Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Küreselleşme.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Küreselleşme."— Sunum transkripti:

1 Küreselleşme

2 “İlginç” Bir Yüzyıl... Yarım yüzyıl süren Doğu-Batı gerginliğinin sona ermesi; Soğuk savaş döneminin sona ermesi iki Almanya’nın birleşmesi; Yüzyıllardır savaşan ülkelerin neredeyse bütün bir kıtayı kapsayacak bir Avrupa Birliği kurmaları; ulusların önce paralarından, sonra bayraklarından vazgeçmeleri; Liberalizmin yükselişi Dünyanın neredeyse yarısına yakın bir kısmının birbiriyle iletişim kurabilmesi; Ortak film ve spor yıldızları, MTV’nin ve CNN’in dünyanın her yerinden seyredilebilmesi; Gerek ülkeler, gerek insanlar arasında gelir, bilgi ve olanak farklılıklarının hiçbir zaman olmadığı kadar artması; 700 milyon kişi fakirlik sınırının altında yaşaması; Dünyanın en zengin üç kişinin toplam varlıklarının bütün az gelişmiş ülkelerin GSMH toplamlarından ve 600 milyon kişinin toplam gelirinden daha fazla olduğu bir dönem.

3 Küreselleşme: Farklı Tanımlar
Kültürel ve hegemonik bir süreç: Sosyologlar; Devletin psikolojik ve fiziksel alanı olarak toprak: Coğrafyacılar; Hem belirleyicileri tartışılan ve hem de dünya politikasının Westphaliacı aktörleri arasındaki ilişkileri belirleyen değişken: Uluslararası İlişkilerciler; “Gerçekten küreselleşmiş bir ekonominin yokluğunda (küreselleşmenin) kültürel ve siyasal alandaki bir çok etkisi geçici ve daha az tehdit edici olacaktır”. (Thompson, 1996)

4 Küreselleşme Nedir ? Küreselleşme veya globalizasyon; ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve politik açılardan ülkeler ve toplumlar arası bütünleşme, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Anthony Giddens’a göre küreselleşme karmaşık süreçlerin bir araya geldiği bir olgular kümesidir. Üstelik çelişkili ya da birbirine zıt etkenlerin de devreye girdiği bir süreçtir. Giddens, modernliğin sonucu olarak değerlendirdiği küreselleşmeyi, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği, dünya çapında toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır.

5 Küreselleşme Nedir? En genel anlamıyla küreselleşme, endüstriyel genişlemeye ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak siyasal, kültürel ve ekonomik düzeydeki çokyönlü toplumsal ilişkilerin dünya çapında yaygınlaşması olarak tanımlanmaktadır. Günümüzün iletişim teknolojisinin gücü, dünya ölçeğindeki toplumsal etkileşiminhızını ve yaygınlığını giderek artırmaktadır. Bütün bu süreçler, küresel düzeyde yenitoplumsal ve yapısal oluşumları ortaya çıkarmakla sınırlı kalmamakta fakat aynızamanda evrensellik, ulus-devlet, siyasal otorite, yerellik, etnik yapılar ve toplumsal kimlik gibi kavramları değişime uğratmaktadır.

6 Aklımıza takılan sorular
Küreselleşme farklılaşma mı yoksa bütünleşme midir? Küreselleşme “yeni bir dünya düzeni” midir? Küreselleşme ile ulus-devlet bir güç kaybına mı uğramaktadır?

7 Anthony Giddens: Zaman ve Mekansal Boyutta Küreselleşme
Giddens’a göre, küreselleşme ile birlikte gerek zaman kavramı ve gerekse mekan kavramı belirli bir bölgeye bağlı olmaktan çıkmakta ve bütün dünya toplumlarının ortak kullanımı haline gelmektedir. Özellikle Greenwiçh ile birlikte herkezce geçerli sayılabilen bir zaman kavramı (dakika, saat, gün ve yıl) dünyanın her tarafında yerel olmaktan çıkartılmış ve küreselleşmiştir. Yine aynı şekilde teknolojinin gelişmesi, üretimin artışı ve küresel iletişim araçlarının yaygınlaşmaya başlaması toplumsal ilişkileri mekansal anlamda yerellikten çıkarmış küreselleştirmiştir. Artık günümüzde insanoğlu kendi yöresi ile ilgili olmayan bir konu hakkında bilgi sahibi olabilmekte ve dünya sorunları üzerine tartışabilmektedir.

8 Giddens Giddens küreselleşmeyi zaman ve mekansal olarak birbirlerinden oldukça çok uzakta gelişen olayların yerel oluşumları biçimlendirebilmesi ve bu yolla birbirleri ile ilişkili olan dünya ölçeğindeki toplumsal ilişkilerin giderek yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır. Küreselleşme ile ‘ulus-devlet’ ve ‘ulusalcılık’ gibi kavramların öneminin giderek azalacağını özellikle kapitalizmin uluslararasılaşmasının bunda çok etkili olduğunu ancak bölgesel ve yerel düzlemde buna bir tepki olarak ulusalcılık hareketlerinin, bölgesel-kültürel kimliğin güçlenmesi veya yerel özerklik taleplerinin ön plana çıkmasının olası olduğunu belirtmektedir.

9 Dünya kapitalist ekonomisi: uluslararası ekonomik ilişkiler daha çok ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin kapitalist türden iş bağlantıları, endüstriyel mal ve hizmetlerin alımı ve satımı, dağıtımı ve pazarlanması ile belirlenmektedir. Ülkeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklılığı da dünya kapitalist ekonomi düzeninin bir sonucudur. Ulus-devlet sistemi: ulus-devletler bölgesel ve uluslararası ekonomik politikaların yürütülmesi, uygulanması ve düzenlemesinde oldukça etkin rol almaktadırlar. Ulus-devletler kendi aralarında siyasal ve ekonomik çıkarlaını korumak ve geliştirmek için tıpkı Avrupa Topluluğu (AT) örneğinde olduğu gibi, ‘küresel ulus-devlet sistemini’ oluşturmaya yönelebilmektedirler.

10 Dünya askeri düzeni: Ortak silahlanma ve savunma politikaları yoluyla birden fazla ülkenin (NATO) silahlı güçlerini birleştirmesi küreselleşmenin önemli bir boyutunu meydana getirmektedir. Böylece, belirli bir bölgede olan çatışma o bölgedeki ulusların bağlı bulunduğu uluslararası askeri örgütleri kolayca harekete geçirebilmekte ve yerel çatışmalar bütün dünyayı ilgilendirebilen bir küresel sorun haline gelebilmektedir. Uluslararası iş bölümü: modern endüstri yapılması gereken işlerin düzeyine değil fakat aynı zamanda bölgesel düzeyde var olan iş bölümü çerçevesi içerisinde endüstrinin gelişmişlik düzeyine, sendikalaşma oranına, iş gücünün el becerisine ve hammadde üretimine bağlıdır. Böylece küresel olarak belirli bölgeler üretim merkezleri heline gelirken belirli bölgeler endüstri dışı üretim faaliyetlerinde yoğunlaşmaktadır.

11 Robertson ve Küreseleşmeninin Tarihsel Aşamaları
Dünyanın toplumsal ve kültürel faktörlerin etkileşimi sonucu yerel ve küresel düzeyde sürekli olarak yeniden üretilmesi küresellşme kavramının özünü oluşturmaktadır. Robertson küreselleşme kavramını insan toplumlarının gelişiminin belirli bir tarihsel aşamalarına bağlı olarak açıklamaktadır: Oluşum aşaması: (Avrupa, ) bireyselciliğin ve humanizmin önem kazandığı ve ulusalcılığın ortaçağ toplum anlayışına karşıt olarak ortaya çıktığı bir dönemdir. Başlangıç aşaması: (Avrupa, ). Bu aşamada üniter devlet kavramı, bütünleşme, uluslararası ilişkilerin formalleşmesi, bireylerin birer yurttaş olarak ön plana çıktığı ve insanlık kavramının daha da belirginleştiği bir dönemdir.

12 Kalkış aşaması: ( ) artık ulusal toplum kavramının kabul gördüğü, ulusal ve bireysel kimlik kavramlarının tartışıldığı, Avrupa kıtası dışındaki bazı toplumların da uluslararası topluma katıldığı, hümanizmin uluslararası düzeyde iyice yerleştiği ve küresel iletişimin hızlandığı bir dönemdir. Hakimiyet için mücadele aşaması: ( ’lar) küresel boyutta çok büyük savaşlara ve çatışmalara sahne olmuş, atom bombasının kullanılmasının ve savaşlarda insanların kitlesel olarak katledilmesinin bir sonucu olarak, insanın doğasına ve geleceğine yönelik olan ilgiler artmıştır. Belirsizlik aşamasıdır: (1970- ???) bireyler son derece karmaşık olan küresel oluşumlardan (ulusal, etnik, ırksal, cinsel, vs.) etkilenmektedir. Bu aşamada küresel kuruluşların sayısı ve hareketliliği artmakta buna karşın insan topluluğu farklı türden kültürel ve etnik sorunlarla daha çok yüzleşmektedir. Ayrıca bu dönem küresel kitle iletişim sisteminin güçlendiği ve bireylerin sivil toplum, dünya vatandaşlığı, savaş karşıtlığı, insan hakları, çevrecilik, vb. türden kavramlara olan ilgisinin arttığı bir dönemdir.

13 Wallerstein ve Kapitalist Dünya Ekonomisinin Küreselleşmesi
Wallerstein küreselleşme olgusunu kapitalist ekonomik sisteminin işleyişine bağlı olarak incelemeye çalışmaktadır. küreselleşmenin kapitalist sermayenin sınır tanımayan yayılmacılığının ve buna bağlı olarak ortaya çıkan uluslararası işbölümünün bir yansıması olarak görmektedir. Küresel dönüşümler kapitalist sermayenin sürekli genişlemek istemesinin doğal bir sonucudur.

14 Wallerstein Kapitalist dünya sisteminin işleyişini merkez ülkeler (gelişmiş kapitalist ülkeler), çevre ülkeler (az gelişmiş kapitalist ülkeler) ve yarı çevre ülkeler (yarı gelişmiş kapitalist ülkeler) modeli çerçevesinde incelemektedir. Wallerstein'e göre merkez ülkeler ekonomik olarak daha güçlü oldukları için dünya ticaret düzenini kendi çıkarlarına göre düzenlemekte ve böylece azgelişmiş çevre ülkelerini doğal kaynaklar ve insan gücü açısından sömürmektedirler. Böylece, Wallerstein küreselleşmenin ülkeler arasındaki eşitsizliği süreklileştirdiğini ve bu eşitsizliği küresel gelişmelere paralel olarak belirli formlar içersinde yeniden ürettiğini öne sürmektedir.

15 Wallerstein Hiçbir tarihsel sistem kapitalist dünya ekonomisi kadar kendi içinde ilintili, karmaşık, yaygın ve ayrıntılı olmamıştır. Wallerstein'in yaklaşımına göre, kapitalist dünya ekonomisi genişlemeye her zaman gereksinimi olmuştur ve bunun sonucu olarak son dörtyüzyılda Avrupa merkezli bir sistemden bütün küreyi kapsayacak bir sisteme geçmiştir.

16 Bu süreç içerisinde merkez ülkeler kendi ulusal devletlerini güçlendirmiş, ekonomilerini kalkındırmış ve ulusal kültürlerini de geliştirmişlerdir. Buna karşın çevre ülkeler ise ekonomik olarak merkez ülkelere bağımlı ve geri kalmış, ve böylece ulusal devletlerini güçlendirememişlerdir. Ayrıca, çevre ülkeleri merkez ülkelerin kültürel etkisi altına girniştir. Böylece ekonomik süreçte kapitalist sermayenin genişlemesine bağlı olarak dünya çapına yayılan küreselleşme, kültürel boyutuda içine alarak kapitalist dünyayı tek bir sistem haline getirmiştir.

17 İmparatorluk (Hardth& Negri)
Tarihsel bir perspektif içinde modernitenin hemen öncesinden başlayarak bilgi, iktidar, yönetim, çokluk, egemenlik, politika, yerellik, evrensellik, küreselleşme gibi temaların izini sürmekte ve sonuç olarak küreselleşme çağı denilen sürecin analizine ve bu sürecin catışmalı dinamiklerini tespit etmeye yönelmektedir. İmparatorluk küresel geç kapitalizm çağında ulus-devlet modelinin gittikçe aşındığını ve artık günümüzde yaşanan gelişmeleri anlamada emperyalizm kavramının yetersiz olduğunu iddia etmektedir. Hardt ve Negri'ye göre küreselleşen tekelci kapital sermaye kartelleri hiçbir engel tanımaksızın bütün ulusal sınırları parçalamakta ve her önüne çıkan engeli paramparça etmektedirler. 

18 Günümüzde artık “egemenlik yeni bir biçim almış, tek bir hükmetme mantığı altında birleşmiş bir dizi ulusal ve ulus-üstü organdan oluşmuştur” Bu yeni küresel egemenlik biçiminin adı ‘İmparatorluk’tur. İmparatorluk, giderek bütün yerküreyi kendi açık ve genişleyen hudutları içine katmakta olan merkezsiz ve topraksız bir yönetim aygıtıdır.İmparatorluk'ta artık sömürü ve tahakkümün sabit  bir yerinin yoktur. Bundan dolayı ele geçirilecek bir iktidar/güç odağı ve belli bir mücadele zemini yoktur ve İmparatorluğa karşı eğer başarıya ulaşılmak isteniyorsa mücadeleyi bütün toplumsal alanlara yaymak gerekir.

19 Komuta mekanizmalarının giderek daha fazla ‘demokratik’, giderek daha fazla toplumsal alana içkin hale geldiği, yurttaşların beyinleri ve bedenleri üzerinden dağıtıldığı bir toplum” olan kontrol toplumuna geçişi yaşadığımız bu postmodern küresel çağda artık sistem iktidarı, bütün toplumsal alanların içine girerek varolan toplumsal yapının evrilme yönünü belirleyen “kapitone noktalarını” tespit eder ve günlük yaşam içerisindeki kültürel, siyasi, ekonomik vb. pratikleri kendi söylem alanı üzerinden yeniden üretir. 

20 Günümüzde endüstriyel emek hegemonyasını yitirmiş ve bunun yerini “maddi olmayan emek” almıştır: Maddi olmayan emek sadece bilgi, enformasyon, iletişim, ilişkiler veya duygusal ifade gibi maddi olmayan ürünler değil; aynı zamanda “fikirler, semboller, kodlar, metinler, dilsel figürler ve imajlar” gibi ürünler de üretir. 

21 İmparatorluğun Yapısı
karma bir kuruluş yapısı: Dünya bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü(DTÖ) vb. küresel ulus-aşırı kuruluşlardan, ulus-devletlere ve oradan da yerel ve ulusal nitelikteki Sivil Toplum Kuruluşlarına(STK) kadar bir dizi kurumun nasıl bütünlüklü bir şekilde küresel kuruluş dizgesi içerisinde birlikte işlev gördüklerinin ancak bu çerçevede anlaşılabilir.

22 Piramit ABD: Piramidin daralan en tepe noktasında, küresel iktidarın zor kullanma tekelini elinde bulunduran ve “haklı savaş” kavramını kendisine göre meşrulaştırabilen bir süper güç olan ABD vardır. ABD kendi başına hareket edebilecekken, imparatorluğun kuruluş mantığı doğrultusunda kendi meşruluğunun temellerini sağlamlaştırmak için BM çatısı altında diğer küresel güçlerle hareket etmeyi tercih eden bir süper-güç konumundadır.  Ara katman: Ulus-devletler. Bir dizi kuruluşla –G7, G8, Davos, Paris ve Londra Kulüpleri- birbirine bağlanarak ortak hareket etmek zorunda kalmışlardır.

23 Çok uluslu şirketler: komuta mekanizmasının bütün yeryüzüne dağılmasını ve bütünleşmeden çok eklemlenme özelliği gösteren çeşitli ulus-aşırı korporasyanların dünya çapında yaydığı sermaye akışı, teknoloji akışı, nüfus akışı, kültür akışı vb. ağlardan oluşan bir yapı vardır. Küresel iktidar piramidinin ilk katmanını besleyen bu üretici örgütler, küresel iktidarın ilk katmanındaki merkezi gücün devamını sağlayan temel sacayakları niteliğindedirler. Çoğunluk: küresel güç düzeninde halkların çıkarlarını temsil etmeye çalışan gruplardan oluşur. İşte çokluk tam da bu en alttaki katmanda belirginleşir.

24 Çözüm toplumsal eylemliliğinin önüne son derece önemli ve işlevsel alternatifler koymaktadırlar. Özellikle son yıllarda hızla yükselen yeni sosyal hareketler alanında yaşanan pratik eylemlilikler konusundaki paradigma yoksunluğu alanında oluşan ciddi boşluğu doldurabilecek bir potansiyel ve umut taşıdığına inanılmaktadır.

25 Küreselleşmenin Faydaları
- Teknolojinin yaygınlaşması - Bilginin yaygınlaşması ve hiçbir şeyin gizli kalmaması - Farklı kültürler ve sosyal gruplar arasında yeni ilişkilerin kurularak düşmanlıkların ortadan kaldırılması. - Liberallere göre küresel rekabet sayesinde ürün kalitesinin artması ve fiyatların ucuzlaması - Yine liberallere göre ulus devletlerin piyasaya yenik düşerek zayıflamaları ve artık bir baskı aygıtı olmaktan çıkması - Sınırların belirsiz hale gelmesi ve insanlar için çok seçenekli bir dünyanın ortaya çıkması

26 Küreselleşmenin Ekonomik Boyutları
(IMF), “ticaret ve finansın entegrasyonu” (2002 “World Economic Outlook) Dünya Bankası, “dünyadaki ekonomilerin ve toplumların süregiden bütünleşmesi” “Küreselleşme, Büyüme ve Fakirlik” (2002) Nedenleri: “taşıma maliyetlerinin düşmesi, düşük ticari engeller, düşüncelerin hızlı iletişimi, artan sermaye akışları artan göç baskısı olarak” neoliberalizm”, “neoliberal kurumsalcılık

27 Dünya Sistemi Yaklaşımı
“küreselleşme, kapitalizmin tarihsel gelişiminin aşamalarından biridir ve dünya ekonomisinin şu andaki aşaması kapitalizmin yapısal gelişmesine paralel olarak yeni bir biçim/başka bir aşama olarak varolmaya devam edecektir” Dünya sistemi yaklaşımı

28 Küreselleşmenin Siyasal Boyutu
Küreselleşme: devletin fonksiyonlarını yerine getirdiği ortamın temel niteliklerinin değişmesi: Toplumlararası ilişkilerin sadece ulus-devletlerin resmi ilişkileri çerçevesinde değil, birçok farklı kanaldan gerçekleşmesi; Devletlerin kendi çıkarlarını savunmaya yönelik “gerçekçi” politika yaklaşımları yerine toplumların çevre, enerji, nüfus, ticaret gibi konularda kaygılarının devletler ötesi koalisyonlar yarattığı ve iç politika-dış politika konusu ayrımı yapmayı zorlaştığı bir ortam; Ülkelerin kendi aralarındaki ekonomik ya da siyasi sorunları silah marifetiyle çözmeye teşebbüs etmelerinin bu yeni ortamda artık marjinal bir olasılık olması; Ulus devleti politikanın merkezine koyan yaklaşımı yerine devletin artık eskisi kadar güçlü olmadığı, uluslararası ve ulus-ötesi kurumların önem kazandığı bir yaklaşım

29 Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu: Nedenler: Bretton Woods sisteminin çöküşü (1970)
Devletlere refah ve kalkınma masraflarını karşılamaları için düşük riskli belirli bir finansal akım düzeyini garanti etmekteydi; Uluslararası finansal işlemlerin, artan dış finansman talebini karşılama konusundaki güvenirliliğine olan inancı besleyerek çöküşünü takip eden süreçte uluslararası finansal etkinliklerin serbestleşmesi için uygun bir ortam sağlamaktaydı; petrol krizinin sonucu olarak OPEC ülkelerinin anormal döviz fazlalarından kaynaklanan yeni ve daha karlı finansal araçlar arayışının, finansal karteller üzerinde yarattığı rekabet baskısı= yeni finansal sistem

30 Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu Nedenler: Petrol ve Borç Krizleri
Petrol Krizleri: Tüm petrol tüketen ülkelerin artan ekonomik yükü, Değişen ülkeler arası gelir dağılımı: Gelişmiş ülkeler girdilerindeki bu artışı ihracat fiyatlarına yansıtarak karşılamada başarılı: 1970 ile 79 arasında petrol ihraç etmeyen üçüncü dünya ülkelerinin ticaret hadleri 0.7 puan azalmış, Üçüncü dünya ülkelerinin ortalama yıllık büyümeleri 1970'lerde yüzde 5.7 ve 1980'lerde yüzde 4.1, üçüncü dünya ülkelerine yönelik sermaye: 1973 ile 1983 arasında gelişmekte olan ülkelerin toplam dış borcu 809 milyar dolar, OPEC ülkelerinin ellerinde riskli ve yüksek getirili yatırım alanları arayan fonların toplanması: 1982 Borç Krizi: Ticari banka kredileri hacimlerinde görülen yükselme, Vadelerde kısalma, Artan faiz oranları => Geri ödemenin zorlaşması + Varolan finansal rezervler için artan rekabet ortamı gelişmekte olan ülkeleri gerekli tedbirleri almadan borçlanma; Krizin ertelenmesi yerine ticari borçların dondurulması

31 Yeni Aktörler: IMF 1) IMF’in artan itibarlı rolü
Borç geri ödemelerinin düzenlenmesi için yeni koalisyon: IMF & Dünya Bankası Görüşmeler sırasında ekonomik bilgileri sunmak,. "stand-by" anlaşmasının temelini oluşturan bir ekonomik program hazırlamak; borçlunun söz verdiği ekonomik politikaları uygulayıp uygulamadığını kontrol etmek; 1) IMF’in artan itibarlı rolü 2) Washington Konsensusu

32 Washington Konsensusu
Ekonomik krizin nedenleri : a) korumacılıkta ve aşırı büyümüş kamu sektöründe tezahür eden aşırı devlet müdahalesi, b) mali gevşeklik ve bütçe açığının kapatılması konusunda isteksizlikte görülen ekonomik popülizm Ekonomik krizin tedavisi: Ekonomik popülizmle mücadele etmeli, Bütçe açıklarını kontrol altına almalı, orta vadede devlet müdahalesini azaltmalı, ticareti serbestleştirmeli, ihracatı destekleyecek piyasa ekonomisine dayalı bir büyüme stratejisi güdülmeli Ortak Özellikler: Yatırım ve ticaretin serbestleşmesi, Korumacı politikaların kaldırılması, Devletin küçültülmesi

33 Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu: Nedenler
Yeni borç alma olanaklarının ve direkt yardım fonlarının azalması => yeni döviz kaynakları: İhracata yönelik büyüme: 1980 ve 1994 arasında alt ve orta alt gelir düzeyindeki ülkelerin ihracatları yıllık ortalama büyüme oranları yüzde 5.5 ve 11.2 Yabancı sermaye: Direkt yabancı yatırımların toplam uzun vadeli kaynak akımlarına oranı 1980'de yüzde 13.5'ten 1990'da yüzde 46.5'e yükselmiştir. Faiz farklarıyla oynayarak kısa vadeli ve portföy sermayeyi içeri çekmek: gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli sermaye akımı 1980'de 4 milyar ABD dolarından 1992'de 37 milyar ABD dolarına yükselmiştir.

34 Üçüncü Sanayi Devrimi:
* 5 Farklı Trend: Esnek üretim sistemlerinin gelişmesi, Uluslararası büyük şirketlerin devletleri andıran merkezi bürokrasilerinin bu tür bir esnek üretim biçimini yönetebilecek daha esnek ve yatay bir yapıya dönüşmesi, Bilişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim operasyonel karar alma süreçlerini yerelleştirirken, ulusötesi şirketin sinir sisteminin hiçbir zaman olmadığı kadar etkin çalışabilmesi, Kitle tüketim toplumunun çözülmesi ve neredeyse birbirine çok az benzeyen pazar kümelerinin ortaya çıkması. Finansal pazarların uluslararasılaşması

35 Özetle... Gelişmekte olan ülkelerin çoğunlukla da ideolojik nedenlerden dolayı: Ticaret duvarlarını indirerek ihracat yoluyla büyümeye; Finansal pazarlarını serbestleştirerek ve yatırım kolaylıkları sağlayarak uluslararası kısa ve uzun vadeli fonlar için rekabet etmeye çalıştıkları bir küresel iklimde; Merkez ülkeler kaynaklı ulusötesi şirketlerin daha büyük ve daha farklılaşmış pazarlar için daha karlı üretim yapabilmelerini sağlayacak esnek üretim sistemlerinin gelişmesi; “bütün mal, sermaye ve hizmetlerin” küresel düzeyde hareket edebilmesiyle tanımlanan küresel ekonominin oluşmasına yol açmıştır.

36 Üretimin Uluslararasılaşması
“hemen hemen her üretim faktörünün –para, teknoloji, bilgi ve mal- sınırları neredeyse güç harcamadan geçebilmesiyle, ABD, Alman veya Japon ekonomileri kavramları anlamsız hale gelmektedir. Ürünlerin her biri farklı bir ülkede üretilmiş parçalardan oluştuğu bir dönemde, bir “Amerikan” bilgisayarı, “Alman” otomobili veya “Japon” kamerası demenin anlamı ne olabilir ki?” (Gereffi, 1995:s.101)

37 Küreselleşmenin Bölüşümsel Sonuçları: Varsayımlar
“Küreselleşmenin gelişmekte olan ülkeler için önemli sonuçları vardır. Ticaret için yeni pazarların açılması, ticareti yapılan malların sayısının artması ve çeşitlenmesi, artan özel sermaye akımları ve teknolojiye daha kolay ulaşım gibi birçok yeni fırsat bu sonuçların arasındadır. Küreselleşmeyi derinleştiren ve gelişmekte olan ülkelere fırsatlar sağlayan dışa dönük reformlar küreselleşmenin hem parçası hem de yararlananı olmuş gelişmekte olan her geçen gün daha fazla sayıda ülke tarafından uygulanmaktadır. Etkinlik ve üretkenliğin öne çıkarılması ve ihracat ve yabancı yatırımlar için daha uygun bir ortamın bulunmasıyla dışa dönük reformlar gelişmekte olan ülkelerin ekonomik beklentilerini yükseltmiştir” (Qureshi, 1996)

38 Ülkelerarası Eşitsizlik
“OECD ülkeleri küresel nüfusun yüzde 19’uyla, küresel ticaretin yüzde 71’ini, doğrudan yabancı yatırımların yüzde 58’ini tüm internet kullanıcılarının yüzde 91’ine sahiptirler. 10 ülke toplam ARGE harcamalarının yüzde 84’ünü yapmaktadır ve ABD patentlerinin yüzde 95’ine sahiptir. Gelişmekte olan ülkelerden yapılan patent başvurularının yüzde 80’i gelişmiş ülkelerin vatandaşları tarafından yapılmaktadır.

39 Toplum İçinde Eşitsizlik: Liberal Yaklaşım
Küreselleşme: “paylaşacak daha fazla servet” Yabancı sermayeye daha açık bir yapı yerel sermayeyi harekete geçirebilir, etkinliği ve verimliliği arttırabildiği gibi bilgi akışına da yardımcı olabilir. Yabancı sermaye hareketliliklerine açık olmak portföy risklerini dağıtmak için daha fazla fırsatların sunulmasına izin verecektir. Yabancı bankaların yerel finansal sisteme erişebilmeleri sermaye fazlası olanlarla ihtiyacı olanlar arasındaki ilişkinin daha etkin hale gelmesine, bankaların kar hadlerinin ve bunun bir sonucu olarak yatırım maliyetlerinin düşmesine yol açacaktır. Öte yandan dış ticaret açıklık kaynakların daha verimli kullanıldıkları alanlara kaydırılmasına böylelikle de etkinliğin artmasıyla sonuçlanacaktır. Dış ticaret kısıtlamalarının kaldırılmasıyla yeni girdi mallarının ya da daha yüksek kaliteli ara mallarının daha ucuza alınabilmesi, teknolojinin kolaylıkla transfer edilebilmesine ve ekonominin genel olarak daha verimli olmasına neden olacaktır(Agénor, 2002:s. 4).

40 Beklentiler: Benzeşme Teorisi
1) Bütün ülkeler sermayeyi kendilerine çekmek için benzer ve “sermaye-dostu” politikalar güdecekler, yerel politikalar arasındaki farklılıkların dolayısıyla demokrasilerin etkisizleşeceğidir. 2) Politikaların benzeşmesi sonucunda ülkelerin refahları, büyümeleri ve yatırımları da benzeşecek ve doğru “sermayedostu” politikalar uygulayan fakir ülkeler sermaye akımlarından aslan payı alacaklar ve hızla ekonomik büyüme yoluyla zenginleşeceklerdir. 3) Son olarak da doğal ya da yapısal nedenlerden –örneğin ulaşımın yetersizliği, kaliteli işgücüne sahip olmaları vs.- dolayı dezavantajlı olan ülkeler, risklerinin yüksek olması nedeniyle sermayeyi çekmekte de başarısız olacaklardır

41 Neoliberal Yapısal Uyum Politikaları
Gerçek ücretlerde görülen ani düşme, Sosyal hizmet politikalarında küçülme: Etkinlik Hipotezi: Sosyal politika harcamalarının azalması Sosyal politika harcamaları ülkelerin rekabet gücüne zarar vermektedir, Hükümetler sosyal politika harcamalarını borçlanma ya da yüksek vergilendirmeyle finanse etmektedir, Sermaye kaçışı “tehdidi”: Sermaye hareketliliğinin artmasının sonucu Uluslararası aktörler sosyal politika harcamalarının azalmasını talep edecek, Güçsüzleşen işçi örgütleri politika değişikliklerine direnemeyecek, İkame Hipotezi: Vatandaşların kayıplarının ikame edilmesi Etkinlik hipotezi siyasal değişkenleri yok sayıyor. Kaybedenler kayıplarının “ikamesi” için baskı yapacaklar,

42 İyimser Bakış Açısı Küreselleşmiş ülkelerde eğitim oranı yükselmiş (Dünya Bankası, 2002) enflasyon, orta öğretim gibi konularda iki grup arasında fark yok, ilk öğretimde aradaki fark 0.7 yıl, yüksek öğretimde “küreselleşmemiş” ülkelerin 0.22’ye 0.18 oranları daha yüksek... Küreselleşen ülkeler daha hızlı gelişmeye başlamışlar ve 1970’lerdeki 2.9’dan 1990’larda yüzde 5’lere kadar yüksek büyüme hızları yaşamışlardır (Dünya Bankası, 2002) Yine de “Her bireysel çalışmanın bizim kanıtlar ormanımızdan oluşan görüşümüze ters düşme olasılığı vardır...” “serbestliğin büyümeye zarar verdiği, buna karşılık korumacılığın katkıda bulunduğunu gösteren herhangi bir çalışma yoktur” “rahatlıkla söyleyebiliriz ki savaş sonrası dönemde üçüncü dünya ülkeleri arasında küreselleşme karşıtı bir zafer kazanmış bir tane bile bulunmamaktadır”

43 Görgül Bulgular: Diğerleri
“İster tarife kısıtlamalarına ya da tarife dışı kısıtlamalara dayalı olsunlar; ister ticaret hacimlerine, ticari açılma göstergelerinden hiçbiri büyümeyle istatistiksel olarak önemli bir bağlantı göstermiyor” “Ticaret engelleri düzeyiyle uzun vadeli büyüme arasında doğrudan bir bağlantıya ne tarihten destek bulabiliriz, ne de yakın zamanlı kanıtlardan” (Rodrik, 2000) 1980 sonrası dünyanın hiçbir bölgesinde ekonomik büyüme hızları arası dönemdeki kadar yüksek değildir. Çin hesaplama dışı bırakılırsa büyüme hızı bir önceki 20 yıla göre düşüktür (Weisbort vd, 2000) Sermaye piyasalarının serbestleştirilmesinin büyüme üzerinde etkisinin ancak sanayileşmiş ülkelerde görülebildiğini, ancak sanayileşmemiş ülkelerde hala yüksek oranlarda sermaye korumacılığı yapılmaktadır (Edison vd, 2002).

44 Yoksulluk: İyimser Beklentiler
“Düşük gelirli ülkelerin küresel pazarlara mamul mallar ve hizmetler üreterek dahil olmasıyla, fakir insanlar kırsal alandaki fakirliğe mahkum olmaktan kurtulacak ve şehirlerde daha iyi işlere sahip olacaklardır” (Dünya Bankası, 2002, s.1).

45 Küreselleşme ve Yoksulluk
80 ülke on yıl önceki kişi başına düşen gelirlerinden daha düşük bir gelire sahiptir; 40 ülke yıllık yüzde 3’ten yüksek bir büyüme oranına ulaşmıştır; 55 ülkenin gelirlerinin 1990’dan yana düşmektedir. En zengin ülkede yaşayan en fakir yüzde 20 ile, en fakir ülkede yaşayan en fakir yüzde 20 arasındaki gelir farkı 1960’taki 30’a 1’den, 1990’da 60’a 1’e ve 1997’de 74’e 1’e çıkmıştır; Yüksek gelirli ülkelerde yaşayan yüzde 20’lik bir nüfus dünya hasılasının yüzde 86’sını, dünya ticaretinin yüzde 82’sini, doğrudan sermaye yatırımlarının yüzde 68’ini almaktadır;

46 Rusya’da en zengin yüzde 20’nin payı en fakir yüzde 20’nin aldığı gelirin 11 katıdır;
19 OECD ülkesinden sadece 1 tanesinde gelir dağılımda çok az bir iyileşme görülmüştür: 1996 yılından itibaren sözleşmesiz ya da farklı bir tür sözleşmeli işçilerin toplam işgücü arasındaki oranları Şili’de yüzde 30, Arjantin’de ise yüzde 36’dır. Latin Amerika’da enformel sektörde istihdam edilenlerin oranı yüzde 58’e yükselmiştir ve yaratılan her işin yüzde 85’i enformel sektördedir; (UNDP, 1999)

47 Küreselleşme ve Yoksulluk
1950’den bugüne bir karşılaştırma yapıldığında dünya nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan 73 ülkenin sadece 9’unda gelir eşitsizliğinin azaldığı belirtilmektedir; (UNDP, 2002) Dışa açılma fakir ülkelerde fakirler ve orta sınıf gelirleri üzerinde negatif bir etkiye sahiptir. Gelir düzeyi ancak dolar düzeyine geldiğinde –örneğin Çek Cumhuriyetinde- dışa açılmanın etkisi alt gelir grupları için pozitif olmaktadır; Fakir ülkelerde dışa açılma zenginlerin daha zengin, fakirlerindaha fakir olmasına yol açmakta; ancak zengin ülkelerde dışa açılma zenginlerle fakirler arasındaki uçurumu azaltmakta ve kuramsal beklentileri doğrulamakta... (Milanovic, 2002)

48 Küreselleşmenin Faydaları
- Teknolojinin yaygınlaşması - Bilginin yaygınlaşması ve hiçbir şeyin gizli kalmaması - Farklı kültürler ve sosyal gruplar arasında yeni ilişkilerin kurularak düşmanlıkların ortadan kaldırılması. - Liberallere göre küresel rekabet sayesinde ürün kalitesinin artması ve fiyatların ucuzlaması - Yine liberallere göre ulus devletlerin piyasaya yenik düşerek zayıflamaları ve artık bir baskı aygıtı olmaktan çıkması - Sınırların belirsiz hale gelmesi ve insanlar için çok seçenekli bir dünyanın ortaya çıkması

49 KÜRESELLEŞME VE POPÜLER KÜLTÜR
Küreselleşmenin Dezavantajları - Oyun kuralları adaletsiz, gelişmiş ülkelere ve büyük firmalara yarıyor - Maddi değerler çevre ve insanın dahi önüne geçiyor - Demokrasileri geliştirmediği gibi zayıflatıyor, halkların bağımsız karar alma sürecine engel oluyor - Kazananlar kadar, kaybedenler de mevcut Çok kültürlülük iddiası olmasına karşın aslında tek bir ortak dünya kültürüne doğru gidişi hızlandırıyor, yerel kültürleri aşındırıyor veya yok ediyor (Amerikanizasyon) Bireylere çılgınca bir tüketim kültürü aşılanıyor

50 KÜRESELLEŞME VE POPÜLER KÜLTÜR
İkinci neden ise sınıfsal yaklaşımlarda popüler kültürün yöneten sınıfların kültürel değerlerini ve geleneklerini egemen ideolojileri doğrultusunda yeni formüller biçiminde yansıtarak yarattıkları, bağımlı bireylere sundukları ve bir anlamda baskı ve uyuşturma aracı işlevi gören bir olgu olarak algılanması. Theodor Adorno’nun - “Kültür Endüstrisi” Antonio Gramsci - “Hegemonya” Kültür endüstrisinin egemen sınıflar yararına işlev gören doktriner kimliği, onun kâra dayalı olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve işte tam da bu nedenle popüler kültür avam ve gerçek olandan besleniyor, beslenmek zorunda kalıyor.

51 KÜRESELLEŞME VE POPÜLER KÜLTÜR
- Küreselleşmenin kültürel boyutu Arjun Appadurai’e göre beş ana kategoride gruplandırılabilir; a) Etno-mekân: İçinde yaşadığımız dünyayı değiştiren insanların (turistler, göçmenler, mülteciler, misafir işçiler vs) oluşturduğu etkileşim alanları b) Tekno-mekân: Teknoloji akışlarının çeşitli düzeylerde buluşmasını sağlayan ve sınırları hızlı bir şekilde aşarak oluşan alanlar (internet vs) c) Finans-mekân: Uluslararası düzeyde büyük miktarlarda ve hacimde hızlı para akışının olduğu ve bu akışın meydana getirdiği piyasa işlemlerinin yapıldığı alanlar d) Medya-mekân: Gazeteler, dergiler, televizyon, sinema, internet gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla kültürel temasların sıklaşmasını sağlayan alanlar e) Fikri-mekân: Özellikle Aydınlanma kökenli ideolojilerin ve fikirlerin dayandığı kavramların (özgürlük, insan hakları ve demokrasi vs) etkin olduğu alan

52 KÜRESELLEŞME VE POPÜLER KÜLTÜR
Kültürel küreselleşme aynı anda hem bir homojenleşme, hem de heterojenleşme sürecini içeren karmaşık bir yapıdadır. Dünya çapında küresel bir kültürün ortaya çıkışı doğal olarak kültürel homojenleşme sonucunu doğurur. Michael Jackson şarkılarının aynı anda New York’ta bir gökdelende ve Kigali’de bir mülteci kampında dinlenilmesi gibi. Fakat kültürel küreselleşme aynı zamanda ulus devletlerin yaşadığı siyasal ve ekonomik dönüşüme paralel olarak ulusal kültürlerin zayıflaması ve yerel-etnik kültürlerin ön plana çıkması sürecini de beraberinde getirmektedir. (Think globally act locally – Küresel düşün yerel davran)

53 KÜRESELLEŞME VE POPÜLER KÜLTÜR
Küreselleşme ile popüler kültür arasında da doğrudan bir ilişki var. Küreselleşme nedeniyle bilginin kolaylıkla yaygınlaşabilir olması ve ülkeler arasındaki kültürel, ekonomik, sosyal ve hatta siyasal bariyerlerin zayıflaması bir küresel pazarın ve küresel rekabet düzleminin doğmasına yol açıyor. Dünyadaki farklı güçte ve büyüklükteki devletler bu küresel kültüre farklı ölçeklerde katkıda bulunuyorlar. Bu alanda da bir yarış ve rekabet söz konusu. ABD Hollywood filmleri ve pop şarkıcılarıyla bu alanda liderliği kimseye bırakacağa benzemiyor. Bu üstünlük ABD’ye siyasal alanda da Joseph Nye’ın “soft power (yumuşak güç)” dediği bir üstünlük imkanı sağlıyor.


"Küreselleşme." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları