Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Ozan Örmeci Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisi Uşak Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü öğretim görevlisi Doktora tez konusu:

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Ozan Örmeci Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisi Uşak Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü öğretim görevlisi Doktora tez konusu:"— Sunum transkripti:

1 Ozan Örmeci Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisi Uşak Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü öğretim görevlisi Doktora tez konusu: “Bir Türk Sosyal Demokratının Portresi: İsmail Cem” KİTAPLAR: 1-) Popüler Kültür (2008), Ankara: Elips Kitap 2-) İttihat ve Terakki’den AKP’ye Türk Siyasal Tarihi (2008), İstanbul: Güncel Yayıncılık 3-) Solda Teoriler ve Tarihsel Tartışmalar (2009), İstanbul: Ozan Yayıncılık Web sitesi: Makaleler:

2 “KÜRT SORUNU VE ÇÖZÜM YOLLARI”
SUNUM PLANI 1-) Kürtler 2-) Osmanlı Döneminde Kürtler 3-) Atatürk ve Kürtler 4-) Kürt Sorunu Nedir? 5-) Dört Farklı Bakış Açısı: Sosyoekonomik, İslami, Kimliğe Dayalı ve Marksist Yaklaşım 6-) PKK ve Terör Sorunu 7-) Açılımın Açmazları 8-) Çözüm Yolları

3 1-) KÜRTLER Kürtler Orta Doğu’nun yerli-köklü halklarından olmalarına karşın, tarih sahnesine çıkışları ve Kürt sözcüğünün kökeni konularında bilimsel bilgi eksikliği göze çarpmakta ve birbirinden çok farklı görüşler-teoriler bulunmaktadır. Kürtler tarih boyunca linguistik birliğini sağlayamamaları nedeniyle dağınık ve homojen olmayan gruplar halinde yaşamışlar ve farklı devletlere tabi olmuşlardır. Kürtlerin genel kabul gören kökeni İrani (Pers-Fars) olsa da Kürt topluluklarının homojen bir yapıdan uzak olduğu ve linguistik bütünlüklerinin ötesinde, etnik anlamda çok çeşitli olduğu, tanınmış Kürdolog Vladimir Minorsky dahil birçok bilim adamı tarafından kabul edilmektedir. Kürt sözcüğüne ilk kez Sasaniler döneminde bazı destanlarda rastlanılmıştır ve buradan yola çıkarak Kürt sözcüğünün Farsça “gord (kahraman)” sözcüğünden türediği varsayılmaktadır.

4 1-) KÜRTLER Kürt sözcüğü tarih boyunca Persler ve Araplar tarafından sıklıkla herhangi bir etnik vurgu veya anlam içermeksizin “göçebe” anlamında kullanılmış ve bunun bir sonucu olarak tarihte Kürt olarak anılmış bazı toplulukların etnik anlamda Kürt olup olmadıkları tartışılmıştır. Tüm bunlar sebebiyle Kürtlerin kökeni ve ilk dönemlerine dair kesin bilgilerden ve net bir tarihten söz etmek mümkün değildir. Yaygın görüş Kürtlerin Doğu’dan Batı’ya Zagros dağlarına doğru göçen kuzeybatı İranlı toplulukların bölgedeki İrani olmayan yerli halklarla birleşmesi ile oluştuğudur. Kürtlerin bölgedeki güçleri Türk ve Moğol akınları ve göçleriyle zayıflamış ve bazı Kürt kavimleri Anadolu nüfusuyla kaynaşmış, iç içe geçmiştir. Gerek Selçuklu, gerek Osmanlı döneminde bazı Kürt aşiretleri ise özerkliklerini koruyarak kendi kimliklerini sürdürmüşlerdir.

5 2-) OSMANLI DÖNEMİNDE KÜRTLER
Aslında anti-feodal bir yapıda olan ve bu sayede gittiği bölgelerde halkı derebeylerinin zulmünden kurtardığı ve yaşantısına (din, örf-gelenek, yaşam biçimi) karışmadığı için güçlenen Osmanlı Devleti, Balkanların bir bölümü ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde bu özelliklerini gösterememiş ve bu bölgelerde feodal yapının devamına göz yummuştur. Bu durum Osmanlı coğrafyasının büyük bölümünün aksine Güney Doğu Anadolu coğrafyasında Kürt aşiretlerinin geniş ölçüde özerk hareket etmelerine olanak tanımış ve bölgedeki feodal yapıyı kökleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin asimilasyona başvurmayan barışçıl politikaları nedeniyle tüm diğer etnik gruplar gibi Kürtler de kültürel olarak kendi kimliklerini korumuştur. Ayrıca milletler sisteminin bir gereği olarak Müslüman olan Kürtler, İmparatorluğun birinci sınıf tebasının bir parçası olmuştur.

6 2-) OSMANLI DÖNEMİNDE KÜRTLER
600 yıl süren Osmanlı hakimiyetinde tüm etnik gruplar gibi Kürtler de diğer gruplarla etkileşim içerisinde yaşamış ve bu nedenle Anadolu’da etnik özellikler, dini inançlar ve kültürler birbirine karışmış ve karma bir toplumun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kürtler yüzlerce yıl boyunca Anadolu’nun diğer etnik gruplarıyla -Türkler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, İranlılar, Gürcüler hatta Batı’ya göç etmiş olanları Rumlarla kaynaşmış- ve Anadolu’da ortak bir kültür ve millet doğal süreç içerisinde oluşmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm diğer hanedanlıklar gibi Padişah’a devlete bağlılığı ve vergi vermeyi yeterli görmesi ve ilksel (primordiyal) kimlikleri önemsememesi, dayatmaması imparatorluğun asırlar boyunca ayakta kalabilmesini sağlamış ancak Westphalia Sistemi ve özellikle de Fransız Devrimi sonrası milliyetçilik çağının ve ulus-devlet anlayışının ortaya çıkmasıyla imparatorluğun çok etnikli, çok dinli, çok mezhepli yapısı sorun olmaya başlamıştır.

7 2-) OSMANLI DÖNEMİNDE KÜRTLER
Kürtler, Roderic Davison’ın yaptığı bir araştırmaya göre 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda toplam nüfusun yalnızca yüzde 2,6’sını oluşturmaktadır. Türkler de aynı dönemde devletin toplam nüfusunun % 35’ini oluşturuyordu. Ancak 19. yüzyılda Yunan İsyanı ile başlayan Anadolu’daki milliyetçilik cereyanı ile Kürtlerde de 19. yüzyıl sonlarında ilk milliyetçi fikirler ortaya çıkıyor ve 20. yüzyıl başlarında İngiltere’nin de desteğiyle bağımsız bir Kürt devleti kurma iddiasındaki Kürdistan Teali Cemiyeti kuruluyordu. Yine de Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları’nda beraber verilen mücadele Türk-Kürt kaynaşması ve kardeşliğinin bozulamayacağını gösteriyordu. Türk nüfusta ise II. Abdülhamid ve İttihat ve Terakki dönemlerinde farklı ölçeklerde kullanılan İslamcılık, Osmanlıcılık gibi politikaların da yetersiz kalması neticesinde Türkçülük ve Türk milliyetçiliği fikri ortaya çıkmıştır.

8 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Andrew Mango’nun da belirttiği gibi Türk ve Kürtleri “ırk kardeş” olarak nitelendirmiş ve iki halk arasındaki uzun yüzyıllar bir arada yaşamaktan kaynaklanan kültür benzerliklerine dikkat çekmiştir. Zaten Misak-ı Milli sınırları etnografik açıdan bakılırsa Türkler ve Kürtlerin birlikteliği olarak yorumlanabilir. Etnik değil, sivil-kültürel bir milliyetçilik türü olan Atatürk Milliyetçiliği uyarınca Kürtler, Cumhuriyet’in asli unsuru ve birinci sınıf vatandaşları kabul edilmişler ve Türk milletinin bir parçası sayılmışlardır. Vatandaşlık ve milliyetçilik genel itibariyle ikiye ayrılır: sivil-kültürel toprağa dayalı milliyetçilik (ius soli, soil-based), etnik, kana dayalı şoven milliyetçilik (ius sanguinis, blood-based). Atatürk milliyetçiliği sivil-kültürel, toprağa dayalı bir milliyetçilik örneği olarak zaten yüzyıllarca süren bir arada yaşam ve kültürel etkileşim neticesinde kaynaşmış olan Türk ve Kürtlerin Türk Milleti adı ve bayrağı altında birleşmesini sağlamış ilerici bir milliyetçiliktir.

9 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde eski sistemin ve devletin çöktüğünü saptamış (devrimin nesnel koşulları), bu koşullarda tarihsel yapı ve sürece uygun bir hedef belirlemiş (bağımsız bir ulus-devlet kurulması), o hedefe ulaşmak için aşamalı bir devrimci strateji tasarlamış, buna uygun dış müttefikler bulmuş (Sovyetler Birliği) ve Kürt politikasını da bu strateji ve hedefler doğrultusunda belirlemiştir. Bu anlamda Mustafa Kemal “Türk ve Kürt tekmil milleti” bağımsızlık yolunda birleştirmek amacını gütmüş, Kürtler ve Türkleri aynı çatı altında (Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri) örgütlemeye çalışmış, Milli Mücadele karşıtı isyanları bastırmak konusunda net bir tavır takınmıştır. Kürt kitlelerini kazanma yolunda Atatürk, Ermenistan devletinin emperyalist ülkelerin desteğiyle Kürtlerin yaşadığı topraklarda kurulması girişimini özellikle vurgulayarak Kürtlerin dikkatini bu noktaya çekmiş ve Milli Mücadele’ye olan desteğin artmasını sağlamıştır.

10 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Kürtler ve Türkler arasındaki din kardeşliğinin vurgulanması ve çeşitli aşiret ve cemaatlerin Milli Mücadele’ye desteğinin sağlanması Atatürk’ün üstün stratejisinin bir sonucudur. Atatürk 1916 yılında 16. Kolordu Komutanlığı ve 2. Ordu Kumandan Vekilliği yaptığı dönemden başlayarak Diyarbakır, Bitlis ve Muş’ta Kürt halkıyla yakın ilişkiler geliştirmiş ve Milli Mücadele döneminde bunların meyvesini toplamıştır. Mustafa Kemal Milli Mücadele’ye desteklerinin sağlanması yolunda Kürtlerin ve diğer etnik unsurların kimliklerini de çekinmeden belirtmiştir. Atatürk’ün 1 Mayıs 1920 günü TBMM’de yaptığı konuşma da, kendisinin bu konudaki duyarlılığını çok iyi ifade etmektedir. “Burada maksut olan ve Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir”. İlk meclis oturumlarında Atatürk gayet özenli bir şekilde “Türk halkı” yerine “Türkiye halkı” terimini kullanmış ve Milli Mücadele’yi sekteye uğratmak istememiştir.

11 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Ancak önemli bir entelektüel ve devlet adamı olan Mustafa Kemal ulus-devletler ve milliyetçilikler çağında çok etnikli ve millet bütünlüğünü sağlayamamış bir yapının ayakta kalamayacağını öngörerek, Anadolu’da en büyük etnik unsur olan Türkler ve en yaygın konuşulan dil olan Türkçenin de etkisiyle tüm etnik unsurları Türk milleti adı altında toplamış (Ne Mutlu Türküm Diyene) ve hepsine eşit vatandaşlık hakları sunmuştur. Cumhuriyetin ilanı sonrası da Kürt nüfusa özerklik verilmemekle beraber Lozan Antlaşması uyarınca dillerini konuşması serbest bırakılmış ve bir baskı ortamı yaratılmamıştır. Kürtler yine Lozan Antlaşması uyarınca azınlık olarak sayılmamış ve devletin asli unsurları olarak kabul edilmişlerdir. Prof. Dr. Metin Heper’e göre Türkiye Cumhuriyeti genel anlamda Kürt kimliğini ikincil bir kimlik olarak kabul etmiş ve ancak bunun birincil kimliğe dönüşme riski taşıdığı dönemlerde buna karşı mücadele etme stratejisi belirlemiştir.

12 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Bu anlamda Kürtlere yönelik herhangi bir asimilasyon politikası güdülmemiş ancak Kürt-Türk bütünleşmesinin sağlanması yolunda da çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. 1925 Şeyh Said İsyanı ile başlayan Kürt İsyanları sürecinde Atatürk ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları feodal, bağnaz, ayrılıkçı ve emperyalizme hizmet eden isyan hareketlerini bastırma konusunda herhangi bir tereddüt göstermemiş ve bu sayede genç Cumhuriyet emperyalizm karşısında ayakta kalabilmeyi başarmıştır. Şeyh Said İsyanı ile başlayan süreçte 1938’e kadar irili ufaklı devam eden Kürt isyanlarının (saptanabilen 16 isyan) merkezileşmeye ve modernleşmeye (seküler yapıya) duyulan tepkiler, dış ülkelerin kışkırtmaları (1920’lerde Musul meselesi nedeniyle İngilizler, 1930’larda Hatay meselesi nedeniyle Fransızlar) ve kimi devlet görevlilerin Kürtlere yönelik olumsuz tavırlarının halkta yarattığı tepkiler gibi çeşitli sebepleri vardır ve bu isyanlar salt Kürt milliyetçiliğiyle açıklanamaz.

13 3-) ATATÜRK VE KÜRTLER Kürt isyanlarının devleti yıkılma-bölünme noktasına götürmesi nedeniyle 1925 yılındaki Takrir-i Sükun Kanunu’ndan başlayarak devlet bu konuda daha baskıcı bir tutum belirlemek durumunda kalmıştır. Kürtçenin konuşulması konusunda devlet yaşanan isyanlara da tepki olarak sorun çıkarmaya başlamış ve Lozan Antlaşması’nın bütün yükümlülüklerini (39. maddedeki mahkemede etnik diliyle kendini savunabilme hakkı ve 40. maddedeki kendi eğitim kurumlarını masraflarını kendileri karşılamak üzere kurabilmek hakkı) yerine getirmemiştir. Yine de Prof. Dr. Ergun Özbudun’a göre 1930’ların faşist atmosferinde bu tavır şaşırtıcı olmamalıdır. “Üstelik, 1930’lu yıllar gibi Avrupa’nın çok büyük bölümüne otoriter, ırkçı milliyetçilik anlayışının egemen olduğu bir dönemde, bunun bizce tali bazı yönlerinin Türkiye’de görülmesi değil, bu etkinin bu kadar sınırlı kalmış olması hayret edilecek bir husustur”.

14 4-) KÜRT SORUNU NEDİR? Soğuk Savaş koşullarında Türkiye Batı’nın sınır karakolu olarak görev yaptığı için Türkiye’nin Kürt meselesi güvenlik sorunları öncelikli olan Batı dünyası için hiçbir önem teşkil etmemiş ve Kürt sorunu konusundaki duyarlılık ve beraberindeki kışkırtma ve propaganda faaliyetleri daha çok SSCB ve sosyalist bloktan gelmiştir. Türkiye’de de 1960’larda başlayan sol muhalefet Kürt meselesine sahip çıkmış ancak solun radikalleştiği döneme kadar buna bölücü hedeflerle değil, birleştirici, barışçıl emellerle ilgi göstermiştir. Kürt meselesinin adının konmasında Yön dergisinin başyazarı Doğan Avcıoğlu ve Türkiye İşçi Partisi’nin büyük çabaları olmuştur. Avcıoğlu ve TİP üyeleri Kürt meselesine daha çok bir feodalizm sorunu olarak bakmış ve Atatürk’ün çok istediği toprak reformunun yapılamaması nedeniyle bölgede aşiret düzeninin devam ettiğini ve dolayısıyla Kürt-Türk kaynaşmasının yaşanamadığını ileri sürmüşlerdir.

15 4-) KÜRT SORUNU NEDİR? Ayrıca yine 1960’lardan başlayarak İsmail Beşikçi, Kemal Burkay gibi radikal sol düşünürler de Kürt ayrılıkçı hareketinin temellerini atan fikirlerini ortaya koymaya başlamışlardır. 1970’lerde Kürt Solu Türk Solu’ndan fikri olarak ve kalben ayrılmış ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları’ndan kopan Abdullah Öcalan liderliğindeki ve Apocular olarak bilinen bir grup daha sonraları Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkeren Kürdistan - PKK) adıyla ayrılıkçı bir terör örgütü kurmuştur. Dolayısıyla Kürt hareketi arasında İslamiyet temelli ve İngiltere desteğiyle yükselirken, arasında daha çok sosyalizm temelli ve SSCB desteği üzerinden güçlenmiştir ve 2000’li yıllarda ise Kürt meselesi daha çok AB-ABD-İsrail desteği ve Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda liberalizm ya da liberal sol ideoloji kılıfı altında Türkiye’nin karşısına çıkarılmaktadır. Bugün ülkemizin yaşadığı en önemli sıkıntılardan biri PKK terörizmi ve Kürt sorunu meselelerinin iç içe geçmiş olmasıdır.

16 4-) KÜRT SORUNU NEDİR? Kürt sorunu dediğimiz zaman esas itibariyle farklı bir etnik kökenden gelen ancak Türk milletinin bir parçası ve devletin birinci sınıf vatandaşları olan Kürtlerin şu talep ve sorunları akla gelmelidir. 1-) Bazı vatandaş ve devlet görevlilerinde görülen Kürt kökenli yurttaşlarımıza yönelik ayrımcı-ırkçı hareketler. 2-) Büyük şehirlerdeki gettolaşma-mahalleleşme nedeniyle Kürt-Türk bütünleşmesinin tam anlamıyla sağlanamaması. 3-) Güneydoğu Anadolu bölgesindeki fakirlik, eğitimsizlik, kültürel gerilik (töre cinayetleri, akraba evlilikleri vs.) ve işsizlik gibi çok ciddi sosyal sorunlara yol açan sıkıntılar. 4-) Kürt kökenli yurttaşlarımızın kendi kültür ve dillerini milli birlik ve bütünlük içerisinde yaşatmaya yönelik taleplerinin yerine getirilmesi (devletin çok kültürlülük politikasını dikkatli bir şekilde belirlemesi).

17 4-) KÜRT SORUNU NEDİR? 5-) Terörizmin özellikle Güney Doğu Anadolu bölgesindeki gücü nedeniyle vatandaşların can ve mal güvenliğinin olmaması, sağlıklı demokratik seçimlerin silahlar gölgesinde gerçekleştirilememesi. 6-) Kürtlerin Cumhuriyet ve devlete olan aidiyetlerinin son yıllarda azalması, bu konuda devletin etkin bir politika geliştirememesi. 7-) Kürt kökenli yurttaşlarımızın taleplerini demokratik sınırlar içerisinde savunabilecek ve terörizmi reddeden bir siyasal kurumun bulunmayışı. DTP’nin bu konuda son derece riyakar, iki yüzlü bir tutum sergilemesi. 8-) Bazı yabancı ülkelerin bu konuyu kendi çıkarları için kullanmaları nedeniyle meselenin bir iç politika, demokrasi olayından çıkıp uluslararası kriz haline gelmesi ve Kürt kökenli siyasetçilerin buna alet olmaları.

18 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
Son yıllarda Kürt meselesinin çözümüyle ilgili ülkemizde akademik dünyada hakim olan dört temel görüşe bakalım. A-) İSLAMİ YAKLAŞIM: Son yıllarda sıklıkla dillendirilen İslami tezlere göre Kürt meselesinin çözümü için doğal süreç içerisinde oluşmuş ve tüm etnik grupları kapsayan Türk milleti kavramı ve Atatürk Milliyetçiliği anlayışı (Ne Mutlu Türküm Diyene) değiştirilmeli ve bunun yerine daha yumuşak bir üst kimlik (Türkiyeli, Yeni Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı) altında din kardeşliği ve tarikat-cemaat bağlantıları vasıtasıyla Kürtler yeniden sisteme kazandırılmalıdır. İslami tezlere göre modernleşme nedeniyle din ve dinsel düşüncenin toplumsal yaşamdaki rolünün azaltılması Kürtlerin de etnik milliyetçiliğe yönelmesine yol açmıştır. Bu anlamda İslamiyet Türkler ve Kürtler arasında çimento işlevi görecektir.

19 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
İslami tezlerden fazlasıyla esinlendiği görülen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da birçok konuşmasında Türklüğü aynı Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık gibi bir alt kimlik olarak ifade etmiş ve devletin anayasasında ve Atatürk’ün veciz ifadesi “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözünde görülen resmi devlet politikasına alternatif bir tutum benimsemiştir. Liberal ve İslami çevreler, Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve etnik Kürt milliyetçiliğinin devletin pasif politikası nedeniyle son yıllardaki hızlı yükselişi karşısında devlet kurumlarını klasik devlet politikalarını terk ederek İslami tezlere (dinin toplumsal ve devlet yaşamında rolünün artması, laik düşünce ve yaşam biçiminin zayıflatılması, cemaat ve tarikatların devlet eliyle güçlendirilmesi ve sosyal devlet anlayışının bu yapılarla ikame edilmesi) destek vermeye teşvik etmektedir.

20 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
B-) SOSYOEKONOMİK YAKLAŞIM: Türkiye’de daha modernist (Kemalist-Atatürkçü) ve sol kesimlerce dile getirilen sosyoekonomik yaklaşıma göre ise, yoksunluk teorisi (deprivation theory) ve radikalleşme teorisi (radicalization theory) gibi sosyolojik tezlerin belirttiği gibi bölgenin feodal yapısı ve sosyoekonomik geri kalmışlığı bölgede aşırı milliyetçi ve şiddet yanlısı yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yaklaşıma göre Kürt sorunu Kürtlerin kimlik sorunlarından ziyade bölgenin geri kalmış ekonomik yapısıyla ilgilidir ve bu sorunlar çözüldüğü takdirde büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Modernist sosyoekonomik yaklaşım Türkiye’deki 1960 ve 1970’lerin Marksist tezleriyle de benzerlik gösterir ve Güney Doğu’daki feodal yapının tasfiyesi ve ekonomik kalkınma ile Kürt sorununun ortadan kalkabileceğini iddia eder.

21 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
Gerçekten de Güney Doğu Anadolu bölgesi tüm devletin özellikle son yıllardaki çabaları ve teşviklerine rağmen Türkiye’nin sosyoekonomik olarak en geri kalmış bölgesi olarak dikkat çekmektedir. Bu nedenle Kürt kökenli vatandaşlarımızın devletten ve sistemden yabancılaşmaları daha kolay olmakta ve devlet otoritesinin eksikliği, zor yaşam koşulları ve yabancı ülkelerin de desteğiyle terör örgütünün bölgedeki gücü nedeniyle pek çok genç yurttaşımız terör örgütün eline düşmektedir. Ancak Bask ve Quebec milliyetçilikleri gibi örnekler ekonomik kalkınmanın bazı durumlarda ayrılıkçılığı zayıflatmak yerine güçlendirebileceğini ya da en azından engelleyemediğini de göstermektedir.

22 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
C-) KİMLİĞE DAYALI YAKLAŞIM: 1980’lerden bugüne dünyada Marksizm’in zayıflaması ve sol-sınıfsal bilincin azalmasıyla etnik milliyetçilik ve etnik-mezhepsel-dini kimlikler yeniden ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu gidişat SSCB’nin yıkılması ve neo-liberalizmin dünya çapında hegemonya kurmasıyla daha da hızlanmıştır. Bu trendin felsefi ayağını da post-modernizm, post-yapısalcılık gibi akımlar doldurmuş ve daha ilkel olan etnik-mezhepsel-dini kimliğe dayalı düşünce sistematiği Aydınlanma mirası hiçe sayılarak yeniden allanıp pullanmaya başlanmıştır. Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezinin yankıları ve 11 Eylül saldırıları da kimliğe dayalı düşünce biçimini güçlendiren siyasal etkenler olmuştur.

23 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
Kimliğe dayalı tezlere göre Çekiç Güç uygulaması sonrasında ABD’nin Irak işgali sayesinde artık bir uluslaşma aşamasına girmiş Kürtlerin kimliklerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından tanınması ve anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Ülkemizde özellikle Kürt milliyetçisi, liberal, liberal sol ve cemaatçi akademisyenlerce savunulan bu düşünce biçimine göre Atatürk milliyetçiliğinin ve tüm etnik unsurların dahil edildiği bir Türk milleti anlayışının ayakta kalması imkansızdır. Bu nedenle anayasa değiştirilmeli ve Kürt kimliğine anayasada yer verilmelidir. Kimliğe dayalı düşünce biçimi post-modern tezlerin etkisiyle üniter ulus-devleti bir düşman olarak görür ve bu nedenle federatif ya da konfederatif bir yapının daha uygun olduğunu düşünür. Son yıllarda İslami tezlerin yanı sıra bu tezin de Türk kamuoyuna empoze edilmesi dikkat çekmektedir.

24 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
2002, 2007 genel seçimleri ve 2004, 2009 yerel seçimleri sonuçları kimliğe dayalı siyasetin ne denli yaygınlaştığının göstergesidir.

25 5-) SOSYOEKONOMİK, İSLAMİ, KİMLİĞE DAYALI VE MARKSİST YAKLAŞIM
D-) MARKSİST YAKLAŞIM: Kürt sorununa Marksist yaklaşım genel Marksist ilkelerden yola çıkan sol-sosyalist çevrelerce savunulmaktadır. Son dönemlerde İslami ve kimliğe dayalı yaklaşımların sınıfsal bakış açısını zayıflatmasından son derece rahatsız olan Marksistler, Kürt sorununa öncelikle bir feodalizm-feodalite sorunu olarak bakarlar. Genel sınıfsal bakış açısı içerisinde, Kürt sorunu emek-sermaye çelişkisi içerisinde değerlendirilmeye çalışılır ve bölgedeki feodal yapının emekçiler üzerindeki olumsuz etkileri değerlendirilir. Bu anlamda temel sorun sınıfsaldır ve bu nedenle etnik kimlik sorunu arka planda kalır. Marksistler Türkler ve Kürtlerin birlikte yaşayabileceği birleşik ve sosyalist bir Türkiye hayali kurar. Marksist bakış açısında Lenin’in emperyalizm teorisi doğrultusunda Kürt sorunu ve PKK terörünün ortaya çıkması ve bugün kullanılmasında emperyalizmin rolü de (BOP) değerlendirilir.

26 6-) PKK VE TERÖR SORUNU PKK Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından 1974 yılında kurulan ve 1984’ten bu yana devlet ve topluma karşı terör eylemleri gerçekleştiren bir terör örgütüdür. PKK’nın ideolojisi çıkışı itibariyle Marksizm-Leninizm olmasına karşın PKK’nın temel hedefi bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Bu nedenle PKK’yı Kürtçü, etnik Kürt milliyetçisi bir hareket olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Ayrıca 1990’lardan bu yana PKK zaman zaman dini de kendi hedeflerine alet etmek çabasına girişmiştir. 1960'larda bireysel çabalarla başlayan Kürtçü hareketin ülke içinde gelişiminin olası sebepleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgedeki ekonomik ve sosyal yapılar yüzünden ülke genelindeki değişimi aktaramaması, üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen Osmanlı döneminde yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlarının bölgede tekrarlanması ve Soğuk Savaş yapısı içerisinde Rus ve Suriye gizli servislerinin Güneydoğu Anadolu'daki kışkırtıcı faaliyetleridir.

27 6-) PKK VE TERÖR SORUNU PKK ABD’nin Irak’ta Saddam Hüseyin yönetimini kendine hedef seçmesi ve Birinci Körfez Savaşı sonrası uygulanan Çekiç Güç (Provide Comfort) uygulaması nedeniyle Irak’ın kuzey bölgesinde güçlenme şansı bulmuş ve 1990’larda terörizm en üst seviyeye ulaşmıştır. Bugün PKK terörizmi nedeniyle Türkiye’nin insanını kaybettiği ve milyarlarca dolarlık bir ekonomik kayba uğradığı tahmin edilmektedir. Dahası PKK terörizmi nedeniyle Türk-Kürt kardeşliği konusunda mikro ölçekte de olsa sıkıntılar yaşanmaya başlamıştır. ABD’nin Irak işgali sonrası PKK, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda Kuzey Irak yerel yönetimi tarafından kendi meşruiyetinin sağlanması konusunda Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılmış, AKP hükümetinin Kuzey Irak yönetimini tanıması ve dostane yaklaşımlar geliştirmesi sonrasında ise PKK’lıların yurda dönmesi ve affedilmeleri konusunda Türkiye’ye baskılar yapılmaya başlanmıştır.

28 6-) PKK VE TERÖR SORUNU Amerikalı Albay Ralph Peters’in Pentagon’un resmi yayın organı sayılan Armed Forces Journal’da yayınlanan “Blood Borders (Kanlı Sınırlar)” makalesindeki BOP haritası.

29 7-) AÇILIMIN AÇMAZLARI 1-) Projenin Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’tan çekilmesine 1 yıl kalmışken aceleyle gündeme getirilmesi bu konunun ABD tarafından yönlendirildiği iddiasını doğrulamakta ve dünyada anti-Amerikanizm’in en güçlü olduğu ülkemizde “Kürt açılımı” adıyla sunulan projeyi gayrimeşru hale getirmektedir. 2-) Orta Doğu politikasını ABD’nin Irak işgali sayesinde normal demografik ve sosyal yapıdan daha fazla güç sahip olan Kuzey Irak’taki Kürt gruplarına bağımlı hale getiren hükümetin ABD’nin bölgeyi terk etmesi sonrası oluşacak olan yeni güç dengelerini göremeyerek acele etmesi. 3-) Hükümetin bu konuda kendisine danışman olarak halkın hissiyatını bilmeyen ve halen 12 Eylül travması altında yaşayan, dolayısıyla mantıklı düşünemeyen aydınları seçmiş olması. 4-) Hükümetin muhatap aldığı kimi siyasi ve sosyal güçlerin terör örgütünün gölgesinde ve hatta emrinde çalışması nedeniyle asla kendi demokratik iradelerini ortaya koyamamaları ve süreci baltalamaları.

30 8-) ÇÖZÜM YOLLARI 1-) Kürtlerin kültürel özerklik ve dil-kültürlerinin yaşatılması taleplerinin yerine getirilmesi ve bu yöndeki özellikle 1930’lar ve 1980’lerde aşırıya kaçan baskıcı tutumların düzeltilmesi (Bu noktada büyük ölçüde yol alınmış ve AB standartlarına ulaşılmıştır  TRT 6, Kürtçe eğitim yapan dershaneler, Kürtçenin seçmeli ders olarak üniversite müfredatına girmesi çabaları). 2-) Kürtlere yönelik kimi devlet görevlileri ve vatandaşlarımızda görülen ve PKK terörizminin yarattığı kaos ortamından beslenen ırkçı, ön yargılı, ayrımcı tavırların ortadan kaldırılması (Toplumsal bir olgu olduğu için yasalarla düzeltmek mümkün değil, ancak devletin toplumsal psikolojiyi düzeltecek eğitim ve çabalarıyla zaman içerisinde düzeltilebilir. Bu noktada gettolaşma-mahalleleşme süreci karşısında kaynaştırıcı bir iskan ve nüfus politikası izlenmelidir). 3-) Özellikle sahipsiz büyüyen ve terör örgütlerinin ağına düşürülen Kürt kökenli çocuklarımıza yönelik özel politikalar ve yardım projeleri. Terörizmin bitmesine yönelik halkı kucaklayıcı sosyal projeler.

31 8-) ÇÖZÜM YOLLARI 4-) DTP yerine bölgeye ve bölge halkının sorunlarına tüm Türkiye’yi kucaklayan siyasal partilerin el atması, DTP’nin Kürtleri temsil etmediğinin gösterilmesi. 5-) Kürtlerin Türk milletinin diğer unsurlarıyla kaynaşarak kendilerini bu ülkenin asli unsuru ve önemli bir parçası olarak görmelerinin sağlanması (Politik Psikoloji biliminin destekleriyle Kürt halkının Cumhuriyet’e ve devlete desteklerinin arttırılması, Kürt ayrılıkçılarının “seçilmiş travma” olarak gösterdikleri, kullandıkları gerekçelerin ortadan kaldırılması  Diyarbakır cezaevinin müze haline getirilmesi). 6-) Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Anadolu bölgesinde vatandaşlarımızın terörizm ve feodal yapı nedeniyle var olmayan can ve mal güvenliklerinin yeniden sağlanması, seçimlerin sağlıklı sonuçlar vermesi için cemaatçi, aşiret mensubu kişiler yerine özgür bireyler yetiştirilmesi.

32 8-) ÇÖZÜM YOLLARI 7-) Güneydoğu Anadolu Projesi başta olmak üzere bölgede ekonomik kalkınmayı ve yüksek istihdam oranını sağlayacak projelerin ivedilikle hayata geçirilmesi. Toprak reformu ile aşiret yapısının kırılarak vatandaşın toprak ve iş sahibi yapılması. (neo-liberalizm saplantısı yerine yeniden devletçilik) Bertold Brecht’in deyimiyle  “Önce ekmek gelir, ardından ahlak”… 8-) Terör örgütünü bitirmeye yönelik askeri operasyonların devam etmesi, terörün bitme ve terör örgütü mensuplarının tamamının teslim olması noktasına gelinmesi halinde ilan edilebilecek olan bir genel af. Ancak bu noktaya gelinse dahi şehit yakınlarını, gazileri ve terörle mücadele hassasiyetleri yüksek toplumumuzu rahatsız etmemek adına çok dikkatli adımlar atılmalı ve af konusunun bir yenilgi değil, zafer olarak toplumda anlaşılmasına gayret edilmelidir. 9-) ABD, İsrail ve AB ülkeleri başta olmak üzere teröre verilen uluslar arası desteğin kesilmesi, bu noktada daha cesur çıkışların yapılması.

33 KAYNAKÇA “75 Yılda Tebaa’dan Yurttaş’a Doğru”, 1998, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları Bozarslan, Hamit (2007), “Türkiye’de Kürt Sol Hareketi” in Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce cilt 8 Sol, İstanbul: İletişim Yayınları Cem, İsmail (1994), Gelecek İçin Denemeler, İstanbul: Cem Yayınevi Cem, İsmail (1970), Türkiye Üzerine (Araştırmalar), İstanbul: Cem Yayınevi CHP (1999), Doğu ve Güneydoğu Raporu Çevik, Abdülkadir (2009), Politik Psikoloji, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları Davison, Roderic (1979), “Nationalism as an Ottoman Problem and the Ottoman Response”, in Nationalism in a Non-national State: The Dissolution of the Ottoman Empire (ed. by William W. Haddad & William Ochsenwald), Columbus: Ohio State University Press Heper, Metin (2008), Devlet ve Kürtler, İstanbul: Doğan Kitap İnalcık, Halil (2000), Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi I. Cilt , İstanbul: Eren Yayıncılık Mango, Andrew (1999), Atatürk and the Kurds, in Seventy-five Years of the Turkish Republic (ed. by Sylvia Kedourie), Londra: Frank Cass Özbudun, Ergun (2000), Contemporary Turkish Politics: Challenges to Democratic Consolidation, Boulder and London: Lynne Rienner Publishers Perinçek, Doğu (1999), Kemalist Devrim - 4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, İstanbul: Kaynak Yayıncılık Sarıgil, Zeki (2009), Curbing Kurdish ethno-nationalism in Turkey: An empirical assessment of pro-Islamic and socio-economic approaches (unpublished manuscript) Wikipedia (Vikipedi),


"Ozan Örmeci Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisi Uşak Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü öğretim görevlisi Doktora tez konusu:" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları