Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Özgürlük, sivil toplum ve devlet

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Özgürlük, sivil toplum ve devlet"— Sunum transkripti:

1 Özgürlük, sivil toplum ve devlet
HEGEL ( ) Özgürlük, sivil toplum ve devlet

2 Kim? 27 Ağustos 1770’de Stuttgard’da doğmuş.
1788 Gymnasium’u bitiriyor ve Tübingen’e giriyor. Schelling ve Hölderlin ile oda arkadaşı oluyor. 1790 Master derecesi alıyor. 1793 Berne’de ev öğretmeni oluyor. Tübingen Denemesi adlı eserini yazıyor. 1795 Hıristiyan Dininin Pozitifliği adlı eserini yazmaya başlıyor. 1797 Frankfurt’a yerleşiyor. Bir şarap tüccarının evinde öğretmenlik yapıyor. Hölderlin ile tartışmalara başlıyor. Din ve Aşk Üzerine Parçalar’

3 Kim? 1799 Hıristiyanlığın Ruhu ve Yazgısı eserini yazıyor.
1801 Jena’ya taşınıyor. Doçent oluyor ve ilk önemli felsefi eserini yayımlıyor: Fichte ve Schelling’in Felsefi Sistemlerinin Farkı. 1805 Profesörlüğe atanıyor. 1806 Tinin Görüngübilimi bitiyor. 1812 Mantık Bilimi I. Cilt 1813 Mantık Bilimi II. Cilt 1816 Mantık Bilimi III. Cilt 1817 Felsefi Bilimler Ansiklopesi’nin ilk baskısı yayımlanıyor.

4 Kim? 1818 Berlin Üniversitesi’ne Felsefe Profesörü olarak atanıyor.
1820 Hukuk Felsefesi basılıyor. 1830 Berlin Üniversitesi Rektörü oluyor ve Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’nin üçüncü baskısı çıkıyor. 24 Aralık 1831 Koleraya yakalanıp Berlin’de ölüyor.

5 Neden Hegel okumak gerekir?
Hegel okumak zordur. Keçiboynuzu çiğnemeye benzer. Eserlerinin dili, yoğundur, açıklıktan uzaktır, kolay nüfuz edilemezdir. Hayat kısa arkadaşlar! Ne zorum var Hegel okuyarak değerli zamanımı harcayayım! Hele de o, idealleri çoktan ölmüş bir düşünürken… Bu kolay bir iddia… Hakikaten çağımız Hegel’i çoktan geride bırakmış görünüyor. Dinle, mutlak olanla bağımız çoktan zayıfladı. İki dünya savaşının ardından ilerlemeye inancımızı yitirdik. Uzmanlaşmanın ve çoğulculuğun dünyası bu dünya ve böylesi bir dünyada kimse bütünlük peşinde değil; kendisiyle, ötekiyle ve doğayla birlik arayan kalmadı. Ama bunlar Hegel’in büyük idealleriydi.

6 Neden Hegel okumak gerekir?
Öyleyse neden Hegel? Çünkü ölmüş olsa da günümüz kültürü üzerinde hala çok etkili. Bu kültürü anlamak, kökenlerini kavramak ve kaçınılmaz olarak Hegel ile yüzleşmek zorundayız. Yirminci yüzyılın her önemli felsefi akımı (varoluşçuluk, Marksizm, pragmatizm, fenomenoloji, analitik felsefe), Hegel’e bir tepkiden doğmuştur. Bu akımları anlamanın yolu, onların kavramlarının, savlarının ve sorunlarının tepki olarak doğdukları şeyi anlamaktan geçer.

7 Neden Hegel okumak gerekir?
1970ler Hegel adına bir yeniden doğuşu simgeler. Marksizmin kökenlerini anlama çabasının bir ürünü olarak Hegel yeniden keşfedilmiş ve felsefe tarihinin başat figürlerinden biri haline getirilmiştir. Ancak arasında tamamen felsefi nedenlerle de Hegel’in eskisinden çok daha canlı hale geldiğini gözleriz. Analitik felsefenin dar görüşlülüğüne bir tepki olarak Kıta Avrupası’nda Hegel’e geri dönülmüştür. Bugünlerde ise analitik felsefe ile Kıta Avrupası felsefesini ayıran hatlar silikleşse de Hegel’e yönelik ilgi her zamanki kadar güçlüdür.

8 Neden Hegel okumak gerekir?
Hegel’i uğraştıran ve güncelliğini kaybetmemiş olan kimi sorunlar: Gerçekçiliği toplumsal epistemolojiyle nasıl bağdaştırırız? Liberalizmin özgürlükleriyle topluluk idealleri arasında bir sentez nasıl mümkün olur? Tarihselciliğin öngörülerini göreciliğe düşmeden nasıl uyarlarız? Zihin felsefesinde ikicilikten ve materyalizmden kaçınmak nasıl mümkün olur?

9 Neden Hegel okumak gerekir?
Günümüzün filozoflarının çoğu Hegel’i Kartezyen öznelciliğe, naif realizme, aşırı liberalizme, zihin-fizik ikiciliğine, indirgemeci maddeciliğe bir ilaç olarak önermektedir. Alın size Hegel okumak için bir neden daha: O, günümüzün felsefi tartışmaları için bir arayüzdür.

10 Aydınlanmanın alacakaranlığı
1790larda Almanya: romantik kuşağın ve Hegel’in gençlik yılları… Sıradışı bir entelektüel canlanma ve üretkenlik… Çağın özelliği: eski kuramların, alışılmış sistemlerin, düşünce tarzlarının hallaç pamuğu gibi atılması. Görülmemiş ve görülmeyecek bir altüst oluş. Nedeni: Alman aydınlanmasının krizi. 18. yüzyılın tamamına yakın bir zaman dilimi boyunca aydınlanma Alman düşünsel hayatını biçimlendiriyor ama şimdi günleri sayılı. Aydınlanmanın değerleriyle yetişmiş olan Hegel ve genç romantikler, aydınlanmaya başkaldırıyor. Başkaldırırken bile aydınlanmaya borçlular aslında. Onlar gerçekte aydınlanmanın çocuklarıdır.

11 Aydınlanmanın alacakaranlığı
Hegel Aydınlanmadan en çok etkilenen ama onu en çok eleştiren düşünür. Tinin Görüngübilimi bu eleştirinin en belirgin hatlarıyla izlenebildiği eseri. Ne kadar eleştirirse eleştirsin, Aydınlanmanın bir mirası var ki Hegel onu hiç reddetmiyor: AKLIN YETKESİNE DUYULAN İNANÇ Hegel’in amacı bu yetkeyi kurtarmak ve yeniden onarmak.

12 Aydınlanmanın alacakaranlığı
Hegel’in başarısı: Aydınlama ile romantizmin kimi yönelimlerini birleştirmesi romantikleştirilmiş akılcılık ya da akılcılaştırılmış romantizm.

13 Aydınlanmanın alacakaranlığı
Aydınlanma: Eleştiri ya da akıl çağı çünkü bütün entelektüel sorular için akıl yetkesinin en üst mertebesine çıkartılmıştır, en son yargı mercii konumunda getirilmiştir. Temel ilkesi, aklın egemenliğidir. Bunun anlamı, entelektüel otoritenin akıldan daha yüce bir kaynağının olmamasıdır. Akıl bütün otorite kaynaklarının meşruiyetini sorgulayabilirken hiçbir otorite (yazı, kutsal esin, kilise geleneği, sivil gelenek), onu yargılayamaz.

14 Aydınlanmanın alacakaranlığı
Paradoksal olarak, Aydınlanmanın krizi tam da onun en kutsanmış ilkesinden kaynağını alır. Sorun, bu ilkenin kendine dönüklüğüdür. Eğer akıl, bütün inançları eleştiriye tabi tutmak zorundaysa, kendi yargılayıcılığını da eleştiriye açmalıdır. Kendisini eleştiriye kapatması ise dogmatizmden başka bir sonuç doğuramaz, yani tam da akla karşıt inançların kabulü anlamına gelir. Aklın eleştirelliği kabaca aklın üst eleştirisidir de. Aydınlanma eleştirinin çağıysa, 1790lar üst-eleştirinin çağıdır.

15 Aydınlanmanın alacakaranlığı
Aklın meşruluğunun tartışmalı birkaç sayıltıya yaslandırıldığının keşfi. 1790lar boyunca tüm bu sayıltılar yoğun bir sorgulamaya tabi tutulur: Temelcilik karşıtlığı, panteizm tartışması, nihilizm, tarihselciliğin yükselişi, kuram-pratik tartışması… Tüm bunlar akla inancın altını oyan ve Aydınlanma içinde bir krizi tetikleyen önemli gelişmelerdir.

16 İlk idealler Hegel’in entelektüel gelişimine bakıldığında göze çarpan şey, onun zamanla ahlaki, politik ve dini hedeflere hizmet eden bir düşünür haline gelmiş olmasıdır. Hegel’in erken dönem idealleri Alman romantik geleneğinden kaynaklanır. Romantik çevrenin başat düşünürleri: Schlegel, Novalis, Schelling, Schleiermacher, Tieck ve Hölderlin.

17 İlk idealler Hegel’in aslında Romantik geleneğin ortak mirasını yansıtan ancak kimi zaman yanılgıyla yalnızca Hegel’e atfedilen düşünceleri: Mutlak idealizm, organik doğa kavrayışı, liberalizm eleştirisi, toplulukçu idealler, canlandırılmış bir Spinozacılık, diyalektik kavramı, toplulukçuluk ve liberalizm arasında bir sentez oluşturma çabası…

18 İlk idealler En yüce iyi nedir?
Bu soruyla başlamak ve Aristoteles’e dönmek gerekiyor. Aristoteles, en yüce iyiyi iki temel unsurla açıklar: sonulluk ve tamlık. En yüce iyi nihaidir, çünkü o hep erişilecek olandır, hiçbir zaman araç değildir. Tamamlanmıştır, kendisine yeni iyiler eklenerek daha iyi hale getirilemez.

19 İlk idealler Bu anlayış, antik ve orta çağlarda etik için merkezi bir önem taşıyordu. Modern çağın başlangıcıyla bu durum değişti. Locke ve Hobbes, bu anlayışı önemsemediler. Onlara göre, iyi olan failin arzularına göre değişmekteydi. Alman felsefesi içinse soru hep önemli kaldı. Romantikler ve Hegel için özellikle…

20 İlk idealler Hegel ve genç romantik kuşak için en yüce iyi:
Yaşam birliği En yüce iyi, yaşamın hedefi (sonu) birliğe, varlığımızın bütün boyutlarıyla bütünleşmeye ve uyumlaşmaya erişmeyi içermektedir. Birlik üç düzeyde oluşacaktır: kendimizle, başkalarıyla ve doğayla… Bu türden bir birliğe en büyük tehdit, bölünme veya yabancılaşmadır. Kendilik, kendisiyle, başkalarıyla ve doğayla birlik içinde yaşaması gerektiği halde, kendisini kendinden ve diğerlerinden kopmuş bulur. Bu kopmaları ve bölünmeleri aşmak onun hedefidir ki böylece kendini yeniden dünyada evinde bulsun.

21 İlk idealler Platon ve Aristoteles’in düşünceleri bu birlik idealinin esin kaynağı olmuştur. Platon ve Aristoteles’te birlik idealine çeşitli biçimlerde rastlamak mümkündür.

22 İlk idealler İnsanın mükemmelliği ideali. İnsani mükemmellik, kendiliğin bir bütünlük olmasını, akıl ve tutku arasında bir uyumu gerektirir. Platon ve Aristoteles, polisin bir organizma olduğunda ısrarcıdırlar. Organizmada bütün her bir parçayı gözetirken, her bir parça da bütün için yaşar. Devlette çeşitliliğin ne kadar olması gerektiği konusunda büyük ölçüde birbirlerinden ayrı da düşseler, bu iki düşünür ideal devletin organik bir birlik olması gerektiğinde uzlaşırlar. Bu organik birliğin, tüm yurttaşlar için tek bir dini, sanatı, eğitimi ve dili olmalıdır. Doğayı organik terimlerle, tekil görünür yaşayan varlık olarak anlamaktadırlar. Modern kavrayışla keskin bir tezat oluşturacak biçimde, teklik iddia ederler: oysa modernliğin kendiliği ruh ve beden arasında bölünmüştür. Modern devlet, kendi çıkarlarına sahip taraflar arasında bir sözleşmedir. Modern doğa kavramı mekaniktir.

23 İlk idealler Hegel’in erken dönem ideallerini anlamanın en iyi yolu onun en yüce iyisini bütün boyutlarıyla irdelemekten geçer: Kendisiyle, başkalarıyla ve doğayla birlik… Bu ise romantik etik, politika ve etik üzerine temel bir fikre sahip olmayı gerektirmektedir.

24 Etik idealler Schelegel, Novalis, Schleiermacher, Hölderlin tarafından dile getirilen romantik etik ideal: kendini gerçekleştirme ya da mükemmellik ideali… İnsanın kendi kendisiyle birliği Bu romantik idealin temel unsurları: Bütünlük: bir kişi, sahip olduğu insani güçleri geliştirmelidir. Birlik: bu güçler, bir birlik, bütünlük içinde oluşturulmalıdır. Bireysellik: bu bütün ya da birlik, şahsın bireysel ya da biricik niteleyeni olmalıdır.

25 Etik idealler Bütünlük talebi, bütün tek yanlılığımızı alt etmemiz gerektiği anlamına gelir. Varlığımızın hiçbir yanını ihmal edemeyiz çünkü bizler aklımızla olduğu kadar duyarlılığımızla da insanız. Birlik talebi, bütün bu güçleri tek bir organik bütünde oluşturmamız gerekliliğine işaret eder. Bireysellik talebi ise, her kişinin genel olarak insanlığa özgü bu güçleri geliştirmekle kalmayıp kendi bireyselliğine özgü olan yetileri de geliştirmesi gerektiği anlamına gelir.

26 Etik idealler Kendisiyle birliğe ulaşmak için aşk deneyimi.
Platon’dan esinlenerek aşkın ruhun iki yanı, akıl ve ihtiyacı birleştirdiğine inanırlar. Aşk etiğini görev etiğine üstün sayarlar. Ödevin zorunluluktan değil aşktan çekilmesi gerektiğine inanırlar. Özçıkarlarımızı, ilgilerimizi aşkta buluruz, edimlerimizi aşk yönlendirir. Ancak birey, kendi özsel çıkarlarını artık diğerlerininkinden ayırmamaktadır. Ancak başkaları aracılığıyla olduğu şey olur, kendini başkalarında bulur.

27 Etik idealler Hegel, aşk etiğini benimser ve Kantçı ödev etiğinin ikiciklerini aşabilecek tek şeyin aşk olduğunu ifade eder. Bireyin evrenle özdeşliğini, özne-nesne birliğini koruyarak ancak aşk deneyimiyle elde edilebilecek bir aşk metafiziği oluşturur. Başlangıçtaki yakınlığına rağmen sonradan iki açıdan romantiklerden ayırır kendini: bireyselliğe aynı değeri yüklemez. Hegel’e göre, birey olmak, toplumda ve devlette belli bir role veya yere sahip olmak demektir. Bireyin toplumsal dünyadan koparılması anlamına geldiğini iddia ettiği romantik idealleri reddeder., Başlangıçtaki coşkusuna rağmen sonradan aşk etiğini de terk eder. Duyguların ve aşkın zaaflarının ahlaki ve politik yaşama temel olarak hizmet edebilmek için yeterince evrensel olmadığını fark etmiştir. Yakınlarımı ve dostlarımı sevebilirim ama yurttaşlarımı, hele de insanlığı aynı biçimde sevemem.

28 Politik idealler Başkalarıyla birlik ideali, romantik organik devlet kavramına işaret eder. Organik devlet modeli, antik Yunan ve Roma cumhuriyetleridir. Romantik cumhuriyetin unsurları şunlardır: Kamusal işlere katılma hakkı: yöneticilerin seçimi ve kamusal politikanın belirlenmesi. Bireysel üyelerin özgürlüğü: her bireyin eşit mülkün korunması hakkı, söz ve yayın özgürlüğü… Yurttaş eğitimi ve gelişimi için devlet özeni.

29 Politik idealler Romantik cumhuriyet, aydınlanmacı mutlakiyetin “makine devleti”ne bir tepkidir. Mutlak yönetim içinde prensin buyruğu her şeyi harekete geçirmektedir. O devlette her şey, halk için yapılmaktadır ama hiçbir şey halk tarafından yapılmaz. Bu mekanik devletin tersine romantik bir cumhuriyetin organik devleti, yurttaşlarından katılımıyla gelişir. Romantik cumhuriyet, liberalizmin kendi çıkarına yönelmiş bireyler arasında bir sözleşmenin sonucunda ortaya çıkmış olan atomist devletine de bir tepkidir. Romantikler bu devleti bir zorlama olarak görürler: Eğer her birey her zaman kendi çıkarı için eylemekteyse, bu bireyler cezadan kaçınabilecekleri her durumda yasaları çiğneyeceklerdir. Bunun da tek ilacı, mutlak tiranlık olur.

30 Politik idealler Fransız Devrimi, bu romantik devlet modelini dönüşüme uğratır. Devrimin anarşizmine ve Fransa’nın süreğenleşmiş istikrarsızlığına bir yanıt olarak orijinal klasik idealleri yeniden değerlendirmeyi önerir Hegel ve genç romantikler. Tarihsel sürekliliğin önemini vurgulamaya başlarlar. Devlet içinde bağımsız grupların rolünü ve karma anayasaların değerini önemserler. Merkezi bir yöneticinin (monarkın) önemli olduğunu kabul etmeye başlarlar. Organik devlet, sonuç olarak daha tarihsel, daha çoğulcu ve daha merkezi hale gelir. 1800lerin başlangıcında baktıkları yer artık antik Yunan değil, ortaçağlardır. Ama organik devlet, demokratik öğesini hiç kaybetmemiştir: hukuka ve temel haklara inanç.

31 Politik idealler Birey özgürlüğüne inançları romantik devleti, antik Yunan’dan esinlendiği ölçüde modern kılar. Romantikler, bir yandan klasik demokratik katılım özgürlüğüne ulaşmak isterken bir yandan da modern insan hakları ve özgürlüklerini de devletin unsurlarına dönüştürmeyi istemişlerdir. İdeal olan, antik topluluk idealini modern özgürlük idealiyle birleştirebilmektir. Bu yalnızca Hegelci bir çaba değildir, romantik politik düşüncenin de ortak hedefidir.

32 Dinsel idealler En yüce iyi idealiyle Hegel, yaşamın anlamının yalnızca topluluk içinde gerçekleştirilebileceğine inanmaktadır. Yaşamlarımızın anlamını ve doyumu, ortak iyiye katkıda bulunduğumuzda ve onun yasalarını oluşturmaya yardımcı olduğumuzda bulabiliriz. Antik Yunan’da yurttaşlar, ölümsüzlüğü ve yaşamlarının anlamını polis için yaşayarak bulmuşlardı. Polis, onların toplamından daha büyük bir bütünlüktü ve polisin ömrü onlarınkinden uzundu. Bireysel kurtuluş talepleri olmaksızın, ölümden sonra ruhlarının kurtuluşunu aramaksızın yaşamayı biliyorlardı.

33 Dinsel idealler Hegel’e göre Hıristiyan kurtuluş ahlakı, topluluğun yitirilmesinin ardından ümitsiz bir çığlıktan başka bir şey değildi. İnsanlar kendi kendilerini yönetme özgürlüklerini yitirdikleri içindir ki artık topluluğun yaşamına katılarak hayatlarının anlamını yakalamak şansını da ellerinden kaçırmışlardır. Çaresizlik, anlamın kaynağını yeryüzünün ötesinde bir yerde aramalarına neden olmuştur. Hegel ve romantikler, Hıristiyan en yüce iyi idealine ve Hıristiyan teolojisine karşıdırlar.

34 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Romantik yaşamın birliği ideali güzel olduğu kadar ulaşılması imkansız bir idealdir. Popüler anlamda romantik bir idealdir: gerçekçi olmayan bir düştür. Hegel’in ve romantik kuşağın klasik idealleri, modern gerçeklikle kesin olarak çelişir. Klasik idealler birlik talep ederken modern toplum bölünme yaratır. Bölünme her düzeyde yaşanmaktadır: kendi içinde, başkalarıyla ve doğayla…

35 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Her bir birlik ideali, modern hayatın bir yönüyle bozulmaktadır: Kendiyle birlik idealini çökerten, gelişen işbölümüdür. Her birey için belli bir alanda kendini yetiştirerek uzmanlaşmak ihtiyaca dönüşmüştür. Üretim rasyonelleştikçe ve verimliliğe yöneldikçe, bireyin belli beceri ve yetenekler geliştirmesi zorunlu hale gelmektedir. Bireylerin bütün güçlerini geliştirmek yerine, yalnızca belli özelliklerini geliştirmekle yetinmeleri gerekmektedir. Antik Yunan’da işbölümü gerçek bir tehlike oluşturmuyordu. Bunun nedeni, yalnızca teknolojik gelişmemişlik değildi. Kölelik kurumu, yurttaşın ekonomik zorunluluk alanından özgürleşmesini sağlıyordu. Yurttaş böylece kamusal işlerle uğraşmaya ayıracak bol zaman ve enerji buluyordu. Oysa modern dünyada kölelik kabul edilemezdi. Ekonominin zorlayıcılığı artık kaçınılmazdı. Modern üretim ve değişim tarzları, şimdi herkesi köleleştirmekteydi. Hegel’in ve romantiklerin sorunu, kölelik olmaksızın klasik mükemmellik idealinin nasıl gerçekleşeceğini bulmaktı.

36 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Başkalarıyla birlik ideali, modern sivil toplumun başat eğilimleriyle zedelenmektedir. Devlet ve toplum, kendi çıkarlarını güden ayrı bireyler çokluğu biçiminde ayrışmaktadır. Ortak bir iyi etrafında birleşmek yerine bireyler pazarda rekabete yönelmeye zorlanmaktadır. Modern devletin büyüklüğü, artan merkezileşme ve bürokratikleşme, antik Yunan’dakine benzer bir katılımı olanaksız kılmaktadır. Modern birey için devlet, amacı ona hükmetmek ve onu denetlemek olan yabancı ve düşman bir varlıktır.

37 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Doğayla birlik ideali de ulaşılmaz bir idealdir. Eskiler kendilerini doğayla birlik içinde, yaşayan bir organizmanın bir parçası olarak tahayyül edebiliyorlardı ama modern birey için doğa modern bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle araçsal bir değere dönüşmüştür. Doğayla mücadelesi içinde modern birey, doğaya hükmetmek ve onu denetlemek istemektedir. Doğanın kendisi de bir makine gibi bize hizmet edecek biçimde denetlenebilir olmaktadır.

38 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Bütün bunlar bizi Hegel’in temel sorununa getirir: Bölünmeler yaratan bu modern toplumda yaşam birliği idealine ulaşmak mümkün müdür?

39 Modern gerçekliğin karşısında Hegel ve romantikler
Felsefenin görevi, ifade edilir edilmez eskiyen romantik ideallerin meşruluğunu göstermek, modern hayatın bölünmüşlüğüne karşı bütünlük idealini olanaklı kılmaktır. Descartes’a, Kant’a ve Fichte’ye karşı, dünyanın aslında özne ve nesne, zihin ve beden, ben ve öteki arasında bölünmemiş olduğunu göstermek gerekmektedir. Hegel, kendi metafiziğini ikiciliğe karşı mücadelenin ve bütünlük idealinin olanaklılığını göstermenin bir yolu olarak önermektedir.

40 Mutlak idealizm Mutlak idealizm, her şeyden önce mutlak ile ilgili olan idealizmdir. Mutlak nedir? Felsefenin konusudur. Felsefenin görevi, mutlağı bilmektir. Felsefe ve din aynı görevi paylaşırlar: Mutlak, Tanrı’nın eşanlamlısıdır.

41 Mutlak idealizm Schelling’in mutlak tanımı yol gösterici:
“Mutlak, kendinden ve kendi aracılığıyla olandır.” “Mutlak, varoluşu başka bir varlık tarafından belirlenmeyendir.” Spinoza’nın tanımı da Hegelce paylaşılır: “Kendinde şeydir, kendisi aracılığıyla kavranandır; başka her tür kavrayıştan bağımsız olarak oluşturulan kavrayıştır.”

42 Mutlak idealizm Töz, Hegel metafiziğinin başat nesnesidir. Bu Aristoteles’e bir geri dönüştür. Metafizik’te Aristoteles de tözü ilk felsefenin temel nesnesi haline getirmekteydi. İlk ilkelerin bilimi, varlığın varlık olarak incelenmesiydi. İlksel anlamda var olan şeylerin, yani tüm diğer şeylerin var olabilmek için dayanmak zorunda oldukları şeyin irdelenmesi gerekliydi. Töz, tek başına tüm varlık biçimlerinin temeli olduğuna göre ilk felsefe de bir töz kuramı olmak zorundaydı.

43 Mutlak idealizm Hegel, mutlağın felsefenin konusu olduğunu belirtir ama felsefenin görevi Tanrı’nın varlığını kanıtlamak değildir. Mutlak felsefe için bir başlangıç değil, bir sonuçtur. Felsefe bütün metafiziğin ardındaki temel soruyla başlamalıdır: KENDİNDE GERÇEKLİK NEDİR? BAŞKA ŞEYLERLE İLİŞKİSİ DIŞINDA BİZATİHİ ŞEYİN KENDİSİ NEDİR?

44 Mutlak idealizm Felsefe, bilinç kendisine nesnesinin, kendinde nesnenin ne olduğunu sorduğunda başlar. Gelişiminin bütün aşamaları ise, bu soruya verilen daha özgül ve daha somut yanıtlara doğru bir ilerleme olarak anlaşılabilir.

45 Mutlak idealizm Aklın ödevi, bir şeyi kendinde haliyle bilmektir. Akıl, her şeyi sanki o bütün dünyaymış gibi, sanki onun dışında hiçbir şey yokmuş gibi kavramalıdır. Bunun anlamı aklın, şeyi bütün belirlenimlerinden, nitelemelerinden, başkalarıyla olan ilişkilerinden sıyırarak incelemesidir. Böylece arındırılmış şeyde evrenin tamamı görünür olacaktır. Çünkü, ayırt edici özellikleri olmadan her şey aslında aynıdır.

46 Mutlak idealizm Hegel, bu arındırma metodunu daha sonra terk etmiştir ama amaç aynıdır: kendi şeyi kavramak.

47 Mutlak idealizm Önce özne-nesne özdeşliği:
Mutlak, yalnızca özdeşlik değildir, özdeş olanla olmayanın özdeşliğidir. Felsefe, özne-nesne ikiliğinin gerekliliğini hem açıklamak hem de onu aşmak zorundadır. Mutlak idealizm özünde tekçi (monist) bir doktrindir.

48 Hegel’in Politik Kuramı
Temel kavram: ÖZGÜRLÜK. Özgürlük, hakkın temelidir, tinin özüdür, tarihin nihai hedefidir. Özerklik olarak özgürlük: Kendi kendini yönetme erki, kendi yasalarını koyup onlara uyma kapasitesi. Geride duran varsayım, iradenin kendine koyduğu yasalar rasyoneldir. Herhangi bir yasa yapmakta serbest olamam, ancak akla uygun yasa yapabilirim. O halde özgürlük, aklın yasalarına uygun davranmayı içermektedir.

49 Hegel’in Politik Kuramı
Kendine yeterlik veya bağımsızlık olarak özgürlük: Kendisinden başka hiç kimse bağımlı olmamak. Özerklikle ilgili bir kavram. Özerk olan, kendisinden başka birine bağlı olmaksızın kendini yönetebilendir. Özbelirlenim olarak özgürlük: Özbelirlenimin iki anlamı var: Benlik kendi eylemlerinin belirleyicisidir. Kendini belirlerken kendini belirgin kılar, salt potansiyel olanı fiili, gerçekleşmiş ve düzenlenmiş hale getirir.

50 Hegel’in Politik Kuramı
Özbelirlenim özerklikle ilgilidir: benlik özerktir, çünkü kendi belirlediği ilkeler göre eyleyerek kendini belirlemektedir. Aynı nedenle, özbelirlenim bağımsızlıkla da ilgilidir: benlik, kendini kendi dışındaki bir takım gerekçelerden bağımsız olarak eylemi içinde belirlemektedir. Hegel’e göre benliğin özü özgürlüktür. Ancak özgürlüğün koşulu özgürlük özbilincidir. Özgür olduğunu bilmeyen bir köle, hiçbir zaman özgürlüğüne kavuşamaz.

51 Hegel’in Politik Kuramı
Özgürlüğün zorunlu üç uğrağı: Evrensellik: kendini bütün özgül konumlardan soyutlayabilme ve kendisinin farkına varabilme kapasitesi. Böylece farklı olasılıkları ve bunların sonuçlarını değerlendirebilir. Kendini bir fail olarak kavrama. Tikellik: burada birey, kendisine belli bir olasılık seçmeli ve belli bir durumda eylemelidir. Seçmeksizin ve eylemeksizin birey özgür olamaz. Bireysellik: Önceki iki uğrağın sentezi olarak bu uğrakta birey, kendini bütün olasılıklardan soyutlayıp onların tamamını değerlendirdikten sonra kendisini nihai olarak adayacağı bir hedef seçer, kendini sınırlandırarak bir durumu kabul eder. Bu üçü bireyin dünyada tümüyle özgür olabilmesinin koşuludur.

52 Hegel’in Politik Kuramı
Temel ahlaki öğreti, özgürlükten kaçmamaktır. Hegel pozitif özgürlüğü negatif özgürlüğe yeğleyen otoriter bir düşünür müdür?

53 Hegel’in Politik Kuramı
Hegel’in normatif kuramı: rasyonalist, iradeci, tarihselci geleneklerin başarılı bir sentezidir. Aynı biçimde, spekülatif ve metafiziktir. Hegel’in Aristotelesçi metafiziğine dayanmaktadır.

54 Yasanın meşruluğu sorunu
Hukuk sorunu, sadece haklılaştırmayla ilgili değildir, yasanın uygulanışı meselesidir aynı zamanda. Rasyonalist, iradeci ve tarihselci gelenekler, yalnızca hakkın nasıl haklılaştırılacağı meselesiyle ilgilenmişlerdir. Hakkın politik dünyada bir uygulanıma sahip olduğunu tartışmadan kabul etmişlerdir. Hegel, Machiavelli’nin iddiasının gücünün farkındadır: ahlaki ilkeler, politik dünyada uygulanamazlar, çünkü halkın bunlara göre hareket etmesi kendi kendisini yıkıma uğratması demektir.

55 Yasanın meşruluğu sorunu
Deneyimi ona, politikacıları ahlaki ilkelerle yargılamanın yararsızlığını öğretmişti. Politikacı saf zorunluluktan, yalnızca hayatta kalmak için hareket eder. Politik dünyada ya muzaffer ya da mağlupsunuzdur. Politik dünyada olması gerekenin uygulama alanı olabilecek olana bağlıdır.

56 Yasanın meşruluğu sorunu
Özellikle İtalyan birliğini ve anarşinin bitmesini hedeflemesi nedeniyle Machiavelli’nin düşüncesi Hegel’e göre meşrudur. Machiavelli’nin İtalyası ile kendi döneminin Almanyası arasında kurduğu benzerlik, hedeflerdeki ortaklık onu Machiavelli’ye yöneltmiştir. Erken dönem felsefesinde Machiavelli’ye yakınlaşır. Hegel, bu yönelimiyle bir reelpolitik savunucusu olarak kabul edilir. Ancak Hegel’i liberal bir reformcu olarak da görenler vardır.

57 Yasanın meşruluğu sorunu
Hegel, iktidarı devletin temel unsuru olarak görür ama bu unsur bir hedefe yönelmiştir: yurttaşların haklarının korunması. Hegel, devletler arası ilişkilerde de yurttaş haklarını zedeleyecek biçimde güçlünün sürekli haklı olduğu bir durumun engellenmesi görevini bu iktidara vermektedir. Hegel, tekil merkezi devleti savunur çünkü yalnızca merkezi devlet temel yasanın ve düzenin garantisidir. Yasa ve düzen, özgürlüğün temelidir, birey haklarının ve mülkiyetin garantisidir.

58 Yasanın meşruluğu sorunu
Hegel’e göre, devlet erkleri mutlak biçimde sınırlandırılmalıdır. Devlet iktidarı, yalnızca merkezi otoritenin ve yönetimin düzenlenmesi ve korunması için gerekli olanı yapmakla sınırlı olmalıdır. Eski mutlak yönetimlere olduğu kadar, devrimin tepeden inmeci devletine de karşıdır. Devlet, yurttaş özgürlüğü ve inisiyatifi için alan bırakmalıdır.

59 Yasanın meşruluğu sorunu
Machiavelli savunusu, kendi kendisi için iktidarın yüceltilmesi anlamına gelmez. Machiavelli’nin iktidarı, anarşinin ortadan kaldırılmasının biricik aracı olarak gördüğü iddiasındadır. Onun devletin temel yükümlülüğünün hukuku ve düzeni korumak olduğunu kabul ettiğini belirtir. Bunu korumak içinse zaman zaman ahlakdışı eylemler zorunlu olabilmektedir. Bu tür aşırılıklar, ancak zorunluluk durumunda onaylanabilir.

60 Olgun dönemi Tarihin sonu, özgürlüğün gerçekleşmesidir.
Halk, yönetimde belli bir pay sahibi olmalıdır. Modern temsil ilkesi, Almanya topraklarında filizlenir ve sonunda bütün modern dünyayı etkisi altına alır. Bu iki tema felsefesinin merkezinde bulunur. İdeallerinden vazgeçmez ama onların tarihin içinde okur. Tarihin gerçeklerini kabul eder, çünkü bunlar ilerlemenin köşe başlarıdır, aklın çok daha yüce hedeflerinin gerçekleşmesinin araçlarıdır. Akıl, en kurnaz politikacıdan bile kurnazdır.

61 Olgun dönemi “Akılcı olan fiilidir, fiili olan akılcıdır.”
Akıl, zorunlu bir sonuçtur, kendini fiili kılan bir hedeftir. Fiili olan ise ideayı bir bedene kavuşturur, gerçekleştirir ve geliştirir.

62 Devlet Kuramı Bir politik düşünür olarak önemi, toplulukçuluk ile liberalizmi tutarlı tekil bir modern devlet kavrayışı içinde senteze kavuşturma çabasından gelmektedir. Bu açıdan da modern sosyal ve politik düşünce için hala önemli bir düşünürdür. Hukuk Felsefesi eseri onun bu çabasının bir ürünüdür.

63 Devlet Kuramı Sivil toplum
Sivil toplum kavramı, Hegel’in en çok üzerinde durulan kavramlarındandır. İskoç ekonomi-politik geleneğinin etkisi bu düşüncesinin gelişiminde önemlidir (Adam Ferguson, James Steuart ve Adam Smith). Almanya’da doğmakta olan sanayi toplumunu kavrayışı, buna yönelik eleştirileri Hegel’i çağının ilerisinde bir düşünür kılmaktadır. Marx’ın önemli öncülerinden biri olması da bundandır. Hegel, ekonominin toplumsal, politik ve kültürel yaşam için önemini kavramış olan ilk modern Alman filozoftur.

64 Devlet Kuramı Sivil toplum
Erken modern çağda “sivil toplum” kavramı genel bir anlama sahipti. Yasalarla yönetildiği kadarıyla topluma işaret ediyordu; dolayısıyla da doğa durumuyla karşıtlık oluşturuyordu. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren anlamı daralmıştır. Artık modern toplumun bir boyutuna işaret etmektedir: KAPİTALİST EKONOMİ, SERBEST GİRİŞİME, SERBEST PAZARA VE MODERN ÜRETİM VE DEĞİŞİM TARZLARINA DAYANDIĞI KADARIYLA TOPLUM…

65 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel, kavramı bu dar anlamıyla kullanmaktadır. Hegel’in sisteminde sivil toplum, etik yaşam kategorisinin altında yer almaktadır. Etik yaşamın üç uğrağın birisidir: Aile (dolayımsız birlik) Sivil toplum (fark) Devlet (fark-içinde-birlik): Sivil toplumun bütün farkları daha bütünleşmiş ve düzenli bir bütünlük içinde korunmaktadır.

66 Devlet Kuramı Sivil toplum
Bu yapay sınıflamanın anlamı şudur: Hegel, hem sivil toplumu modern devlet içinde muhafaza etmeyi hem de onu sınırlandırmayı istemektedir. Bir yandan antik siyaset felsefesini, özellikle de Platon’u, devlet içinde ekonomik faaliyete yeterince değer vermediği için eleştirir. Öte yandan da modern liberalizmi, sivil toplumun korunmasını devletin yegane amacı olarak görmesi nedeniyle eleştirir.

67 Devlet Kuramı Sivil toplum
Sivil toplumu etik yaşamın bir parçası kılmakla Hegel’in demek istediği şudur: Sivil toplum kendi başına yapay bir soyutlamadır, böyle olmakla daha temelli bir etik yaşam birliğini öngörmektedir.

68 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel sivil toplum incelemesine onun iki öncü ilkesini saptayarak başlar: Özçıkarın izlenmesi. Sivil toplum içinde her birey kendi iyiliğini gözetir. Özçıkarın karşılıklı doyurulması. Her birey, bir başkasının özçıkarını gerçekleştirdiği ölçüde kendi özçıkarını gerçekleştirebilecektir. İnsanların çıkarlarının karşılıklılığı temelinde birbirlerine bağlanırlar. Bireyler kamusal yaşamı, kendi hedeflerinin gerçekleşmesinin tek aracı olarak gördükleri içindir ki Hegel sivil toplumu, etik yaşamın yabancılaşmasının bir aşaması olarak tanımlamaktadır.

69 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel sivil toplumu özgürlüğün gelişiminin zorunlu aşamalarından biri olarak görür, bu nedenle de sivil topluma büyük bir değer atfeder. Sivil toplum, modern dünyanın temel ilkesinin başka bir görüntüsüdür: öznellik hakkı veya bireysel özgürlük. Sivil toplumun serbestliklerini kutsar: fırsat eşitliği, kişinin kendi çıkarını izleme hakkı, pazarda mal satın alma ve satma özgürlüğü. Ancak sivil toplumda özgürlük henüz tam ve pozitif anlamda bir özgürlük değildir. Sivil toplum, bir negatif özgürlük biçimidir, yani başkalarının müdahalesine maruz kalmadan kendi çıkarlarımı izleme hakkımı kapsamaktadır.

70 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel burada Rousseau ile karşıt görüştedir. Sivil toplum özgürlüğün yitirilmesi değildir, özgürlük ancak sivil toplum aracılığıyla elde edilebilir. Rousseau’nun özgürlüğü doğal bağımsızlığa dayandırmasına karşılık Hegel, özgürlüğün kendimizi doğal ihtiyaçlarımızdan özgürleşme ve akılcı ilkelere uygun davranma gücümüzü kapsadığını iddia etmektedir. En yüksek özgürlük, ancak devletin etik yaşamı içinde mümkündür. Sivil toplum, bu yaşama doğru eğitimimizin önemli bir parçasıdır.

71 Devlet Kuramı Sivil toplum
Sivil toplum içinde emek/çalışma yoluyla kendimizi doğadan özgürleştirmeye, kendi kavramlarımıza uygun nesneler oluşturmaya başlarız. Rousseau yapay ihtiyaçları doğal bağımsızlığımızı tahrip ettiği reddetmektedir. Oysa Hegel, bu tür gereksinimleri onaylar çünkü onlar bizim özgür eylemlerimizin sonuçlarıdır.

72 Devlet Kuramı Sivil toplum
Sivil toplum savunusunda Hegel’in Rousseau ile karşı karşıya kaldığı bir başka nokta eşitsizlik meselesidir. Rousseau sivil topluma eşitsizliği nedeniyle saldırır. Sivil toplum, herkesin kendi doğal arzularını tatmin etme gücü açısından eşit olduğu doğa durumu cennetinden kovulmayı temsil etmektedir. Hegel ise Rousseau’nun doğa durumundaki eşitliğin ilkel olduğunu, doğanın eşitsizliğin kaynağı olduğunu belirtir. İnsanları eşit kılan doğa değil, özgürlüktür; insanların kendi faaliyetleri/eylemlilikleriyle alışkanlıklar ve erdemler edinmeleridir. Rousseau gibi Hegel de, mükemmel eşitliğin sivil toplumda elde edilemeyeceğinin farkındadır. Doğadan kaynaklanan eşitsizlikler, sivil topluma taşınmakta ve yetenek ve becerilerini geliştirirken insanlar bu eşitsizlikleri aşamamaktadır.

73 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel, sivil toplumda üretime yaptıkları katkı çerçevesinde bir sınıflaşmanın varlığını da kabul etmektedir. Sivil toplumda üç zümre vardır: Tarımsal zümre ya da köylüler (dolayımsız birlik içinde yaşayan ve doğaya bağımlı olan sınıf) Ticari zümre ya da burjuvazi (düşünümsel zümre çünkü düşünüm gücünü pazara taşıyan sınıftır.) Evrensel zümre ya da bürokrasi (En kapsamlı zümredir, bu zümre içinde rasyonel güçlerimiz ortak iyi için kullanılmaktadır.)

74 Devlet Kuramı Sivil toplum
Sivil toplumla ilgili çekinceleri, daha çok üretim yöntemleriyle ilgilidir. Modern işbölümünün etkilerini rahatsız edici bulmaktadır. Kitlelerin sağlıksız, güvenliksiz ve ölümcül koşullarda çalışmaya mahkum edildiklerinden bahsetmektedir. İşbölümü, bir yandan emeğin daha verimli kullanımını sağlayacak etkiler yaratmıştır ancak öte yandan işin mekanikleşmesi, yorucu ve ruhsuz hale gelmesi sonucunu da doğurmuştur. Hegel, modern işçinin kendi ihtiyaçlarından yabancılaştığını belirtir: işçi artık ihtiyaçlarını karşılamak için değil, ihtiyaçlarını karşılayacak araçları elde etmek için çalışmaktadır. İş, artık, hedeflere yönelik araçların yaratılmasının aracıdır.

75 Devlet Kuramı Sivil toplum
İşçi, çok özgülleştirilmiş türden bir ürün artıdeğeri yaratmak zorundadır. Öyle ki artık ihtiyacı olmayan bir şeyi üretmektedir, üretmediği bir şeye ihtiyaç duymaktadır. Hegel, modern emeğe yabancılaşma kavramını doğrudan uyarlamamış olmakla birlikte, bu emek çözümlemesi, Marx’ın 1844 El Yazmaları’ndaki yabancılaşma kavramlaştırmasının önemli unsurlarını önceden haber vermektedir.

76 Devlet Kuramı Sivil toplum
Hegel’in sivil toplumu yalnızca özçıkarları doğrultusunda birbirlerine bağlanan bağımsız atomlardan oluşan bir birlik değildir. Sivil toplum, devletin çok daha somut bir birliğini varsaymaktadır. Hegel, ortak iyinin yaratılmasında devletin aktif rolünü vurgular. Ona göre, sivil toplumda piyasa güçlerinin devletin denetiminde ve düzenlemesi altında olması gereklidir ki bir ortak iyi elde edilebilsin.

77 Devlet Kuramı Devletin Yapısı ve Erkleri
Hegel’in devlet kuramının merkezi tezi: “rasyonel devlet biçimi, anayasal monarşidir.” 1800lerde bu iddia standart reformcu öğretiydi. Bu düşünceyi savunurken Hegel, bunun o dönemin Prusyası için en uygun rejim olduğundan hareket etmez. Ona göre anayasal monarşi, bütün diğer yönetim biçimlerinden daha fazla özgürlük idealinin gerçekleşmesine elverişli bir yapıdır. Yalnızca anayasal monarşi, modern dünyanın özelliklerinden biri olan birey haklarını garanti etmektedir.

78 Devlet Kuramı Devletin Yapısı ve Erkleri
Halk iradesine sınırsız bir güç veren radikal demokrasinin herkesin temel haklarına beklenen saygıyı göstermeyebileceğinden korkar Hegel. Bu konuda en çarpıcı örnek, Atina demokrasisi içinde Sokrates’in idam edilebilmiş olmasıdır.

79 Devlet Kuramı Devletin Yapısı ve Erkleri
Anayasal monarşinin en büyük üstünlüğü, karma bir anayasal yapı olmasındadır. O, monarşi, aristokrasi ve demokrasinin bir sentezidir. Üç temel erki bünyesinde barındırmaktadır: Egemen, yasalaştırır. (tek kişi, monarşi) Yürütme, yasayı uygular ve yaptırım koyar. (birkaç kişi, aristokrasi) Yasama, yasayı yapar. (çok kişi, demokrasi)

80 Devlet Kuramı Devletin Yapısı ve Erkleri
Hegel, aşırı güçler ayrılığı konusunda uyarır ama yine de modern devletin özgürlüğü gerçekleştirebilmesinin koşulu olarak işlevlerde ayrışmanın ve yönetimin farklı alanlarının birbirlerinden bağımsızlaşmasının altını çizer.


"Özgürlük, sivil toplum ve devlet" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları