Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkisi Görsel İşitsel Medyada Çocuk

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkisi Görsel İşitsel Medyada Çocuk"— Sunum transkripti:

1 Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkisi Görsel İşitsel Medyada Çocuk
RTÜK İlköğretim Okullarında “Medya Okuryazarlığı Dersi”nin Yaygınlaştırılması Paneli 7 Eylül 2011 Ankara Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkisi & Görsel İşitsel Medyada Çocuk Nilüfer Pembecioğlu İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi

2

3

4

5

6

7

8 El Bebek Gül Bebek

9 İçindekiler 1. Temel Bilgiler 2. Medyadaki Çocuk İmgesi. a
İçindekiler 1. Temel Bilgiler 2. Medyadaki Çocuk İmgesi a. Sergilenen Çocuk b. İzleyen Çocuk 3. Etkiler - Tepkiler – Sonuçlar a. Sıradan / Ünlü çocuk 4. Ne Yapabiliriz

10 İletişim Herşeydir! Yüzeysel / İlgi Eksik / Otomatik
Değişen Medya Kavramı Hız / Seçim / Değerler Popüler Kültür ve Küreselleşme Yalnızlaşma ve Yabancılaşma Yüzeysel / İlgi Eksik / Otomatik 10

11 11

12 Farklılıklar ve Benzerlikler Öğrenmemizi Sağlar
12

13 Öğrendiklerimiz, Olaylar Durumlar Karşısında Duruşumuzu, Tepkilerimizi Belirlememizi Sağlar
13

14 ÖĞRENMEYE İLİŞKİN BİLGİLERİMİZ
Öğrenme bireyin etkin zihinsel çabası ile oluşur. Her birey kendi bilgisini oluşturur. Bilgi sosyal olarak yapılandırılır. Öğrenmede sinir sistemi ve beyindeki çeşitli öğrenme merkezleri önemli rol oynar. Her beyin biricik olduğu için öğrenmede bireysel farklılıklar vardır. Öğrenme, bireylerin kendilerini nasıl hissettikleri/algıladıkları ile yakından ilintilidir

15 ÖĞRENME ÇEVRESİ Öğrenciler onlar için anlam ifade eden ve merak ettikleri şeyleri öğrenirler Öğrenciler ne öğrendikleri hakkında söz sahibi olduklarında daha iyi öğrenirler Öğrenme başkaları ile etkileşim içinde bulunduğumuz sosyal ortamlarda gerçekleşir Öğrenme, gerçekleştiği ortamdan etkilenir. Medya bunların hepsini sağlayan bir noktada durmakta.

16 Eğitim Sistemleri Okullaşma Sınıf İçi Öğretim Sınıf Dışı Etkinlikler
Uzaktan Eğitim E-Eğitim Çalışma, bireyselleştirilmiş öğretime başlangıcından beri farklı öğretim modellerinde nasıl bir yer verildiğini ele almakta ve bireyselleştirilmiş öğretimin öğretim modelleri içindeki yerini sorgulamaktadır. Özetle, okullaşma hareketi ile gündeme yerleşen ve günümüzde çürütülmüş olan herkesin aynı şeyi aynı anda öğrenmesi düşüncesinin bireyselleştirilmiş öğretim olanaklarına yaklaşımı nasıl farklılaştırdığını, yaygınlaşan teknolojik olanaklar ve bilgisayarlaştırılmış eğitim olanakları ile nasıl farklı bir konuma oturtulduğunu ele almaktadır. Günümüzde son derece yaygınlaşmış ve etkinleşmiş görünen uzaktan eğitim, e-eğitim gibi uygulamalarla, geleneksel eğitim sistemine karşı çıkışlarla “evde öğretim” hareketine dek uzanan bir çizgide ilerlemektedir. Çalışma, sınıfiçi yaklaşımlar ile bireyselleştirilmiş eğitimi karşılaştırarak avantajlarını ve dezavantajlarını nesnel bir biçimde sunabilmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla çalışma, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi İngilizce öğrencileri ile gerçekleştirilen bireyselleştirilmiş eğitim uygulamaları hakkında bilgi verirken, yabancı dil öğretim yöntemleri, materyal seçimi ve kullanımı, bireyin uzun süredir gözardı edilen önemi ile ilgili konulardaki sonuçları da aktarabilmeyi amaçlamaktadır.

17 Bebekler Doğduklarında Çok Zengindir
Algılama Zenginliği Anımsama Zenginliği Alımlama Zenginliği Eklemleme Zenginliği Yorumlama Zenginliği “Algılamadan” “Algılanma” Uğraşı Herşeyi algılayabilir misiniz, algıladığınız kadar düşünebilir ve yorumlayabilir misiniz? Hayır! Çünkü hem algılarınız kısıtlı hem de algıladıklarınızı düşünüp yorumlama yöntemleriniz… Bu, yaşayabileceklerimizin ve düşünebileceklerimizin ne denli azı ile yetinmek zorunda olduğumuzu göstermekte. Bu açıdan bakıldığında, insanoğlu, bir anlamda sanal dünyaya boyun eğmiş durumda. Algılama belli bir bilinç, bakış açısı ve altyapı gerektiriyor. Kimi zaman doğuştan getirdiğimiz yetilerimiz eğitimle bilenerek kimi zaman da çevrenin bize sunduğu olanaklardan yararlanarak algı kapasitemizi arttırabilmemiz olası. Ancak, algıladıklarımızın pek azı alımlamaya dönüşebiliyor, yani bize yerleşip kullanım alanına sızabiliyor. Peki ya algılamadan kullandıklarımız, sanal gözlemlerimiz ve kulaktan dolma deneyimler; gerçekte bilgi dağarcığımızda hiç bir yer edinmeden, seçilip yerleştirilmeden ve yeterince irdelenmeden başkalarına sunulanlar? “Bence” diye başlayıp aslında hiç de bizim düşüncemizi yansıtmayan sözceler… Günümüz kes-yapıştır alışkanlığı okuyucusundan medyasına dek toplumun her kesimine yayılmış durumda. Medya okuryazarlığının bir anlamda “moda okuryazarlığı”na dönüşmesi gibi gerçek algı ve alımlama da sözde algıya dönüşmüş durumda. Günümüzde “algı” konusu epeyce önem kazanmış durumda, çünkü özellikle büyük kentlerimizde ve modern toplum yaşantımızda “algılayabilmek” bile büyük bir sorun iken bireylerin bir de “algılanabilmek” için çaba göstermeleri gerekmekte. Öylesine bir bilgi akışı yoğunluğu var ki, neyin gerçek bilgi, neyin sanal olduğu birbirine girmiş durumda. Kimliklerimiz, kişiliklerimiz de öyle aslında; öyle çok öykü dinliyor, o kadar çok başkalarını, “ötekilerini” izliyoruz ki, -gerek medyada gerekse gerçek yaşamda- kendimizi dinlemeye, kim olduğumuzu keşfetmeye, anlamaya hiç zamanımız kalmıyor. Bir yandan hızla çevremizdeki öyküleri dinliyoruz, tüketiyoruz, bir diğer yandan, bu öykülerdeki öykündüğümüz bölümleri kendimize ekliyoruz. Böylelikle, başkalarından modellediğimiz kişiliklerimiz oluyor; gerçek anlamda kendimizi dinlemeye ayırdığımız zaman dilimi azaldıkça, kendimizi bulma ve ifade etme olanağını yitirdiğimizin ya da tükenmekte olduğumuzun ayırdına bile varmadan. Günümüz moda deyimiyle “sesimizi duyurmak” için öylesine çok uğraşıyoruz ki, ancak, tam herkes bizi dinlediği anda söyleyebileceğimiz pek bir şey olmadığını anlıyoruz. Geçtiğimiz 23 Nisan programlarından birindeydi sanırım, haber saatinde stüdyoyu dolduran onlarca çocuk, gelecekte ne olmak istediğini söylemek için parmak kaldırıyor, “ekranda” görünmek ve “mikrofonda” konuşmak için birbiriyle yarışıyordu; program yürütücüsü spiker sırayla onlara söz verdiğinde ise içlerinden konuşmak için çok istekli bazılarının “bilmiyorum”, “düşünmedim” demesi gerçekten çok düşündürücü gelmişti. İstanbul’da ilköğretim okulları öğrencileri arasında yaptığım bir sormacanın sorularından birine çocukların verdikleri yanıtlar da bu denli düşünmeme neden olmuştu. Gelecekte ne olmak istiyorsunuz diye sorulduğunda genelde “doktor, mühendis, öğretmen” yanıtlarını veren bir nesilden olduğum için şimdiki çocukların neden “Pop Star, DJ, Matrix, Pokemon, Digimon, Spiderman, Batman, Tarkan” olmak istediklerini anlamak epeyce zor gelmişti. Ortamın tümüyle medyaya dönüştüğü ve toplumsal olmanın “medyatik” olmakla özdeşleştirildiği günümüzde çocukların medya okuryazarlığı televizyon aygıtının ayrımsanması ile başlamakta ve yıllardır bize söylenen anne-baba ve yakın çevre üçlemesinden çok daha etkin bir biçimde çocuğu biçimlendirmektedir. Ne yazık ki onlar da daha kendilerini tanımıya olanak bulamadan “moda” olanın ve “sanal” dünyanın esiri olmaktadırlar. 17

18 Temel Bilgiler Yaşam Deneyimleri Beynimizi Değiştirir
Çocuğa verilen herşey çocuğa normal görünür. Çocuk, doğru yanlış – iyi kötü arasındaki farkı göremez Bebekler iletişime hazır bir biçimde dünyaya gelir ve gördükleri herşeyi, herkesi taklit eder

19 Temel Bilgiler Televizyon alışkanlıklar oluşturur: Bağlanma, bunların başında gelen en tehlikeli alışkanlıktır. Çocuk, kiminle uzun bir zaman dilimi geçirirse, onun alışkanlıkları ve bakış açısı ile biçimlenir. Televizyon, çocuklara bir ilişki biçimi sunar ve çocuk bunları sorgusuz bir biçimde kabullenir.

20 Temel Bilgiler Televizyon – Bilgisayar, birlikte zaman geçirme süresi, gönderdiği iletileri, renkli ve hareketli uyaranları ile diğer kaynaklardan (kimi zaman anne babadan) daha belirleyici bir rol üstlenebilir Bebeklikten başlayarak ilişki motifleri oluşturur ve sonra, yaşam boyu bunları kullanırız. Bunların oluşması çok kolay, kaybolması çok zordur. İmgeler, belleğin yokedilemez bir parçası haline gelir ve deneyim, belleğe işlenerek, kişiliğe dönüşür.

21 Temel Bilgiler Çocuklar kendilerini ifade etme noktasında kimi zaman dilsizdir. Duydukları, gördükleri, hissettikleri herşeyi bir bir anlatmaları olanaksız olabilir. Kaygılarını, korkularını, paylaşmak konusunda çekinceleri vardır. Çocuklar, iletişimsel bağlamı, eylemleri, duyguları, renkleri, kokuları, birbiri ile bağlantılı bir biçimde anımsarlar.

22 Ne Olur - Sevgi Psikiyatrist Thomas Lewis bize şunu anımsatmakta; “İlgili bir anneden yoksun olmak sürüngenler için bir anlam taşımazken bu durum, insan gibi, narin ve karmaşık bir memeli beyni için yıkıcı bir hasar demektir.” 22

23

24 Ne Olur - Sevgi Örneğin, bir şempanze annesine altı yıl bağımlıdır – çünkü beyninin gelişmesi ve yetişkinleşmesi için bu kadar süre gereklidir. Ancak, insan yavrusunun beyninin yetişkinleşmesi için geçen süre yirmi yıla yakın zaman almaktadır. 24

25 Katıştırma 25

26 Ne Olur - Sevgi Doğduğunda bir bebeğin beyninde bağlantısız milyonlarca beyin hücresi vardır. Bu hücrelerin bir araya gelebilmesi için insan sıcaklığı, limbik titreşim şarttır. 26

27 Gelişmemiş Nöron Gelişmiş Nöron
27

28 Ne Olur - Sevgi Anne-babalar çocuklarının ilk yıllarında büyük bir fark yaratabilirler. İnsan beyni, gebelikle birlikte gelişmeye başlar ve ilk dokuz ay boyunca inanılmaz derecede hızla gelişir. Beşinci aydan yedinci aya kadar etkinliğinin doruğunda olan embriyonun beyni, dakikada ya da saatte 15 milyon beyin hücresi üretmektedir 28

29 Ne Olur - Sevgi Yeni doğmuş bir bebeğin 100 trilyondan fazla beyin hücresi bulunmaktadır. Nöronlar olarak adlandırılan bu beyin hücreleri, birbirine bağlantılandırılmayı bekler. Synapsis diye adlandırılan bu bağlantılar olmaksızın, öğrenme gerçekleşemez. Synapsis, ancak çocuğun çevresinde uygun bir uyaran olduğunda gelişecektir. 29

30 Ne Olur - Sevgi Albert Einstein, düş gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söyler. ‘İnsan Tasarımı’ günümüzün önemli konularından birini oluşturmaktadır. Birey, öngörüleri, beklentileri ve bireysel yetileri ile kendini tasarlayabilen bir noktada durur. 30

31 Ne Olur - Sevgi Ancak, bunu gerçekleştirebilenlerin sayısı gerçekten çok azdır. Biryeler, genellikle bilge birinin gelip kendilerine dokunmasını, böylelikle birşeylerin kendiliğinden ‘oluvermesini’ beklerler. Birinin gelip bizi mutlu etmesini bekleriz, ya da birinin gelip bir sorunumuzu çözüvermesini... 31

32 Ne Olur - Sevgi Oysa, ‘ben’ yeterince güçlü olduğunda, birey, sorunların çözümlerinin dışarıdan gelecek şeyler olmadığını, asıl çözümlerin ‘içeride’ olduğunu anlayacaktır. 32

33 Ne Olur - Sevgi Araştırmalar doğumdan sonraki birkaç gün içinde insan sıcaklığından mahrum kalmış öksüzlerin on sekiz aylık oluncaya dek beyinlerinin ciddi bir hasara uğramış olacağını göstermiştir. 33

34 Neocortex ya da başka bir deyişle beynin düşünen kısmı bu çocuklarda daha az gelişmiştir ve daha az kullanılmaktadır. Bu tip çocuklarda, beyin etkinliklerinin çoğu sürüngenlerin beyin sistemine benzer ve bu da çocukta hiperaktiflik, saldırganlık ve ciddi dikkat dağınıklığı gibi sorunlar ortaya çıkarır. Beynin yapısının düzgün bir şekilde yanıt verebilmesi için sevginin var olması ve hissedilmesi gerekir. 34

35 İletişimde temel ilke KABUL ETMEK tir.
Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek, sevildiğini de hissetmektir. Ancak "kabul etme" kavramı, karşımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü fikirlere katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. 35

36 İletişim Olgusu Kalıtımsal olarak var olan zekanın belirli çevresel öğeler yardımıyla arttırılması olasıdır. Zekanın % 50’sinin 4 yaşa kadar, % 30’unun 4-8 yaş arasında, %20’sinin ise 8-17 yaş arasında geliştirildiği bulgulanmıştır.

37 Değişen Çocukluk Üstüne
21. Yüzyılda Çocuk Olmak Teknoloji İle Erken Yaşta Tanışmak Bilgi Küpü Olmak Hızlı Düşünmek, Çabuk Karar Vermek Yaşama Oyun Oynamadan, Doğayla Tanışmadan Başlamak

38 Sorunlu Çocuk Medya çocukların hem bir bilgilenme, eğlenme ortamı hem de özellikle sorunlu çocukların seçtiği bir kaçış ortamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda, iyileri kütüye, kötüleri ise daha kötüye dönüştüren bir sistemle karşılaşmaktayız. Örneğin, televizyonun etkisi kalıcı ve yoğundur. Programlarda sunulan kişiler, olaylar ve model davranışların yapılarına göre etkileri olumlu, istendik toplumsal davranışları ortaya çıkarıcı, arttırıcı ya da olumsuz davranışa yol açacak yönde olabilir. Çocukların ve toplumların gitgide “sorunlu Çocuk” kavramına alışageldikleri bir umursamazlık içindeyiz. Sorunlu çocukları, Rene Alendy’nin yaptığı gibi, A. Psikolojik yönden sorunlu çocuklar B. Sosyal yönden sorunlu çocuklar C. Fiziksel yönden sorunlu çocuklar şeklinde üç grup altından toplayacak olsak, bunların en kalabalık grubunu sosyal yönden sorunlu çocukların oluşturduğunu kolaylıkla görebiliriz. Medya ise çocukların hem bir bilgilenme, eğlenme ortamı hem de özellikle sorunlu çocukların seçtiği bir kaçış ortamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda, iyileri kütüye, kötüleri ise daha kötüye dönüştüren bir sistemle karşılaşmaktayız. Örneğin, televizyonun etkisi kalıcı ve yoğundur. Programlarda sunulan kişiler, olaylar ve model davranışların yapılarına göre etkileri olumlu, istendik toplumsal davranışları ortaya çıkarıcı, arttırıcı ya da olumsuz davranışa yol açacak yönde olabilir.

39 * Çarpık Kentleşme Ürünü * Bireysel Zaman ve Mekanı Kısıtlı
Sorunlu Çocuk * Karışık Eğitimli * Çarpık Kentleşme Ürünü * Bireysel Zaman ve Mekanı Kısıtlı * Sosyal Açıdan Uyumsuz * Paylaşımsız * Sorumluluk Almak İstemeyen * Görsel Medya Tutsağı Çocukların ve toplumların gitgide “sorunlu Çocuk” kavramına alışageldikleri bir umursamazlık içindeyiz. Sorunlu çocukları, Rene Alendy’nin yaptığı gibi, A. Psikolojik yönden sorunlu çocuklar B. Sosyal yönden sorunlu çocuklar C. Fiziksel yönden sorunlu çocuklar şeklinde üç grup altından toplayacak olsak, bunların en kalabalık grubunu sosyal yönden sorunlu çocukların oluşturduğunu kolaylıkla görebiliriz. Medya ise çocukların hem bir bilgilenme, eğlenme ortamı hem de özellikle sorunlu çocukların seçtiği bir kaçış ortamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda, iyileri kütüye, kötüleri ise daha kötüye dönüştüren bir sistemle karşılaşmaktayız. Örneğin, televizyonun etkisi kalıcı ve yoğundur. Programlarda sunulan kişiler, olaylar ve model davranışların yapılarına göre etkileri olumlu, istendik toplumsal davranışları ortaya çıkarıcı, arttırıcı ya da olumsuz davranışa yol açacak yönde olabilir.

40 Çocuklara Yönelik Nasıl Bir İletişim
Radyoda Yayınların Oranı Düşük Televizyonda Yayınların Oranı Düşük Çocuk Kanalı kavramını denetlemek, sorgulamak gerekli Sinemada Çocuklara Yönelik Filmler Tartışmalı Yazılı Basında Çocuklara Yönelik Yayınların Oranı Düşük Yazılı Basında Çocuklarla İlgili Haberler Sorunlu İnternette Çocukların görünmezliği, pek çok sorunu beraberinde getirmekte Koruyucu yasalar ne derece koruyucu?

41 Horizon Report 1 yıldan daha az zamanda Mobile Aksesuarlar
1 yıldan daha az zamanda Elektronik Kitap 1 yıldan daha az zamanda Mobile Aksesuarlar 2-3 yıldan daha az zamanda Sanal Gerçeklik 2-3 yıldan daha az zamanda Oyun Temelli Öğrenme 4-5 yıl içinde Hareket Temelli Öğrenme 4-5 yıl içinde Analitik Düşünceyi Öğrenme

42 Horizon Report İLGİ TEMELLİ BİR KATILIM SOSYAL KATILIM
KENDİ KENDİNE KATILIM AKRAN ETKİSİ

43 Düşünmeden Öğrenmek Zaman Kaybetmektir Konfüçyüs

44 En zor şey, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır,
özellikle odada bir kedi yoksa! Günümüzde yaşanan “yaygın yabancılaşma” ortamlarında insanlar, bu durumla yüzleşmemek için çeşitli yollara başvurduklarınıdan, ne zaman odada aslında yalnız olduklarını ayırımsayamıyorlar. Çoğunlukla arkadaşım, tanıdığım, ahbabım, dostum gibi niteleyicileri belki de gerçek anlamda hiç tanımadıkları insanlara yakıştırıveriyorlar. İşin kötüsü bunu çok kolay bir biçimde kabulleniyorlar. Bu durumda gerekli evrelerden geçmemiş, olgunlaşmamış yüzeysel bir dostluk çıkıyor ortaya… ve gerçek anlamda hiç kimsenin hiçbir işine yaramıyor. Bir bakıyorsunuz ki, her yanınız insan dolu, ancak konuşacak, paylaşacak, gerçek anlamda anlaşıp uzlaşacak hiç kimseniz yok! Konfüçyüs

45 Teknoloji Dost mu Düşman mı? 45

46 Teknoloji Yenilik, Farklılık Değil Karışık, Bilinmez Değil
Olması Gereken Şey Yaşamı Kolaylaştıran Bir Şey 46

47 Teknoloji Zamanın ötesine geçebiliyor
Enerji ve zaman tasarrufu sağlıyor Kalıcı ve erişilebilir Sınırların ötesinde bir yerde Süreklilik sağlayan bir noktada Değiştirilebilir Her zaman bir adım ileri 47

48 Teknoloji = Öğrence Zamana ve yere bağlı kalmadan Fiziksel sınırları aşabilmek Merak odaklı öğrenme Keşif Açıklık ve şeffaflık Yenilikçi ve yaratıcı düşünce Hız, ağ bağlantıları ve erişilebilir olma Katkıda bulunabilme Esneklik 48

49 % 14 Yazma % 16 Konuşma % 17 Okuma % 21 Etkin Dinleme (Yüz Yüze İletişim) % 32 Edilgen Dinleme (Medya)

50

51

52 Teknoloji = Sosyal Yalnızlık?

53

54

55 Hepimiz biryerlere koşuyoruz
Hepimiz biryerlere koşuyoruz. Hepimizin farklı amaçları, farklı beklentileri var. Birbirinden farklı hızlarımız, birbirinden farklı koşma biçimlerimiz, birbirinden farklı parkurlarımız var, hatta, yarışa farklı noktalardan başlamışız. Belki de hepimiz aynı yöne doğru koşuyoruz, ancak, farklı biçimlerde, farklı hızlarda. Belki de aynı noktaya ulaşmaya çalışıyoruz, ancak hepimiz için o nokta farklı yerlerde...

56 Hepimiz biryerlere koşuyoruz
Hepimiz biryerlere koşuyoruz. Hepimizin farklı amaçları, farklı beklentileri var. Birbirinden farklı hızımız, birbirinden farklı koşma biçimlerimiz, birbirinden farklı parkurlarımız var. Belki hepimiz aynı yöne doğru koşuyoruz, ancak, farklı biçimlerde, farklı hızlarda. Belki aynı noktaya ulaşmaya çalışıyoruz, ancak yarışa farklı noktalardan başlamışız. Söz konusu sınavlama ve başarının ölçülmesi ve değerlendirilmesi olduğunda, da durum burada görünenden farklı değil. Peki, sizelere sorsam, hangi koşucu sizce daha iyi koşuyor diye, bu görünenler arasında nasıl bir seçim yapar,neye göre değerlendirir, nasıl ödüllendirirsiniz? 56

57 Yeni teknolojilerle öğrenmekten son derece memnunum
Katılıyorum %54 Kesinlikle Katılıyorum %33

58 Yeni teknolojilerle öğrenmeyi son derece güvenilir buluyorum.
Katılıyorum %53 Kesinlikle Katılıyorum %36

59 Konuşlandırma Farklı renkteki kareler hedeflenen toplumun değişik katmanlarını göstermek için kullanılmıştır. Belgeselcinin gönderdiği anlatıdaki değerler, bu katmanlardan hangiside tam olarak konuşlandırılacaktır? Bu konuşlandırma ne denli yerleşik, ne denli geçici bir konuşlandırma olacaktır? Ne tür bir işlev ya da işlevler dizgesi içerecektir. Bu anlatı ile karşılaşan alıcı ne tür bir görev üstlenecektir. Örneğin, yalnızca edilgen bir izleyici mi olacaktır? Yoksa, izlediklerinin etkisi ile yaşamında belirli değişikliklere mi gidecektir? Tepkilerini kime karşı ve nasıl dile getirecektir? Bir değişim yaşayacaksa, bu yalnızca kendi bireysel yaşamını mı etkileyecektir, yoksa toplumdaki başkalarını da hareketlendirececek midir? Tüm bu sorular, anlatının toplumun hangi katmanında nasıl konuşlandırıldığı ve bu katmanda yer alan bireylerin yaşamında nasıl bir yer tuttuğu ile bağlantılı olarak yanıtlanabilecektir. Yerellik ve küresellik açısından bakıldığında, konuşlandırma, belgeselin bir kodlar ve simgeler, göstergeler dünyasında “yerini bulması”, hangi değerleri kullanarak üretildiği, hangi kodlama sisteminin kullanılarak “çözümleneceği” ile ilgili dizimleri ve seçimleri beraberinde getirmesi anlamına gelmektedir. Sonuçta, yerellik ve küreselliğin bir yanıtı bu konuşlandırma aşamasında karşımıza çıkacaktır. Bu yalnızca izleyici seçimi ile ya da yerel olma, bölgesel, ulusal ya da uluslar arası olma ilgili bir sorun değil, aynı zamanda bu özelliklerin birbiri ile geçişmesi durumunda neler olabileceği ile de ilgilidir. Örneğin, yalnızca belli bir kültür ya da yaşam biçimi odaklanarak oluşturulan kodlar doğrultusunda çekilen bir yerel belgesel, bir şekilde küresel düzleme geçtiğinde, bu belgeselin bu düzlemdeki kodlara göre açınımı, çözümlenimi ve bu düzlemdeki farklı toplum yapılarına göre hiç planlanmayan bir konuşlandırım söz konusu olacaktır. Bu da daha önceden belirtildiği gibi kimi zaman anlatıya umulmadık bir zenginlik katabilecek, kimi zaman da var olan işlevlerini ve değerlerinin de yitmesine neden olabilecek denli tehlikeli bir durumdur. 59

60 Bireysel Konuşlandırma
Toplumsal Konuşlandırma Bireysel Konuşlandırma 60

61 Karşımızdaki Bizi Nasıl Görüyor?
Biz Karşımızdakini Nasıl Görüyoruz?

62 Medya Sizi Biçimlendiriyor
Yeni bir bilgi kaynağı olarak medya Toplumsal değerlerin aktarım biçimi olarak medya Haber kaynağı olarak medya Toplumun sesi

63 Günümüzde çocukların pek çoğu, kendine ve çevrelerindeki diğer insanlara, akranlarına ve en yakın arkadaşlarına bile güvensiz durumda. Anne babalar ise medyada duyduklarından hareketle çocuklarına çok daha dikkatli olmalarını tembihlemekte ve bu güvensizliği körüklemekte. Medyada ise daha da güvensiz olmaları için yayınlanan haberlerle ve kötü örneklere her gün yenisi eklenmektedir. Anne baba olarak çocukların televizyon izleme etkinliklerini biraz daha kontrol altına almak gerekiyor. ·       

64 · Çocukların, yalnızca kendilerine yönelik yayınları izlemelerine izin verilmelidir
·Uzun süre ekran başında yalnız kalmaları engellenmelidir ·Televizyon izlemek, kesinlikle çocuğa bir ödül olarak sunulmamalıdır · Ekran, kesinlikle bebek bakıcısı ya da uyumaya yardımcı bir gereç olarak kullanılmamalıdır  Ancak, asıl sorumluluk medyada. Çocukların yoğun olarak ekran başında oldukları saatlerde yayınlanan iletilerin hem içeriğinin hem de bunun aktarılış biçiminin son derece titizlikle ele alınması gerekli.

65 Karşımızdakini Tanımak
İlk Karşılaşma Kişiliklerin Ortaya Çıkması Empati Sempati Dostluk / İlişki İnsan insana ilişki evreleri İlk karşılaşma: İlk izlenime bağlı duyumsananlar, duygular sterotipleşmelerin ve bireysel önyargıların, geçmiş deneyimlerin etkisi ile olumlu ya da olumsuz olabilir. Bireyler birbirlerini tanıdıkça izlenimler değişebilir. Kişiliklerin ortaya çıkması: Bireyler birbirlerini anladıkça duygular, düşünceler ve algılar açıklığa kavuşur, daha önceden tasarlanan kalıpların dışına çıkılır ve bireyler birbirlerini “birey” olarak görmeye başlarlar. Bir süre için kendimizi karşımızdaki bireyin yerine koymakla, özdeşleşerek daha iyi bir etkileşim ve iletişim ortamı yaratılabilir, ancak buradaki oran ve yoğunluk kimileyin zararlı boyutlara varabilir. Bu aşamada önemli olan bireyin bireysel özelliklerinin keşfedilmesidir. Empati: Başkasının psikolojik durumunu kavrama yeteneğidir. Olayların durumların bireye ne anlam yüklediğini, nasıl yorumlandığını algılamaya olan isteklilik ve açıklıktır. Kişilerin ne gibi güçlükler yaşamakta olduğunu anlayabilmek için yaşanılan şeylerin o kişi açısından anlamının irdelenmesi gereklidir. Ancak bunu kendi penceremizden değil de karşımızdakinin yerine kendimizi koyarak gerçekleştirebildiğimiz oranda başarılı olabiliriz. Empatik Süreç: bireyin davranışını yordayabilme, eldeki verilere dayanarak daha sonrasını öngörebilme yetisinin geliştirilmesini kapsar Özdeşim: kişinin başkası gibi olma sürecidir. Kişi kendi benlik sınırlarıyla karşısındakinin benlik sınırlarını geçirgen olarak görür ve kolayca birbirine karıştırabilir, zaman zaman tehlikeli olabilir. Yansıtma: Bireyin kendi bilinçaltı eğiliimlerini başkalarına yükleme sürecidir. Özdeşim ve yansıtmada kimileyin empatik süreçten ciddi bir sapma söz konusu olabilmektedir. Sempati: Başkasının dünyasına girme, duygularına ilgilerine, deneyimlerine duyarlı olma ve onlardan etkilenmedir. Sempati empatiden sonra gelir ve rahatsızlığı giderme, sorunu çözme için girişimlerde ve yardımda bulunma eylemlerini içerir. Bu istek empatide yoktur. Empati yapan kişi karşısındakini anlar, onun ne durumda olabileceğini ve nasıl davranacağını öngörebilir ancak, sempati evresindeki birey karşısındakinin sorununu hisseder, ona yaklaşır ve yardım için birşeyler yapma yoluna gider. Temel amaca ulaşabilmek için empatinin sempatiye dönüşmesi gereklidir. Dostluk / ilişki: İnsan insana ilişkinin gerçekleştirildiği aşamadır. İki bireyin arasındaki yakınlığın, dostluk düzeyine ulaşmasıdır. Karşımızdaki bireyi tanıma ve ona yardım etme yeteneğinin en üst düzeyde gerçekleşmesi ve bireylerin karşılıklı olarak bu ilişkiden gereksindikleri yardımı alabilmeleri anlamına gelir. 65

66 Beyin Gelişimi Yenidoğan 400 gram 3 Yaş 1100 gram Yetişkin 1500 gram
66

67 Sıradan İnsanlar Dakikada 450 sözcükle düşünür Bunun ancak 150-175’i konuşmaya – sözcüğe dökülür
67

68 ABD’deki San Diego Üniversitesi bilim adamları modern yaşamın beynimize fazla yüklendiğini ortaya koymakta. Araştırmalara göre internet, televizyon ve diğer yayın organları her gün sıradan bir insana ortalama 100 bin 500 sözcük yüklüyor. Bu da saniyede 2.3 sözcük demek 68

69 Öğrenci Açısından Biliyorum Sanırım Biliyorum
Bir araştırsam iyi olacak Sanırım Bilmiyorum Bilmiyorum

70 Bu demektir ki, kendimizi ifade edecek ortamlar, olanaklar aslında çok sınırlı Giderek hep başkalarını düşünerek, dinleyerek onlara özenerek ve onlara dönüşerek yaşıyoruz. Kendimizi dinleyecek ve ifade edecek paylaşım ortamları oluşturmazsak iletişimsiz, etkileşimsiz bireylerle çevreleneceğiz. 70

71 Kullanılmaya başlandı - Kullanılıyor
Karşılaşma Depolama Sonuç 1. Anlaşıldı Daha önceki bilgi ile karşılaştırılıp güncellendi Daha önceki bilgi kullanılmaya devam ediyor 2. Atlandı 4. Öğrenme Kullanılmaya başlandı - Kullanılıyor 5. Öğrenme gerçekleşti Kullanılmaya başlandı -Unutuldu 6. 7. Anlaşılmadı 8. Gereksiz görüldü Kullanılmıyor 9.

72 Nasıl Bir İletişim Radyoda Çocuklara Yönelik Yayınların Oranı Düşük Televizyonda Çocuklara Yönelik Yayınların Oranı Düşük Çocuk Kanalı kavramını denetlemek, sorgulamak gerekli Sinemada Çocuklara Yönelik Filmler Tartışmalı Yazılı Basında Çocuklara Yönelik Yayınların Oranı Düşük Yazılı Basında Çocuklarla İlgili Haberler Sorunlu İnternette Çocukların görünmezliği, pek çok sorunu beraberinde getirmekte Koruyucu yasalar ne derece koruyucu?

73 Çocuğun *Bedensel *Duygusal *Düşünsel * Düşgücüne yönelik özellikleri göz ardı ediliyor

74 Çocuklara yönelik anlatılarda önemli noktalar
* Kişiler * Eylemler * Katılım oranı * Çocuklara yönelik, düzeylerine uygun bildiri * Öğreticilik ve yeniden kullanım alanı * Olay akışı ve zenginliği

75 Çocuğun Medyadaki Görünürlüğü
* Araç Olarak Çocuk * Amaç Olarak Çocuk

76 Medyadaki Çocuk İmgesi
Basındaki Çocuk Yansımaları Cinsel İstismar Fiziksel İstismar Toplumsal Çocuk Haberleri Çocuk Sağlık Haberleri Çocuk Ölüm Haberleri Çocuk Cinayet / İntihar Haberleri Çocuk Eğitim Haberleri Tanınmış Çocuklarla İlgili Haberler Çocuk Başarı Haberleri

77 Medya, Çocuk ve Etik Habercilik
Medyadaki Çocuk İmgesinde Genelde Etik Sorunlar Vardır İsim / Adres / Resim ve Özel Bilgi Kullanımında Çocukların Haberlerde ve Görsellerde Konumlandırılışında Çocukların Tektipleştirilmesinde Çocukların Kitle İletişim Araçlarından Yararlanma Hakkı Olumlu Rol Modellerin Sunumu

78

79

80 Medyada Çocuk Haberleri 7 Kasım – 31 Aralık 2007
Gazete Adı Toplam Haber Sayısı Toplam çocuk haber sayısı Yüzde oranı Cumhuriyet 2628 44 % 1.7 Zaman 2658 65 % 2.4 Radikal 2107 64 % 3.0 Milliyet 2417 62 % 2.6 Sabah 2889 166 % 5.7 Posta 1897 121 % 6.3 Toplam 14596 522 % 3.57

81 Medyada Çocuk Haberleri

82 Medyada Çocuk Haberleri

83 Medya Suçlu Mu? Tüm Sorunlar Medyadan mı Kaynaklanıyor?
Anne-Baba ve Eğitimciler Olarak Bize Düşenler Denetim? Kim, Kimi, Neden, Ne Zaman, Nerede Nasıl Denetleyecek?

84 İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar
Sorunun Çözümü Nerede? İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar * Çocukların yalnızca seçilmiş ve kendilerine yönelik yayınları izlemelerine izin verilmelidir. * Çocukların sürekli ekran başında kalmaları engellenmelidir. * Televizyonun işlevleri gözden geçirilmelidir. Bu durumda, çocuk bakıcısı, ya da başarı ödülü konumuna oturtulmamalıdır. * Aile tutumları çocuğa örnek olmalıdır. * Fiziksel ve sosyal koşullar uygun ve uygar hale getirilmelidir. İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar * Sansür/ Denetleme, / Otokontrol Özellikle yazılı basının denetlenmesi çok önemlidir.

85 İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar
Sorunun Çözümü Nerede? İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar Sansür / Denetleme / Otokontrol Özellikle yazılı basının denetlenmesi çok önemlidir. İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar * Çocukların yalnızca seçilmiş ve kendilerine yönelik yayınları izlemelerine izin verilmelidir. * Çocukların sürekli ekran başında kalmaları engellenmelidir. * Televizyonun işlevleri gözden geçirilmelidir. Bu durumda, çocuk bakıcısı, ya da başarı ödülü konumuna oturtulmamalıdır. * Aile tutumları çocuğa örnek olmalıdır. * Fiziksel ve sosyal koşullar uygun ve uygar hale getirilmelidir. İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar * Sansür/ Denetleme, / Otokontrol Özellikle yazılı basının denetlenmesi çok önemlidir.

86 İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar
Sorunun Çözümü Nerede? İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar * Çocukların yalnızca seçilmiş ve kendilerine yönelik yayınları izlemelerine izin verilmelidir. * Çocukların sürekli ekran başında kalmaları engellenmelidir. * Televizyonun işlevleri gözden geçirilmelidir. Bu durumda, çocuk bakıcısı, ya da başarı ödülü konumuna oturtulmamalıdır. * Aile tutumları çocuğa örnek olmalıdır. * Fiziksel ve sosyal koşullar uygun ve uygar hale getirilmelidir. İzleyici Çocuğa Getirilebilecek Kısıtlamalar * Çocukların yalnızca seçilmiş ve kendilerine yönelik yayınları izlemelerine izin verilmelidir. * Çocukların sürekli ekran başında kalmaları engellenmelidir. * Televizyonun işlevleri gözden geçirilmelidir. Bu durumda, çocuk bakıcısı, ya da başarı ödülü konumuna oturtulmamalıdır. * Aile tutumları çocuğa örnek olmalıdır. * Fiziksel ve sosyal koşullar uygun ve uygar hale getirilmelidir. İzlenilen Yayına Getirilebilecek Kısıtlamalar * Sansür/ Denetleme, / Otokontrol Özellikle yazılı basının denetlenmesi çok önemlidir.

87 İzleme Sıklığı İzleme Süresi İzlenen Programlar İçerik İşlev Etkileri
Televizyon ve Çocuk İzleme Sıklığı İzleme Süresi İzlenen Programlar İçerik İşlev Etkileri

88 Denetim Medyanın Öz Denetimi Anne-Baba’nın - Ailenin Denetimi
Çocuğun İç Denetimi Bilinçli Çocuklar Yetiştirme Medya Okuryazarlığı

89

90

91

92 92

93 Beyinde Oluşan Hasar Sağlıklı Beyin Hasarlı Beyin 93

94 94

95 Neye Güldüğünüz Önemlidir
95

96 Farklı Birey Tipleri Fazla Sahiplenici, Disiplinli, Otoriter, Düzenleyici, Eşitlikçi olanlar bir de farkında olmayanlar var! 96

97 Farklı Sahiplenme Modelleri
Farklılıklarla Yaşamayı Becerebilmek, Yavrularının kendisine benzememesini, kendisi gibi davranmamasını, farklı ilkeleri ve anlayışları olmasını kabullenebilmek ve onları kendilerine benzemedikleri halde benimseyip sevebilmek 97

98 Farklı İlgilenme Boyutları
Çocukla ilgilenmek için ayrı bir zaman dilimi ya da belli bir düzen arayışı içinde 98

99 Bir Düzen Anlayışı 99

100 Farklı Düzen Anlayışları
Eşitlikçi Düzen, Karma Düzen, Karışık Düzen, Düzensizlik 100

101 Ya da Düzenin Kurbanları
101

102 Özgür Bireyler Yetiştirmek
102

103 Vermek İstediklerimiz
Bazen Verdiklerimiz Vermek İstediklerimiz Değildir

104

105 insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek.
Günlerden bir gün zengin bir baba oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı; insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek.

106 Çok fakir bir ailenin evinde iki gün geçirdiler.

107 Köyden oturdukları kente gelirken baba oğluna sordu;
"İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?" "Evet!" "Ne öğrendin peki?" "Şunu öğrendim:

108 Bizim evde bir köpeğimiz var,

109 … onlarınsa üç.

110 Bizim bahçede çok büyük bir havuzumuz var,

111 … onlarınsa sonu olmayan bir dereleri.

112 Bizim birkaç halımız var, onların sınırsız renkli çiçeklerle süslü yemyeşil göz alabildiğince uzanan çimenleri Bizim birkaç halımız var, onların yemyeşil, göz alabildiğince uzanan çimenleri

113 Bizim görüş alanımız karşı apartmana kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.

114 "Teşekkürler, baba. Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!''
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi; "Teşekkürler, baba. Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!''

115 Hayata biraz da çocukça bakabilmek gerekli belki de

116 En iyiyi en güzeli hedeflemek ve bu hedefe doğru ilerlemek hepimizin sorunu.
Siyah ya da beyaz, kız ya da erkek, yaramaz ya da uslu, tembel ya da çalışkan diye sınıflamadan, etiketlendirmeden gençlerin hepsini kazanmamız gerek. Her birine, kendini ifade etme, kendi ayakları üzerinde durabilme, dilediğince üretebilme, etik değerlere sahip bireyler olabilme şansını vermeliyiz.

117 Onları, toplumun ya da yaşamın kenarında yaşayan değil, merkezinde yer alan bireylere dönüştürebilmemiz gerekiyor. Onları, tedirgin, ürkek, güvensiz, edilgin varlıklar olarak değil, değerleri olan, bunlara sahip çıkan, kendine güvenen, cesur ve mert bireyler olarak yetiştirebilmemiz gerekiyor.

118 Ve bizim, tek bir bireyi kaybetmeye, geride bırakmaya hakkımız yok.
Onlara doğru, dürüst ve iyi bir insan olabilme hakkını tanımamız gerekiyor. Ve bizim, tek bir bireyi kaybetmeye, geride bırakmaya hakkımız yok. Hepsini kucaklamamız, hepsini ileriye taşımamız gerekli.

119 Çocuklarımıza Gereken Özeni Gösterdiğiniz İçin Teşekkürler

120 İLETİŞİM EMEKTİR niluferpembecioglu@gmail.com


"Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkisi Görsel İşitsel Medyada Çocuk" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları