Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

MÜ’MİNİN AYIRICI VASFI: AZİM VE SEBAT

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "MÜ’MİNİN AYIRICI VASFI: AZİM VE SEBAT"— Sunum transkripti:

1 MÜ’MİNİN AYIRICI VASFI: AZİM VE SEBAT

2   فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلٖيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْر فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلٖينَ (Ali İmran 3/159) Azim, İman ve İslamiyete hizmette, Allah’a ibadet ve taatte sabit olmaktır. Azim ve sebat muvaffakiyetin en mühim şartlarındandır. Bunlar olmadan dünyevi-uhrevî hiçbir gaye ve hedefe naîl olmak mümkün değildir.

3 Gayretsiz rahmet olmaz
Gayretsiz rahmet olmaz. Cafer-i sadık hazretleri: “kim, son derece gayret sarfeden, hakkın rızasına ulaşır, diye iddiada bulunursa, o haddi aşmış olur. Kim de, gayret sarf etmeden ona vasıl olunur, iddiasında bulunursa, o da kuru temennide bulunmuş olur." Buyururlar.

4 Dünya hayatı zorluklarla doludur
Dünya hayatı zorluklarla doludur. Yaşamak, hayatı her an aynı seviyede yaşamak zor, imansız bir hayat geçirmek çok sıkıntılı bir durum, zenginin zenginliğini koruyabilmesi, fakirin fakirliğin vermiş olduğu sıkıntılara göğüs germesi zor. Hayatın zorluğuna karşı çaresiz miyiz? Hayır. Çare sabırdan geçmektedir. Bir zorluk varsa o zorluğa dayanıldığı müddetçe, sabır gösterildiği müddetçe kolaylık elbette vardır. Yüce Allah (c.c.) ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır. فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً {} إِنّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً {} فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ {} وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine İnşirah, 94/5-8))yalvar.

5 Allah yolunda nasıl bir azim ve sebat gösterileceğinin en güzel misâli, başta peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberlerin ve onların varislerinin hayatlarıdır. Her biri meşakkat çekmişlerdir. Fakat onlar, Allah’tan, bu sıkıntıların kalkmasını değil, o sıkıntı karşısında azim ve sebat istemişlerdir. Peygamber efendimiz ise bütün peygamberlerden daha çok eziyet çekmiştir. Buna rağmen hiçbir zaman, azim ve sebatından bir şey kaybetmemiş, vazifelerinde zâfiyet göstermemiştir. Cenab-ı hak peygamberimizin sonsuz azim ve gayretini şöyle beyan buyuruyor:

6 فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
“Ey Habibim! Nerdeyse sen, bu söze (Kur’an’a) inanmayanların ardından üzülerek kendini helak edeceksin.”( Kehf ,18/6)

7 Peygamber Efendimizin hayatında vaki olmuş bir olayla Sevgili Peygamberimizin başa gelenlere karşı göstermiş olduğu davranış şeklini şöyle öğreniyoruz. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, kızı Zeyneb şöyle bir haber ulaştırmıştır. “Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz.” Peygamberimiz bu habere karşı şöyle cevap göndermiştir. “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır.  Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” Hz. Zeynep tekrar mutlaka gelsin diye haber gönderince, Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d bin Ubâde, Muâz bin Cebel, Übeyy  bin Kâ’b, Zeyd bin Sâbit ve başka bazı sahabiler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d bin Ubâde: Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir? dedi.  Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de: “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 33)

8 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ “Ey iman edenler! Başınıza gelecek her şeye sabretmekle ve namaz kılmakla  Allah’tan  yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir.”( Bakara, 2/153) Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde müminin halini şöyle tasvir etmektedir. عَجَباً لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لأِحَدٍ إِلاَّ للْمُؤْمِن : إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خيْراً لَهُ (Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 28) “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur.  Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.”

9 İnanan insanların başına bela ve musibet gelmesi onlar için bir imtihan vesilesi, hatalarının affedilmesine bir sebep, sabır gösterilebilirse dünya ve ahiret hayatında mutluluğa ulaşılmada bir fırsattır. Bu sebeple mümin başına gelenlere şer gözüyle bakmamalıdır. Çünkü gaybı bilen Allah’tır. Başımıza gelenlerin bizim için hayır mı? şer mi? olduğunu ancak Allah bilmektedir. Bu sebeple hangi durum olursa olsun inanan bir gönül için fırsattır. Feryatlarla, ağıtlarla gelen sıkıntıyı karşılamak yerine sabır göstermek, Allah’tan gelenin hoş olduğunu kabul etmek zorda olsa en doğru davranış şeklidir. Bu husus şu dizelerde ne güzelde özetlemiştir. Hoştur bana senden gelen: Ya hil’at ü yahut kefen, Ya taze gül, yahut diken... Kahrın da hoş, lûtfun da hoş.

10 Değerli Mü’minler! Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ Mutlaka sizi biraz korku ve açlıkla ve mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksilterek imtihan ederiz. (Bakara, 2/155)

11 Ayette insanların şu dört konuda imtihana tabi tutulacağı bildirilmektedir: Korku ile imtihan, açlıkla imtihan, mal ve ürünlerden noksanlaştırma ile imtihan, yakınların ölümü ile imtihan. Şimdi bunları izah edelim: a) Korku ile imtihan: "Korku";  üzülme  ve  sevinme  gibi  insanda  doğuştan var olan bir duygudur. "Korku duygusu"; insanın aldığı eğitim, öğretim, yetiştiği toplum, gelenek ve görenekler ve sahip olduğu inançlara göre farklılık arz eder. "Korku", terbiye ve telkinlerle değişebildiği gibi azalıp çoğalabilir de. "Korku", insanda iradeye bağlı ve irade dışı olabilir. İnsanlarda yalnızlık, yükseklik, işsiz kalma, yakınlarını ve dostlarını kaybetme, yoksulluk ve benzeri korkular vardır. Âyette geçen ve havf kelimesi ile ifade edilen  korku Allah korkusudur "Korku", Allah’ın kullarını bir imtihanı olduğu gibi, aynı zamanda psikolojik bir cezalandırma yöntemidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلًا قَرْيَةً كَانَتْ امِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَاْتيهَا رِزْقُهَا رَغَدًا مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّهِ فَاَذَاقَهَا اللّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ "Allah (ibret için size) bir şehri  örnek verdi. Bu şehir güvenli  (ve)  huzurlu idi. Rızkı o  şehre her yerden bol bol  gelirdi. Sonra onlar, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku (havf) sıkıntısı tattırdı." (Nahl, 16/112) Bu ayette  sözü  edilen  şehir  Mekke’dir.  Mekke,  Harem-i Şerîf  hürmetine  âfetlerden  emîn,  halkı  rahat,  huzurlu  ve müreffeh idi. Nimetlere nankörlük edip, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanladılar, Ona ve müslümanlara zulmettiler. Allah da onlara açlık ve korku  verdi. Ayette geçen açlık, Mekkelilerin yedi yıl kıtlıkla müptela olmaları; korku ise Allah’ın onlara müslümanları musallat  kılmasıdır,  şeklinde  yorumlanmıştır.

12 b) Açlıkla İmtihan: Açlık, nimet azlığının, kıtlığın ve yokluğun ifadesidir. Bütün canlılara rızklarını veren Allah’tır. Yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan her şeyi Allah, insanlar için var etmiştir. İnsanlar, Allah’ın bu sayısız nimetlerinin bir kısmından emek sarf etmeden yararlanırlar, bir kısmını elde etmek için çalışmak zorundadırlar. Sözgelimi temiz hava, su ve güneş enerjisi gibi nimetlerden insan emek sarf etmeden yararlanırken; meyve, sebze, ekmek ve benzeri ürünlerden yararlanabilmesi için emek sarf etmesi gerekmektedir.

13 c) Mal ve Ürünlerden Noksanlaştırma ile İmtihan:
İnsanların emek ve gayretleri mal ve mülkün elde edilmesinde önemli  olmakla  birlikte,  gerçekte  mülkü  insana veren Allah’tır. İnsanın sahip  olduğu  nimetlerin,  mal  ve  mülkün,  ihmal, israf ve benzeri sebeplerle noksanlaşması ve yok olması söz konusu olduğu gibi, bunun ilâhî imtihan sebebi ile de gerçekleşmesi söz konusudur. Mesela hayvanlara yıldırım çarpması, ürünlere dolu ve kasırganın zarar vermesi, yağmurların yağmaması, kuraklık, şiddetli yağmur sonucu sel felaketinin taşınır ve taşınmaz mallara zarar vermesi, deprem gibi âfetlerle insanın, mal ve mülkü zarar görüp noksanlaşabilir. Ayet bu gerçeğe işaret etmektedir.

14 d) Yakınların Ölümü ile İmtihan:
Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Bu, ilâhî bir yasadır. İnsanlar, Allah’ın takdir ettiği yaşama süresi dolunca ölmektedirler. Bazen ölümler, çocuk ve genç yaşlarda da olabilmektedir. İnsan, sevdiklerini, eşini, kardeşlerini, çocuklarını bir hastalık veya âfet ve kaza sonucu kaybedebilmektedir. Bütün bunlar, insanlar için birer imtihandır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: اَلَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُورُ “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”(Mülk, 67/2) Aslında hayatın kendisi bir imtihan sürecidir. Allah, kulunu, onun imanını ve sabrını ölçmek için hayır ve şer, iyilik ve kötülük, nimetler, musibetler, ahde vefa ve benzeri birçok şeyle imtihan edebilir. İnsanların bütün bu sayılan hususlara karşı sabırlı olması, feryâd ü fîgan etmemesi erdemli bir davranıştır. Âyet, imtihan karşısında insanın tavrının bu olması gerektiğini ifade etmektedir.

15 Musîbetlerin meydana gelmesinde insanların kusurlarının da bulunduğunu yüce Allah, bir çok âyette bildirmektedir. Mesela: وَمَآ اَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدِيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثِيرٍ "Başınıza    gelen    her hangi  bir  musîbet,  kendi ellerinizin   yaptığı   (işler, kusurlar)  yüzündendir. Allah yaptıklarınızın çoğunu affediyor (da bu yüzden size musîbet vermiyor)." (Şura, 30) ayeti, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.), "Bir kula isabet eden az veya çok felâketler ancak günahları sebebiyledir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor"  buyurmuş ve yukarıdaki âyeti okumuştur. (Tirmizî, Tefsir, No: 3252).

16 Peygamberler de musîbetlere maruz kalmışlardır. Mesela Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Taif’te taşlanmış, ayakları kan revan içerisinde kalmış, Uhud savaşında dişi kırılmış, yüzü yaralanmıştır. Halbuki peygamberler günahsız insanlardır. Dolayısıyla her musîbetin arkasında günah ve kusur aramak doğru değildir. Öyle ise peygamberler niçin musîbetlere maruz kalıyorlar? Maruz kalıyorlar, çünkü onlar, insanlar için örnek ve önder olarak gönderilmiştir. Musîbetlere tahammül göstererek, insanlara örnek olmuşlardır. Mü’minlerin başlarına gelen musîbetler, sabredilebilirse hayır olur. Çünkü musîbetler, müminlerin sevap kazanmalarına, günahlarının bağışlanmasına ve manevî derecelerinin artmasına sebep olur.

17 Azimle davranmak ve sebat göstermek yüksek bir karakter gerektirir
Azimle davranmak ve sebat göstermek yüksek bir karakter gerektirir. Mümin insan bu karaktere sahip olmalıdır. İnsan hayatta pek çok sıkıntılarla karşılaşacağı gibi çok rahat ve ferah dönemleri de yaşayabilir. Nitekim Cenab’ı Hak, çeşitli nedenlerle kullarını deneyeceğini buyururken, bu imtihanlara sabredenleri müjdelemektedir. Ancak Allah’tan bir nimet geldiğinde şımararak Allah’tan yüz çeviren ve dengesini şaşıranları da eleştirmiştir. Bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهٖ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel gösterildi.” (Yunus ,10/12)

18 Peygamberimiz, bir hadis-i şerifte
مَثَلُ الْمُنَافِقِ كَمَثَلِ الشَّاةِ الْعَائِرَةِ بَيْنَ الْغَنَمَيْنِ؛ تَعِيرُ إِلَى هَذِهِ مَرَّةً وَإِلَى هَذِهِ مَرَّة لاتَدْرِي إِلَى أَيِّهِمَا تَتْبَعُ “Münafık iki sürü arasında dolaşan şaşkın bir koyun gibidir. Bir o sürüye karışır bir bu sürüye karışır, hangi sürünün peşinden gideceğini bilemez” (Nesai,İman, 31) buyurarak; sebatsızlığı, tereddütlü davranmayı münafıklığın bir özelliği olarak zikretmiştir.

19 Musibetleri  sabırla  karşılayıp,  Allah’ın  takdirine  rıza gösterebilen   kimseleri   yüce   Allah,   “hidayete   erenler” hakikat yolunu bulanlar olarak nitelemektedir. Kur’an’da sabredenlerin dışında; “iman  edip  imanına  şirk  karıştırmayan”  (En’âm, 82) “Allah’a ve âhiret gününe iman edip namazlarını kılan, zekatlarını veren, sadece Allah’tan  korkan,”  (Tevbe, 18) kimseleri, muhtediler olarak nitelemiştir. Kur’ân’da   ihtida   ve   muhtedi   kelimelerinin   geçtiği ayetler, iman eden kimselerin hidayete ermiş olduğunu ifade etmektedir. İhtida, mümin insanın niteliğidir. "Allah kimi doğru yola iletirse, işte muhtedi olan / doğru yolu bulan odur…" (A’râf, 178) "… Allah, kendisine yönelene hidayet eder." (Ra’d,  27) Fasıklara,  zalimlere,  kafirlere  (Bakara, 26),  yalancı   nankörlere (Zümer,   3)   ve müşriklere (Mü’min, 28) hidayet etmez. Sonuç olarak, her türlü musibet, ancak Allah’ın izni ve takdiri ile meydana gelmektedir. Ancak musibetlerin meydana gelmesinde ya insanların maddî veya manevî kusurları vardır ya da Allah, kullarını imtihan etmektedir.

20 Vaazımı, azim ve sebat konusunda devamlı hatırlamamız ve zikretmemiz gereken bir ayetle bitirmek istiyorum. رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ “Ey Rabbimiz! Bize zorluklara karşı tahammül gücü (sabır) ver, adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et.”(Bakara,2/250)


"MÜ’MİNİN AYIRICI VASFI: AZİM VE SEBAT" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları