Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

İŞ AHLAKININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "İŞ AHLAKININ TARİHSEL GELİŞİMİ"— Sunum transkripti:

1 İŞ AHLAKININ TARİHSEL GELİŞİMİ

2 İlk çağlardan başlayarak ahlak konusu, her zaman önemini korumuştur
İlk çağlardan başlayarak ahlak konusu, her zaman önemini korumuştur. Bir çok düşünür ve filozof ahlak konusundaki düşüncelerini belirtmişlerdir. İlkçağlardan günümüze kadar ticari faaliyetler de bir çok evreden geçmiş ve bu geçiş dönemi içinde ahlak, ticari faaliyetlere yön vermiştir. MÖ yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs “Hiç erişemeyecekmişsin ya da yitirmeyecekmişsin gibi çalış” diyerek iş ahlakının üzerinde duran ilk düşünürlerden olmuştur. :10

3 İş ahlakı konusundaki araştırmalar, 20
İş ahlakı konusundaki araştırmalar, 20. yüzyıllın başlarında Avrupa ve A.B.D’ deki geleneksel liberal anlayışın zayıflaması ve sosyalist akımın güçlenmesiyle başlamıştır. İş ahlakı konusu A.B.D.’de 1970’lerde ve Avrupa’da 1980’lerde ve diğer ülkelerde bunu takip eden yıllarda gelişmeye başlamıştır. Bu gelişmeyle birlikte iş ahlakı, iş hayatının değerinin artmasına da katkıda bulunmuştur. :10

4 1960’lara kadar A.B.D. kapitalizmi sorgulayan bir çok aşamadan geçmiştir. Bu geçiş süreci içinde kadın ve çocukların çalışma koşullarının iyileşmesi, işçilerin tazminat hakları, bir ailenin geçimini tehlikeye sokabilecek haksız fiyat artışları, reklamlarda gerçeğe uygunluk gibi bir çok konu tartışılmıştır. :10

5 1960’larda yapılan önemli çalışmalardan biri, iş ahlakı hakkında klasik sayılabilecek bir çalışma, 1967 yılında Raymond Baumhort S.J., tarafından gerçekleştirilmiştir. Baumhort, bu çalışmasında insanların iş yerindeki ahlaki tutumlarını öğrenmek amacıyla, ahlakın onlara ne ifade ettiği hakkındaki sorusuna cevap aramıştır. Bir çoğu soruya cevap vermiştir. :10

6 Cevaplar kısaca şöyledir:
%50’si “iş yerinde ahlakın” duygularının doğru dediği şeyi yapmak olduğunu, %25’i dini açıdan doğru olanın ahlaksal olarak da doğru olduğunu söylemişler , %18’i iş yerinde ahlakı “Altın Kural” olarak tanımlamışlardır. :10

7 TÜRKİYEDE İŞ AHLAKININ GELİŞİMİ

8 İslâmiyet öncesi kurulan Türk devletlerinde insan ve toplum yaşayışında, adaletin sağlanmasında ahlâkî prensipler, inanç sistemleri etkili olmuştur. :10

9 Eski Türk devletleri “töre” adı verilen kurallar ile sosyal hayatı düzenlemekteydiler. Töre, kanunlar ve örf hukukudur. Türk devlet geleneği, adaleti değişmez bir töre veya yasanın tarafsızlıkla uygulanması seklinde anlamaktadır. :10

10 Orhun Abidelerinde devlet adamlarının topluma hesap vermesi, devlet ve toplumun karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi, kültür ve yasalar, adalet, refah ve sosyal devlet anlayışı hakkında bilgi vermesi açısından önem taşır. :10

11 İslâmiyet öncesi Türklerin dini ve sosyal yaşantısı İslâm diniyle paralellik gösterdiği için Türkler kendi istekleriyle İslâm’ı kabul etmişlerdir. Tek tanrı inancı, cennet-cehennem inancı, ahiret inancı... vb kavramlara ve İslam dininin ahlâk kurallarının büyük bir kısmına Türkler arasında rastlamak mümkündür. :10

12 Türklerin İslâm’ı kabulünden sonra toplumda olumlu davranış ve fikirleriyle saygınlık kazanmış kişilerin yazmış olduğu eserlerde, aşırılıktan kaçınma, başkalarının haklarına saygı duyulması, sevgi ve hoşgörü ortamının oluşturulması, yardımlaşma ve dayanışmanın ön plâna çıkarılması gibi konularda toplumsal ahlâk belirleyici olmuştur. :10

13 Türk tarihinde İslâmiyet sonrası ortaya çıkan “Ahilik” ve “Loncalar” iş ahlakının kurumlaşması açısından büyük önem arz etmektedir. :10

14 Ahilik sisteminde kalite ve standardizasyon çok önemliydi.
Türklere özgü bir teşkilat olan Ahilik, onların gereksinimleri sonucu ortaya çıkmış kendisine özgü kurallarla isleyen esnaf ve sanatkârlar birliği ve bir eğitim kurumudur. Ahilik, sanatta mükemmellik, yasayışta dürüstlük, toplum ve insana hizmette erdemi esas alır. Ahilik sisteminde kalite ve standardizasyon çok önemliydi. :10

15 Ahilik teşkilatında belli mal ve hizmetleri üreten ve sunan esnaf veya işletmeler aynı çarşıda ya da yakın yerlerde faaliyette bulundukları için üreticiler ve satıcılar açısından esnafın birbirini kontrol edebilme imkânı ortaya çıkmakta, satıcılar arasında tam bir rekabet ortamı oluşturularak kalite standardı korunmuş olmakta ve kendi aralarında birbirlerinin eksikliklerini giderme imkânı sağlanmaktadır. :10

16 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda genel olarak devletin zayıflaması, devlet desteğinin giderek azalması, köyden şehre göçün giderek artması, sosyal ve ekonomik dengelerin bozulması, sanayileşmeye ayak uydurulamaması, sermaye yetersizliği, artan vergi yükü ve artan ithalât nedeniyle Ahilik işlevlerini yerine getiremez duruma gelmiştir. :10

17 Bu nedenle ahlâkî değerler giderek yok olmaya yüz tutmuş ve is etiği bozulmuştur.
Bu dönemden sonra devletin de müdahalesiyle gayrimüslim esnafı da içine alan “Gedik” sistemi uygulamasına geçilmiştir. :10

18 Sanayi Devrimi’nden önce kurulan ve Sanayi Devrimi’nden sonra da yaşamını devam ettiren Loncalar, sanat erbabını, iş ahlakı ve disiplini altında korumak, gelenek ve göreneğe hak tanımak, zorunlu olmadıkça iş, güç ve sanat değiştirmemek, düşkünü kollamak ve beraberce savunmak gibi ilkelerin esas alındığı bir teşkilâttır. :10

19 Loncalar, her sanat kolunda çalışanların sayısının sınırlanmasını ve esnafın üretim, satış ve satın alma konularındaki faaliyetlerini düzenleyen bir işleve sahiptirler. Ekonomik hayatın etik kurallarını, çalışma sürelerini düzenleyen loncalar, toplumda esnaf ve sanatkârın saygınlığını vurgulayıcı ve sosyal değişimi yönlendirici ve denetleyici bir rol üstlenmiştir. :10

20 Cumhuriyetin ilânından sonra Atatürk inkılâplarının uygulanması, II
Cumhuriyetin ilânından sonra Atatürk inkılâplarının uygulanması, II. Dünya Savaşı gibi nedenlerden dolayı iş ahlakıyla ilgili gelimseler yavaş olmuştur. Bu dönemde iş ahlakı konusunda dinsel konulara ve savaş sonrası yaşanan sosyal sorunlara ağırlık verilmiştir. :10

21 Atatürk de iş ahlakı konusuna gereken önemi vermiştir
Atatürk de iş ahlakı konusuna gereken önemi vermiştir. Bu konuyla ilgili olarak “Tüccar, milletin emeği ve üretimini kıymetlendirmek için, eline ve zekâsına güvenilen ve bu güvene lâyık olduğunu kanıtlaması gereken kişidir” demiştir. :10

22 1950’li yıllardan sonra Türk toplumunda sosyal iliksilerde ciddî etik sorunlar yaşanmıştır.
Geleneksel ve dinsel temele dayanan etik anlayışı, çeşitli nedenlerden dolayı işlevsel görülmemeye başlanmış, ama onun yerini alacak ve toplumun bu konudaki sorunlarını çözümleyecek laik ve rasyonel esaslara dayanan etik anlayışı da ortaya konamamıştır. :10

23 Bu yüzden bir kaos yaşanması kaçınılmazdır.
Bu dönemde iş ortamında yaşanan torpil, fırsatçılık, kayırmacılık, performans yetersizliği... vb olumsuzluklara karsı yeniden yapılanma gerekliliği dikkat çekmektedir. 1980’li yıllarda yolsuzluklar ve skandallar önemli ölçüde açığa çıkarılmıştır. :10

24 Son yıllarda hükümetlerin iş ahlakı konusundaki çabalarının yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve akademik kurumlar da iş etiğinin kurumsallaşması ve temiz toplum oluşturma konusunda çalışmışlardır. :10

25 Türkiye Etik Değerler Merkezi (TEDMER) ülkemizde etik değerleri güçlendirmek için çalışan bir sivil toplum kurulusudur. Yaptığı ‘Türk İşgücünün İş Etiğine Yaklaşımı’ araştırması, 12 ilde çeşitli büyüklükteki işyerlerinde çalışanlarla yapılan görüşmelere dayanmaktadır. :10

26 Bu araştırmadan elde edilen sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:
Katılımcıların % 69,5’u iş yerlerinin genel olarak etik kurallara uyduğunu, % 51’i ise gelecek yıllarda etikle ilgili konuların daha da önem kazanacağını düşünmektedir. :10

27 Türkiye’de şirketlerin % 36’sının, yazılı, % 29’unun sözlü etik standartlara sahip olduğu anlaşıldı.
Çalışanlara etik eğitimi veren şirketlerin oranı ise % 23; eğitim alanların % 82’si böyle bir eğitimin yararları üzerinde birleşti. İş yerinde önemsenen etik davranışlar daha çok yasalarca suç sayılan eylemlerle ilgilidir: ‘’Hırsızlık, sahtekârlık, vergi ve diğer ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemek, rüşvet gibi.’’ :10

28 Taciz ve küçük düşürücü davranış (% 21)
Buna karşılık 2003’te ABD’de yapılan benzer bir araştırmada, başkalarının haklarına yada çalışma düzenine zarar veren davranışlar ahlâka aykırı olarak vurgulanmakta: Taciz ve küçük düşürücü davranış (% 21) Çalıştığı süreyi yanıltarak bildirmek (20%) Yalan söylemek (19%) Bilgi saklamak (18%). :10

29 Etik davranış tanımındaki bu fark, Türk çalışanlarda iş ahlakının henüz bireysel çalışma davranışına inmediği biçiminde yorumlanabilir. Bu, araştırmanın en ilgi çekici bulgularından biri, “Daha önce etik kavramını duydunuz mu?” sorusuna verilen % 64 “evet”, % 36 “hayır” cevabıdır. :10

30 Etik konusunda bilgili olduğunu düşünenlerin oranı ise, birinci soruya “Evet” cevabı veren %64’ün yarısı (% 55). Türk halkının kurumlara duyduğu güven yüzde 50’nin altında ve meslek gruplarının dürüstlüğü konusunda da değer yargıları pek olumlu değildir. :10

31 Vatandaşların bazen hakları olan bir hizmetten yararlanırken aksayan islerini hızlandırmak için, bazen de yasal hakları olmayan islerini yaptırmak amacıyla kural dışı ödemeler yaptığı görülmektedir. :10

32 İŞ AHLAKI ve DİN

33 İş ahlakı ile dinler arasında tartışılmaz bir ilişki vardır
İş ahlakı ile dinler arasında tartışılmaz bir ilişki vardır. Dinlerin inanç ve uygulamada birbirlerinden çok farklı öngörüleri ve kuralları olabilir. Fakat bütün dinlerin ortak özelliği insanları “kötü” alışkanlıklardan uzaklaştırmak, dolayısıyla da ahlaklı birer birey yapmaktır. :10

34 Dinin gereklerini yerine getiren kişiler hayatın her alanında olduğu gibi iş yaşamında da ahlaklı ve dürüst olmaya özen gösterirler. :10

35 İş Ahlakı ve Yahudilik Dinlerin iş ahlakındaki rolü sanıldığından daha büyük ve önemli olmuştur. Bu rol Yahudilikte de kendini göstermiştir. Yahudi kutsal Kitaplarındaki hukuki hükümlerin detaylı izahı olması anlamında Yahudi dini hukuku olarak da sayılan Talmud’da sosyal adalet, özel mülkiyet, kar, fiyat kontrolü, ölçüler, tartılar ve kalite hakkında hükümlere yer verilmiştir. Daha da önemlisi bu gibi konulara bakan yargıçlar da bulunmasıdır. :10

36 İş Ahlakı ve Yahudilik Yahudilikte iş adamının başarı yolları şu şekilde ifade edilmektedir: 1. Kalite kontrol metodu edinmek. 2. Uzun ve kısa vadeli planlar geliştirmek. 3. Risk almak. 4. Erken kalkıp iş yerine erken gitmek. 5. Nasıl hissederse hissetsin işine gelmek. 6. Hesap adamı olmak. 7. Araştırma ve geliştirmede yatırımcı olmak. 8. Sanayi konulu toplantılara katılmak 9. Programlarını planlamak. 10. Zamanı israf etmemek. 11. Disiplinli ve dikkatli olmak. 12. Kazançlara karşılık kayıpları ölçmek :10

37 İş Ahlakı ve Yahudilik Yahudilikte çalışmanın yanında ibadet de çok önemlidir. Cumartesi günleri Yahudiler için ibadette ayrılmış gündür ve bu gün çalışmak kesinlikle yasaktır. Bu konuda Ortodoks Yahudiler oldukça katı görüştedirler. Yahudilikte iş ahlakı konusunda bir diğer önemli husus da, faiz konusudur. Yahudilikte, bir Yahudi kişinin diğer bir Yahudi kardeşinden faiz alması kesinlikle yasaktır. :10

38 İş Ahlakı ve Yahudilik Bunun yanında Yahudi olmayan bir kişiden faiz alınabilmektedir. Bu durum çifte ahlaki standart olarak nitelendirilmektedir. Yahudilerin iş hususunda toplumlarda yarattıkları en olumsuz durumlardan biri tefeciliktir. Yahudilere bir çok meslek yasaklanmış, bu durum da onların tefecilikle uğraşmalarına sebep olmuştur. :10

39 İş Ahlakı ve Yahudilik Yahudilerin, Yahudi olmayanlara tefecilik yaparak yüksek oranda faiz uyguladığı düşüncesi çok yaygındır. Bu duruma iyi bir örnek Shakspeare’in “Venedik Taciri” adlı eserindeki kötü Yahudi tefeci Shylock’tur. :10

40 İş Ahlakı ve Hıristiyanlık
Hıristiyanlık iş ahlakında önemli etkisi olan bir dindir. Hıristiyanlıkta işletmecilik ve ticari faaliyetler ahlaken kabul edilir bulunmuştur. Hatta insanların eksikliklerini gidermek açısından bir hizmet olarak görülmüştür. :10

41 İş Ahlakı ve Hıristiyanlık
Hıristiyan iş ahlakı, tüm dini inanışlara sahip insanlara aynı şekilde muamele etmeyi öngörür. Bu da Hıristiyanlığın, evrensel iş ahlakının oluşmasına etkisidir. Hıristiyan iş ahlakı, iş faaliyetlerine sınırlama getirmemiş fakat faize yasak koymuştur. Bu yasak 19. yüzyılın ikinci yarısında, Protestanlıkta sermaye koyan kişinin faiz hakkının yasallaşması ve dinen meşru sayılması ile son bulmuştur. :10

42 İş Ahlakı ve Hıristiyanlık
Protestan Reformcuların bu girişimi Hıristiyan iş ahlakı içinde Protestanlığın önemini arttırmıştır. Protestanlıkta temel doktrin, dinsel kurtuluşun insani bir katkı olmaksızın Tanrı’nın rahmetiyle lütfedilen imana bağlı olduğudur. Bu doktrine göre insanların yapması gereken, yeryüzünde günah korkusu olmadan mutlu ve umutlu bir şekilde yaşamalarıdır. :10

43 İş Ahlakı ve İslam “Boş kaldın mı, hemen başka işe koyul”
“Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış”. Bu konuda bulunan çok sayıdaki örneklerden sadece ikisidir. :10

44 İş Ahlakı ve İslam İslam’da iktisadi faaliyetler belli ilkeler ve ahlak kuralları çerçevesinde gerçekleşmektedir. Örneğin İslam dini insanların ihtiyaçlarını sınırlandırmaz, ancak ihtiyaçların meşruiyetini sorgular ya da üretimde miktardan daha çok üretimin paylaşımı konusuyla ilgilenir. İnsanlar arası çıkar çatışmasını onaylamaz. :10

45 İş Ahlakı ve İslam İslam dini, farz olan zekat yoluyla yardımlaşmayı, toplumun zayıf ve yoksul kesimini korumayı hedefler. İslam toplumları “kendisi tokken komşusu aç yatan gerçek mümin olamaz” prensibinin hakim olduğu bir toplum tipidir. :10

46 İş Ahlakı ve İslam İslam dini, iktisadi faaliyetleri her zaman teşvik etmiştir. Yahudi ve Hıristiyan dininde iktisadi faaliyetlere sınırlama getiren, sadece ibadete ayrılan bir gün bulunurken, İslam dininde Cuma günü ibadetten hemen sonra işe dönülmektedir. Bu, Kuran-ı Kerim’de “Cuma namazını kıldınız mı yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından nasip arayın” şeklinde geçmektedir. :10

47 İş Ahlakı ve İslam Ayrıca İslam dininde iktisadi faaliyetlerde sadece Müslümanlara karşı değil, hangi dine mensup olursa olsun tüm insanlara karşı doğruluk ve dürüstlük esas alınmıştır. Zaten İslamiyet’te doğru ve dürüst olmak en önemli özelliklerindendir. Yahudi ve Hıristiyan dininde bulunan faiz yasağı İslam dininde de bulunmaktadır. Ancak İslam dininde, Yahudi ve Hıristiyan dinlerinden farklı olarak faiz yasağı halen korunmaktadır. :10

48 İş Ahlakı ve İslam İslam dininde faizin yasaklanmasının esas nedeni sermayeyi üretime yönlendirmek ve teşvik etmektir. Asıl olan üretimdir. Üretim yapılmadığı sürece üretene muhtaç olunmaktadır. İslam Peygamberi asırlar önce “Veren el, alan elden üstündür” diyerek üretenin üretmeyenden üstün olduğunu, tembellikten ya da boş oturmaktan kaynaklanan yoksulluğu kötülemiştir. :10

49 İş Ahlakı ve İslam İslam toplumlarında “mülkün” yani var olan her şeyin asıl sahibi Allah’tır. Esas olan “insan” mülkün sadece emanetçisi konumundadır. :10

50 İş Ahlakı ve İslam Kapitalist sistemin tanımladığı insan tipi olan Homo-economicus yani “Ekonomik insan” mülkiyet hakkını sınırsız görür ve şahsi menfaatinden başka hiçbir şey değer taşımazken, İslam toplumlarında “Allah rızası” sahip olunabilecek en büyük kazanç olarak görülür ve mülkiyet hakkının sınırları burada çizilir. İşte İslam toplumlarının kapitalizmi geliştirememelerinin temelinde de bu fark yatmaktadır. :10

51 İş Ahlakı ve İslam İslam toplumlarının davranışları “dünyadan elini çekmek, çalışmamak sadece ibadet etmek” şeklinde yanlış yorumlanmaktadır. Halbuki Allah’ın rızasını kazanmak, çalışma ve verimlilik için çok büyük bir teşviktir. İslam dini yayıldığı alanın özelliklerine göre farklı şekilde yorumlanabilmektedir. :10

52 İş Ahlakı ve İslam Bu da İslam dininin insanlar arasında farklı şekilde anlaşılmasına neden olmaktadır. İslam devletlerinde iş hayatına yön veren iki önemli müessese vardır. :10

53 İş Ahlakı ve İslam Bunlar fütüvvet ve Ahi Teşkilatlarıdır. Fütüvvet Teşkilatı İslamiyet’in ilk asırlarında ortaya çıkmış, daha çok gençlere yön vermiş, onların çeşitli mesleklere sahip olabilmeleri ve mert, yiğit, atılgan, cömert ve becerikli olabilmeleri için çaba sarf etmiştir. :10

54 İş Ahlakı ve İslam Ahi Teşkilatı ise Fütüvvet Teşkilatının Anadolu da yayılmış bulunan bir şeklidir ve tekkelerin birer meslek kuruluşu haline gelmesini sağlamıştır. Bu teşkilatlar asırlar boyunca çalışma ilişkilerini düzenlemişler ve onlara yön vermişlerdir. :10

55 :10

56 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
Dünyanın büyük dinsel gelenekleri olarak ifade edilen Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam dinleri yanında iş ahlakıyla ilgili önemli öğretiler içeren Budizm, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi Uzakdoğu dinleri de vardır. Uzak Doğuda kökenli bu dinler Batı toplumlarını da etkilemiş ve halen de etkilemeye devam etmektedir. Bu etkinin en önemli sebeplerinden biri bu dinlerin iş hayatı üzerindeki olumlu sonuçlarıdır. Uzak Doğu ülkeleri arasından Japonya ekonomik alanda büyük başarılar elde etmiş bir ülkedir. :10

57 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
Bu başarıyı sağlayan temel faktörler arasında geleneksel Japon sistemini, endüstriyel organizasyonu, tek ırk ve tek dilli bir ulus olmasını ayrıca kültürünü ve dinini saymak mümkündür. Japonlar, geleneksel kültürleri içinde var olan ve toplum çıkarı için her türlü özveriyi yapan bir ahlak anlayışına sahiptirler. Japon toplumunda kişiler topluma yararlı olabildiği ölçüde değer kazanırlar. :10

58 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
İş ahlakı konusunda Japonlar Kaizen felsefesinden çok yararlanmışlar ve iş hayatına bakışlarını Kaizen felsefesine göre kurmuşlardır. Kaizen; sürece yönelik, küçük adımlı, insana dayanan, bilgiyi paylaşan sürekli iyiyi arama çabasıdır. Kaizen Felsefesinin baş sloganı şudur: ”En iyi iyinin düşmanıdır.” Japonlar hiçbir önemli teknolojiyi (bilgisayar, elektronik, atom, genetik vb.) kendileri geliştirmemiş olsalar da, bu teknolojilerin en iyi uygulayıcıları olmuşlardır. “Standartları korumak ve iyileştirmek” :10

59 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
Japonların Kaizen felsefesinden öğrendikleri en önemli kurallardandır. Japonlara özgü bir çok yönetim uygulaması vardır. Yaşam boyu istihdam, kıdeme göre ücret, şirket sendikaları bu uygulamalara bazı örneklerdir. Bu uygulamaların hepsinin ardında yatan Kaizen felsefesidir. Bu felsefe kişinin sadece iş hayatı içindeki hareketlerini değil, yaşamın her alanındaki hareketlerini etkilemektedir. :10

60 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
Uzak Doğuda bulunan ülkeler arasında Japonya dışında Malezya, Singapur gibi ülkeler de bu dini felsefelerden hayatın her yönünde olduğu gibi ekonomik alanda da oldukça etkilenmişlerdir. Bu ülkeler Japonya kadar gelişmiş olmasalar da gelişme yolunda hızla ilerlemektedirler. Budizm, Hinduizm, Konfüçyanizm gibi Uzak Doğu dinlerinin ve Kaizen gibi felsefelerin etkilediği çevre her geçen gün artmaktadır. :10

61 İş Ahlakı ve Uzak-Doğu Dinleri
Günümüzde özellikle Batı toplumlarında, Japonya gibi güçlü bir örneğin de var oluşu ile, bu dinlere merak daha da artmış ve bu dinlerin öngördüğü yaptırımlar gün geçtikçe daha çok insan tarafından öğrenilmeye ve benimsenmeye başlanmıştır. Bu da insanların günlük yaşamlarına ve iş hayatlarına yansımaktadır. :10

62 AHİLİK TEŞKİLATI Adını Arapçada “kardeşim” anlamına gelen “Ahi” sözcüğünden ya da Türkçede “yiğit, cömert, eli açık” anlamına gelen “akı” sözcüğünden almıştır. :10

63 AHİLİK TEŞKİLATI Terim anlamında Ahilik, XIII. yüzyılda Anadolu’da, Balkanlar’da, Kırım’da Türkler tarafından kurulan esnaf, sanatkâr ve üretici (sanayi ) birlikleri ile bu birliklerin uyguladıkları ahlâkî, siyasî, iktisadi, felsefî duygu ve prensipler anlamına gelir.Teşkilat anlamında Ahilik, Anadolu’da birliği, refahı, toplum düzenini sağlayan ve halkın maddî, manevî tüm ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda teşkilâtlanan sivil toplum kuruluşudur. :10

64 AHİLİK TEŞKİLATI Ahilik, Orta Asya’dan beri görülen Akı, yani cömertlik felsefesinin İslamî Fütüvvet geleneğiyle kaynaşmasıdır. Türk-İslam kültür ve medeniyetinin oluşturulmasında ve özellikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli bir rol oynayan teşkilât olarak Ahilik, içlerinde her meslekten her sınıftan insan olan, layık, fakat merâtip (Dereceler) silsilesine son derece bağlı üretici ile tüketici arasında gereksiz haset ve çekişmeleri ortadan kaldıran bir cemiyettir. :10

65 AHİLİK TEŞKİLATI Ahilik, XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Anadolu’daki esnaf ve sanatkâr birliklerine verilen işimdir. Bu birlik, köylere kadar yayılan örgütleriyle, millî birliği ve bütünlüğü, sosyal dayanışma ve yardımı temel ilke olarak benimseyen, dostluk ve kardeşlik havası içinde, toplumsal ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı, millî bir toplum kurmayı amaçlayan, yurt ekonomisinde temel ihtiyaç maddelerini en kaliteli, en ucuz biçimde üretmeyi öngören millî bir örgüt biçimiydi. :10

66 AHİLİK TEŞKİLATI Ahi ise, vicdanını kendi üzerine gözcü koyan, helâlinden kazanan, yerine ve yeterince harcayan, ölçü ve tartı ehli olan, yararlı şeyler üretip insanlara sunan insandır. Sanatkârlara işyerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisiyle mesleğinin incelikleri öğretilirken, bunların akşamları toplandıkları Ahi Zaviyelerinde ahlâk eğitimi uygulanıyordu. :10

67 AHİLİK TEŞKİLATI Hem sosyal hem de kültürel yapılara ait bir terim olarak Ahilik, birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, işi kutsal çalışmayı ibadet sayan, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkârların iş teşkilâtı manasını taşır. Ahiliğin kurucusu, onu fütüvvet ilkeleri ile harmanlayan Ahi Evran’dır. :10

68 Ahlâkla sanatın ahenkli bir birleşimi olan Ahiliği çok itibarlı bir duruma getiren Ahi Evran, Anadolu halkına alın teri ile geçinme, başı dik, kendine güvenli ve minnetsiz yaşama yeteneğini kazandırmaya, yurt ve ulus sevgisi benimsetmeye çalışmış, sistemin işleyişini ve fikri temellerini biçimlendirerek özünü ve yönünü belirlemiş, örgütü şekillendirmiştir. :10

69 Ahilik Amacı Ahi kültürüne göre insan iki kürekli bir kayığa benzer. Bir kürek üretim, ticaret, ekonomi, sanat gibi işleri temsil eder, diğer kürek insan ilişkileri ile ahlâkî değerlerdir. Kayığın düzgün ve hızlı hareket etmesi için her iki küreğin de aynı güç ve ritimde çekilmesi gerekir. Küreklerden biri çekilmez işe ya da az çekilir işe kayık olduğu yerde dönecektir. Ahilik teşkilâtı, kişilere bir meslek, bir sanat öğretirken, aynı zamanda toplum hayatını düzenleyen kuralları benimseten, kişilere kendi kazancıyla onurlu, ahlâklı erdemli yasamayı sunan bir teşkilâttır. :10

70 Sanatla ahlâkı bütünleştiren bir teşkilât olan Ahilikte, zaviyelerde ahlâkî eğitim yapılırken, iş hayatında da meslekî eğitim yani kişiye bir meslek kazandırma çabası sürdürülürdü. İş yeri sahibi, öğretecek kadar bilgi sahibi olduğuna dair elinde icazet (diploma) ve iş yeri açma izni olan kimsedir. Bir kişinin usta olabilmesi ve kendi iş yerini açabilmesi için değişik öğrenim kademelerinden geçmesi en az üç usta yetiştirmesi gerekirdi. Her şeyden önce o kişinin Ahi Birliği üyesi olması, geçimini temin edecek bir iş ve sanatın olması aranırdı. Boş gezen, bir işi olmayanlar Ahiliğe kabul edilmediği gibi toplumda da itibar görmezdi. :10

71 Çalışma usullerinin, teknik bilgilerinin uygulandığı, üretimin yapıldığı atölyelerde verilen eğitime iş başında eğitim denilmektedir. Para sahibi olmak da iş yeri açmaya yeterli değildi. Onun mutlaka elinde icazeti ve usta, kalfa ve çırak yetiştirdiğine dair belgelerin ve faaliyet gösterdiği yerin birlik başkanından izin alması gerekirdi. :10

72 Ahilikte yamaklık, iş hayatının ilk basamağıdır
Ahilikte yamaklık, iş hayatının ilk basamağıdır. Bir meslek öğrenmesi amacıyla 10 yaş civarı çocukların bir ustanın yanına verilmesiyle yamaklık başlardı. Yamaklık süresi 2 yıldı ve bu süre içerişinde yamaklık edenlere para verilmezdi. Yamaklık süresinin sonunda yamaklar özel bir törenle çıraklığa geçerlerdi. Çıraklık süresinde çırak hem mesleği öğrenmek hem de iyi insan olmak için yetiştirilmeye başlanırdı. :10

73 Çırak sürekli iş yerinde olmak, iş yerinde öğretilenleri zaviyede anlatılan dersleri takip etmek zorundaydı. Dükkânı temizlemek, dükkânda malzeme taşımak çırağın göreviydi. Çıraklar ustalarından haftalık alırdı. Usta çırağının meslekî ve ahlâkî açıdan yeterli derecede olgunlaştığını meclise bildirdiğinde çırak için örgüt tarafından bir tören düzenlenerek çırağın kalfalığa geçmesi sağlanırdı. :10

74 Törende Ahi Baba tarafından usta adayının kulağına şu Ahilik nasihati okunurdu.
:10

75 Ahilik nasihati Harama bakma, Haram yeme, Haram içme,
Doğru, sabırlı, dayanıklı ol, Yalan söyleme, Büyüklerinden önce söze başlama, Kimseyi kandırma, Kanaatkâr ol, Dünya malına tamah etme, Yanlış ölçme, eksik tartma, Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini ve hiddetli iken yumuşak davranmasını bil, Ve kendin muhtaç iken bile, başkalarına verecek kadar cömert ol. :10

76 Ahiliğin Davranış Kuralları
Ahiliğin davranış kuralları fütüvvetnâme denilen metinlerde toplanmıştır. Bu davranış kurallarının hepsi birden kişiye öğretilmezdi, kişinin bulunduğu asamaya uygun şekilde öğretilirdi. Ahiliğin ahlâkî temellerinde 3 şey kapalı 3 şey açık olmalıydı :10

77 Ahiliğin Davranış Kuralları (Kapalı Olanlar)
Eli, dili, beli bağlı tutmak. Elini bağlı tut: Hırsızlık, zorbalık ve kötülük etmemek için. Dilini bağlı tut: Dedikodu yalan iftira ve kötü sözlerden uzak durmak için. Belini bağlı tut: Kimsenin namusuna, haysiyet ve şerefine göz dikmemek için. :10

78 Ahiliğin Davranış Kuralları (Açık Olanlar)
Kapıyı, keseyi, sofrayı açık tutmak. Kapını açık tut: Misafirperver olmak için. Keseni açık tut: Cömert olmak için, düşkünlere yardım etmek için. Sofranı açık tut: Fakirlere yemek yedirmek, misafire ikramda bulunmak için. :10

79 1. İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak. 2. İçi dışı, özü sözü bir olmak.
3. Sözünü bilmek, sözünde durmak. 4. Affedici olmak 5. Tatlı dilli olmak. 6. Sır saklamak. 7. Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak. 8. Kötü söz ve hareketlerden sakınmak 9. Başkasının malına hıyanet etmemek. 10. Güler yüzlü olmak. 11. Kötülük edenlere iyilikte bulunmak. :10

80 12. Hiç kimseyi azarlamamak. 13. Sabırlı olmak.
14. Öfkesine hâkim olmak. 15. Hile yapmamak. 16. Hizmette ayrım yapmamak. 17. Hataları yüze vurmamak. 18. Bir sanat ve iş sahibi olmak. :10

81 Ahilik, kuruluşunda ve sonrasında insanların bir sanat dalında uzman olmalarını sağlayıp çalışma yaşamında konum almalarını hedefleyen, sanatkârın ahlâkî düzeyini yükselten, iş dünyasına insancıl boyutlar kazandıran bir sosyo-ekonomik kuruluştur. :10

82 İyiliği, doğruluğu, kardeşliği, yardımseverliği kısacası bütün güzel değerleri yapısında içselleştiren Ahilik, yaşadığı dönemde ahlâk, eğitim-bilim, kalite-standart, üretici tüketici, denetim konularında toplumsal işleyişlere nüfuz etmiştir. :10

83 Ahilikte öne çıkan bir diğer amaç, üretici ve tüketici ilişkilerini karşılıklı haklılık temelinde organize etmektir. O dönemdeki toplumsal ve iktisâdi krizlerin ortaya çıkardığı bu sanatkârlar grubu, toplumun bu iki kesiminin birbirleriyle etkileşimlerini düzenleyerek sosyal barışa hizmet etmiştir. :10

84 Ahilikte odak noktası, insandır.
Hedef, insanı mutlu kılmaktır. Sosyal yardımlaşma esas alınarak toplum gruplarının çıkarlarının birbirleriyle çarpışmasına set çekilmiştir. Toplum grupları bireyler işçi-işveren, üretici-tüketici, kadın-erkek, genç-yaşlı...vb gruplandırılarak birbirleriyle çatışma ve mücadeleye zorlanmayıp toplumda iç huzur ve barışın sağlanmasına çalışılır. :10

85 Ahilik, insanları çalışmaya tevsik eder, bir sanat dalında yetişmelerini, başkasına muhtaç olmamalarını hedefler, bu şöyle ifade edilir: “Daima işle meşgul ol, bir sanat ustası yanında makbul bir hale gel. Tembel adamlar hiçbir şey elde edemezler.” :10

86 Ahiliğin Sosyo -Ekonomik Amaçları
Kişiyi eğitip üretici ve faydalı bir hale getirmek ve şekilde onu toplumda lâyık olduğu en uygun yere ulaştırmak. 2. Ahlâklı, verimli ve üretken bir çalışma ortamı meydana getirmek ve bu ortamın sürekliliğini sağlamak. 3. Karşılıklı anlayış ve güvene dayalı işbölümü ve işbirliğini gerçekleştirerek toplumda sosyo-ekonomik dengeleri kurmak. :10

87 Ahiliğin Amacı Geçimini temin edecek bir meslek veya sanatı olmayanlar ve yardım etmeyen, yardımlaşmayan, başkasına yük olan ve başkasının sırtından geçinenler Ahi olamaz ve Ahiliğe girmiş ve ustalık şeddi bağlamış olsalar bile ahlâksızlık, ayyaşlık, iftira ve hıyanette bulunanlar Ahilikten çıkarılır ve ustalığı düşerdi, bu durum bir hafta içinde Ahi teşkilatlarına duyurulur. :10

88 Ahilik değerleri kaynaştıran ve hayata geçirilmesini sağlayan bir yeniliktir. Türklerin “Rönesans”ıdır. Ahilik anlayışı, toplumda yasayan fertleri birbirine yaklaştırmak ve aralarında dayanımsa kurulmasını sağlamaktır. Bir toplumda birlik ve dayanışmayı sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin korunması ile mümkündür. :10

89 Bir toplumda sosyal tabakalaşma olabilir.
Türklerin Anadolu’da bin yıldan beri varlığını sürdürmelerindeki sır, Ahilik anlayışı içerişinde bu değerlere saygı göstermelerinde yatmaktadır. Bu anlayışa göre din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele yapılmıştır. Bir toplumda sosyal tabakalaşma olabilir. :10

90 Kimi zengin, kimi fakir olabilir; fakat ikisi arasındaki fark fazla olmamalıdır. Ahilik zenginliğe karşı değildir. Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlâk kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır. Ahilik, halkın sırtından geçinenlere, bir köşeye çekilip miskin miskin oturanlara karşıdır. Ahilikte iş etiği, kabul edilmesi mecburî kurallar haline gelmiştir. :10

91 Kendinden önce başkalarını düşünmek ve kollamak, hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve tevazu ölçüleri içinde hırs ve tamahtan uzaklaşmak kendi yeteneğine uygun bir işle meşgul olmak, sanatını mutlaka üç üstaddan öğrenmek ve birliğin, beraberliğin koruması için dayanışma içinde bulunmak Ahiliğin mutlaka uyulması şart olan ahlâk kaideleridir. :10

92 Bu kaideler, Ahileri tekke ve türbelerde çöreklenerek, el açıp halkın kutsal duygularını sömürerek onların sırtından bedava geçinen asalak zümrelerden ayıran farktır. Ahiler yeniliğe açık insanlar olup, halka sanat, meslek ve genel bilgiler öğretmek için var gücüyle çalışırlar. Ahilikte, iş yerinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark olmadığı gibi aralarında baba-oğul ilişkileri vardır. :10

93 İş yeri aynı zamanda sanatın ve ahlâkın öğretildiği bir okuldur
İş yeri aynı zamanda sanatın ve ahlâkın öğretildiği bir okuldur. Burada üretilen mal, belli bir ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir. Emeğin karşılığı çalışanın alın teri kurumadan ödenir. İş yerlerinde çalışanlar ve çalıştıranlar dayanımsa içerişindedir. Bu uygulama emek ve sermeyenin barışık olduğu bir model oluşturur. :10

94 Günümüzde toplam kalite, müşteri beklentileri, tüketici korunması, standart üretim gibi kavramların önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Günümüzde kaliteli üretim için başvurulan tedbirlerle tüketicinin daha ucuz, daha kaliteli mal alma imkânı doğmuştur. :10

95 Ahilik sisteminde bir malın üretiminden tüketicinin eline geçene kadar üretimin her safhası bütün çalışanların sorumluluğu altındadır. Çıraklar, kalfalar ve ustalar hep birlikte malın kalitesinden sorumludur. Ayrıca oto kontrol sistemi ile malın kalitesi sürekli denetlenir. :10

96 Ahi Evran ’da İş Etiği XIII. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan Ahi teşkilatı, iyi insan olmanın niteliklerini üzerinde taşıyan sanatkarların, iyi esnaf ve ticaret erbabı olmalarını amaçlıyordu. Bu kurumlar iş ilişkilerini kutsal kitabımıza ve kadim geleneklerimize dayandırıyor ve buradan hareketle ticarette ve sanatta temelli ahlâk kuralları geliştiriyordu. :10

97 Ahi Evran Ahi Evran; Farabi ve İbn-i Sina’nın eserlerini okumuş. Fahreddin Razi’den de ders alarak, ekonomi ve tıp alanında kendisini yetiştiren bir bilim insanıdır. Anadolu’da, ilmini ve tecrübesini Ahilik sistemine dönüştürerek günlük hayata geçirir. :10

98 O da devrin ünlü âlimleri gibi düşünerek eğitimin amacının insanların ihtiyaçlarını gidermek olduğuna inanır. Bu düşüncenin özü; kabiliyetleri farklı olan bireylere aynı eğitim vermenin hatalı olacağı görüşüne dayanır. İnsanlar arasında fizikî yapı, akıl ve düşünce açısından farklılıklar olması tek tip insan yetiştirilmesini önlemiştir. :10

99 Sanatın çeşitli dalları vardır
Sanatın çeşitli dalları vardır. Fertler yeteneklerine göre kendisine en uygun olanını seçmeli bu konuda uzmanlaşması sağlanmalıdır. Ahi Birlikleri’nde bir meslek dalına eleman alınırken, bir takım sınamaya tabi tutulurdu. Her şeyden önce mesleğe aday olan kimsenin istidadı ve yetenekleri dikkate alınırdı. Huy ve kabiliyeti denenir, zekâ derecesi ölçülür ve çocuğun hangi mesleğe yatkın olduğu tespit edilirdi. :10

100 Böylece gencin ileride başarı gösterebileceği bir meslek secimi yapılıdır. Tabi ki bu seçimden önce çocuğun isteği de göz önünde bulundurulur. Ondan mesleğini sevmesi ve başarılı olması beklenirdi. Ahi Evran kaleme aldığı Letaf-i Hikmet adlı eserinde toplumun ihtiyaçlarıyla ilgili görüşlerini, herkesin anlayacağı biçimde açık seçik ifade etmiş ve bu eseri Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’a sunmuştur. :10

101 Kitabın ana fikri günümüzde de geçerliliğini korumaktadır
Kitabın ana fikri günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Şöyle ki; “insanoğlu medenî tabiiyetlidir. Yani insan, yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratılmıştır. Hiç kimse kendi basına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demirci, marangoz, yapı ustası, kuyumcu, hekim, derici gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok sayıda insana ihtiyaç duyulur. Bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır”. :10

102 Toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için gerekli olan tüm sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir. :10

103 Ahi Evran’daki ahlâkî oluşumlarda bilimin, sanatın ve fütüvvet ilkelerinin etkisi vardır.
Ahi Evran’a göre sanat, bilimsel uygulamaları günlük yasama aktarma aracıdır. Çileci hayat tarzını benimsememiş, birliğe üye olanlara da bir sanatla uğraşmalarını tavsiye etmiştir. :10

104 Ahi Evran’da Ahi, “helâl kazanç”la sorumludur ve buna kişinin kendi emeği ile geçinebileceği bir mesleğe sahip olması ile ulaşılır. Sanatında çalışarak zengin olan Ahiler, varlıklarını topluma hizmet aracı olarak gördüklerinden sosyal faaliyetler de yürütmekteydiler. Ahi birliklerini kurup yaygınlaştıran Ahi Evran ve arkadaşları, örgütün ahlâkî kurallarını iyi olma felsefesine dayanan fütüvvetnâmelerden almışlardır. :10

105 Fütüvvetteki mertlik, yiğitlik, delikanlılık, cömertlik ve el açıklığı Ahi Evran ve Ahilere ahlâkî bir bakış açısı kazandırmıştır. Örneğin bir Ahi esnafı müşterisine “Bugün yeterince satış yaptım, lütfen komşu dükkanda alışveriş yapın” derdi. :10

106 Ahi Evran, tüketici haklarının korunmasına büyük özen gösterirdi.
Örneğin, aşırı fiyat dalgalanmalarına set çekmeye çalışıp halkın zarar görmesine engel olurdu. Hileli, bozuk, kalitesiz malların piyasaya sürülmemesini sağlardı. Halk arasında kullanılan “pabucu dama atılmak” deyimi Ahi Evran’ın yapımını beğenmediği ayakkabıları dama atmasından dolayı yayılmıştır. Esnaf denetlemelerinde esnaf arasında yardımının ve dayanışmanın arttırılmasını, esnafın beceri ve bilgilerini yükseltmelerini tavsiye ederdi. :10

107 Ahi Evran’ın bir sanatla uğraşmayanı Ahi birliklerine üye kabul etmemesi, din ve duygu istismarının önüne geçmesi, esnaf ve sanatkârın meslekî ve insanî yönlerinin geliştirmek amacıyla eğitim programları düzenlemesi, toplum fertlerinin başkasına muhtaç olmadan bir sanatta ustalaşmalarını ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlamıştır. :10

108 Ahi Evran, üyelere ve insanlara dürüstlüğü, hırsızlık yapmamalarını, sır tutmayı ve kötü söz söylememelerini tavsiye ederek Ahi birliklerinin mimarı olmuştur. Ahi Evran’a göre eğitim, meslekî olgunluğa ulaşmak için gerekli bilgileri kazandırma ve bireyin davranışlarını etkileme ile ahlâkî gelişimini sağlamaktır. :10

109 Ahi Evran eğitime, insanın yeteneklerini ve insanî yönünü biçimlendirme sanatı olarak bakmaktadır. Böylece Ahi Evran bireyi, kendine ve çevresine faydalı kamil insan olarak yetiştirmeyi hedeflemiştir. Ahi Evran’ın amacı kişilere meslek ve ortak davranışlar kazandırmayı hedefleyen bir kurum oluşturmaktır. :10

110 12. MAYIS. 2015 :10

111 YÖNETİMDE ETİK İLKELERİ
:10

112 Yönetimde Etik Niçin Önemlidir?
:10

113 Yönetim süreci şu temel aşamalardan oluşur;
başkalarını yakından ilgilendiren ve etkileyen kararlar almayı karar ve politikaları herkesin yararına olacak şekilde uygulamayı örgütsel ve bireysel gereksinimlerin karşılanmasını çatışmaların örgüt ve bireylerin yararlarını gözetecek şekilde çözümlenmesini :10

114 İş görenlerin yansız olarak değerlendirilmesi
Örgütte yapılması gereken görevlerin iş görenlere adil olarak paylaştırılmasını İş görenlerin yansız olarak değerlendirilmesi Örgütün kaynaklarının bir kişi ya da grup için değil örgütsel amaçları gerçekleştirmek için kullanılması Emeğin değerinin verilmesi Hakların ve sorumlulukların adil olarak paylaşımı :10

115 Yönetim süreci içinde yerine getirilmesi gereken işlevler, ister tekdüze, ister nadiren ortaya çıkan durumlar olsun, sorunların çözümünde yaratıcılık gerektirir ve bazı genel kuralların davranışlara rehber olarak alınmasını zorunlu kılar. :10

116 İş görenlerin davranışlarına yön veren ve iyi-kötü, doğru -yanlış ayrımının kişiye görelikten çok, evrensel kabul gören ölçülere göre belirlenmesinde etik ilkeler çok önemli bir işlev görmektedir. :10

117 Mesleki ve toplumsal değişmeler, yöneticileri sürekli olarak etik sorunlarla yüzyüze getirmektedir.
Etik değerler ve ilkeler, yasalar ve siyasalar, bir kimsenin gerçekte neye inanması gerektiği ve inandığını söylediği davranışların oluşmasında sağlam bir temel oluşturur. :10

118 Yöneticinin kendi etik ölçütlerini geliştirmesi uzun bir süre davranışlarını sınamasını gerektirir. Bu değerlerin bireylerce sınanması ve tanımlanması sonucunda, birbirine eklenen etik davranış ölçütleri okumayı, çalışmayı, düşünmeyi ve kendini sınamayı gerektirir . Bir kurumda etik davranışların benimsenmesi üst yönetimde başlamalı, orta düzey yöneticilere aktarılmalı ve örgütün tüm iş görenlerine yayılmalıdır. :10

119 İşyerlerinde etik standartlarının korunmasının garantisi, birçok astlarla çalışan yöneticilerin yüksek etik standartlarına sahip olmasıdır. Özellikle otorite figürü olarak okul yöneticilerinin davranışları büyük bir önem taşımaktadır. :10

120 Hem öğretmenler ve diğer iş görenler hem de öğrenciler okul müdürü gibi bir yetkilinin tutumlarını, eylemlerini ve yaklaşımlarını taklit etme eğilimindedir. Ayrıca iş görenler, işyerinde biçimlenen ideallerini, tutumlarını ve inançlarını topluma taşımakta ve aileleri, arkadaşları ve etkileştikleri diğer bireyler yoluyla yaymaktadırlar. :10

121 Bu açıdan yöneticiler, iş görenlere olumlu ve örnek davranışlar sergilemek gibi bir toplumsal sorumluluğa da sahiptir. Yapılan bir araştırma yöneticilerin etik anlayışları açısından şu sonuçları ortaya koymuştur: :10

122 Yöneticilerin temel amacı, örgütsel etkililiği sağlamaktır.
Kazancın en üst düzeye çıkarılması ya da yatırımcıların çıkarının artırılması, yönetsel etkinliklerin en önemli amacı değildir. Müşterilerin/paydaşların katılımı önemlidir. Dürüstlük, bütün düzeylerdeki yöneticiler için önemli bir özelliktir. Eşler, etik ikilemlerle mücadelede yöneticilerin en önemli yardımcılarıdır. Örgütsel standartlara uyum konusunda iş görenlere baskı yapılmalıdır. Etik ikilemlerle başa çıkmada bütün yöneticiler başkalarının öğütlerine ihtiyaç duymaktadırlar. :10

123 Yönetsel etik üç bölümde ele alınabilir:
Kişisel uygulamalar ve ahlaki sorunlar: Bu bölümdeki etik sorunlar, yöneticilerin yasadışı olan ancak kişisel doyum veya kazançla sonuçlanan etik seçimlerini içerir. Örneğin kaynakların yanlış kullanımı, cinsel taciz veya bazı çıkar çatışmaları bu gruba girmektedir. :10

124 Mesleki eylemler: Bu grup, yöneticilerin mesleki konularla ilgili olarak yaptığı etik seçimleri içerir. Örneğin adam kayırma, sorun çıkmasını önlemek için ilgili tarafların baskılarına boyun eğme, iş görenlerin işten atılmaları bu tür örneklerdir. :10

125 Günlük yönetim işleri: Bu grup, gücün kullanımı, örgütlerin ve bireylerin şekillendirilmesi, doğru değerlerin kararlaştırılması, gücün adil bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının ve uygulanan seçimlerin haklılığının yargılanmasını içerir. :10

126 etkileri olan sorunlardır.
Birinci grup Yasal düzenlemeler ve toplumsal beklentilerin zaten mevcut olması nedeniyle, etik kararların alınmasında en az sorun yaşanan gruptur. İkinci gruptaki Sorunlar ilişkili tüm taraflar için olağanüstü karmaşık, yoğun ve ortaya çıktığında üzerinde durulması gereken etik sorunlardır. Üçüncü gruptaki Sorunlar, ikinci gruptakiler kadar yoğun, acil ve tehlikeli tepkiler yaratacak türden olmayabilir. Ancak bu sorunlar sürekli, daha yaygın ve örgüt üzerinde daha uzun dönemli etkileri olan sorunlardır. :10

127 Okul yöneticisi yasa ve siyasaları uygulamak ve sonuçlarını denetlemek zorundadır.
Yasa ve siyasaların belirlediği sınırlar dışında hareket etmek, etik kuralların ciddi olarak ihlali anlamına gelir. Bireyler yasa ve siyasalar hakkında gerekli bilgiye sahiplerse, yasal zorunluluklar biçimsel zorunluluklardan daha az yoruma açıktırlar. :10

128 İnsanlara ilgi gösterme Karakter Mesleki bağlılık Resmiyet Adalet
Etik sorumluluklar, bireylere yasal gerekliliklerle yüklenen değil, bilinçte yerleşmiş öznel sorumluluklar alanına girmektedir. Yetkinin kullanımı İnsanlara ilgi gösterme Karakter Mesleki bağlılık Resmiyet Adalet Sadakat ve öngörü gibi etik değerlerin biçimsel yanı belirli bir kalıp, biçim ya da şekil içeren zorunlulukları içerir. :10

129 Verilen kararların en iyisi olduğundan emin olmak güçtür.
Örneğin bir yönetici, yetkisini istismar etmekle ya da astlarına karşı haksız tutumlarından dolayı suçlanabilir. Etik sorunlar sık sık belirsiz ve karmaşık koşullar altında zor seçimlerin yapılmasını gerektirir. Verilen kararların en iyisi olduğundan emin olmak güçtür. :10

130 Örgütlerin üretimleri iş görenler eliyle gerçekleştirilir.
Aynı zamanda bir seçenek diğerlerinden daha iyi olabilir. Nedenlere dayalı ve yansız olarak karar vermek ve verilen kararların başkalarınca yargılanarak adil bulunması, bakış açımızın doğru olduğunu kanıtlar. Kararlarda ahlaki gerekçelendirme yapılması, adil ve iyi kararların verilmesine yardımcı olur. Örgütlerin üretimleri iş görenler eliyle gerçekleştirilir. :10

131 Mal, hizmet ya da düşünce şeklinde gerçekleştirilen üretim sürecinin niteliği, iş görenlerin yeterlikleri ile doğrudan ilişkilidir. Yeterlik kavramı, bilgi, beceri ve tutumları içeren ve iş görenin kendinden beklenen rolleri, beklenen nitelik ve nicelikte gerçekleştirmelerini anlatan bir kavramdır. :10

132 İş görenlerin yeterliklerinden söz edebilmek için, işin gerektirdiği bilgi ve beceriler kadar, işe ve çalışma alanına özgü tutumlara da sahip olmaları gerekmektedir. İş görenlerin mesleki karar, davranış ve ilişkilerinde temel alacakları değerler ve bunlara ilişkin yargılar, çalışma yaşamı ve örgütsel gelişim açısından büyük önem taşımaktadır. :10

133 Örgütlerin amaç ve süreçlerini tanımlayan yasalar, bir bakıma yöneticilerin ve diğer iş görenlerin nasıl davranması ve neyi yapıp neyi yapmamaları gerektiğini belirlemişlerdir. Hukuk kurallarının var olması, her zaman onlara uyulması anlamına gelmemekte ve eğer iş görenler etik değerler açısından yeterince gelişmemişlerse, yasalar ve politikalar iş görenlerin evrensel anlamda kabul edilebilir, etik davranışlar göstermelerini sağlamamaktadır. :10

134 Örneğin, bir yatırım uzmanınca, 65 yaşın üstünde, orta halli bir yatırımcıya çok uzun dönemli spekülatif bir hisse senedini alması önerilirse, bu etik ilkeler açısında kabul edilebilir bir öneri olmaz. Çünkü 65 yaşın üzerinde orta halli bir yatırımcı için düzenli gelir sağlayabileceği yatırım seçenekleri daha uygun olacaktır. :10

135 Bu durumda yaşlı bir yatırımcıya çok uzun dönemli yatırımlar yapmasına ilişkin öneride bulunmanın yasal bir engeli yoktur ancak etik açıdan doğru değildir. :10

136 Etik tartışmalar da işte tam bu noktada başlamaktadır
Etik tartışmalar da işte tam bu noktada başlamaktadır. Aslında örgütlerin, kültürlerinin ürünü olan ve iş görenlerin toplumsallaşması ve belirli davranış kalıplarını benimsemelerini sağlayan yazılı olmayan kuralları vardır. Ancak, örgüt kültürünün etik davranışlar açısından tanımlanarak, yazılı hale getirilmesinde yarar vardır. Erdemlerin kazanılması, iş görenlerin kişiliklerinin gelişimi ile yakından ilgilidir. :10

137 Doğruyu yanlıştan ayırmak ve doğru olanı seçip, uygulamak kolay kazanılan bir nitelik değildir. Çeşitli olasılıklar ve durmadan değişen koşullara göre en uygun tepkileri ve davranışları geliştirmek, uzun süren deneme ve yanılmalardan sonra gerçekleşir . :10

138 Tüm kamu görevlilerinin ve yöneticilerin, mesleki etik konusundaki duyarlılıklarının geliştirilmesi ve etik ilkelerini bir davranış biçimi haline getirmeleri, iş yaşamı ve örgütsel amaçlara ulaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. :10

139 Etik ilkeler içinde yer alması gereken, yansızlık, dürüstlük, tarafsızlık, adalet, eşitlik gibi kavramlar, ya da kayırma, rüşvet, yaranma, yolsuzluk, çıkar sağlama, bencillik gibi etik dışı davranışlardan ne anlaşılması gerektiğinin açıkça tanımlanmasında yarar vardır. :10

140 Çünkü kişisel bakış açılarına göre iş görenler bu kavramların içini diledikleri gibi doldurmak eğiliminde olabilirler. Bir kurumda çalışmaya başlayan iş görenler, kendi inanç, değer, düşün sistemi, yargı ve davranış kalıplarını da örgüte getirirler. :10

141 Yöneticilerin davranışları, örgüt içinde büyük önem taşır.
İş görenlerin oluşturup benimsedikleri etik değerler onların tutum ve davranışlarında temel yol göstericiler olmaktadır. Ayrıca örgüt içinde katıldıkları kümeler de iş görenlerin bu davranış ve düşünce kalıplarını etkiler ve değiştirir. Yöneticilerin davranışları, örgüt içinde büyük önem taşır. :10

142 Bu önem yöneticinin doğru davranışlarla üretimi hedefleyen bir kurumun en yetkili temsilcisi olmasından yöneticilerin hem iş görenler için hem de müşteriler için bir otorite figürü olarak rol modeli olmaları gerekliliğinden kaynaklanır. :10

143 Etik kurallar, piyasanın tam rekabet ortamında, düzgün bir şekilde çalışması için yasalara ek olarak, toplumun değer yargılarına uygun olarak geliştirilmiş kurallar dizisidir. Ayrıca bazı davranışlar yasalara uygun olabilir ancak etik anlamda doğru kabul edilmeyebilirler :10

144 Yönetimde Uyulması Beklenen Etik İlkeler
:10

145 Yönetimde etiğin niçin gerekli olduğunu ana hatlarıyla ifade ettikten sonra yönetimde uyulması beklenen etik ilkeleri ve kaçınılması gereken etik dışı davranışlar tanımlanmaya geçiyoruz. Bu bağlamda ilk olarak her meslek için ortak sayılabilecek ancak yönetimde de mutlaka uyulması gereken etik ilkeleri ve bu ilkelerin dayandığı temel kavramlar tanımlanmaya çalışacağız. :10

146 Temelinde eşit toplumsal koşullar ve imkanlar içinde tüm insanların özgürce ve çok yönlü gelişmesini, eşit hak ve sorumluluğun paylaşıldığı bir toplulukta kişilerin yaratıcı olarak iş görebilmesini, herkese temel eşit hak ve ödevler tanınmış olmasını, kişinin erdemlerinin toplumca ve toplumun tüm üyelerince güvence altına alınmış bulunmasını öngören ve dile getiren etik ve hukuk ilkesidir. :10

147 Bir kurum açısından adalet, iş görenlere, kuruma katkıları oranında haklarının; kurallara aykırı davranmaları durumunda da uygun yaptırımın uygulanmasıdır. :10

148 Örgütsel adalet, örgütte çalışan kişiler arasında görevler, mallar, hizmetler, ödüller, cezalar, ücretler, örgütsel pozisyonlar, fırsatlar ya da roller gibi kazanımların dağıtılması ya da dağıtım kararlarının alınmasına yönelik olarak geliştirilen kurallar ve bu kuralların dayandığı toplumsal normlarla ilgilidir. :10

149 İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY) etkinliklerinde dikkate alınması gereken dört adalet türü vardır. Şimdi bunların ne olduğunu incelemeye çalışalım: :10

150 Dağıtımcı Adalet Dağıtımcı Adalet:
“Bireylerin elde ettikleri kazanımların hakça dağıtılıp dağıtılmadığına ilişkin algılardır”. Bireyler dağıtım adaletinin uygunluğuna ilişkin yargılarını ortaya koyarken elde ettikleri kazanımları daha önce elde ettikleri veya diğer kişilerin kazanımları ile karşılaştırırlar . :10

151 Dağıtımcı Adalet Dağıtımcı adalet, bireylere hakların, yararların ve sorumlulukların dağıtılması ilkelerini belirlemeyi ve düzenlemeyi amaçlar. Dağıtılan haklar her iş gören tarafından farklı algılandığından, görelidir. Verilen yönetsel kararlar, ilgili kişilerce haklı ya da haksız bulunabilir. :10

152 Dağıtımcı Adalet Dağıtımcı adalet söz konusu olduğunda ve yargılama yapabileceğimiz açık standartların olmadığı durumlarda karşılaştırma yolu ile adalet duygusu oluştururuz. Bu karşılaştırmalar benzerlik, yakınlık, göze çarpma gibi unsurlara dayalıdır. :10

153 Dağıtımcı Adalet Benzerlik: Kendimizi iş, eğitim, geçmiş yaşantı açısından benzerlerimizle karşılaştırırız. Yakın çevre: Kendimizi komşularımız ya da birlikte çalıştığımız kişiler gibi yakınımızdaki kişilerle karşılaştırırız. Göze çarpma: Kendimizi çabucak aklımıza gelen kişilerle karşılaştırırız. Bunlar ya kişisel olarak tanıdığımız ya da dikkat çekici kişilerdir. :10

154 Süreçsel Adalet Bir kurumda çalışan bireyler yalnızca kazanımlarının adil olup olmadığı ile değil, bu kazanımların dağıtımına yönelik kararların alınması ve uygulanmasındaki süreçlerin adil olup olmadığı ile de yakından ilgilenirler. Süreçsel adalette üç standart önemlidir: :10

155 Süreçsel Adalet Yansızlık: Doğru veri, denetim ve değerlendirmeye izin veren bilgi arayışı. Güvenilirlik: Tutarlılığın sağlanması Durumsallık: Bireylerin durumlarına göre muamele görmesi. :10

156 Süreçsel Adalet Konunun uzmanları dağıtım uygulamalarını dört ayrı ilkeye dayandırarak gruplandırmaktadır: Bunlar; dağıtımın kişilerin performansına göre yapılmasını öngören rekabet ilkesi, dağıtımın her koşulda eşit yapılmasını içeren tam eşitlik ilkesi, dağıtımın bireylerin göreli katkılarına göre yapılmasını öngören hakkaniyet ilkesi dağıtımda kişilerin ihtiyaçlarını belirleyici olarak kabul eden ihtiyaç ilkesidir. :10

157 Süreçsel Adalet İnsan kaynaklarında adalet dağıtımında kişilerarası farklılıkları gerekçelendirmede kullanılan ilkeler yukarıda ifade ettiğimiz ilkelere oldukça benzemektedir. Bu ilkeler Miller tarafından şu şekilde sıralanmıştır: Mutlak eşitlik ilkesi İhtiyaç ilkesi Başarı ilkesi Katkı ilkesi Çaba ilkesi :10

158 Süreçsel Adalet Dağıtımla ilgili kararların veriliş süreçlerinin bazı özellikleri taşıması, adil bir dağıtımın gerçekleştirilmesi olasılığını da artırmaktadır. Örneğin; kişilere haklarında karar verecek kişileri seçme fırsatı tanıyan, tutarlı, kurallara dayanan, eksiksiz ve doğru bilgileri temel alan, karar mekanizmalarını tanımlayan, kişileri önyargılara karşı koruyan, kişilere bilgi alma hakkı veren, prosedürlerde değişiklik yapılmasını mümkün kılan, kabul edilmiş etik kurallara uyan prosedürler olmalıdır. :10

159 Etkileşimsel Adalet Etkileşimsel Adalet: Bu adalet türü örgütlerde bireyler arası ilişkilerin niteliğine bağlıdır . Etkileşim adaleti aslında prosedür adaletini tamamlayan bir kavramdır. Etkileşim adaletinde, karar vericilerin, karardan etkilenen kişilere karşı tavırları son derece önemlidir. Çünkü kişiler kendilerine karşı gösterilen tavırları örgüt içi adaletin göstergesi olarak algılarlar. :10

160 Dürüstlük, nezaket, kişi haklarına saygı gösterme, birbirini dinleme gibi tavırlar, onların adalete ilişkin yargılarında önemli kriterler haline gelmektedir. Bir diğer önemli unsur da karar vericilerin, kararları ile ilgili açıklamalarıdır. :10

161 Etkileşimsel Adalet Kişiler, makul açıklamalar yapıldığı sürece karşılaştıkları olumsuz durumlara rağmen alınan kararların adil olduğunu düşünebilmektedirler .Bu açıklamalar prosedürlerin meşrulaşmasını sağlamaktadır. :10

162 Etkileşimsel Adalet Tüm örgüt çalışanları prosedürlerin uygulanması sürecinde kendileriyle iletişim kurulması ve kararların açıklanması konusunda duyarlıdırlar ve bu iletişimin samimiyet ve saygıya dayanması gibi normatif beklentiler içindedirler . :10

163 Düzeltici Adalet Düzeltici Adalet:
Düzeltici adalet üç kavrama yer verir. Bunlar: telafi bazı şeylerden yoksun bırakma cezalandırma Düzeltici adalet, bir kimsenin, başkalarının eylem ve işlemlerinden dolayı zarar görmesi ya da haksızlığa uğraması durumunda, bu adaletsizliğin ortadan kaldırılmasını içerir. :10

164 Düzeltici Adalet Telafi, kurbanın verdiği kayıp ya da zararın giderilmesidir. Düzeltici adalet, hak dağıtıcı adaletin yetersizlik ve kusurlarını düzeltmede önemli bir araçtır. :10

165 Düzeltici Adalet Yoksun bırakma, zarar verenin yanlış davranışlarından dolayı bazı avantajlardan yoksun bırakılmasını içerir. Diğer bir deyişle, düzeltici adalet, hak dağıtıcı adaletin bozulduğu noktada ortaya çıkar. Cezalandırma, zarar veren kişinin eyleminden dolayı cezalandırılmasıdır. Düzeltici adalete hukuksal anlamda hukuka aykırı davranışlar için yaptırımın uygulanması da denilebilir. :10

166 Düzeltici Adalet Yönetimde iyi dağıtılamayan adaleti düzeltme mekanizmaları kurulmalı ve işletilmelidir. Şikayet, itiraz ve üst yönetime başvurma gibi mekanizmalar yoluyla çalışanların düzeltme isteme haklarını kullanmaları ve bu nedenle de cezalandırılmamaları önemlidir. Böylece etik uygulamaların yerleşmesi de sağlanabilir. :10

167 Düzeltici Adalet Yöneticiler, örgütte görevlerin, yükümlülüklerin, sorumlulukların ve yararların eşit bir şekilde dağıtılmasından sorumludurlar. Hak dağıtıcı adaletin yeterince sağlanamadığı durumlarda, bu durumdan zarar gören ya da haksızlığa uğrayan iş görenler düzeltici adaletin işletilmesini talep etmesi oldukça doğaldır. :10

168 Düzeltici Adalet Eşitlik Eşitlik, yararların, sıkıntıların, hizmetlerin dağıtılmasında uygulanacak sınırların belirlenmesini içerir. Eşitlik, dürüstlük ve adalet kavramları ile bütünleşmiş bir kavramdır. Eşitlik kavramı temel bireysel eşitlik, kısmi eşitlik ve blokların eşitliği açılarından ele alınmaktadır. :10

169 Düzeltici Adalet Temel bireysel eşitlik Temel bireysel eşitlik anlayışında, eşit bireylerden oluşan tek bir sınıf vardır. Örneğin, toplumdaki tüm vatandaşların bir oy hakkı vardır. Bu tür eşitlik, tüm eşitlere eşit davranılması anlamına gelir. :10

170 Düzeltici Adalet Kısmi eşitlik Kısmi eşitlik, toplumdaki farklı gruplara eşitlik sağlamak için farklı davranılmasını içerir. Örneğin, çiftçilerle işadamları farklı vergi öderler. Çünkü gelir düzeyleri birbirlerinden farklıdır. Kısmi eşitliğe, yapılandırılmış, sistematik eşitsizlik adı da verilebilir. Burada gruplar eşitlik için eşitsizleştirilmektedir. :10

171 Düzeltici Adalet Blokların eşitliği
Blok eşitliği, gruplar arasında ve alt sınıflar arasındaki eşitliği sağlamayı amaçlamaktadır. Kısmi eşitlikte, grupların toplumsal yapılandırmalar ile ortaya çıkmasına karşın, blokların eşitliğinde söz konusu sınıflar genellikle doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, kadın-erkek, yaşlı-genç gibi sınıflar doğal olarak oluşmuştur. Blok eşitliğinde bloklar içinde bir eşitsizlik vardır ve genellikle karşı bloktan eşitlik istenir. :10

172 Düzeltici Adalet Örneğin, kadın eşitliği için erkeklerden eşit davranmaları istenmektedir. Örneğin istihdamda bazı bloklara kotalar ayrılması; azınlıklara iş teşvikleri verilmesi gibi kamu siyasaları, blok eşitliği mantığına dayanmaktadır. :10

173 Düzeltici Adalet Dürüstlük ve Doğruluk
Etik davranış, başkaları ile ilişkilerde dürüst olmayı ve içtenliği gerektirir. İçten ve dürüst davranmayan yöneticiler, ilişkilerde kendi sonlarını hazırlarlar ve güven ortamı ortadan kalkar. :10

174 Düzeltici Adalet Kurumda siyasi güç kazanmanın kendisi etik dışı bir davranış değildir. Bununla birlikte politik güce ulaşmak için dürüstlükten ödün verilmesi, etik kurallarının önemli ölçüde ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Doğruluk, tüm yaşamın ve eylemlerin gerçekler üzerine kurulmasını gerektirir. :10

175 Düzeltici Adalet Gerçeklerin, bireyin kendi duygu, düşünce, inanç ve yararları doğrultusunda çarpıtılması, daha sonraki eylem ve işlemlerin doğruluğunu da ortadan kaldırır. Yalan, her dönemde ahlak dışı, doğruluk ise ahlaklı davranışın temel ilkelerinden biri olarak kabul edilmiştir. Dürüstlük, doğruluğu içerir, ama ondan farklı bir kavramdır. :10

176 Düzeltici Adalet Doğruluk gerçeği söylemek, yani sözlerimizi gerçeğe uydurmaktır. Dürüstlük ise, gerçeği sözlerimize uydurmak, yani sözümüze bağlı kalmak ve beklentileri gerçekleştirmektir. “Doğruluk, içten gelen ilke ve değerlerden kaynaklanırken, dürüstlükte dıştan kaynaklanan ilke ve değerler önemlidir” şeklinde yapılan doğruluk tanımında dürüstlük, doğruluğun gerekli ama yeterli olmayan bir koşuludur. :10

177 Düzeltici Adalet Dürüstlük ve doğrulukla bağdaşmayan yalan kavramı, birini aldatmak amacıyla söylenen sözdür. Yönetimde yalan, çoğunlukla güvensizlik ve korkudan kaynaklanır. Yöneticinin kendisi yalandan uzak durarak, doğruluğu konusunda astlarına ve üstlerine tam bir güven sağlamak zorundadır. Ayrıca astların yalan söylemesini ya da gerçekleri çarpıtmalarını önlemek için yönetici, astlarını korkutmamalı, içten ve açık bir ortam yaratmalı ve astlarının hak ve yararlarını tanımalıdır. :10

178 Düzeltici Adalet Tarafsızlık Tarafsızlık, nesnellik ve yansızlık kavramlarını da çağrıştırır. Bu açılardan bakıldığında nesnellik, her türlü öznel etki ve öğelerden bağımsız olabilme durumunu tanımlar. Öznellik ise, kişiden kişiye değişen, kişinin kendi yorumunu kattığı ve kişisel yargılarına göre şekillenmeyi içerir. :10

179 Düzeltici Adalet Tarafsızlık, yansız kalmayı, gerçeği yansıtmayı, deneye, gözleme, kanıta dayanmayı ve somut veriler üzerinden hareket etmeyi gerektirir. Tarafsızlık ya da nesnellik, insanın bireyleri ya da nesneleri oldukları gibi görebilmesi ve bu görüntüyü bireyin kendi istek ve korkuları ile oluşturduğu görüntüden ayırabilmesidir. Nesnel olabilmek kişinin duygularını değil, aklını kullanmasını gerektirir. :10

180 Düzeltici Adalet Bireylerin nesnel olabilmeleri, karşılarındaki birey ya da nesne hakkında kendi ilgi, gereksinim ve korkularını işe karıştırmadan, bu görüntüleri çarpıtmadan, aradaki farklılığın görülmesini gerektirir. Yönetici, bir kamu görevlisi olarak, vatandaşlarla ve iş görenlerle ilişkilerinde yansız olarak davranmak ve hizmet sunmak zorundadır. :10

181 Düzeltici Adalet Yöneticinin astlarına taraflı davranması, iş görenlerin üstlerine karşı kapalı bir tavır içine girmelerine ve daha da önemlisi iş görenlerin adalet ve güven duygularının zedelenmesine yol açmaktadır. :10

182 (1) üstlere hesap vermeyi içeren “sorumlu olma”
Sorumluluk En genel anlamda sorumluluk, belirli bir görevin istenilen nitelik ve nicelikte yerine getirilmesidir. Genellikle iki tür sorumluluk vardır. (1) üstlere hesap vermeyi içeren “sorumlu olma” (2) bir işi yapmayı üstlenmek anlamına gelen “sorumluluk alma”. :10

183 Sorumluluk, kişiye dışarıdan yüklenmiş olan bir görev olarak algılanmaktadır.
Sorumluluk, başkalarının gereksinmelerine yanıt vermeye hazır olmak anlamına gelmektedir. Sorumluluk, mesleki ve etik ölçütlere uymayı gerektirdiği kadar bu ölçülerin yaratılmasını da gerektiren bir kavramdır. :10

184 Genel anlamda bakıldığında sorumluluk kişinin kendi eylemlerini ya da kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. İnsan, davranışlarının hesabını önce kendisine, sonra diğer insanlara verebilmelidir. :10

185 Sorumluluk kavramı, çok temel bir konu olarak etik tartışmaların merkezinde yer alır.
Sorumluluk etik değerlerin başında gelir ve “sorumlu davranmak” , ahlaki bir yaşamın bütün gereksinimlerini karşılayacak bir ifadedir. Sorumluluk bireyin hem yaşamındaki kişisel rollerinde, hem de toplumsal hiyerarşi içindeki yeri ve konumunda ortaya çıkan çok önemli bir boyuttur. :10

186 Bu nedenle sorumluluk ilgili olduğu alan açısından pek çok farklı şekilde karşımıza çıkmakta ve tanımlanmaktadır. Doğal sorumluluk, yapay sorumluluk, kişisel sorumluluk, mesleki sorumluluk, yurttaşlık sorumluluğu, ahlaki sorumluluk, kazara sorumluluk, konum sorumluluğu, ilişki sorumluluğu, aile sorumluluğu, sosyal sorumluluk kavramları bunlardan bazılarıdır. :10

187 Hans Jonas “Sorumluluk İlkesi” adlı eserinde doğal ve yapay sorumluluk ayrımını yapmaktadır.
Yapay sorumluluk ise bir sözleşmeyle yüklenilen ve zaman ve içerik açısından belirlenmiş bir sorumluluktur. Bir işyerinde çalışmak yapay sorumluluğa örnek olarak gösterilebilir. :10

188 Yapay sorumluluk durumunda ise vazgeçme, istifa gibi yollarla bu sorumluluktan kurtulmak söz konusudur. Doğadan kaynaklanan, hiçbir ön koşulu gerektirmeyen, geri çevrilemeyen ve vazgeçilemeyen türdeki doğal sorumluluğa, ebeveynlerin sorumluluğunu örnek göstermektedir. :10

189 Bütün sorumluluk türlerinde üç kavram büyük önem taşımaktadır.
Bunlar bütünlük, süreklilik ve gelecektir. :10

190 Bütünlük, insan yaşamının bütün alanlarından sorumlu olmayı içerir
Bütünlük, insan yaşamının bütün alanlarından sorumlu olmayı içerir. Yani hangi tür sorumluluk olursa olsun, ilgili konunun bütünü hakkında sorumluluk üstlenmeyi gerektiriyor. Süreklilik sorumluluklara ara vermenin olanaksızlığını, çünkü yaşamın bütünlük içinde ara vermeden sürdüğünü dile getirir. Gelecek kavramı ise aslında üstlenilen sorumlulukların gelecekle ilgili olmasını dile getirir. :10

191 Hak ve sorumluluk karşılıklıdır.
İnsan davranışlarının etik açıdan kabul edilebilir olmasında hak ve sorumluluk ekseni çok önemli bir yer tutmaktadır. Hak ve sorumluluk karşılıklıdır. Çocukların hakları, anne babaların sorumluluklarını tanımlar. Öğrencilerin hakları, öğretmenlerin sorumluluklarıdır. :10

192 Yurttaş hakları ise genellikle Devletin sorumlulukları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu karşılıklılık ekseninde anne babaların, öğretmenlerin ya da Devletin hakları da diğer bireylerin sorumluluğudur. :10

193 Her bir sorumluluğun kaynağı farklıdır.
Hiç kimse sorumlu davranan bireyler olarak doğmaz. Sorumluluk duygusu ve sorumlu bir karakter zamanla biçimlenir. Duygu, düşünce ve eylemlerimizle ilişkili günlük alışkanlıklarımız ve gelecekteki davranış kalıplarımız sorumluluk eğitimimize bağlı olarak şekillenir. Her bir sorumluluğun kaynağı farklıdır. :10

194 Öz saygıdan, vicdandan, söz vermiş olmaktan, başkası tarafından sorumlu kılınmış olmaktan, görevden, gelenekten, yasalardan, ahlaktan, vatandaş olmaktan kaynaklanan sorumluluklarımız vardır. Bu bağlamda her insanın kendisine, çevresine, topluma, hukukun üstünlüğüne, gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları mevcuttur. :10

195 Sorumluluk eğitimi, genel bir karakter eğitiminin bir parçası olarak çocukluktan itibaren evde, okulda ve iş yaşamında gerçekleştirilmelidir. :10

196 Bu üç yapı içinde alınan sorumluluk eğitimi, bu günün ve geleceğin sorumlu yurttaşlarını ve bağlı olarak da demokrasi kültürünün gelişmesini sağlayacaktır. :10


"İŞ AHLAKININ TARİHSEL GELİŞİMİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları