılır.

79 Örnek 1: bir ülkede genel fiyat düzeyinde bir artıs var

80 Bir ülkede ödemeler dengesi açıgı var: Bu ülkeden altın çıkı¸sı olur ve altın stogu azalır.

81 Altın para sistemi uygulama aşamaları:
1-altın sikke standardı 2-altın külçe standardı 3-altın kambiyo standardı

82 1-Altın sikke standardı:
Batı Avrupa’da ilk ülke İngiltere 1816 Coinage Act Altın sikke ayarı 22 krat; ağırlık 7,988 gram Osmanlı FSM ilk altın sikke (1879 yılına kadar Osmanlı’da çift metal sistemi uygulandı)

83 2 –Altın Külçe Sistemi: Külçe altınlar piyasada dolaşmaz. Bunların yerine bir kısım belgeler dolaşır: Altın Sertifikası, banknot, Kaime (Osmanlı’daki kullanıldı) Anında değiştirilir. Piyasada altın dolaşmaz, bu paraların (belge, sertifika) altın karşılığı bulunur.

84 David Hume (1752) metal para-fiyat mekanizması:
Bir ülkede metal stoku artarsa, fiyatlar genel düzeyi artar. Bundan dolayı hükümet kıymetli metal fazlalığını önlemeye çalışmalıdır. D. Hume: İngiltere’nin altın ve gümüş dolu gemilerinden 4/5 i okyanusta bir gecede batarsa, aynı gün ülkede satın alma gücü azalacağı için enflasyon sorunu giderilir.

85 Sistem nasıldı Her ülkenin parası içerdiği altın miktarı üzerinden belli bir ons altına eşitti. Altın standardı Ülke Parite Giriş yılı UK 1 pound = 7,3 gr altın (1821) ABD 1 dolar = 1,5 gr altın (1850) Fransa 1 Frank= 0,29 gr altın (1873) Almanya 1 Mark= 0,35 gr altın (1873) Rusya 1 Ruble= 0,77 gr altın (1897)

86 Ulus. Arası Altın standardı
Genel olarak yılları arasında geçerli idi. 1920’lerde tekrar canlandı

87 TARİHÇE 19. yy sonlarına kadar pek çok ülkede çift metal sis uygulandı
Gümüş para sisteminin sürekli aksaması neticesinde Avrupa ve Amerika’da çift metal sistemi terk edildi ve altın sikke sistemi kabul edildi. Geçiş döneminde, tek bir para standardının (çift metal sistemine oranla) para biriminin istikrarını daha iyi sağlayabileceği anlaşılmış, altının gümüşe oranla değerinin daha yüksek oluşu ve bu nedenle daha az yer tutuşu, ALTININ GÜMÜŞE TERCİH EDİLMESİNE sebep oldu. Böylece; Her ülkenin altına bağlanışı, ve aynı metalin çeşitli ülkelerin para birimlerini ifade eden sabit bir ölçü birimi olması, altını HEM MİLLİ HEM DE ULUS.ARASI BİR PARA NİTELİĞİ kazandırmıştır.

88 Altın miktarı, üretimine ve sanayinin ihtiyacına göre değişti.
Sistemde yalnızca altın değil, altını temsil eden kağıtlarda değişim aracı olarak tedavül etti. Bir anlamda altın REZERV KARŞILIK olarak tutuldu. Sabit altın pariteleri, bankotların altın karşılığında geri alınması zorunluluğu da bu dönemde sabit döviz kuru sistemini oluşturdu. Sonuçta, para birimlerinin birbirlerine olan oranları, içerdikleri altına miktarlarınca belirlendi.

89 1. dünya savaşına kadar devam eden altın para standardı, savaş dönemi ve sonrasında oluşan koşullardan dolayı, varlığını sürdüremedi. Ve altın, para olma özelliğini yitirdi.

90 SORUNLAR Her ülkenin kendi parasını altın aracılığıyla diğer ülkelerin parasına bağlanmış sayacağına, direkt (doğrudan doğruya) altına bağlanmayı benimsemiştir. Bu ise, fiyat ve maliyet seviyeleri karşılaştırması yapılmadan belirlenmiş bir kur doğurmuş ve POUNDUn aşırı değerlendiği, FRANKın ise eksik değerlendiği gibi sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu sorun sık sık DEVALÜASYON uygulamalarına müracaat edilmesini zorunlu kılmıştır.

91 İki dünya savaşı arası dönemde Ulus. arası Para Sistemi
1. dünya savaşının etkisiyle Avrupa’daki güçler dengesi bozulmuştur. Birbirini izleyen mali krizler dolayısıyla İngiltere başta olmak üzere altın standardını benimsemiş ülkeler giderek altından kopmuştur. Savaşa katılan ülkeler, savaşın finansmanı için büyük oranda borçlandı. Savaş sonrası kamu borçları arttı. Enflasyon arttı. Farklı enf. oranları milli paralar arasındaki değişimin sağlığı açısından DEVALÜASYONU zorunlu kıldı. Savaş sonunda, İngiltere savaş sırasında para basarak finanse ettiği açıkların yarattığı sorunlarla yüzleşti. (iç borçlar 650 milyon sterlinden, 7,8 milyara çıktı). İngiltere ulus arası para piy liderliğini kaybetti. Hükümetler, sanayiyi ayakta tutmak için yabancı kaynaklara müracaat etti.

92 1. Dünya savaşı sonunda, ulus ödeme sistemi işlemez hale geldi.
Dünya ticareti ve uluslararası ödemelerde Avrupa tartışılmaz üstünlüğünü kaybetti. Savaştan sadece ABD karlı çıktı. Çünkü, savaş sırasında diğer ülkelere verdiği borçları geri alınca BP fazlası verdi. Diğer ülkeler BP açığı veriyordu. Avrupa ülkeleri ithalatı kısınca, dünya üretimi olumsuz etkilendi.

93 Sterlin bölgesinde başlayan döviz depresyonu Almanya ve komşu ülkeleri döviz kontrolleri uygulamaya itti. Sonunda bu ülkeler, rezervlerini koruyabilmek için kısıtlayıcı para ve maliye pol takip ettiler.

94 Altın ve döviz rezerv kaybı ile karşılaşan ülkeler bunun olumsuz etkilerini gidermek için deflasyonist (Daraltıcı pol.) politikalar uygulamış; sonuçta da bu ülkeleri kalkınma hızları yavaşlamış ve iş hacimleri daralmıştır. Avrupa ekonomilerinde görülen daralmalar, döviz kurları arasındaki dalgalanmalar Deflasyonist politikalar ABD’de farklı uygulamalara yol açmış ve büyük dünya bunalımının doğuşuna ortam hazırlamıştır.

95 Büyük Buhran NY Borsasında; FED’den borçlanan ticaret bankalarının açtığı kredilerle beslenen bir yapı hakimdi. Bu piyasada spekülasyon hareketleri ’lerden itibaren hızlandı. Spekülasyonu önleyici tedbirler vaktinde alınmadı. Şişen borsa aniden düşünce, hisse sentlerinde kaçış oldu.NY Wall Strett borsası çöküş safhasına geçti. Bu başlayış Ekim 1929’da hız kazandı.

96 Büyük buhran Roaring twenties: (kükreyen yirmiler)
1. dünya savaşı sona erince (1918), bir çok ülke ekonomisi canlandı. Sanayileşmiş ülkelerde refah arttı. ABD’de 1920’lerde şehir nufusu>kırsal nufus arasında büyüme ikiye katlandı. Tüketim hızla arttı. ABD toplumu tarihte ilk kez «tüketim toplumu» halini geldi.

97 Büyük buhran 24 Ekim 1929 Perşembe günü NY borsası dibe vurarak, krizin tetikleyicisi aynı zamanda simgesi olmuştur. 1920’li yıllarda Avrupa ülkeleri daraltıcı polit. uygularken, ABD’de «Kükreyen yirmili yıllar» olarak tarihe geçti. Ücretler sabit iken, karlar arttı ve belli zümrelerin servetlerinde artış gözlendi. Bu gelirin sermaye piyasalarına (NY borsası) yeniden yatırılmasıyla hisse senetleri piyasasında hareketlilik yaşandı (tek alan borsa ve hisse senedi idi)

98 Büyük buhran Kadın istihdamı arttı. Oy kullanma hakkı verildi. Kadınlar iş hayatına katıldı. Katkısı arttı. Otomotiv, elektirk, iletişim, film, dayalı tüketim malları başta olmak üzere tüm sınai üretim malları arttı. arasında sınai üretimi % 80 arttı. Ford Model T (orta sınıf için) 260 $ (2013 yılı itib $) Her 5 Amerikalıya 1 otomobil.

99 Hızlandıran Etkisi Bu gelişmeler, yeni sektörlerin açılmasına imkan verdi. Benzin istasy., moteller, pansiyonlar, İşsizlik % 2 ye düştü. Özetle ABD, 1. dünya savaşında diğer ülkeler borç veren ülke konumunda olmasının meyvelerini savaştan sonra topladı. 1. dünya savaşı boyunca 20 devlete borç vermişti. İngiltere 4,2 milyar $; Fransa 3,4 milyar $; İtalya 1,6 milyar $. (Doğu Avrupa'dan, Güney Amerika'ya, Japonya'dan Avustralya ya kadar 20 ülkeye borç verdi.)

100 ABD, savaş boyunca dış ticaret fazlası verdi.
İngiltere ve Avrupanın güçlü devletlerinin savaşa katılmasının iyi değerlendiren ABD, savaş sonrası süper güç haline geldi. Bu ünvanı 2. dünya savaşının ardından 1980’lerin sonuna kadar SSCB ile paylaşsa da bir daha kaybetmedi. Dünyanın en büyük siyasi, askeri ve ekonomik gücü olmayı sürdürdü.

101 Avrupa nasıldı? Galip devletler İngiltere, Fransa ve İtalya bile savaşın yaralarını sarmaya çalışıyordu. 1920’lerde otomotiv, film iletişim gibi sektörler gelişmişti. Ama ABD karşısında dünya ticaretinden aldıkları pay düşmüştü. Yabancı yatırımlar: İngiltere'de ¼ oranında azaldı. Fransa’da ½ si azaldı. Savaşın mağlubu Almanya'da ise neredeyse hiç yoktu. Londra dünya finans merkezi özelliğini NY kaptırdı. Borçlar, sözkonusu ülkelerin ekonomilerine önemli bir yük oluşturuyordu.

102 Savaşta ön plana çıkan demir çelik, gemi yapımı gibi sektörler, savaş sonrası dönemde popülaritesini yitirdi. Bu sektörlerde istihdam düştü. Almanya: Savaşı kaybeden taraflardan biri olup, 1919 Versailles anlaşması ile savaşın sorumlusu ilan edildi. İtilaf devletlerine (Fransa, İng, İtalya) 6,6 milyar sterlin tazminat ödemek zorunda bırakıldı. (Bu tutar Almanya'nın sahip olduğu altın ve döviz rezervlerinden daha büyüktü.) Alman Ekonomisi, sorunu para basarak çözmeye çalıştı yılları arasında Weimar Cumhuriyeti döneminde meydana gelen % 10 milyar oranında hiper enflasyon yaşandı.

103 Almanya çıkış yolu için ne yaptı?
Ürettiği malları ucuza satarak ihracat gelirlerini artırmayı hedefledi. Bu emtia fiyatlarının düşmesine yola açtı. 1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesinde savaş tazminatları ve hiper enflasyonun etkili old. görüşü söz konsudur. 1920’li yıllarda birçok Avrupa ülkesinin ekonomisinde canlanma yaşanmıştır. Ancak hükümetlerden bu konuda daha büyük beklenti vardır.

104 1929 Krizin Başlaması ve Yayılması
kükreyen yirmiler: ABD üretimi 2 katına çıkmıştı. Dünyanın süper gücü haline gelen ABD’de halkın geliri ve refahı arttı. Ancak hisse senetlerinde başka gelirin değerlendirilebileceği finansal bir enst. bulunmadığı için NY Borsasında yoğun bir spekülasyon başladı. Teknolojik buluşların yoğun old 1920’lerde özellikle otom, havacılık, radyo sanayi sektörlerindeki şirketlerin hisse senetlerine yatırım yapanlar büyük kar elde ediyordu.

105 Ancak 20’lerde ABD’de borsadan yüksek kazanç sağlayabilmek için reel anlamda karlı sektörlere yatırım yapılması şart değildi. Ör: otomobil satışları artmış ve buna bağlı olarak demiryoluna olan talep azalmıştı. Normalde demiryolu şirketlerinin hisse senedi fiyatlarının düşmesi gerekirdi. Ancak 1921-Ekim 1929 arasında demiryolu şirketlerinin hisse senedi fiyatlarının sürekli yükselmiştir. Bu, borsadaki yükselişin spekülatif olduğunu ortaya koymaktadır.

106 1928’den itibaren bankalar ve diğer fin kurumlar, aracı kurumlara daha fazla kredi kullandırdı. Bankalar, FED’den % 6 ile borç alıyor, bunu % 12 ile aracı kurumlara veriyordu. (% 100 kar yapıyorlardı) Aracı kurumlar ise, aldıkları senetleri teminat olarak göstererek bankalardan daha fazla kredi almaktaydı. Öte yandan aracı kurumlar da müşterilerine hisse senedi almaları için kredi açıyordu. Böylece, borsada hisse senedi fiyatları ve işlem hacmi hızla yükseldi. Borsada hisse senedi alıp-satmak, şirketlerin temettü ödemelerinden elde edilen kazançlardan çok daha fazlaydı. (Bu nedenle yoğun olarak borsada kısa vadeli hisse senetleri alımları yapılıyordu. Sirkülasyonu daha sık ve daha fazla alınıp satıldığı için, aracılık karı daha fazla idi). Ancak senetlerin fiyatlarını düşmesi durumunda, kredili alım yapanların panik halinde satışa geçmeleri; ayrıca onlara kredi verenlerinde (banka+ fin kurumlar) zarar uğrayacağı açıktı.

107 Aslında FED gidişatı fark etmiş ve önleyici bazı tedbirler almıştı:
Ocak 1929: Aracıların müşterilerden aldığı komisyonlar % 7,5 oranında artırıldı. Şubat 1929: FED faiz oranlarını %5 ten % 6 ya çıkardı. (ilk tedbir daha etkili oldu) 25 Mart 1929 de marjlar ve komisyon oranlarındaki artışın etkisiyle borsada satış ağırlıklı bir gün yaşandı. (Küçük çöküş olarak adlandırılmaktadır.) Borsadaki düşüşü önlemek için . National City Bank of NY (bugünkü adıyla Citibank), yönetim kurulu başkanı C. E. Mitchell 27 Mart 1929 ‘da bankasının borsadaki aracı kurumlara 25 milyon dolar kredi vereceğini açıkladı. Senatör ve eski Hazine müsteşarı C. Glass bunu eleştirdi. Ve onu Kasım 1929’da «borsanın çöküşünden sorumlu adam» olarak ilan etti.

108 Mitchel’in fon aktarımıyla borsadaki panik yatıştı
Mitchel’in fon aktarımıyla borsadaki panik yatıştı. Ancak piyasa doygunluğa ulaştığı için her an patlayabilirdi. Borsa, Nisan 1929 dan itibaren istikrarsız bir seyir izlemiştir. FED, olası bir krize karşı bankalara uyguladığı reeskont oranını 1 Haziran 1929’da %6 ya çıkardı.

109 1929 yaz aylarında toparlanan Dow Jones Ortalama Sınai Endeksi (DJI), 3 Eylül 1929 da en yüksek seviyeye ulaştı. Ancak daha sonra tekrar yoğun satışlar başladı ve zirvedeki duruma göre % 17 değer kaybetti. Sonraki hafta toparlanma yaşandı ancak kayıpların sadece yarısı telafi edildi. Bu toparlanma da kısa sürdü ve ardından gelen satışlarla borsa hızla düştü.

110 Kara Perşembe olarak tarihe geçen 24 Ekim 1929 da seans yoğun satıcılı başladı. Aynı gün önemli bankalar toplandı ve NY Borsa Başkan Yardımcısı R. Whitney’e sözkonusu bankalar adına (Morgan Bank, Chase National, Citibank) hisse senedi alma yetkisi verdi. (yani Göz Boyama yapıldı). Whitney, büyük miktarda US Steel şirketinin hisse senedini piyasa fiyatının üzerinden aldı. Ayrıca muteber hisse senetlerinden de yüklü miktarda aldı. Satış paniği azaldı. Borsadaki düşüşü duyan NY’lular borsaya geldi. Olası taşkınlığı önlemek için polis olay yerine yönlendirildi.

111 Borsa, ABD’liler için herşeyden daha önemliydi
Borsa, ABD’liler için herşeyden daha önemliydi. Zengin olmanın yolu buradan geçiyordu. Kimisi hisse senedi almak için evini bile satmıştı. 28 Ekim P. tesi günü yine ağırlıklı satış oldu. DJI % 13 değer kaybetti. Salı günü satışlar devam etti. (Salı günü, 16 milyon adet hisse senedi el değiştirdi. Bu rakam NY borsası için bir rekordu. Bu rekor 1968’e kadar kırılamadı. Salı günü % 12 değer yitirdi borsa. Son iki günde borsada yaşanan değer kaybı 30 milyon dolara ulaştı.

112 Ek bilgi: Başkan Hoover’in ABD Gümrük Yasasını onaylayacağı söylentisi de borsadaki düşüşlerde etkili olmuştur: (17 Haziran 1930) ABD Gümrük Yasası (Smoot-Hawley yasası) «komşunu yoksullaştır»(beggar-thy-neighbour). İthalatı azaltan, ihracatı artırmayı hedefleyen Koruma duvarları oluşturuldu. Ancak başarılı olamadı. Çünkü 2 yıl içinde 24’ten fazla ülke de aynı uygulamaya geçti. Böylece, 1933 yılına kadar tüm ülkelerin ticareti düştü. 1934 Başkan Roosevelt: Bu uygulamayı iptal etti.

113 Kriz devamı: 30 Ekim 1929 Çarşamba; DJI yükselse de bu gelişme sürdürülemedi. Kademeli olarak düştü. Özellikle 17 haziran 1930’da uyg. geçen Smoot-Hawley Yasasının ardından Borsa kendini toparlayamadı. Nisan 1931-Temmuz 1932 arası sürekli düştü. 8 Temmuz 1932 DJI, yirminci y.yın en düşük seviyesine düştü 41,22 puan.

114 Borsa dip yapınca; Kredili alış yapanlar kredilerini kapatamadılar. Borsa düşünce ellerindeki hisseleri satıp kredilerini kapatmaya çalıştılar. Yatırımcıların çoğu hisseleri % 90 a yakın marjla almıştı (% 10 peşin öde; kalanı sonra öde sistemi). Borsa düşünce, aracı kurumlar, yatırımcılardan kredilerin tamamını kapatmasını istedi. Bu da satış paniğine yol açtı. (S: 2008 kriziyle benzerlik var mı?) Henry Ford: Eğer size asansör görevlisi «hisse senedi al, fiyatlar yükselecek» diyorsa çok önce satman gerekirdi. (Aynı gün hemen brokere arar ve bütün hisseleri satması talimatını verir.)

115 Tıpki 2008 konut fiyatlarındaki düşüş ve yayılmacı etkisi gibi
NY Borsası düştüğünde, yatırımcıların birçoğu aldıkları kredileri ödeyemediği için, önce kredili işlem yaptıran aracı kurumlar ve ardından aracı kurumlara kredi veren banka ve fin kurumlar zor durumda kaldı. Fin sektördeki kriz, kredi musluklarının kapanmasıyla reel sektöre yansıdı. Şirketler yeni yatırım yapamadılar. Satışları düştüğü için borçlarını kapatamadılar. İşsizlik oranı 1930 % 9 iken; 1932 % 23,6; % 25 Ekonominin toparlaması için uygulanan New Deal programına karşın; 1936 yılı işsizliği % 19 idi. Kriz edebiyata da yansıdı: «Gazap üzümleri» ABD’de 1934 e kadar süren krizde sınai çıktı % 47 azalırken; GSYH % 30 azaldı. Fiyatlar genel seviyesi % 33 düştü Kriz boyunca 9 bin banka iflas etti. I. Fisher’in tüm parası borsadaydı. Fisher, neredeyse tüm servetini kaybetti. Mevduatlar devlet garantisinde olmadığı için hanehalkları büyük zarar gördü. 1930 yılım kuraklığı da ABD’de tarımsal ürünlerde düşüşe yol açmıştır.

116 Krizin Dünyaya Yayılması
arası ABD dünya mamül mallar üretiminin ortalama % 42,5 ini karşılıyordu (Süper Güç idi.) En yakın rakibi, 1. dünya savaşı mağlubu ancak sanayisi güçlü konumdaki Almanya idi. Aynı yıllarda diğer ülkelerin dünya mamül üretimi %: Almanya: %11,5; İngiltere: %9,5 Fransa: %6,6

117 GSYH farkları (NOT: Bu ülkelerde altın standardı uygulanmaktadır) ABD’nin X ve M /GDP verileri daha düşüktür. Yani büyümenin kaynağı iç tüketimdir.

118 Kriz, sanayileşmiş ülkeleri özellikle finans alanında birbirlerine eklenmiş olmalarından dolayı kısa zamanda diğer ülkelere yayıldı.

119

120 Bazı ülkelerde krizin başlama tarihi, ABD’den önce olmuştur.
Almanya krizi, ABD’den daha önce yaşadı. ( çeyrek) Brezilya ise krizi, çeyrekte yaşadı. Polonya, kanada, Arjantin. SONUÇ: Büyük buhranın asıl nedeninin NY borsasındaki çöküş old. söylemek doğru olmayacaktır.

121 Askerilerinin ¼ ünü kaybetti (450 bin kayıp)
Avrupa ülkeleri, 1. dünya savaşın izlerini 1920’lerde hala tam olarak silebilmiş değildi. Ör: Almanya: ödenmesi gereken yüksek savaş tazminatları vardı. hiper enflasyon. Polonya: 1916 yılı üç güçlü ülke ile savaştı (Rusya, Avusturya, Almanya) Askerilerinin ¼ ünü kaybetti (450 bin kayıp) 1. dünya harbi ardından arasında Sovyetlerin işgaline karşı savaştı. (Bundan dolayı uzun süre toparlanmadı) SONUÇ: NY Borsa çöküşü, küresel bazdaki ekonomik sorunların tetikleyicisi oldu.

122 Büyük Buhranın Ülkelere Etkileri
İngiltere: 1. Dünya harbinden ABD’den borç aldı ancak savaş sonrasında borçlarını ödeyemedi. Krizin çeyreğinde ülkeye sirayet etmesiyle ülke ekonomisinde daralma had safhaya çıktı. Dış ticaret faaliyetlerinin dünya çapında daralmasıyla ülke kuzeyindeki fabrikalar işlemez oldu. Kriz öncesi işsizlik % 11 iken , 1931’de % 21 oldu. Savaş sonrası gemiye talep düştüğü için tersanelerde üretim düştü işsizlik arttı. İngiliz hükümeti 200 bin işsizi çalışma kamplarına gönderdi. Ancak yaşam hiç de kolay değildi buralarda. Orta ve güneyde kriz daha az hissedildi. NY Borsası ile Londra borsası da çöktü. ABD’de fiyatların düşmesiyle, rekabet gücü azaldı. (Sterlin değer kazandı) NOT: İngiltere, yılında altın standardına geri dönmesi de krizde ağır tahribata yol açtı (çünkü, altın stan. gereği denk bütçe uygulaması gerekiyordu. Bütçe açığı verilemeyince, diğer harcamalarda kesinti yapması icap ediyordu. Ancak, İngiltere altın stan. bırakmak istemiyordu. Bununda birlikte, Eylül 1931’de sistem terk edildi. Serbest kura geçildi)

123 Altın standardını neden terk etti:
İşsizlik yardımlarının bütçeye getirdiği yük, Krizin reel sektörü etkileyerek vergi gelirlerinde azalmaya yol açması Almanya’daki fin. sistemin 1931’de çökmesi Ardından sterlini devalüe etti. (Çünkü sterlin değerli idi ve bu da ulus rekabeti olumsuz etkiliyordu. Bu sayede X’i artırmayı hedeflemişti.)

124 Fransa 1931 2. çeyrekte kriz etkileri gösterdi.
Ancak diğer Avrupa ülkeleri ve ABD ye göre krizin etkisi daha az idi. Kriz 1938 e kadar sürdü. Bunun nedeni olarak, Kapalı dış tic. Rejimi uyg gösterilmektedir 1928 yılında yapılan devalüasyon. Şöyleki; Haziran Hükümet Frankı savaş öncesi altın paritesi üzerinden % 80 oranında devalüe etti. B. Buhran etkisini 1931 yılı 2. çeyreğinde ortaya çıkması ve ülkenin güvenilir bir liman olmasından dolayı, ulus sermaye bu ülkeye sığınmıştır

125 Ancak, İngiltere’nin Eylül 1931’de sterlini devalüe etmesi ve ABD’nin Temmuz 1933 ve Kasım 1933’te doları devalüe etmesiyle Frank aşırı değerli oldu ve FRANSA’dan yurtdışına para çıkışı yaşandı. Fransız hükümeti altın stoklamaya başladı ve DEFLASYONİST politikalar izledi. Sıkı para pol sonucunda para arzı ülkede azaldı. arası ülkede sınai üretimi 1/3 oranında azaldı. O dönem işsizlik yardımının olmayışı sosyal huzursuzluklara yol açtı. Sosyalistler yönetime geçince Merkez Bankasından AVANS aldılar ve kamu harcamalarını artırdılar. 1 Ekim 1936 Frank devalüe edildi ve ALTIN standardı terk edildi. yılları arası (devalüsyon öncesi dönemde) Büyük Buhranın etkisi zirvedeydi. Altın standardı uygulaması ve bundan mütevellit sıkı para politikası ve bütçenin denkleştirilmesi çabaları nedeniyle devlet, piyasadan borçlanıyor ve bu crowding out etkisi oluşturuyordu. Fransız ekonomisinin toparlanması, savaş rüzgarlarının başladığı ve Avrupada pek çok ülkede savaş hazırlıkların başladığı 1938 yılına kadar mümkün olmadı.

126 Almanya İki büyük sorun: 1)-1921-1923 hiperenflasyon
2)- Savaş tazminatları. Alman hükümeti Savaş tazminatlarının DIŞ BORÇLA sağlamaktaydı. Hiperenflasyonu sona erdiği ten itibaren sanayi yeniden organize edildi. ABD ve İngiltere’den alına kredilerle teknolojiye ve katma değeri yüksek sanayilere yatırım yapan şirketlere teşvik sağlandı. Bu sayede sanayi üretimi a kadar yükseldi. Ve aynı yıl Dış Tic Fazlası verildi.

127 Almanya, bu sorunlardan dolayı savaş tazminatlarını ödeyemez oldu.
Ancak, ABD’de krizin başlamasıyla Almanya’nın ekonomik kalkınması için gerekli olan finansman akışı sekteye uğramış ve ülkede sınai gelişme olumsuz etkilenmiş, reel sektörde iflaslar yaşanmış, büyük şehirlerde işsizlik artmıştır. Buna ilaveten ABD ve İngiltere, Almanya’ya verdikleri kredilerin faiz oranlarını % 5 ten % 10 a çıkardı. Bu ise hem; Yurt içi malların maliyetini artırdı Hem de tazminat ödemelerinin maliyetini artırdı. Ayrıca, pek çok ülke gibi korumacılık pol. ağırlık verilmesiyle ülke ihracatı azaldı ve gelir kaybı arttı. Almanya, bu sorunlardan dolayı savaş tazminatlarını ödeyemez oldu.

128 Ancak kriz nedeniyle Almanya taksitlerini de ödeyemedi.
Young Plan (1930): ABD, Almanya’nın borçlarının bir kısmını sildi. Ve kalanı taksitlere bağladı. Ancak kriz nedeniyle Almanya taksitlerini de ödeyemedi. 1933 yılına kadar Almanya taksitlerin 1/8 ini ödeyebildi. Aynı yıl seçimle başa Hitler geldi ve 2. Dünya savaşı sonuna kadar (1945) hiçbir ödeme yapılmadı. 2. Dünya savaşı sonrası taksitler ödenmeye başlandı ve son taksit 2010 yılında ödenerek 1. Dünya savaşı tazminatından doğan yükümlülüğün tamamı yerine getirildi. Büyük Buhranda; ülkede GSYH % 42; Yatırımlar % 69; Sanayi üretimi % 40 azaldı. Hitler, krizi sona erdireceği ve işsizliği önleyeceği vaadiyle 1933 te iktidara geldi. Alman tarihçi okulu, Hitlerin seçilmesinde etkili olmuştur. Ekonomist, SOMBART bir Hitler hayranı idi. Hitler, iktidara geldikten sonra DÖRT YILLIK PLANLA ekonominin yeniden yapılanmasını sağladı.

129 Diğer ülkeler Hollanda: Altın standardını geç terk ettiği için krizin etkisinden kurtulamadı. Bu yanlış politikadan dolayı Kriz ağırlaştı ve süresi uzadı. Ülke, 2. dünya savaşı sonuna kadar gerçek anlamda ekonomik istikrara kavuşamadı. Avustralya: Ekonomisi tarımsal ve tekstil ürünleri ihracatına dayalı idi. Fiyatların düşmesinden dolayı krizden uzun süre kurtulamadı. Şili: ülke gelirinin % 80 bakır ve nitrat ihracatından elde ediliyordu. Kriz etkisiyle, ihracat gelirleri % 27 azaldı de GSYH, 1929 a göre % 50 azaldı. 1930’ların sonunda itibaren devlet eliyle ithal ikameci politikalara ağırlık verildi. 1940’larda ekonomi toparlandı. Kanada: 1932 de GSYH 1929 nin % 56 sı kadardı.

130 Japonya: 1929-31 arası ekonomi % 8 küçüldü Yen devalüe edildi
Japonya: arası ekonomi % 8 küçüldü Yen devalüe edildi. Denk bütçe politikası terk edilerek sanayiye kredi ve teşvik sağlandı. Devlet harcamaları artırıldı. Keynes 1936 da eserini yazmadan önce, Japonlar bu politikayı hayata geçirmeye çoktan başlamıştı. Kamu harcamalarına odaklanılan politikaları etkisiyle Ülke 1933 de krizden çıktı. 1920 li yıllar: Hafif sanayi ağırlıklı iken 1940 li yıllar: Ağır sanayi ağırlıklı bir ekonomi oluştu.

131 Stalin ağır sanayiye odaklanmış BYKP (1929) uygul kondu.
Sovyetler Birliği: Almanya ve Japonya gibi 1930 lu yıllarda planlı ekonomi pol uyguladı. Stalin ağır sanayiye odaklanmış BYKP (1929) uygul kondu. Teknoloji ve bilgi, yurt dışından ithal edildi. BYKP ile şehirlere göç başladı. Sanayileşme için Stalin işçilere baskı yaptı. (hapis ve para cezası). Bu politika sanayileşmeye büyük katkı sağladı. arasında sanayinin üretimdeki payı % 58,7 den % 84’7 ye çıktı. Ancak bunun bir Bedeli vardı: Tüketimin payı % 79 dan % 49 a düştü. (yani zorunlu tasarruf yapılarak bu sayede sanayie finansman sağlandı) Bu gelişmeler özellikle Latin Amerika başta olmak üzere Amerika sosyalist sisteme sempatiyi artırdı. Avrupa’da (İsveç) ise sosyalist ve sol ideolojiye yakın partiler uzun süre iktidarda kaldı. Batı Avrupa’da ise radikal sağ ve aşırı milliyetçi partiler iktidar geldi ve güçlendi.

132 Özetle Krizden en çok Amerika ve Almanya etkilendi.
(Sanayi bu iki ülkede arasında neredeyse % 50 düştü) Kuzey Avrupa ülkeleri sanayileri nispeten daha az etkilendi. Norveç, 1929 ve 1932 sanayi üretimi birbirine yakındı. Krizden neredeyse hiç etkilenmeyen ülke Japonyadır. SSCB ise krizde sanayi üretimini artıran yegane ülkedir. (neredeyse 2 katı)

133 Büyük Buhranın Nedenleri
Terk bir nedeni yoktur. Farklı bakış açıları söz konusudur: ABD’de 1920 lerin sonlarından itibaren borsa balonun şişmesi ve Ekim 1929 da patlaması, Borsadaki spekülasyonun kredilerle finanse edilmesi ve bankaların kredi verirken seçici davranmamaları Borsa çöküşü sonrası ABD de reel sektör yatırımlarının azalması ve ekonomide durgunluk olması FED in 1920lerde para arzını artırması ve ekonomide kredi genişlemesine yol açması (Avusturya İktisat Okulu-Rothbard) FED in 1929 Büyük buhranı öncesi ve sırasında sıkı para pol uyg nedeniyle para arzını artırmaması (M. Friedman&A. Schwartz). [ Para arzı artırılmadı; Ağustos para arzı % 2,6 düştü). Ekim 1929 krizinin sebebi budur. FED başta olmak üzere MB ler nihai kredi merci olma görevlerini yerine getirmedi

134 Büyük Buhranın Nedenleri
ABD’nin birinci dünya savaşının ardından net kreditör konumundan net borçlanan durumuna düşmesi ve dış tic açığı vermesi, Krizin aşılmasını sağlayacak bir lider ülkenin mevcut olmayışı (Kindleberger) Hemen hemen bütün kapitalist ülkeler için fin kaynağı olan ABD sermayesinin, borsa çöküşü sonrası kesilmesi 1. Dünya savaşı sonrası, YÜKSEK ENFLASYON nedeniyle bir çok ülkenin ALTIN stand. Dönmesi ve bu sistemi uyg ülkelerin MB lerinin sıkı para pol uygulaması (P.Temin) ABD ve birçok kapit. ülkede devletlerin durgunluğu önlemek üzere harcama yaparak ekonomiye müdahale etmemeleri (Keynes; yatırım eksikliği&yatırımlardaki azalma)

135 Başta ABD olmak üzere ülkelerde bankacılık ve fin
Başta ABD olmak üzere ülkelerde bankacılık ve fin. sektörlerin regüle olmaması, ve fin. krizlere karşı kırılganlıkları ABD de tekelleşme nedeniyle büyük holdinglerin sıkıntıya girmesiyle bunun ekonomiye sirayet etmesi ABD’de Smooth-Hawley Gümrük yasası ile tüm dünyada dış tic faaliyetlerinin azalması

136 ABD «New Deal programı»
1929 Klasik iktisat hakimdi. Maliye pol karşı olup, yalnızca par pol uyulanabilirdi. Ancak bunlar bir işe yaramadı. Kasım 1932 Roosevelt iktidara geldi e kadar başkanlık yaptı. Köklü reformları savunarak New Deal’ı hayata soktu. (Kurumcu İktisat Okulu, Roosevelt’i politikalarına alt yapı oluşturmuştur. Hayatın pek çok aşamasında reform hareketi.) Önceki başkan Hoover da, ekonomiye müdahale etti ancak federal hükümeti işsizlik ve yardımlarda doğrudan kullanmamıştır. (Hoover, yardımlar konusunda çekingen davranmakla eleştirilmiştir.) Roosevelt, Keynesyen politikaları benimsememesine karşın, Hoovere göre kriz programlarını daha kararlı biçimde uyguladı.

137 ND programında öncelikle bankacılık sektörü ele alındı.
Birinci ND : (Buhranı ortadan kaldırmak için tedbirler alınmıştır. Bu maksatla ekonomide bir dizi reformlara gidilmiştir) İkinci ND : ikiye ayrılabilir. (amaç: gelecekte muhtemel krizleri önlemeye matuf, toplumsal ve ekonomik reformlar) ND programında öncelikle bankacılık sektörü ele alındı. Sektör çökmek üzereydi yılında 2,294 banka; 1933 yılına gelindiğinde 4,004 banka iflas etmişti. Sorunlu bankalar, diğer bankaları etkilemeyecek şekilde iflası sağlandı. (çürük elmalar ayıklandı) Acil Bankacılık Yasası kabul edildi. Glass-Stegall Yasası hayata geçirildi. (Acil Bankacılık yasasının 16,20,21,31. maddelerinden oluşmaktaydı) (NOT: Hoover döneminde çıkarılan yine Glass-Stegal ismini taşıyan yasa ise FED’e altın yerine devlet tahvili karşılığı para basma yetkisi tanındı.)

138 Roosevelt dönemi Madde 16. Ulusal bankaların men kıymet tic yapmalarına önemli kısıtlama getirildi. Bankalar üzerinde Federal denetimler artırıldı Mad. 20: ulusal banka ve eyalet bankalarının, menkul kıymet ticaretiyle meşgul şirketlere ortak olmaları yasaklandı. Bankalara, bu tür iştiraklerini satmaları için 1 yıl süre verildi (Bu madde 1999’a bankaların siyasetçiler üzerindeki baskıları üzerine kaldırıldı) Mad. 21: menkul kıymet ticaretiyle uğraşan şirket ve kurumların mevduat toplamaları yasaklandı (Böylece ticaret bankaları ile yatırım bankaları yasayla ayrılmış oldu) Mad: 32: FED üyesi bankalar, hiçbir şekilde menkul kıymet ticaretiyle uğraşan şirketlerin yönet. kurullarında üye olamayacak, yönetimlerine katılamayacak. Bu madde 1999’a bankaların siyasetçiler üzerindeki baskıları üzerine kaldırıldı) Günümüzde 16 ve 21. maddeler yürürlüktedir. 2008 krizi sonrası, 20 ve 32. maddelerin tekrar aktif olmaları tartışıldı. 1933 bankadaki mevduatlara kamu güvencesi getirildi (2500 $, bugün için $) Krizden önce iflas eden banka sayısı yılda 100 iken, tedbirler sonunda 10’a düştü. Roosevelt, halkın ve kongrenin tam desteğini aldı. İlk 100 gününde 15 büyük, ve çok sayıda küçük yasa çıkarıldı. (Kurumcu İktisat etkili olmuştur. Bu görüşe göre Hayatın tüm aşamalarında reformlar yapılmalıdır)

139 1. ND programı döneminde yapılan reformlar:
HOLC (ev sahipleri için Kredi Kurumu) İpotekli ev almış ancak ödeme sıkıntısı içinde olanlara yardım maksatlı kuruldu Çevre koruma Programı: İşsiz gençleri ağaçlandırma ve çevre koruma projelerinde istihdam etmeyi hedeflemiştir. Federal acil Kurtarma Yasası: Sosyal maksatlı bir prog. Tennessee Vadisi Kurumu: Tennessee Nehri Vadisinde kurulmuş, çok amaçlı bir kurum. Hidroelektrik sant. Devlet fonlarıyla kurulması, elektrik üretimi, dağıtımı, istihdamın yükseltilmesi SEC (Menkul kıymetler komisyonu) SPK muadili. NRA (ulusal İyileştirme İdaresi) : Devlet tarafından kontrol edilen regüle edilmiş bir tekel piyasası oluşturmayı hedefledi. (büyük holdinglerin ücret skalalarına uymaları halinde antitrust davaları açılmayacağı garantisi verildi) Ancak ABD yüksek mahkemesi (Anaysa Mahkemesi muadili), ABD Hükümetine karşı açılan bir davada 1935’te bu yasayı iptal etti.

140 2. ND programı: gelecekte muhtemel krizleri önlemeye matuf, toplumsal ve ekonomik reformlar
İş Geliştirme İdaresi: Yol yapımı, havalimanı inşaatı, park inşaatları dahil olmak üzere tiyatro oyunu kitap yazımı, konser düzenleme gibi çok geniş ve değişik alanlarda ABD’lilerin istihdamı amaçlandı. Wagner Emek İşçileri Yasası: Emekçi haklarının geliştirilmesine odaklandı. 1930 başlarında 3 milyon olan sendikalı sayısı, 1941 de 9,5 milyona yükseldi. Servet Vergisi: Yüksek gelir grubu ve kurumlar vergisi oranları artırıldı. Kamu hizmetleri Holding Şirket Yasası: Elek. Ve gaz dağıtım şirketlerinin denetimi artırtıldı. Kırsal Eketrik İdaresi: 1930’larda ABD kırsalının % 95’inde elektrik yoktu. Bu prog. Amacı, kırsal kesime elektrik götürmek için kurulan yerel kooperatiflere finansman sağlamaktı. Sosyal güvenlik Yasası: işsizlik sigortasında önemli düzenlemeler yapıldı. Yaşlı ve emeklilerin durumunu iyileştirici önlemler alındı.

141 SONUÇ 1 ve 2. ND programları bir dereceye kadar başarılı oldu.
1936 da işsizlik ancak % 16’ya düştü. İkinci dünya savaşının ilk yılları olan 1940 yılında bile hala % 15 civarındaydı. 1937 baharında sinai üretim 1929 seviyesini aştı. ANCAK 1937 Haziran da Roosevelt, denk bütçeyi sağlamak için (bütçe açığını azaltmak) kamu harcamalarını kıstı ve vergileri artırdı. Bunun sonucunda ülke ekonomisi hızla geriledi. Sınai üretimi 6 aydan kısa sürede % 30 geriledi. Üretim 1934 yılı seviyesine düştü. Haziran 1938’de asker harcamalarının artmasıyla, sınai üretim yeniden yükselişe geçti. 1 ve 2. ND programlarının en büyük yararı: ABD halkına ümit aşılamasıdır. Devletin B. Buhrandan çıkmak için uyg politikalar, halkın tüm kesiminden destek almıştır. Devletin ekonomiye müdahalesi artmış ve bir bakıma laisse-faire ekonomi, ABD’de New Deal ile birlikte sona ermiştir. Ayrıca, New Deal sayesinde ABD’de, diğer ülkelerde olduğu gibi (almanya, Japonya, İtalya) radikal ve aşırı milliyetçi yönetimler iktidara gelmemiş, yani rejim değişmemiştir.

142 Diğer ülkelerde Alınan tedbirler
İngiltere, krizle mücadele için oluşturulan hükümet, 21 Eylül 1931’de altın standardını terk etti ve Sterlini devalüe etti. Devalüasyon sonrası ekonomi toparlanmaya başladı. İngiltere ile sıkı ticaret içinde olan ülkeler de, ingiltereyi takip etti ve altın sisteminden çıktı. İskandinav ülkeleri ve Japonya ise 1931 yılı içinde sistemden çıktı. Sistemden erken çıkan ülkeler (İngiltere, Finlandiya, Norveç, Danimarka, Japonya), geç çıkanlara (Fransa,İtalya, Polonya) nisbeten daha erken toparlandı. Maliye pol. en fazla Almanya ve Japonya kullandı. 1933 seçimlerinde Hitler yönetime geldi. Almanya’da Keynesyen politikalara ağırlık verildi (demirylları, kanallar, otoyolları inşa edildi.) Ayrıca askeri harcamalar için büyük fonlar ayrıldı. İşsizlik hızlı şekilde düştü. Ücretler ve fiyatların ekonomik istikrarı bozma riski belirince, ücret ve fiyatlara üst sınır getirildi. İşsizliğin enflasyona yol açmadan azaltılması Nazi iktidarının ekonomik alanda önemli bir başarısıdır. Ancak 1934ten itibaren devlet harcamalarının artmasıyla bütçe açığı önemli oranda arttı.

143 Japonya Almanya gibi kamu harcamalarını artırdı arasında askeri harcamaların GDP oranı, % 31 iken % 38 oldu. Destek olarak genişletici para pol.na müracaat edildi. Yen devalüe edildi ve kısa sürede tam ist üretim seviyesine ulaşıldı. Büyük buhranda işsizlik çok fazla artmamıştır. Gerekçe olarak, ülkede hakim olan toplumsal gerekçelerdir. (çok elzem olmadıkça personeli işten çıkarma) Diğer pek çok ülke, altın standardından çıktı genişlemeci para pol uguladı ve buhrandan çıktı. Para pol. Yanı sıra askeri harcamalar da buhrandan çıkışta etkili oldu.

144 Krizin ülke ekonomileri üzerine etkilerinin karşılaştırılması
ABD kriz 1929 da yaşandı. ND programlarıyla 1933 yılında GDP büyümeye başladı. (Bu yükselişte, 1933 te altın sta ndardını terk etmesi de etkili oldu) 1929 daki GDP ye ancak 1937 yılında tekrar ulaşılabildi. M1 para arzı ise ancak 1935 yılında, 1929 daki seviyesine yaklaşabildi. M1 in 1939 yılında 10 yıl öncesine göre % 28 artması, askeri harcamaların büyük bölümünün para arzıyla karşılandığını göstermektedir. SONUÇ: GDP’de ND sayesinde 1934 sonrası bir toparlanma oldu yılı hariç büyüme devam etti.

145 İNGİLTERE 1. Dünya savaşı sonrası süper güç olmak özelliğini yitirdi.
Buhranda başta işsizlik olmak üzere ekonomik sorunlarla karşılaştı. Dönemin diğer gelişmiş ülkelerine kıyasla daha hızlı toparlandı. Ekonomi, 1934 ten itibaren yeniden toparlanma evresine girdi. Eylül 1931 de altın para sis. Terk edilmeyle ülkede M1 sürekli artmıştır. Yani, 1930’ların sonlarında meydana gelen ekon büyümenin büyük bir kısmı para arzı artışına bağlıdır denebilir.

146 FRANSA Büyük buhranın etkilerini geç hissettiler ancak altın stand uygulamasında ısrarlı old için krizin etkisi uzun sürmüştür. 1938 yılında bile 1929 üretimine ulaşılamadı. Altın standardını 1936 da terk etmesi (geç terk), Frankın aşırı değerlenmesine ve dış tic. Rekabet avantajını kaybetmesine neden oldu. Özellikle altın standardının terk edildiği 1936 dan itibaren M1 artmıştır. Bu artış TÜFE’nin de artmasına neden oldu. Ülke ekonomisi, 2. Dünya savaşına kadar toparlanamamıştır.

147 ALMANYA Büyük buhrandan en fazla etkilenen ülkelerden biridir. Birinci dünya savaşı tazm. ödemede sıkıntı yaşadı. Bu durum ekonomiyi de olumsuz etkiledi. Buhran en çok yıllarında etkili olmuştur. Hitlerin 33 de iktidara gelmesiyle Keynesyen pol ve askeri harcamalar önem kazanmıştır. Sanayi üretim endeksi 1938 yılında 1929’a göre % 26 artmıştır. Bütçe açığı verilmesine karşın, enflasyonun 1929 yılındaki seviyenin altında kalmıştır.

148 B. Buhran Etkileri ve önemi
NY borsa çöküşü krizi tetikledi. FED krize zamanında müdahale etmedi ve en büyük sorumlusu olarak tarihe geçti. (nihai kredi merci görevini icra etmedi) Ben Bernanke: 2002 «FED’in başkanı olmama karşın söylemek istiyorum. Milton ve Anna, siz haklıydınız. Büyük buhranın sorumlusu biziz. Özür dileriz. Sizlere teşekkür ederiz, bu hatayı bir daha yapmayacağız» Dönemin süper gücü ;ABD’den savaş mağduru Avrupaya fon akışı durdu. Bu neden le kriz ABD ve Avrupada uzun soluklu oldu. Borsa krizidir; ulus.arası tic. krizidir.;likidite krizidir (bankalara hücom edildi. FED, nihai kredi merci olarak görev yapmayınca, bankacılık sektörü çökme noktasına geldi.); Deflasyon; İşsizlik; Devlet Borç Krizi; gibi birçok krizi barındıran 20. yy. ın en büyük, en uzun süren ve en geniş alanı etkileyen bir krizi olarak tarihe geçti.

149 Keynesyen politikalar, 2
Keynesyen politikalar, 2. dünya savaşı ardından kapitalist sistemdeki ülkeler tarafından kullanıldı. Ancak bu süreçte, Sosyalizmin uygulanmaya çalışıldığı SSCB’ninde etkisi gözardı edilmemelidir. SSCB’nin 2.dünya savaşı sonrası ekonomide gösterdiği başarı, kapitalist ülkelerinde ekonomide planlana ve karma ekonomi politikalarını hayata geçirmelerinde etkili oldu. Ayrıca, sosyalizmi tehdit olarak algılayan hükümetler, istemeyerek te olsa halkın gelir seviyesini ve yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik refah ekonomisi pol.ını benimsediler.

150 PETROL KRİZLERİ Keynesyen düşüncenin hakim olduğu 2. dünya sav sonrası 1970 lere kadar ulus.arası düzeyde bir finansal kriz olmadı 70 li yıllarda ise 1973 ve 1979 da iki adet Petrol krizi tecrübe edildi 1973 Petrol Krizi (Birinci Petrol Krizi) OAPEC’in (petrol ihraç eden arap ülkeleri birliği), batılı ülkelere İsrail’e vermiş oldukları destekten ötürü daha az petrol arz ederek bir ambargo uygulamaya çalışmıştır. Bu süreçte petrol fiyatları da doğal olarak yükselmiştir

151 Altı Gün Savaşları: 1967 de İsrail-Arap ülkeleri arasında (mısır ve suriye doğrudan savaşa katıldı. Diğer ülkeler askeri ve mühimmat yardımı yaptı) Altın Savaşları yapıldı. Savaş sonunda İsrail; Mısır’ın Sina Yarımadası; Suriye’nin Golan Tepelerini; Filistin’in Gazze Şeridi ve batı Şeria bölgelerini işgal etti. Mısır ve Suriye, 6 Ekim 1973 te İsraile saldırdı. Ve onu işgal ettiği topraklardan çıkarmaya çalıştı. Ancak ABD’nin desteğini alan İsrail, BM’nin Ekim 1973 te aldığı ateşkes kararına uymadı. Sovyetler tek taraflı olarak bölgeye asker gönderince, İsrail 26 Ekim 1973 te ateşkes kararına uydu. OAPEC ülkeleri, başta ABD olmak üzere batılı ülkelere İsraile desteklerinden dolayı ambargo koyduklarını ilan etti. ABD’ni İsraili barış masasına oturtması için baskı yapan QAPEC başarılı oldu. ABD’nin iknasıyla İsrail 18 Ocak 1974 te Sina Yarımadasının bir bölümünü terk etti.

152 OPEC’in Kuruluşu: 2. dünya savaşı ardından dünya petrol piyasasına, «Seven sisters» olarak tanımlanan AVD ve İngiltere merkezli holdinglerden hakimdi.Petrol üreten ülkeler fiyatların düşük olmasından memnun değildi ve petrol üzerinden aldıkları vergileri artırmak istiyordu. Ancak 7 sisters bunu istemiyordu. Beş ülke, 7 Sistersin bu hakimiyetini kırmak için OPEC’i (1960) kurdu. (Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Venezuela) OAPEC (1968): OPEC’e üye Suudi Arabistan, Libya, Kuveyt 1968 yılında OAPEC’i kurdu sonrası, OAPEC üyeleri ortak hareket ederek petrol piyasalarında etkili oldular. (OAPEC gibi OPEC üyesi ülkeler de benzer bir etkinliğe sahip olmuştur)

153 OAPEC ve Petrol ambargosu
1972 de petrol fiyatları 23,5 dolar altındaydı. Savaşın başlamasının ardından Ekim 1973’te İsraile destek verilmesinden dolayı ABD ve batılı ülkelere ambargo kondu. OAPEC üyeleri, günlük üretimlerini 5 milyon varil azalttı. Diğer üreticiler arzlarını artırsalar da, ambargonun uygulandığı Ekim Mart 1974 arasında petrol üretimi günde 4 milyon varil azaldı (Yani ambargo etkili oldu) Petrol fiyatları 1975 te 20,18 dolara yükseldi.

154 1979 Petrol krizi (ikinci Petrol Krizi)
79 a kadar petrol fiyatlarında önemli değişiklik olmadı. Fiyatlar dolar arasında değişti. OPEC üyesi ülkelerin üretimi o dönemde günlük 30 milyon varildi. Ancak üye olmayan ülkelerin üretimlerini günlük 5 milyondan 31 milyon varile çıkarması, fiyatların nisbeten düşmesinde etkili oldu. Ancak: 1979 yıl başında İran’da Humeyni, İran Şahı Rıza Pehlevi’yi devirip yönetime geçmesiyle ortaya karışıklık ve istikrarsızlık çıkması; İran’daki karışıklıklardan istifade etmek isten Irak’ın Eylül 1980’de İran’ı işgal etmesi (Savaş Ağustos 1988 e kadar sürdü) Dolayısıyla petrol fiyatları 14 dolardan 35 dolara çıktı.

155 Petrol krizlerinin ülke ekonomilerine Etkileri
Dünyanın hemen hemen her ülkesi olumsuz etkilendi Stagflasyon kavramı ilk defa kullanıldı . (İngiliz siyasetçi Ian Macleod 17 Kasım 1965) İngiltere de aynı anda hem durgunluk (stagnation) hem de enflasyon odluğunu ve bir anlamda stagflasyon yaşandığını dile getirdi. Keynesyen politikalara olan güven sarsıldı. W. Philips’in u ve enf. Arasındaki değiş-tokuş old yönündeki önermesinin artık geçersiz olduğu anlaşıldı. 1970’ler boyunca pek çok avrupa ülkesi ve ABD bundan etkilendi. arasında İngiltere GDP % 3,9 düştü. (72 yılındaki GDP ye ulaşmak için 3,5 yıl geçti.) ABD: Kasım 1973-Mart arasında GDP % 3,2 azaldı Mayısta işsizlik % 9 a vardı.

156 Stagflasyonun en önemmli nedeni petrol krizleri olmakla birlikte başka unsurlar da vardı:
Bretton-Woods sisteminin çökmesinin ardından pek çok ülke serbest döv kuru rejimine geçti. ABD Vietnam savaşında ( ) savaş maliyetleri çok büyük boyuttaydı. ABD’de Ocak 1973 te (1. Petrol krizinden 9 ay önce) Dow Jones düşmeye başladı. Aralık 1974 e kadar sürdü. NY borsasındaki düşüş Avrupa ve özellikle Londrayı etkiledi. Londra borsası bu dönemde % 73 değer kaybetti.

157 Özetle: Her iki krizde de petrol fiy. yükselmesinin nedeni petrol krizleridir. Petrol sınai ürünlerinde önemli bir girdidir. Petrol fiyatları yükselince, sınai ürünlerin maliyetleri ve doğal olarak ta fiyatları yükseldi. (Maliyet Enflasyonu veya Arz enf.) Böylece, üretim azaldı ve işsizlik arttı. Ve derinlik arttı.

158 Dünya büyüme oranı 1970-73 arasında ort % 5,5 iken; 1975 te % 1,9 a düştü.
Enflasyon 1972 (%6,1) (%14,4) Enf önlemek için sıkı para pol uygulandı. Bu da faiz oranlarını yükseltti. (Friedman, enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur). ABD Faiz ; 1972 (%4,4) (%10,5) Enerji kaynaklarının etkin kullanımı ve planlanması için, OECD ülkeleri tarafından Ulus.arası Enerji Ajansı (15 kasım 1974) kuruldu.

159 Krizin sonuçları ve önemi
Kriz sonrası petrol fiy aşırı artınca, ortadoğu ülkeleri yanında Meksika ve venezüela gibi ülkelerde büyük karlar elde ettiler. ABD petrol sanayi de yüksek karlar elde etti. Özellikle 2. petrol krizi ardından bu ülkelerde G. Menkul fiyatları hızlıca arttı. Ancak sonrası yeni rezervlerin bulunmasıyla petrol fiyatları düştü. Meksika ve ABD’nin petrol üreten eyaletlerinde ve Kanada’da önemli gelir kayıpları yaşandı. Petrol ihraç edenler ve özellikle Arap ülkeleri, gelirlerini batılı ülkelerde finans piy değerlendirdi. Bu finans kuruluşları da GOÜ’lere kredi sağladı. Ancak gelişmiş ülkeler 1980’lerde enflasyonla mücadele için faiz oranlarını artırınca, GOÜ’ler yükselen maliyetlerden dolayı kredilerini kapatamadılar. Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere pek çok GOÜ borç krizi yaşadı. Keynsyen ekonomi yerine neoliberal ekonomi pol. Ağırlık kazandı.

160 ASYA KRİZİ 2 Temmuz 1997 de baht üzerindeki spekülatif saldırılara daha fazla karşı koyamayan Tayland Hükümeti sabit döv kuru rejiminin terk etmek ve bahtı devalüe etmek zorunda kaldı. Devalüasyon oranı % 25 oldu. 1929 krizi sonrası en büyük ve en geniş alana yayılan ulusarası finansal kriz oldu. Kriz Asyanın ardından Rusya ve L. Amerikaya yayıldı.

161 Kriz Öncesi durum Dünya Bankası 1993 yılı raporunda: «Doğu Asya mucizesi» olarak tanımladığı ve övgüyle bahsettiği kalkınma modeli; Japonya’nın 20 yy son çeyreğinde getirdiği sanayileşme dinamizmi ile Asyada bulunan bir çok ülke; «Yeni Sanayileşen ülkeler» olarak bilinen Malezya, Endonezya, Tayland Ve «Asya Kaplanları» olarak tanımlanan Hong Kong, Singapur, ve G. Koreyi kapsamaktadır. Ekonomileri tarıma dayalı olan bölge ülkeleri, çok kısa bir zaman diliminde teknolojik ve sosyoekonomik dönüşümü gerçekleştirdi. 1950 li yıllarda bu ülkelerin ort yaşam süresi 47 yıl iken da 71 yıla çıktı. 70 li yıllardan itibaren ekonomileri hızla büyüyen bölge ülkelerinde büyüme oranı % 8 e ulaştı. (Ayı dönemde batılı ülkelerde büyüme oranı % 3 civarındadır. Bundan dolayı, söz konusu Asya ülkelerindeki ekonomik gelişim MUCİZE olarak adlandırılmaktadır.)

162 Bölge ülkelerinin toplumsal, kültürel ve sisyasi yapıları farklı olmalarına karşın, 70 li yıllarda tümünün ekonomik kalkınmada önemli mesafe katettiği görülmektedir. Bu ülkeler, ihracata yönelik sanayileşme stratejisi benimsediler. Ve dünya pazarlarına sınai ürün ihracatçısı olarak girdiler. Öyleki, 1977 yılında GOÜ’in toplan sınai ürün ihracatının % 50 sinden fazlası G. Kore, Tayvan, Hong Kong ve Singapur tarafından gerçekleştirildi.

163 1980’li yılların ortalarından Asya Krizine kadar adı geçen 7 Asya ülkesine önemli ölçüde Japon sermayesi geldi yılları arasında bölgeye Japon kapitalistleri tarafından 15 milyar dolar DYY yapıldı. 1990’lardan itibaren Japon DYY azaldı. Ancak büyük bölümü ABD menşeli olan yatırım fonları, emeklilik fonları ve hedge fonlar Asya ülkelerinin fin. Sağlanmasına önemli paya sahip oldular. Asya ülkeleri, bu sermayeyi ülkelerine çekebilmek için sermayenin önündeki engelleri kaldırdılar; faiz oranlarını ulus.arası piyasalara göre 2-3 kat yükselttiler. Ayrıca kendi paralarını DOLAR kuruna SABİTLEDİLER. (Böylece yabancı yatırımcıların bu ülkelerdeki elde ettikleri gelirleri, kayıpsız bir şekilde dolara çevirip kendi ülkelerine transfer etmeleri neredeyse GARANTİ altına alındı). Kısa vadeli serm. Hareketlerini ülkeye çekmek için alına bu tedbirler olumlu sonuçlar verdi yılında G. Kore, Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinlere toplam 93 milyar dolar (2013 yılı itibariyle 138 milyar dolar) net SERMAYE GİRİŞİ oldu. Bu 5 ülkeden G. Kore, Endonezya ve Tayland Asya’nın en borçlu ülkeleriydi.

164 Tayland’da Kriz Öncesi Durum
90 larda tarımın önemi devam etmekteydi. Ancak bilişim ve tek. Ürünle (bilg. Parçaları, CD vb) ülkenin önemli ihracat ürünleri arasına girmeyi başardı. Ülke ekonomisi, arasında % 9 büyüdü. 1996 yılı dünyanın 6 büyük gıda ihracatçısından biriydi. 1996 nüfusu 60 milyon olan ülke GDP’si 176 milyar idi. (2013 yılı ile 262 milyar) Ülkenin ödemeler dengesi 1995 te % 7,8, 1996 da % 7,9 açık verdi. Özetle makro ekonomik göstergelerde CARİ açık dışında bir problem yoktu.

165 Tayland 1990 yılında ihracatın GDP payı % 28 idi.
1995 yılında ihracatın GDP payı % 45 e çıktı. 1996 yılında ihracatın GDP payı % 42 ye düştü. İhracatta meydana gelen azalmanın nedenleri: Tayland para birimi dolara endekslenmişti. Dolar, 1995 ten itibaren değerlenmeye başlayınca , baht da değerlendi. Ülke, ucuz emek gücü avantajını kaybetti. Ülkenin ihracatında önemli olan Cd, bilg. parçalarına dünya talebi azaldı İhracat yapılan ülkelerden Japonya’da durgunluk derinleşti Çin 1994 te Yuanı devalü etti. Benzer ürünler üreten Çin’in rekabet gücü arttı. 1997 yılında ihracatın GDP payı % 51e yükseldi. (Bahtın devalüe edilmesi etkili oldu)

166 Cari Açık: kriz öncesi son iki yıl önemli oranda arttı.
milyar dolar milyar dolara yükseldi milyar dolara yükseldi

167 1990’lı yılların başında Taylanda yatırımların çoğu iç kaynaklardan finanse ediliyordu. (Yani dış borç önemsizdi) Ancak 90 lı yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerdeki faiz oranlarının düşük olmasının da etkisiyle, daha fazla kazanmak isteyen ulus.arası yatırımcılar IMF ve Dünya Bankasının da övgü dolu ifadelerinde «Yeni Gelişen Pazarlar» olarak adlandırılan ülkelere kısa vadeli portföy yatırımları yaptılar. Taylandın dış borç stoğu 90 dan itibaren sürekli arttı yılında 28 milyar dolar iken; 1996 da 90 milyar dolara çıktı (2013 itibariyle 134 milyar dolar.)

168 Ülkede yerli banklalar yurtdışından dolar cinsinden borçlanıp, yurt içinde baht cinsinden kredi veriyorlardı. Dolar ve baht arasındaki % 6-7 gibi fark dolayısıyla bankalar düşük faizle kredi vermelerine karşın önemli kar elde ediyorlardı. Ülke kredibilitesi yüksek old için dış piyasalardan kredi temini rahattı. Toplam borçlar içinde özel sektörün payı 1996’da % 82’ye çıktı Ülkenin toplam borç stoğu GSMH’ oranı 1990’da % 30 iken, 1995 te % 51 e çıktı. Tayland hızlı borçlanıyordu ama ulusl arası rezervleri yeterli değildi. Özetle Tayland, 90 lı yılar boyunca önemli miktarda yabancı sermayeyi ülkeye çekmiştir. Tek ciddi sorun cari açık idi.

169 G. Kore’de durum 1996 yılı nüfusu 46 milyon
GSMH 485 milyar dolar ( milyar dolar) Bu tutar, dört Asya ülkesinin toplamına eşitti (Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler) Kişi başı GDP: dolar NOT: 2013 yılı dünya sıralamasında 14. ülke (1,3 trilyon) 2013 yılı X/GDP : % 53; (Türkiye ise % 18,5)

170 1975-1982 arası reel olarak ort % 7 büyüdü.
arası bu oran % 7,8 e uılaştı. 1996 da % 7,1 büyüdü. Kriz başlangıcı 1997’de % 5 e düştü 1998 % 5,8 küçüldü Sanayinin ağırlığı 60 lardan sonra artmıştır General Park, Çelik sektörü, Pony arabaları 80 li yılların sonunda dünyanın en büyük 10 çelik üreticisi konuma geldi İhracata dayalı kalkınma strat. Benimsedi. (elektronik, otomotiv, ev aletleri, tekstil, demir-çelik) Hızlı kalkınmada Chaebol isimli şirketler topluluğu etkili idi. Ülkenin en büyük 4 Chaebolu 1987 de ülke GDP’sinin 2/3 ünü temsil ediyordu. Devlet her bakımdan bu şirketleri destekledi. Ülke ekonomisi, krizde bu şirket yapısından dolayı önemli derecede zarar gördü. Çünkü şirketlerden birinde meydana gelen kriz, diğerlerini de etkiliyordu.

171 İhracat rakamları milyon dolar; milyar dolar; milyar dolar; milyar dolar; milyar dolar (KRİZİn en fazla hissedildiği yıl); milyar dolar. X/GDP % 33; 1997 % 38,6; Toplam borç stoğu 90 yıllarda arttı: 1994 % 18; 1994 % 25; 1994 yılında önemli artış oldu. Çünkü yerli firmalara yurt dışında borçlanabilme serbestiyeti getirildi. (G. Kore, OECD’ye başvurulduğunda, bu tavsiye edilmişti. Tavsiyeyi dinledi) Sonuç: Kriz öncesinde, Dış borçlar yükselmiş ve cari açık artmıştır. Ancak, ulus.arası piyasalarda, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlarda, başta G. Kore ve Tayland olmak üzere bölge ülkelerinde herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağı inancı yerleşmiştir

172 Asya krizi Nedenleri Krugman, bölge ülkelerindeki hızlı ekonomik ve toplumsal gelişmeyi eleştirel biçimde ele aldı. Krugmana göre, D. Asya ülkelerindeki hızlı büyümenin en önemli nedeni; bölge ülkelerindeki yüksek tasarruf oranları ve bu tasarrufların yatırıma dönüşmesidir. Ancak bu durumun sürdürülebilir olamayacağının altını çizmiştir. Çünkü tasarrufun bir sınırı, limiti vardır. Krugman aynı zamanda kriz sonrası açıklamasında, bu ülkelerde kriz çıkabileceğini tahmin edemediğini itiraf etmiştir. Imf ve Dünya Bankası ise bölge ülkelerinde önemli sorunlar olmadığını düşünmekteydi. Ancak buna karşın Y. Chul Park (1996) büyük oranı kısa vadeli portföy yatırım olan sermaye girişlerinin bölge ekonomilerinde spekülatif balonlara yol açtığı ve yabancı serm akışına denetim getirilmezse bölgede kriz çıkabileceği uyarısında bulundu. Ancak dikkate alınmadı.

173 Dünya Bankası Ekonomistleri Kaeai, Newfarmer ve Schmukler (2001)e göre aşağıdaki sorunlar krize yol açmıştır: Kısa vadeli serm ile finanse edilen cari açık, Fin.piyasalarda yeterli regülasyonun yapılmaması, Yurtdışından alınan kredilerin inşaat gibi uzun vadede gelir getiren verimsiz alanlara tahsis edilmesi, Özellikle Endonezya da Siyasi belirsizlik. Bazılarına göre, ayrıca, bankaların ve özel şirketlerin aldıkları yurt dışı kredilerin verimsiz alanlarda kullanılmasına da vurgu yapılmıştır.

174 Ayrıca şirket yapılanması da önem arz etmiştir: Şöyleki;
Verimsiz alanlarda aşırı yatırımlar yapıldı. Yatırımların yabancı para cinsinden olması kur riskini doğurdu. Ayrıca uzun vadeli yatırımların kısa vadeli kredilerle finansmanı da şirketlerde likidite sorununun doğmasına yol açtı. Bölgede Finans sektörüne hükümetler hakimdi. Bankalar iktidarı istediği kişilere kredi veriyordu. Özellikle krizin ardından verilen bu tür kredilerde geri ödeme sorunu yaşandı. Chaebol yapısı, şirketlerin etkinliğinin azalmasına ve Pazar değerlerinin düşmesine yol açtı

175 Krugman, bazı şirketlerin kayırılmasına vurgu yaptı
Krugman, bazı şirketlerin kayırılmasına vurgu yaptı. Ahbap çavuş ilişkisi (crony capitalism) olarak tanımlandı. Hükümetler, yabancı bankalara bile hangi şirketlere kredi verileceğini dikte edebiliyordu. (Hong Kong yat bankası Peregrine, Endonezya devlet başkanı Suharto’nun kızının sahibi olduğu taksi şirketine önemli tutarda kredi verdi. Ancka kredi geri ödemesi yapılmadı) Ülkede Chaebolların fiilen kontrol ettikleri bankalar, yurt dışından kredi alıp chaebolları finanse ettiler. (Ancak, Krugma’a göre crony capitalism, krizin asıl sebebi değildir. Çünkü bu sistem, onlarca yıldır devam etmekteydi) Krugmana göre asıl sebep: ülkelerdeki finans sektörünün serbestleşmesidir. Bölge ülkeleri sıcak paraya karşı savunmasız kalmıştır. Sorun alınan kredilerine etkin olarak kullanılması değildi (Evet, bir kısmı etkin bir kısmı etkin olmadan kullanılmıştı) Asıl sorun kredilerin DOLAR cinsinden olmasıydı. Daha önceleri ülkeler, İÇ Borçlanma yöntemiyle ulusal tasarruflara müracaat ederken, şimdi DOLAR cinsinden dış borçlanmaya müracaat etmekteydi. Krugmana göre, söz konusu ülkeleri felakete sürükleyen temel sorun bu idi.

176 Joseph Stiglitz: «Ben, sermaye hesabının liberalleştirilmesinin bu krize yol açan en önemli etmen olduğuna inanıyorum» Dönemin Malezya Başbakanı Mahattir ise spekülatör George Soros’u sorumlu tuttu. Soros Fund Management ve diğer hedge fonlar sayesinde Tayland’da baht üzerine, ardından bölgedeki diğer ülkelerde yerel paraları üzerine spekülatif hücumda bulunmuş ve yerel paraların devalüe edilmesine neden olmuştur.

177 Krizde ayrıca, bölge ülkelerin sabit kur pol nedeniyle yerel paranın aşırı değerlenmesi ve bun sonucunda rekabet güçlerinin kaybederek ihracatta payların azalması da yer almaktadır. İlaveten Çin’in 90 lı yıllara yaptığı atılımla bölge ülkelerin ihraç pazarlarının önemli bölümünü ele geçirmesi de ülkelerin ihracatında azalmalara yol açtı. Ayrıca: kısa vadeli portfoylerin özellikle g.menkul sektörünün finansmanında ve ülke borsalarında hisse senedi yatırımı için kredi olarak kullanılması da KONUT ve BORSA balonlarının oluşmasına yol açtı. SONUÇ: Asıl neden kısa vadeli ser girişidir. Serm girişi önündeki engeller kaldırıldı ancak sabit kur rejiminde ısrarlı olundu. Böylece spekülatif açıklara karşı korumasız kalındı. Radalet ve Sach ise ülkeye akan sermayenin aniden kesilmesiyle (sudden stop) krizin yaşandığına vurgu yaptı.

178 Asya krizi Başlangıcı ve gelişimi
2 temmuz 97 baht devalüasyonu başlangıç kabul edilir. Ancak 96 da sorunlar ağırlaşmaya başladı. 96 yılı sonunda G. Kore, Tayland, Endonezya da borç yükleri ağırlaşmaya başladı. Bunun nedeni ise 96 yılında 95 e göre ihracat gelirlerinin önemli oranda düşmesidir. X gelirleri azalınca, büyümenin sürdürülebilmesi için dış fin. İhtiyaç duydular ve borçları hızla arttı. Sorunlar, 987 de gün yüzüne çıkmaya başladı. Deöir çelik sektöründ eönemli bir Chaebol 6 milyar dolar borcu (2013 yılı 8 milyar) ödeyemeyeceğinden dolayı iflas etti de bir çelik üreticisi Chaebol daha battı. 1 Temmuzda ülkenin 3. büyük otomobil üreticisi Kia, borçlarını ödeyebilmek için hükümetten yardım istedi. Şubat 1997’de Somprasong Land (g.menkul şirketi) borçlarından dolayı iflas etti. Hükümet bu borçları üstlenmeyince, ulus.sermayenin ülkeye güveni azaldı. Tayland ise bahta karşı spek atakları önlemeye çalışıyordu. Tayland MB nin döviz rezervleri hızla eridi. Haz 1997’de 30 milyar dolar bahtın değerini koruyabilmek için satıldı. (1997 Bahar döneminde rezervlerin % 90, bahtın değerini koruyabilmek için satıldı )

179 Malezyada ise hükümet g
Malezyada ise hükümet g.menkul ve borsadaki balonlara mani olmak için bankaların açtığı kredilere sınırlandırma getirdi. Filipinler ise Mayıs ayında gecelik faizi % 13e çıkararak sıcak paranın kaçmasına mani olmaya çalıştı 2 Temmuzda Tayland sabit döviz kurunu daha fazla sürdüremedi ve baht % 20 değer kaybetti. IMF ve dünya Bankası bölge ülkelerini tek tip olarak yansıttığı için ulus.arası sermaye oluşan bu algıdan dolayı bölge ülkelerini çok hızlı bir şekilde terk etmeye başladı. Bu durum bölgenin krize sürüklenmesine katalizör görevini yerine getirdi.

180 3 temmuz Filipinlerde gecelik faiz oranı % 15 ten % 24’e yükseldi.
11 Temmuz Filipin pesosu, dolar karşısında geniş bir bant aralığında dalgalanmaya bırakıldı. 14 Temmuz: Malezyada, ringgit dalgalanmaya bırakıldı. Singapur da dalgalanmaya geçti. Tayland, 28 Temmuzda IMFden yardım istedi. Ağusts 19972de döviz krizi, Tayland, Endonezya, Malezya, Singapur ve Filipin ekonomisini alt üst ederken; Hong Kong, Tayvan ve G. Kore yi de etkiledi. 15 Ağustos Hong Kong dolarına karşı spek atak başladı. (ancak 1997 ikinci yarısı ve 1998 boyunca sabit kuru terk etmedi.) Krugman’a göre, Hong Kong, bundan dolayı krizi yalnızda derin bir durgunluk geçirerek atlattı. IMF ise, mevcut duruma rağmen bu piyasaların daha fazla liberalleşmesi, sermaye engellerinin kaldırılmasını vurgulamaktaydı.

181 G. Kore, (daha önceden) 90 yıllarda wonu % 2,25 dalgalanmaya bırakmıştı. Bundan dolayı won üzerinde önemli bir spek atak yaşamadı. Ama özel sektörün dolar cinsinden yüklü miktarda dış borçlarından dolayı ülke ekonomisi zor durumdaydı. KİA’ya kredi bulunamamasından dolayı, firma devletleştirildi. S&Pülke kredi notunu düşürdü. Wona karşı spek atak başladı. Engellenemedi. 6 kasım 1997 Dolar/won paritesi 973,6 oldu.

182 Bölgede bankacılık başta olmak üzere finans sektörü çökme eğilimine girmişken, IMF krizi sona erdirecek nemli bir adım atmadı. 17 Kasım da won daha fazla değer kaybetti ve kur psikolojik sınır 1000’i aştı G. Koreli firmalar, dolar kuru artınca, ihracat paylarını artırmak için kıyasıya rekabete girdi. Ve Fiyat kırmaya başladılar Fiyat kırdılar bu da bazı zayıf firmaların iflasına yol açtı. (G. Koreli firmaların tek amacı, dolar cinsinden borçlarını bir an önce kapatmaktı). IMF, G. Koreye vereceği yardımı 57 milyar dolara çıkardı. Aralık 1997’de won dalgalanmaya bırakıldı.

183 Bölge ülkeleri 98’e daha kötü başladı
Bölge ülkeleri 98’e daha kötü başladı. Ringgit, rupiah, baht ve peso dolar karşısında en düşük seviyesine gerilediler. Ocak 98’de G.Kore ulus.arası kreditör bankalarla anlaştı. Şubat ayındaki iyimser havaya rağmen durum giderek ağırlaştı. Haziran ayında işsizlik arttı. İşsizlik: Endonezya 1997:%5; 1998:%20 Şubat ve Mayıs 98 de halk ayaklanması neticesinde Endonezya Devlet Başkanı Suharto görevinden ayrıldı. (Japonya’da ise kriz durgunluk olarak kendini gösterdi) IMF liderliğindeki ulus.arası kuruluşlar, G.Kore, Tayland ve Endonezya’ya toplam 118 milyar dolar kredi kullandırdı. IMF programına tabi olan bu ülkelerde iflaslar arttı; bankalar kapatıldı; uzun süreli durgunluk yaşandı.

184 IMF’nin Asya krizindeki Rolü
Bretton Woods, 1944 IMF ve Dünya bankasının kurulması kararlaştırıldı IMF’nın rolü: uls.arası para sisteminin düzenli işlemesine yarımcı olmak üzere tasarlandı Bretton Woods: Ayarlanabilir sabit kur sistemidir. 1 ons altın=35 dolar. ABD bu pariteden istenildiği kadar altın vermeyi taahhüt etti. Üye ülkelerin dolar karşısında % 1 dalgalanmasına müsaade edildi. Sonradan bu marj % 2,5 olarak revize edildi.

185 Sistemde devalüasyon yapılması, bazı şartlara bağlandı
Sistemde devalüasyon yapılması, bazı şartlara bağlandı. IMF’nin kısa vadeli kredilerle desteklemesine rağmen, bir ülke hala dış açığını kapatmıyorsa devalüasyon yapabiliyordu. Ancak sistemin içindeki bir ülkenin % 10 dan daha fazla devalüasyon yapması için IMF’den izin alması gerekiyordu. ABD’nin Vietnam savaşının finansmanının para arzını genişletmesiyle karşılaması sonucu, ABD’ni sistemdeki taahhütlerini yerine getiremeyeceği anlaşıldı. 1971 de doların altın karşısındaki değeri düşürüldü. Ve ardından 1971 Ağustos ayından itibaren ülkeler sistemden çıkmaya başladı. Böylece sisten sona erdi ve ülkeler paralarının dalgalanmaya bıraktılar.

186 Brettton Woods sonrası IMF’nin Fonksiyonları
1976 da yapılan düzenlemeyle IMF’ye üye ülkelerde kur politikalarını gözetleme görevi de verildi. Petrol krizleriyle eş zamanlı görülen enf., işsizlik, yüksek faiz oranları, dış tic. Korumacılık ve gelişmiş ülkelerde durgunluk gibi etkenler nedeniyle özellikle GOÜ’lerde dış dengesizlikler önemli bir sorun haline geldi. Bu açıklarından dolayı, GOÜ’ler daha fazla dış kaynağa ihtiyaç duydu ve bu maksatla IMF’ye müracaat etti. IMF, 1980li yıllara kadar kredi kullandırdığı ülkelerden genel olarak ödemeler bilançosu açığı kapatmaya yönelik talep azaltıcı makro ekon.politikarı uygun istemiştir. Ancak 1980’li yıllardan itibaren Dünya Bankasıyla uyum içinde GOÜ’e istikrar için arz yönetimi politikalarının uygulaması dayatıldı. Bu kapsamda GOÜ’lerde yurtiçi talep ve arz dengesizliklerinin giderilmesi için uzun vadeli yapısal değişiklikler yapılması istendi. Bu bağlamda, krediye ihtiyaç duyan ülkelerin IMF ve Dünya bankasının dayatttığı politikaları uygulaması gerekmekte ve bu minvalde neoliberal ekonomi politikalarını uygulamak zorundaydı.

187 Neoliberal ekonomi politikalar: Kuşkusuz bunların en önemlisi ulus
Neoliberal ekonomi politikalar: Kuşkusuz bunların en önemlisi ulus.arası finansa kapitalin önündeki engellerin kaldırılmasıydı. Ancak, büyük oranda kısa vadeli olan portföy yatırımı biçiminde ülkeye gelen yabancı sermaye, yeterli kârı elde ettikten sonra birdenbire ülkeyi terk ediyor ve kendisine daha karlı yeni bir GOÜ bulyordu. Sermayenin terk etmiş olduğu ülke ise kendisini krizden kurtarmak için yeniden IMF kredilerine ihtiyaç duyuyordu. IMF ise finansal piyasalarda daha fazla serbestiyet getirilmesini zorunlu kılıyordu. Özetle: IMF ve Dünya bankası, ulus.arası finans kapitalin istekleri doğrultusunda GOÜ’e finansal piyasalarını denetimsiz olarak ulus.arası finans kapitale açmaları için neoliberal ekonomi politikalarını dayatmışlardır.

188 IMF’nin Asya krizine etkileri
Mart 1997 IMF İcra direktörü M. Camdessus: Asya ülkelerinin başarılarından emin olduğunu ve bu ülkelerin yapılması gerekeni yaptıklarını ifade etti. Ocak 1998 IMF Başkan Yrd. S. Fischer : Krizin nedeni bölge ülkelerindeki iktidarların ekonomideki aşırı ısınmayı önlemeye dönük yeterli tedbir almamasıdır. Bu ülke paralarının uzun süre dolara sabitlenmesini yanlış old. düşünmüştür. Ayrıca, krizin en önemli nedeninin Asya ülkelerinin yanlış ekonomi pol. olduğunun altını çizdi. Böylece IMF, GOÜ’e kalkınma modeli olarak gösterdiği Asya ülkelerini, IMF’nin önerdiği ekonomi politikalarını uygulamalarına karşın, acımasızca eleştirdi ve krizde önemli paya sahip olduklarını kabul etmedi.

189 IMF bununla da yetinmedi ve 1998 yılı raporunda krizin nedenleri olarak:
Bölge ülkelerde finansa sisteminin zayıflığı konusunda oluşan kuşkular, G.menkul ve hisse senedi balonları, Yüksek dış açıklar, Döviz kurlarının sabit tutulması, Kısa vadeli sermayenin genelde verimsiz alanlarda kullanılması, Yenin dolara karşısında değer yitirmesi sonucu ulusal paralarının dolara sabitleyen ülkelerin rekabet gücünün azalmasını göstermiştir.

190 Ancak, her yıl bölge ülkelerini denetleyen ve rapor hazırlayan IMF, önceki yıllarda bu sorunlara değinmemiştir. Tam tersine bölge ülkelerinden övgüyle söz etmiştir. Ör: IMF 1997 raporunda G. Kore ekonomisindeki gelişmelerden memnun olduğunu, ödemeler dengesindeki açığın artmasının dış ticaret hadlerindeki geçici bozulmadan kaynaklandığını belirtmiştir.

191 IMF’yi kim eleştirdi Asya krizi öncesinde ve sırasında IMF’nin hatalı ekonomi politikalarıyla bölge ülkelerinin yanlış yönlendirildiğini vurgulayan en önemli ekonomistlerden birisi Stiglitz dir. Stiglitz; kısa vadeli sermayenin gmenkul ve inşaat gibi verimsiz alanlara yatırılmasına IMF’nin müdahale etmediğini; G.menkul ve hisse senedi balonları konusunda uyarmadığını; Piyasanın doğru kararı vereceğini öne sürerek aksine söz konusu ülkeleri daha çok teşvik ettiğini belirterek IMF’nin hatalı politikalar izlediğini vurguladı. Özellikle; Talep daraltıcı politikalar krizi daha da derinleştirdi ve süresini uzattı. Sözkonusu ülkelerde faiz oranının yükseltilmesi sonucu; büyük borç yükü altındaki bir çok şirket iflas etti. Stiglitz, aslında kriz sırasında bile bölge ülke ekonomilerinin kötü olmadığını belirtmiş, kanıt olarak hızla toparlanan G. Kore ve Malezya ekonomilerini göstermiştir.

192 Stiglitz, Ayrıca IMF’nin ticari açıkların kapatılması dayatmasını da eleştirmiştir. Ona göre, makro ekonomik politikalar yalnızca ulus.arası sermayenin kredilerinin geri ödenmesinden ibaret olmamalıdır. Krizdeki ülkeler, yabancı sermayenin ülkede kalması için faiz oranlarını artırdı. Ve bu da bölge ülkelerin borç yükünün artmasına yol açtı. Öte yandan söz konusu ülkelerden yeni vergiler koymaları veya mevcut oranları artırmaları istendi. Bu tür daraltıcı maliye politikaları ile bütçe açığının kapatılması hedeflendi. Ancak zaten talep yetersizliği yaşanan bölgede, yüksek faiz ve dar.maliye pol.nedeniyle yatırımlar durma noktasına geldi ve işsizlik arttı.

193 IMF’ye getirilen eleştirilerden bir diğeri ise
Kredilerin zamanına ve yeterli miktarda temin edilmemesidir. Bundan dolayı kriz 98 yılından itibaren Latin Amerika ve Rusya’ya sirayet etmiştir.

194 Krugmana göre-1 Tayland, G. Kore ve Endonezya’ya kredi vermek için öncelikle bütçe açıklarını kapatmaları (vergi artışı + kamu harc. Kısılması) şartı dayatıldı. Ancak o tarihe bu ülkelerin önemli bütçe açığı yoktu. Bu yanlış politika ile durgunluk derinleşti. Bu reçetelerin tam anlamıyla uygulanmadığı ülkelerde ise, reçeteye uyulmadığı için krizin derinleşeceği algısıyla piyasalarda panik oluştu ve bir tür kendi kendisini gerçekleyen (self correcting) kriz yaşandı.

195 Krugmana göre-2 İkinci hata: Yapısal reform şartı getirilmesi.
Endonezya sigaraya karıştırılan karanfil, Devlet Başkanı Suharto’nun akrabalarının tekelinde idi. IMF bu tekelin kaldırılmasını istedi. (Bu isteğin krizle ilişkilendirilmesi mümkün değildir)

196 Radalet ve Sachs’a göre IMF’nin kredi kullandıracağı ülkelere şartları
Sıkıntılı bankaların geç kalınmadan kapatılması, Minimum Sermaye yeterliliği hızlıca tesis edilecek, Yurtiçi krediler kesinlikle azaltılacak, MB iskonto faiz oranları yükseltilecek, Daraltıcı maliye pol. Uygulanacak (kamu harc ve sosyal harc. daraltılacak), Finans dışı sektörlerde yapısal değişim gerçekleşecek. Ancak, bankaların kapatılacak olması, paniğe yol açtı, yabancı sermaye hızlıca ülkeyi terk etti. Kredi daraltılması sonucu bir çok şirket işletme sermayesi bile bulamadı. SONUÇ: Keynesyen pol.kesinlikle karşı çıkan IMF, temsil ettiği ulus.finans kapitalin çıkarlarını, bölge ülkelerin ekonomik istikrarlarından üstün tuttu. Bu nedenle Asya krizinin derinleşmesinde, etkisinin artmasında ve süresinin uzamasında birinci ROL oynadı.

197 Krize karşı Uygulanan Ekonomi Programları
Tayland, G. Kore, Endonezya IMF kredileri kullanırken; diğer ülkeler bu destek olmaksızın krizden çıkmayı başardılar.

198 Tayland’da uygulanan ekonomi programları
2 Tem 1997 baht devalüe edildikten sonra istikrarı yeniden sağlamak için IMF’den yardım istemek zorunda kaldı. 28 Tem 1997 yılında IMF’ye başvurdu. 2.9 milyar SDR kredi taahhüt edildi. Ancak bazı şartları vardı:

199 Tayland’da uygulanan ekonomi programları
Şartlar: Fiilen batık 56 finans kurumunun kapatılması Bankalarının sermayelerinin artırılması Kamu açığının GSYH payının % 3 ten % 1 e düşürülmesi Özelleştirmelerle özel sektörün önünün açılması Yabancı sermayenin ülkeye girmesinin özendirilmesi. Bu program bahtın değer kaybetmesini hızlandırdı. 25 Kasım 1997 de yeni bir Niyet Mektubu hazırlandı. Ancak 2. programda krizin engellenmesinde etkili olmadı. 1998 Şubat ve Mayıs aylarında iki yeni program daha hazırlandı. Bu iki programın amacı: Ekonomiyi canlandırmak için ölçülü ve dikkatli kredi verilmesi Döviz kurunda istikrarı sağlamak için SIKI PARA POL uygulamasına devam edilmesi Kamu ve özel kesim denetimlerinin artırılması Sos.güvenlik ağının güçlendirilmesi

200 Sonuç: Bu programlar harfiyen uygulanmasına karşın, Tayland ekonomisi krizden kısa bir sürede kurtulamadı yılında bile hala durgunluk evresini geçemedi. 1996 yılı ekonomisine ancak 2003 te (altı yıl sonra) geri ulaşabildi.

201 Endonezya da uyg. Ekonomi programları
IMF 5 kasım 1997’de verilecek olan kredinin koşullarını açıkladı: Sıkı para pol. Uygulanarak rupiah’ın değer kaybı önlenecek, Fiilen batık fin. kurumlar kapatılacak, Özelleştirme prog. genişletilecek Dış tic. Ve yabancı yat. alanları serbestleştirilecek Yurtiçi tekeller kaldırılacak ve serbest rekabet koşulları sağlanacak Kamu kesiminde 1998’de %1, 1999 da % 2 fazla sağlanacak, Kamu sübvansyonları ve vergi muafiyetleri kaldırılacak, Ancak bu tedbirler bir işe yaramadı. İki ay sonra (15 Ocak 1998) ek önlemler alındı: 12 altyapı projesi kaldırılacak, devam edenler durdurulacak, banka mev. Ve banka kredileri için devlet garantisi getirilecek, Özel sektörün borçlarını yeniden yapılandırılmasının koordine edecek bir kamu kuruluşu kurulacak. Tarım ürünlerinde yurtiçi ticaretinde deregülasyona gidilecek Ancak, ikinci program da rupiahın değer kaybını önleyemedi. Bunun üzerine 10 Nisan 1998 de IMF ile yeni bir anlaşma oldu. Üçüncü programda ilaveten şu tedbirler alındı:

202 Bankacılık sektöründe yapısal değişimin hızlanması,
Yabancı yatırımların bankalara ortaklığındaki sınırlamaların kaldırılması, Özelleştirmelerin hızlanması Sos.güvenlik açığının güçlendirilmesi Temel gıda maddeleri ve zorunlu ihtiyaçlarda geçici sübvansiyonlar verilmesi KOBİ’lerin desteklenmesi Bu dayatmalar üzerine Endonezya’da toplumsal patlamalar yaşandı. Şubat-Mayıs 1998 halk ayaklanmaları neticesinde Dev. Başkanı Şuharto görevinden ayrıldı. Gelir dağılımım adaletsizliği ve işsizlik hızlıca arttı. Bunun üzerine IMF, 24 Haz.1998’de yeni önlem paketini açıkladı: Sos. Harcamaların GSYH’nin % 7,5i düzeyine çıkarılacak; gıda ve tıbbi malzemeler ekonomik toparlanma olana kadar sübvanse edilecek, World Bank ve Asya kalkınma Bankası yardımıyla istihdam programları uygulanacak, Bütçe açığı GDP’nin % 8,5 ile sınırlı tutulacak, Zayıf fin.kurumlar kapatılacak, iyi durumda olanlar sermaye artırımına gidecek veya birleşecek. SONUÇ: Endonezya IMF programlarından en olumsuz etkilenen ülkelerdendir. Toplumsal ve siyasi karışıklıklar yaşanmıştır. Şirketlerin % 75 i iflas etmiştir.

203 G. Kore’de uyg Ekonomi Programları
IMF, 4 Aralık 1997’de 15,5 milyar SDR kredi vermeyi taahhüt etti. Bu programa göre; Durumu iyi olan bankaların sermayeleri güçlendirilecek, Denetim sıkılaştırılacak, Dış ticarette sübvansiyonlar kademeli kaldırılacak, ithalatta serbestleşmeye gidilecek, Yabancı sermayenin önündeki tüm engeller kaldırılacak, ülkenin para ve sermaye piyasaları bütünüyle serbestleştirilecek. G.Kore’de de, Tayland ve Endonezya gibi IMF politikaları krizin derinleşmesini engellemede başarılı olamadı. Ulus.arası firmalar, büyük oranda G.Koreli firmalara verdikleri kısa vadeli kredileri yenilemediler ve won üzerinde devalüasyon baskısı arttı. Ülkeden hızlı sermaye çıkışı yaşandı. Bunun üzerine IMF, ilk programdan 20 gün sonra ilaveler yaptı.

204 Bu ilaveler: Parasal disiplin artırılacak, günlük kur bandı kaldırılacak, Yabancıların G.Kore menkul kıymetle piy. girmesinin önündeki tüm engeller kaldırılacak Ancak bu önlemler de bir sonuç vermedi. Bunun üzerine IMF, 7 Şubat 1998 de yeni önlemler aldı (3. önlem paketi): 1998 yılı bütçe açığı % 1 i geçemeyecek, Ulus.fina kapitale sunulan finansal araçların çeşitleri artırılacak, G. Koreli şirketlerin yabancı sermaye piyasalarına daha fazla açılabilmeleri için şirketlerin devir ve birleşmeleri kolaylaştırılacak Ancak bu tedbirler de etkili olmayınca; 2 Mayıs 1998’de 4. önlem paketi devreye girdi.

205 4. paket Yeni paket: 1998 Bütçe açığı % 2 yi geçmeyecek,
İşsizlik yardımı süresi uzatılacak, Asgari ücret artırılacak, Döviz işlemlerindeki sınırlamalar gevşetilecek, Yabancıların ülkedeki edinebilecekleri varlıkların değeri üzerindeki sınırlamalar azaltılacak G. Kore krizine etkisinden tam 3 yıl sonra kurtulabildi. IMF’nin dayattığı pek çok politikayı uygulamadı. Ör: Zor durumdaki pek çok bankayı kapatmadı. Hükümet, IMF’nin ülkenin çip üretimi konusunda aşırı kapasite olduğunu ve kapasitenin azaltılması gerektiği uyarısını dikkate almadı. Dünya da çipe olan talep artınca, ülke büyük kazanç elde etti. Ekonominin toparlanmasında etkili oldu. G. Kore halkı krizden kurtulmak için büyük fedakarlıklar yaptı: mücevherlerini devlete karşılıksız verdi. Yönetici ve işçiler, ücret kesintisi ve geçici işten çıkarmaları kabul etti.

206 Verilen krediler Milyar USD IMF WB TOPLAM (diğer krediler dahil)
Tayland 3,9 1,9 20 Endonezya 10,1 4,5 40,1 G. Kore 21 10 57 TOPLAM 35 16 117,2

207 Malezya’da uyg. Ekonomi programları
IMF’den yardım istemedi. Kendi olanaklarını kullandı ve uyguladığı ekonomi politikalarıyla krizi IMF programı uygulayan ülkeler göre daha az zararla atlattı. Bankaların borçlarının giderek artması üzerine MB Başkanı tedbirler aldı. Bankaların özellikle dolar cinsinden borçlanıp, ringgit cinsinden kredi vermelerine önemli kısıtlama getirildi. Hatta bankaların borç verdikleri şirketlerin yurtdışı borçlanmaları bile kontrol altına alındı. Böylece kurdaki dalgalanmalara karşı bankacılık sitemim korunmuş oldu. Ancak hükümet içerisinde bazı görüş ayrılıkları vardı.

208 Maliye Bakanı Enver İbrahim, IMF tavsiyelerinin IMF programı olmaksızın uygulanabileceğini öngörüyordu. (Sıkı para pol. izlenecek, faiz oranları yükseltilecek ve harcamalar kısılacaktı) Ancak Devlet Başkanı Mahattir, farklı düşünüyordu. Zaten durgunluğun hakim olduğunu ve bundan dolayı IMF politikaların etkili olmayacağı görüşündeydi. İbrahimi görevinden aldı. Eylül 1998’de ringgit 3,80 dolara sabitlendi.

209 ayrıca Faiz oranları indrildi.
Offshore bankalarına yatırılan bütün mevduatın ülkeye getirilmesine kara verildi. Kısa vadeli sermayenin bir yıl süreyle ülkeye girişi yasaklandı. Yurtdışına sermaye transfer edilmesine de sınırlama getirildi. Bu karar ülkede ve dışarda büyük infiale yol açtı. MB başkanı ve bir Yrdımcısı, yabancı portföy yatırımlarını getirilen denetimleri gerekçe göstererek istifa ettiler. Yabancı yatırımlar üzerindeki denetimi savunan Krugman ve Stiglitz gibi birkaç ekonomist dışında Malezyayı destekleyen kimse yoktu. O dönem WB Baş ekonomisti olan Stiglitz, Malezya Hükümeti ile yabancı yatırımlar konusunda görüşmeler yaptı. Bu sayede yabancı yatırımlar üzerindeki denetim kaldırıldı, yab.sermayenin ülkeden çıkışına bir yıl boyunca vergi alınmasına karar verildi (TOBİN TaX benzeri) Bir yıl sonra bu vergi kaldırıldı. Faiz oranları düşük tutulduğu için iflas eden şirket sayısı diğer bölgelerdekine göre çok daha az oldu. Üstelik ekonomi çabuk toparlandığı için yabancı yatırımcıların ülkeye güveni arttı. Ve daha fazla yabancı sermaye ülkeye girdi. Malezya, kontrol mekanizmasını uyguladığı sürede, IMF yardımı olmadan gerekli yapısal düzenlemeleri hayata geçirmek için zamanlarını verimli kullanmış, faizleri düşürerek kontrolleri iyi bir şekilde senkronize etmiştir. Ayrıca düzenlemeleri ve esaslı mekanizmaları güçlendirmiştir.

210 Çin de uyg ekonomi programları
Sermaye denetimi uyguladığı için krizde bile % 8 büyüdü. Genişlemeci ekon pol. Hayata geçirdi. Kamu harc artırdı. Altyapı yatırımlarına önem verdi. Ekonominin yavaşlamasına izin vermeyerek, finans ve reel sektörde iflasların önüne geçti. İşsizliğin artmasını önledi. Daha az etkilenmesinin bir diğer nedeni: Ulusal paranın (renminbin) konvertible olmaması ve spekülatif ataklara maruz kalmaması, Yabancı sermayenin büyük oranda DYY biçiminde olması

211 Japonya’da uyg ekonomi programları
İhracatın % 40 ından fazlası bölge ülkelere old için krizden olumsuz etkilendi. Ancak ulusal para birimi yenin dolar karşısında değer kaybetmesiyle ihracatta fiyat avantajı yakaladı. Ancak ülkedeki durgunluk 2000’li yıllara kadar devam etti.

212 Asya krizinin sonuçları ve önemi
Krizlerin önceden tahmin edilemeyişinin tipik bir örneği, En büyük sorumlusu, denetimsiz ulus.arası finans kapitaldir. Krizin patlak vermesinde denetimsiz ulus.arası finans kapital etkili olurken; derinleşmesinde is IMF’nin yanlış politikları etkili oldu. IMF, son kredi mercii görevinin başarılı bir şekilde icra edemediği için krizin derinleşmesinde etkili oldu. Denetleyici otorite görevini de tam anlamıyla yapamadı. Ulus.arası kredi derecelendirme kuruluşları da bölge ülkelerin kredi notlarının düşürmeyerek görevlerini yerine getirmede kusurlu davrandı. Bölge ülkeleri farklı özelliklere sahip olmalarına karşın, tek bir Pazar gibi algılandı. Yatırımcılar, sürü psikolojisiyle hareket etti. Ve bölgeyi birlikte terk ettiler. Üçüncü kuşak para krizi modeli tesis edildi. Kısa vadeli kredilerin g.menkul ve inşaat gibi verimsiz alanlara tahsis edilmesinin büyük krizlere yol açabileceği görüldü. Döviz kurlarındaki dalgalanmaların önemli bir kriz nedeni olduğu anlaşıldı.

213 Avrupa Döviz Kuru Mekanizması-ERM Krizi
Avrupa’da parasal birlik (tek para) amacı doğrultusunda geçmişten beri yürütülen çalışmalar var. Başarısız!!! 1972-Basel Anlaşması: 8 ülke yer aldı. Paralar arasındaki dalgalanma marjı +- %2,25 olarak belirlendi. Batı Avrupa ülkelerinin bu uygulamasın Tüneldeki Yılan denilmektedir Yılan uygulaması, BP sorununa çözüm getirmediği için çok tutulmadı yılında sınırlı sayıda ülke uyguladı. İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkeler zaman zaman sistemde çıkmıştır. 19 may 1979 da yeni bir sisteme geçildi. Avrupa Parasal Sistemi: ülkelerin paraların kendi aralarında belli bir aralıkta dalgalanmalarına izin veriliyor. Eğer bu sınırı aşarsa, MB müdahale ediyor. Ve kuru bu aralığa çekiyor. Yeni bir para birimi tesis edildi. ECM (Avrupa Para Birimi). Suni bir para birimi. 1 Temmuz 1990 : EMS’deki ülkelerin büyük çoğunluğu SERMAYE KONTROLLERİNİ kaldırdı. Bu ise spekülatif maksatlı sermaye hareketlerine zemin hazırladı.

214 Avrupa Döviz Kuru Mekanizması-ERM Krizi
SİSTEM ÜZERİNDE BASKI: 1-Almayada faiz oranları yüksekti. 2-Danimarka seçmenleri Haziran 1992 de Maastricht Anlaşmasına (7 Şubat 1992) red oyu verdi. Bu sebeplerle birlikte spekülatif ataklar arttı. Sterlin, Liret sistem dışına çıkmak zorunda kaldı. İrlanda,İspanya ve Portekiz paralarında devalüasyon oldu, dalgalanma aralığı % 15’e çıkarıldı. Böylece sistem büyük yara aldı. EMS’de yeni bir adımı oluşturan kararlar 7 şubat 92’de imzalanan MAASTRİCHT ANLAŞMASI ile alındı Maastricht Anlaşması: 1999’a kadar belli ekonomik kriterleri sağlayacak ülkelerin tek paraya (euro) geçmesi : 11 ülke Euroya geçti. ( Euro basıldı)

215 İNGİLTERE SİSTEME 1990’DA GİRDİ. Ağustos 92’de sterline karşı spek atak başladı. BoE, 500 milyar dolar sattı. Yeterli olmadı. Eylül ayında faizleri artırdı. Yeterli olmadı. Spekülatif ataka mani olamadı. Hükümet, faizi daha fazla artırmak istemedi. (çünkü, işsizlik sorunu vardı). ERM’den çıkmak zorunda kaldı. Sterlin % 15 değer kaybederek kriz atlatılmış oldu.

216 İSVEÇ 1978-91 arasında bütçe fazlası % 2,5.
1992 bütçe açığı % 7,1 oldu. İşsizlik vardı. Bankacılık sektörü kötüydü. Döviz talebi arttı. 1991’de Kronayı ECU’ya sabitledi. Gecelik faiz, Eylülde % 500 oldu. Riskbank ayrıca döviz sattı. Ama Kasım ayında Riskbank pest etti ve Kronayı dalgalanmaya bıraktı. Ayrıca, İtalya ERM’den çıktı. İspanya, Portekiz dev. gitti. Finlandiya dalgalanmaya geçti. SONUÇ: EMS derin bir yara aldı.

217 ERM’den alınacak ders Sterlin ile başlayan ve ERM sistemini sarsan krizin özellikleri: Spekülasyonun rolü büyüktür. Sermaye hareketleri büyük ise, döviz rezervlerinin krizi önleyici bir fonksiyonu yoktur. İngiltere, dövize müdahale etti ancak etkisiz oldu. Kriz, beklenmedik bir anda ortaya çıktı. 2. kuşak para krizi modelidir.

218 1929 Krizinin Türkiye’ye Etkisi
1920 li yıllarda Türkiye’deki Sorunlar: Osmanlıdan kalan 161 milyon altın lira borcun, 107 milyon altın lirasının Türkiye tarafından ödenecek olması, Balkan Savaşları, 1. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşlarıyla ülkede erkek nüfusun azalması ve insana kayağı ve sermayenin yetersizliği, Ekonominin % 50 tarım; % 40 hizmet; % 9 sanayi idi. İhracatın büyük bir kısmı tarıma dayalı idi. İhracatın % 36 tütün; % 32 kuru meyve idi. Kurtuluş savaşı sonrası, deniz ve demiryollarını işleten yabancıların ülkeyi terk etmesiyle ulaşımda sıkıntılar oldu 1920’ler Türk lirası Sterline bağlı serbest dalgalanan sistemdeydi. TCMB henüz kurulmadığı için ekonomi yabancı bankaların getirdiği kısa vadeli kredilere dayanmaktaydı. Ayrıca, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti gümrük vergisi de koyamıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında olumsuz hava şartları da tarımı olumsuz etkiledi. Büyük Buhran, Ülkede yoğun olarak arasında yaşandı.

219 1929-38 arası Türkiye Ekonomisi
yıllarında buğday üretimi 1926 yılına göre % 50 düştü. Lozan anlaşmasına göre, Türkiye Cumhuriyeti Ekim 1929 dan itibaren gümrük vergilerini yükseltebilecekti. Bu nedenle Ekim ayı gelmeden ithalat patlaması yaşandı. Yeni demiryolu yapımı ve Liman yapımı için devlet, uluslararası bankalardan borç aldı. Osmanlıdan kalan borcun ilk taksiti 1929 yılında ödenecekti. Bu sayılan ihtiyaçlardan dolayı toplam yaklaşık 9 milyon sterline ihtiyaç duyulmaktaydı. Devlet krizi aşmak için, 3,5 milyon sterlin borç aldı (İtalya, Rusya vd.). 27 Mayıs 1929: Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu: Spekülatif saldırılara karşı TL’yi koruyabilmek için yasa çıkarıldı. Döviz piyasası devletin kontrolü altına alındı. İtalyan kont Volpî’nin katkılarıyla TCMB yasası kabul edildi. (11 haz 1930), Resmi gazetede ise 30 haz 1930 da yayınlandı.

220 Hükümet krize karşı 1930 yılı başlarında bazı önlemler aldı:
Büyük Buhranla, Tarım ürünlerinin fiyatları düştü. Reel olarak üretim olumsuz etkilenmese de, fiyat düştüğü için olumsuz etkilendik. Öte yandan 1929 yılında Ekim ayı öncesi ithalatçılar büyük hacimli ithalat yaptı. Dünya fiyatları düşünce ise bunların pek çoğu iflas etti. Hükümet krize karşı 1930 yılı başlarında bazı önlemler aldı: Kamu harc. ve gelirlerini dengelemek, İthalatı sınırlandırmak, Döviz kontrolü sıkılaştırması SONUÇ: TC, dış ticaret fazlası verdi. 1931 İngiltere altın sisteminde çıktı. Sterlin devalüe edildi. TL değerlendi. TL değerlenince rekabet gücü azaldı. İhracatta önemli kayıplar yaşandı. Özellikle, tarımsal ürün ihraç eden Ege Bölgesi olumsuz etkilendi. Olumlu yanı: devletin döviz borçlarının bütçeye maliyeti azaldı.

221 Beş Yıllık sanayi Planları
Birinci BYSP: 1933 hazırlandı te uygulandı. Amaç: hammadde sahibi olduğumuz sanayileri güçlendirmek İkinci BYSP: 1936 da hazırlandı. Amaç: ara malı ve yatırım malı üretimine öncelik vermek. Ancak 2. dünya savaşı çıktı. arasında devletçilik politikası hakimdi. Sümerbank, Etibank, Halk Bankası, Denizcilik Bankası kamu eliyle kuruldu. Ziraat B. Yeniden yapılandırıldı.

222 Devlet eliyle yerli sanayi kriz döneminde tesis edilmiştir
Devlet eliyle yerli sanayi kriz döneminde tesis edilmiştir. Sanayinin payı (sabit fiy.) : % 10 : % 14 e çıktı. 1935 yılından itibaren dış ticaret oranlarında düzelme yaşandı. arası hava şartları olumlu olunca tarım ürünleri arttı. Kırsal kesim satın alma gücü yükseldi. Ekonomi canlandı.

223 Birinci Petrol krizi ve Türkiye
1960 yıllar Planlı kalkınma dönemi, 30 eylül 1960 DPT 1963 ilk BYKP ( ) İlk iki planda Karma ekonomi modeli hakimdir. Özel sektörün yetersiz olduğu alanlarda devlet öncüdür Ereğli Demir Çelik Fab. Kurulu Kalkınmada ithal ikameci pol. Takip edildi. Korumacılık pol. Uygulandı. 1970 döviz darboğazı aşılamadı. IMF’nin vereceği kredi şartları kapsamında DEVALÜASYON VE DIŞ TİC REJİMİ SERBESTLEŞTİRME dayatmaları Adalet Partisine (S. Demirel) tarafından uygulandı.

224 X/M oranları: 1970 % 62,1 1972 % 56,6 1973 % 63,1 1974 % 40,6 (Kıbrıs Barış Harekatı sonrası uygulanan ambargo) Türk işçilerin gönderdikleri döviz sayesinde BP açığı kapatıldı. 1973’te fazla verildi.

225 1973 Petrol krizi Kıbrıs Barış harekatı üzerine ABD ve Avrupalı ülkelerin ekonomik ambargosu Türkiyeyi olumsuz etkiledi. Türkiye, petrol ithalatının finansmanını ulus.arası bankalardan borçlanarak karşıladı. Petrol fiyatları artınca, geliri artan petrol ihraççıları batılı ülkelerin fonlarına yöneldi. Batılı ülkeler de, bu fonları GOÜ’lere kredi olarak aktardı. TC gibi ülkeler, bu fonları kullanarak petrol için finansman sağladı. Yurtdışından kolay borç bulunabildiği için ülkede petrol tüketimi arttı. Petrol fiyatlarındaki artışla birlikte İthalatta patlama oldu. X/M oranı 1975 % 29,6 1976 % 38,2 1977 % 30,2

226 İhracatı artırmak için yapılan küçük çaplı devalüasyonlar, maalesef beklenen etkiyi göstermedi.
arası siyasi istikrarsızlıklar, kısa süreli koalisyon hükümetleri de gidişatı olumsuz etkiledi. Yurt dışı kredi faizleri düşük idi. Bundan dolayı hükümetleri yatırımlarını dış borçla yürütüyordu. Ülkede Kasıtlı olarak negatif faiz uygulaması vardı. Vadeli mevd. % 9; devlet tahivli faizi % 11; enflasyon 1973 % 20,5. (1974 enflasyon % 29,9) SONUÇ: Siyasal istikrarsızlıkla birleşerek ekonomiyi olumsuz etkiledi. 2)-Dış borç arttı, 3)-Dış tic. Açığı yükseldi.

227

228 1979 petrol krizi ve Türkiye
Bu kriz, ulus.arası piyasalarda faizin artmasına yol açtı. Böylece GOÜ’ler sıkıntı içerisine girdi. 1 Mayıs 1977 Taksim olayı. 34 ölü, 136 yaralı. Bütçe açığı, dış tic açığı, enflasyon vardı. Ülkede döviz darboğazı hakimdi. Döviz temin edilemediği için petrol alınamıyor. Üretim yapılamıyor ve fiyatlar artıyordu. Enf: 1979 % 69, 1980 % 100 üzerinde.

229 Ecevit Hükümet, 1 Mart 1978 de yeni bir istikrar prog. açıkladı.
Kamu harcamaları kısılacak, İthalat verg. Artırılacak, TCMB Reeskont faizi artacak, Batı Almanya’daki Türk işçilerin dövizlerini ülkeye getirmek için yeni program yürürlüğe girecek IMF tatmin olmadı. Bir yıl süreyle ilişkiler donduruldu. Program da etkili olmadı. 1978 benzer bir program hayata geçirildi. Ancak bu da etkili olmadı. Gurbetçilerin ülkeye yolladıkları dövizlerle 1979 cari açık azaldı. Ancak Enflasyon önlemedi. 1979 Kasım: Demirel hükümeti iktidara geldi. IMF’nin dayattığı ekonomik serbestleşme ile istikrar sağlama programı 24 Ocak 1980 tarihinde açıkladı. 24 Ocak Kararları ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda radikal değişimlere yola açtı. SONUÇ: ikinci petrol krizi, ülkenin borç yükünün artmasına yol açtı.

230 1994 Krizi Sürdürülemez sorunlar vardı: Kamu borcu yüksek idi.
arası sürekli faiz dışı bütçe açığı var (birincil bütçe dengesi açık). Terörle mücadelede Hükümetin kesin tavrı ve bütçeye maliyeti. Altyapı yatrımlarında ağırlık verildi. Vergi ref. Yapılmadı i yükseltildi. Çünkü: Kamu açığını kapatmak için, (Böylece kamu borç yükü arttı) TL’yi değerli tutabilmek için. Hükümet kasıtlı olarak TL yi değerli tuttu. İki önemli nedeni vardı: 1-Döviz&enflasyon ilişkisi; 2-Döviz&Kamu dış borç ilişkisi (3 krizde de TL değerli idi,: 1994/2001/2007). TL nin değerli olmasında bir diğer faktör: SAGP’ye göre kurun hesaplanmaması: 1989 öncesi SAGP’ye göre kur belirleniyordu. Böylece kur yüksek (TL değersiz) idi. Ve X yüksek idi. Ve X / M yüksek idi. X/M 1988 yılı % 81; % 52. 1989 da sermaye serbestliği getirilince TL değerlendi. (Kur, SAGP’ye göre belirlenmediği için) Düşük kur sayesinde, enflasyonun düşürülmesi hedeflendi. Dış ticaret açığı yüksek idi.

231 X-M (Dış Tic Açığı) X/M X/GDP cari açık/GDP MY bütçe dengesi/gdp 1988
-2,673 81 -2.3 1989 -4,167 74 8.1 0.7 -2.5 1990 -9,343 58 6.5 -1.3 1991 -7,454 65 6.8 0.1 -4.0 1992 -8,156 64 7.0 -0.5 -3.2 1993 -14,083 52 6.4 -2.7 -5.0 1994 -5,164 78 10.2 1.5 -2.9 1995 -14,072 61 9.6 -1.0 -3.0 1996 -20,402 53 9.5 -6.2 1997 -22,298 54 10.4 -5.8 1998 -18,947 59 10.0 -5.5 1999 -14,084 10.7 -0.4 -8.9 2000 -26,728 51 10.5 -3.7 -7.9 2001 -10,065 76 15.9 1.9 -11.9 2002 -15,495 70 15.6 -0.3 -11.5 2003 -22,087 68 15.5 -8.8 2004 -34,373 16.2 -3.6 -5.2 2005 -43,298 63 15.3 -4.5 -1.1 2006 -54,041 -6.0 -0.6 2007 -62,791 16.5 -1.6 2008 -69,936 17.8 -5.4 -1.8 2009 -38,786 72 16.6 -2.0 2010 -71,661 2011 -105,935 56 17.4 -9.7 -1.4 2012 -84,083 19.4 -2.1 2013 -99,859 60 18.5 -1.2

232 Çiller Hükümeti ise faizi düşürme noktasında çok radikal kararlar aldı
Çiller Hükümeti ise faizi düşürme noktasında çok radikal kararlar aldı. Kamunun borçlanmaya muhtaç olduğu bu şartlarda, faizi düşürmeye çalışması oldukça hatalı bir politika olmuştur. Piyasalarda, devalüasyon beklentisi hakimdi. Çünkü, TL de aşırı bir değerlenme vardı. Hazine, kısa vadeye düşük, uzun vadeye yüksek faiz verince TL çekiciliğini kaybetti. Açık pozisyon durumu: TL değerli olunca, bankalar açık pozisyona girdi. Dolar cinsinden yurtdışından borçlanıp, Hazineye TL cinsinden borç veriyordu.

233 Resmi kur, serbest döv. Kuru (Tahtakale).
TL; 1993 yılı sonunda, 1987’e göre % 22 değer kazanmıştı. (aşırı değerli idi) İki döviz kuru vardı: Resmi kur, serbest döv. Kuru (Tahtakale). Bu iki kuru arasındaki fark, %20-30 lara vardı. Devalüasyon beklentisi hakim idi. Kamu çalışanları, Ocak 1994 maaşları ile dolar aldılar.

234 1993 Kasım da Hükümet Hazine de oluşan faizleri yüksek bulduğu için 4 adet ihaleyi iptal etti. (Bankaların teklif ettiği faiz % 90 idi ve hükümet bunu yüksek bulmuştu). 1994 Ocak ve Mart aylarında 3 adet dev. Yapıldı: 26 Ocak: %13,5; 1 Mart ve 17 Mart. 5 Nisan kararları Alındı. PTO

235 Amaç: bütçe açığını azaltmak;
5 Nisan 1994 Kararları Amaç: bütçe açığını azaltmak; KİT sat veya kapat Bir defaya mahsusu vergileri artır ek vergi getir Maaş zammını sınırla Tarım desteklerini sınırla Kamu harc ve bu kapsamda yatırımları azalt. Kur artık piyasada belirlenecek. Kur TL ye çıktı. Nisan ayı ikinci yarısından itibaren aralığında seyretti.

236 6 Nisan 1994: MB, 5 Nisanda % 150 olan gecelik faizi % 90’a indirdi
6 Nisan 1994: MB, 5 Nisanda % 150 olan gecelik faizi % 90’a indirdi. (piyasaların bu suni harekete tepkisi şiddetli oldu. Kur, iken oldu. Yılbaşına göre kur % 175 oranında artmış oldu) 7 Nisan 1994: BPP gecelik borç verme faizi % 211 oldu. 7 Haziran 1994:Hazine faiz % 400 oldu. Kapış kapış satıldı. Ekonomi yönetimi dize geldi.

237 DÖVİZ KURU (DOLAR)

238 Hazine borçl faizi (ort bileşik) Yıllık
Hazine borçl vade MY Borç Stoku milyar TL MY Borç Stoku % 1993 87.6 257 gün 85 1994 164.4 119 gün 156 1995 121 206 gün 1996 135 195 gün 1997 127 349 gün 1998 1999 109 479 gün 41,6 91 2000 38 410 gün 63,3 52 2001 96.2 148 gün 177,9 179 2002 63.8 252 gün 242 36 2003 2004 2005 16.9 560 gün 2008 2009 12.7 1005 2010 2012 532 2,7 2013 7.7 1927 585 10,1

239 Ek bilgi: Örnek Olay: KVA’nın silinmesi:
Eski kanuna göre hükümet KVA alabilmekteydi yılında Hazinenin MB ye olan KVA borçlarının silinmesi TCMB de görüşüldü. Bunun üzerine Ağustos 93’te MB Başkanı Rüştü Saraçoğlu ve yrd. İstifa eder. Aynı ay içinde yasalaşır. KVA silinir. Hazine Ocak 94’te yeniden Kva alır. Aldığı avansın % 51’ini Ocak ayında piyasaya sürer. Eline TL geçen, dolara koşar. Çünkü Tl aşırı değerlidir.

240 94 krizi ve 1. kuşak para krizi benzer yanları
Kamu açığı var. Enf. Yüksek Kredi derecelendirme kuruluşları not indirimine gitti Dışardan kredi temini imkansızlaştı, İç borçlanmaya gidildi Çiller faizi düşürmek istiyor. Hazine aldığı avansı Ocak 1994 te bitiriyor. Dövizi baskı arttı. Memur Maaşları ve Hazine itfaları Ocak ayında dolara yöneldi Dolarizasyon hakim 1993 yılı: Döviz mevduat/GSYH>TL mevduat/GSYH Devalüasyon beklentisi var

241 94 krizi ve 1. kuşak krize uyan yanları
1. kuşak para krizi modeli: Kamu borç yükü çok yüksek olduğu için, hükümetin faizleri yükseltmek gibi bir durumu sözkonusu değildir. Mali yapı zayıftır. Sabit döviz kurunu muhafaza edebilmek için hükümetin döviz rezervlerini gözden çıkarması gerekir. Mali disiplinsizlik, yanlış para politikası ile destekleniyor. Hükümet, açık fin. Pol.na yöneliyor. Karşılıksız para basıyor ve piyasaya aktarıyor. Eline likidite geçenler, yabancı varlık (döviz) talebinde bulunuyor.

242 2001 Krizi Aralık 1999 Stand-by anlaşması: 22,6 MİLYAR DOLAR IMF desteği gelecekti. Güçlü bir programdı. IMF desteği alınmıştı yılında işler toparlanmaya başlamıştı. IMF programına göre, enflasyonla mücadele etmek için Kura Dayalı (DÖVİZ KURU) Rejim tercih edilmişti. Buna göre, (1$ + 0,77 euro) olan bir kur sepeti belirlendi. Program 36 aydan oluşmaktaydı. (TÜFE’de % 20 artış HEDEF olarak belirlenmişti. Ve bu hedefle uyumlu bir kur artışı öngörülüyordu) İlk 18 ay: kurda 3 aylık dilimlerde artış taahhüt ediliyordu. Birikimli kur artışı % 20 idi (TÜFE ile uyumlu) Yani devlet şöyle diyordu: ey millet ben kuru, % 20 artıracam, siz de fiyatları % 20 artırın. Bu sisteme KAYGAN KUR sistemi (Kayan Pariteler Sistemi) denir. Gelecek 12 ay için sepetteki artış TAAHHÜT edilmişti: ilk 3 ay: % 2,1; ikinci 3 ay 1,7; üçüncü 3 ay %1,3; son 3 ay %1 artış taahhüt edildi. İkinci 18 ay: BANT SİSTEMİ (GENİŞLEYEN BANT) İLK 6 AY: % 7,5; İKİNCİ 6 AY:% 15; SON 6 AY: %22,5 Asıl amaç: 36 ay sonunda dalgalı döviz kuru rejimine geçmek. IMF’nin güçlü desteği, kura dayalı rejimin uygulanabilirliğini destekliyordu. TCMB, elindeki dövizle kuru taahhüt edilen düzeyde tutacaktı.

243 S: Kura dayalı rejim sayesinde faizlerin düşürülmesi nasıl öngörülüyordu?
Kurla ilgili Geleceğe dair belirsizliklerin giderilmesi hedeflendi. Sepet sayesinde Döviz kuru riski düşecek, bu sayede risk primi düşecek, ve bu sayede reel faiz düşecek. Böyle bir öngörü vardı. Ayrıca, Risk primi düşecek, sermaye girişi artacak, faiz düşecek, kredi stoku artacak, büyüme artacak, özel sektör maliyeti düştüğü için enflasyon düşeceği öngörülmekteydi. Risk Primi nedir? Siyasi ve ekonomik kriz gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaşma ihtimaline binaen yatırımcıların Hazine’ye borç verirken elde edecekleri getiriye ilave edilen orandır. Ülkelerarası reel faizler arasındaki farklılıklar ülkelerin risk primi ile açıklanır. Risk prim, reel faizin bir parçasıdır.

244 1999 Programı Amacı Enflasyonu düşürmek Yapısal reformlar:
Sıkı para pol. Gelirler pol. (w sabit olacak) Enflasyona odaklı kur ve para pol. Yapısal reformlar: Özelleştirme hızlansın S. Güv.reformu Vergi pol. Ve idaresinde etkinlik artırımı Kamu maliyesinde reform (israf engelle, şeffaflık) Tarım, Sermaye piy. Bankacılık sek. reformu Bu reformlarda sorun yaşananlar: Özelleştirme; sermaye piy ve bankaclıkık set. reformu

245 Ek bilgi: Yurt içi Faizleri Belirleyen Faktörler
Yurtdışı faizler; Döviz kurunda beklenen artış; (e artarsa, i artacaktır) Enf. Beklentisi; (enf. Artışı beklentisi varsa, bunun önüne geçebilmek için MB faizleri artırır) Risk Primi KKBG yüksekliği Enflasyonist ortam Politika belirsizliği Döviz kuru riski: Kurda meydana gelecek bir artış karşısında, döviz borcu olanların TL cinsinden borçlarının artacak olması durumu. (bu riskin elimine edilmesi için 1999 Aralık IMF stand-by ile kur sepeti (1$+0,77 euro) oluşturuldu. Ve kur artış oranları aylık olarak önceden kamu gücü tarafından belirlendi. Bu sayede kur artışına gem vurulmak (kontrol altına almak) istendi. Bunu yaparak ise, risk primini düşürmek hedeflendi, Risk primi düşecek, faiz düşecek, risk primi düştüğü için sermaye girişi olacak, bu sayede faiz düşecek ve (özel sektör maliyeti düşeceği için) enflasyon düşecek (Böyle bir öngörüyle YOLA ÇIKILDI. AMA 2000 Kasım da kriz çıktı)

246 Özetle 2000 yılı Enflasyonu düşürme programı kapsamında Kura Dayalı Rejim benimsenmiştir. Ve bu programın yılları arasında uygulanması planlanmıştır. Ancak Kasım 2000-Şubat 2001 krizleri sonrasında program terk edildi. Ve IMF programı revize edilerek, PARASAL HEDEFLEMEYE geri dönüldü.

247 ENFLASYONLA MÜCADELEDE TERCİH EDİLEN REJİM ADI
DÖNEM ENFLASYONLA MÜCADELEDE TERCİH EDİLEN REJİM ADI TEMEL PARA POL. ARAÇLARI 2000-Şubat 2001 KURA DAYALI REJİM & Standby var.Bu kapsamda NİV % +- 5 sınıır; NUR taban Döviz piy; BPP işlemleri; Zorunlu k; Disponiiblite oranı (i’yi piyasa belirlemekteydi) Mayıs Güçlü ek. Geç. Programı PARASAL HEDEFLEME REJİMİ & ÖRTÜK ENFLASYON HEDEFLEMESİ Kısa Vadeli Faiz (MB belirler) 2006-… ENFLASYON HEDEFLEMESİ

248 X-M (Dış Tic Açığı) X/M X/GDP cari açık/GDP MY bütçe dengesi/gdp 1988
-2,673 81 -2.3 1989 -4,167 74 8.1 0.7 -2.5 1990 -9,343 58 6.5 -1.3 1991 -7,454 65 6.8 0.1 -4.0 1992 -8,156 64 7.0 -0.5 -3.2 1993 -14,083 52 6.4 -2.7 -5.0 1994 -5,164 78 10.2 1.5 -2.9 1995 -14,072 61 9.6 -1.0 -3.0 1996 -20,402 53 9.5 -6.2 1997 -22,298 54 10.4 -5.8 1998 -18,947 59 10.0 -5.5 1999 -14,084 10.7 -0.4 -8.9 2000 -26,728 51 10.5 -3.7 -7.9 2001 -10,065 76 15.9 1.9 -11.9 2002 -15,495 70 15.6 -0.3 -11.5 2003 -22,087 68 15.5 -8.8 2004 -34,373 16.2 -3.6 -5.2 2005 -43,298 63 15.3 -4.5 -1.1 2006 -54,041 -6.0 -0.6 2007 -62,791 16.5 -1.6 2008 -69,936 17.8 -5.4 -1.8 2009 -38,786 72 16.6 -2.0 2010 -71,661 2011 -105,935 56 17.4 -9.7 -1.4 2012 -84,083 19.4 -2.1 2013 -99,859 60 18.5 -1.2

249 Hazine borçl faizi (ort bileşik) Yıllık
Hazine borçl vade MY Borç Stoku milyar TL MY Borç Stoku % 1993 87.6 257 gün 85 1994 164.4 119 gün 156 1995 121 206 gün 1996 135 195 gün 1997 127 349 gün 1998 1999 109 479 gün 41,6 91 2000 38 410 gün 63,3 52 2001 96.2 148 gün 177,9 179 2002 63.8 252 gün 242 36 2003 2004 2005 16.9 560 gün 2008 2009 12.7 1005 2010 2012 532 2,7 2013 7.7 1927 585 10,1

250 1999 sonunda MB de 22,6 milyar dolar rezerv vardı
1999 sonunda MB de 22,6 milyar dolar rezerv vardı. Bu ve yeni alınacak IMF kredisiyle açıklanan KUR politikasının uygulanabilirliği yüksek görülüyordu. Ancak IMFden kredi alındığı için programda geçerli olan politikaların da uygulanması gerekmekteydi. NİV +- % 5 değişebilir. Sterilizasyon maksatlı kullanılamaz. Yani para politikasının fazla bir rolü yoktur. 2000 yılı öncesinde MB, kamuya verdiği krediyi düşürmüştü. Ve NİV’i sınırlandırmıştır. Aynı politika 2000 yılı programında da benimsendi. NİV sabit tutuldu. Sistem şöyle çalışacaktı: ;Piyasa döviz talep edince, MB döviz satıp, TL çekecek ama NİV ile TL telafi edilmeyecekti. Yani piyasada TL ihtiyacı hasıl olacaktı. Bu da dövize olan talebi kısacaktı. Öngörü&beklenti: Faizler piyasa koşullarını yansıtacak düzeyde oluşacaktı. NDV: Taban sınır getirildi yıllı ilk çeyrek 12 milyar $; ikinci ve üçüncü çeyrek 12,750 milyar $; dördüncü çeyrek 13,500 milyar $

251 Neden 2000 Kasım ve Şubat 2001 krizleri yaşandı?-1
2000 Kasım: kasım ayına kadar her şey iyiydi. Kamu maliyesinde disiplin sağlanmaya başlanmıştı. 1999 yılı 2000’e göre daha kötü olmasına karşın kriz, 2000 de gerçekleşti. 1-Bankacılık sistemi:Çünkü krizin asıl sorunu, artık büyük bir sorun haline gelen bankacılık sistemiydi. Hem kamu hem de özel bankalarda ciddi sorunlar vardı: Kamu bankaları: Normalde Hazinenin sorumluluğunda olan, ve bütçeye yansıması gereken zararlar, kamu bankalarına yazılmakta ve kamu bankaları görev zararları giderek büyümekte ve sürdürülemeyecek bir hal almaktaydı. Görev zararlarından dolayı Kamu bankalarının sermayesi erimişti. Özel bankalar: özellikle Demirbank güzel bir örnektir. kısa vadeli borçlanıp, uzun vadeli varlıklara yatırım yapıyordu. Döviz mev>TL mevduatı idi. Gecelik repo borçlanıyor ve bununla DİBS alıyordu. Kırılganlık sözkonusu idi: 1-a Kırılganlıklar: Döviz Kuru Riski: Açık pozisyon içinde olduklarından dolayı döviz kuru riskine karşı korumasız idiler (Dolar cinsinden borçlanıp, TL cinsinden varlıklara yatırım yapmak) Faiz oranı riski: Varlık uzun, kaynak kısa vadeli olduğu için vade uyumsuzluğu sorunu vardı ve faizler arttığı zaman sahip olduğu varlıkların (DİBS) değeri düşeceği için faiz oranı riskine karşı korumasız idiler

252 Krizin nedenleri-2 2-Aşırı değerli TL: Fiyatlar artıyordu ancak (e) bu artışa uyum sağlamıyordu. SAGP dikkate alınmıyordu. Yeni e, gerektiği kadar artırılmadı. Bundan dolayı cari açık sorunu gündeme geldi.(Ulus.arası rekabet gücümüzü kaybetmiştir.) 3-Sermayeden yoksun mali sektör

253 Böylece bankacılık sisteminde güven azaldı.
TMSF el koymaları: Aralık 1999 öncesi 5 banka Aralık 199 sonrası Ekim 2000 öncesinde 2 banka Böylece bankacılık sisteminde güven azaldı. Kasım ayında bankalar açık pozisyonlarını kapatmak için Döviz talebinde bulundu. Bankacılık sistemindeki yeni düzenlemeler de bu talebin artmasında etkili oldu. Ancak, TMSF’nin yeni bir bankaya daha el koyacağı söylentileri BPP’de işlemleri durdurdu. Döviz hücum başladı

254 III. Dönem 30 Kasım-6 Aralık
ENFLASYONLA MÜCADELEDE TERCİH EDİLEN REJİM ADI 1. Dönem: Kasım TCMB NİV gereği likidite vermedi (kuru sabit tutmak için Dolar Sattı) Gecelik faiz 20 Kasım BPP % 45 II. Dönem Kasım MB, NİV kuralını ihlal etti. Sorunlu bankalara kredi verdi. Dolar satarak, kuru ilan edilen düzeyde tutmaya çalıştı. 15-30 kasım arası 5 milyar $ sattı. Bu şekilde piyasadan TL çekildi. Ancak çekilen TL, piyasaya NİV ile verilen TL den daha fazlaydı. Bundan dolayı II. Dönemde faiz arttı. Gecelik faiz 28 Kasım BPP % 184 Nİv ihlali daha önce yapılmalıydı. Bankalar, TL bulamadığı in büyük sıkıntıya girmiş oldu. III. Dönem 30 Kasım-6 Aralık MB, Kredi vermedi. (kuru sabit tutmak için Dolar Sattı) MB, 30 Kasımda NİV’i sabit tutacağını ilan etti. Faiz aynı gün arttı.  Ancak takip eden gün de faiz arttı  4 Aralık: MB, bu kararına rağmen bir bankaya likidite sağladı. 6 Aralık : Demirbank’a TMSF el koydu. Böylece likidite üzerindeki baskı azaldı. 18 Aralık: IMF, Ek rezerv Kolaylığı. 7,5 milyar $. Piyasalar rahatladı Gecelik faiz 30 Kasım BPP % 315 Gecelik faiz 1 Aralık BPP % 873

255 Böylece Kasım krizi atlatılmış oldu. 2001 Şubat krizi:
19 Şubat siyasi Gerilim: Dolar talebi arttı. Aynı gün ABD bankaları tatilde olduğu için 20 Şubat valörlü 7,6 milyar dolar satış olacaktı. Ama bankalar, TL bulamadıkları için dolar alamadılar. 20 Şubat sadece 1,5 milyar $ satıldı. Faiz % 2057 oldu 21 Şubat günü 3,6 milyar $ satıldı. Faiz % 4018 oldu (piyasada TL sıkıntısı had safhada). 21 Şubat gecesi döviz dalgalanmaya bırakıldı. BPP’de borçlanma işlemleri olmayınca, MB likidite sağlamayınca, likidite sorunu yaşayan bankaların sıkıntısı arttı. Kamu bankaları yükümlülüklerini yerine getiremedi. Ödemeler sistemi çöktü.

256 Hazine ancak kısa vadeli borçlanabiliyordu.
Ve borçlanma faizi de yükseliyordu: 5 Şubat 2001 % 70; Şubat 2001 % 144 TCMB, Hükümetin belirlediği önceden ilan edilen kuru muhafaza etmek için sürekli dolar satmıştır. Kur sabit tutulmuş ancak piyasadan TL çekilmiştir. Bu ise gecelik faizlerin yükselmesine neden olmuştur. NİV’in sabit olması da faiz artışını tetiklemiştir. 19 Şubatta 7,6 milyar $ talep edildi. Ancak 5,1 milyar $ satın alınabildi. Çünkü bankalar, dolar alabilmek için TL bulamıyordu.

257 Döviz kuru $

258 Kriz sonrası kamunun ilk tepkiler
16 Mart 2001 itibariyle Kamu + TMSf bankaları TCMB tarafından fonlandı. Hazine bu bankalara tahvil verdi. MB ise bu tahvilleri satın aldı. Böylece TCMB den aldıkları borçla diğer özel bankalara ve müşterilerine olan borçları kapattılar. Ama kamu borcu artmış oldu. Bu bankaların mevduat faizleri düştü. Piyasaya aşırı likidite pompalanmış oldu. Aşırı likiditenin bir kısmı para ikamesi etkisiyle dövize çevrildi. Ama aşırı likidite devam etti. TCMB DİBS Alımı 2000 yılı 1,5 milyar $ 2001 yılı 19 milyar $

259

260

261

262

263

264 5 Kasım 2001 öncesi DİBS (bin TL)
2000 1,514,941 2001 34,301,090 2002 30,919,409 2003 28,078,806 2004 23,292,479 2005 19,470,029 2006 18,811,873 2007 16,926,939 2008 13,653,502 2009 8,442,133 2010 Hazine görev zaraı yazan kamu bankalarına ve TMSF’ye devredilen bankalara tahvil verir. Bu bankalar tahvilleri TCMB’verir ve karşılığında borç alır. Yani kamunun borcu artar. (2001 yılında MY borç stoku % 180 arttı) 2000 yılında NİV sadece 1,5 milyar dolar. Çünkü stand-by anlaşması gereği NİV’yi +- % 5 artırabilmekteydik

265

266 Programın Revizyonu 1999 Stand by anlaşması, 2001 krizinde değişen koşullar altında yeniden şekillendirilerek DEVAm ettirildi. Bu kapsamda tüm ekonomiyi kapsayan GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI (Mayıs, 2001) adı altında yeni bir programa geçildi. S: Bu programın bir öncekinden (kura dayalı program) farkı nedir? Para pol.sının serbest dalgalı kur rejimi altında uygulanıyor olması. Serbest dalgalı kur ile birlikte döviz kurunun NOMİNAL ÇIPA işlevi kaldırıldı. Parasal taban, NOMİNAL ÇIPA olarak kabul edildi.

267 2001 krizi sonrası Mali Baskınlık
Şubat 2001 kriz Mayıs 2001 güçlü ekonomiye geçiş programı. Amaç: fin sis.güçlendirilmesi, yüksek kamu borcunun düşürül., maliye pol.nın disiplin altına alınması, finansal krizlere hassasiyetin azaltılması. Reformlar hayata geçirilecek. Imf den kredi alınıyordu. Şubatın ardından 2001 sonuna faiz ve döviz kurları çok oynaklık arz etti.

268

269 S: Mayıs 2001-Aralık 2002 arası ekonomide NEDEN sular durulmadı?
Kamu borcu arttı. Çünkü Hazine, hem kamu bankaları hem de TMSF ye devredilen bankaları kurtarmak için borç altına girdi. Bu bankalara tahvil verdi. Bunlarda TCMB ye sattı ve aldıkları likiditeyle durumlarını düzeltti. Kamu bor. Yükü artınca, IMF desteği olmasına karşın borcun sürdürülemeyeceği endişesi hakim oldu. Döviz kuru yükseldi. Kredi riski yükseldi. (Emerging Market Bond Index EMBI: borcun geri ödenmeme riskinin bir göstergesi, JPMORGAN). Borç verenler daha yüksek faiz talep ettiler ve vadeler kısaldı. Kredi riski (iflas riski): Tc hazinesinin çıkardığı dolar cinsinde tahvil ile ABD’nin çıkardığı aynı vadedeki tahvillerin getirileri arasındaki fark. TC’nin borcunu geri ödemem riskinin bir göstergesi. Bu fark ne kadar büyükse, iflas riski de (kredi riski) o kadar yüksek oluyor..

270

271 Para Pol. Rejimleri (enflasyonu istikrara sağlamayı hedefler)
Ara Hedefler 1-Para Arzı (Parasal Hedefler) TC uyg. 1986 (M2 kontrol edildi. Ancak ’de hedefler aşıldı ) Mart 1989: MBP’ye % sınır kondu. Enflasyon ile MBP ilişkiliydi. Buna göre Hazine KVA kullanımını sınırlayacaktı yılında uygulandı. Ancak sonra sürdürülemedi. 1.1. MB bilanço Hedefi (IMF stand-by) NUR(performans kriteri) NİV (hedef gösterge) Parasal Taban (Per.krit&Hedef gösterge) Aralık 1999: IMF ile P. Taban sınırlandırıldı. P. Taban: NDV+NİV (IMF tanımlamasına göre) NDV: taban sınır kondu; NİV: tavan sınır kondu. 2-Kur hedeflemesi: Aralık 1999 (IMF prog. Döviz Sepeti vardı ) Doğrudan Hedefler 1-Enflasyon hedeflemesi IMF ile Stand-by yapılınca, borç alan ülke enflasyon hedeflemesi yada parasal hedefleme uygulamak zorunda bırakılmaktadır.

272 Program arayışı ve Imf görüşmeleri
2000 kasım ve Şubat 2001 krizlerinde IMF’nin parasal hedefleme kısıtı söz konusuydu. 2001 Mayıs’ta da bu diretildi. Ama MB isteksiz idi. Çünkü bu sistemi Kasım ve Şubatta başarısız olmuştur. TCMB Niv sınırlamasına sıcak bakmamıştır. Çünkü güvenilirliği yok idi. TCMB’nin asıl hedefi enf. hedeflemesine geçmek idi. Fakat ülkenin ekonomik şartları buna uygun değildi. TCMB, enf. hedeflemesine geçmek için erken olduğunu düşünüyordu. Yani enf. hedeflemesine geçilirse, programın başarısız olma riski yüksek idi.

273 S:Enf. Hedeflemesi için neden erken idi?
Mali baskınlık. Kamu borcu/GSYH=%104,3 (banka kurtarma maliyeti). Faiz artırıldığında, kamu borcunu kapatabilmek için para basmak icap ediyordu bu da enflasyonu daha da artırma riski taşıyordu Döviz kuru, enflasyonu önemli düzeyde etkiliyordu Enflasyon, geçmiş yıla bağlılığını sürdürüyordu Bankacılık sisteminde operasyonlar devam ediyordu (Kamunun bankalara sermaye aktarması da dahil bir dizi önlemi öngören yasa Mecliste idi.)

274 S:2002-2005 arası uygulanan sistem neden enf. hedeflemesiydi?
Araç bağımsızlığı vardı Yılbaşında ilan ediliyordu Gecelik faiz oranı, enf. tahmini ve hedefleri arasındaki farka göre değiştiriliyordu Faiz kararı gerekçesi kamuya ilan ediliyordu Mecliste, Bak.kurulunda ve Bütçe Pl. Komisyonunda iki kez sunum yapılıyor ve hesap veriliyordu Enflasyon ile uyumlu olmayan maliye pol.sını eleştiriyordu

275 S:2002-2005 arası uygulanan sistem neden örtük enf. hedeflemesiydi?
Faiz kararını PPK değil başkanlık alıyordu Enf.raporu değil 3 aylık Para Pol. Raporu yayınlanıyordu.

276 S: Açık enf. Hedeflemesine geçilmesinin şartları nasıl ve ne zaman sağlandı?
arası örtük enf. Hedeflemesi başarılı bir şekilde sürdürüldü Gerçek enf<Hedef enf. EMBİ + düştü (kredi riski düştü) Kamu borcu düştü Bankacılık yapısı sağlamlaştı IMF Stand-by AB reform sürecinde başarılı bir performans

277 2002-2005 arası başarılı bir hedefleme söz konusudur.
arası hedeften önemli sapmalar oldu. Bu enflasyon bekleyişlerine de yansıdı. 2006 yılı Mayıs ayından itibaren küresel mali piyasalar karıştı. (FED, Mayıs 2006, pol.faizini %5,25’e çıkardı) Risk alma iştahı azaldı. Döviz kuru ve DİBS Gösterge faizi yükseldi. TC kredi riski arttı. Enflasyon Mayıstan itibaren hedeften sapma belirtileri gösterdi. 2006 yılı hedeften önemli bir sapma olacağı anlaşılması, 2007 sonuna ilişkin enf. Bekleyişleri belirgin şekilde yukarı çekti. 2007 hedefi % 4 olmasına karşın, gerçekleşen % 7 oldu. (2007yılı enerji ve gıda fiyatları da arttı)

278 Hedefler nokta hedef idi.
Hedef, yasa gereği hükümetle birlikte saptanmakta ve OVP ile ilan edilmektedir. Hedefler nokta hedef idi. (Aralık hedef değildi: kredibilite ve güvenilirlik açısından) Hedeflerde, TÜFE dikkate alınıyordu. Özel kapsamlı TÜFE dikkate alınmadı. (kredibilite ve güvenilirlik açısından)

279 2008 Küresel Kriz Hiç küçülmeyenler (Çin Hindistan, Polonya)
Küçülenler Hemen toparlananlar (Türkiye,) Türkiye, 9 çeyrekte kriz öncesi düzeye geri dönebildi. Geç toparlananlar (ABD, Almanya ) Hala toparlanamayanlar (Yunanistan, İspanya)

280 2008 krizi Hiç küçülmeyenler (Çin Hindistan, Polonya) Küçülenler
Hemen toparlananlar (Türkiye,) Türkiye, 9 çeyrekte kriz öncesi düzeye geri dönebildi. Geç toparlananlar (ABD, Almanya ) Hala toparlanamayanlar (Yunanistan, İspanya)

281 BÜYÜME ORANLARI WORLD US EU18 UK GER JAP TURKEY 2009 -2,1 -2,8 -4,5
WORLD US EU18 UK GER JAP TURKEY 2009 -2,1 -2,8 -4,5 -5,1 -5 -5,5 -4,7 2010 4,1 2,5 4,7 9,2 2011 2,8 1,5 -0,5 8,8 2012 2,4 2,3 2,2 2013 -0,4 1,7 0,4 4

282 Mortgage Krizinin Nedenleri 1
Mortgage Krizinin Nedenleri 1. Konut Edinmeyi Teşvik Eden Hükümet Politikaları ABD’de 1994’te geliştirilmeye başlanan Ulusal Konut Sahipliği Stratejisi (National Homeownership Strategy‐NHS) mortgage krizinin önemli nedenlerindendir Fannıe Mae (büyük buhranın etkilerini hafifletmek için) 1968 Fannie Mae ikiye ayrıldı: 1-Ginni, 2-Fannie Mae (özelleşti) 1970 Freddi Mac: 1-Rekabeti artırmak için kamu tarafından kuruldu. 2-ürünlerin yeniden pazarlanmasına katkı sağlamak üzere kuruldu 1980 Freddi Mac CMO yu icat etti ABS (VDMK) Payları (Devlet) 2003 % % 24 (Çünkü Wall street firmaları sektöre girdi payı % 57)

283 2007 sonu ödenmeyen konut kredisi 11 milyar$
2003 eşik altı kredi payı % 14 2006 eşik altı kredi payı % 30 Çünkü Wall street firmaları kredi vermeye ve bunlara dayanan ürünleri ihraç etmeye başladı. 2007 sonu ödenmeyen konut kredisi 11 milyar$ 10,5 milyar $ Klasik yöntem (Bu krediler eşik altı grubuna verilen Değişken faizli krediler idi) 500 milyon ½ Devlet eliyle verilen

284 2-Bankaların Çalışma Modellerindeki Değişim Bankacılık sektöründe kısa dönemde ödünç alıp uzun dönemde ödünç verme mantığına dayanan “yarat ve tut” modeli yerine, küresel anlamda rağbet gören “yarat ve dağıt” modelinin hâkim olması krizi tetikleyen nedenlerin arasında yer almaktadır. Kredilerin inanılmaz bir şekilde el değiştirmesine imkân veren Teminatlandırılmış İpotek Yükümlülükleri (Collaterelized Mortgage Obligation‐CMO) gibi türev ürünler, şirketlerin muhatap oldukları riskleri alışverişe konu edebilmelerine imkân vermekteydi.

285 3-Menkul Kıymetleştirme Süreci

286

287 Asimetrik Bilgi Menkul kıymetleştirilmiş mortgage kredileri örneğinde ise, yatırımcının satıcıdan özellikle bilgi talebinde bulunmaması neticesinde bilgi eksikliği söz konusu oldu.

288 Mortgage Kredilerinin Yapısının Bozulması

289 Değişken Faizli konut Kredileri

290 Ocak 2001 % 6,5 2006% 5,25 Tem 2007 %4,75 Haz 2004 % 1,3 Aralık 2008 % 0,25

291

292 Tc ve US politika faiz oranları

293

294

295 ANGLO SAKSON ÜLKELERDE KRİZDE BANKA KURTARMA MALİYETİ (%GDP)
Denetim Eksikliği ANGLO SAKSON ÜLKELERDE KRİZDE BANKA KURTARMA MALİYETİ (%GDP) DENETİM OLMAYANLAR DENETİM OLANLAR ABD UK AVUSTRALYA KANADA % 6,8 % 19,8 % 0,1 % 0

296 Bankalar likidite bulamadı. Sermayeden yedileri ve sermayeleri azaldı.
Bankalar, kredi vermemeye başladı. Çünkü güven problemi vardı. MB’ler 2007 Ağustostan itibaren likidite sağlamıştır. FED’in müdaheleleri neden etkili olmuyordu? 1-çünkü, bu fonlamalar, bankaların eriyen sermayelerini yerine koymuyordu. 2-krizin kökenindeki konut piy.sorunlarını çözmiyordu. 3-güven bunalımından kaynaklanan nakit sıkışıklığını çözmüyordu. Böylece kredi muslukları daha da daraldı.

297

298 Krizin Gelişimi ABD de yatırım bankalarının ulus.arası sorumluluklarını yerine getirememesiyle kriz önce Avrupa ya yayıldı. Sonrada dolaylı olarak diğer ülkelere yayıldı. Lehman Brothers 15 Eylül 2008 iflas Bear Sterns 17 mart 2008 (JP :Morgan Chase 2 $ dan satıldı, bir hafta önce 60 $ idi ) Morgan Stanley ve 22 Eylül 2008 , yapısı değişti .Mevduat bank.oldu Golden Sachs Washington Mutual 26 Eylül 2008 (El konup JP Morgana satıldı) Merry Linch Kasım 2008, Bank of America aldı

299

300 İŞSİZLİK ORANLARI ABD OCAK MAYIS ARALIK 2007  %4,6  %4,4 % 5 2008  %5  %5,4 % 7,3 QE 1 1,3 trilyon $ 2009  %7,8  %9,4 % 9,9 2010  %9,7 %9,6 QE2 Kasım 600 mly $ %9,4 2011  %9,1  %9 %8,5 2012  %8,2 QE3 Eylül 85 milyar $ %7,9, Bernanke: işsizlik % 6,5 altında düşene kadar yada enf. % 2,5 u geçene adar QE4 uygulaması devam edecek. Aralık 2012 2013 %7,9 QE4 85 milyar dolar 40 milyar MBS+ 45 milyar uzun va. Haz.tahvili %7,5 Bernanke: “Tahvil alımını azaltmaya başlayabiliriz” % 6,7 Fed:”Tahvil alımını gelecek ay azalmaya başlıyoruz” 2014 %6,6 %6,3  %5,8 Kasım

301 TC nin krizden etkilenme kanalları
Dış talep düştü Dış kredi düştü İç kredi düştü Güven kaybı yaşandı.: RKGE, 2008 ikinci yarısında keskin bir şekilde düştü

302 Evds.tcmb

303 TCMB’nin küresel krize karşı almış olduğu tedbirler
Bunlardan ilki döviz likiditesine yönelik önlemler alması; ikincisi politika faizinde indirime gitmesi; üçüncüsü ise ihracat reeskont limitini artırmasıdır. Bu maksatla TCMB, 9 Ekim 2008 tarihinde, nezdindeki Döviz Depo Piyasasında aracılık faaliyetlerine yeniden başlamıştır. Ayrıca, 14 Ekim 2008 tarihinde bankaların Döviz ve Efektif Piyasaları işlem yapma limitleri artırılarak, toplam 5,4 milyar ABD dolarına çıkarılmıştır. 24 Ekim 2008 tarihinden itibaren ise söz konusu limit her bir kurum için 2 katına ve toplamda 10,8 milyar ABD dolarına yükseltilmiştir. TCMB ayrıca 21 Kasım 2008 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bankaların, ABD doları ve avro cinsinden TCMB’den alabilecekleri döviz depolarının vadesini 1 haftadan 1 aya yükseltirken, % 10 olan borç verme faiz oranlarını ABD doları için % 7’ye ve avro için % 9’a düşürmüştür. Bunlara ilaveten bankaların likidite durumlarının güçlendirilmesi ve likiditenin sistemde kalmasını sağlamak üzere 16 Ekim 2008 tarihinden itibaren döviz alım ihalelerine ara verilmiştir.

304 TCMB, döviz piyasasındaki sağlıksız fiyat oluşumları dolayısıyla 24 Ekim 2008 tarihinde günlük 50 milyon ABD doları tutarında döviz satım ihalelerine başlamıştır. Oluşan kaygıların azalması üzerine 30 Ekim 2008 tarihinde, döviz satım ihalelerine son verilmiştir. 2009’un ilk yarısında ise önceki tedbirlere ilaveten yabancı para zorunlu karşılık oranı 2 puan azaltılarak, bankacılık sisteminde yaklaşık 2,5 milyar ABD doları ek döviz likiditesi sağlanmıştır. Döviz ve Efektif Piyasaları– Döviz Depo Piyasası’ndaki işlem vadeleri 3 aya kadar uzatılırken, Merkez Bankası taraflı işlemlerde borç verme faiz oranı ABD doları için % 7’den % 5,5’e; avro için % 9’dan % 6,5’e düşürülmüştür. Günlük döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya toplam 900 milyon ABD doları likidite sağlanmıştır. Yılın ikinci yarısında ise 19 Haziran 2009 tarihinden itibaren TCMB’nin temel fonlama aracı olan bir hafta vadeli repo işlemlerine ilaveten ihtiyaç duyuldukça 3 aya kadar vadeli repo işlemlerinin de kullanılmasına başlanmıştır. TCMB ayrıca Ekim 2009’da Türk parası kredilerde kaydedilen artış eğilimini desteklemek amacıyla, zorunlu karşılık oranını 1 puan azaltarak % 5 düzeyine indirmiştir. Bu sayede bankacılık sisteminde yaklaşık 3,3 milyar TL kalıcı likidite sağlanmıştır. Döviz piyasasında yaşanan olumlu gelişmeleri dikkate alarak döviz alım ihalelerine 4 Ağustos 2009 tarihinden itibaren tekrar başlayan TCMB, 20 Kasım 2009 tarihine kadar yaklaşık 3,2 milyar ABD doları tutarında döviz alırken; piyasaya 4,7 milyar TL’ye yakın Türk Lirası cinsinden likidite sağlamıştır. TCMB, bir diğer para politikası aracı olarak hedef gösterge faiz oranını düşürmüştür.

305

306 ECB faiz oranları


"FİNANSAL KRİZLER." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları