Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

İSLAM MEDENİYETİNİN BATI MEDENİYETİNE ETKİSİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "İSLAM MEDENİYETİNİN BATI MEDENİYETİNE ETKİSİ"— Sunum transkripti:

1 İSLAM MEDENİYETİNİN BATI MEDENİYETİNE ETKİSİ
Prof. Dr. Musa YILDIZ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Ocakları Genel Merkezi Ankara

2 Medeniyet, dünyadaki bütün milletlerin ortak malıdır
Medeniyet, dünyadaki bütün milletlerin ortak malıdır. Her toplumun bugünkü medeniyet çizgisinde az olsun çok olsun bir payı vardır. Sadece bu pay Batılılara ait değildir. Bu medeniyet paydasında Çin, Mısır, Hint, Roma v.b. medeniyetlerin de bir payı vardır. Medeniyet yarışı uzun koşulu bir bayrak yarışına benzer. Ortaçağda bu bayrağı İslam Medeniyeti dalgalandırmış olup, sonra bu bayrağı Batılılar almıştır.

3 İslam kültür ve medeniyetinin Batı kültür ve medeniyetine katkıları üç ana başlık etrafında yoğunlaşmaktadır. Bunlar: 1. Düşünce alanındaki etkiler, 2. Bilimsel alandaki etkiler, 3. Kültürel ve medenî alandaki etkiler.

4 İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM A
İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM A. Orta Asya: yılları arasında Türk boylarını Türk adı altında birleştirerek Göktürkler veya Köktürkler bir devlet kurmuşlardı. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanır ve bu doğrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardır. Gök rengi, yani Mavi kutsaldı. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Kitabeleri'nde geçmektedir. Aynı zamanda "Türk" adını siyasi olarak kullanan ilk Türk devletidir. Devletin ilk önderi Bumin Kağan'dır.

5 İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM B
İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM B. İran: İran’da İslamın doğduğu sırada sıkı bir merkezi yönetim yapısına sahip olan Sasanî ( ) hakimiyeti bulunuyordu. Başta Araplarca Kisrâ (Hüsrev/Chosroes) adı verilen hükümdar bulunuyordu. Toplum; din adamları, askerler, bürokratlar ve halk olmak üzere dört sınıftan oluşuyordu. Resmî dini Mecûsîlikti.

6 İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM C. Hindistan: Bölgede m. ö
İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM C. Hindistan: Bölgede m.ö arasında İndus Medeniyeti, m.ö arasında Ganj Medeniyeti hüküm sürmüştü. İslam medeniyetinin doğduğu sıralarda Hindistan’da bölgesel krallıklar hüküm sürüyordu. Güney Hindistan’da Pallava ve Çalukya krallıkları ünlüdürler. Kast sistemi uygulanmaktaydı. Bu sisteme göre Brahmanlar (din adamları), Kşatriyalar (asiller ve askerler), Vaisyalar (çiftçileri sanatkarlar ve tüccarlar), Sudralar (işçiler) ve Paryalar olmak üzere dört sınıf vardı.

7 İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM D
İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM D. Çin: Çin dünyanın en uzun tarihine sahip devletlerindendir. Çin’e adını veren Qin hanedanı m.ö yılları arasında hüküm sürdü.

8 İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM E
İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞDUĞU ORTAM E. Roma-Bizans İmparatorluğu ve Erken Ortaçağda Avrupa: M.ö. 750 yılında krallık olarak başlayan Roma İmparatorluğu, 395 yılında Doğu Roma ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrıldı. Batı Roma 476 yılında Hunları baskısı sonucunda kuzeyden gelen Germenlerin akınları sonucu yıkıldı. Avrupa’da Germenler, Franklar, Angıllar ve Saksonlar hakimeyelerini sürdürüyorlardı.

9 İslam tarihçileri İslam öncesi döneme Cahiliye adını vermektedirler
İslam tarihçileri İslam öncesi döneme Cahiliye adını vermektedirler. Bu cahiliye kelimesi, bilginin zıddı olan “cehalet, bilgisizlik” anlamlarında kullanılmaktan ziyade, “barbarlık” ve “hunharlık” anlamlarına gelmektedir Cahiliye dönemi İslamî dönem Emeviler dönemi Endülüs Emevileri Valiler Dönemi

10 Valiler Dönemi ( ) Başkenti Şam'da bulunan Emevî Devleti daha İslamiyetin ilk yüzyılı olan VII. yüz yılda Kuzey Afrika'nın tümünü eline geçirmişti. VIII. yüz yılın başında Emevî Devletinin Kuzey Afrika'daki valisi olan Musa b. Nusayr, Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik'in desteğiyle bir Berberî kumandan olan Târık b. Ziyâd'ı Calpe Boğazını geçerek İber Yarımadasına gönderdi. Târık b. Ziyâd'ın savaşta geriye dönüş ihtimalini ortadan kaldırmak üzere kendi gemilerini yaktırdığı rivayet edilir. Târık b. Ziyâd, askerlerini toplayarak şöyle bir konuşma yapar:

11 أيها الناس! أين المفرّ؟.. البحر من ورائكم، والعدو أمامكم، وليس لكم والله إلا الصدق والصبر، واعلموا أنّكم في هذه الجزيرة أضيع من الأيتام في مأدُبة اللّئام ... "Ey insanlar; nereye kaçabilirsiniz artık?.. Arkanızda deniz, önünüzde düşman. Allah'a and olsun ki, sizin için sabır ve sadakatten başka yapacak bir şey yok. İyi bilin ki, siz bu adada alçaklar meclisindeki yetimlerden daha az imkâna sahipsiniz. Karşınızda düşman, askerleri ve silahlarıyla sizi bekliyor. Yiyecekleri sebil gibi, sizin neyiniz var? Kılıçlarınızdan başka sığınağınız ve düşmanlarınızın elinde kapabildiğinizden başka yiyeceğiniz yok. Uzun süre azıksız kalıp da bir şey beceremezseniz, yerinizde yeller eser...” diyerek meşhur konuşmasına devam eder. Bunun üzerine askerler cengaverce çarpışırlar.

12 O zamanlar İber Yarımadası Germen asıllı bir millet olan Vizigotların elindeydi ve başkentleri Toledo kentinde bulunuyordu. Târık b. Ziyâd Vizigot kralı Rodrigo'yu ağır bir yenilgiye uğrattı. Vizigot krallığı parçalandı ve bütün İber yarımadası kısa bir süre içinde Müslümanların eline geçti. Böylece peygamberin vefatından yalnızca 80 yıl sonra Müslümanlar, Hicaz çöllerinden kalkıp İber yarımadasına ayak basıyorlar ve bundan 20 yıl sonra da, yani peygamberin vefatından 100 yıl sonra, Paris’in 234 km. yakınlarına kadar uzanıyorlardı.

13 750 yılına kadar Endülüs, Emevilerin gönderdiği valiler tarafından yönetildi. 750 yılında Abbasiler Bağdat'ta halifeliklerini ilan ettiler ve Emevî hanedanından Abdurrahmân b. Muâviye, Endülüs'e kaçarak kendisini Emevi emiri ilan etti ve Kurtuba (Cordoba) kentini kendine başkent yaptı Endülüs Emevileri Dönemi ( ) Tavâifü’l-Mülûk (Beylikler) Dönemi ( ) Murabıtlar Dönemi ( ) Muvahhidler Dönemi ( )

14 Gırnata (Granada) Sultanlığı ( ) Katalan Kralı Fernando ile Aragon Kraliçesi İzabel 1476 yılında evlenerek Hıristiyan birliğini sağlamışlar, iki ordu birleşerek Müslümanlara saldırmışlardır. Gırnata’nın son emiri Ebû Abdullah, büyük bir orduyla üzerine gelen Fernando ve Kraliçe İzabel ile yazılı bir anlaşma yaparak şehri terk ederken, Sierra Nevada dağlarının bir geçiş yeri olan tepesinden dönüp geriye bakar. Çaresiz, kendini tutamayıp ağlamaya başlar.

15 Bunun üzerine Emir Abdullah’ın annesi, kahırla azarlar oğlunu ve ona şöyle der: - Ağla oğlum ağla!.. Erkek gibi karşı durup çarpışmadın, bari kadınlar gibi ağla! ’den beri Sierra Nevada dağlarındaki bu geçide “El Ultimo Suspiro del Moro (Mağriblinin Gözyaşı Tepesi)” denir.

16 İstiklal Marşı şairimiz merhûm Mehmet Akif'in mısralarıyla bu durum şöyle ifade edilir: Endülüs tacı elinden alınan bahtı kara, Savuşurken o güzel mülkü verip ağyâra, Tırmanır bir kayanın sırtına etrafa bakar; Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar, Başlar ağlatmaya biçareyi hüngür hüngür! Karşıdan vâlide sultan bunu pek haklı görür, Der ki : "Çarpışmadın erkekler gibi düşmanlarla; Şimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun ağla!..

17 Bu dönemde Endülüsten Gırnata Sultanı XII
Bu dönemde Endülüsten Gırnata Sultanı XII. Muhammed Ebû Abdullah es-Sağîr’in gönderdiği bir elçi Osmanlı Sultanı II. Beyazıt’ın huzuruna çıkar ve yardım ister, sonra şair Ebû’l-Bekâ Sâlih b. Şerîf er-Rundî'nin (ö.684/1285) “Endülüs Mersiyesi”ni çıkarıp sultana uzatır. Çok uzun olan mersiyeden de birkaç mısrayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Her yükselen bir gün düşer, inişler başlar zirveden Ömrün mutlu günlerine niçin aldanır ki insan Her şey değişir gök gibi, bir gün pırıl pırıl, bir gün bulutlu Sen de öylesin işte, bugün güldürmüşse zaman, yarın ağlatır

18 Böylece 1492'de Gırnata Sultanlığı/Benî Ahmer Devleti yıkılır ve İspanya’daki 781 yıllık İslam egemenliği son bulur Müdeccenler ve Moriskolar ( ) İspanya kralı III. Felipe bir fermanla yılları arasında Müdeccenleri İspanya'dan kovdu. Bunun üzerine kadar Müdeccen vatanlarını terk ettiler. Böylece Müslümanların İspanya'daki izi büyük oranda silindi.

19 Endülüs Tarihinin Temel Özellikleri
1. Endülüs Emevileri, İslam dinini, İspanya üzerinden Avrupa’ya soktular. 2. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurup, batıya ilim ve fen ışıklarını saldılar. Hıristiyanlık alemini uyandırıp bugünkü müspet ilerlemenin temelinin atılmasına sebep oldular. Dünya üzerindeki ilk üniversite Fas’ın Fez şehrinde bulunan Karaviyyîn Üniversitesi idi. Bu üniversite 859 yılında kurulmuştu. (Kurtuba 901, Ezher 972) (Bologna 1088, Paris 1155, Oxford 1163)

20 3. Endülüste ilme ve alimlere çok değer verildiğinden Endülüs’te ilim ve fen çok ilerledi. Her memleketten ilim öğrenmek için insanlar Kurtuba’ya akın akın toplandılar. Kurtuba’da büyük ve mükemmel bir tıp fakültesi kuruldu. Avrupa’da ilk defa kurulan Tıp Fakültesi budur. Avrupa kralları ve devlet adamları, tedavi için Kurtuba’ya gelir, gördükleri medeniyete, güzel ahlaka, misafirperverliğe hayran kalırlardı. 4. Daha X. yüzyılın başlarında Kurtuba’da, yalnız katalogu 44 cilt tutan el yazma eser bulunan kütüphane vardı. (Millî Kütüphane kitap) Ayrıca emsali pek az bulunan ince sanatlı saraylar, camiler, bahçeler meydana getirildi.

21 5. İslam Dünyasına karşı Avrupa'da Haçlı düşüncesinin doğuşu ve savaşların başlamasına sebep olmuş bir Müslüman devletidir. Bu açıdan, Doğu-Batı veya İslam-Hıristiyanlık Mücadelesi Tarihinin Ortaçağ dilimindeki en önemli safhasıdır. 6. İçerisinde 3 büyük semavî din mensuplarını barındıran çok kültürlü yapısıyla bir hoşgörü medeniyetidir. Dolayısıyla günümüzün en büyük "dayatması" sayabileceğimiz medeniyetler çatışması iddiasının anti-tezidir. Medeniyetler diyaloğu ve medeniyetler ittifakının da bir tezi niteliğindedir.

22 4. Abbasiler dönemi 5. Selçuklular dönemi 6. Osmanlı dönemi

23 Bunların dışında da Mısır’da ve Asya’nın çeşitli bölgelerinde Müslüman devletler kurulmuş ve onlar da İslam medeniyetine katkılarda bulunmuştur. Ancak bu konuşmamızın sınırları içinde bu kadarıyla yetinmek yararlı olacaktır. Öte yandan günümüzde genel sekreterliğini Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu hocamızın yaptığı İslam Konferansı Teşkilatına üye 57 ülkede İslam kültür ve medeniyeti hâlâ devam etmektedir.

24 Ana hatlarıyla batı medeniyeti üzerinde etkili olmuş Müslüman devletlerin tarihleri hakkında bilgi verdikten sonra, İslam dünyasında bilim ne zaman başladı? sorusunu sorup bu soruya cevap vererek İslam medeniyetinin Batı medeniyetine etkilerini daha iyi anlamaya çalışalım.

25 Ortaçağ, (476 Batı Roma imparatorluğunun yıkılışı, malumunuz bu tarih öncesindeki zaman aralığına ilk çağ adı veriliyor Doğu Roma imparatorluğunun yıkılışı) Avrupa için karanlık bir karakter arz ederken, tarih sahnesine 610’lu yıllarda İslam dini çıktı. Kısa bir sürede oluşup, yine kısa bir sürede geniş bir coğrafi alana yayılarak temas ettiği kültür ve medeniyet bakiyelerinden yararlanmaya önem verdi. Antik Yunan ve Hint bilim ürünleriyle temas kurma çabasına girdi. 8. yüzyıl başlarından itibaren yoğun ve programlı bir çeviri faaliyeti sonunda, Antik Yunan ile Hint bilim ve felsefe eserlerinin çoğunluğu Arapçaya tercüme edildi. Böylece 8 ile 16. yüzyıllar arası İslam dünyası bilim bakımından dünyanın en üstün topluluğu durumuna geldi.

26 Özellikle 8. ile 16. yüzyıllar arasında İslam alimleri tarafından zamanın bilim dili olan Arapça hazırlanan eserler, 10. yüzyıl başlarından itibaren, önceleri Endülüs ve Sicilya’ya buralardan da diğer Avrupa şehirlerine intikal etti. Bu eserler Avrupa’nın ünlü mütercimleri tarafından önce Latinceye, 17. ve 18. yüzyıllarda da günümüz Batı dillerine çevrildi.

27 Avrupalı bilim adamları kendilerine ulaşan temel eserlerden yararlanarak, ancak 17. yüzyılın başlarından itibaren, bilimi bugünkü seviyesine ulaştırabilme gayreti içerisine girebilmişlerdir. Daha açık bir ifade ile, İslam bilginleri tarafından yazılan eserler ve geliştirilen bilim müesseseleri, Batı dünyasının bilimsel düşünce ve araştırma duygularını önce harekete geçirdi, daha sonra da bilime yeni bir canlılık ve hız kazandırdı, demek mümkündür.

28 Bu arada İslam dünyasında ilmî çalışmalara önem verilmesinin sebepleri üzerinde durmak konuyu daha anlaşılır hâle getirecektir: İslam âlimlerinin ilham kaynağını Kuran-ı Kerim ve Hadisler oluşturur. İlk emri “ikra’ (oku)” ile başlayan bir dinin mensupları “velâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn (yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki Kur’an’da zikredilmesin (Enam, 57).” ayetini çalışmalarına rehber edinmişlerdir. Zümer suresi 9. ayette de “Hel yestevi’llezîne ya’lemûne ve’llezîne lâ ya’lemûne (Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” denilerek ilmî konulara ve ilim adamlarına verilen önem açıkça ortaya konulmaktadır.

29 Kuran-ı Kerim’de dini ilimleri ve fıkhı öğrenmeyi emreden yüz elli ayete karşılık, genel anlamda bilgiyi emreden 750 kadar ayet bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz de pek çok hadislerinde bilimi teşvik etmiştir. Bu konuda birkaç hadisi örnek verebiliriz: “Utlubû’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahdi (Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.)” “Utlubû’l-ilme ve lev bi’s-Sîn (İlim Çin’de bile olsa alınız.)” “Rutbetu’l-ilmi a’le’r-rutebi (İlim rütbesi rütbelerin en büyüğüdür.)”

30 Bunun yanında aynı düşünceden hareket eden hükümdarlar da sürekli olarak ilim adamlarını maddî ve manevî bakımdan desteklediler. Bunlardan Beytü’l-hikme’yi kuran Halife Harunurreşîd’in telif ve tercüme edilen eserlere ağırlığınca altın verdiği, Selçuklu hükümdarı Nizamülmülk’ün devlet hazinesinin büyük bir kısmını bilimin ilerlemesi için sarf ettiği, Horasan ve Maveraünnehir Hükümdarı Uluğbey’in bilimin hükümran olduğu bir ülkenin ferdi olmayı hükümdarlığa tercih eden bir kimse olduğu, Fatih Sultan Mehmet’in ilim ve sanat erbabını meclisinden eksik etmediği bilinen tarihi gerçeklerden bazılarıdır.

31 Hatta Fatih Sultan Mehmet dünyanın çeşitli yerlerindeki değerli bilim adamlarını İstanbul’a davet etmiştir. Örnek olarak Ali Kuşçu’yu Tebriz’den davet etmiş (1472 civ.), yolculuğu süresince ona hizmet edecek ve masraflarını karşılayacak adamlar görevlendirmiş. Her konak için bin dirhem harcanmış. Bundan başka, Ali Kuşçu'nun kafilesi İstanbul'a yaklaşınca, Sultan Fatih, şehrin kadısı Hoca-zâde'nin başkanlığında ilim adamlarından oluşan bir heyeti onu karşılamaya göndermiştir. Bütün bunların yanında görev başındaki hükümdarlar, devlet adamları, zengin aileler ilme ve ilim adamlarına hizmet etmek amacıyla zengin vakıflar da kurdurmuşlardır. Buradan hareketle İslam Medeniyeti aynı zamanda bir vakıf medeniyetidir, demek de mümkündür.

32 İslam dünyası bilimde ileri iken, ortaçağda Avrupa ne durumda idi?
17. yüzyıla kadar Avrupa cehalet karanlıkları içinde idi. Çünkü bu yüzyıla kadar kilise, çalışmaları dolayısıyla bilim adamlarını ya aforoz ediyor veya engizisyon mahkemelerinde süründürüyordu. Dolayısıyla bilim yasaklanmış oluyordu. Bunlara ait bilim tarihinden pek çok örnek göstermek mümkündür: 1209 yılında Paris'te bir kilise tarafından Aristo'nun eserlerinin okunması yasaklanmıştı. Halbuki İslam dünyasında o tarihlerde Aristo'nun eserleri üzerine yazılan şerh ve tahliller birbirini takip ediyordu.

33 Başka bir örnek de şudur:
16. yüzyıl başlarında yaşamış Polonyalı Kopernik ( ), İslam alimlerinin eserlerinden esinlenerek dünyanın hem kendi ekseni çevresinde ve hem de güneş çevresinde döndüğü gerçeğini Hıristiyanlığa karşı bir suç işlemiş olmak ve aforoz edilmek korkusuyla uzun yıllar bir sır olarak saklamıştır. Kopernik'in Gök Cisimlerinin Hareketleri Üzerine adlı eseri, 1543 yılında öldüğü gün ancak yayınlanabilmiştir.

34 Batılı meşhur psikolog Gustave Le Bon (ö
Batılı meşhur psikolog Gustave Le Bon (ö.1931) bu dönemle ilgili olarak şunları diyor: “Avrupa’nın bütünüyle karanlık bir vahşet devri yaşadığı sıralarda, İslamın hakim olduğu iki büyük şehirde, Bağdat ve Kurtuba’da yeryüzünü parlak ışıklarıyla aydınlatan iki medeniyet hüküm sürüyordu.”

35 İslam Kültür ve Medeniyetinin Batıya Giriş Yolları ya da Pencereleri:
1. İspanya (Endülüs):

36 1903 Nobel Fizik Ödülü sahibi ve Radyum elementini bulan Fransız fizikçi Pierre Cuirie ( ) bir konuşmasında Endülüs Medeniyetiyle ilgili söylediği cümleler burada kayda değerdir: "Endülüs'ten bize otuz kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Eğer yakılan bir milyon kitabın yarısı kalmış olsaydı, bugün çoktan uzayda galaksiler arasında seyahat ediyorduk."

37 2. Sicilya ( ): Müslümanlar, Sicilya’yı 827 yılında fethe giriştiler, 878 yılında da adanın tamamına egemen oldular. Sicilya, 1092 yılına kadar iki yüz yıldan fazla bir zaman, kısmen veya tamamen Müslümanların elinde kaldı. Bu sürede, Sicilya’da Doğu İslâm bilim ve kültürü köklü bir etki bıraktı. Buradan da İtalya üzerinden Batıya geçiş yaptı.

38 3. Haçlı Savaşları: ( ): Doğudan Selçukluların Malazgirt Meydan Savaşını kazanıp ondan önce ve sonra Bizans'ı sıkıştırmaları; güneyden Sicilya Müslümanlarının Papalığı vergi vermeye mecbur etmeleri, batıdan Endülüs'te gelişen olaylar, uzun süreden beri uyumakta olan Hıristiyan âleminin uyanarak papalığın buyruğu altında toplanmasına neden oldu yılında Tuleytila (Toledo) zapt edildi, 1091 yılında Sicilya'daki son Müslüman yerleşim merkezi ortadan kaldırıldı ve 1096 yılında Haçlı Savaşları başladı.

39 Avrupa Haçlı savaşlarında İslâm topraklarını alamadı
Avrupa Haçlı savaşlarında İslâm topraklarını alamadı. Haçlılar bu savaşlarda milyonlarca kayıp verdiler, fakat bir buçuk asırdan fazla süren sekiz Haçlı savaşı Avrupa’nın İslâm medeniyetini tanımasına sebep oldu. Batılılar yel değirmenlerini bu savaşlar sayesinde öğrendiler. Kanallarla tarım yapıldığını da bu savaşlarda gördüler. Oyuklu ok, trampet, silâhlık, barut gibi askerî malzemeleri de bu sayede elde ettiler.

40 Müslümanların kullandığı rakamlar, ‘Chiffre Arab’ diye batıya bu savaşlardan sonra geçti. Günümüzde bile Windows işletim sisteminde şu anda kullandığımız rakamlar için Arabic terimi kullanılmaktadır. Arapların kullandıkları rakamlar için de Hindi terimi kullanılmaktadır. Araçlar’dan Seçenekler’e girip Karmaşık Komut Dosyaları’na tıkladığınızda bunu göreceksiniz. Bu savaşlar sırasında saatten ipekli kumaşa kadar her şey batının gözünü kamaştırdı. Batılılar, o dönemde giyinmeyi bile Müslümanlardan öğrendiler. Gömlek mânâsına gelen “chemise” kelimesinin Arapça “kamîs” kelimesinden alındığı açıkça görülmektedir.

41 Rönesans Avrupasında çok sevilen lute (lavta) ise, Arapça el-ûd’dan gelir.
Satrançta Farsça kelimeler mevcuttur. Batılılar da bu kelimeleri kullanır. Şah-mat kelimesi, İngilizcede Çek Meyt şeklinde geçer. Şah mâte’den (yani şah ölmüştür’den) başka bir şey değildir. Batıda orta öğretimin bitirilmesi için uzun yıllardan beri kullanılan Bakalorya sınavı, o dönemde medreselerde icâzetnâmelerin sonunda geçen Arapça bi-hakki’r-ri‘âye ifadesinin benzeridir. Üniversite eğitimini tamamlama anlamında kullanılan lisans (licence/izin) tabiri de, İslâmî eğitimin en bâriz vasıflarından biri olan İcâzet (İzin)’in bir benzeridir. İcâzet, bir hoca tarafından belli bir eğitim programının sonunda öğrenciye verilen diploma idi ki, bu, öğrenciye eğitim aldığı konularda ders verme hakkını tanıyordu. Bu izin daha IX. asırda medreselerde mevcuttu.

42 Batı Felsefesine, Descartes (ö
Batı Felsefesine, Descartes (ö.1650)'tan sonra en büyük açılımı getirmiş olan Alman filozof Immanuel Kant (ö.1804)'ın doktora diplomasının başında 'Besmele' vardır. “Eğer İmam-ı Gazalî olmasaydı, onu incelemeseydim, bu doktora tezini veremezdim.” dediği de rivayet edilmektedir.

43 İslam Medeniyetinin Dili Olan
Arapçadan Batı Dillerine Geçen Kelimelere Birkaç Örnek Şerâb → sirup, Kahve → coffee, cafe, Sukker → sugar, zucker, el-Kuhûl → alkohol, Ruzz → rice, reis (pirinç), Sıfr → chiffre, ziffer, Ta‘rîf → tarif, Şeyh → shek, el-Cebr → algebra, Mahzen → magasin, Gîsâre → gitar.

44 İslam Medeniyetinin Dili Olan
Arapçadan Batı Dillerine Geçen Kelimelere Birkaç Örnek Rızk → riziko, Leymûn → lemon, Kutn → cotton, Sakk → cheque, Emîru’l-Bahr → admiral, Dâru’s-Sinâ‘a → arsenal, el-Kimyâ → alchemy el-Cebr → algebra, el-Kaly → alcaly, Ğazâl → gazelle.

45 Araplar, Semerkant seferlerinde Türklerin kâğıt fabrikalarını gördüler
Araplar, Semerkant seferlerinde Türklerin kâğıt fabrikalarını gördüler. Abbasîler zamanında muhtelif beldelerde, Türk sistemi fabrikalar kuruldu. Avrupalılar kâğıdı Şam’da gördükleri için onun adına ‘Karta Damasana’ dediler. Haçlılar, bu savaşlar sırasında Müslümanların yenilmez gücü karşısında tutunup kalamazken, ülkelerine döndüklerinde iki şeyin farkına varmışlardı: 1- Gelişmiş İslâm ülkelerine nispetle Batı'nın çok geri olduğunun, 2- Müslümanları yenebilmek için onların sahip bulundukları bilim ve teknikleri elde etmek gerektiğinin.

46 İyi tespit edilen bu hedeflere ulaşabilmek için öncelikle Müslümanlardan geri aldıkları Sicilya ve Endülüs gibi bölgelere, daha sonra da bizzat İslam memleketlerine gittiler ve İslam ilim ve düşüncesini yakından öğrenip tanıyarak, ülkelerine taşımaya çalıştılar.

47 4.İslam Ülkelerine Yapılan Seyahatler:
10. yüzyıl başlarından itibaren bilim heveslisi İspanyol seyyah öğrenciler, İslâm ülkelerinde bulunan medreselere öğrenim gayesiyle guruplar halinde gelmeye başlamıştır. Bu öğrenci gurupları medreselerde öğrendikleri bilgileri ve ilginç gördükleri eser ve aletleri Endülüs’e (İspanya’ya) götürmüşlerdir. Müteakip yıllarda uzman seviyesindeki kimseler ile ticaret erbabı kisvesi altındaki kişiler İslâm ülkelerindeki eserleri Endülüs’e intikal ettirmek gayesiyle Bağdat, Şam, Basra, Kahire, İstanbul… gibi şehirleri adım adım dolaşarak elde ettikleri ilmî eserleri sandıklar içerisinde Endülüs’e taşımışlardır.

48 Fransız düşünür Voltaire (1694-1778)’in doğuyla ilgili şu sözleri de kayda değerdir:
“Eğer ki bir filozof dünya üzerinde olan biteni anlamak istiyorsa, önce bütün sanatların beşiği ve Batının her şeyi borçlu olduğu Doğuya yüzünü dönmelidir.”

49 5. Hıristiyan Ailelerin Müslüman Aileler İle Akrabalık Kurma Gayretleri:
  Son derece enteresan olmasına rağmen, bilim heveslisi ve bilim erbabı bazı Hıristiyan aileler, İslâm bilim ve kültürünü elde etmek gayesiyle, Müslüman aileler ile evlenmek suretiyle akrabalık kurma yolunu tercih ettiler. Tuleytıla (Toledo)’yı istila eden ve Müslüman İşbiliye (Sevilla) Melikesinin kızı ile evlenen VI. Alphons’un Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında ilmî ve kültürel yakınlığın meydana gelmesinde büyük oldu. Kaynakların bir kısmı, bu evliliği takip eden yıllarda, Bağdat’taki Beytü’l-Hikme‘nin benzeri olan medreselerin Toledo’da da kurulduğunu belirtir.

50 Bu şekilde beş ayrı pencere hâlinde belirttiğimiz gayretlerin neticesi, İslâm alimleri tarafından yazılan eserlerin pek çoğu, el yazma halinde Avrupalı alimlerin eline geçmiş oldu. Bugün; Vatikan, Oxford, Paris (Bibliotheque Nationale), Londra (British Museum), Berlin, Moskova ve Leiden Kütüphaneleri, Doğu yazma eserlerinin zenginliği ile ün yapmış kütüphanelerdir. Batı Dünyasında düşünce hareketinin doğup gelişmesinde, gerek Latin Ortaçağının uyanışında, gerek Batı'nın yeniden doğuşunda (Renaissance) ve gerekse Hıristiyanlığın yeniden biçim kazanışında (Reforme) en önemli faktör, -uzun süre göz ardı edilmesine karşılık - İslam Düşüncesinin, kültür ve medeniyetinin Latin mütercimler kanalıyla Batıya aktarılması olmuştur.

51 Gelişmiş durumdaki medreselerde okutulan ders programları, medreselerin gerçek ilmî hüviyetini ortaya koyar. Bunlardan Bağdat Nizamiye Medreselerinde okutulan dersler şöyle idi: Din ve hukuk derslerinde Kuran, Tefsir, Hadis dersleri; dil ve edebiyat derslerinde Arap ve Fars edebiyatları ile Arapça sarf nahiv; müspet ilim derslerinde de tıp, cerrahi, riyaziye, astronomi, tabiiyyat (fizik-kimya) vb. dersler okutulurdu. Müsteşrikler tarafından hazırlanan bilim tarihi eserlerinde, isim bırakmış çok sayıda İslâm bilgininin ismini görmek mümkündür. Kaynaklarda, sadece astronomi dalında, bugünün astronomi bilgini tanımına uygun, 534 Müslüman astronomunun adı geçmektedir. Yine bugünün mütehassıs tabip tanımına uygun ihtisâs sahibi 800 hekim sadece Bağdat'ta mevcut idi.

52 1. Taberî’nin Etkisi ( ) Kendi adıyla anılan Taberî Tarihi Batı dillerine çevrilmiş ve tarihçilik konusunda batılı tarihçiler üzerinde etkili olmuştur. 2. Razi’nin Etkisi ( ) Batıda Razes olarak tanınmıştır. İslam dünyasında ilk büyük tabip olarak tanınır. Ona şarkın Calinos’u denir. Ancak o Calinos’u çok ileri geçmiştir. Çiçek ve kızamık hastalıklarını ilk bulan da odur. Onun çeşitli hastalıklarla ilgili eserleri batı dünyasında İbn Sina’nın eserlerinin okutulduğu gibi, 7-8 asır okutulmuştur.

53 3. Farabi’nin Etkisi ( ) Farabi’nin ismi Batı dünyasına oldukça doğru geçti. Onun önemli etkisi ilimlerin sınıflandırılması alanında olmuştur. Batıda Farabi öncesinde ilimler Trivium (Üçüzlü) ve Guatrivium (Dördüzlü) olarak iki kategoriye ayrıldı. Üçüzlü ilimler; nahiv, mantık ve beyandan; dördüzlü ilimler; hesap, hendese, musikî ve felekiyattan ibaretti. Bu tasnif de Aristo, Oklid ve Batlamyus’a ait Arapça tercümelere istinaden yapılıyordu.

54 Avrupa’da 13. asırdaki yeni üniversitelerde bu yedili tasnif yerine, Farabi’nin ilimleri üçe ayıran orijinal tasnifi kabul görmeye başladı. Bu tasnife göre ilimler; fizikî ilimler, riyazî ilimler ve metafizik ilimler şeklinde sınıflandırılmaktaydı. Farabi’nin musikî itibariyle de Batıya etkisi oldu. Eski Yunan’da musiki fizik ve tabiat bilimleri arasında geçerdi. Müstakil bir bilim olarak okutulmazdı. İlk defa Farabi Kitâbu’l-Mûsîkâ el-Kebîr diye bir kitap yazdı. Musiki bu sayede kendi başına bir ilim oldu. Sol anahtarını ve beş hatlı notayı da ilk defa Müslümanlar kullanmıştır.

55 4. Mesûdî’nin Etkisi (ö.957) Otuz ciltlik Kitâbu Ahbâri’z-Zemân adlı eserini kaleme aldı. Eser dünyanın yaradılışı ile başlar, kısa bir coğrafi özetten sonra İslam dünyası dışındaki milletlerden söz eder, Mısır tarihine dair olayları ayrıntılı bir şekilde anlatır. Kral I. Wilhelm için de bir kitap yazmış ve ona da Kitâbu’l-Memâlik adını vermiştir. Onun bu eserlerinin coğrafya alanında batı dünyasında etkisi olmuştur.

56 5. İbn-i Sina’nın Etkisi (980-1047)
Adı Latinceye Avicenna diye geçmiştir. Onun Batıya etkisi biri tıp, diğeri de felsefe alanında olmuştur. el-Kânûn fi’t-Tıb ve Şifâ adlı eserleri Latinceye çevrilerek Avrupada uzun yıllar üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. Onun Hay b. Yakzân adlı hikayesi de doğulu ve batılı edebiyatçılar üzerinde etkili oldu. Batı dünyasında İbn Tufeyl (ö.1184) 1136’da İbn-i Sina’nın bu eserinden etkilenerek aynı adla bir roman yazdı. Romanda kahraman Hay ıssız bir adada tek başına bütün ilimleri keşfetti. Bu felsefî roman 1671 yılında Latinceye çevrildi. İngiliz edebiyatçılarından meşhur Daniel de Foe ( ) şöhreti bütün dünyaya yayılan Robenson Crusoe’sini bu romandan esinlenerek kaleme aldığı aşikardır. Yine İtalyan edebiyatçı Dante ( ) Divina Comedia (İlahî Komedya)’sını yazarken bu eserden esinlenmiştir.

57 6. Maarrî’nin Etkisi ( ) Özel olarak Abbasi dönemi Arap edebiyatının ve genel olarak da Arap edebiyatının en meşhur şairlerindendir. Onun Luzûmu mâ lâ Yelzem adlı şiir kitabı Avrupalı müsteşriklerin dikkatini çekmiştir. Dante’nin Divina Comedia (İlahî Komadya)’sını yazarken İbn-i Sinâ’nın Hayy b. Yakzân’ından esilendiği gibi, Maarrî’nin Risâletu’l-Ğufrân’ından da etkilendiği açıktır. Hatta hem Maarrî, hem de Dante’nin Endülüslü edebiyatçı İbn Şuheyd’in (ö.1035) et-Tevâbi‘ ve’z-Zevâbi‘ adlı eserinden esinlendikleri kaynaklarda ifade edilmektedir.

58 7. İdrisî’nin Etkisi ( ) Batılıların doğulu coğrafyacı denince akıllarına ilk gelen İdrisi’dir. Raymond onun için “coğrafyada hakiki bir abide kurdu.” der ve onu Strabon’la aynı seviyede görür. Dünyanın çeşitli yerlerini gezdi. Onun çizdiği harita on ikinci yüzyılda çizilmesine rağmen dünyanın bugünkü şekline en yakın olan haritalardandır. Yazdığı coğrafya kitabı da uzun yıllar batılı harita ressamları tarafından ufak değişikliklerle kopya edilmiştir.

59 8. İbn-i Rüşd’ün Etkisi (1126-1198)
Batıda Averros adıyla tanınır. Batılılar ve Yahudiler nezdinde hiçbir Müslüman alimin ulaşamadığı şöhrete ulaştı. Tabip olarak çok tutuldu. Aristo şerhçisi olarak da müstesna bir yere sahip oldu. 13. asrın ortalarında onun bütün eserleri Latinceye çevrilmiştir. Katolik ilahiyatının en büyük ilim adamı St. Thomas’ın üzerinde eserleri incelendiğinde etkisi açıkça görülmektedir. Batı dünyasında İbn Rüşd’ün etkisi o kadar arttı ki bazı çevreler onu eserlerinin yasaklanmasını dahi talep ettiler. Tabii ki bu hareketler Hıristiyan orta çağ taassubunun belli başlı karakteristiklerinden birisi olarak kabul edilmelidir.

60 9. İbn Haldûn’un Etkisi (1332-1406)
İbn Haldûn’un günümüze ulaşan tek eseri yedi ciltlik, Kitâbu’l-İber’dir. Bir dünya târihi olan bu eser, üç bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölüm, Mukaddime’dir. İkinci bölümde Arapların târihi yanında, Suriye, Pers, Yahûdî, Kıpti, Yemen, Roma, Türk ve Frenkler târihi; üçüncü bölümde ise Berberîlerin ve güney Afrika’daki Müslüman hânedânların târihi anlatılmaktadır. Bütün Avrupa târihçilerinin birçok konularda mürâcaat ettikleri ana kaynaktır. Bu târih kitabının girişi olan Mukaddime başlı başına meşhur bir eserdir. İbn Haldun bu eserinde bir devletin hayatı ile bir ferdin hayatı arasında benzerlik kurar. Batılı ilim ve fikir adamlarından özellikle Montesqieu, J.J. Rousseau, Makyavel üzerinde çok etkili olmuştur.

61 10. Ali Kuşçu’nun Etkisi (1410-1484)
Batılı ilim adamları üzerindeki etkisi daha çok astronomi alanında olmuştur. Özellikle Regiomontanus ve Kopernik üzerinde etkili olmuştur. Batıda Kopernik öncesinde astronomi alanında Batlamyus’un yer merkezli sistemi hakimdi. Kopernik sonrasına güneş merkezli sisteme geçilmiştir. Bu geçişin alt yapı çalışmaları olmadan ortaya çıkması astronomi alanında çalışan bilim adamlarınca soru işaretiyle karşılanmıştır.

62 Oklahoma Üniversitesi bilim tarihi profesörlerinden şu anda Kanada Mcgill üniversitesinde görev yapan Lübnan asıllı Cemil Receb, bu etkileşimi yazdığı makalelerinde belgeleriyle ispatlamıştır. Ona göre Regiomontanus al-Magest adlı eserinde Ali Kuşçu’dan alıntı yapmış, ancak kaynak belirtmemiştir. Ancak Regiomontanus, Ali Kuşçu’nun Risâle-i Fethiyyesini nasıl görmüştür? Cemil Receb’e göre Trabzon asıllı Kardinal Bessarion, 1460’da İstanbul’u geri almak amacıyla düzenlenecek olan bir haçlı savaşları için destek aramak üzere Viyana’ya gelmiş ve burada Regiomontanus ile görüşmüştür. Bessarion’un elinde Ali Kuşçu ve diğer Müslüman astronomlarının eserlerinin Yunanca çevirileri olduğunu düşünmektedir.

63 Avrupa’ya etki eden Müslüman alimler ve etki alanlarına örnekler verdikten sonra, birkaç ilim adamını da adı ve öne çıktığı alanla burada anmak yararlı olacaktır kanaatindeyim. Cebir ilmini kuran ve sistemleştiren Harezmî (ö.850)'dir. -Dünyanın eğimini 23 derece 27 dakika olarak ilk hesaplayan Ahmed Ferganî (ö.861)’dir. -Trigonometri ilminin kurucusu el-Battânî (ö.929)'dir. -Kimya ilminin kurucusu Câbir b. Hayyân (ö.970)'dır. -Optik fiziğin kurucusu İbnü'l-Heysem (ö.1039)'dir. -Mekanik ilminin kurucusu el-Cezerî (ö.1206)’dir. Ondalık sayı kavramında virgül işaretini ilk defa kullanan Gıyaseddin Cemşid (ö.1429)'dir.

64 - Pasteur (1895)’den önce mikrobu bulan kişi İstanbul’un manevî fatihi Akşemsettin (ö.1460)’dir.
-Amerika kıtasının varlığını Kristof Kolomb'dan önce bilen ve ilk defa bugünküne çok yakın dünya haritasını çizen Piri Reis (ö.1554 )’dir. - Planörcülüğün öncüsü Hezarfen Ahmed Çelebi (1640)’dir. -İlk defa füzeyle uçan kişi Lagari Hasan Çelebi (ö.1650)’dir –Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden alim Kambur Vesim Efendi (ö.1760)’dir..

65 Prof. Dr. Fuat Sezgin ( )

66 Prof. Dr. Fuat Sezgin hocamızın kurduğu İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi ile ilgili şu cümlelerini burada sizlerle paylaşmak yararlı olacaktır kanaatindeyim: ''Müslümanlar, ilimler tarihindeki muazzam yerlerini bilmedikleri için veya yanlış bildikleri için Avrupalılar karşısında büyük bir aşağılık duygusu içindeler. Benim amacım onlara atalarının ilimler tarihindeki muazzam yerini öğretmektir. Goethe Üniversitesinde uzun yıllar süren çalışmalardan sonra İslam bilginlerinin bilimler tarihinde keşfettiği aletleri tanıdım. Kaybolan bu aletlerin modellerini yaparak bir müze kurmaya karar verdim. Başlangıçta 'Acaba 20 aleti bulabilir miyim, onların modelini yapabilir miyim?' diye düşünüyordum. Frankfurt'taki müzede şimdi alet var. Bu muhteşem bir müze oldu.''

67 “Müzede bir yer küresi var. Bu yer küre çok mühim
“Müzede bir yer küresi var. Bu yer küre çok mühim. Bu, dünyada yapıldığı bilinen fakat kaldığı bilinmeyen bir alet. IX. yüzyılın başlarında Abbasi Halifesi Me’mûn'un 70 coğrafyacı ve astronoma dağıtarak 30 senede hazırlattığı dünya haritası. O dünya haritası kaybolmuştu, bilinmiyordu, onu keşfettik. Keşfettikten sonra bastık ve küre haline getirdik. Bu insanların tasavvurlarını allak bullak ediyor.

68 Prof. Dr. Fuat Sezgin ( )

69 Bir de Müslümanlar tarafından icat edilen bir saat var
Bir de Müslümanlar tarafından icat edilen bir saat var. Yunanlılar'da ancak günün 1 saatini ölçmeye yarayan saatler vardı. Müslümanlar bunu yarım saate indirdiler. XI. yüzyılın sonlarına doğru dakikaları ölçen saatler yaptılar, bunu bilimler tarihi bilmez. Bir astronomi tarihçisine 'İnsanlar ne zamandan beri dakikaları ölçen saatler yaptı?' diye sorsanız, bilmez. Ben bu saati 10 sene evvel bir kütüphanedeki yazmada buldum ve yaptım.''

70 Prof. Dr. Fuat Sezgin’in konumuza katkı sağlayacak şu cümleleri de oldukça önemlidir:
“Onların başardıklarının bugün küçük bir kesimini biliyoruz. Onlar diğer kültür dünyalarından, özellikle Yunanlılardan aldıkları bilimleri geliştirdiler; yeni bilimleri ortaya koydular, önderlik durumuna geçecek kültür dünyasında ortaya çıkacak bazı bilimlerin yollarını döşediler. 'Büyük' ve 'yaratıcı' diye vasıflandırdığımız bilimin 800 yıl kadar süren bu safhasında, Müslümanların Arapça yazan Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlarının katkısı az olmadı. Bilimler tarihine bu yaratıcı safhada nelerin kazandırıldığının hepsini veya büyük bir kısmını bilmekten henüz çok uzak bulunuyoruz, tamamını tanımak belki hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ama bugün bildiklerimiz, bilimler tarihinin en büyük birkaç safhasından biri karşısında bulunduğumuzu duymamıza yetiyor.

71 Batı merkezli bilimler tarihi, genel olarak İslam medeniyet ve kültürünün bilimler tarihindeki başarılarını, rolünü ve kazanımlarını göz önünde bulundurmuyor. Bu çalışmalar, XV. ve XVI. yüzyılda Avrupa’da gerçekleşen bilimsel başarıların öncüllerini Antik Yunan ve Roma ile ilişkili olarak sunuyor. Geri kalan birkaç istisna çalışmada ise İslam Medeniyeti, Antikçağ ile modern çağ arasında “bir taşıyıcı” olarak tasavvur ediliyor. İşte İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin kuruluşunun temelinde tarih boyunca Müslümanların medeniyete yaptığı katkıları açığa çıkarmak ve bunların bilinmesini sağlamak yatıyor.”

72 “Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin bir çocuğudur.”
“XVI. yüzyılın sonlarında, İslam bilim ve medeniyeti duraklama içine girmeseydi; insanlık, XX. asırda yakaladığı bilimsel seviyeye, 200 yıl önce ulaşırdı. İnsanlık, nükleer enerjiyle de, 200 yıl önce tanışırdı.” Prof. Dr. Fuat Sezgin

73 “Türk genci ecdadının yaptıklarını öğrenince daha büyük işlere imza atmak için güç bulacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk

74 Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.


"İSLAM MEDENİYETİNİN BATI MEDENİYETİNE ETKİSİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları